Evet adalet mülkün(devletin) temelidir.
Aşağıdaki makaleden bir kere daha anlıyoruz ki, devletin çivisi çıkmış, çarkları dönmez olmuş, herşey birbirine girmiş, özetle devletin temeline dinamit atmışlar.
Üstelik bütün bunları bilerek, isteyerek, fütursuzca yapmışlar, ve yapmaya devam ediyorlar.
Ortalama vatandaş, hala daha bana olmaz, ben farklıyım, ben onlardan değilim, onların canı cehenneme, bu şekilde düşünüyor.
Fakat herşey bir zaman meselesidir, devran dönecek ve herkese sıra gelecek.
Bu evrende bir denge presibi vardır.
Tıpkı matematik denklemler gibi, değişimler tek taraflı olmaz.
Eşitliğin her iki tarafı, üst yarısıyla alt yarısı hep bir etkileşim içindedir.
Hani şu meşhur Edward Lorenz tarafından 1972'de ileri sürülen bu teoriye bir kere daha sizlere hatırlatayım.
'Afrika'da bir kelebek kanat çırpsa,Amerika'da fırtınaya sebep olabilir.'
Kaotik düzen içinde beklenmedik etkileşimler olabilir/olur.
Etkiler tepki, tepkiler de etkilere sebep olur.
Ve bu böyle sürer gider.
Hatta Hz. İsanın bir tokat atıldığında diğer yanağını da uzatması, ya da Hinduizmin meşhur Karma inancını da bu kapsamda sayabilirim.
Kötülük kötülük doğurur, iyilikse iyilik.
Kötülük suya atılan bir taş gibi dalga dalga yayılır ve çoğalır.
Onun önünü almak için kötülüğe kötülükle cevap vermemek gerekir.
Bu nedenle kötülüğü iyilikle cevap vermek gerekir.
İyiliği çoğaltmak içinse, sürekli olarak iyilik yapmak gerekir.
Şimdi önümüzdeki dönemde, hep beraber yaşayıp göreceğiz.
Acaba, tıpkı bir sarkaç gibi eski dönemlerin mazlumları, yeni dönemi zalimleri, daha sonraki dönemde ne olacaklar?
Onların adaletsizlikleri, onların insafsızlıkları, gaddarlıkları ne oranda ve nasıl karşılık bulacak?
Bence bu günün iktidar sahipleri yarınlarından korksalar, endişelenseler ve biraz daha insafa, biraz daha adalete yaklaşsalar herşeyden önce kendileri için iyi olacaktır.
Ve herşeyi tribünlerden bir maç gibi izleyen o meşhur sağduyusu olan(!) halkımız ise gerçekte bütün tartışmaların ve hesapların kendisi üzerinden yapıldığını bir an önce anlamalı.
Şöyle ya da böyle bu ülkede yaşanacak her türlü maceranın bedelini yine bu halk ödeyecektir.
Saygılar.
Tutuklu adalet
ÖZGÜR MUMCU
07/07/2011
| A |
nnenizin telefonlarına sahip çıkın, eski öğretmenlerinizle ilgili bilgileri silin, kimlik fotokopisi çekmeyin.
Hatta hep plastik eldivenle dolaşın.
Bir terör örgütü kurulmadan ölmüş olabilirsiniz.
Bu sizin o terör örgütüne üye olmayacağınız anlamına gelmez.
Ölmeden önce yazdığınız bir kitabın taslağının, kitabın editörünün bilgisayarından çıkması ise çok tehlikelidir.
Kitabınız uzun zamandır piyasada serbestçe satılıyor olsa bile öyledir.
Herkes sizin İstanbul'da yaşadığınızı biliyor olabilir.
Bunu ispat edecek yüzlerce tanığınız, işiniz icabı imzaladığınız sözleşmeler, kredi kartı tutanakları vs.olabilir.
Bu, 2005-2008 seneleri boyunca Kuzey Irak'ta bir PKK kampında eğitim görmediğiniz anlamına gelmez.
Polis tarafından basılan bir hücre evinin hiçbir tarafında parmak iziniz olmayabilir.
Bu, o hücre evinde bulunmadığınız anlamına gelmez.
Kuzey Irak'ta bulunduğunuzun iddia edildiği dönemde nasıl oluyorsa Türkiye sınırları içinden bir telefonla bir Ergenekon sanığını aradığınız iddia edilebilir.
Telefonun size ait olmaması bir anlam ifade etmez.
Peşinize teknik takip sonucu polis takılabilir.
Takip raporunda evinizden çıkıp, nalbura uğrayıp, oradan işyerinize gittiğiniz, sonra da polisin sıkılıp takibi sonlandırdığı yazabilir.
Bu, o gün bir işler çevirmediğiniz anlamına gelmez.
Sizi 2005 senesinde uzaktan ve karanlıkta gördüğünü iddia eden birine 2010 senesinde, 2001 senesinde çekilmiş bir fotoğrafınız teşhis ettirilerek terörist olduğunuz ileri sürülebilir.
Bunlar Baha Okar'ın başına geldi.
Okar, 'Bilim ve Gelecek' adlı aylık bir bilimsel derginin editörü.
Hakkında Radikal muhabiri İsmail Saymaz'ın 'Hanefi Yoldaş' adında bir kitap da yazdığı 'Devrimci Karargâh' davasından tutuklu.
Yaklaşık on aydır içeride.
27 Nisan 2009 tarihinde Bostancı'da bir çatışma sonucu öldürülen Devrimci Karargâh örgütünün başı Orhan Yılmazkaya'nın evinde Mehmet Er isimli birinin kimlik fotokopisinde parmak izinin bulunması, Baha Okar'ın tutuklanmasına giden süreci başlattı.
Evde ya da evde ele geçirilen başka herhangi bir şeyde Okar'ın parmak izi yoktu.
Okar'ın yayıncılık işi gereği birçok kimlik fotokopisi çektiği bilinmektedir.
Baha Okar hiçbir Devrimci Karargâh sanığını tanımamaktadır.
Hiçbir sanıkla arasında şu ya da bu şekilde bağlantı kurulamamıştır.
Ancak Okar'ın 2000 senesinde ölen Fransızca öğretmeni Sabriye Çağırıcı, Terörle Mücadele dijital veri öninceleme tutanağında 'örgüt üyesi' olarak değerlendirilmiş.
Çağırıcı, Ergenekon soruşturmasından da, Devrimci Karargâh'ın adının ortaya çıkmasından da seneler önce ölmüş.
Tek kabahati, yazdığı ve piyasada bulunan kitabının taslağının öğrencisi ve editörü Baha Okar'ın bilgisayarında çıkması.
Okar da böylece örgütle irtibatlandırılmaya çalışılmış.
Bir de bir PKK itirafçısının 2005 senesinde Baha Okar'ı Kuzey Irak'ta gördüğüne dair bir ifadesi var.
O tarihlerde Okar'ın İstanbul'da bulunduğunun birçok şahidi olmasına, itirafçının fotoğraf üzerinden teşhisinde fotoğrafın değiştirildiği iddialarına ve itirafçının daha sonra tutarsızlaşan ifadelerine rağmen.
Bir başka tutuklama sebebi ise Okar'ın annesi üzerine kayıtlı ve Fethiye'de yaşayan kızında bulunan bir telefonla Ergenekon sanığı Ulusal Kanal Haber Müdürü Ufuk Akaya ile görüşme yapılmış olması.
Ufuk Akaya'nın tutuksuz yargılandığını ve telefon görüşmelerinin içeriğinin bilinmediğini de hatırlatmak gerek.
11 sene önce ölen Fransızca öğretmeninizle beraber, bir kimlik fotokopisi üzerindeki parmak iziniz, bir itirafçının tutarsız ifadeleri ve sizin üzerinize olmayan ve hatta sizde de olmayan bir telefonla tutuksuz yargılanan biriyle görüşüldüğü için terör örgütü üyesi olmak gerekçesiyle tutuklusunuz.
Hem de neredeyse bir senedir.
Neyse ki bunlar hep başkalarının başına geliyor.
Sizin mesela hiç başınıza gelmeyecek.
Rahat olun.
Hep başkalarının başına gelecek.
Sadece meraktan şu adrese bir göz atabilirsiniz:
Bir de duruşmasının bu ağustosun 15 ve 16'sında yapılacağını bilin.
Belki duruşmanın sonucunu merak edersiniz.
Bir de tavsiye: Annenizin telefonlarına sahip çıkın, eski öğretmenlerinizle ilgili bilgileri silin, kimlik fotokopisi çekmeyin.
Hatta hep plastik eldivenle dolaşın.
-- -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ İnsan vardır zamanı kendi hesabına yontar, insan da vardır bir ömür boyu zaman onu yontar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder