KIZIL ELMA NEREDE? Kızıl Elma, tarihte Türk cihan hâkimiyeti idealini temsil eden bir semboldür. Bu idealin esasını i’lâ-yı kelimetullah da denilen gazâ ruhu teşkil eder. Bu da İslâm dininin her yerde işitilmesini temin etmek demektir. Kızıl Elma, Eski Türklerden beri hükümet erkânının da, askerin de, halkın da haberdar olduğu bir ideal idi.
“Hakkın beni gönderdiği yer”
Kimine Vaktiyle “Kızıl Elma’ya!” sözü, askeri cesaretlendirir, zaferin şifresini çözerdi. İyi de, Kızıl Elma ne idi, nerede idi?
Kızıl Elma müşahhas (somut) bir semboldür. Bizans tahtının üzerinde veya Ayasofya kubbesinden sarkan ve Hazreti İsa’ya ait olduğu söylenen altın top yahud Ayasofya önünde İmparator Iustinianus heykelinin elindeki altın küre sebebiyle İstanbul Kızıl Elma olarak anılmıştır. Fetihten az evvel bu küre düşmüş ve bir daha yerine konamamış; bu da Bizans’ın düşüşüne işaret sayılmıştı. Üstelik imparatorun eli yeni fâtihlerin memleketi olan doğuyu gösteriyordu. İstanbul’un fethinden sonra, Papalığa ait San Pietro Kilisesi’nin bakır renkli kubbesi veya mihrabındaki altın toptan dolayı Roma Kızıl Elma sayıldı. Roma’nın fethedileceğine dair hadîs-i şerif sebebiyle Müslümanlar Roma’nın fethini hedef edinmişti. Bundan dolayı Kızıl Elma tabiri en çok Roma için kullanılmıştır. Yıldırım Sultan Bayezid, cülûs tebriki için gelen ecnebilere, “Roma’ya kadar gidip, atımı San Pietro mihrabında yemleyeceğim” demişti. Zaman ilerleyip fetihler arttıkça Kızıl Elma mefhumu da değişmiştir. Evliyâ Çelebi Kızıl Elma’nın cihan hâkimiyeti idealinin hedefini teşkil eden ve Hıristiyanlığın merkezi pozisyonundaki altı meşhur “Frenk Şehri” olduğunu söyler. Bunlar Kızıl Elma Sarayı’nın bulunduğu Budin, Kızıl Elma Kilisesi’nin bulunduğu Estergon, İstolni Belgrad, çan kulesinde altın top asılı Sen Stefani Kilisesi sebebiyle Beç (Viyana) ve Köln gibi fetih planı içindeki şehirlerdir. İlk üçü Macar, diğer ikisi Avusturya Kralı’nın pâyitahtı idi. Budin’in fethi üzerine şairler padişahı Kızıl Elmayı aldığı için tebrik eden şiirler yazmıştır. Sâbit’in mısraı şöyle: Kızıl Elmayı tığiyle kim aldı şah dedim tarih. Hayretî de der ki: Çıktı bir sahibi kemal dedi ana tarih/Şahım Kızıl Elma’yı ayva ile doldurdun. Üç kıtanın birleştiği yerde devlet kurmadan evvel, Osmanlılar bunu millî vicdanlarında kurmuşlar ve bütün hamlelerinde o büyük ülkünün gittikçe uzaklaşan hudutlarına doğru atılmışlardır. Ana vatana her taraftan genişleyen bir harita çizilmiş gibidir. Gönüllerdeki bu haritanın türlü istikametlerindeki büyük merkezlerine hep Kızıl Elma denmiştir. Ömer Seyfeddin’in 1917’de yazdığı Kızıl Elma adlı hikâyesinde Kanuni Sultan Süleyman Kızıl Elma’yı “Hakkın beni gönderdiği yer” olarak tarif eder. Nitekim bu padişah arada bir askerlerin kışlalarını ziyaret edip şerbetlerini içer, sonra bardakları para ile doldurur, ayrılırken “Kızıl Elma’da görüşürüz” derdi. Asker de “Destiye kurşun atar, keçeye kılıç çalarız, padişahım seninle biz, Kızıl Elmaya dek gideriz” derdi. Yahya Kemal de bu ülküyle coşup şöyle söylemiştir:
Çıkdı Otranto’ya pür velvele Ahmed Paşa, Tuğlar varsa gerekdir Kızıl Elma’ya kadar.
Roma’da San Pietro kilisesinin kızıl elma görünümündeki mihrabı
Kızıl renk murad rengi Kızıl renk ve elma eski Türk töresinde derin mânâlara sahiptir. Elma muradı ifade eder. Masallar “Gökten üç elma düştü” diye biter. Kızıl renk de murad rengidir. Bayrak kırmızıdır. Gelinlik kırmızıdır. Lohusa yatağı kırmızıdır. Kırmızı, her gün doğuşuyla dünyaya hayat ve ümit veren güneşin rengidir. Doğarken ve batarken altın top şeklindedir. Sadece Çingeneler değil, bütün Şark bu renge tutkundur. Eski düğünler oğlan evinden kalkan bayrakla başlardı. Tepesine kızıl bir elma yerleştirilen bayrak düğün müddetince kız evine dikilir; sonra tekrar oğlan evine getirilirdi. Kızıl Elma aynı zamanda altın top demektir. Çünki kızıl, altın için de kullanılır. Böylece harbin ganimet faslına da işaret ederek heyecanı kabartır, cesareti arttırır. Yunan mitolojisinde de Atlas’ın dört kızı (hesperides) altın elma ağacını korur. Altın Elma (küre) her yerde olduğu gibi Türk mitolojisinde de cihan hâkimiyetini ifade eder. Halk kültüründe de bilinir ve dile getirilir. Destan şöyle: Atam olur öğrendim ata binmeyi/pirimden öğrendim kılıç çalmayı/Dilerim Mevlâdan Kızıl Elmayı/Yan anam yan, bana derler Genç Osman. Saltuknâme’de Avrupa içlerine yapılan bir sefer anlatılır: “Bir ulu şehre çıktılar. Bir ulu kilise kapısı üstünde bir altın top dururdu. Pes anda Sarı Saltuk eğitti, ‘Bu nedir?’ Eğittiler, ‘Buna kızıl elma derler’. Kasdetti ki o ulu altın topu indire. Hızır aleyhisselam geldi. ‘Hazreti Muhammed halifesi gele, o indire’ dedi.” Bir de Alman efsanesi var: Kıyamete yakın Türkler Köln’ün altın elmasına (golden apfel) kadar gelip atlarını katedralin sütunlarına bağlayacak; ama sonra hepsi yok olacaktır. Buna Liechtenstein Kehâneti derler. Hatta Anadolu Felâketi’nden önce fazla coşkulu bazı Yunanlılar “Türkleri Anadolu’dan sürelim, ta Kızıl Elma’ya kadar” demişlerdi.
Hayalden hayal kırıklığına Kızıl Elma, Yeniçeri Ocağı’nın bozulmasıyla hayal kırıklığına dönüştü. Şair bunu şöyle terennüm eder:
Kızıl Elma kapusunu feth ederken nacağı, Ne revâdır bozula Hazreti Bektaş ocağı.
Son devirde Ziya Gökalp’in öncülük ettiği “Yeni Milliyetçilik” telâkkisinde Kızıl Elma artık “Türk kavminin” cihan hâkimiyetinin sembolüdür. 1913’te yazdığı şiirinde şöyle der: Buymuş meğer Türk’ün Kızıl Elma’sı/Böyle demiş Oğuz Hanın yasası. Tarih boyunca hep batıya doğru olan Türk fetihlerinin yönü artık Orta Asya’dır. Yani “Kızıl Elma Turan’dır” demek istenmiştir. Nehirlerin doğuya akanı makbuldür, ama şehirler hep batı yönünde büyür. Prof. Dr. Ekrem Buğra EKİNCİ |
Benim zaman içerisinde guruplarda yayınlamış olduğum epostalardan bir demet bulacaksınız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder