| Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! | |
| | Mustafa Kemal Atatürk
|
Atatürk'ün Bursa Nutku
"Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.
Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır.
Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, 'Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır.' demeyecektir.
Elle, taşla, sopa ve silahla;nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.
Genç, 'Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.' diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır.
Mahkeme onu yargılayacaktır.
Yine düşünecek, 'Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.' diyecek.
Onu hapse atacaklar.
Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.
Diyecek ki, 'Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım.
Araya girişimde ve eylemimde haklıyım.
Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.'
İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"
*Mustafa Kemal Atatürk'ün, 5 Şubat 1933 günü Bursa'da yaptığı nutuktur
- Uğur Dündar: İmralı tutanağı bir manifesto ve suçüstü belgesidir...
- Cumhuriyetin ömrü kelebeğin ömründen kısa - Levent Kırca
- Mehmet Türker: Suçluların telaşı içindeler...
- Saygı Öztürk: Teröristler ihbar ediyor, asker vuruyor
- Du bakali n'olecak? - Ali Eralp
- Arslan Bulut: Neyin çoğu gitti azı kaldı?
- Suay Karaman: İHANET
- Mehmet Ali Güller: Müzakere Tutanağının Kodları
- Melih Aşık: Yarınlar için…
- İpler artık Öcalan'ın elinde! - Orhan Birgit
- Tünay Süer: Silivri kapıları derhal açılmalıdır…
|
Uğur Dündar: İmralı tutanağı bir manifesto ve suçüstü belgesidir...
Efsane İçişleri Bakanlarından Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan'a "2.Oslo Rezaleti olarak da adlandırılan bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?" Çok dolu olduğu anlaşılan Tantan, İmralı'dan girdi, Kandil'den çıktı! İşte sorularıma verdiği çarpıcı cevaplar: * * * Sadettin Tantan (ST): Uğur Dündar (UD): Bu "manifesto"da ayrıca Türkiye üzerinden Türk ve inanç kimliğinin, değerlerinin neden kullanılmak istendiğini de görebiliyoruz. Yine bu "manifesto"da kamunun, özelin ve siyasetin nasıl kirlendiğini, Kandil'e ve PKK'nın mal varlığına neden el konulmadığını da bulabilirsiniz.(UD): Bu "manifesto" ayrıca, içerideki ve dışarıdaki güç odaklarının, bu gücü ellerinden bırakmamak için giriştikleri çatışmanın, Türkiye'ye az da olsa bir tehdit şeklinde yansımasıdır. Türkiye'deki istihbarat teşkilatlarının araştırılması şarttır. PKK'nın medyada sözcülüğünü yapanlar papağan gibi aynı şeyleri söylemeye devam etsinler ama, bizim acil beklentimizi de bilsinler. Bu "manifesto" çok büyük tehlikeyi ortaya çıkardı. İktidar sahiplerine ve gece gündüz ekranda duran "nöbetçi sözcülerine" soruyorum: "PKK silah bıraksın, yurt dışına çıksın" diyorsunuz da "60 milyar dolarlık serveti sırtına yükleyip sınır dışına mı götürecek?" * * * İzmir'de hayal gücü geniş bir lobi var. İzmir'de Aziz Kocaoğlu yine aday olacaktır. =========================================== ^^^^^ - vvvvv Cumhuriyetin ömrü kelebeğin ömründen kısa - Levent Kırca Sabah her gazeteyi açtığımda, tabi adam gibi gazeteden bahsediyorum. Adım adım… saniye saniye… Şimdi de, THY'de yeni bir uygulama ile karşılaşıyoruz. Uçakta ekrandan üç ayrı dilde dua yayınlanıyor. Yorumu sizin olsun… Bir başka gazetede ise, Ata'nın Devrim Kanunları'nın kaldırıldığını okuyorum. Yani Türkiye feryad ediyor! Sahip çık bana! Yardım Et. Örneğin bana "Sanatçıysam ben tabi", Dile Getir, oyna beni! Ülkenin her tarafı mevzu olmuş. Hal böyleyken, neden biz 1942 yılında geçen iki genç şairin üç şiirinden oluşan bir filmle zaman kaybedelim. "Kelebeğin Ömrü" filmini izledim. Filmde, Atatürk öleli dört-beş sene henüz olmuş, Zonguldak'ta temerküz kampı gibi gösterilen bir maden ocağında, işçiler madenlere yaşayan ölü gibi girmekteler ya da Hitler zamanı sabun olmak için, gaz odalarına giren Yahudiler'i anımsatıyorlar. O dönem, ekmek dahi karneyle dağıtılıyor. Filmin içinde, bundan alenen söz edilmiyor ama, ima ediliyor. Tekrar filme dönelim. Size, filmin geçtiği yıllar da, dünyadan söz edeyim; Dünya savaşıyor. Dünyanın o günkü haline bakıp mukayese ettiğimizde; Türkiye pırlanta ama; Şudur; Cumhurbaşkanı "İsmet İnönü" büyük devlet adamlığı gösterip usta bir manevrayla, Türkiye'yi bu savaşa yani II.Dünya Savaşı'na sokmamıştır. GELELİM FİLMİN SANATSAL YAPISINA Senaryonun sapmasının dışında tekdüze sıkıcı bir hikaye çıkar karşımıza. Gerek 'Yılmaz' gerekse 'Necati', benim rahle-i tedrisatımdan geçmiş arkadaşlarımdır ve onlarla hep iftahar etmişimdir. Konuyla ilgili bir ayrıntıdan da, söz etmeden geçemeyeceğim. =========================================== ^^^^^ - vvvvv Mehmet Türker: Suçluların telaşı içindeler...
Ve her zaman olduğu gibi "en iyi savunma taarruzdur" taktiğiyle taarruza geçtiler: "Bu, süreci baltalamaktır!" "Provokasyon!" "Karanlık güçler süreci engellemek istiyor!" "Tutanakların sızdırılması barışa ihanettir" Bu sözlerden daha da iyi anlaşılıyor ki asıl tutanakların içinde "ihanet" var... Deşifre olmaktan paniğe kapıldılar, saldırmaya ve saçmalamaya başladılar... * * * Biri Tayyip Bey'in muavinlerinden Bozdağ Bekir, diğeri AKP'nin altın çocuğu taze Bakan Çelik Ömer… İkisi de tutanakların içeriğinden değil, sızdırılmasından şikayet ediyor... Sızdırmanın "barışı engellemeye yönelik" olduğunu söylüyorlar... Demek ki tutanakların içeriği Türk halkından saklanması gereken şeyler… Ortada derin bir aldatmaca var... İpten dönmüş, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına mahkum olmuş 40 bin kişinin katili canavar, 50 bin kişiyle "savaş" başlatabileceğini belirterek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne İmralı'dan meydan okuyor... Buna karşılık Tayyip Bey de dün Balıkesir'de tutanakların sızdırılmasına ateş püskürü yor... * * * Eskiler, "zarfa değil, mazrufa bak" derlerdi… Yani, zarf çok güzel çok şatafatlı olabilir ama, içindeki mektup veya not çok kötü çıkabilir... Bekir de, Ömer de, medyadaki iktidar yalakaları da zarfa bakıyorlar, mazruf umurlarında değil... Apo denen katil, AKP'ye iktidarı altın tepsi içinde sunduğunu, Tayyip Bey'i tutuklanmaktan kurtardığını ve anayasanın nasıl yazılması gerektiğini söylüyor… İktidar ise bunları açığa çıkaranları suçluyor... Tayyip Bey de öfke içinde... * * * İktidar, tutanakların sızdırılmasıyla nasıl bir oyunun içinde olduklarının halk tarafından öğrenilmesinden korktu... Evirip çevirip "barış", "çözüm" gibi laflarla halkı uyutmaya çalışıyorlar... Yahu efendi, bırak şu "çözüm", "barış" gibi bayatlamış lafları da esasa gel... MİT, bugüne kadar bu caniyle onlarca defa görüştü… İmralı'daki herif bu görüşlerde ise bu görüşler iktidar tarafından kabul görüyor ki pazarlık devam ediyor... Sen onu anlat... * * * Ortada kabak gibi duran gerçek, iktidarın suçluların telaşı içinde olduğudur... Caninin tutanaklardaki laflarını örtmek için sızdırmanın vahametini ileri sürerek, olayı tersine çevirmeye çalışıyorlar... Ama olmuyor... Mızrağı çuvala sığdıramıyorlar... Minareye kılıf uyduramıyorlar... Gerçek ortada, güneş balçıkla sıvanmıyor... Tayyip Bey'e ABD fırçası... Tayyip Bey, İslam dünyasına mesaj vermeye çalışırken ofsayta düştü... Viyana'da siyonizmi insanlık suçu olarak tanımlayınca, Beyaz Saray tarafından "saldırganlıkla" suçlandı... ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı da en kibar diplomatik dille "Ayrı düşünüyoruz" dedi... Bizim Hariciye Nazırı Ahmet ile ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin basın toplantısı da gerçekten görülmeye değerdi… * * * Basın toplantısında Amerikalı bir gazeteci çanak soru sorma ihtiyacında olmadığı için Tayyip Bey'i açıkça itham ederek, Viyana'daki konuşmasını iki bakana da sordu ve "Barışa katkı yaptığını iddia eden bir ülkenin Başbakanı böyle konuşur mu?" Hariciye Nazırı Ahmet kıvrandı, dolandırdı, sözü hemen İsrail'e getirip, Mavi Marmara Gemisi örneğiyle virajı almaya çalıştı, olmadı refüje bindirdi!. Kerry ise açık konuştu: Beyaz Saray'ın yaptığı zehir zemberek açıklamaya atıfta bulunarak, "Ayrı düşünüyoruz. Eh, diplomatik fırça da bu kadar olur zaten... Kasımpaşalı dünyayı parmağının ucunda oynatıyor, kükreyince herkesi titretiyor, ama ABD'den fırça yemekten de kurtulamıyor... ========================================== ^^^^^ - vvvvv Saygı Öztürk: Teröristler ihbar ediyor, asker vuruyor
Güneydoğu'ya kış gelince silahlar susar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve parti sözcüleri, CHP ve MHP'yi eleştirirken, "Eyy CHP, ey MHP, siz var ya siz, Sivas'ın ötesine bile gidemezsiniz" diyorlar. İşte o ilde sivil toplum kuruluşları bir araya gelip, "Ne oluyor, ne olacak?" diye konuştular. "Kürt açılımı" diye başlayan dönemde kan hiç durmadı. Şehit edilen asker, polis korucu sayısı 509, öldürülen vatandaş sayısı: PKK'lılar birbirini ihbar ediyor Terör örgütünü militanları bırakın Türkiye'den ayrılmayı, Kuzey Irak'tan küçük gruplar halinde Türkiye'ye sızıyor. "Ateş etmeyin" diye doğrudan bir emir yok ama kimse başının belaya girmesini de istemiyor. Şu günlerde en çok konuşulan, BDP'lileri, KCK'lıları, PKK'lıları rahatsız eden, "Görüşmeler yapılırken asker niçin Kuzey Irak'a PKK kamplarına hava harekatı yürüttüğü"dür. Teröristler arasında ortak bir görüş yok. TBMM Uludere Komisyonu'nun beklediği bir ifade geldi. Terör örgütünün dağ kadrosundayken örgütten kaçan Kamil Akbulak'a, Silopi Cumhuriyet Savcısı Fatma Yıldırım "Uludere'de 34 köylünün ölmesi olayı ile bildiklerinizi anlatınız" diyor. "Olayın meydana geldiği gün ben ve Ferhat kod adlı arkadaş da öldürülen grubun içindeydik. Hep birlikte sınır hattına yaklaştığımızda uçak sesleri gelmeye başladı. Kandil'den, PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan'a gönderilen cevapta ne yazarsa yazsın, teröristlerin arasında görüş birliği yok ve görüş ayrılıkları da giderek derinleşiyor. ========================================== ^^^^^ - vvvvv Du bakali n'olecak? - Ali Eralp Bebek katili ile görüşmeler gizli gizli yapıldı. Aydınların, devrimcilerin, muhalefetin "Yedi Uyuyanlar" gibi uyuması nedeni ile memlekette her şey bugüne değin sessiz sadasız, takıyye sistemi ile olgunlaştırıldı, kotarıldı. Her şey saklı gizli, örtülü örtülü, "örtülü ödeneklerle" gerçekleştirildi. Demokratik, özgür, insan haklarına dayalı bir anayasa hazırladıklarını söylüyorlar… Hangi demokrasi, hangi özgürlük, hangi insan hakları? Bu soruyu AKP'lilere, PKK'lılara sormuyoruz. Ve diyoruz ki çevrenize bir bakın hele? Ordu dağıtıldı. Milli Eğitime bakın. Bundan böyle varsıllar okuyacak, yoksullar okuyamayacak. Sağlıktan bin çeşit vergi alıyorlar. Siz neyin anayasasını yapıyorsunuz? Şu ülkenin hiç sorunu yokmuş gibi Türk'ü, Türklüğü anayasadan çıkarmak için "Laiklik karşıtlığının odağı" olmuş bir parti ile oturmuş, harıl harıl, şevkle, şehvetle anayasa yapıyorsunuz. Bir avuç PKK terörü ile Türkiye anayasasını oluşturan bir iktidara koltuk değnekliği yapıyorsunuz Balıkesir'de Başbakana "Bebek katiliyle bir araya geliyorsunuz" diye hesap soran bir gazi kadar olamadınız. Biz "İmralı" demiyoruz. Ve siz bu istekler karşısında "Başbakan ne diyecek, hele bir de başbakanı dinleyelim" diye susuyorsunuz? Öfkem dağlar gibi… Okyanuslar gibi… Sözü daha fazla uzatmayayım. Hani hükümetimiz darda kalıp dünya cenneti Boğaziçi'nin en güzel tepelerini, korularını, yerlerini, petrol zengini Araplara satıyordu ya… İşte o sıra bir Arap zengini çıktı ortaya, Şeyh mi Prens mi, yoksa hepsi birden mi, öyle bişey. Ebul-Fatık için satın alacağı tepeyi arayıp bulan komisyoncular, bu kez de ona kız aramaya başlamışlar. Ebul-Fatık'a çok kız göstermişler. Saflığına gelince, aptaldan bir parmak yukarıda, saf… Ebul-Fatık'ı da bir görseniz, korkudan dudağınız uçuklar. Saf kız, çok yoksul bir ailenin çocuğu olduğundan, evlenip de o lükse, o görkeme kavuşunca çok mutlu oldu. Fıtık Amca'nın güzel ve küçük karısı sokakta hep çarşafla geziyor. -Avet… Müsaade var… Velâkin avvalden ben görecek, bilahara sen… Fıtık Amca, o dolaylardaki sinemalarda oynanan bütün filmleri seyredip 'Hazreti Ömer'in Adaleti' adlı yerli filmi görebileceğini söylüyor. -Necmiyaa? -Efendim. -Ne yaptın ben yokken? Necmiye yana yakıla anlatmaya girişiyor! -Ah, sorma… Nasıl sormasın, meraktan çatlıyor… -Ne oldu Necmiya? -Öyle bir şey geldi ki başıma, şaştım şaştım kaldım… -Ne geldi başına? Necmiya saf saf anlatıyor! -Senin söylediğin sinemaya gitmek üzere çarşaflandım… -Şok güzel… -Çıktım sokağa -Avet? -Yolda giderken bir herif sokuldu yanıma? -Bir harif? -Evet… Ben gidiyorum, o da yanımda gidiyor. Fıtık Amca çok bozulur ama karısına belli etmemeye çalışarak o da şaşmış görünür! -Allah allah… Ban da şok merak ettim. -Ben gidiyorum, o gidiyor… Böööyle yanımda. -Fasuphanellah… Du bakali n'olecak? -Bileti alıyorum o senin dediğin sinemaya giriyorum, adam da girmez mi? Bu kez Fıtık Amca atik davranıp karısından önce sordu: -Ve minelgarip… Du bakali n'olecak? -Sonra ben oturdum. -Hayret! -Işıklar söndü, film başladı. -Eeee anlat Necmiyaa? -O herif elini bacağıma atmaz mı? -Ne diyorsun, velacaip… -Çarşafımın eteğinin altından elini sokmaz mı? -Ne yapacak? -Bilmem ben de onu merak ediyorum ya… Dur bakalım n'olacak diye bekliyorum. -Vallahi ban da merak ettim yahu… Du bakali n'olecak diye bekliyorum. -Sonra o herif oramı buramı karıştırmaya başladı. Fıtık Amca'nın gözlerinden ateşler saçılıyor ama karısı o denli saf ki, kızsa, hiç yakışık almayacağı için o da karısına uyup soruyor! -Nacmiyaaa, du bakali n'olecak? -Sonra 'Hazreti Ömer'in Adaleti' bitti. -Sonra, harif da? -Evet -Velacaip ve minelgarip… Du bakali n'olecak? -Çıktım sinemadan, o da çıktı. -Aman Necmiya, vallahi şok merak ettim. -Ben de merak ediyorum. -Harif da saptı mı? -Saptı. -Anlat şabuk Nacmiya, şok meraklı. -Bizim apartmanın kapısından girdim, herif de girdi. Fıtık Amca ter içinde… -Sonra? -Bizim kata çıktım, herif de çıktı. -Vay harif vay! -Çantamdan anahtarı çıkarıp bizim dairenin kapısını açtım, girdim içeri, o da girmez mi? -Harif da yallah içeri? -Evet -Du bakali n'olecak? -Eve gelince yatak odasına girip elbet soyundum. -Ne diyorsun Nacmiyaa. -Soyununca yatağa girdim. Fıtık Amca kızgın demirle dağlanmış gibi haykırır: -Ayvaaaaah! -Ben de yatakta ne olacak diye merak ediyorum. -Aman Nacmiyaa, vallahi meraktan şatlayacak ban… Söyle şabuk, ne oldu Nacmiya? -Hiiç canım… Bir şey değilmiş, ben de boşu boşuna merak etmişim. Boncuk boncuk ter döküyordu Fıtık Amca… -Yok yahu… Peki, ne oldu Nacmiyaa? -Aynen senin her gece yaptığını… Beyninden vurulmuşa dönen Fıtık Amca ne yapsın şimdi? Erkekliğe toz kondurmamak, yiğitliğe krem sürdürmemek için Fıtık Amca şöyle der: -Amaaaaan Nacmiya, ban da muhim bişey zannettim. TÜRKİYE PARÇALANIYOR. Hiç möhim değil… Arslan Bulut: Neyin çoğu gitti azı kaldı?
*** * "ABD Ulusal İstihbarat Konseyi'nin hazırladığı "Küresel Trendler 2030" raporunda yer alan 'Kürdistan'ın yükselişi sebebiyle önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin bölünme riski var' ifadesi bir müttefik uyarı sı değil, ABD'nin stratejik hedefidir. * ABD Kürdistan'ın kurulması ve Türkiye ile federal bir çatı altında birleştirilmesi şeklindeki tarihi projesini, Ankara'nın önüne ilk olarak 1965 yılında getirmişti. * Emekli Amiral Vedii Bilget'in, 24 Şubat 1987 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısına göre ABD, 1965 yılında Türkiye'ye bağlanacak bir 'Federe Kürt Cumhuriyeti' için dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in ağzını aramıştı. * Yine dönemin Senato üyesi Sadi Koçaş, anılarında, ABD'nin AP'yi ve Demirel'i 1965'te iktidara getirdiğinde, 'Irak-İran ve Türkiye Kürtlerini Federe bir Cumhuriyet haline getirelim, bunu Türkiye'ye bağlayalım' isteğinde bulunduğunu belirtiyordu. * ABD, bu projeyi bir kez 12 Mart'tan sonra 1974'te ve bir kez de 12 Eylül sürecinde 1986'da Türkiye'nin önüne koyuyordu. * ABD'nin Irak'a saldırısından hemen önce, 13 Ocak 1991 tarihinde dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker, planın güncellenmiş halini yine Ankara'ya dayatıyordu. * Plan, Çekiç Güç'ün 17 Nisan 1991 tarihli 'Huzur Operasyonu' ile işleme sokuluyordu. * ABD, 1999 yılında yeni bir Kürt Planı'nı devreye soktu. * Öcalan ülke ülke dolaştırılırken, 25 Ocak 1999'da ABD'den gelen bir heyet, 'Türkiye himayesinde Kürdistan' planını Ankara'ya sunuyordu. * ABD 2 yıl süren hazırlığını, Haziran 2001'de Kürdistan'ı resmen ilan ederek taçlandırmak istiyordu. *** ABD ve AB'nin PKK ile görüşmelere tam destek vermesinin ana sebebi, Türkiye'den yerel yönetimlere özerklik verilerek koparılacak parçanın, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye ile birleştirilme planıdır. ========================================== ^^^^^ - vvvvv 2009 yılının ortalarında siyasi iktidar, içeriği belli olmayan bir açılımla yollara döküldü. Çok tanıdık gelen bu alçaklık ve namussuzluk söylemleri PKK terör örgütüyle Oslo'da yapılan görüşmelerde de karşımıza çıkmıştı. ABD'nin dış politikasının etkin isimlerinden David Phillips, 2007 Eylül ayında Türkiye'de hükümet tarafından ağırlanmış ve yaptığı görüşmeler sonucunda "PKK'nin Silahsızlandırılması, Dağıtılması ve Yeniden Entegre Edilmesi" başlıklı bir rapor hazırlamıştı. Carnegie Endowment adlı kuruluşun Türkiye ve Ortadoğu uzmanı ve CIA Türkiye uzmanı Prof. ABD'de kurulu Atlantik Konseyi isimli kuruluşun öncülüğünde David Phillips tarafından 2009 Haziran ayında "Türkler ve Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi" adında bir rapor hazırlandı. Bu rapordaki görüşler ve öneriler, Türklerle Irak Kürtlerinin 13-15 Nisan 2009 tarihinde Washington'da yaptıkları toplantıdaki görüşmelere ve David Phillips'in Türkiye ve Irak'taki görüşmelerine dayandırılmıştı. * Teröre karşı çıkmanın ötesine geçin: PKK sorununun çözümü, güvenlik önlemlerinin ötesinde adımlar gerektirmektedir. * Tutukluları serbest bırakın: Demokratikleşmeyi geliştirmek için DTP'li tutukluları serbest bırakın. Ankara, Öcalan'la konuşmayı reddedebilir fakat DTP etkin birer muhatap olabilir. Hazırlanan bu rapor BOP'un nasıl uygulanacağının koşullarını belirlemektedir. Siyasi iktidarın yaptığı bu Amerikan açılımı ile, ülkemiz yeniden Sevr Anlaşması şartlarına doğru sürüklenmektedir. Türkiye'nin geleceğini belirleyen yeni anayasa, PKK terör örgütü ile birlikte hazırlanmaktadır. Bütün bu ihanet söylemleri ortaya çıkmışken, ihanetle uğraşmak yerine bu tutanakların kimler tarafından açıklandığı araştırılmaktadır. Alçaklık, namussuzluk, ihanet birbirine karıştırılmış ve "demokratikleşiyoruz" diye yutturulmak istenmektedir. =========================================== ^^^^^ - vvvvv Mehmet Ali Güller: Müzakere Tutanağının Kodları
Bu nedenle de hemen "kim sızdırdı, neden sızdırdı" gibi sorularla içeriği perdelenmeye çalışılmaktadır; İşte tutanağın o çarpıcı kodları: 1.14 yıl önce "devletimin emrindeyim" diyen Öcalan gitmiş, yerine devlete posta koyan, AKP'yi iktidar alanı yarattığını, Türk Ordusu'na diz çöktürdüğünü söyleyen bir Öcalan gelmiş! 2.CHP Grup başkanvekili Muharrem İnce sosyal medyada yakınıyor: Kendisine sosyal medyadan şu yanıtı veriyorum: 3.Müzakere Tutanağı gösterdiği ki Erdoğan ile Öcalan'ın uzlaştığı en önemli konu rejimin değiştirilmesi… Öcalan açıkça sürecin sonunda rejimin değişeceğini müjdeliyor BDP heyetine. Öcalan'ın bu tutanaktan önce basına yansıyan sözlerinde, bir tek Ulusalcı ve Ergenekoncu yapının bu ortaklığa engel olabileceğine dikkat çekmesi önemlidir ve not edilmelidir. 4.Başbakan Erdoğan "Dikkat ederseniz ben bu alanda çok konuşmak istemiyorum. 5.Öcalan'ın sık sık Fethullah Gülen'i hedef alması kimseyi yanıltmasın zira hep birlikte Atlantik cephesindedirler. 6.AKP'nin ileri gelenlerinden Ömer Çelik, tutanaktaki ifadeleri Öcalan'a konduramıyor olmalı ki, "aktaranların spekülasyonu" diyor! 7.Erdoğan'ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan da, Öcalan'ın tepki çeken ifadelerine şu sözlerle kalkan oluyor: Akdoğan ayrıca bu notları sızdıranların "Öcalan'ı boşa düşürmek istediklerini" söylüyor. 8.AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu "Öcalan'ın sorumlu davrandığını" belirterek PKK'yi uyarıyor: Bu sözlerden Öcalan'ın AKP Eşbaşkanı olarak milletvekilleri içinde bir taban oluşturduğunu anlıyoruz! 9.Müzakere Tutanağının kanımca en önemli kodu, PKK'ye bundan sonrası için çizilen roldür. Öcalan bu sözlerle birincisi PKK'nin aslında silah bırakmayacağını, ikincisi bölgede İran ve Suriye'ye karşı kullanılacağını, üçüncüsü de örgütün ABD'nin bir kartı olduğunu ve onun ihtiyaçlarına göre değerlendirileceğini belirtmiş oluyor! Bu itiraf Erdoğan ile Öcalan'ın barışı değil, savaşı görüştüğünü belgelemektedir! =========================================== ^^^^^ - vvvvv
Bu durumda nasıl umutlu olunabilir? Amerikalı tarihçi, insan hakları savunucusu Howard Zinn'i okuyarak… Bakınız Zinn, "Hareket Halindeki Bir Trende Tarafsız Olamazsınız" adıyla piyasaya yeni çıkan kitabında özetle ne diyor: "Politik erk ne kadar zorlu olursa olsun, sandığımızdan daha kırılgandır" (Onu ellerinde tutanların ne kadar sinirli olduğuna bakın). - Sıradan insanlar bir süre için sindirilebilir, bir süre için aldatılabilirler ama çok derinde yatan bir sağduyuları vardır ve er ya da geç kendilerini ezen güce meydan okurlar. - Devrimci değişim sarsıntılı bir anda meydana gelmez (böyle anlardan çekinin) onun yerine ardı ardına gelen sonsuz şaşkınlıklar halinde daha yaşanabilir bir topluma doğru zikzaklar çizerek ilerler. - Değişim sürecine katılmak için yüce, kahramanca eylemlere girişmek zorunda değiliz. - Kötü zamanlarda umutlu olmak aptalca bir romantizmden ibaret değildir. Sadece en kötüsünü görürsek bu, bir şeyler yapma gücümüzü yok eder. - Gelecek, birbiri ardından gelen sonsuz şimdiki zamanlardır ve insanların yaşaması gerektiğini düşündüğümüz gibi, etrafımızda kötü olan her şeye başkaldırarak şimdiyi yaşamak, kendi başına şahane bir zaferdir. Taksim Meydanı'na yapılması planlanan Topçu Kışlası'nı İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu şu gerekçeyle reddetmişti: "Yapının özgün mimarisini oluşturan iç mekan kurgusu, süsleme özellikleri ve elemanları, yapının yapım dönemleri, yapılan müdahaleler ve önceki dönemlere ait izlerle ilgili bilgi ve belgelerin bulunmadığı anlaşıldığından" Başbakan biz "reddi reddedeceğiz" demişti bu karar üzerine. Nitekim Ankara'daki emir kulu "Kuruma Yüksek Kurulu" reddi reddetti. Taksim'e Kışla'dan önce bir meydan projesi yapmak gerekir. İş dünyasının efsane ismi Vehbi Koç ölümünün 17. yılında anılırken, aile üyelerinden Can Kıraç,"Patronum Vehbi Koç'u anıyorum" başlıklı bir kitapçık yayımladı. Bizim en çok dikkatimizi çeken mi… Adnan Menderes 1957 yılında Ankara – Cebeci'deki nutkunda Vehbi Koç'u Vatan Cephesi saflarına davet eder. "CHP devrinde ve onlar sayesinde zengin olanlar bizim saflarımıza geçmiyorlar" Bu nutuktan sonra Vehbi Bey'e DP'ye geçmesi için baskılar artar. "Eğer 1950'den önce Demokrat Parti'ye geçseydim olurdu! Koç, sonunda CHP'den istifa etmiş ama DP'ye girmemiştir. * * * Şunlar da Vehbi Beyin özel hayatından iki anektod… Vehbi Bey bir ara İngilizce öğrenmek istemiş. * * * Aydın Boysan'la Abant'ta dolaşırken güzel bir eşeğin yanına gitmiş… Aydın Bey merakla yanına gelince demiş ki: - Bak ne güzel dik kulaklı bir eşek. =========================================== ^^^^^ - vvvvv İpler artık Öcalan'ın elinde! - Orhan Birgit Eskiler "Büyük lokma ye ama büyük söz söyleme" derlermiş Cumartesi günkü "Düzyazı" da bugün için "Milliyetçilik ya da öz Türkçe karşılığı ile Ulusalcılık" konusundaki tartışmaları sürdüreceğimi söylemiştim. Erdoğan'ın barış anlaşmasının koşullarını görüşmek amacıyla uzun süreden beri İmralı'da Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı vasıtası ile Öcalan'la sürdürdüğü görüşmelerin ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkması, ülke gündemini değiştirdi. O zaman ben de o değişen gündeme ayak uydurmanın aklın yolu olduğunu bilerek Çankaya'ya çıkmak için uykuları kaçan Başkan adayımızın, Devlet ile PKK arasında silah bırakma anlaşmasının ayrıntıları üstünde durmayı, ulusalcılığımın gereği olarak algıladım. Namık Durukan gibi, Güneydoğu Bölgesi'nin nabzını en iyi tutan başarılı bir gazetecinin, önceki gün Milliyet'te yayınlanan haberi, Erdoğan için tek kelime ile bir teslimiyet belgesidir. Bu tür görüşmelerin sonuna kadar gizli kalacağı hesabı ile Hükümetle PKK'nın başının arasında varıldığı ilan edilen mutabakat, elbette her şeyden önce anaların göz yaşının dineceği gibi masmavi bir ambalaj ile kamuoyuna sunulmakla kalınmış olsaydı, sağduyu sahibi hiçbir yurtseverin itirazı olmazdı. Ne var ki, Öcalan bir yandan Ada'dan bir an önce kendisini çıkartacak ortamın çok sağlam bir zemin olmasını şart koşmaktadır. Bazılarımızın düşündüğü gibi, öyle üstündeki birkaç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis döneminin, göreceli bir şekilde hafifleştirilerek bir süre sonra, ev hapsine çevrilmesini ağzına bile almıyor. "Ne ev hapsi, ne de af. Ancak bu onaylamadan sonradır ki örgüt Erdoğan'ın "müjde olarak' öne sürdüğü koşullar arasında tüm isteklerinin TBMM kararı ile onaylanması da var! İpleri eline geçirmenin özgüveni içerisinde, şartlarını sürmeye devam ediyor. Bu öneriye, boşaltılmış köylere dönecek hane halklarına Devletin üretici olma olanaklarını da sağlaması, öylelikle Güneydoğulu köylülerin feodal düzenin ezilmişliğinden kurtularak ayakları üstünde durabilecekleri, dağa çıkmayı, ellerine silah almayı hayal bile etmeyecekleri adımların Devlet tarafından bir an önce atılmasının eklenmesini kim istemez ki? Tam dişe dokunur bir şey söylediğini düşünmek isterken , 23 Nisan 1920'de Ulusal Bağımsızlık Savaşımızı yönetmek amacıyla Ankara'da toplanan ve günümüze kadar, o talihsiz darbe dönemleri dışında, Millet İradesinin gerçek temsilcisi olarak görev yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine Rusya'daki Duma gibi bir Meclis'ten söz ediyor. Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye Halkına Türk milleti denir" tanımlamasını anlaşılan Apo da beğenmeyenler arasındadır ki, yeni bir vatandaşlık tanımına ihtiyaç duyuyor ve Sırrı Süreyya Önder'e "Özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılığını ifade eden her bireyin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabileceğinin anayasada yer almasından söz ediyor. Yeni doğmuş bir bebeğin vatandaş olabilmesi için erginlik çağına gelmesini beklemek, tam anlamı ile saçmalamak değil midir? Aslında Öcalan ve onun gibi düşünenler, kendilerini 1920'de istilaya uğramış olan Anadolu'yu kurtarmak için, Türk, Kürt, Çerkez, Gürcü, Laz olarak ayırmayarak ; Aralarına nifak tohumları sokmak isteyen saldırgan dış güçler, zaman zaman iç isyanlarla kışkırttıkları için, vatandaş ya da yurttaş olmanın bilincinden yoksun olanlar, ümmet sancakları altında kardeş savaşı vermişlerdir. Ne yazık ki, bugün gündemde tartışılan ana soruna, medyamızın önemli bir çoğunluğu tek yanlı bakmakta; Sayın Başbakan, kendisinden Tayyip Bey diye söz edecek kadar, Devlet protokolünün üçüncü sırasındaki koltuğunu bile küçümseyen bir adama fazlası ile itibar ederek mi Başkan olmayı düşünüyor? Teravih namazında ipleri mahalle bıçkınlarına bir kez vermiş olan İmamın hikâyesini düşünsün. Ve öncelikle de vatandaşlık kavramının ne anlama geldiğini, Atatürk milliyetçiliğinin bu toprakların çimentosu olduğunu unutmasın. =========================================== ^^^^^ - vvvvv Tünay Süer: Silivri kapıları derhal açılmalıdır…
" Siyasal alanda mühendislik yapmaya çalışan ve her şeyi yüzüne gözüne bulaştıran askerler, merkez sağın çökmesine ve muhafazakar görünümlü partilerin siyasal arenaya hakim olmasına yol açmıştır." Diyerek sanki darbe yapılmış ta asker başarısız olmuş gibisine askeri bu günlere gelinmesinde suçlarcasına yazmışlar. Bu sözler büyük haksızlıktır. Peki, siyasetçilerin hiç mi suçları yokmuş? Yandaşların orduyu gözden düşürmek ve değerli mensuplarını erinden en yüksek rütbeli subayına kadar esir alınmalarına yol açacak yanlış bilgilerle halkı kandırmalarını anlayabilirim ama şanlı ordumuz mensuplarının hakir görülmesine bir asker kızı olarak dayanamam. En doğru bilgi o günleri bizzat yaşayan ve dönemin cumhurbaşkanı olan 9. 38 sayfalık olan tutanağın hepsini burada yazmama imlân yok tabi. **** O tarihlerde henüz politikaya atılmamıştım, tabi ben de kulaktan duyma biliyordum olanları. Şimdi sizlere Sayın Demirel'in bu konuda söylediklerini kısaltarak aktarmaya çalışacağım Bilhassa o günlerde henüz doğmamış olan gençlerimizin bilmesini isterim. 28 Şubat öncesinde Hizbullah cinayetleri ve bilhassa başı açık kadınların öldürülmeleri, Tarikat ve şeyhlerin ortaya çıkışları Silahlı Kuvvetlere meydan okumalar, "Ya İran Müslümanları gibi ayağa kalkacağız ve bu kahpe rejimi ayaklarımızın altına alacağız ya da Müslüman bir partiyi iktidara getirip işi yumuşakça halledeceğiz." Bir başka beyan: "Dinsiz cumhuriyeti yıkma yolunda en önde giden Sivas'ın yiğit Müslümanlarına teşekkürü borç biliriz." "Düzeni topyekûn yıkacak, hâkimiyeti milletten alıp Allah'a verecek. Şimdi, ikinci önemli bir nokta: Halkta masum insanları etkileme gibi birtakım durumlar hissediliyor, şeriat istemleri açıkça dile getiriliyor Millî Güvenlik Kurulunun 28 Şubat günü aldığı kararların tartışma tutanaklarındandır bunlar. Sn.Demirel dönemin başbakanı Erbakan'a bir mektupla durumu anlatıyor ve diyor ki; "Birtakım gerginlikler var, bunlara dikkat et. HÜKÜMET BAŞKANINDAN ŞU CEVAP GELİYOR. "Bu kararları gözden geçirdik ve bütün devlet teşkilatına tamim ettik yapın diye." İdris Şahin Erbakan'ın ısrarla imzalamadığını söylüyor. Karşısında otuz yıllık deneyimli bir siyasetçi olduğunu unutuyor sanırım. Demirel; Ben şimdi kişiler hakkında konuşmak istemiyorum ama açık söyleyeyim, eğer Sayın Başbakan bu belgeyi herkes imzaladığı hâlde o imzalamamış olsaydı, üç ay on sekiz gün nasıl otururdu orada? Üç ay geçmiş. Sn.Demirel'e bunun bir darbe olup olmadığı sorulduğunda; Meclisi. **** Tüm bu gerçekler ne yazık ki iktidar tarafından halktan gizleniyor ve halen 28 Şubat Darbesi yaptılar diye generallerimiz, subaylarımız vatana verdikleri onca hizmetlerinden sonra esir alınırcasına zindanlara kapatılıyorlar. İşte Ergenekon, Balyoz ve diğer Kafes mafes uydurmacaları da aynen böyle cambazlıkla gelişiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bir terörist başı ile Amerika ve İsrail'in senaryoları dâhilinde pazarlık yaparmış gibi görünmeleri dahi gururumuzu kırmaktadır. Aslında ortada PKK yok, PKK sadece maşa, bizi parçalamak isteyen emperyalizm var. Bıraksalar ordumuzu en kısa zamanda yok eder o hainleri ama izine tabi olmuşuz. Ben şahsen bu İmralı gidiş, gelişlerini ve güya tutanak denilen belgelerin ifşa edilmesinin de oyun içinde oyun olduğunu düşünüyorum. Tüm olanlar senaryonun uygulanması ve halkı alıştırmak, nabız yoklamaktır. İç savaş çıkar diye bizleri korkutacaklarını sanıyorlar ama köylü yemez bunu. Türklüğümüz, vatanımız elimizden alınmak isterken CHP 'in halen bir varlık gösterememesi beni kahrediyor ve şehitlerimizin kemikleri sızlıyor. Ne CHP ne de MHP halkın beklediği muhalefeti yapamıyorlar veya yapmak istemiyorlar(!) MHP yi bilemem ama halkın CHP ye ihtiyacı var birilerinin bu iktidardan ciddi hesap sorması gerekir . A.Y.MADDE 309. Cebir ve şiddet yok mudur? Hak arayana biber gazları, coplar nedir? Bu iş ille de silahla mı olmalıdır? Göz göre göre devrim adı altında darbe oluyor. Hukukçu değilim bilemiyorum, bunun hukukta başka adı var mıdır? Bir iktidar milli iradeden gizli dolaplar nasıl çevirebilir? Bunca aydınımız askerimiz zindanlara, hücrelere kapatılmışlar ve biz halen ne bekliyoruz anlamıyorum. Bunca iftira, bunca olaylardan sonra Silivri kapıları açılmalı kahramanlarımız özgürlüklerine kavuşturulmalıdırlar. Siyasi partilerin tıpkı 12 Eylül'deki gibi kapatılmasını, hepimizin zindanlara atılmasını mı bekleyeceğiz? Son söz rahmetli Ecevit'ten olsun. "Bir gün birisi düdük çalacak, maçı tatil edecek. Sevgiler |
^^^^^ - vvvvv
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kucuk islere gereginden cok onem verenler, elinden buyuk is gelmeyenlerdir.
Eflatun
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
| Ben,Manevi Miras olarak, Daha gun o gun degil, derlenip durulmesin bayraklar. Nazim Hikmet Ran | "Tanri kotulukten ve acidan korumak istiyor mu? | Kurmus oldugum gruba uye olun |










Hiç yorum yok:
Yorum Gönder