31 Ekim 2012 Çarşamba

Kuran’da İbrahim

Kuran'da İbrahim

Kur'an'da ve ilk mevsük tefsirlerinde Yahudi fikir ve düşüncelerinin çokluğundan Arabistan Yahudilerinin Judaismine derinlemesine vakıf oldukları istiklal edilir, şöyle ki, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, bunlar çoğunlukla sosyal temaslar sonucunda sızmışlardır

Burhan Oğuz

Aydınlık, 30 Ekim 2012

İbrahim (Abraham) Kuran'da 69 kez geçmekte olup, Kitap onu, müşrik Araplara karşı diyanetkar tip olarak tasvir eder ve daha Mekke döneminden itibaren hüviyetini Müslim, hanif ve milat İbrahim'in müessisi olarak tamamlar.

İbrahim'in tahlilinden çıkan sonuçlar

Kuran'daki İbrahim, tarihi kaynaklarının tahlili ve bunun hadislere yansımaları bizi aşağıdaki sonuçlara götürüyor.

1- Kuran'da, Haggadah kıssaları noksan olup, bunlar, ezcümle, İbrahim'in Kalde'de doğuşu Mısır'da kalması, Hacer'le İsmail'in gönderilmeleri, İbrahim'in İsmail'i ziyaretleri, sünnet oluşu ve ölümü gibi tahkiyeler (anlatılar), Müslüman vakanüvislerce hikâye edilmektedir.

2- Yine vakanüvislerin aksine, İbrahim'in tek tanrı hususunda kralı ile kavgasının öyküsü, onun putları kırması ve ateşe atılması, fazla ayrıntılara girilmeden irae edilmiştir.

3- Putların kırılması, İbrahim'in babası ve halkı ile olan ilişkileri ve Tevrat'taki kurban kıssaları, Kuran'dan çok farklı şekilde takdim edilmiştir.

4- Ve nihayet Kur'an, Kâbe'nin inşası ve Hacc'ın tesisine müteallik gelenekler gibi yeni veriler içeriyor.

Kur'an'daki İbrahim tarihinin amacı

Kur'an'da İbrahim tarihinin esas amacının böylece, tektanrıcılığın yüceltilmesi olduğu anlaşılıyor, o ise ki Tevrat kıssaları daha çok vaad hususunda İbrahim'e gönderilen vahye bağlanıyor; bu da tümü içinde bütün bir dini tarih telakkisini sürüklüyor. Kur'an'da İbrahim hususunda nokta-i nazırı, necatınkinden çok vahyin, Tanrı'nın hükümlerinden çok O'nun epiphany'leri ('görünme'leri)'nin tarihi gibi kabul edilen dini tarihin bir telakkinin ifadesi oluyor.

İslam'da İbrahim'in dini görünümü bazı hususların tefrikine olanak sağlar.

1- İslam, İbrahim'i Müslim tesmiye etmiş. Bu peygamberin dini tutumu, gelişmesinde olduğu kadar ideal gerçekleşmesinde de örnek olarak belirir.

2- İslam, İbrahim'e imanı borçludur. İbrahim, müminlerin babası ve örneğidir; bir olgular sıralaması ve iç tekabüller gereği İslam'ın Tanrı'sı, İbrahim'in Tanrı'sı olmaktadır.

3- İslam ona evrenselciliğini medyundur.

4- İslam, İbrahim'de tören, usul ve sıralarını bulmuştur. Hacc, İd alkabir günah önleyici kurbanıyla son bulur.

5- İslam'ın Peygamberi, İbrahim'in peşinden bir ruhani yol almış olup bunda hayatının başlıca olayları, ez­cümle hidayet, Miraç (isra), Hicret nakşolunmuştur.

Ve nihayet İbrahim, Tevrat'ta olduğu gibi Kur'an'da da Tanrı'nın dostu olarak görülür ve bu unvan (al-Halil) Araplar tarafından Hebron (Halil- ürrahman) kentine verilmiştir.

Yahudiler ile temasın etkileri

Kur'an'da ve ilk mevsük tefsirlerinde Yahudi fikir ve düşüncelerinin çokluğundan Arabistan Yahudilerinin Judaismine derinlemesine vakıf oldukları istiklal edilir, şöyle ki, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, bunlar çoğunlukla sosyal temaslar sonucunda sızmışlardır, İslam tefsirlerinden, bu dinin zuhur etmemiş olması halinde Museviliğin, Arabistan'ın tümüne değilse bile, önemli bir bölümüne zuhur etmiş olacağı tahmin edilebilir. Arap Judaismi sair Yahudi cemaatlarınınkinden farklı değildi.

Bununla birlikte, Muhammed'in Allah ahad ve O'nun insanoğlunun yaşamının bütün teferruatı üzerinde hükmü iddiası, daha eski bir itikattan basit bir intihal (çalıntı) değildi. Yahudi ulusu, genelde, en iyi günlerinde bile yabancı tanrı ibadetine vahşice atlamıştı; gerçi sonunda, tutsaklığın demiri ruhlarını delmişti; Doğu'da geçen günlerinde çok şey öğrendiler, ama daha da unuttular ve bu sonun­cular arasında, putperestlik günahı vardı.

Bakılacak olursa, Muhammed'in rastlamış olduğu Hıristiyanlar da birden Yahudilerin itikadını, İsa tarafından onlara verilip Yahudilerin reddettikleri daha ali vahyi unutmuşlardı. Monophysite, Yakubi… "heresy"leri doğmuştu.

Yeni amentü &Kabe

Yeni amentü iki müdir prensip getirmişti: İradesi hayatın kaidesi olacak olan tek Allah'ın varlığı ve işbu iradenin ne olduğunu ilan eden Muhammed'in elçiliği. Bunlarda ilki en az babasının, müminlerin babasının Kalde'deki yurdu, tanrısal iradeye uyarak terk ettiği zaman kadar eskidir; öbürü ise, peygamberlik görevinin genel beyanı içinde, hem Yahudi hem de Arapların geleneksel inançları tarafından tasdik ediliyordu.

İsa, mabet ibadetinin bazı suiistimallerini temizlemiş ve bunun tümden ilgasını hedefliyordu; ancak mabedin kendisini yok edememişti. Aksine, onu mutat toptan bertaraf etmeyi tasarlamıştı; ancak bahis konusu olan, bir tarihi itikat ve bütün Arap ırkı tarafından sayılan pek kadim bir kutsal yerdi. Bildiğimiz Kâbe, İsmail ve İbrahim'e hatta Aeth ve Âdem'e geri gidiyor.

'De ki: Allah sözün doğrusunu söylemiştir. Onun dosdoğru (insan) olan ve asla müşriklerden olmayan İbrahim'in dinine uyun. İnsanları için ilk kurulan Ev, Bekke'de (Mekke)deki vedir ki kutludur ve bütün millerler için hidayet (kaynağı)dır' (Kur'an 111/95-96)

 

 

NOT:

Bu yazı, Yalçın Küçük'ün "İsimlerin İbranileştirilmesi" kitabından alınmıştır.

Yazının aslı Burhan Oğuz'un, "Türk ve Yahudi Kültürüne Mukayeseli Bakış" kitabında yer almaktadır.

Ara başlıklar sonradan, editoryal bir çalışma ile eklenmiştir.

--
Docendo disco,scribendo cogito
Ogreterek ogreniyorum, yazarak dusunuyorum.

Latince Atasozleri

Ey mutsuzlar!

Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.
Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.
Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,
sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.
Bok yiyorsunuz!
Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!
Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.
Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.
Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.
 
Bertolt BRECHT
Ben,Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,
hicbir Donmus ve kaliplasmis Kural birakmiyorum.
Benim Manevi Mirasim Bilim ve Akildir...

K.Ataturk

- - - - - - - - - - - - - -
1920 - Islam yuceltme derneginin bildirisi :
Yunan ordusu halifenin ordusu sayilir.
Hic de zararli bir topluluk degildir.
Asil kafasi koparilacak mahlukat Ankara'dadir.

ISKILIPLI ATIF 
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com

Ayrilmak isterseniz de:
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

- - - - - - - - - - - - - -
Arzuederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


Prof. Austin ve Mc.Carthy'ye göre Balkanlar'daki soykırım, tarihin en büyük soykırımıdır...

Neymiş efendim, tarihteki en büyük soykırım Balkanlarda yaşanan Türk soy-kı-rı-mıy-mış.

Oraj POYRAZ

M.Necati Özfatura - Balkanlar'daki facia

necati.ozfatura@tg.com.tr

30 Ekim 2012 Salı  

Mübadele dışında kalan Batı Trakya Türklerinden en az 50 bin kişi Türkiye'ye göç etmiştir. Kavala'daki Türkler ve buraya sığınan 7 bin muhacir toplu katliama maruz kaldılar. Balkanlar'da Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya ve Sırbistan'da öldürülen Müslümanların sayısı1.5 milyonu bulmuştur.

Balkanlar'daki Müslümanların yüzde 35'i sürgün edilmiş ve yüzde 27'si katledilmiştir. Ve vahşet 1878'den 2000 yılına kadar devam etmiştir.1912'den 1923 yılına kadar sağ olarak göç edenlerin sayısı 413 bin922'dir. Kayıp yani katledilen ve yolda ölenlerin sayısı 650 bindir.(Sözde) Ermeni soykırımını devamlı gündeme getiren zalim Batı,Balkanlar'da ve Kafkasya'daki soykırım ve tehciri mana gözleri körolduğu için göremiyor daha doğrusu görmezlikten geliyor. Bulgaristan'a bağımsızlık verilince 515 bin kişi göç etti. Bu göçten 5yıl sonra 52 bin kişi daha göç etti. Burada 250 bin kişi katledildi. Bugün Balkanlar'da Müslümanların sayısı en az 14 milyon olup toplam nüfusun yüzde 20'sidir.

Arnavutluk'ta Müslümanların oranı yüzde 70, Bosna'da yüzde 40,Kosova'da yüzde 90'dır. Bulgaristan'da 7 milyon nüfusun yüzde 10'uTürk'tür. Makedonya'da Türklerin sayısı 150 bindir. (Yüzde 5)Arnavutluk'ta yüzde 25'tir. Sırbistan'da Boşnak Arnavut ve Karadağlı sayısı 1.5 milyondur. Bulgaristan'da Türk asıllı Müslüman Pomakların sayısı 300 bin, Romanların sayısı 350 bindir.

Hristiyan misyonerler Pomakları, Kosovalı ve Arnavutluk'taki Arnavutları Hristiyan yapmak için milyarlarca dolar harcıyorlar. Balkanlar'da Müslümanlara yapılan zulüm ve insanlık dışı muameleyi ciltlerle anlatmak mümkün değildir.

Amerikalı tarihçi Justin Mc.Carthy'nin hazırladığı haritalara göre1770-1922 arasında Osmanlı topraklarında göç eden Müslümanların sayısı5 milyon, Hristiyanların sayısı 1.9 milyondur. Ve ölen Müslümanların sayısı Hristiyanların 4 katıdır. Bu tarihçiye göre 1912-1914 Balkan Savaşında zorunlu göçe zorlanan ve öldürülen Müslümanların sayısı 1.5milyonun üstündedir.

ABD'nin Kentucky eyaletinin Lovisville Üniversitesinde tarih profesörü olan Austin Mc.Carthy tarafından hazırlanan haritada toplu katliam ve soykırımlar gösterilmektedir. Prof. Austin ve Mc.Carthy'ye göre Balkanlar'daki soykırım, tarihin en büyük soykırımıdır...


--
Sallamaa,
elini kolunu sallamaa,
her yerin oynuyor be!...
Muhalefet milletvekiline...

Recep Tayyip Erdogan.
Basbakan olduktan sonra

Ey mutsuzlar!

Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.
Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.
Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,
sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.
Bok yiyorsunuz!
Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!
Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.
Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.
Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.
 
Bertolt BRECHT
Ben,Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,
hicbir Donmus ve kaliplasmis Kural birakmiyorum.
Benim Manevi Mirasim Bilim ve Akildir...

K.Ataturk

- - - - - - - - - - - - - -
1920 - Islam yuceltme derneginin bildirisi :
Yunan ordusu halifenin ordusu sayilir.
Hic de zararli bir topluluk degildir.
Asil kafasi koparilacak mahlukat Ankara'dadir.

ISKILIPLI ATIF 
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com

Ayrilmak isterseniz de:
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

- - - - - - - - - - - - - -
Arzuederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/

ODTÜ alev alev!


ODTÜ alev alev!

Dumanlar giderek yükseliyor...

DHA / AA

Başkentte, cezaevlerindeki açlık grevlerine destek vermek için ODTÜ yerleşkesinden AK Parti Genel Merkezi'ne yürümek isteyen gruba polis tazyikli su, biber gazı ve gaz bombasıyla müdahale etti. Twitter'da Ankaralılar'ın paylaştığı fotoğraflardan biri ise dumanların giderek yükseldiğini gözler önüne seriyor.

POLİS GAZ BOMBASIYLA MÜDAHALE ETTİ

ODTÜ yerleşkesinde toplanan grup sloganlar atarak AK Parti Genel Merkezi'ne yürümek istedi. Polisin engel olması üzerine aralarında yüzlerini kapatan kişilerin de bulunduğu gruptakiler polise taş, şişe ve sopa attı. Polis de gruba biber gazı, gaz bombası ve tazyikli suyla müdahale etti.

Müdahalenin ardından gruptakiler yerleşkeye doğru gitti. Bu sırada bazı kişilerin özel güvenlik görevlilerine ait kulübeleri yaktıkları gözlendi.

ODTÜ'de polis müdahalesi!

video için tıklayın

Olay sırasında bazı öğrencilerin yaralandığı ileri sürülürken ODTÜ'ye çok sayıda polis ekibi sevk edildi.

Bu arada Kızılay'da da bir grup aynı amaçla izinsiz gösteri düzenledi.

http://haber.gazetevatan.com/odtu-alev-alev/490449/1/G%C3%BCndem#.UJFR-YY-oVc
--
Ad fontes
Kaynaklara dogru

Latince Atasozleri

Ey mutsuzlar!

Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.
Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.
Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,
sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.
Bok yiyorsunuz!
Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!
Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.
Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.
Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.
 
Bertolt BRECHT
Ben,Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,
hicbir Donmus ve kaliplasmis Kural birakmiyorum.
Benim Manevi Mirasim Bilim ve Akildir...

K.Ataturk

- - - - - - - - - - - - - -
1920 - Islam yuceltme derneginin bildirisi :
Yunan ordusu halifenin ordusu sayilir.
Hic de zararli bir topluluk degildir.
Asil kafasi koparilacak mahlukat Ankara'dadir.

ISKILIPLI ATIF 
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com

Ayrilmak isterseniz de:
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

- - - - - - - - - - - - - -
Arzuederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/

RİFAT SERDAROĞLU - BÜNYE KABUL ETMİYOR

BÜNYE KABUL ETMİYOR

İster merhem yapıp sürelim, ister hap olarak yutturalım, ister enjektör ile zerk edelim, yani ne yaparsak yapalım, "gerçek demokrasi"yi AKP bünyesi kabul etmiyor. Onlar, "tarikat-cemaat-faşizm" karışımını demokrasi olarak,
"deniz feneri-cami yaptırma derneği-sadaka kültür"ünü de ekonomi olarak ezberlemişler. Gerçek demokratik düzen bu bademleri rahatsız ediyor, nefes alamıyorlar.

Bunların kültüründe biat etme, yani şartsız itaat var. Gösteri hakkı-yürüyüş hakkı, dünyalarında yok. Böyle bir olayı isyan olarak kabul ediyorlar.

Başbakan Erdoğan'ın Salı günkü konuşmaları, demokrasiden nasibin almamış, faşist bir kafanın düşüncelerini andırıyordu;
* "Ben, Polise barikatları kaldırın diye emir vermedim. Polis zafiyet göstermiştir. Sabah Valimle de konuştum. Böyle olmaz, o zaman biz bu işi tutamayız" dedi.
-Erdoğan Polisin, elinde Türk Bayrağıyla Atatürk'e gitmek isteyen vatandaşlara daha fazla biber gazı, daha fazla tazyikli su, bunlar yetmezse plastik mermi ve demir cop, yine de olmazsa gerçek mermi kullanmalarını istiyor. Nasılsa orada bulunanlar AKP'li değil, Erdoğan için düşmandan bir farkları yok. Bunlara her türlü işkence mubahtır. Bu, hasta ruhlu bir anlayıştır. Milli Bayramların kutlamalarında kısıtlama yapılması Erdoğan'ın kafasında var. Türk Bayrağını ve Atatürk'ü gördüğünde rahatsız oluyor, kontrolünü kaybediyor. Bu yüzden
Gazi Mustafa Kemal diyor, Atatürk diyemiyor.
Hâlbuki demokratik ülkelerde polis, yürüyenleri korur, onları engellemez.
Erdoğan'ın bilmesi gereken şey şudur; "Demokrasi, hamilelik gibidir. Bir insan ya hamiledir, ya da değildir. Hamileliğin azı-çoğu olmaz. Demokrasi de, ya
uluslararası standartlarda vardır, ya da yoktur.


*" Biz olimpiyatları ülkemize almak için çalışıyoruz, Sinan Erdem Arena'da birkaç kişi Bakanlarımı yuhalıyorlar. Bunların devri geçti. Artık biz varız. Millet bunlara sandıkta cevap verecek."
Erdoğan her gördüğü sakallıyı dedesi zannediyor. Kendisi, bindirilmiş parti militanlarının doldurduğu salonlarda, öğrencilerin isim-isim belirlenerek içeri alındığı üniversite kampüslerinde konuştuğu için,
TT Arena'yı- Sinan Erdem'i de öyle sanıyor. Buralara gelenler para ödeyip, bilet alan insanlardır. Ülke meselelerini çok yakından takip eden insanlardır. Saygılı insanlardır. Çoğu ilk iki seçimde AKP'ye oy vermiş insanlardır. Fakat Cumhuriyet ve Atatürk bu insanların vazgeçilmezleridir. Canlarını verirler, onlara laf söyletmezler. 50 yaşında bir anneyi elinde Türk Bayrağıyla polis barikatına saldırtan duygu, Cumhuriyet ve Atatürk sevgisidir. Yoksa dünyaları verseniz o anneye bu hareketi yaptıramazsınız.
Sinan Erdem'de AKP'li Bakan ve bürokratları yuhalayanlar salonun tamamı idi. Öyle üç-beş kişi değildi. İnanmayan, salondan kaçan Bakan İnali Yıldırım'a sorabilirler!

*29 Ekim'de yürüyenler teröristler ve provokatörler idi."
Nasıl terörist bunlar? Milyonlarca insan yürüdü. Ellerinde Türk Bayrağından başka bir bayrak yoktu. Bir tek işyerinin camı kırılmadı, bir tek araba çizilmedi. Kimsenin burnu kanamadı. Bunlar terörist ise, Oslo'da görüştükleriniz neydi?

AKP, dönemini tamamladı. Bundan sonra düşüş dönemidir. Erdoğan eğer cesaret edip Cumhurbaşkanı adayı olursa, kendisine halkın ne kadar oy vereceğini beraberce göreceğiz.
Tayyip Bey'in "İleri Demokrasi"sinin bitişini Türk Milleti 29 Ekim Bayramında "hoop, ileri dediysek, bu kadar da değil" diyerek tüm dünyaya ilan etti.

"Eskiden belediye otobüslerine arkadan binilir, biletçi 'ileri- ileri' diye bağırarak, insanları ön tarafa doğru ilerletmeye çalışırdı. Arada bir sapığın biri ileri giderken bir bayana fazla yanaşınca biletçi tekrar bağırırdı, 'Hoop, ileri dediysek o kadar da değil."

Tayyip Bey, Cumhuriyete ve Türk Milletinin Atatürk sevgisine dokunmaya kalktığında,  meydanların tekrar milyonlarla dolacağını ve bu selin AKP İktidarını yıkıp yok edeceğini iyi anlamalıdır.
Şimdi hesap verme zamanı geliyor. Önce Türk Tarihine, sonra Türk Milletine en sonunda da Türk Yargısına hesap verecek.

Sağlık ve başarı dileklerimle 31 Ekim 2012

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11 

Emrah Akgün - O BARİKATLAR YIKILIR ABİLER...,(an be an anlatım)

Vay anasına sayın seyiciler, tıpkı heyecanlı bir maç gibi, ya da adrenalinli bir macera gibi.
Tüh, büyük şansızlık olamadık bu ortamda.
Hiç değilse şimdi konuşacak, üç beş kelimemiz olurdu.

Katılanlara, direnenlere büyük şeref vermiştir.
Hayırlı olsun vatana, millete.

Saygılar. Oraj POYRAZ

O BARİKATLAR YIKILIR ABİLER...
(an be an anlatım)

Öncelikle Atatürkçü Düşünce Derneği ve Türkiye Gençlik Birliği'ne bu organizasyon ve bizlere bu imkanı verdikleri için teşekkür ederiz. Türkiye'nin en önemli iki örgütüdürler.

Polisin başarısız olması ve barikatların yıkılması, psikolojik savaş mekanizmalarının da yıkılması demektir.

Bu yüzden Tayyip "ben izin vermedim" demesine rağmen, medya hala "barikatı kim kaldırdı" sorusuna cevap arıyor. İnsanlara bunu aşılamaya çalış...

ıyor.

Sizler alçaklık yapmaya devam edeceksiniz ama, bizler de sizlerin yalanlarını boşa çıkartmaya devam edeceğiz.

BARİKATI HALK YIKTI !

O barikatı, barikatın önünde polisle çatışan 300-400 kişilik bir grup yıktı.

O grubun içinde benim de içinde bulunduğum kendi grubumuz, sendikalar ve Ankara'dan katılan bağımsız halk vardı. Daha sonra ADD ve TGB yönetiminin tüm "geri çekilin... katılmayın" uyarılarına rağmen, bu emirleri dinlemeyip bizim yanımıza gelen TGB'li ve ADD'liler de gruba eklendi.

Ne ADD'nin, ne de TGB'nin daha önce polisle böyle bir tecrübesi yoktu. Hatta polisin de böyle bir tecrübesi yoktu. Onlar alışmışlar; biber gazını sıktığımızda hepsi dağılır, zannettiler. Fakat her geri çekildiğimizde, tekrar daha öfkeli olarak barikatların önüne geldik. Bu polise psikolojik savaşı kaybettirdi.

Herşey gayet normal bir şekilde sloganlarla devam ediyordu. Bizim grup da, konuşmaları dinlemek için miting otobüsünün yanı gelmişti. Çok sıcak olduğu için montlarımızı da çıkartıp elimize almıştık.

Sonra birden Ulus meydanının askeri gazinonun olduğu alt bölümden uğultular gelmeye, yuhalamalar gelmeye başladı. Önce 4-5 dakika ne olduğunu uzaktan anlamaya çalıştık. Arkadaşlara dedim ki, "montları giyin, heran birşeyler olabillir."

Sonra gerginlik daha da artınca, biz bulunduğumuz yerden o tarafa gitme kararı aldık.

Polis, üzerinde Türk bayrağı sarılı bir gence, önünden geçerken tekme sallamış. Bunun üzerine de o bölümdeki insanlar tepki göstermeye başlamış. Bunun hemen ardından ilk biber gazı havaya sıkıldı. Ön taraftaki gençler biber gazının etkisiyle geriye doğru kaçmaya başlayınca biz müdahale ettik. "Kaçmayın" diye bağırarak paniği önlemeye çalıştık.

"Ağabey biber gazı sıkıyorlar" deyince gençler, "sıkarlarsa sıksınlar, kaçmayın... yarın size mermi de sıkacaklar, ne sandınız bu işleri" diyerek bizim bulunduğumuz grupla, ön taraf arasında bir yer değiştirme yaşadık.

Ön tarafta sendikalar, orta yaş ve üzeri, daha önce birber gazı yeme tecrübesini yaşamış olanlar kaldı.

Biz bu noktadan sonra, hem bulunduğumuz yerden geri çekilmeme, hem de koşanları engelleyip, panikle ezilecek olanlar olmasını engellleme görevini üstlendik.

Örgütlü hiçbir hareket yoktu. Herşey doğaçlama ve birbirini daha önce tanımayan insanların ortak bir hedefe birbirini örgütleme hareketiydi.

Bir ara, TGB'li gençler gerilerden grup halinde barikatların önüne geldi. Polisle bizim aramıza barikat kurdu. Bu sırada miting otobüsünden "polisin provokasyonuna gelmeyin geri çekilin" diye anons yapılıyordu.

TGB'li gençler halka, "yapmayın, geri çekilin, otobüsteki konuşmaları dinleyin, bayramımızı kutlayalım" gibi şeyler söyledi ama, halk buna da tepki gösterdi, bunlardan biri de Nevin arkadaştı. "Bu barikat yıkılacak" halkın hepsinin ortak hedefi oldu bir anda. Bu sırada her yeri biber gazı kaplamaya başlamıştı.

Miting heyeti çareyi TGB ve ADD'yi geri çekmekte buldu sanırım. İlker Yücel ve Tansel Çölaşan anonsla, "TGB, ADD geri çekilin" dedi.

Bu andan itibaren Ulus Meydanı'ndan yukarıya doğru, mitin otobüsü ve Atatürk heykelinin hizasından yukarıya doğru TGB ve ADD örgütleri geri çekildi.

Bu olunca barikatlar ve geri çekilen örgütler arasındaki boşlukta, en başından beri bahsettiğim barikatları aşmaya çalışan grup ve her dakika onlara eklen Ankara halkı ile birlikte yaklaşık 40-45 dakika barikatlara yüklendik.

Polis biber gazını sıktı, geri çekildik. Daha sonra tekrar geri geldik. Polis bir ara bütün gücüyle biber gazlarını boşalttı. Bu en büyük saldırısıydı polisin. O sırada en büyük dağılma yaşandı. Alanın sağına, Sümer Bank binasının önündeki yola doğru binlerce insan gazdan kaçmaya başladı.

Orada konuşlanan polisle de, oraya kaçan insanlar karşı karşıya gelince ve milletin iş merkezine kaçmasına engel olunmaya çalışılınca orada da bir arbede olacakken polis arada kalıp ezilmemek için geri çekildi. Bu bölümde olanları daha sonra başkalarından dinledim çünkü biz barikatın olduğu yeri terketmedik.

Bizim gruptan bir arkadaş, "abi geri çekilelim, bunun anlamı yok. Başımıza büyük iş alıcaz" deyince; " bu kadar adam bu barikatı yıkamazsa rezil oluruz. Bir daha kimse mitinglere gelmez... Bu kadar insan bu barikatı yıkmayacak da ne zaman yıkacak?" dedim. Bunu söylerken gözlerim artık açılmıyordu.

Fakat öyle bir psikoloji oluşmuştu ki; herkes geri çekildiğinde, bir kaç kişinin geri döndüğünü görünce yine yüzlerce insan barikatların önüne doluşuyordu. Sanırım polisin biber gazı da bu sırada bitmeye başlamıştı.

Tüm bunlar yaşanırken bir gözle de TGB ve ADD örgütlerine bakıyorduk. Onlar hiç kıpırdamadan hala, heykelin olduğu yerden yukarıya doğru dizilmiş, olan biteni izliyordu. Halk, "bunlar neden kıpırdamıyor" diye sormaya başlamıştı.

Onlar en kritik şeyin "polisin provokasyonuna gelmemek" olduğunu düşünüyorlardı. Ve daha önceden böyle bir tecrübeleri de yoktu.

Biz ise; en kritik şeyin "barikatı yıkmak" olduğunu düşünüyorduk. Ve özellikle sendikaların, biber gazına karşı tecrübeleri çokca vardı. Kaldı ki eğer o barikat yıkılmasaydı, milyonlarca insanlar bir barikatı dahi yıkıp geçemeyenler olarak tarihe adımızı yazacaklardı. Ve bir daha kimse mitiglere böylesi kalabalığı toplayamazdı. Sadece otobüsten türküler konuşmalar yaparak, Anıtkabir'e yürüyemezdik. Bizler telsizlerden yapılan "izin vermeyin... kimse yürümeyecek" anonslarını bizzat duyduk.

Biz bunları yaşarken, barikatın öbür tarafında yüzbinlerce insan olduğunu bilmiyorduk. Tomalar ve panzerler bizim bunları görmemizi engelliyordu. Ancak, yokuşun üstündekiler ve miting otobüsünün üstündekiler onları görebiliyordu.

Bizim taraf bu arbedeyi yaşayınca, bize sıkılan biber gazları rüzgarın polislere doğru olması sebebiyle aşağıdaki gruba da gelmiş ve bizim yaşadıklarımız onları da harekete geçirmiş, onlar da barikatları zorlamaya başlamışlar.

O kadar bilmiyorduk ki; barikattan ilk geçen bizim gruptan bir arkadaş,

"ben barikatı geçince, karşıma başka polisler gelecek ve slalom yapıcaz zannediyordum barikatı geçer geçmez binlerce insanla karşı karşı kaldım, moralim yerine geldi..."

Bu böyledir. Eğer ilk saldırı onlara olasaydı, bu kez de bizim tarafımızdaki insanları durdurmak mümkün olamazdı.

İşte, hep üstünde durduğumuz önderlik, liderlik vurgusu burada kendini şans eseri de olsa gösterdi. Ben, böyle olacağını düşünerek söylediğini sanmıyorum ama Tansel Çölaşan mikrofondan;

"aşağıda buraya ulaşmaya çalışan yüzbinler var barikatları aşıyorlar(yıkıyorlar)" gibi birşey söyleyince, bu tam anlamıyla bir patlamaya sebep oldu ve bu kez binlerce insan barikatları ezip geçti. Bu sözler "ilk defeni Akdeniz" etkisi yarattı. Eğer bunu bilinçli yaptıysa, Tansel Çölaşan'ı kutluyor ve saygılarımı sunuyorum.

Barikatlar yıkıldıktan sonra, geride duran örgütlerin arkasından türküler çalarak iki CHP otobüsü, kalabalığın içinden barikatın ve askeri gazinonun olduğu yere geldi. Halk bu sırada, çalan türkülerin ve zaferin etkisiyle ağlamaklı "bu saate kadar neredeydiniz?" diye bağırıyordu. İnsanlar otobüsün içinde Kılıçdaroğlu var zannediyorlardı ama Kılıçdaroğlu olaylar başlamadan önce Milletvekilleriyle barikatın önüne geldi. O sırada bibergazı başlayınca, askeri gazinoya girdiler. Olaylar bitene barikatlar yıkılanana kadar da çıkmadılar.

Herşey bittikten, barikatlar yıkıldıktan sonra kendimi kaldırımın üstüne bıraktım. Ben ne hale geldiğimin farkında değildim ama her yanımdan geçen mendil, su, limon uzatıp "geçmiş olsun" deyince, yüzümün ne hale geldiğini tahmin etttim. Sevgili Okan'a forğrafımı çekmesi için rica ettim yüzümü görebilmek için. Yüzümü görünce kendim de korktum... yakın mesafeden ve bu kadar fazla yiyince, yüzmün derisinde de soyulmalar başlamış.

Eğer örütsel destek verselerdi, TGB, ADD kadar onların da bayrakları olurdu. Bizim tarafta ben görmedim ama arkadaşlar 10-15 kadar CHP bayrağı görmüşler. Sanıyorum CHP'liler partilerinden bağımsız olarak Ankara halkı ile birlikte katıldılar.

Attila İlhan hep söylerdi; "sendikalar ve halk katılmadıktan sonra, ne devrim olur ne de zafer kazanılır. Geri kalan hareketlerin hepsi romantik girişimler olarak kalır." Bu söz kendini bir kez daha Ulus'da kanıtladı.

Ankara'da kazanılan zaferin psikolojik getirisi çok büyüktür. Daha dün gece, son on senedir cumhuriyete saldıran bir yorumcu, "ben aslında Demokrat değilim, ben Cumhuriyetçiyim" demeye başladı.

Bu miting, aynı gece yapılan İstanbul mitinglerini de etkiledi. Kadiköy'de milyona yakın insanın olduğu söyleniyor. Kartal'da bütün caddeler dolmuş. Şimdi bundan sonrası önemlidir. Buna ship çıkılmalı ve öne geçirilmelidir.

Cumhuriyet mitinglerinden çok daha anlamlı ve önemlidir bu miting. Biz cumhuriyet mitinglerine giderken, devlet daha bu kadar ele geçirilmemişti. TSK ele geçirilmemişti. Yargı ele geçirilmemişti. Medya bu denli yandaş olmamıştı.

Ama bugün Ankara'ya giden insanlar, herşeyi göze alarak gitti. Kimseye değil, yalnız halka ve kendine inanarak gitti. Ölümü göze alarak gitti. Bu yüzden anlamlıdır. Karşı devrimciler için de, bu yüzden ürkütücüdür.

Son bölüm AKP'ye ve polise;

Nasıl bir yapıya sahip olan insanlara bu zulmü yaptığınızın bir göstergesi oldu bu miting. Onca biber gazına, onca provokasyonunuza rağmen, barikatları yıkan halk polise dokunmadı. Yanlarından geçip gitti.

Daha sonra Ankara'da polis göremedik grup halinde gezen. Polisler bizim içimizden, yanımızdan üniformalarıyla tek başlarına ve rahat rahat geçti. Kimse onlara tek bir laf söylemedi. Hatta yan gözle bile bakmadı. Eğer Tayyip'in dediği gibi terörist olsaydık bizler, bu kadar rahat olabilir miydiniz? Aslında en doğru hareket Anıtkabir'e gitmek değil, Hipodroma gelip seni oradan almaktı...

Bu öyle bir topluluktur ki; bunca hatasına rağmen, tek bir güzel hareket yapsa, binlercesi dönüp, kendi polisini alkışlayacak kadar şerefli ve asil bir topluluktur.

Size tavsiyem, bu şerefli, asil topluluğa ve halka layık olabilmenizdir.

Emrah Akgün

 


--
Ab inconvenienti
Uygun olmayan bir seyden

Latince Atasozleri

Ey mutsuzlar!

Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz.
Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz.
Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki,
sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz.
Bok yiyorsunuz!
Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz!
Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan.
Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine.
Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.
 
Bertolt BRECHT
Ben,Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma,
hicbir Donmus ve kaliplasmis Kural birakmiyorum.
Benim Manevi Mirasim Bilim ve Akildir...

K.Ataturk

- - - - - - - - - - - - - -
1920 - Islam yuceltme derneginin bildirisi :
Yunan ordusu halifenin ordusu sayilir.
Hic de zararli bir topluluk degildir.
Asil kafasi koparilacak mahlukat Ankara'dadir.

ISKILIPLI ATIF 
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com

Ayrilmak isterseniz de:
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

- - - - - - - - - - - - - -
Arzuederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/