11 Aralık 2018 Salı

Bu gün öne çıkan bazı önemli makaleler 2018-12-11 -1



================================

ARSLAN BULUT : DERİN DEVLET KİMMİŞ ?

arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr

Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı yapmış emekli Orgeneral İsmail Hakkı Pekin Türkiye'nin asıl sorununu canlı yayında açıkladı: "Türkiye'de bir derin devlet vardır ama bu Amerikan derin devletinin uzantılarıdır. Millî bir derin devlet yoktur. Derin millet vardır. Türkiye'nin millî bir derin devleti olsaydı 1970-1980 arasındaki olayları 12 Eylül'ü ve diğer müdahaleleri ve 15 Temmuz'u yaşamazdık"

Habertürk'teki "Türkiye'nin Nabzı" programında Didem Arslan Yılmaz'ın sorularını cevaplandıran Pekin'in değerlendirmelerinden bazıları şöyle:

"Türkiye'de silâhlı kuvvetler veya askerî öğrenciler içinden seçilen gençlere Seferberlik Tetkik Kurulu ve sonra da Özel Harp Dairesi'nde görev verilirdi. Bunların kim olduğunu sadece MİT bilirdi. MİT ise zaten CIA ile Ankara'da aynı binada altlı üstlü çalışırdı. Maaşlarını ABD verirdi.

Bu kadrolar içinden devşirilen insanları sonra ABD ve İngiliz istihbaratı Türkiye aleyhine kullandı. Muammer Aksoy Uğur Mumcu Ahmet Taner Kışlalı Bahriye Üçok Necip Hablemitoğlu gibi kamuoyunu uyarmaya çalışan değerlerin ortadan kaldırılmasında bu yapının rolü vardır. Türkiye 12 Eylül'e bu kadrolar tarafından sürüklenmiştir.

Fetullah Gülen Mehmet Şevket Eygi gibi isimler 1959'da bu yapı içinde görevlendirildi. Görevleri Yeşil Kuşak projesi çerçevesinde komünizmle mücadele faaliyetleriydi. 12 Eylül'den sonra yakalanan Fetullah Gülen'in serbest bırakılması için Genelkurmay Başkanı aradı ve serbest bırakıldı.

Bu tür insanların bir kısmı CIA tarafından devşirildi ve şimdi FETÖ dediğimiz istihbarat örgütü kuruldu. "

***

Biz devletin ele geçirilmiş olduğunu son 20 yıldır defalarca gündeme getirdik ama gerçekleri komplo teorisi diye gösteren gazeteciler de bu yapının elemanıydı...

Devletin omurgası ele geçirilmişse siyasi yapı bu işin dışında tutulabilir miydi? Siyaset de ele geçirilmiş olduğu için Türkiye 1952'den beri savrulmaktadır.

Biz bu konuyu yakın tarihte şöyle yansıtmıştık:

FETÖ'nün darbe girişimi ile ilgili değerlendirmelerin hiçbiri meselenin esasına girmiyor. Bir defa 1960 darbesinden itibaren Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde ağını kurmuş bir örgütten Cumhurbaşkanlarının Başbakanların Genelkurmay Başkanlarının ve MİT Müsteşarlarının haberdar olmaması mümkün değildir! Soru şudur: Devlet bunu neden yaptı? Bülent Ecevit ilk başbakanlığı sırasında "kontrgerilla"nın varlığından tesadüfen haberi olduğunu söylemişti. Özel Harp Dairesi Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu ise kendisine teminat vermiş devletin siyasi partiler içinde de örgütlenme yaptığını hatta çeşitli partilerden birçok milletvekilinin bu yapının üyesi olduğunu söylemişti.

Fetullah Gülen ve Müslüm Gündüz ise daha askerlik çağında iken 1960-61'de keşfedildiler. İskenderun'da birlikte askerlik yaparken eğitime alındılar. Fetullah Gülen askerlikten sonra da kendisi gibi bir "görevli" olan ve tahsili yeterli olmadığı halde Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı'na getirilen Yaşar Tunagür'ün açtığı yolda ilerledi. Türk Cumhuriyetleri'nde okullar açmak için ilgili ülkelerin devlet başkanlarına tavsiye mektuplarını Turgut Özal ve Süleyman Demirel yazdı. Abdullah Gül de Dışişleri teşkilâtına cemaate yardımcı olmaları için talimat verdi. Devleti yönetenler bu işleri kendi akıllarıyla yapmadı. Devleti yönetenler NATO'nun Gladio yapısı ile birlikte Türkiye'nin bütün istihbaratını avucunun içine almış olan ABD'nin taleplerini yerine getirdi! Devlet Abdullah Öcalan'ı nasıl kontrolden kaçırıp Türkiye'nin başına belâ ettiyse Fetullah Gülen'in de aynı şekilde bir bumerang gibi dönüp devleti vurmasına yol açtı!

***

Türkiye'nin kuruluş ilkelerine sarılmaktan başka çaresi yoktur ama şimdiki yapılanma da FETÖ artıkları ve federasyonculardan oluşturuldu. Bu da bir Amerikanngiliz ortak yapımıdır. Görevleri Türk egemenliğini yıkmak ve Orta Doğu Birleşik Devletleri'ne zemin hazırlamaktır!

Çözüm milletin beynindedir başka yerde değil...

Kaynak Yeniçağ: Derin devlet kimmiş? - Arslan BULUT

================================

SONER YALÇIN: RİYAKARLIK

İnsan hafızası unutuyor!

Hatırlatayım.

O gün…

Sabah gazetesi birinci sayfasını Öcalan'ın sözlerine ayırıp şu manşeti attı: "Erdoğan güvence verdi: PKK çekiliyor. "

Hürriyet'in birinci sayfasında Öcalan'ın mektubunu okuyan Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ile Öcalan'ın fotoğrafları vardı. Manşet şuydu: "Silah devri bitti. "

Milliyet'in manşeti benzerdi: calan'ın çağrısı Nevruz'da geldi: Silahlara veda. "

Habertürk ise özüm sürecinin ilk Nevruz'unda Türkiye halaylarla coştu: Barış zamanı" manşetini attı.

Posta gazetesinin karnaval şapkalı PKK'lıların fotoğraflarıyla süslediği birinci sayfasının manşetinde şu vardı: "Silahlara veda. " Altında Erdoğan'ın sözü bulunuyordu: "Mektuptaki mesajlar bizim sözlerimizle uyuşuyor. "

Radikal miting alanından koca fotoğraf yayınlayarak Kürtçe manşet attı: "Biji Türkiye. "

Yeni Şafak Öcalan'ın sözlerini tümüyle yayınlayarak şu manşeti attı: "Silah sustu barış zamanı. " Miting alanından koca bir fotoğraf yayınlayarak "En renkli kutlama" diye yazdı.

Türkiye gazetesinin manşetinde de Öcalan'ın sözleri vardı: "Silahlar sussun fikirler konuşsun. " Birinci sayfadaki diğer başlık şuydu:"Kandil söz verdi: Sürece uyacağız. "

Taraf'ın sürmanşetinde Öcalan posterlerinin bulunduğu miting meydanından koca fotoğraf yer aldı. Fotoğrafın üstünde şu yazılıydı: şte Türkiye baharı. " Aynı gazete manşetine Erdoğan'ın sözünü koydu: "Öcalan'ın çağrısını olumlu buldum. "

Akit de Öcalan'ın şu sözünü manşet yaptı: slam bayrağı altında 1000 yıl yaşadık. "

Star gazetesi "Hayırlı perşembe" manşetini attı.

Takvim'in manşeti şuydu: "Yolun sonu. "

Milat gazetesi sevincini manşetine yansıttı: "Lozan çöktü. " Başlık altında şu cümle yazılıydı: "Türkiye artık 'Ne mutlu Türkiyeliyim diyene' diyenlerin ülkesi. "

Bitmedi…

"TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİL"

Öcalan'ın 21 Mart 2013'te Nevruz'da okunan mektubuna köşe yazarları bakın nasıl yorumlar getirdi:

AKP hükümeti adına çözüm sürecini yürüten Yalçın Akdoğan Star'daki köşesinde şunu yazdı: "Diyarbakır'da çözüm sürecinin en kritik aşamalarından birisi başarıyla geçildi. AK Parti hükümetinin başlattığı tarihi süreçte Abdullah Öcalan çok önemli bir çağrı yaptı. "

Mehmet Barlas Sabah'ın başyazısında Öcalan'ın mektubunu değerlendirdi: "Bugün silahların değil siyasetin zafer günüdür. "

O gün… Bu gazetenin genel yayın yönetmeni Erdal Şafak Amsterdam'da gazetecilerle Erdoğan'ın sohbetini yazdı:

-(Gazeteciler) Sınır dışına çekilme sırasında herhangi bir ülkeye örneğin Irak veya Suriye'ye bir yönlendirmeniz olacak mı?

-(Erdoğan) Bu onların karar vereceği bir şey. Nereye isterlerse giderler.

Evet bugünün anlı şanlı yandaş köşe yazarları neler yazmadı:

Star'dan Mehmet Ocaktan: calan yeni Türkiye'yi keşfetti ya diğerleri. "

Türkiye'den Mehmet Sağırlı: "100 yıllık bitkisel hayat bitti. "

Uzatmayayım… İçiniz kaldırmaz! Örneğin Emre Aköz Sabah'ta "PKK bir terör örgütü değildir" diye yazdı!

Vatanseverliğinden kuşku duyulmaz Ahmet Kekeç bile makalesinde şöyle dedi:

"İster 'terörist başı' deyin ister 'bölücü başı' ister 'bebek katili' isterse 'İmralı'daki cani…' Bu etiketlendirmeler rahatlatacaksa sizi; devam edin. Buradan türeteceğiniz dil ve üzerine bina edeceğiniz siyaset hiçbir sorununuzu (hiçbir sorunumuzu) çözmez. (…) Bugün itibariyle hepsi geride kaldı. Geride kalsın artık. Öcalan'ın mesajını isterseniz geçmişin 'ufuneti' üzerinden geçmişin yaralarını hatırlayarak okuyun bir de. Söylenen şeyler değerliydi…"

Liste uzayıp gidiyor…

Alıntıları şundan yazdım…

KARA MİZAH

Gazeteler…

Köşe yazarları bunları yazarken…

Televizyonlar Öcalan'ın sözlerini canlı yayınlarken…

AKP hükümeti temsilcileri övgülü açıklamalar yaparken…

O Nevruz sürecindeki konuşmaları sebebiyle Sırrı Süreyya Önder -beş yıl sonra- 3 yıl 6 aya mahkum edildi. Suçu terör propagandası idi!

Yani… Başrolünde AKP'nin olduğu Kürt Açılımı'nın faturası Sırrı Süreyya Önder'e çıkarıldı.

Önder bu suçu tek başına mı işledi; İmralı ve Kandil'e AKP hükümetinin desteğiyle gidip görüşmeler yapmadı mı?

Dönemin AKP'li Adalet Bakanı Sadullah Ergin ne dedi: "Bir savcı çıkıp 'Siz niye Türkiye'ye barışı getirmeye çalışıyorsunuz' diye hesap mı soracaktır. Bu suçsa ben bu suçu işliyorum. " (28 Mart 2013 Hürriyet)

Aynı yıl Erdoğan'ın ağzından "Kürdistan" sözünü duymadık mı?

AKP'nin "2 Numarası" Bülent Arınç "PKK'nın bayrağını Öcalan'ın posterini taşımak suç olmaktan çıktı" demedi mi?

Çözüm sürecinin baş koordinatörü Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay calan'ın mesajları düşüncemiz" diye açıklama yapmadı mı?

Jöleli danışman akıl vermedi mi: "Abdullah Öcalan Ortadoğu'da Türkiye'nin önünü açıyor. "

Neredeyse Öcalan'ı villada ağırlayıp parlamentoya sokacaklardı!

Bugün ise -AKP'nin görüşmelerde inisiyatif alması için ricacı olduğu- Sırrı Süreyya Önder tek suçlu oluverdi!

Bu riyakarlıktır.

================================

YILMAZ ÖZDİL: POŞET

Aydın'da jeotermal santralına karşı mücadele veriliyor kanser vakalarını patlatıyor incir ağaçlarını kurutuyor ağır koku yayıyor.

Tekirdağ'da kuvars kumu ocağına karşı mücadele veriliyor buradaki faaliyet engellenmezse 180 bin meşe ve fıstık ağacı yokedilecek.

Eskişehir'de termik santrala karşı mücadele veriliyor birinci derece tarım arazisi tarımsal sit alanı buğday deposu Alpu Ovası'na Yatağan gibi Elbistan gibi termik santral dikmeye çalışıyorlar.

Balıkesir'de rüzgar santralına karşı mücadele veriliyor Edremit ve Havran ormanlarına kurulacak olan türbinler ağaç kıyımına yolaçacak.

Zeytinlik alanlarında maden ocaklarına izin vermek için Zeytin Yasası'nı 2003'ten bu yana sekizinci defa değiştirmeye kalkıştılar.

Kırklareli'de termik santrala karşı mücadele veriliyor tarımsal sit alanı Kırklareli Ovası'na dikmeye çalışıyorlar termik santrala verilen arazinin yüzde 84'ü tarım arazisi yüzde 16'sı orman arazisi.

Rize'de hidroelektrik santrala karşı mücadele veriliyor organik tarım havzası Hemşin'in derelerini çaylarını katletmeye hazırlanıyorlar.

Mersin'de hidroelektrik santrala karşı mücadele veriliyor Tarsus Nehri üzerine dikecekler çevre köyler adeta imha olacak.

Ayvalık'ta denizdeki maden ocağına karşı mücadele ediliyor kullanılacak olan kimyasallarla ekolojik denge bozulacak kıyı erozyonuna yolaçacak.

Artvin'de ormandaki maden ocağına karşı mücadele veriliyor Artvin İstanbul Ankara İzmir Bursa Zonguldak Kocaeli Çanakkale Antalya Sakarya Sinop'ta bu maden ocağına karşı 40 bin imza toplandı Tbmm'ye teslim edildi nafile…

İzmir'de yayladaki maden ocağına karşı mücadele veriliyor festivallerle turizme kazandırmaya çalıştığımız çam fıstığının anavatanı nadir endemik türleri barındıran Kozak Yaylası'nda altın gümüş bakır madeni açmaya çalışıyorlar.

Yüzlerce böyle örnek varken çevreyi korumaya çalışan yurttaşların üstüne jandarma coplarıyla tomalarla gidilirken… Sayın hükümetimiz Çevre Koruma Kanunu çıkardı plastik poşetler marketlerde parayla satılacak böylece doğamız korunacak filan.

Plastik poşet kararını alkışlıyorum ama…

Bana sorarsanız çevreyi samimiyetle korumak istiyorsak en önce Akp'yi bez torbaya koymak lazım!

================================

ARSLAN BULUT: "BAŞARISIZLIĞA PROGRAMLANMIŞ BİR DARBE GİRİŞİMİ!"

Ankara'da devam eden Akıncı Üssü Davası'nda gizli tanık olduğu dönemde "Kuzgun" kod adı verilen eski Tuğamiral Halil İbrahim Yıldız açık kimliğiyle tanık olarak dinlendi.

Odatv'nin haberine göre Yıldız bir sanığın "Darbe planlaması yapmadınız mı artılarını eksilerini konuşmadınız mı? Siz amiralsiniz bunu nasıl sormadınız? Bu darbe başarısızlığa mı endekslenmişti?" şeklindeki sorusuna şu karşılığı verdi:

"Darbe planlamasına tanık olmadım. Bana verilen görevi aldım ayrıldım. Şimdi kendi kendime sorduğumda evet diyorum ama o zaman için hayır. "

Şimdi tanık da sizin sanık da!

İsterseniz sorgulamaya şöyle yardımcı olayım; darbe başarısızlığa programlanmışsa bu kurgu sadece Türkiye'nin rejimini değiştirmek için mi yapıldı?

Antisemitizm mi antitürkçülük mü?

Avrupa Birliği Komisyonu Birinci Başkan Yardımcısı Frans Timmermans İsrail'e eleştiriler yönelttiğini ancak antisemitizm ile yani Yahudi aleyhtarlığıyla suçlandığını belirtti ve şöyle dedi:

"Eleştirilerimin antisemitizmden ilham aldığını iddia edenler İsrail hükümetinin eylemlerini eleştirmeme hiçbir zaman engel olamayacak çünkü bu eleştiri tamamen mantıksız. İsrail hükümetinin eylemlerini her eleştirdiğinizde bunun antisemitik olarak nitelendirilmesini kabul etmiyorum. Herkesin İsrail hükümetini eleştirmeye hakkı vardır. "

Bilindiği gibi gerek İsrail devletine gerekse küresel sermayeyi ve medyayı elinde tutan Yahudi örgütlenmesine yönelik eleştiriler hemen "antisemitizm" denilerek bastırılmak isteniyor.

Oysa bu iki güç Soros'un Açık Toplum Enstitüsü faaliyetlerinde olduğu gibi özellikle Türkiye'de millî kimliği ortadan kaldırmak doğrultusunda kullanılıyor. Öyleyse söz konusu güçlerin "antitürkçülük" yaptığını söyleyebiliriz değil mi?

Trump küresel sermayeye karşı!

Karadeniz'de Doğu Akdeniz'de ve Doğu Avrupa'da süren enerji koridorlarını açmak veya kapatmak mücadelesinin ortak bir niteliği var.

Bu durumu Nejat Eslen şöyle değerlendiriyor:

"Amerika'daki derin yapıyı da içinde barındıran ve ulusal çıkarlardan çok kârlılığı önceleyen küreselciler İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan liberal ekonomiyi ve serbest ticareti esas alan küresel düzeni sürdürmek istemekte korumacı ekonomiyi savunan Trump'ı bu düzene karşı Çin'den bile daha tehlikeli bir tehdit olarak görmektedir.

Bu sebeple de Amerika içinde küreselciler ile Trump arasında bütün dünyayı etkileyebilecek bir güç mücadelesi başlamıştır ve küreselciler bütün imkânları ile Trump'a saldırmaktadır.

Bu konuda Türkiye'yi ilgilendiren önemli soru şudur; Türkiye korumacı-küreselci karşıtı Trump yönetimine mi daha yakındır yoksa küreselci Amerika'ya mı? Yoksa Türkiye şartlara göre mi tutum belirlemektedir?"

AKP iktidarı Türkiye'yi oyalıyor!

Türkiye'yi yöneten siyasi kadronun ABD yönetimi ile bir sorunu yok aslında. Gerçi AKP'nin programını gönderen CFR küresel sermayenin temsilcisidir ama ABD yönetiminin de daha kurulmadan "ılımlı gençler" diyerek AKP'ye Graham Fuller üzerinden destek vermeye başladığı açıktır.

Ankara şimdi "Suriye'nin kuzeyindeki PKK devletine izin vermeyiz" diyor ve ABD'ye yönelik sert açıklamalar yapıyor ama hiçbir eyleme geçmiyor. ABD ise hiç cevap vermiyor. İktidarın kendi halkını oyalamasını bu şekilde desteklemiş oluyorlar!

TÜSİAD ise evlilik bağı kurduğu küresel sermayeden yana açık tavır almış durumda!

Türkiye'deki taraflar da Trump ve küresel sermaye arasında bölünmüş durumda! İki tarafın da hiçbir millî endişesi yok! Acı ama gerçek bu!

ABD'deki iki kanat Türkiye'nin zayıflatılmasında aynı hedefte birleşiyor. Çünkü hedefleri Orta Doğu Birleşik Devletleri'ni yani Büyük İsrail'i kurmak!

Başarısızlığa programlanmış ve rejim değişikliğinin yolunu açmış darbe bu işin neresinde peki?

================================

MURAT MURATOĞLU: SORARLARSA "BÜYÜDÜK" DERSİN!

Temmuz- ağustos -eylül aylarında yani üçüncü çeyrekte Türkiye geçen yıla göre yüzde 1.6 büyüdü… Açıklamalara göre büyüdü ama büyümesi küçüldü… Maşallah yine de büyüdü…

Büyüme ufak olsun bizim olsun. Üzüldüğümüz şeye bak! Büyümek neydi? Büyümek zenginleşmekti. En azından bize böyle denildi. Tabii saymazsak ufak tefek pürüzleri…

★★★

Enflasyon büyüdü mesela… Borçlar büyüdü… Dolar büyüdü… Faizler büyüdü… Bütçe açığı büyüdü… Sefalet büyüdü… Hükümet konuyu büyütmedi. Kapadı gitti. Hepsi kulak arkası… Zira bir orası kaldı!

Bu "dengelenme" değil bariz "çakılmadır". Zira 2018'in ilk iki çeyreğinde büyüme 7.2 ve 5.3 gerçekleşti. Başkanlık sistemi geldi ekonomi güme gitti. Büyüme yüzde 1.6'ya kadar indi.

★★★

Açıklanan veriler sanayi tarafında üretimin ve yatırımların durduğunu hatta yatırım tarafının hiç olmadığını ispatlıyor. İşin ilginci Türkiye ekonomisi 4'üncü çeyrekte yüzde 2 küçülse bile yıllık yüzde 2.7 büyüyecek

Büyümeyi açıklayan kurum inandırıcılığı kalmayan finansal manipülasyon yapıyor ve ölçüm şablonunu tamamen yanlış… Öyle bir ayarladılar ki Türkiye illa büyüyecek!

★★★

Madem büyümüşüz zenginleşmiş miyiz? Büyümüşüz de işsizlik mi azalmış? Büyümüşüz de yatırım mı yapmışız? Yoksa milleti uyutup da mı büyümüşler? Ninni mi söylemişler?

Güzel kardeşim siz hiç mi alışveriş yapmıyorsunuz? Geçen yıldan daha fazlasını alabiliyor musunuz? Cebimize giren büyümediğine göre bize giren bir şey büyüdü ki milli gelir yüzde 1.6 arttı.

★★★

O zaman büyüyen ne? Senin adına harcama yapan devletin tüketim harcamaları yüzde 7 5 arttı. Büyümeyi bu artış yarattı.

Peki devletin geliri mi arttı? Hayır! Demek ki borçlandı. Harcadıkça harcadı! Sahi devlet kimin adına borçlandı?

★★★

Millet cayır cayır harcamaları keserken devlet paraları nereye aktardı? Kemeri vatandaş sıktı. Ya devleti yönetenler… Harcamalarını hiç kısmayacak mı?Sorulacak şey mi bu şimdi? Devlet-i Aliye niye sıkıntıya girsin ki? Hiç itibardan tasarruf edilir mi?

Nitekim özel sektör küçülüyor ekonomiden büyük oranda çekilmesi gereken kamu sektörü ise genişliyor… Yap-işlet-devret gibi ucube bir ekonomik model ile ülke büyüyor görünüyor ama aslında balon gibi şişiyor.

★★★

Hiçbir şey yapma otur koltuğunda ekonomiye hiç karışma Türkiye zaten kendi kendine yüzde 2 büyür… Şimdi kaç büyümüşüz? Yüzde 1.6!

Ne yaparlarsa yapsınlar büyüme dördüncü çeyrekte daralır. Şirketlerin iflası işsizliğin artması yanında bizim büyüme hayallerimiz solda sıfır kalır! 2019 da işler iyice tıkanır. Durum daha da beter hal alır. Bu küçülme bir süre sonra yerini tükenmişliğe bırakır.

================================

RIFAT SERDAROĞLU: EKONOMİ İLE İNAT OLMAZ

Ekonomik sistemler arası tartışmanın ekonomi yönetimini eleştirmenin suçlu aramanın şu an sırası değil.

Çünkü fabrikada-çarşıda-tarlada-mutfakta olmak üzere her yerde yangın var!

Yılbaşından bu yana (Brezilya-Hindistan-Güney Afrika) ülkelerinin ulusal paralarının ABD Doları karşısında kaybı ortalaması YÜZDE ON BUÇUK oldu.

Türk Lirası ise yılbaşına göre tam tamına YÜZDE KIRK İKİ değer kaybetti.

Bizim de içinde bulunduğumuz "Kırılgan Beşli" denilen bu ülkelerden TL 4 kat fazla değer kaybetti.

Yani onlar 1 fakirleşti biz 4 fakirleştik.

Şimdi çare zamanı çözüm zamanı ama bir cümle ile söylemeliyim ki Türkiye olarak ekonomi alanındaki düşüncelerimizi-tercihlerimizi değiştirmek zorundayız.

Global kapitalizmin ahlaksızlığına çare olsun diye ekonomistler dünyaya sosyalizmi dayatmaya kalktılar. Bunların ikisi de enternasyonalist'tir.

İkisi de ULUS DEVLETE karşıdır ve ikisinin de ekonomik anlayışının temelinde PARA vardır. Bu ikili aynı ana-babanın çocuklarıdır. Farkları yoktur.

Eksikleri de aynıdır. İki sistemde de "AHLAK" çok eksiktir.

Üretim ilişkileri sistemi ne olursa olsun "sömürünün her türlüsüne karşı çıkacak" bir ekonomik ahlak etrafında birleşmek ekonomik ahlakı sağlayacak özerk kurumları oluşturmak zorundayız…

Geçen hafta TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Toplantısında iş insanlarımızın ortak feryadı şöyle idi; flaslar başlarsa durum daha da kötüye gider.

Dalga dalga KOBİ'lere esnafa ve vatandaşa yayılır. "

Kimdir TÜSİAD? Ekonomideki ağırlığı ciddiye alınmalı mı?

-TÜSİAD 4.500 civarında şirketi temsil eder.

-Kayıtlı istihdamın %50'sini (Kamu ve Tarım hariç) sağlar.

-Dış Ticaretimizin %85'ini (enerji ithalatı hariç) gerçekleştirir.

lkede toplanan Kurumlar Vergisinin %80'ini öder…

TÜSİAD'ın önerilerini uyarılarını dikkate almayan siyasetçinin aklı kıt demektir.

TÜSİAD YİK toplantısında bu kişilerin yüzlerine bakarak hakaret eden siyasetçi ise akıl ve ruh sağlığı bozuk biridir.

TÜSİAD'ın sadece eli değil gövdesi de taşın altındadır.

Bu arada TÜSİAD önemli bir STK olarak Cumhuriyet ve Demokrasi için görevini tam olarak yapmış mıdır? Yapamamıştır!

Özel sektör borçlarından başlayacak bir ekonomik kriz tüm ülkeyi kasıp kavurur.

Devleti yönetenlerin görevi Türk Ekonomisinin paydaşlarıyla dünya gerçeklerini-ekonominin gerçeklerini- Türk Milletinin gerçeklerini masaya koyup efendice tartışmak ve çözümü milletle paylaşmak olmalıdır.

Sayın Cumhurbaşkanının ekonomi ile bilgi ve deneyimini hepimiz biliyoruz. Kendileri inanıyorum ki ekonomideki uluslararası terimlerin bazılarını yeni duymuştur.

Bayat simidi ısıtıp satarak karkas etten sucuk yapıp satarak Ülker bayiliği yaparak öğrenilen ekonomi ilmi (!) ancak "Sağ cep kasa sol cep muhasebe" örneğinde görüleceği gibi çok ilkel olarak kabul edilir!

Türk Hazinesinin ve maliyesinin başına konan damadın ekonomi bilgisi ise

"değil mi Güler Hanım değil mi Hüsnü Bey" diyecek ve Çalık Holdinge verilen verilecek katkı kadardır.

Eyy Türk Milleti'nin babaları;

İstediğiniz kişiyi kızınız için damat olarak seçebilirsiniz. Tüm evlenen çiftlere mutluluklar dileriz.

Fakat kızınıza çeyiz olarak Türk Milletinin malı olan hazinemizi maliyemizi ve varlıklarımızı veremezsiniz.

Devletin kör kuruşu heder edilirse hesabını sizden mutlaka sorarlar.

Ama bugün ama yarın…

Sayın Cumhurbaşkanı size önerimiz şudur;

-Damadı görevden alıp sarayda geri hizmette görevlendirin.

-Ekonominin başına kendini ispatlamış deneyimli kadroları getirin.

-Merkez Bankası gibi ekonomik hayatla ilgili zerk Kuruluşlara" müdahale etmeyin.

-Akıllı ve dürüst siyasetçi para ile ilgili işlere elini-kolunu sokmaz sokmayın.

-Uzmanları dinleyip onlara hem yetki hem de sorumluluk verin ve lütfen karışmayın.

-Ekonominin tüm paydaşlarını çözüm bulmak amacıyla bir araya getirin.

Bu toplantının "Asgari Ücret Komisyonu" çalışması gibi olmasına fırsat vermeyin…

Siz Sayın Bahçeli ile birlikte Cumhur İttifakını ayakta tutmak ve 21. Yüzyılın efsane buluşu olan "Millet Bahçeleri" açmak için çalışın çok çalışın…

================================

AHMET TAKAN: TÜRKİYE'DEKİ TERÖRİSTLERE DE ASKERÎ ÜNİFORMA GİYDİRECEKLER!. .

Her şey o kadar ayan beyan ortada ki!. .

Washington'un bölgede "istikrar sağlamak için" Fırat'ın doğusunda ek olarak 40 bin kişilik yerel gücü eğitme ve organize etme kararı aldığını açıklayan ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford Suriye'ye yönelik bölgede aktif olan güçlere eğitim verileceğini ifade ediyor...

ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford Suriye'de adını SDG koydukları 8 bin PKK/YPG üyesini eğittiklerini doğruluyor. Şu sözlerle;

"Suriye'nin doğusunda istikrarı sağlamak için 35-40 bin kadar yerel gücün eğitilip donatılması bekleniyor. Şu anda bunun yüzde 20'si kadarını (yaklaşık 8 bin) tamamlamış durumdayız. "

MİT Başkanı ABD'de dolaşıp durdu da acaba ne yaptı?. . Doğrudan bağlı olduğu R. Erdoğan gittiğinden bile haberdar değilse biz nasıl bilelim!. . Günah da almak istemem. Belki de kaygılarını dile getirmiştir!. . Hatta daha da ileri gidip bunun müttefiklik hukukuna hiç de uygun düşmediğini söylemiş olabilir!. .

ABD'den ara sıra Ankara'ya gönderilen isimlerle Türkiye oyalanıyor. Menbiç'te ortak devriye atarken gözümün içine soktukları gözlem direkleri gibi!. .

Fırat'ın doğusunda terör örgütünü düzenli orduya geçirdiler. Para ve silah yığıyorlar. ABD Genelkurmay Başkanı çıkıp her şeyi itiraf ediyor. Bizim köyde de birileri hâlâ sahneye çıkıp dostluk türküleri çığırıyor!. . Neyin ne olduğuna dair Ankara'nın elinde kapı gibi istihbarat raporları var. Belgelerle dolu... Bunlardan birisi ABD'nin PKK/YPG'li militanlara elektronik harp eğitimi de verdiklerine dair.

ABD'nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey Ankara'da bizimkilere pış pış yaparken devletin hassas koridorlarına çok önemli bir istihbarat bilgisi düştü;

"Terör örgütü PKK Türkiye'deki militanlarına Mart ayı içinde askerî üniforma giydirecek..."

Bazı çevreler "PKK Mekap'tan vazgeçiyor" diye işi sulandırıp magazinleştirmeden önce konunun uzmanlarından analiz istedim. Şöyle;

"Terör örgütüne uluslararası hukukta yeni bir form kazandırılıyor. Buna göre artık PKK-YPG'ye uluslararası bir özgürlük savaşçısı sıfatı kazandırılabilir. Bu ne demek oluyor; bir bölgeyi düzenli bir yapıyla koruyan militanlar... Bunlara 'özgürlük savaşçısı' demek istiyorlar. Bu bir formül. Türkiye bu konuda zaten uzun zamandır terörist vurgusu yapıyor. Eğer böyle bir sonuç ortaya çıkarsa yani uluslararası hukuk kapsamında PKK-YPG yeni bir form kazandırılırsa o zaman düzenli bir ordu yapılanması ile mücadele ettiğiniz gündeme gelecek ve teröristlere uluslararası hukuk kapsamında muamele yapmak zorunda kalabileceksiniz. Bunun uluslararası hukukta formu çok. Bunu çok iyi incelemek zorundayız. Yani göz altına bir teröristi alıyorsunuz ama onun yargılamasına esir anlamı yüklemek isteyebilirler bu tür hukuki konular ile karşılaşabiliriz. Böyle karmaşık bir hukuki düzen söz konusu. Ancak şunu biliyoruz terör örgütüne yeni bir hukuki form kazandırmak istiyorlar bu kapsamda düzenli bir silahlı yapı haline getirip Türkiye'nin karşısında daha farklı bir silahlı yapı dikmeye çalışıyorlar. Sorun buradan kaynaklanıyor. Bu yapıyla mücadelede uluslararası hukuk açısından nasıl sorunlarla karşılaşacağız açıkçası bu savaş hukukçularının üzerinde çalışması kamuoyunu bilgilendirmesi gereken konudur.

Bu nedenle kamuoyunun çok dikkatli olması gerekiyor ve onları istediği gibi bunların üzerine düzenli orduyla değil gayri nizami harp yöntemleriyle gidip mücadele etmemiz gerekebilir. Bunların hepsini açıkçası açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Şu anda Türk ordusunun yeniden yapılandığını bildikleri için bunu fırsat bilip bunları yapmak istiyorlar bu da ayrı konu. "

Son Astana toplantısında istediklerimizi alamadık... İdlib'de işler iyi gitmiyor... Menbiç'te Fırat'ın doğusunda yalan dolan gırla gidiyor... ÖSO'nun kalleşlikleri had safhaya ulaştı... Afrin sallantıda... Kimselerin bildiği yok!. .

Kamuoyu papatya falı açmakla meşgul... Yılgınlığa sürüklenmiş toplumun az da olsa bir ümit beslediği muhalefet ne yapıyor?. . Parti içi film fırıldaklarla meşguller!. . İktidar partisi küçük ortağı ile birlikte yeni rejimi inşa ettiği 16 Nisan referandumundan sonra adımlarını hızlandırdı. Kokusu taa Almanya'dan çıktı!. . Kimsenin umurunda değil!. . 31 Mart 2019'dan sonra federatif sistemi önümüze koyacaklar; "olsa da koyduk olmasa da koyduk" diye... Sonra ver elini Yahudi kaftanlı hilafet sistemi!. .

"Ahmet Takan takmış PKK'ya... Olacak iş mi?. . Şimdi de askerî üniformalı PKK yazıyor işte..." diyeceksiniz. Sözde çözüm sürecinde katil sürüsünün topraklarımız üzerinde açtıkları sözde şehitlikleri ve yollarımızda kontrol görevi yapan sözde polis güçlerini hatırlatırım sizlere... Ve O zaman sorarım size;

HDP bir süredir neden sessiz sedasız bir köşede oturtuluyor. Garip sessizlik size tuhaf gelmiyor mu?. . Terör örgütünün siyasi uzantısının Dolmabahçe mutabakatının paydaşının sessizliği manidar değil mi?. . Neden ürkütmüyorlar vak vakları!?. .

Ha!. . Haberi olan var mı?. . Ne oldu ABD'nin başlarına ödül koyduğu katiller?. . Mars'a uzay aracı gönderenlerin kahpeleri yakalamaları çok mu zor?. .

================================

TOKMAK: ORTAK ÖZELLİKLERİ ATATÜRKÇÜ OLMALARI

Bir yaşıma daha girdim sevgili okurlar… O kadar şaşırdım ki "Garip bir ülke haline geldik" diye acı acı düşünmeden edemedim.

Bu günleri de mi görecektik?

Beş arkadaşımız hakkında FETÖ'cülükten dava açıldı.

SÖZCÜ Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz yazarlarımız Emin Çölaşan ve Necati Doğru ile SÖZCÜ İnternet Sitesi yöneticileri Mustafa Çetin ve Yücel Arı…

Metin Yılmaz'ı 35 yıldır Necati Doğru'yu 41 yıldır Emin Çölaşan'ı 29 yıldır tanırım. Üçüyle de daha önce başka gazetelerde uzun süre birlikte çalışmıştık.

Arkadaşlarımızın ortak özellikleri çok iyi başarılı gazeteci olmalarının ötesinde sağlam birer Atatürkçü yurtsever olmalarıdır.

Feto denilen rezili hayatlarında bir kez bile görmeyen telefonla bile tek kelime konuşmamış olan bu arkadaşlarımızın Feto'cu olmaları mümkün değildir bunu bilmeyen yoktur ama yine de Feto'culuk iddiasıyla 7 5 yıldan 15 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştır.

Bütün dünyada Türkiye aleyhine cadı kazanı kaynatılırken böyle bir davanın açılması ülkemiz adına hiç iyi olmamış ve Türkiye düşmanlarının eline bir koz daha vermiş bulunuyor. Yazık!





--   a45UyF587661


-------------------------------------------------
ONLY AT VFEmail! - Use our Metadata Mitigator™ to keep your email out of the NSA's hands!
$24.95 ONETIME Lifetime accounts with Privacy Features!
No Bandwidth Quotas!   15GB disk space!
Commercial and Bulk Mail Options!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder