23 Nisan 2013 Salı

15-FETHULLAH HOCA 3 YIL ÖNCE ÖLDÜ!

Bilmem artık, bilenler bir el atsın, yorumlasın, bizleri aydınlatsın.
Saygılar.

Oraj POYRAZ
---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
Kimden: haberci <kamuoyu@gmail.com>
Tarih: 2 Ağustos 2010 09:36
Konu: Yuksek Turkiye -- Fwd: FETHULLAH HOCA 3 YIL ÖNCE ÖLDÜ! [1 Attachment]
Kime: ulusal_dayanisma@yahoogroups.com, ulusalbirliktelik@googlegroups.com, UNITED-TURKS@yahoogroups.com, utopyacilar@yahoogroups.com, uzumgozlum@googlegroups.com, YuksekTurkiyeIdeali@yahoogroups.com


  [Attachment(s) from haberci included below]


"Yani Fethullah Hoca cemaatini birileri 3 yıldır tabiri caiz ise kekliyor."
FETHULLAH HOCA 3 YIL ÖNCE ÖLDÜ!
Tarih: 26.05.2007 Saat: 23:03 Yayınlayan: isbara_alp

Siyonizm Nerede ise üç yıldır Fethullah Hoca ile ilgili tüm haberleri yakından izledik ve inceledik. Zaman, STV ve herkul.org sitesini analiz ettik, Hoca'nın medyaya yansıyan tüm görüntülerini kıyaslamalı inceledik.

Yabancılardan gelen Fethullah Hoca ile ilgili soruları ve arka planını araştırdık, irdeledik. Ve bazı ülkelerin üst düzeyinin yine Fethullah Hoca ve cemaati ile ilgili araştırmalarını ve değerlendirmelerini mercek altına aldık.

Sonuç; Fethullah Hoca'nın üç yıl önce öldüğü. SESAR üç yıldır Fethullah Hoca'nın öldüğünü ortaya koyuyordu. Ama şimdi ilk defa kamuoyu ile paylaşıyoruz.

Fethullah Hoca, Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt Paşa ve Cumhurbaşkanı Sezer'in konuşmalarına, herkul.org'da yayınlanan bir yazı ile cevap vermiş. Burada, demokrasiyi hazmedemeyenlerin bulunduğunu, cemaatin ordu ile başa çıkamayacağını düşünenler olduğunu ancak yanıldıklarını söylüyordu.

- Şemdinli olayları patladığında yine Fethullah Hoca (!) ülkeyi bu hale getirenlere (TSK'yı kastederek) gönül koyduğunu açıklıyordu.

- Son üç yıldır Fethullah Hoca (!) cemaatine ait görsel, yazılı ve sanal medya ile cemaat toplantılarında çok açık şekilde Türk Ordusu, Türk Devleti ve Türk Milleti hedef alınır oldu.

- Son üç yıldır cemaat (!) AKP'nin yapışık ikizi oldu. Sadece AKP'nin değil, ABD'nin, İsrail'in, AB'nin, Patrikhane'min ve bölücülüğün.

Face To Face (Yüz Yüze) filminde John Trovolta'nın tıpatıp benzeri üretilmiş, gerçek eşin yerine yerleştirilmişti. Şimdi de aynı işlemin Fethullah Hoca ile ilgili yapılmış olduğu bilgileri SESAR'a ulaşıyor.

Fethullah Hoca'nın üç yıl önce öldüğü, onun yerine Hollywood ve estetik cerrahi üretimi birisinin oturtulduğunu biliyoruz artık.

Çok spekülatif gibi gelen/gelecek olan bu yazı için Türkiye'deki Fethullah Hoca (!) ve görsel, yazılı ve sanal medyası ile ABD'deki Fethullah Hoca ve görsel, sanal, yazılı medyası mukayeseli olarak incelendiğinde, gerçeğe önemli ölçüde yaklaşmış olacaksınız.

Şimdi bazıları çıkıp diyecek ki, "Biz daha yeni Hoca ile görüştük!" hiç itiraz yok! Zira artık ABD'nin yeni (!) Fethullah Hocası (!) ile görüşüyorsunuz. Ama o görüştüğünüz Fethullah Hoca gerçek, yeni (!) …

Haydi fazla üzülmeyin, yeni Fethullah Hoca (!), eski Fethullah Hoca'nın vücut dilini, geçmişini, jest ve mimiklerini ve cemaat tarihini içselleştirince cemaatin önüne geçip yeniden vaaz edecektir.

Yani Fethullah Hoca cemaatini birileri 3 yıldır tabiri caiz ise kekliyor. Fethullah Hoca'nın adı üzerinden devlete karşı bir isyanın, bir sosyal hareketin temelleri atılıyor.

Zaman, STV ve sair Fethullah Hoca medyasındaki devlet, millet ve ordu düşmanlığı ile hırsız ve bölücüseverliğin arkasında Fethullah Hoca'nın ölmüş olması yatıyor. Cemaati üç yıldır Türk Devleti, Türk Milleti, Türk Ordusu ve İslam düşmanı bir ekip bu yüzden ustaca gizleyerek yönetiyor. Çayın taşı ile çayın kuşunu (Yani Türk Milleti'nin parası ile Türk Milleti'ni vurma operasyonu) yürütülüyor.

Cemaatin son üç yıldır topladığı paralar ve yardımlar Müslümanlıkla hiç ilgisi olmayan ve hatta İslam düşmanı birilerinin cebine, kasasına ve kar hanesine yazılıyor.

Uzun lafın kısası;

1) Fethullah Hoca ölmüştür.

2) Şu an ABD'deki şahıs estetik cerrahinin ve Hollywood'un üretimidir.

3) Cemaatin paraları çayın taşı ile çayın kuşunu, yani Müslüman Türk'ün parası ile, çabası ile, beyni ile Müslüman Türk'ü vurmak için kullanılmaktadır.

Uyanın artık!


Saygılar
SESAR
16 Mayıs 2007

Sent: Sunday, August 01, 2010 2:36 PM
Subject: [VATAN ve EMEK Cephesi] ...mezardakileri bile kaldırarak referandumda 'Evet' oyu kullandırmak lazım... Fethullah GULEN [Star Gazetesi - 1 Ağustos 2010]

Gülen'den güçlü 'evet' çağrısı 


Star Gazetesi - 1 Ağustos 2010


Yaklaşan referandum öncesi konuşan Fethullah Gülen, 12 Eylül tarihinde gerçekleştirilecek referandumun milletin istikbalini ilgilendiren birçok maddeyi de içinde barındırdığını, bu yönüyle pakete 'evet' oyu verilmesi gerektiğini söyledi.

Referandumun sadece 12 Eylül'ün kirlerini temizlemeye ve darbecilerle hesaplaşmaya vesile gibi gösterilmesini doğru olmadığının altını çizen Gülen, bu sayede darbecilerden intikam alınacağını düşünmenin yanlış olduğunu ifade etti. Gülen, "O paket içinde milletimizin istikbali için çok önemli maddeler var; bu itibarla da değişiklik paketi bu yönüyle desteklenmeli ve 'evet' oyları böyle bir niyetle verilmelidir. İmkan olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda 'Evet' oyu kullandırmak lazım. Ben zannediyorum kalkarlar da…" değerlendirmesinde bulundu.

'herkül.org'a konuşan Fethullah Gülen'in gündemdeki gelişmelere ilişkin yöneltilen sorulara verdiği cevaplar şöyle:

BAZI KİMSELER GEMİLERİNİ YÜZDÜRMEK İÇİN KAN SEYLAPLARINA İHTİYAÇ DUYDU

-Yakında yapılacak olan referandum ekseriyetle 12 Eylül Darbesi'yle bir hesaplaşma şeklinde değerlendiriliyor? 12 Eylül nasıl bir zihniyetin işidir ve Türkiye'ye neler kaybettirmiştir?

"12 Eylül, 12 Mart ve daha önceki 27 Mayıs darbeleri, hiçbir mantığa dayanmayan ve millet adına hiçbir yarar vadetmeyen bir çeşit sindirme ve herkese haddini bildirme, sonra da iktidarı ele geçirme ve şahsî saltanatları devam ettirme hareketleriydi. Bazı kimseler, gemilerini yüzdürmek için kan seylaplarına ihtiyaç duymuş; bu milletin evladını sağcı ve solcu olarak cephelere ayırmış ve vuruşturmuş; nihayet akıttıkları kan, irin ve gözyaşından istifade ederek kendi otağlarını kurmuşlardı.

Kuvvetin genetiğinde adaletsizlik ve dengesizlik vardır. Kuvvet, hakkın elinde, mantık ve muhakeme rehberliğinde bir kısım problemleri çözebilecek potansiyel bir güç sayılsa da, his yörüngeli kaba düşüncenin elinde her zaman bir tahrip aleti olagelmiştir. Gerçi kuvvetin de bir hikmet-i vücudunun bulunduğu muhakkaktır ama ona dayanılarak çözülmeye çalışılan problemlerde aklın, mantığın, muhakemenin hattâ dehanın değerlendirilemediği de bir gerçektir. Ne acıdır ki, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül gibi darbe dönemlerinde ülkemizde hak, mantık ve muhakeme, kuvvetin çılgınlığı karşısında yenilgiye uğramış ve âdeta bir esaret yaşamıştır.

Kuvvetin genetiğindeki bozukluk, hemen hemen bütün kuvvet temsilcilerine başka insanların tepelerine binme, onları ezme, sindirme ve seslerini kesme hislerini pompalar. Dolayısıyla da, kuvvetin taşkınlığı ve çılgınlığıyla insanları ezip sindirme sadece belli bir kesimin işi değildir. Bazen, siyasi iktidarı güçlenenler de artık kimseyi kâle almamaya başlar ve dediğim dedik düşüncesiyle hareket ederler. Dahası, idarecilerin etrafı danışmanlar, özel kalemler, yakın çevrelerce kuşatılır ve halkın sesinin asıl mercie ulaşmasının önü kesilir. Böylece daha dün herkesin elini öpen kimseler, biraz güçlenince gayrı kimseyi dinlemez olur, bildikleri gibi davranır ve her iyi işin de kendilerine mal edilmesini isterler.

27 Mayıs'ta on binlerce insan zulme uğradı; devletin en zirvesindekinden milletvekillerine ve partinin taşra teşkilatındaki temsilcilere kadar yüzlerce, binlerce insan bir anda tutuklandı. Tutuklananlar da çok uysal davrandılar, tabiri caizse, kuzu kuzu gittiler. Bilmiyorum o kadar kuzu kuzu olma ve aç kurda karşı tahabbub gösterme doğru muydu değil miydi?! Fakat bazı kimselerin bir nezaket ahlakı vardır, namusları gibidir; fedada bulunamazlar. Nitekim, zirvedeki zat, o zalimlerin mahkemelerinde "Reis beyefendi, savcı beyefendi" demede kusur etmedi, centilmence davrandı. Bu onun efendiliğinin gereğiydi; fakat, aç kurda karşı tahabbub göstermek onun iştahını açar, sonra döner dişinin kirasını ister. Herhalde bütün bütün dünyaya kilitlenmiş, yüksek bir mefkuresi olmayan ve elindeki imkanları kaybetmekten korkan kimselere karşı biraz dik durulsaydı, -başkası olsa şöyle derdi- o zibidilerin hepsi defolur giderlerdi…


KİTAP OKUMAK İÇİN EVDE TOPLANAN İNSANLAR BİLE AYLARCA HAPİSHANELERDE SÜRÜNDÜRÜLDÜ

Bütün darbeler gibi 12 Mart da öyle zavallı bir zihniyetin işiydi ki, kitap okumak için bir evde toplanmış bulunan insanlar bile tutuklanıp aylarca hapislerde süründürülmüşlerdi. Hatta, sadece Cenâb-ı Hakk'ın Kuddûs isminin tecellilerini anlatan bir risaleyi okumuş olduklarından dolayı senelerce hapis cezası almakla karşı karşıya bırakılmışlardı

… O gün o kanlı darbeleri yapan ve vatan evladını kamplara bölüp kanlarını dökenlerle, bugün PKK'yı besleyip destekleyen, silah ve uyuşturucu ticareti adına kullanan ve kendilerinin bir kısım isteklerini gerçekleştirmek için onu orada sürekli kanayan bir yara ve bitmeyen bir problem olarak canlı tutan kimseler aynı insanlardır ve mantık aynı mantıktır. ..

12 Mart döneminde hapiste kaldığım süre içerisinde hem ülkücüler arasından hem de sol kesimden çiçeği burnunda tığ gibi delikanlı arkadaşlarım oldu. Oturup konuştuğum zaman hepsinin görüşülüp konuşulabilecek insanlar olduklarını gördüm. Aynı silah ve kurşunla birbirini öldüren her iki taraftan, (hem ülkücüler hem de solcular arasından) bu insanların çoğunu o kadar samimi, o kadar saf ve duru buldum ki, kalblerine bir Allah'la irtibatı ve Efendimiz'e bağlılığı koysanız sahabe gibi samimi insanlardı.. Gönül verdikleri davada başka beklentileri yoktu. Fakat, bu temiz vatan evladı bölüklere ayrılarak senelerce vuruşturulmuştu. Orada gördüğüm öyle manzaralar oldu ki.. Nedim isminde sol kesimden biri vardı. Öyle dövmüş ve öyle işkence yapmışlardı ki, ayağının altından kemik çıkarmışlardı. O tığ gibi delikanlı, o haliyle yürürken benim içimden bir şey kopuyor ve kalbime kan damlıyordu.

27 Mayıs darbesi sadece bir iktidarı yerle bir etmedi; balyoz aynı zamanda Türkiye'deki bütün olumlulukların tepesine de indi. Askerinden üniversite hocasına kadar çok iyi yetişmiş, temiz ve namuslu bir sürü insan emekli edildi. Böylece adeta ülke çadırını ayakta tutabilecek bütün kazıklar koparılıp atıldı, orta direk kırıldı ve ülke bir çöküntü yaşadı. Millet biraz belini doğrultacak gibi olunca bu defa 12 Mart darbesi bir kabus gibi çöktü memleketin üstüne. Vefalı ve samimi millet, "olsun" deyip bir kere daha doğrulmaya çalışırken bu defa da bir balyoz gibi 12 Eylül indi başlarına. Sonra bir de 28 Şubat... Bunlar suyun yüzüne vuran hadiselerdi. Arkada Talat Aydemir vakıası gibi fiyaskoyla neticelenen teşebbüslerin de hadd-ü hesabı yok. Bu açıdan, dünden bugüne mesele sadece bir iktidarın devrilmesinden ibaret değildir; hadise, kuvvetin çılgınlığına kendini kaptırmış bazı kimselerin bir ülkeyi bütün bütün batırma pahasına sadece kendi saltanatlarını devam ettirme mücadelesidir…" 

REFERANDUMU SİYASİ OLARAK GÖRMEMEK LAZIM

-Şimdiye kadar bütün seçimlerde "Her partiye aynı uzaklık ya da yakınlıktayız" prensibine bağlı kaldık. Fakat, referandumda ya 'Evet' ya da 'Hayır' deme söz konusu ve bunların taraftarları da malum. Ülkemizin istikbali adına 'Evet' demek istiyor ama bir partiyi tutuyormuşuz gibi görünmekten de rahatsızlık duyuyoruz. Bu konuda neler buyurursunuz?

"Maalesef, Avrupa Birliği'ne namzet olan ve Orta Doğu'da yeni açılımlar gerçekleştiren ülkemizin ihtiyaç duyduğu şekilde bir Anayasa değişikliği yapılamadı. Fakat, yapılması gerekenlerin yapılamaması açısından 'maalesef' desek de, bir kısım cellatlıkların ve farklı vesayetlerin önünü almaya matuf bir iki maddenin değişikliği bile çok önemlidir…"

Değil sadece kadını erkeğiyle, çoluğu çocuğuyla ve dünyanın dört bir yanına dağılmışıyla hayatta olan insanları, imkan olsa mezardakileri bile kaldırarak o referandumda 'Evet' oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın. Ben zannediyorum kalkarlar da.. ben zannediyorum ruhları koşar da. Çünkü demokrasi adına çok önemli bir adımdır…" Baz

ı siyasiler referandumu kendi hesaplarına değerlendirmeyi düşünüyor olabilirler. Fakat, ben o meselenin millete yararlı olup olmamasına bakarım. Bu açıdan, referandumu siyasi olarak görmemek ve ona millete kazandıracakları zaviyesinden yaklaşmak lazımdır. Referandum'un sadece 12 Eylül'ün kirlerini temizlemeye ve darbecilerle hesaplaşmaya vesile gibi gösterilmesi de doğru değildir. Bu sayede darbecilerden intikam alınacağını düşünmek yanlıştır; Mü'minler intikam peşinde olamazlar. O paketin içinde milletimizin istikbali için çok önemli maddeler var; bu itibarla da değişiklik paketi bu yönüyle desteklenmeli ve 'Evet' oyları böyle bir niyetle verilmelidir…"Biz hâlâ her partiye karşı aynı mesafede duruyoruz. Hiç kimseye "Falan partiye girin; mitinglerinde boy gösterin; çarşıda pazarda alkışçısı olun!" demedik. Mesafeli durmak, milletimizin kaderi adına isabetli bulduğumuz bir kısım meselelerde bazı kimselere oy vermemize mani değildir. Güzel şeyler sergileyen ve iyi işler yapan kim olursa olsun, bu millet onu desteklemiştir; desteklenen aslında şahıs ya da parti değil, icraattır. "Şeytandan sığındığım gibi siyasetten de Allah'a sığınırım" diyecek kadar politikaya mesafeli ve dünyaya uzak duran Hazreti Bediüzzaman, vakti gelince oyunu kullanmış ve hem de "falan yere kullandım" demiştir. Evet, biz bütün partilere karşı mesafeli duruyoruz; ne var ki, mesafeli durmak başka, oyumuzu Türkiye'nin geleceği adına isabetli işler yapacağına inandığımız bir yere postalamak daha başka bir meseledir.

ÜLKEMİZİN İSTİKBALİ ADINA OLUMLU ŞEYLER YAPARLARSA, ONLAR İÇİN FİRDEVSİ GİBİ BİR DESTAN YAZARIM

-Okullarda din derslerinin mecburi sayılması konusundaki gayretinden dolayı 12 Eylül Darbesi'nin lideri Kenan Evren'e "cennetlik" dediğiniz ve bu sözünüzle darbeyi övmüş olduğunuz iddia ediliyor. Meselenin aslını lutfeder misiniz?

"Güzellik, hayır ve iyilik adına, ister harekete, ister size, ister Müslümanlığa ve isterse de ülkemizin istikbal ve ikbaline hizmet etmiş herkesi (kim olursa olsun) takdir eder ve hayırla anarım. Merhum Turgut Özal'ın iyiliklerini görmezlikten gelemem. Bülent Ecevit Bey'e 'makamı cennet olsun' diyorum. Sözden anlayanlar bunun ne demek olduğunu bilirler…"Hazreti Üstad diyor ki; 'Her mü'minin her sıfatı mü'min olmadığı gibi; her kâfirin her sıfatı da kâfir değildir.' (Yanlış anlaşılmasın) Ben kimseye kafir demiyorum. 12 Eylül bir kötülüktür; fakat o darbeyi gerçekleştiren ve kötülük yapan bir insanın da iyi yanları olabilir; ben güzel bulduğum bir davranışı takdir ettim.

Kenan Evren mekteplerde seçmeli olan din ve ahlak derslerini mecburi hale getirdiğinden dolayı, bir röportajda dedim ki; "Eğer bunu gönlünden gelerek samimiyetle yaptıysa, Allah bu yüzden onu affeder." Bugün de şu ya da bu partiden birileri yine ülkemizin istikbali ve ikbali adına olumlu şeyler söyler ve yaparlarsa, ben onlar için de Firdevsî gibi bir destan yazarım. Bu, hakkın hatırınadır; hakkın hatırı ise âlidir. "

Gülen'in açıklamalarının tamamı, 2 Ağustos Pazartesi günü 'herkul.org'da yayınlanacak.


a45UyF587661-201304222155-15
^^^^^ - vvvvv

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder