30 Nisan 2011 Cumartesi

Fwd: "muhatap"



-------- Original Message --------
From:     KAAN <kaanka68@gmail.com>

 

Öcalan: Muhatap bulamıyorum
İmralı’da ömür boyu hapis cezasını çeken terörist Abdullah Öcalan, avukatları ile haftalık görüşmesinde ilginç mesajlar verdi.

Kendisi ile görüşen devlet görevlilerinin etkisiz olduğunu ve isteklerini hükümete kabul ettiremediğini belirten Öcalan, “Muhatap bulamıyoruz” dedi. Öcalan, BDP, DTK ve Kandil’e, “Kendinize güveniyorsanız işte Yemen’deki, Tunus’taki örnekleri görüyorsunuz, ben sizi tutmam” mesajı verdi. PKK’nın tasfiye edilme sürecinde olduğunu belirten Öcalan, CIA Başkanı’nın Türkiye’de gizli anlaşma yaptığını ileri sürdü. Anlaşmaya göre  Türkiye’nin Suriye konusunda ABD ile birlikte hareket edeceğini savunan Öcalan, şöyle devam etti:  “Benim tek yapabildiğim buraya gelen heyetle görüşmeleri sürdürmek.  Ama öyle anlaşılıyor ki bunlar inisiyatifli değil, AKP’ye belirlediğimiz çözümü kabul ettiremiyorlar, ikna edemiyorlar. Heyetin yetki düzeyi yükseltilmeli.”
 
 
 
***
Hakkı olan "muhatap" belli de, bu iti susturup muhatabıyla buluşturacak irade yok!
 
İŞTE MUHATAP:
 
 

"Olacak O Kadar",Perşembe ve pazar günleri Ulusal Kanal'da

"Olacak O Kadar"
Perşembe ve pazar günleri Ulusal Kanal'da
 
Levent Kırca'nın sunduğu tanıtım videosu için tıklayınız:
 

Oraj POYRAZ

--  Nelerin esiri olduğunu bilen hürriyetin eşiğinde demektir.  Nureddin Topçu oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Ennn Çılgın Proje :)))


 
 
Ekleyen:Çağdaş Güneş
 
DİKKAT DİKKAT ..EN ÇILGIN PROJE..!!

"Evde sıkıldım ve bir proje de ben yapıverdim. Elime mi yapışacak...?

Başımın gözümün sadakası olsun, projemi halkın yararına hibe ediyorum.

1-Kanal Trabzon: Trabzon'dan başlayarak İskenderun körfezine uzanacak.

Akdeniz'de hamsi avlanacak.


2- Kanal Güdül: Karadeniz ile Akdeniz'in birleşmesinde Ege dışlanmayacak.Gâvur İzmir ıslah olacak.


3-Ankara adası: Ankara'ya deniz getirilmek suretiyle, Sakarya Caddesi sahilinde bira içilip, üst geçitten olta sallandırmak mümkün olacak.


4-İki Karadeniz: Bu kanallardan çıkan topraklarla Karadeniz doldurulup Rusya'yla birleşecek, iki ülke arasındaki ziyaretler kolaylaşacak. Bilâhare, burada " Kanal Moskova" açılması ile ilgili araştırmalar başlayacak.


5-Eskişehir'in Akdeniz'le buluşması: Eskişehir'e suni denizler yapmaktansa; Eskişehir, Akdeniz'e nakledilecek.


6-Karadeniz'in Yeşil Adası Kıbrıs: Ada'yı, Akdeniz'den Karadeniz'e sevk etmek suretiyle, Kıbrıs sorununa kesin çözüm bulunacak

7-Yozgat Gölü: Van Gölü boşaltılarak, Yozgat'ta yeniden oluşturulacak. Her projeye gerekçe şart değil! Van Gölü milyonlarca yıldır aynı yerde, hareket olsun…

Lüzumu halinde "Konya Ovası ile Ağrı Dağı'nın yerlerini değiştirme" projesi de geliştirilebilir
 
 
__._,_.___

Levent Kırca: "Güçbirliği Meclis'in tozunu attıracak"

Levent Kırca: "Güçbirliği Meclis'in tozunu attıracak"
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
 
Levent Kırca, Aydınlık yazarı Tuncay Cücenoğlu ile yaptığı söyleşide şunları söyledi:
 
Cumhuriyet Güçbirliği yerinde bir girişim.
Umuyorum gurup kuracak ve Meclis'in tozunu attıracaklar.
TİP'i unutmayalım. 15 Milletvekili ayağa kaldırmıştı Meclis'i o zaman.
Şimdi de öyle olacak.
 
Başbakan Erdoğan'ın ciddi sağlık sorunları var. Yatırılarak tedavi altına alınmalı.
 
Askeri darbeleri, faşist cuntacıları, insan hakları ihlallerini TV'lere, tiyatro sahnelerine taşıdım.
Hemen hepsi yayından kaldırıldı. Ülkemin ayıbıdır. Benimse duygularım nasırlaştı.
 
Devrim ilericiliktir. Çağı yakalama gayretidir. Haksızlığa isyandır.
En büyük devrimci elbette ki Atatürk'tür.
 
Ergenekon davaları düzmece, yakışıksız.
Ordu daha da yıpratılmak isteniyor. Baş rol  yine Amerika'da.
 
Aydınlık gazetesinde köşe yazılarım yayımlanıyor. Çok sevinçliyim.
Kendimi ifade edecek bir köşem var çünkü.
Aydınlık'ın başarısı, samimiyeti ve dürüstlüğü beni mutlu ediyor. İç çekişmesi, ikilikleri yok.
Mutlu oluyorum aralarında bulunmaktan.
 
Yeni bir oyun hazırladım: "Fırıldak".. Birkaç gün oldu perde açalı.
Seyirci hop oturup hop kalkıyor. belli ki başımıza bir şey gelmezse çok oynanacak Fırıldak.
Öyle bir oyun ki, dirhemini yiyen kudurur. Herkesin görmesini isterim.
 
Levent Kırca her Perşembe Aydınlık'ın ikinci sayfasında köşe yazısında sevenleri ile buluşuyor.
 
 
Levent Kırca - Tuncay Cücenoğlu Aydınlık sürmanşet 29 Nisan 2011
__._,_.___

Politik - Üç devletten toprak istedik....

Suriye de bölünecek...

ABD’nin 90 yıllık ‘Büyük Kürdistan’ planı işliyor. Irak’tan sonra Suriye de tamam. Sırada İran ile Türkiye var
ŞAM rejimini değiştirmek için düğmeye basan Washington, eski ABD Başkanı Wilson’ın 90 yıllık Kürt planı için de zemin hazırlıyor. Alman Die Welt gazetesi, rejim değişikliğinin ardından Suriye’deki Kürtlerin otonomi hakkı elde edeceğini, bunun Türkiye’yi endişelendirdiğini yazdı.
DIE WELT’e göre Suriye’deki otonominin PKK’yı güçlendirecek olması, Ankara’yı endişelendiren en önemli konu. Hamisi ABD sayesinde Irak’ın kuzeyinde kukla devletini kuran Barzani, geçtiğimiz temmuz ayında, Türkiye, Suriye, İran ve Irak’taki Kürtlerin tek devlet olacağını ilan etmişti.
Kürdistan’a bir adım daha
ABD’nin Orta Doğu’daki oyunlarına dikkat çeken Alman gazetesi, Irak’tan sonra rejim değişikliğiyle Suriye’deki Kürtlerin de otonomi hakkı elde edeceğini, bunun ise Türkiye’yi endişelendirdiğini yazdı
Haber :  Fatih ERBOZ
ABD’nin yüzyıllık ’Kürdistan Planı’nda bir adım daha atılıyor. Washington’un, Orta Doğu’ya yeni şekil vererek Kürt devleti kurulması yönünde çabalarının hangi noktaya ulaştığını Alman gazetesi Die Welt ortaya koydu. Gazete, Suriye’deki rejim değişikliğinin Kürtlerin otonomi hakkı elde etmesinin ve PKK’nin etkinliğinin artırmasının önünü açacağını yazdı. Die Welt, bu durumun Türkiye’yi endişelendirdiğine dikkat çekti. İki ülkenin 877 kilometre uzunluğunda bir sınır hattına sahip olduğunu belirten gazete, “İki ülke arasında vize zorunluluğu kısa bir sürece kalktı. Suriye’deki kaosla mülteciler sınıra dayanabilir. Sınırları yeniden kapatmak zor olabilir” dedi. Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Hatay’ın mülteci akınına uğrayacağını yazan gazete şöyle dedi: “90’lı yıllardaki Kürt savaşından dolayı Türkiye’nin sınır hattında mayınlar döşendi ve hala imha edilmiş değiller. Mayın tarlaları mülteciler için büyük bir tehlike olabilir.”

Sırada Türkiye ve İran var
Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de olabilecek bir rejim değişikliğinde Kürtlerin otonomi hakkı elde edebilecekleri belirtilen Die Welt’in haber-yorumunda Ankara’nın en büyük endişesinin ’sınıra dayanacak mülteciler değil’, Kürtlerin elde edecekleri kazanım ve PKK’nın etkinliği olduğunu kaydetti. “Suriye’deki yeni durumla Kürtler ortak bir devlet kurmak için uğraşabilirler” tespitini yapan gazete, son günlerde Ankara-Şam arasında artan diplomasi trafiğine dikkat çekti. Türkiye’nin şimdiye kadar kesinlikle bir rejim değişikliğinden yana olmadığını hatırlatan gazete, CIA şefi Leon Panetta’nın Ankara’ya yaptığı gizli ziyaretin önemli olduğunu kaydetti. Stratejistler de, Kürtlerin  Irak’ın kuzeyinde özeklik elde ettiğini, Suriye’nin ardından da gözlerin Türkiye ve İran’a çevrileceğini belirtiyor.

Barzani ilan etmişti
YENİÇAĞ daha önce, Türkiye’yi bekleyen tehlikeyi defalarca manşetlerine taşımıştı. “Üç devletten toprak istedi” başlığıyla verilen haberde, Ankara’nın ısrarına rağmen “PKK terör örgütüdür” demeyen peşmerge reisi Mesud Barzani’nin, Türkiye, Suriye ve İran’daki Kürtlerin tek devlet olacağını ilan ettiğini duyurmuştu. Terörün zayıflatacağı Türkiye’den toprak arzulayan çabulcubaşı, “Türk, Fars ve Arap ulusu gibi Kürtler de devlete sahip olmalı” demişti.


Oraj POYRAZ
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=49660

--  Her hangi bir işde acele etme hataya düşersin.   Hz.Ali oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

MERNİS Kayıtları Neden Yandı ya da Yakıldı


from: atilla.kart@tbmm.gov.tr

-----------------------------

 

 

 

MERNİS KAYITLARI

Neden Yandı ya da Yakıldı?

 

 

                   Nüfus ve Vatandaşlık İdaresi sorumluluğunda  bulunan ve seçmen kütüklerine esas alınan , nüfus kayıt ve kimlik bilgilerini içeren Mernis kayıtlarının birkaç ay evvel yandığı ya da yakıldığı ifade edilmektedir.

 

                   Bu kayıtların olağanüstü koruma tedbirleri altında olduğu , ısıya dayanıklı olduğu , 24 saat koruma altında olduğu bilinmektedir. Hal böyle olmasına rağmen, nasıl ve neden yandığına bir anlam verilememiştir. Bu konuda kamuoyuna tatminkar bir açıklamanın yapılmadığı da bilinmektedir.

 

                     Yanan ya da yakılan bu kayıtların yerine Konya Valiliği bünyesinde bulunan yedek kayıtların kullanılmaya başlanıldığı ifade edilmiştir. Bu kayıtların gerçekliği veya yeterliliği konusunda ise ciddi kuşkular vardır.

 

                   Bu sürecin devamında ise, TÜİK kayıtlarının , seçmen kütüklerine esas alınması söz konusu olacaktır. TÜİK’in ekonomiyle ilgili kayıtlarının gerçeğe uymadığı, tahrif edildiği  konusunda  ciddi bulgular vardır. Aynı durum, nüfus kayıt bilgileri için de söz konusu olacaktır.

 

                   2007’den bu yana seçmen sayısı ve seçim sonuçlarına yönelik olarak ciddi soru işaretleri doğmuş olmasına ve bu kaygılar halen giderilmemiş olmasına göre; 2011 seçimlerinde de belki de daha vahim ihlaller söz konusu olacaktır. Hükümet’in tüm bu gelişmeler karşısında sessiz kalması ise başlı başına sorgulanması gereken bir haldir.

 

                   Soruyoruz;

 

                     MERNİS kayıtlarının akıbeti nedir? Yandı mı yakıldı mı?

 

                        Soruşturma yapıldı mı? Yapıldıysa sonucu neden açıklanmamıştır?

 

                        Yapılmadıysa neden yapılmamıştır?

 

                        Kamuoyu neden bilgilendirilmemektedir?

 

 


Levent Kırca'nın RTE alerjisi...


 

Levent Kırca'nın Tayyip alerjisi!
Levent Kırca Aydınlık gazetesinde yazdı. Kırca'nın 2 şeye alerjisi var...

Bu gün kendimle dalga geçeceğim; biline...'

Eğer şakacıysanız, espri yeteneğiniz varsa, mizahtan yararlanarak eleştiri yapacaksanız, etrafınızdaki insanları kullanarak onlardan yararlanacaksınız demektir. Hal böyleyken, öncelikle siz "şaka kaldırmalısınız." Herkesin size takılabileceği bir tip olmalısınız. Müsaade edin, insanlar sizinle eğlensinler, hatta siz kendinizle eğlenin. Hikayelerinizde çoğunlukla malzemeniz kendiniz olun. İşte bunu başarabildiğinizde, başkalarına takılma şansı elde edebilirsiniz. Olgun insanlar şaka kaldıranlardır. Kendi hatalarınızın, eksikliklerinizin üzerine önce kendiniz gidin. İnanın, çok rahat edersiniz ve sorunlarınızı aşarsınız. Ben öyleyim mesela. Espri zeka gerektirir. Bir başkası sizden daha zeki, daha komik olabilir. Onun üstünlüğünü kabul etmezseniz, hem gerilir hem de kaybeden olursunuz. Onun yanında, O'ndan yararlanarak gülüp eğlenmeli ve yine bu konuda O'ndan bir şeyler öğrenmelisiniz. Bütün mesele komplekslerden annabilmeyi bilmekte. Karşı saldırı, geri çekilme, durmak, tekrar hamle yapmak, yaşamın vitesleridir. Vitesi ne zaman değiştireceğinizi iyi bilmelisiniz.

21 sene Olacak O Kadar programı yaptık. Eleştirilmeyi hak edenlerle "dalga geçtik" hiç şüphesiz. Mizah, tenis maçına benzer. Topu düşürmemelisiniz. Kendinizden emin olmalısınız. Yere kuvvetli basmak ve raketi yumuşak bir sıkılıkta tutmak önemlidir. Zeki, esprili insanlar diğerlerine başlangıçta iyi, hoş gelir. Ama sonra sizden kaçarlar. Çoğunluk sıklıkla arkadaşlık edeceği kişileri kendi seviyesinin altında-kilerden seçer. Böylece üstün olabildiklerini düşünürler. Oysaki kendilerinden üstünlerle ilişkilerini sürdürebilseler, bunu başarabilseler, sürekli yükselişte, aşama halinde olurlar. Durmadan gelişirler. Gelişmenin sınırı yoktur. Kuralları vardır.

Olacak O Kadar programının en baba yıllarında eleştirdiğimiz kişiler beni arar tebrik ederlerdi. Olgun karşılamış gibi bir görüntü oluşturmaya çalışırlardı. Ben de "öyle" sanırdım. Zamanla gördüm ki, hiç de öyle değilmiş. İçin için kırılır ve intikam alacakları günübeklerlermiş meğer. Bu da onların hiç gelişmediklerini, aynı yerde saydıklarının göstergesidir.
Bir gün Arif Sağ telefon etti, bir türkü yarışması yapılacak, sertin de jüride benimle birlikte olmam istiyorum, beni yalnız bırakma dedi. Ben de onu hiç kıramam. En azından dava arkadaşıyız. Program Kanal D de yayırüa-nacak. Sunucusu da "Beyaz." İlk bölümün ya-yınındayız. Program canlı. Salon hınca hınç "halk" la dolu. Açıkçası benim seyircim. 3,2,1, çekim başladı, önce Beyaz çıktı sahneye. Belli oranda bir tezahürat ve ilgi gördü. Ben çıktığımda ise yer yerinden oynadı. Beyaz duruma bozulduğu için, o an tartım gücünü elinde tutup kontrol edemedi. Ben de her açığı gole çevirip patlattım esprileri. Bir komiğin en büyük sorunu, bir başkasının kendinden daha komik olmasıdır. Onun için küstahlaşır ve sürekli saldırır. Usta komedyenler daima sakin ve kendilerinden emin olurlar.

Ertesi hafta türkü yarışmasının 2. bölümü için yayına gittim. Beyaz diğer jüri üyelerini toplamış odasına, beni de çağırdı. Gittim ben de. Bize nutuk çekiyor ama bana bakmıyor. Gözü Arif Sağ ve diğerlerinde. Şunları söylüyor. Aslında onlara söylüyormuş gibi yapıyor ama sözü bana. Siz espri yapmayın, o benim işim diyor. Siz puanlarınızı verin oturun. Program fazla uzamasın. Yani bana espri yapma, benden komik olma diyor. Sen benim ne yapacağımı bana öğretemezsin dedim. Ben bu nedenle bu programdayım. Bana söyleyeceğin bir şey olduğu zaman direk bana söyle. Kimseyi kullanma. Ayrıca kendinden daha büyük insanları da ayağına çağırma. Kimse senin emir kulun değil.

O gün programda, seyirci salonda oturuyor, biz seyircinin karşısına çekim başlamadan çıkıyoruz. Alkış kıyamet kopuyor ama bu ekranlara yansımıyor. Çekim başlayınca Beyaz tek basma çıkıyor ve alkışım alıyor.Başka bir alkış da olmadığıiçin mukayese imkanı anadan kalkıyor.
Bunlar küçük "ayak oyunları." Yalnızca uygulayan kişinin ayaklarını birbirine dolaştırır okada; Başkasına bir zarar vermez. Sonraki geldi benden özür diledi. Bir sonraki haftada ben programı bıraktım.2 hafta sonra da program tamamen yayından kalktı.

Boyum nasıl 1.85 oldu?

Hastanede yoğun bakımdayken, etrafımı da eğlendirmeyi ihmal etmedim. Örneğin bileğime alerjim olan şeyleri yapıştırıyorlar. Bilekliğin birinde penisilin alerjisi olduğunu yazıyor, diğerinde Tayyip alerjisi. Penisilin beni her an zehirleyip öldürebilir. Bay Tayyip'i ise gördüğüm, ya da sesini duyduğum zaman, önce kızarıyorum sonra da ateş basıyor. Ardından da şişiyorum. Zorla değil, alerjim var. Duyan geliyor, bilegimi okuyup gülerek geri dönüyor. Hemşireler bana bir takım sorular soruyor, ben de cevaplıyorum. Daha önce geçirdiğiniz hastalıklar, hiç ameliyat oldunuz mu gibilerinden sorular. Boyunuz ne kadar diye sordu. Ben de 1.85 dedim. Hemşire şaşırmadı, yazdı ve gitti. Oğlum, "yahu baba, senin boyun 1.70, niye 1.85 dedin ki?" diye sordu. "Oğlum, yahu çarşafın altından karışlayıp, boyumu ölçecek hali yok ya. Bırak 1.85 olmanın keyfini yaşayayım. Bir daha bu fırsatı bulamam" dedim.

Bir akşam üzeri şirketin şoförü ziyaretime gelecek. Oğluma dedim ki, "Gel şuna bir oyun edelim. Şoför gelmeden 2 dakika önce çarşafı başıma çekeyim ölmüş gibi. Kıpırdamadan yatayım." Önceden hemşireleri de örgütledik. Muhterem oda kapısından girdi. Tuhaf bir durum var. Ölüm sessizliği hakim. "Ne oldu?!" diye sordu. Oğlum da ağlamaklı bir sesle "babayı kaybettik" dedi. Çarşafin altında kıpırdamadan bekliyorum. Sesim soluğum çıkmıyor, çıt yok. Sabredemedim, bastım kahkahayı. Yahu dedim. Sen nasıl bir adamsın? Öldüğümü gördüğün halde neden ses etmiyorsun?.. Biraz durdu... Efendim dedi, tam sesimi çıkarmak üzereydim ki siz güldünüz. Peki nasıl bir ses çıkarmayı düşünüyordun? dedim. "Olamaz! Olamaz! diye bağırarak koridorlarda koşacaktım."

Kalp yetmezliğinden akciğerlerim ödem yapmış, idrar sökücü ile boşaltmaya çalışıyoruz. Üaa aldıktan soma kendimi tuvalete zor atıyorum. Yarısını tuvalete, yarısını da üstüme başıma yapıyorum. Sanki yüzme havuzu boşaltıyoruz. Bir ısıtıcı taktırsam sırtıma, hastanenin sıcak su ihtiyacım karşüayacağım. Derken çıktım hastaneden. Ancak sabahları yine de idrar sökücüden alıyorum bir tane, diğer ilaçlarımla birlikte. Bir akşam üzeri okulda dersim var; okul istikametinde Boğaz Köprüsü'nden geçmeye çalışıyorum. Trafik felaket. Tam da orta şeritteyim. Bir kenara yanaşıp durma şansım da yok. Yanaşıp durabilsem, çıkaracağım herkesin önünde ortalık yerde yapacağım yapacağımı. Gözüm dönmüş bir kere, arabanın içinde kıvranıyorum. Ayaklarımı yerlere vuruyorum. "Elimdekini" sımsıkı tutmuş buruyorum. Neredeyse iğdiş edeceğim kendimi, tenor castre olacağım sonunda. Ne yapsam nafile. Yan koltuktaki su şişesini deniyorum, ağzı küçük geliyor. Su şişesinin bulunduğu poşeti aldım elime. Yansını poşete, yansım üstüme başıma yaptım. Rahatlamanın getirdiği yüzümdeki mutluluk ifadesini görmeliydiniz. Ne Ergenekon'da suçsuz yere yatanlar,ne yıkılan heykel, ne de üniversiteleri ele geçirmek için ÖSYM'de önceden dağıtılmış sorular umurumda değil. Ben boşalmanın keyfini sürüyorum. Sair arabalardan beni selamlıyorlar. Ben de onlara gülücükler dağıtıyorum. Bir mutluluk, bir mutluluk. Tatlı bir sıcaklık aşağıdan yukarı bütün vücudumu sanyor. Allah'tan arabanın bagajında oyun kostümlerim var. Oyun olduğu gecelerde külot, fanila ve çorap alırım yanıma fazladan. Dersten sonra da oyuna gideceğim. Açık otoparkta gecenin ayazında erkekliğimden olma pahasına donumu değiştiriyorum. Tam paparazzilik atmosfer. Neyse, tarihi kostümlerle girdim derse. Elbette ki öğrenciler çok şaşırdı. Sebebmini sordular, ben de kıvırmadan açık açık anlattım. "Bana" hep birlikte bayağı güldük.

Sonuç.
İnsan önce kendisiyle dalga geçmesini bilmeli, yoksa bir başkasına bulaşmaya hakkı yoktur. Bundan soma da yoğun İstanbul trafiğinde dolaşacağım zaman, belki "bezlerim" altımı. Çünkü bu idrar sökücü pek yaman bir şey. Denemesi bedava.
Ya da, zaman zaman mutlu olmak istiyorsak, biriktirip biriktirip, koy verelim.

Kaddafi askerlerine viagra dagitiyormus!

Ben bu habere kısaca pes, oha çüş diyorum.
Kamuoyunu yönlendirmek adına bu kadar sahtekarlık yapılmaz.
Yahu herkesin oluk oluk kan ve ter akıttığı bir ortamda, kim takar karıyı kızı.
El insaf.
Bir de Viagra dağıtılıyormuş.
Pes..
Nerede, kimde o lojistik.
Olsa olsa, ABD ordusunda olur.
Mesela Kore, Vietnam Savaşı sıralarında, ABD ordusunda karargahlarda bizde beşe kadar olan şubeler onlarda yediye kadardı.
Mesela Kolordularda G-6,7 gibi.
Bunlardan birisi askerin içki, sigara, uyuşturucu ihtiyacını karşılar.
Diğeri de eğlence ve kadın ihtiyacını karşılardı.
Şimdi hala öyle midir bilmem?

 
29 Nisan 2011  Cuma 
 
''Tecavüz eden askerlere viagra dağıtılıyor''
 

ABD'li BM temsilcilerinin, Libya lideri Muammer Kaddafi'ye bağlı askerlerin giderek daha fazla ölçüde cinsel şiddet olaylarına karıştığı ve kadınlara tecavüz eden askerlere cinsel gücü artırıcı Viagra adlı ilacın dağıtıldığı uyarısında bulundukları bildirildi.

Basına kapalı olarak toplanan Libya konulu BM Güvenlik Konseyi toplantısına katılan bazı BM diplomatları, Viagra'nın cinsel şiddet konusuyla bağlantılı olarak, ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Susan Rice tarafından toplantıda dile getirildiğini söyledi.

İsmi gizli tutulmak koşuluyla açıklamada bulunan bir diplomat, ''Rice konuyu toplantıda dile getirdi, ancak kimse karşılık vermedi'' dedi.

Konuya ilişkin iddia ilk kez bir İngiliz gazetesinde dile getirilmişti.

Basına açıklamada bulunan diplomatlar, Kaddafi yanlısı askerlere Viagra dağıtıldığı iddiasının doğru olması durumunda bunun, askerlerin, muhaliflerin çoğunlukta olduğu bölgelerdeki nüfusu şiddet kullanarak yıldırmak amacıyla kadınlara tecavüz etmeye komutanları tarafından teşvik edildiklerini göstereceğine dikkati çekiyor.

BM'deki ABD misyonu ise konu hakkında yorumda bulunulmayacağını bildirdi.

Tecavüzün, savaş zamanında bir silah olarak kullanılması konusu giderek artan bir ölçüde BM'nin dikkatini çeken konular arasında yer alıyor.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun tarafından, silahlı çatışmalarda cinsel şiddet konusunda BM özel temsilciliği görevine getirilen Margot Wallstrom, bu ay içinde yaptığı bir konuşmada, Libya konusunda yeni alınan 2 BM kararında, ''BM'nin öncelik verdiği konular arasında yeralmasına karşın cinsel şiddet konusuna değinilmemesi'' nedeniyle BM Güvenlik Konseyi'ne eleştiriler yöneltmişti.

Fwd: Fw: ABD'de shopping (Bağımlığın tutsağı olmak hk maymun öyküsü süper)

Anlaşılan bir tür Müslüman Amiş mezhebine özeniliyor.
Çünkü neredeyse derin bir iç çekiş var.
Fakat, ya şimdiki müslüman cemaatlerin neredeyse parayı ve gücü herşeyin amentüsü saymalarına ne demeli?
Demek ki, durumlar başkası olunca farklı, kendisi olunca farklı oluyor...

-------- Original Message --------
Subject:     Fw: ABD'de shopping (Bağımlığın tutsağı olmak hk maymun öyküsü süper)
From:     Zafer HASAN <zaferhasan@yahoo.com>
CC:     Musa Aydemir <mooseant123@hotmail.com>

Sent: Thu, April 28, 2011 2:51:18 PM
Subject: Re: ABD'de shopping (Bağımlığın tutsağı olmak hk maymun öyküsü süper)

Bedâvette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. ...-BEDİÜZZAMAN'ım benim be!

Bunlar USA'da yaşıyor,mUSA bilir:

İlerleme yasak teknoloji haram 

New York'ta elektrikler kesilince tüm dünyanın dikkati bu kente yöneldi. Fakat Amerika'nın göbeğinde,200 yıldır teknolojinin tüm nimetlerini reddeden Amishler zaten karanlıkta yaşıyorlar. Elektrik kullanmayan bu insanlar, kendi ekip biçtikleri ile geçimlerini sağlıyor 


ABD'nin kuzeydoğusu bir—iki gün elektriksiz kalınca, tüm dünyanın ilgisi buraya toplandı. New York'tan canlı yayınlar yapıldı, dünya gazetelerinin birinci sayfalarını karanlık gökdelenlerin fotoğrafları süsledi. Halbuki Kuzey Amerika'da toplam 170 bin insan, yüzyıllardır elektrik nedir bilmiyor, at arabası ile seyahat edip, tarlalarını sabanla sürüyor. 
Teknolojiyi tümüyle reddeden bir Hıristiyan tarikatının mensupları olan Amishler'e bugün Pennslyvania, Ohio, İndiana başta olmak üzere ABD'nin birçok eyaletinde rastlamak mümkün. Sayılarının 170 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.1800'lü yılları anlatan film sahnelerinden fırlamış gibi giyinen Amishler, hâlâ Avrupa'dan Amerika kıtasına göç ettikleri günkü şartlarda yaşıyorlar. 
Amishler'in ilk hali olan Mennocular,16. yüzyılın başında İsviçre'de, reform hareketleri sırasında vaftizmi reddeden ve yeniden takdis olmaya inanan gruplar arasında ortaya çıkmış. "Yeniden Takdis" hareketini savunanlar, Hıristiyan anne babadan doğmuş olanların bile Hıristiyan kabul edilemeyeceğini iddia ediyor ve herkesin 18 yaşına gelince kendi rızası ile dine kabul törenine katılması, yani takdis edilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Çünkü olgunlaşmamış bir insanın dinin gereklerini anlamasına imkân yoktu. Gerçek bir Hıristiyanın kendi rızası ile bu yolu seçmesi gerekiyordu. Bu akımın önderi ise 1530'lu yılların tanınmış gezici rahibi Menno Simons. Katolik papazken, 'Yeniden Takdis'e inanmaya başlayan Menno'nun çevresinde insanlar toplanmaya başlar. Ancak kilisenin yoğun baskısı ile karşılaşırlar. Katolik kilisesi, Mennocular'a karşı acımasız bir savaş başlatır. Yüzlercesi öldürülür. Bu arada kendi içlerinde de ayrılıklar başlar. Amishler, Mennocular ve Bretenler olarak üç gruba bölünürler. Bugün dünyanın birçok ülkesinde milyonlarca Mennocu var. ABD'de ise sayıları 1 milyon civarında. Amishler ise sadece ABD'de var ve sayıları yaklaşık 170 bin. Bretenler'in sayısı ise birkaç bin civarında. 
Amishler'in hikayesi,1693 yılında İsviçreli Jacob Amman ile başlıyor. Amman'ın adına izafeten Amishler olarak adlandırılan grup, temelde 'Yeniden Takdisçiler'le benzer görüşleri savunsa da, teknolojiyi kullanma konusunda farklı düşünüyor. Gerçek Hıristiyanlığın Hz. İsa gibi yaşamak olduğuna inanan Amishler, İncil'de yer alan "Dağdaki Vaiz"in ilkeleri doğrultusunda yaşama taraftarıdırlar. Toplumdan uzak bir hayat sürmeyi savunurlar. Dünya ile ilişkiler en az seviyede olmalı, teknolojiden uzak kalmalıdır. Çünkü teknolojinin insana dünyayı sevdireceğine inanırlar. Bugün hâlâ at arabasına binmelerinin, elektrik yerine gaz lambası kullanmalarının temelinde bu inanış yatıyor. 
Avrupa'daki baskılar hayatı iyice yaşanmaz hale getirince, Mennocular dini özgürlük vadeden 'Yeni Dünya'ya göç etmeye karar verirler. Ellerinde ne varsa satarak, soluğu New York limanında alırlar. Pennsilvanya'nın efsanevi valisi William Penn, kavga gürültü bilmeyen, el emeği ile kazanan ve oldukça çalışkan olan bu gruba kucak açar. Ailelere topraklar tahsis edilir, onlar da en iyi bildikleri iş olan tarıma başlar. 
Temel felsefelerini alçak gönüllülük ve aileye sadakat olarak açıklayan Amishler'i diğer Yeniden Takdisçiler'den ayıran en büyük özellik teknolojiyi tamamen reddetmeleri. Bütün Yeniden Takdisçi gruplar aynı dini inanışa sahip olsalar da, Mennocular tarımda traktör kullanırken, Amishler hâlâ sabanı tercih ediyor. Mennocular çok sade olmak şartıyla birkaç renkli kıyafet giyerken, Amishler tek renkli ve baskısız kumaştan kıyafetlerde ısrar ediyor. Bir anlamda Amishler, Yeniden Takdisçilerin en tutucu grubu. 
Mennocu gruplar, savaş karşıtı olarak biliniyor. Nereden gelirse gelsin kendilerine yapılan saldırılara karşılık vermiyorlar. Avrupa'da din savaşlarına katılmayıp Amerika'ya kaçmalarının gerekçelerinden biri de bu. Kavga etmemeyi Hz. İsa'nın temel öğretileri arasında görüyorlar. Bu nedenle askere de gitmiyorlar. 
Yeni Dünya'ya göç eden Amishler'in torunları ülkenin 22 eyaletinde ve Kanada'da hâlâ aynı şartlarda yaşıyorlar. En kalabalık ve toplu oldukları yer, New York'a 2 saat mesafedeki Pennsilvanya'nın Lancaster bölgesi. Son dönemde artan nüfus nedeni ile, özellikle kendilerine kolaylıklar sağlayan Wisconsin eyaletine de yoğun bir göç var. 
Giyimleri ile dikkat çekiyorlar 
Amishler, yazılı olmayan kurallar zinciri "Ordung" doğrultusunda hareket ediyorlar. Erkekler koyu renkli, uzun, düz, yakasız pardösüleri ile tanınıyor. Sade renkli, uzun kollu, yakasız gömlekler giyiyorlar. Kışın siyah fötr, yazın hasır şapka takıyorlar. Ayakkabı ve çorapları da siyah. Erkekler bıyık bırakmıyor. Evlendikten sonra da genellikle bıyıksız sakal bırakıyor. Amish kadınları da erkekleri gibi sade ve düz elbiseler giyiyor. Uzun kollu, uzun etekli tek parça elbise, küçük büyük tüm hanımların üniforması. Saçlar hiç kesilmiyor, topuz yapılarak arkada toplanıyor. İbadet ederken saçların kapalı olmasına özen gösteriliyor. Evleninceye kadar başlar siyah örtü ile kapatılıyor, evlendikten sonra beyaz başörtüsü kullanılıyor. Mücevher takmaları ve makyaj yapmaları tümüyle yasak. Baskılı ve renkli kumaşları da reddeden hanımların en büyük süsleri ise çok özel zamanlarda başlarına taktıkları çiçekler. Amish kadınlarının en önemli görevi erkeklerine hizmet etmek ve çocuk yetiştirmektir. Pek çoğu 7—8 çocuk annesi kadınların hobilerinin başında ise "kırkpare" olarak bilinen, parça kumaşlardan üretilen ev eşyaları yapmak geliyor. 
Çocuklara 8 yıllık kilise okulu 
Çok çalışkan olan Amishler, boş kalmanın aklı şeytani duygularla meşgul edeceğine inanırlar. Amish sözlüğünde "teknoloji" ve "ilerleme" kelimeleri bulunmuyor. Elektrik, araba, telefon, traktör gibi yeniliklerin kendileri için değil, "dış dünya" için olduğuna inanan Amishler, teknolojinin aile bağlarını zayıflatacağını düşünüyorlar. Amish çocukları sadece 8 yıl okuyor. Kendi kiliseleri tarafından işletilen, tek odalı dini okullara giden çocuklar burada okuma—yazma öğreniyorlar. İncil derslerine, İngilizce'ye ve Almanca'ya çalışıyorlar. İlahi okumak için müzik dersleri alıyorlar. Öğretmenler genelde bu okuldan mezun olmuş 17—18 yaşındaki bekar kızlar.1972 yılında Amerikan Yüksek Mahkemesi, açılan bir davada Amish çocuklarının 8 yıllık okuldan sonra eğitimlerine devam etmeleri için baskı yapılmasını dini özgürlüğe aykırı bulmuş. Bazı modernist Amish ve Mennocu aileler ise çocuklarını liseye ve üniversiteye gönderebiliyor. 
İbadetler evde yapılıyor 
Kendi aralarında Almanca'nın bir lehçesi ile konuşan Amishler, uzun zamandır Amerika'da yaşamalarına rağmen çok aksanlı İngilizceleri ile dikkat çekiyorlar. Çocuklar okulda İngilizce öğrenseler bile ibadetlerini Almanca yaptıkları için, günlük hayatta da bu dil ağır basıyor. Amishler'in ibadetleri de diğer Hıristiyanlarınkinden farklı. Pazar ayinlerini kiliselerde yapıyorlar. Üç saati bulan ayinden sonra her hafta birinin evinde yemekli toplantı düzenliyorlar. Dönüşümlü olarak devam eden ayinlerde İncil okunuyor. Çok ciddi bir ortamda gerçekleşen ibadetler sırasında kısık sesle ve yavaş bir tonda ilahiler okunuyor. Müzik olmadan, Almanca gerçekleştirilen ayin sırasında kadınlar ve erkekler ayrı bölümlerde, arkalıksız tahta sehpalarda oturuyor. 
Kendilerini "özel insanlar" olarak kabul eden Amishler, Tanrı'nın insanı basit ve sade bir yaşam için yarattığına inanıyor. Disipline büyük önem veren, kendilerini inançları doğrultusunda yaşamak için adayan, alçakgönüllü olmayı temel felsefeleri sayan Amishler, Tanrı'nın kendilerini dış dünyadan özel olarak koruduğuna inanıyorlar. İbadetlerini bıraktıkları zaman Tanrı'nın da kendilerini terk edeceğini ve bozulacaklarını düşünen Amishler, aile bağlarına da çok önem veriyorlar. 
Vergi vermeden yaşıyorlar 
Devletin Amishler'den vergi alma girişimleri bugüne kadar başarısızlıkla sonuçlanmış. Kendi halinde yaşayan, birkaç atı ve ineği olan, tarımla uğraşan bu insanlara vergi memurlarının haciz girişimleri, kamuoyu baskısı ile geri tepmiş. Bir kuruşluk gelirden bile vergi alan devlet de, Amishler'e göz yummuş. Kendi halinde geçinen vatandaşların ne bankada hesabı var, ne sosyal güvenlik numarası, ne de sağlık ve emeklilik sigortası. Sadece, ürettiklerini "normal" insanlara satanlar yerel gelir vergisi ödüyor belediyelere. Bir de sahip oldukları tarla ve evler için emlak vergisi veriyorlar. Büyük şehirlerin lüks marketlerinde, Amishler tarafından üretilen kekler, reçeller, ekmekler tamamen doğal olduğu için yüksek fiyatlarla tüketicilere sunuluyor. Tarım dışında marangozluk ve demircilik gibi işlerle de uğraşan Amish ustalarından "dış dünya"ya iş yapanların arasında milyoner olanlar da var. Bazıları kazandıklarını cemaat için harcıyor. Amishler, mallarını değerinden fazlaya satmanın büyük günah olduğuna inanıyor. Bu nedenle birçok doğal ürün, oldukça ucuz ve cazip fiyatlarla toptancılar tarafından toplanıyor. 
Yabancı ile evlilik yok 
18 yaşını dolduran Amish kızları ile 20'li yaşlarının başındaki erkekler artık evlenmenin arifesindedir. Gençler, kendi aralarında gizlice görüşerek evlenmeye karar veriyorlar. Pazar toplantıları veya hasat törenlerinde birbirini görerek beğenen gençler, çok kısıtlı olan boş zamanlarında buluşarak, birbirlerini tanımaya çalışıyorlar. En popüler buluşma mekanları ise, minik derelerin üzerindeki kapalı köprüler. Gençler buralarda gözlerden uzak bir ortamda konuşma imkanı buluyorlar. Ailelerin rızası ile yapılan evlenme teklifi, hasat mevsiminden önce başkalarına açıklanıyor. Kasım ayı ise evlilik ayı. 
Amishler'in diğer Hıristiyan grupları gibi misyonerlik amaçları bulunmuyor. İnanışlarını yaymak için çaba içinde değiller. İçlerine katılmak isteyenlere şaşırıyorlar. Normal hayata alışmış birinin aralarında dayanamayacağına inanıyorlar. Bir yabancı, uzun süren bir denemeden sonra tamamen Amish olduğuna diğerlerini ikna ederse, yaşlıların huzurunda bilgilerini sergileyip cemaate katılabiliyor. Ama bugüne kadar bu yolla Amish olanların sayısı 3'ü 5'i geçmiyor. Büyük oranda mısır eken Amishler'in kavun, kabak ve domatesleri de çok meşhur. İneklerinden aldıkları sütlerle yaptıkları tereyağı da oldukça talep görüyor. Amishler'in teknolojiyi kullandıkları tek yer de, mazotlu jeneratörlerin çalıştırdığı süt sağma makineleri. Jeneratörler bir de çok sıcak havalarda pervaneleri çalıştırma amacıyla kullanılıyor. Her köyde bir tane telefon var ve açık havada bulunuyor. Acil durumlarda kullanılıyor. 
Doktor nedir ki? 
Genelde doktora gitmeyen ve geleneksel metodlarla tedavi olan Amishler, çok gerekmedikçe hastaneye uğramıyor. Gidenlerin masrafları ise, cemaat tarafından toplanan paralarla ödeniyor. İmece usulünün çok yaygın olduğu Amishler'de evlenen gençler bir süre anne babaları ile birlikte oturuyor. Genelde 7—8 çocukları olan aileler iyice kalabalıklaşınca, cemaat yeni bir ev yapımı için destek veriyor. 
Amishler fotoğraflarının çekilmesini istemiyorlar. Bu bilgi bölgeye giden herkese bir şekilde anlatılıyor. Fotoğraflarının çekildiğini görürlerse arkalarını dönüyorlar. İncil'deki bazı ifadelerin 'görüntü'yü yasakladığını düşünüyorlar. Bu nedenle küçük çocukların oynamaları için yapılan "kız bebekler"in yüzleri boş. Erkek bebeklerin ise yüzü var. Kız—erkek arasındaki farkı ise eski bir gelenek olarak ifade ediyorlar. 


Emrah Ülker/ Aksiyon/Sayı:455 (30.08.2003 12:29)



300 yıl öncesinde yaşayan Amerika'nın sıra dışı vatandaşları AMISHLER

Devasa çiftlik evlerinde ne klima var ne de  telefon ; çünkü Amishler  elektrik  kullanmıyor. Onlar  teknolojinin  bütün nimetlerini reddediyor. Devlet hizmetinde çalışmıyor, oy kullanmıyor, askerlik yapmıyor hatta ve hatta vergi vermiyorlar.




Hafta sonları New York'un meşhur meydanlarından Union Square'da kurulan sebze-meyve pazarı, Manhattanlı aşçıların en gözde mekânı. Geçtiğimiz hafta,  taze  sebze ve meyve almak isteyen onlarca aşçının sabahın erken vakitlerinde yüzlerce tezgâh arasında sadece birinin önünde kuyruğa girmesini hayretler içinde seyrettiğimde bu işte bir gariplik olduğunu düşünmüştüm. Yakından incelediğim domates, biber, kavun ve karpuzun görünüşte diğer tezgâhlarda satılan ürünlerden  hiçbir farkı yoktu. Kalabalığın dağılmasının ardından herkesten önce tezgâhını toplanmaya başlayan tezgâh sahibine, neden bu kadar  popüler  olduğunu sorarak başlayan hikâyenin 300 yıllık bir mazisi olduğunu  hayal  dahi edemezdim. Tezgâh sahibinin tek cümlelik, 'Benim sattığım ürünleri Amishler yetiştiriyor.' cevabı, hikâyemin New York'la sınırlı kalmayacağının en açık deliliydi. 'Amishler kim?' diyerek yola çıktığım New York'tan yaklaşık 3 saat sonra bölgenin en meşhur Amish köyü Kitchen Kettle'a ulaştım.  Yol  boyunca birbiri ardına gördüğüm atlı arabalar ve ekilmiş uçsuz bucaksız topraklar, Amish'lerin sıra dışı  hayat ının ipuçlarıydı. 

 


Teknolojiyi reddediyorlar 

Hıristiyanlığın bir tarikatı olan Amishlerin en belirgin  özelli ği, teknolojinin tüm nimetlerini ve  modern  devletin kurumlarını reddediyor olmaları. Bu öyle sadece lafta kalan bir reddediş de değil. Devasa çiftlik evlerinde ne klima var, ne de telefon. Çünkü Amishler elektrik kullanmıyor, devlet hizmetinde çalışmayı reddediyor, oy kullanmıyor, askerlik yapmıyor hatta ve hatta vergi vermiyorlar. Zorunlu  eğitimin  hayat tarzlarını tehdit ettiğini düşünen bu sıra dışı tarikat, Amerikan eğitim sistemine de karşı. Onlara göre lise eğitimi, çocuklarının Amish geleneğini  devam  ettirmelerine engel olabilir. 1972 yılında ABD yüksek mahkemesine bu konuda açılan dava sonucunda, Amishlerin dinlerini  özgürce   yaşama  hakları bulunduğuna karar verilmiş. Bu da Amish çocukları için zorunlu eğitimin gerekli olmadığı anlamına geliyor. 

Evli erkeklerin bıyıksız sakal bıraktığı, kadınların başörtüsü taktığı Amishleri  kalabalık  içinde ayırt etmek hiç de zor değil. Tarım ve marangozlukta uzmanlar. 'Buggie' denilen atlı arabalarla  seyahat  ediyorlar. Kitchen Kettle'ın içlerine doğru gittikçe hangi evlerde yaşadıklarını bile kolayca anlayabiliyorsunuz. Bir evin önünde iplere asılı  yeni  yıkanmış çamaşırlar ya da pencerede  yeşil   renkli  perdeler görüyorsanız bilin ki bu evde bir Amish ailesinin yaşıyor. 

Amishler, yaşamlarını 'Ordung' adı verilen ve yazılı olmayan bir kurallar silsilesi çerçevesinde şekillendiriyor. Erkekler, sade, uzun kollu, yakasız gömlekler giyerken kışın siyah fötr şapka yazın hasır şapka kullanıyor. Kadınların giyimleri de erkeklerinki kadar sade. Tek parça uzun kollu etekler, hiç kesilmeyen saçlar en belirgin özellikler. Evlenene kadar başlarını siyah bir örtü ile örten Amish kadınlarının mücevher takmaları ve makyaj yapmaları da yasak. Kadınların süs olarak kullandığı en önemli  aksesuar  ise bazı bayramlarda başlarına taktıkları çiçekler.  Aile  yaşamının çok önemli olduğu Amishlerde her ailenin ortalama 7 çocuğu bulunuyor. 

Bu tarikatın üyeleri alçakgönüllülük ve yardımseverliği  kendilerine  rehber edinmişler. İmece son derece  yaygın .  Hasat mevsiminde, maddî zorluklar yaşayan ya da ürününü tarladan kaldıracak gücü olmayan Amishlere imece usulü ile yardım ediliyor. 
Amishler uzun zamandır Amerika'da yaşamalarına rağmen İngilizcelerinde bir Alman aksanı var. Bunun en temel nedeni kendi aralarında Almancanın bir lehçesi ile konuşmaları.  Pazar  ayinleri dışında tüm ibadetlerini evlerinde yapıyorlar. Kiliselerinde, kadınlar ve erkekler ayrı bölümlerde oturuyor. İnsanın sade bir yaşam için yaratıldığına inanan Amishler Tanrı'nın kendilerini özel olarak dış dünyadan koruduğuna da inanıyor. 

 


Bütün düğünler kasımda yapılıyor 

ABD'de 'vergi borcu' ciddî bir suç olarak kabul edilse de Amishler vergi ödemiyor. Bugüne kadar onlardan vergi almak için yapılan girişimlerden herhangi bir sonuç alınamamış.  Kendi  halinde sakin bir hayat yaşıyorlar; ne  banka  hesabı var, ne de  sosyal   güvenlik  numarası... Sadece ürettikleri mallar, eğer satılırsa belediyelere  gelir vergisi  ödüyorlar. Sağlık sigortası ya da emeklilik gibi bir dertleri de yok. Onların ürettiği her ürün, büyük şehirlerde inanılmaz ilgi görüyor. El yapımı  ağaç  işleri çok büyük paralara satılsa dahi, bir ürünün değerinden fazlaya satılmasının günah olduğuna inanıyorlar. Tabii bu arada kazananlar toptancılar oluyor. 

Amishlerin bir diğer ilginç özelliği ise tüm düğünlerin kasım ayında yapılması. Normal hayatta olduğu gibi düğünlerinde de gösterişten uzak duruyorlar. Düğünlerin kasım ayında yapılmasının en büyük gerekçesi kasımın  hasat  ayı olması. 

18 yaşına giren kızlar ile 20 yaşını dolduran erkekler eşlerini kendileri seçiyor ve ailelerinden izin alarak evleniyor. Yabancı evliliklerin yasak olduğu Amishlerin dinlerini yaymak gibi bir amacı da yok. Kendilerine katılmak isteyenlere hayır demeyen fakat bu durumu biraz da garip karşılayan Amishler, fotoğraflarının çekilmesini istemiyor.  Fotoğraf  çekenlere tepki göstermemekle birlikte sırtlarını dönüyorlar. Amishlerin teknoloji kullandıkları tek yer, mazotla çalıştırılan süt sağma makineleri ve köylerde 10 eve bir düşen ve sadece acil durumlarda kullanılan ve sokakta bulunan bir telefon. 
Köy meydanında hediyelik eşya satan bir işyerinin sahibi ile ayaküstü sohbet ederken Amishler hakkında neler düşündüğünü sordum. İşyeri sahibi bu sıra dışı topluluk hakkında çok olumlu şeyler söyledi. Çocuklarını okullara göndermediklerini hatırlattım. Cevabı ' Onların yaşayışları çocuklarına en büyük ders.' oldu.