10 Haziran 2011 Cuma

POLITIK - Fwd: Allah yürü kulum derse



-------- Original Message --------
Subject: Allah yürü kulum derse
Date: Fri, 10 Jun 2011 09:06:23 +0200
From: Murat Binzet <m1000zet@googlemail.com>


YENİ DANIŞTAY BAŞKANINI TANIYALIM

Danıştay Başkanlığına HSYK tarafından seçilen 61 üyenin blok oy kullanması nedeniyle ilk turda seçilen Hüseyin Karakullukçu hakkında ilk anda elde edebildiğim bilgiler şöyle.

*  2002 de Başbakanlık Müsteşarlığı için adı geçmiş.  

*  Bülent Arınç'ın sınıf arkadaşı, aynı yeni seçilen Yargıtay Başkanı gibi.

* Danıştay'a Yargıtay Başsavcılığınca, RT Efendinin İstanbul Belediye Başkanlığı dönemindeki eylemleri nedeniyle yapılan yargılanması başvurusunu ret eden heyetten.

* Danıştay'ın, İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun yargılanmasına izin vermeyen kararına karşı çıkmış.

* Danıştay'ın, AKP li Siirt Belediye Başkanı Mervan Gül'ün yargılanması için izin verilmesi kararına muhalif kalmış.

* Danıştay'ın, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu hakkında Meclis Başkanlığına doğrudan suç duyurusunda bulunulması kararına muhalefet şerhi yazmış.

* Kendisi için tahsis edilen lojmanı oğluna tahsis etmiş Danıştay' la mahkemelik olmuş ve mahkemeyi kaybetmiş.

Böyle özellikleri olan bir kişi seçilince Bülent Arınç "… bütün arkadaşları bir yerlere geldi  derler, kurban olduğum Allah verdikçe veriyor" derken haksız mı?

Bakalım yeni Başkan Arınç'ın bu övgülerine nasıl cevap verecek?

İLK AÇIKLAMA

Danıştay Başkanı Hüseyin Hüsnü Karakullukçu, "Bugünden itibaren, şu andan itibaren genç, anayasa ve yasamızda yapılan yeni düzenlemelerle aramıza katılan, seçilerek aramıza katılan, birbirinden genç, dinamik, birbirinden zeki arkadaşlarımızla çalışmak bana son derece onur verecektir. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti anlayışı içerisinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olarak adil yargılama taahhüdünde bulunan ülkemizin bu taahhüdü yerine getirme konusunda idari yargının üzerine düşen sorumluluğun bilincindeyiz. Ancak uzunca bir süredir yargının iş yükünde meydana gelen artıştan dolayı davaların yüksek mahkemeler önünde sürüncemede kalması mağduriyetlere sebep olmuştur. Bu mağduriyetlerin önlenmesi amacıyla anayasa değişikliği ve sonrasında yapılan yasal düzenlemelerle yargının iş yükünün azaltılması ve çözüme kavuşturulmasına yönelik önemli adımlar atılmıştır. Bu kapsamda dünyada ve ülkemizde meydana gelen gelişmelere uyum sağlamak amacıyla Danıştay'ın yeniden  yapılandırılması ve layık olduğu konuma gelebilmesi hususunda elimden gelen gayreti göstereceğini belirtmek istiyorum." diye konuştu.

'Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor' ve kuvvetler ayrılığı!

Mustafa Mutlu

mmutlu@gazetevatan.com

Demokrasilerde üç temel "kuvvet" vardır: Yasama, yürütme, yargı...
Rejimin doğru çalışabilmesi için en önemli kural da; bu üç kuvvetin birbirine müdahaleden uzak pozisyonlarda bulunmasıdır.
Buna "kuvvetler ayrılığı ilkesi" denir...

***

Bizim demokrasimizde ise yasama ile yürütme iç içedir...
Yürütme; yani hükümet, yasama organının yani Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin içinden çıkar ve daha sonra sahip olduğu çoğunluk sayesinde, o organı yönetir ve yönlendirir...
İktidar partisinin iki dudağının arasından çıkan her söz, yasama organı tarafından yasa haline getirilir.
Hatta bazen, (bizde de iki ay önce yapıldığı gibi) yasama organı, yasa yapma yetkisini "Kanun Hükmünde Kararname" çıkarma yetkisi vererek, hükümete devreder...
Kısacası, bizim demokrasimizde (!) yasamayla yürütme kuvvetleri ayrı değil, iç içedir...

***

Gelelim yargı ile yasama ve yürütme organlarının ilişkisine:
12 Eylül 2010'da yapılan anayasa değişikliği ile yargının da tamamen hükümetin, yani yürütmenin kontrolüne girdiği öne sürülüyor.
Yüksek yargı organlarının daire sayıları artırıldı, açılan yeni kadrolara "iktidar yandaşı oldukları" iddia edilen ve ne yazık ki o iddiaları yalanlamaya bile gerek duymayan bazı yargıçlar seçildi...
Sonra da bu yargıçların sağladığı oy çoğunluğuyla, önce Yargıtay'ın, sonra Danıştay'ın başına, Başbakan Yardımcısı'nın "yakın
arkadaşları"getirildi...
Başka bir demokraside yeri göğü birbirine karıştıracak bu yakınlık, bizde çok doğal bir şeymiş gibi sunuldu...
Hatta yeni Yargıtay Başkanı için "Benim güzel arkadaşım" diyen Başbakan Yardımcısı, Danıştay Başkanlığı'na yine bir okul arkadaşının seçilmesinden sonra, "Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor" diye sevinç çığlıkları attı.

***

Ben; yeni Yargıtay Başkanı'nın da yeni Sayıştay Başkanı'nın da o görevlere, Başbakan Yardımcısı'na, dolayısıyla iktidara yakın oldukları için seçildikleri ihtimalini aklıma getirmek bile istemiyorum.
Elbette yıllardır o kurumlarda emek veren bu değerli yargıçlar, yeni görevlerini bileklerinin hakkı ile elde etmişlerdir...
Ama...
Başbakan Yardımcısı'nın abartılı sevinç gösterisi, onların hak ederek geldikleri bu görevlere, ne yazık ki talihsiz bir şekilde başlamalarına neden oldu.
Bırakın iktidarın "ileri demokrasi" mavralarını, sıradan demokrasilerde bile sistemin sürdürülebilir olması için, kuvvetler ayrılığı ilkesine özen gösterilmesi gerekir...
Şimdi oluşan tablo ise; "kuvvetlerin iç içeliği"nden ibaret...
Ve bu tablo, demokrasinin değil, otoriter bir devlet yapısının teminatıdır...
Günün Sorusu

"İleri demokrasi"yi savunmak adına mevcut sistemi kayıtsız şartsız destekleyen liboş arkadaşlara soruyorum: Bülent Arınç'ın sevinç çığlıklarını duyduktan sonra, neler hissettiniz?

 

 

İyi çalışmalar saygı ve sevgiler

Murat Binzet

mailto:m1000zet@gmail.com

Beschreibung: Beschreibung:                     cid:1.4167172337@web161319.mail.bf1.yahoo.com

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder