14 Mart 2013 Perşembe

Fwd: NACİ BEŞTEPE- BUGÜN SİLİVRİ

 

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

 

 

Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927

Açıklama: http://www.ataturkungencligehitabesi.com/ata_imza.gif

 

Atatürk'ün Bursa Nutku

"Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.
Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır.
Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, 'Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır.' demeyecektir.
Elle, taşla, sopa ve silahla;nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.
Genç, 'Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.' diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır.
Mahkeme onu yargılayacaktır.
Yine düşünecek, 'Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.' diyecek.

Onu hapse atacaklar.
Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.
Diyecek ki, 'Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım.
Araya girişimde ve eylemimde haklıyım.
Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.'

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"

*Mustafa Kemal Atatürk'ün, 5 Şubat 1933 günü Bursa'da yaptığı nutuktur

 

Sayın <undisclosed-recipients:;>


201303141415-587661


-------- Original Message --------
From:     AHMET AVCI <ahmetavci3@gmail.com>

Dostlarım,

Naci BEŞTEPE, SİLİVRİ rezaletini tüm açıklığı ile kaleme almış...

Bu rezalet aklıma; FRANSIZ İHTİLAL MAHKEMESİNİN YARGILAMALARINI GETİRDİ...

Bilirsiniz, DANTON Fransız ihtilalinin Liderlerindendir...

Mahkemeyi de o kurdurmuştur...

Mahkemenin 1 nolu sanığı Fransa Kralı 16. LUİ...

Yargılamayı yürütenler, CEZA VERMEK İSTEMEZLER KRAL İÇİN YETERLİ KANIT YOKTUR...

"KRAL SUÇLU DEĞİL" derler...

Bunun üzerine DANTON; "İyi de sizlerde HAKİM değilsiniz ki..." der...

Ve kral İDAMA mahkum edilir...

Silivri'dekiler de biliyoruz ki SUÇLU DEĞİL...

PEKİ YARGILAYANLAR YARGIÇ MI?

YARGILAMA YERİ MAHKEME Mİ?


NACİ BEŞTEPE - Bugün SİLİVRİ.

Bugün Silivri'yi yazacağım.

Tutuklu ailelerin "ziyaret günü" anlamına kullandıkları ifade ile başlayarak.

11 Mart 2013 Pazartesi, ERGENEKON uydurma isimli davanın duruşmasını izlemek için dost, arkadaş ve duyarlı yurttaşlarımızla sanık vatanseverlere destek vermek üzere Silivri'de idik.

Silivri'ye daha yaklaşırken başladı GAVUR EZİYETİ.

TEM otoyolunda Jandarma bariyeri kurulmuştu.
Araçlarla bölgeye yaklaşmak YASSSAK...

Zorunlu SABAH SPORU ile mahkeme bölgesine yaklaştık.

Zırhlı araçlara karşı hazırlanmış izlenimi veren, 18 Şubat'tan tanışık olduğumuz yüzlerce metrelik bariyerlere ulaştık.

Üzerinde POLİS yazan metal engeller belli ki ödünç alınmış.

Jandarma teşkilatı da bunlardan yaptırsa iyi olacak.
Hem büyüyen Silivri Kampüsü için hem de ALİAĞA'da yapılmakta olan kampüs için gerekli.

Hafif sabah serinliği ile görevlilerin soğuk yüzü birlikte karşıladı, bariyerlerin önünde.

- Ne zaman içeri alınacağız?

- İçeriden emir gelince.

Emir 1.5 saat sonra, 0840'da geldi.
Ama sürpriz bir ifade ile birlikte;

- Salon dolduğundan izleyici alınmayacaktır.

- Ama bir kişi bile girmedi ki, salon nasıl doldu?

- Bilmem, emir öyle.

Bu arada ziyaret için gelenler var.
İsim listesinden kontrol edilerek alınıyorlar.
Onlardan birkaç kişinin ittirmesi ile şanslı bir şekilde kendimi içeride buldum.

Salona gittiğimde rahatlıkla İZLEYİCİ kartı aldım ve hemen kapı önünde sıraya girerek küçük salonun, küçültülmüş (50-60 kişilik) izleyici bölümünde yer bulabildim.

Sanki çok yer varmış gibi avukatlara ve basına ayrılan bölümlerle aramıza birkaç jandarma askeri oturtulmuştu.

Çoğu sanık yakını bayan olan azılı(!) izleyicilere karşı önlem için olmalı.

Duruşma saat 1015'te başladı.

7 dakika yoklama, 8 dakika gelen yazıların okunması ile geçti.

E.Org.Hurşit TOLON'un avukatı salonda hazır bulunan tanığın dinlenmesinin yasa gereği zorunlu olduğunu söyleyerek talepte bulundu.

Bunun üzerine başkan Özese, tanık dinletme talebi olanları sordu.

Avukat M.Taşdeler bir şey söylemek isteyince konuşturmadı ve devam edince dışarı attı.

Sanık avukat Hüseyin BUZOĞLU adeta herkesin gönlünden geçeni çok açık, anlaşılır bir şekilde ifade etti,

- 3 Aralık'ta ek iddianame talep ederek, 18 Şubat'ta ise maddi gerçeğe ulaştığınızdan tanık dinlemeyeceğinizi açıklayarak ihsas-ı reyde bulundunuz.
Eğer yargıçsanız orada oturmayın, çekilin!

Bu sözlerden sonra o kürsüde nasıl oturulur anlamadım.
Oturan anladı ki oturdu.

İddia makamı savcı;

- Talepler mahkemeyi uzatmak içindir, reddedilmelidir, diyerek tiyatroya renk kattı.

Öyle ya, adamların bazısı 7inci yılı bitirmek üzere, Balbay 4 yılı bitirişini kutladı yenice.
Bunlar hapis yatmaktan zevk alıyor.
Uzasın da uzasın.

Avukat talepleri de 30 dakika sürdü.
Mahkeme heyeti karar için içeri çekildi.
1225'te dönerek bütün talepleri reddettiğini açıkladı.

Üç dakikada.

Öğleden önce çalışması toplam 48 dakika.
18 Şubat'tan beri beklemenin karşılığı.

Öğleden sonra E.Korg ERÖZ kısa bir savunma yaptıktan sonra süre tartışması başladı.

Binlerce sayfa iddianame ile suçlanan sanıklara sadece 15 dakika savunma hakkı verildi.

İtirazlar başladı.

Av.Celal ÜLGEN, arkadaşları adına konuşmak istedi.
Başkan söz vermedi.
Israr devam edince dışarı atılmasını istedi.

Jandarmalar Ülgen'i almak isteyince diğer avukatlar onu çembere alarak korumaya çalıştı.

Başkan, " Komutanlar, atın dışarı, engelleyenleri de atın!" diyerek komutunu verdi.
Muharebeyi başlattı.

İzleyiciler dışarı çıkarıldı.

İçeride kalanların anlatımına göre;
jandarma subayı avukatın boğazını sıktı,kafa attı ve yere düşürerek dizi ile üstüne bastı.

Başkan ve emrindeki jandarmaların muharebeyi kazandığı, iki avukatın hastanelik olduğu anlaşıldı.

Kutluyorum.

Önce mahkeme başkanını, sonra da jandarmaları.

Hukuk yok, adalet yok, sanık-tanık dinleme yok, avukatlığa saygı yok, bir dakikalık konuşmaya sabretmek, bir tek nezaket kelimesi YOK.

Ancak;
KCK Davası var bahanesiyle insanları küçücük salona tıkma, sanıkların birinci derece yakınlarını bile içeri almama, kadın-erkek demeden itiş-kakış, insanları dinlemeden kapıyı yüzlerine kapatma, kapının iki kanadını açmadan salonu boşaltarak sıkışıklık yaratma ve bir yandan da" SALONU HEMEN BOŞALTIN" diye bağırma, avukata karşı zor kullanma ve dövme VAR.

SİLİVRİ bu işte.

İlk günden beri.

Savcısı, yargıcı, jandarması ile hep bu, hep bu...

Bugün SİLİVRİ.

Yaşanmaması gereken, yaşanmış bir gün.

Bugünü yaşatanlar ilerde neler yaşar kim bilir?

Naci BEŞTEPE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder