24 Nisan 2013 Çarşamba

15-Basından...


Melih Aşık: PKK'nin 3 aşaması!

İmralı'da devlet ile Öcalan arasında varılan anlaşmanın aşamalarını BDP lideri Selahattin Demirtaş açıkladı:

- Birinci aşama PKK'nin geri çekilmesi… İkinci aşamada yasal reformlar ve anayasal değişiklikler yapılacak.
Üçüncü aşamada PKK silahını bırakacak ve dağdan inecek.

PKK'nın çekilmesi nasıl olacak… Başbakan'ın dediği gibi olamayacağını Demirtaş izah ediyor:

"Şu anda devlet PKK'lilerin nerede olduğunu ve geçiş yollarını bilmiyor.
Bilselerdi zaten bugüne dek hepsini öldürürlerdi.
Nerede olduğunu bilmediğiniz ve çıkarken de göremeyeceğiniz kişilerin silahlarını bırakıp bırakmadıklarını nereden bileceksiniz devlet olarak?"

Buraya kadar doğru… Ama devamı nasıl olacak…

Kandil zamanı gelince açıklama yapacakmış:

"Çekilme tamamlanmıştır, ikinci aşama başlayabilir…"

Peki bu açıklamanın doğruluğunu Türkiye nasıl bilecek?

Militanlar gerçekten dışarı çıktı mı, yoksa bir kısmı yurt içinde kaldı mı, nereden bileceğiz?

Bilemeyeceğiz… ^^^^^ - vvvvv

Kandil ne derse mecburen inanacağız!

Bu arada… Eğer ikinci aşamada istedikleri yasal ve anayasal değişiklikler yapılmazsa PKK'nin geri döneceğini Demirtaş açıkça söylüyor.
Bu durumda…

TBMM'de anayasal değişiklikler "PKK her an dönüp gelebilir" tehdidi altında yapılacak…

Bunu içine sindirebilen bir Meclis, halkı temsil ediyor olabilir mi?

Akagün'ün suçları…

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'na "CIA Ajanı" dediği için disipline sevk edilen Uşak Milletvekili Dilek A.
Yılmaz yaptığı açıklamada özetle diyor ki:

"Gölge CIA olarak adlandırılan Stratfor'a ilişkin belgelerde Tr 705 koduyla 'PKK ateşkesleri hakkında bilgi veren ana Kürt kaynağı' olarak nitelendirilen, Amerikan Konsolosluğu tarafından 'Uzun zamandır konsolosluk irtibatı' olarak bilgi aktardığı belirtilen, ABD'ye gittiğini ve ABD nin Kürt sorununun çözümlenmesi için hazırladığı A, B, C, D planlarını bildiğini açıkça ifade eden Sezgin Tanrıkulu, CHP ilkelerine aykırı davranan bir kişi değil midir?

Sezgin Tanrıkulu ile Stratfor'un bağlantısını kuran Emre Doğru TÜSİAD'ı zan altında bırakmamak için temsilcilikten istifa ederken, Sezgin Tanrıkulu'nun CHP'de görevini devam ettirmesi doğru mudur?

CHP ilkelerini, değerlerini savunmak, bu değerlere aykırı davranan kişileri sorgulamak suç ise ben bu suçu işlemeye devam edeceğim."

Yönetmen Fatih Akın, "Halkımız demokrasi konusunda biraz tembel" demiş.

Doğrudur:
Seçim zamanı avanta peşinde koşmayı saymazsak tabii!

Fahrettin Fidan

Ürün

Ankara'da bir televizyon kanalındaki reklâmın etkisinde kalarak satın aldığı "bitkisel damar açıcı ürün"ün, Dönüş Akçalı adlı yurttaşın ölümüne yol açtığı gazetelerde yazıldı.
CHP milletvekili Levent Gök soruyor:

- Otopsi yapılmasına rağmen sonuç neden hâlâ açıklanmadı.
Bu "bitkisel damar açıcı ürün"ün adı nedir? ^^^^^ - vvvvv

- Ürüne ruhsatın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca verildiği doğru mudur?

- Ürünün adı açıklanarak yurttaşlarımız neden hâlâ uyarılmamaktadır?

Gıda Bakanlığı neden susuyor?

Erdoğan ve Gül Anıtkabir'deki 23 Nisan törenine katılmadı.

Anıtkabir'e gitmeye yerinenler nedense Atatürk'ün koltuğuna oturmak için birbirini yiyor…

***

İstanbul Taksim'de yapılan 23 Nisan töreni 2 dakika 24 saniye sürdü.

İnsaf yahu!
Uydurdukları "Kutlu doğum haftasını" sündüre sündüre 1 aya uzattılar….

Akif Kökçe *- Üvercinka

Cemal Süreya'nın "Üvercinka" şiiri, test kitabında sansürlendi.
Daha önce Edip Cansever'in "Masa da masaymış ha" şiirine uygulanan sansür Süreya'nın "Üvercinka" şiirine de uygulandı.
Şiirin orijinali şöyle:

"Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun

Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez

Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor

Bütün kara parçalarında… Afrika dahil"

Kitaptaki "sevişmek" sözü "sevmek" diye değiştirilmiş.

Talat Turhan'ın son kitabı "Derin Devletin Peşinde" de bir fıkra gözümüze çarpıyor.

Döner kebapla dönekler arasındaki fark nedir? ^^^^^ - vvvvv

Cevap:
Döner kebap dönünce kızarır, dönekler dönünce kızarmaz…

Hasan Pulur: Münafıklara aldırmamak

Muhtemel bir sorunu kazasız belasız atlatmışsak Allah'a şükredip, "Allah bizi korudu" demez miyiz?

Bugün de biz o haldeyiz.

Ya "münafıkların" laflarına kansaydık.
Kim bilir başımıza neler gelecekti, neler!

Birkaç kere tekrarladık, bizi "Akil adamlar"a karşı hep "yazsana yazsana!"
diye kışkırtıyorlardı.

Sanki ne yazacağımızı bilirlermiş gibi…

***

Biz her kışkırtmaya direndik, memleketin "akil adamları"na karşı mı çıkacaktık?

Evet, içlerinde tanıdıklarımız vardı, bazılarının "cemaziyel-evvel"ini az çok bilsek dahi.

Adamlar barış diye yollara düşmüşler.

Neyin barışı, daha doğrusu bedeli ne?

Bu sorulacak laf mı?

Ne demişler?

"Lafa bak. Laf mı?"diye.

"Söyleyene bak adam mı?"diye.

Onun için münafıklara kanıp, "akil adamlar"ı hedef almadık, seyrettik.

İyi ki seyretmişiz. ^^^^^ - vvvvv

***

Yoksa Meclis'teki eski başkanımız, sabık bakanlardan Mehmet Ali Şahin'in gazabına uğrayacakmışız.

Sayın Şahin, bakın nasıl kükremiş?

"Buradan ilan ediyorum.
Bu akil insanların birinin başına bir hal gelirse sorumlusu Devlet Bahçeli'dir."


Buyurun bakalım, buradan yakın!

***

Diyeceksiniz "Sana ne, Sayın Bakan, Devlet Bahçeli'ye haddini bildirmiş, sana ne oluyor?"

Siz öyle sanın bu münafıkların ne mal olduklarını bilmez miyiz?

Yazıyı kapıp Sayın Şahin'e koşarlar:

"Bakın bakın ne yazıyor?
Tıpkı Bahçeli gibi…"

Sayın Bakan'ın da işi gücü yok.
Devlet Bahçeli'nin laflarıyla bizim yazımızı karşılaştıracak değil ya, ayıkla pirincin taşını…

***

Ah o münafıklar yüzünden biz neler çektik, çekiyoruz…

Şimdi yeni bir münafıklığın peşindeler…

ABD Dışişleri Bakanı açık seçik söylüyor:

"Gazze ziyaretiyle ilgili olarak da biz Başbakan Erdoğan'a, bunun ertelenmesinin daha iyi olacağını ve bazı nedenlerle bu ziyaretin şu anda gerçekleşmemesi gerektiğini düşündüğümüzü ifade ettik.

Başbakan'ın tabii ki ne yapacağına veya yapmayacağına karar verme hakkı var ama bizim düşüncemiz şu ki bu ziyaretin zamanlaması, yoluna sokmaya çalıştığımız barış süreci için kritik." ^^^^^ - vvvvv

ABD Dışişleri Bakanı Kerry böyle diyor.

Ya bizim "güvenilir yandaş kaynaklar" ne diyor:

"Erdoğan'ın programında bir değişiklik yok.
Başkan Obama ile bu konuyu da görüşebilir.
Eğer 'Gazze'ye gideceğim' derse, Obama yol kesecek değil ya!"

Öyle diyorlar, böyle yazmalıymışız.

Yazmayıp da ne halt edeceğiz?

Münafıklara karşı çıkacak değiliz ya!

Mustafa Mutlu: Anıtkabir'de "dikilmediler'!

Dün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'ydı;
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış yıldönümü törenlerle kutlandı.

İlk tören Anıtkabir'deydi.

Bu törene:

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül…

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan…

Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Ali Babacan…

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu…

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek…

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik…

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker…

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik… ^^^^^ - vvvvv

Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz…

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan…

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım…

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar…

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu…

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu…

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün…

Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış…

İçişleri Bakanı Muammer Güler katılmadı!

Ata'ya saygıda yoklar!

Bu isimlerin bazıları muhalefetteyken, bayramlarda ve Atatürk'ün ölüm yıldönümlerinde Anıtkabir'deki törenlere katılanlarla dalga geçiyor ve "Gidip sap gibi ayakta dikiliyorlar" diyorlardı.

Anıtkabir'e gitmedikleri için, "sap" gibi de dikilmediler.

Yıllardır koltuklarını işgal ettikleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ve Cumhuriyet'i kuran Mustafa Kemal Atatürk'ün kabrine gitmemek için birer mazeret uydurdular.
Tamamına yakını da "hasta" oldu…

İş "piyes" faslına gelince kameraların karşısına geçmek için fırsatı kaçırmadılar.

Koltuklarını "numaracıktan" çocuklara devredip, yanlarında poz verdiler.

Şirin görünmeye çalıştılar.

Sonra da Meclis Başkanı'nın verdiği resepsiyona katılarak limonatalarını ya da şerbetlerini yudumladılar;
"barış süreci" konusunda "lobi faaliyeti"nde bulundular!

Madem katılmayanları yazdık, katılanların haklarını da yemeyelim;
Anıtkabir'deki törende hükümeti dokuz bakan temsil etti:

Başbakan Yardımcıları Beşir Atalay ve Bekir Bozdağ…

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz… ^^^^^ - vvvvv

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı…

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız…

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin…

Adalet Bakanı Sadullah Ergin…

Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı…

Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç…

Oysa… (Huzur içinde uyusun) 26 Aralık 2012′de toprağa verilen Kürt asıllı siyasetçi Diyarbakır Milletvekili Şerafettin Elçi için Meclis'te düzenlenen törene Bakanlar Kurulu tam kadro katılmıştı!

Ben bu tabloya yorum yapar mıyım?

Hayır!

Çünkü her şey o kadar açık ki;
eğer yorum yaparsam, hepinizi küçümsüyor duruma düşmekten korkarım!

İki dakika!

İktidarın yönetmelik değişiklikleriyle cumhuriyet tarihinin en coşkusuz, katılımsız ve heyecansız bayramını kutladık!

Örneğin İstanbul'da Taksim Anıtı'nda düzenlenen tören tam bir fiyaskoydu!
CHP İl Başkanı Oğuz Salıcı kronometre tutmuş:
Tören sadece 2 dakika 24 saniye sürmüş!
Çünkü devlet protokolündeki zevat (!) nasıl Anıtkabir'e gitmediyse;
İstanbul protokolündeki saygısızlar da bu törene katılmamış!

Birilerinin amacı belli:
Bayramlarımızı unutturmak… Ve günü geldiğinde de "kendi bayramlarını" icat etmek!
Çok partili sisteme geçtiğimiz günden bu yana "sol"u bir kez bile tek başına iktidar yapmayan ve "milliyetçiliğiyle" övünen bu halk, bu büyük oyuna daha fazla seyirci kalırsa…

Milyon defa "yazıklar" olsun!

GÜNÜN SORUSU

BDP Milletvekili Altan Tan, "Ben şeriatçıyım.
Türkiye Cumhuriyeti'ndeki Kemalist yapının artık tarihe kaldırılması gerektiğine inanıyorum"
demiş… Sorum;
her fırsatta "sosyalist" olduklarını söyleyen BDP'li milletvekilleri S.
Süreyya Önder'e ve Ertuğrul Kürkçü'ye: ^^^^^ - vvvvv

Bir şeriatçıyla aynı çatı altında olmak için, beyninizin mi kalbinizin mi "sol tarafını" aldırdınız?

Uyan Türkiye… (45)

Eski rektör ve Ergenekon tutuklusu Fatih Hilmioğlu kanser.
Cezaevinde olduğu için insan olmaktan kaynaklanan en temel hakkını kullanıp tedavi olamıyor!

Yine Ergenekon tutuklusu olan ve ölümcül uyku apnesi hastalığına yakalanan Emekli Üsteğmen, Avukat Serdar Öztürk de Fatih Hilmioğlu salıverilene kadar tedaviyi kabul etmiyor!

Devleti yönetenlere her gün mektup gönderiyoruz ve bu büyük insanlık dramına dikkatlerini çekmeye çalışıyoruz.
Bugün sıra yeniden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nda…

Eğer siz de tutuklulara yaşatılan sağlık işkencesine tepki duyuyorsanız, duygularınızı kaleme alın ve Kılıçdaroğlu'na gönderin:

Adres:
Anadolu Bulvarı No:12 Söğütözü / Ankara

Tel.(0312) 420 52 73 – 420 52 74

E-posta:kemal.kilicdaroglu@tbmm.gov.tr

==========================================

Ruhat Mengi -Küçük Nermin hasta olmasa bari!

23 Nisan Salı günü yazamadım, tatil günümdü, buna rağmen zaman bulsam yine de yazmak istiyordum ama olmadı maalesef..
Ama aynen çocukluğumda annemin her "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı"nda beni uyandırırken söylediği gibi "Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan" diyerek uyandım..
Nur içinde yatsınlar, bize bugünleri armağan eden Atatürk ve silah arkadaşlarına dualar ettim..

Hâlâ takdir edemeyenler

Sonra "onların 'en ileri medeniyet'i ülkeye kazandırmak üzere kurduğu" bu Cumhuriyet'in ne sıkıntılarla karşılaştığını, hala badirelerden kurtulamadığını ve büyük kesimlerin "dünyada mezhep kavgalarına düşmemiş, bölünme tehlikeleri yaşamamış" tek Müslüman çoğunluklu ülke olmamızı onların kurduğu "laik-demokratik rejime" borçlu olduğumuzu hala takdir edemediklerini düşündüm. ^^^^^ - vvvvv

Kurdukları TBMM'nin devamlı kavga halinde olduğunu, hiçbir ülke sorununu birlikte halledemediklerini, "milli irade"nin o TBMM'deki bütün partiler demek olduğunun hala anlaşılmadığını görselerdi kim bilir ne hissederlerdi diye düşündüm..

Ağlayan Başbakan..

Son haberlere baktım;
"Başbakan Erdoğan Anıtkabir'deki törene 'hala devam eden soğuk algınlığı' nedeniyle katılamamış" haberini gördüm..
Her toplantıya katılabiliyor, konuşmaları aralıksız sürebiliyorsa "TBMM'nin kuruluş yıldönümüne" de ülkenin Başbakanı olarak katılmalıydı derken bu kez "23 Nisan nedeniyle çocuklarla yaptığı görüşme"nin haberine ilişti gözüm..

Her 23 Nisan'da olduğu gibi "Başbakan koltuğu"na oturan küçük öğrenci Nermin ağlayınca ona sarılarak teselli etmiş Erdoğan..
Anıtkabir'deki törene katılamayacak kadar hasta olmasına rağmen bu toplantıya katılıp çocuğa sarılması garip göründü..
Demek ki fazla hasta değil, eğer öyleyse umalım da Nermin hastalanıp derslerinden geri kalmasın!!

Okula gidemeyen özgür

Başbakan Erdoğan geçici Başbakan Nermin'e "Dünyada öyle çocuklar var ki sizin imkanlarınıza sahip değiller.
Elbiseleri, ayakkabıları, evleri hatta gidecekleri okulları bile yok.
Dünyadaki o çocukları anımsamanızı rica ederim.
Bugün biz yoksul ülkelerden farklı konumdaysak bu bizim gayretimizin neticesi"
demiş.

Ekonomi'de iyi durumda olduğumuz hep tekrarlanıyor ama "yoksulluğu bitirmiş" bir ülke olmadığımız, milyonlarca işsiz- parasız insanımızın olduğu, çöpten kağıt- pazar yerlerinden artık yiyecek toplayarak yaşayan ailelerin, kıyafeti ve ayakkabısı olmayan öğrencilerin olduğu da yadsınamaz, unutulamaz.
Son olarak bunu "hep aynı tişörtü giydiği için arkadaşlarının alay etmesi nedeniyle 1.
5 aydır okula gitmeyen 9 yaşındaki Özgür"
haberiyle görmedik mi? ^^^^^ - vvvvv

Gerçekleri halktan saklamadan..

Dedesi ve ninesiyle "4 yıldır onların yaptığı naylon branda barakada yaşayan" Özgür ve kim bilir daha onun gibi kaç çocuk, kaç yaşlı vatandaşımız aç ve açıkta..
Haber duyulunca yardımsever insanlar ve "Aile Bakanlığı" yardım etmiş ama ne kadar yeter o yardım?
Ya diğerleri, onlara kim yardım edecek?

Eğer gerçekleri saklayarak ve çözüm aranmadan yürümeye devam edilecekse vay hallerine o yoksulların!
O "tek tişörtlü çocuklar"ın..
Bu yetmezmiş gibi hiç düşünmeden, uyarıları dinlemeden bir de "okullarda önlük yerine serbest kıyafet" getirilince çocuklar için tam felaket oldu.

Hükümetler diğer partilerle kavga yerine elbirliğiyle bu ülkenin çocuğunu-yaşlısını- gencini korumak, her tür çözümü üretmek zorundadır.
O "23 Nisan'da çocukların oturtulduğu koltuk" bu anlamı taşır.

"Koltuğa geçtin, şimdi astığın astık, kestiğin kestik" anlamını değil!

*****

Gencebay'ın şarkısı!

Orhan Gencebay'ı Pazartesi akşamı Siyaset Meydanı'nda zevkle izledim..
Bazı akillerin neredeyse yeni anayasayı kendileri yazacakmış gibi kendi, ideolojilerini şehvetle anlatmalarına karşılık (ki aralarında Ermeni soykırım iddiasıyla ilgili olarak özür dileyen, bu noktada Başbakan'la da ters düşen çok isim de var, Erdoğan "özür dileyecek bir olay yok" demişti) Gencebay "siyasetle ilgisi olmadığını, yaptığı işin tamamen bir gönül-duygu işi olduğunu, ülkede barış hakim olsun diye dolaştığını" anlattı.

"Milletin iradesi Parlamento'dadır, terör sorununu çözecek olan Meclis'tir.
Onlar görevini yaparsa akillere iş düşmez.
Halkımızın sağduyusu da her sorunu çözer"
diyen, bunu da en nazik şekilde "Meclis'teki canlarımız" ifadesiyle dile getiren Gencebay tarihten müziğe her konudaki bilgisiyle doğrusu takdire şayandı.. ^^^^^ - vvvvv
Ülke sorunlarını çözmesi gereken Parlamento varken 63 kişilik grubu halkın karşısına çıkarma konusu da zaten tepkilerin nedeniydi..

'Gelin birlik olalım'

Keşke terör sorununun çözümü onun iyi niyetle söyledikleri kadar kolay olsaydı..
Dün VATAN'da çıkan Ruşen Çakır röportajında "geri çekilmeye hazır olduklarını ama Sonbahar'dan önce olmayacağını" söyleyen PKK'lı Duran Kalkan daha birkaç gün önce "geri çekilme söz konusu değil" demişti..
Şimdi de "Çözüm için Türkiye'nin mevcut durumunda köklü siyasi değişiklikler olması gerektiğini, yeni anayasanın buna göre yapılması gerektiğini, Hükümet'ten somut adımlar beklediklerini" söylüyor..

Hükümet'ten beklenen "somut adımlar" nedir, bunların PKK'ya açıklanması ama halkın bilmemesi normal midir örneğin?
PKK nereye, hangi ülkeye çekilecek, bir daha "bağımsız devlet" talebiyle teröre dönmeyeceğine nasıl inandıracak?

Orhan Gencebay'ın yıllar önce yazdığı "Gelin Birlik Olalım" o kadar güzel bir şarkı ki, keşke bu güzel ülkeyi terörle, kavgayla, hayatları karartmadan o şarkıyı herkes örnek alabilseydi.

"Mehmetçik değil miydi Lazı, Çerkezi, Kürdü.."diyen..

"Gelin birlik olalım yarın çok geç olmadan..
Nefreti yok edelim..
Barışta buluşalım, mutlu Türkiye için"
diyen o şarkıyı..

Keşke bu kadar yalın ve sade olsaydı sorun..
Orhan Gencebay'ı gönülden kutluyorum.

==========================================

Mehmet Ali Güller: ABD'den Esad'la Uzlaşma Sinyali

İstanbul'da yapılan Suriye muhalefetinin dostları toplantısına dair haberin başlığını, Hürriyet de pek çok gazete gibi "Suriyeli dostlara destek çıktı" diye atmış.(hürriyet.com.tr, 21 Nisan 2013)

Ancak haber, hangi editoryal işlemden geçerse geçsin, içerdiği kaçınılmaz gerçekler nedeniyle dikişleri patlatarak başlığı yalanlıyor.
İnceleyelim:

TOPLANTIDAN DESTEK ÇIKMADI

Hürriyet haberin girişinde toplantı sonrası yayımlanan 15 maddelik sonuç bildirisini özetlemiş:
"Suriye'nin egemenliği, bağımsızlığı, toprak bütünlüğü muhafaza edilecektir.
Mücadelemiz rejime karşıdır ve rejim devrilene kadar devam edecektir.
Uluslararası toplumun verdiği destek yeterli değildir."

Sonuç bildirisinde "yeterli destek yok" saptaması olan bir toplantı için "destek çıktı" başlığı atabilmek, kuşkusuz bir gazetecilik marifeti değildir!

Ancak haberdeki gerçek ile editörün kafasında rüya mizaha yol açarcasına çelişmeye devam ediyor.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin sözlerini aktaran Hürriyet, kendi başlığını yalanlamayı sürdürüyor:
"Ciddi bir kimyasal silah meselesi var. ^^^^^ - vvvvv
Biz bütün bunlardan kaçınmayı istiyoruz.
Bu konuda kararlı olduğumuza inanmıyorlar fakat gerçekten çok kararlıyız.
Suriye muhalefetini desteklemeye hazırız ve ne gibi destekler vereceğimize dair önümüzdeki günlerde açıklamalarımız olabilir."

Yani Kerry toplantıda bir destek açıklamıyor, bir destekleri olursa önümüzdeki günlerde bunu bilahare açıklayabileceklerini söylüyor ama Hürriyet yine de ısrarlı:
"Suriyeli dostlara destek çıktı."

Suriyeli teröristlere kuşkusuz bir destek verilmiş.
O desteği Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu açıklıyor:
"Bu mücadelede yalnız değiller.
Biz bu mücadelede hem insani boyutuyla yani mültecileri ağırlamak suretiyle, hem de alanda mücadeleyi verenlere doğrudan destek anlamında Suriye ulusal konseyine ve Suriye askeri koalisyonuna destek vereceğiz."

ABD: YARIN BARIŞ OLABİLİR

Bu toplantının Suriyeli teröristler için gerçekte tek bir hedefi vardı:
O hedef gerçekleştiğinde ancak "Suriyeli dostlara destek çıktı" başlığı atılabilirdi.
O hedef "silah desteği" alabilmekti!

Ancak toplantıdan bu konuda bir destek çıkmadı, zaten çıkamazdı!

Gerçi bu hedef de geçmişteki "dışarıdan müdahale, uçuşa yasak bölge, tampon bölge" gibi hedefler düşünüldüğünde, oldukça geri bir hedefti.

Nitekim toplantının can alıcı saptamalarından birini ABD Dışişleri Bakanı John Kerry şu sözlerle yapıyordu:
"Hepimiz barışçı bir geçiş olmasından yanayız, birinci önceliğimiz bu.
ABD, Esad sonrası demokratik birleşik Suriye istiyor.
Yarın Suriye'de barış olabilir, Esad rejimi masaya gelip uluslararası çerçevenin şartlarını yerine getirdiğinde bu hemen gerçekleşir."

CENEVRE MUTABAKATINA DÖNÜŞ

Bu durum toplantının sonuç bildirisine de yansıyordu.
Hürriyet yer vermese de, sonuç bildirisinde iki kez "Suriye ihtilafına Cenevre Bildirisi çerçevesinde uygun bir siyasi çözüm bulunmasına yönelik güçlü destek" ifadesi yer alıyordu.
Rusya'nın baş aktörlüğünü yaptığı Cenevre Bildirisi, Roma'dan sonra İstanbul'da da Atlantikçilerin gündemine geliyordu.

Yani Washington, Suriye'de kalın bir duvara dönüşen Moskova-Pekin hattını geçemeyeceğini artık kabul ediyordu!

Bu arada önemle dikkatinize sunalım:
Es Sefir'den Sami Klib'in belirttiğine göre, Moskova'yı ziyaret eden Suriye hükümeti yetkililerine, "Lavrov ile Kerry'nin, rejim ile muhalefet arasında diyalogu gerçekleştirecek delegeler üzerinde ve teknik ayrıntılar konusunda anlaştıkları" açıklanmış.(medyasafak.
com
, 20 Nisan 2013)

Kerry'nin İstanbul'daki "Esad'lı çözüm" işareti veren açıklamaları, bu bilgiyi doğrular gibi… ^^^^^ - vvvvv

SURİYELİ TERÖRİSTLER GÜÇ KAYBEDİYOR

Bitirirken bir noktaya daha dikkat çekelim:
Anımsayacaksınız, bu toplantılar "Suriye'nin dostları" adı altında ilk başlatıldığında gazetelerde, televizyonlarda "160 ülkenin katıldığı" ballandıra ballandıra konuşulurdu.
Dünyanın muhalefetin yanında toplandığı, Beşar Esad'ı ise sadece üç ülkenin, Çin, Rusya ve İran'ın desteklediği "saptanarak", küçümsenirdi!

Dikkat ettiniz mi?
Bu son toplantı için özellikle ülke sayısı vermekten kaçınılıyor haberlerde… Zira sadece 11 ülke toplanabildi!

Her ne kadar Haber Türk gibi televizyonlar "Suriye'nin dostları olan ülkelerden en etkili 11'inin dışişleri başkanı bir araya geldi" diyerek kurnazlığa yönelse de, gerçek artık ortadadır:
Suriyeli teröristlere dostluk azalıyor!

AKP hükümetinin Suriye politikası ise ülkemizi adım adım dünyada yalnız kalmaya götürüyor!

Cüneyt Arcayürek: Egemenlik Kimde?

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın ertesi günlerdeyiz.

Eğri oturup doğru konuşmanın zamanı geldi de geçiyor bile.

Şapkayı önümüze koyup özeleştiri yapalım.

Dinci, hilafete ve Osmanlı'ya hasret bugünkü gerici iktidar ve başındaki RTE;
93 yıllık laik Cumhuriyet'i, Atatürk'ü, ilkelerini, Türk milleti, Türk sözcüklerini, ulusal değerlerle ilgili sözcükleri,

Laikliğe karşı dinci nesiller yetiştirmek için ulusal eğitimi…

Dini siyasetin emrine alan davranışlarına karşı çıkanları,

Daha pek çok çağdaş ilkeyi…

aşama aşama uyguladığı programla tarihten, ulusal bellekten siliyor.

***

Bu konulardaki yorumlardan yoksun haberler bir gün görünüyor, sonra kayboluyor.

Bu yüzyılda sosyal, siyasal, ekonomik her sorunun çaresinin Kuran'da yazılı olduğuna inanan ve millete inandırmaya çalışan RTE:

Ulusal kahraman, çağdaş Cumhuriyetin kurucusu Atatürk'e, eserlerine ve Cumhuriyetin temellerine her gün yeni bir saldırı uyguluyor.

***

Bu tablo karşısında şu sorular giderek güncelleşiyor:

Cumhuriyetin temellerine saldırılar karşısında;
her 10 Kasım'da, kimi ulusal bayramlarda Anıtkabir'i ziyaret eden yüz binler nerede?

Atatürk Cumhuriyetinin hemen her gün bir parçasını koparan RTE'ye ve iktidarına karşı kurucusu olduğu parti, günübirlik üç beş satırlık demeçlerin dışında etkileyici toplumsal eylemlere neden yönelmiyor? ^^^^^ - vvvvv

***

İktidar partisinin sözcüsü, utanmadan sıkılmadan kendilerinin örneğin CHP gibi gardırop Atatürkçüsü olmadıklarını, üstelik onun gösterdiği hedefleri gerçekleştirmeye çalıştıklarını ekranlarda söylüyor.

Atatürk'e, yarattığı Cumhuriyete kalben ve fikren bağlı olduğunu söyleyen halk;
susuyor.

"Bana dokunmayan yılan varsın yaşasın" kafasındaki insanların çoğunlukta olduğu kentler ve şu ya da bu nedenle korkuyu bahane ederek pısmış insanlar var oldukça… İlçelerde, kasabalarda ucuz tarifeden bir parça kömür, bir iki kilo yiyecekle insanların vicdanlarını satın alan bu iktidara karşı muhalefet partileri, halkı AKP'ye ve bu gidişata karşı uyandıracak toplumsal eylemlere yönelmedikçe…

RTE, laik Cumhuriyete ve Atatürk'e, ilkelerine, devrimlere karşı uyguladığı programa karşı çıkılamadığını, bunların savunulamadığını gördükçe…

uyguladığı çağdaş Cumhuriyeti silme programını daha da pervasızca genişletiyor.

Kaba cesareti halktaki suskunluktan kaynaklanıyor.

***

"Kim kurtaracak milletin bahtı kara maderini?"

***

RTE'yi şımartan toplumdaki suskunluk.

TC yerine Türkiye "İslam" Cumhuriyeti yazıncaya ya da laik Atatürk Cumhuriyetini tamamen sildiğine inanıncaya kadar… Ve de elbette toplumsal dinamikler harekete geçmeyip meydanları doldurmadıkça baş imam RTE;
bu yoldaki marifetlerini sergilemekten asla vazgeçmeyecek ve uygulamalara olanca hızla devam edecek!

Halktan aykırı yaptırımlarına tepki göremedikçe, partisel muhalefet, Cumhuriyetin temel ilkelerini savunan bir avuç yazar ne umurunda!

***

Bugünkü duruma, koşulların sergilediği gidişata bakarak:

Meclis'teki "Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir" yerine konulacak levha;

"Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Recep Tayyip'indir" olmalı.

***

İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi'nce yapılan araştırma; ^^^^^ - vvvvv
Türkiye'de dört çocuktan birinin yoksulluk çektiğini, 4.6 milyon çocuğun yeterli beslenmediğini, giyinemediğini, yüzde 40.37'sinin evlerinin yeterince ısınmadığını, yüzde 40.8'inin yeni giysiler giyemediğini ortaya koyuyor.

23 Nisan gözbebeğimiz, geleceğimizin güvencesi çocukların bayramı, öyle mi?

Peki ama bu araştırma neyin nesi?

Mümtaz Soysal: Küçük Politika

HERKES bilir ve söyler:
Politika; özde, iktidar amaçlı yapılır.

Demokrasilerde politika, özellikle de ulusal boyutta, belli bir süreç sonucunda iktidar sahibi olmanın yollarından biridir.
Bunun çeşitleri vardır;
her zaman siyasal iktidar amacı söz konusu olmayabilir, öyle yapılıyor görünse de, finans ve ticaret alanında güçlü olmak, sözünü dinletmek, başkalarının ya da mensup olunan çevrede istediklerinizi yapabilmek amacıyla politikaya girmiş olabilirsiniz;
siyasal alandaki politika ideoloji kaynaklı olur, kimse böyle olduğunu açıkça söylemese bile.

Ne var ki, böyle anlı şanlı hedeflere yönelik olmadığı zamanlarda da küçüklüklerine rastlanır politikanın, hem de ulusal ölçekte.
Örneğin, büyük ve derin sonuçları olabilecek politika yapılırken partililer arasında çok doğal ve makbul olan "parti içi politikalar", kuruluşun tepesine ya da hiç değilse nüfuzlu bir yerine gelebilmek için.
Bu açıdan bizde örneği çoktur.
Çünkü, o düzeyde de yapabileceğiniz, başarabileceğiniz işler boldur:
işsizlere iş bulmak, bazı mevkilere gelme peşinde olanlara "hamili-kart" vermek türünden birtakım yardımlar yapmak gibi.
Ülkemizde bununla geçinen ve hatta sosyal merdivende yükselebilen kişilere rastlanır.

Politikanın birazcık daha yüksek türü, bir koalisyon, bir cephe ya da birliktelik içinde bulunan partilerde zaman zaman ortaya çıkar.
Örneğin siyasal eğiliminiz, inançlarınız, genel ve temel amacınız açısndan birlikte mücadele ettiğiniz, yan yana savaştığınız partiler arasında bir partinin, dolayısıyla onu yönetenlerin ortak amacı bir yana itip kendi partilerini ve dolaylı yoldan kendi benliklerini kollamak yoluna saptıklarında politikanın çirkin bencilliği ortaya çıkar:
Sivrilmek peşindeyken hem kendinizi ve ortaklığınızı rezil eder hem de ülkenizi de zarar uğratırsınız.
Bunun profesyonelleri de olur:
Koalisyonları bozmak, ülkeler içinde özellikle yabancı tehditlere, tehlikelere karşı yan yana gelmiş olan ya da gelmeleri gereken partileri birbirine düşürmek amacıya yabancı çevrelerce kullanılan, beslenen ve ödüllendirilen partilerin yöneticileri bu kategoriye girer.

Tutumları, genellikle ev hanımlarının mutfaklarında sık kullanılan deyimleri akla getirir:
Pişmiş aşa su katmak ya da bir yemeği piç etmek.
Öyleleri, görünürde iyi ve yararlı iş yapar gibi yapıp doğru hedeflerin şaşmasında yabancılara hizmet ederek geçinirler.

Rıza Zelyut - Anıtkabir boykotu

Dün 23 Nisan'dı… ^^^^^ - vvvvv

Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı tarih…

Batılı sömürgecilerin işgal ettiği yurdumuzu kurtaracak yiğit Meclis'in açıldığı tarih.

Ve, tarihimizde bizi cumhuriyet denilen demokrasiye geçirecek adımın atıldığı tarih…

Aç açık, hastalıklarla boğuşan, savaşlarda kırılan, sürgünlerle katledilen perişan milleti ayağa kaldıran tarih…

Ama böyle bir günde bu devletin başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan bulunması gereken yerde yoktu.

***

Her 23 Nisan'da olduğu gibi siyasi parti temsilcileri Anıtkabir'e gittiler.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, MHP Lideri Bahçeli oradaydılar.

Ama AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan yoktu…

Ve yine BDP eşbaşkanlarından birisi de yoktu…

CHP ve MHP var…

AKP ve BDP yok…

ACABA?

Anıtkabir boykotunun sebebi nedir?

Orası bir puthane gibi mi görülmektedir?

Oraya gidenler puta mı tapmaktadırlar?

Yoksa bu TBMM'yi kuran kişi orada yattığı için mi sevimsizdir?

Acaba;
bu Meclis;
sonunda padişahlığı kaldırdığı için mi?

Bu Meclis, şeriat sistemini yıkıp yerine çağdaş hukuka dayanan modern bir toplum yarattığı için mi?

Kadın-erkek ayrımına son verdiği için mi?

Medreseler kapatılıp yerine akılcı eğitim veren çağdaş okullar kurulduğu için mi?

Milletimizi asalak gibi sömüren hoca, seyyit, molla, şeyh takımının rütbeleri sökülüp onlar sıradanlaştırıldığı için mi?

Yoksa Türk milletinin yeniden doğuş günü 23 Nisan;
bütün dünya çocuklarına bayram yapıldığı için mi? ^^^^^ - vvvvv

Devletin sembolü olan Anıtkabir'e gitmeyeceksin… 23 Nisan'ı heyecansız bir konuşma ile geçireceksin…

Sonra biz yazınca kötü adam olacağız?

KÖLE ÇOCUKLAR

Atatürk'ün büyüklüğüne bakın ki;
dünyada o zamana kadar hiçbir liderin aklına gelmeyen bir iş yapıyor:
23 Nisan'ı çocuk bayramı yapıyor…

Sadece, "5 çocuk yapın!"
demekle, doğumu teşvik etmekle kalmıyor;
çocukları yüceltiyor.

Geldiğimiz noktada;
4-4-4 eğitim modeli ile çocuklarımıza insafsız bir darbe indiriliyor.
Yoksulların çocukları, daha 10 yaşında iken okul dışına itiliyor.
Varoşlarda ilkel iş yerlerinde çalışmaya zorlanıyor.
Onlar;
ucuz işgücü, yani modern köle haline getiriliyor.

Bu olumsuzluğu, bu hükümet;
eğitimde özgürlük diye pazarlıyor… 1920′de kurulan devrimci Meclis;
93 sene sonra bunu kabul ediyor… ^^^^^ - vvvvv

Hangi Meclis ileride?

2013 Meclis'i mi 1920 Meclis'i mi?

AFERİN BAKIRKÖY

Bu olumsuz gelişmelere karşın;
güzel işler de yapılıyor.

Bakırköy'den öğrenci Ayşegül T., Atatürk'e yazdığı mektupta diyor ki:
"Atam, Sana içine yurdumun kokusu sinmiş bir mektup yazıyorum."

Bakırköylü öğrenciler;
atalarına yazdıkları mektubu Anıtkabir'e götürdüler…

Ne güzel mektuplar yazmışlar.

Bu işe öncülük eden Bakırköy Belediyesi'ni kutluyorum.

23 Nisan 1920 ruhu işte budur…

Çağdaş Türkiye'ye bu ruh sahip çıkacaktır.

Can Ataklı: Amerika AKP'ye yüzde 70'e çıkma şansı yarattı

23 Nisan 2013

ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin üst üste üçüncü kez geldiği Türkiye'de yaptığı "Erdoğan'ın şu anda Gazze'ye gitmesini istemiyoruz" açıklaması çok önemlidir.
Eğer bu sözlerin arkasında henüz bilmediğimiz bir başka pazarlık yoksa, Erdoğan'ın bir "one minute" de Amerika'ya çekmesi ve oyunu yüzde 70'e kadar bile çıkarma şansı doğmuştur.

"Danışıklı dövüş" demiyorum ama Kerry'nin sözleri Başbakan Erdoğan'a müthiş bir fırsat kapısı açmıştır, üstelik sonuna kadar.
Kerry'nin sözleri hiçbir şekilde diplomasiye uymamaktadır.
Bu tür konuşmalar gizli toplantılarda yapılır ama kamuoyuna asla açıklanmaz.

Çünkü bu açıkça bir ülkenin siyasetine doğrudan müdahaledir ve muhatap ülkenin gururunu zedeler.
Bunun da ötesinde, baskıya boyun eğilmesi hâlinde o yönetim halkın desteğini bir anda yitirir.
Ülke yönetimleri bir dış güce ne kadar bağımlı olurlarsa olsunlar, bu tür çıkışlardan son derece rahatsız olurlar ve bedeli ne olursa olsun kendilerini tavır almak zorunda hissederler.

Başbakan Erdoğan da gereğini mutlaka yapacaktır.
Amerika'ya büyük bir olasılıkla "Bize ne yapacağımızı siz öğretecek değilsiniz, bu sizin haddiniz değildir" diyecek ve belki de planlanandan daha önce, örneğin ABD gezisinden önce Gazze'ye gidecektir. ^^^^^ - vvvvv

Başbakan'ın ABD'ye rağmen Gazze'ye gidişi, Türkiye'de "büyük bir zafer" olarak algılanacağı gibi dünyadaki yankılanması da büyük olacaktır.

"Gazze fatihi" Erdoğan'ı ondan sonra kimsenin tutması mümkün değildir.

Bunun da ötesinde, ABD'ye kafa tutmuş, Gazze'ye gitmiş ve büyük zafer kazanmış bir Erdoğan'ın, başta PKK, Suriye, Irak, İran ve Kıbrıs konularında tavizler vermesinin ülke içinde hiçbir yankısı olmayacaktır.
Gazze'nin fethi öyle bir büyük bir efekt yaratacaktır ki, geri kalan her şey bir anda teferruata dönüşecektir.

Böyle bir durumda AKP'nin oylarının bırakın yüzde 60'ı bulması yüzde 70'leri zorlaması bile kimseyi şaşırtmamalıdır.

'Başlarına bir şey gelirse' demek 'başlarına bir şey gelsin' demektir

Medyada pek fazla yer almıyor ama akil denilen insanlar gittikleri pek çok yerde protestolarla da karşılaşıyorlar.
İnternet sitelerinde ve bazı gazete ve televizyonlarda protestolara yer veriliyor elbette ama özellikle yandaş medyada tek satır yok.
Onların haberlerinde sanki her yer güllük gülistanlık, bütün halk merak ve heyecanla akil insanların ağızlarına bakıyor ve onları hararetle destekliyor.
Yandaş medyayı izleyenler ise bazı iktidar mensuplarının sözlerini hayretler içinde dinliyordur herhalde.

Örneğin Mehmet Ali Şahin, çok "şahin" bir konuşma yaptı hafta sonunda.
"Bu akil insanların kılına zarar gelirse muhalefetten hesabını sorarız" dedi.
Normal koşullarda yandaş medyayı izleyenlerin sorması gerekmiyor mu "Hani her şey çok güzel gidiyordu, nereden çıktı bu kıllarına bile zarar gelmesi" diye.

Kör gibi sadece bunları izleyenler elbette yine bir şey sormazlar ama Şahin'in sözleri çok vahimdir.

Akil insanların kılına neden zarar gelsin ki?
Herkes demokratik bir hak olarak isterse protesto hakkını da kullanır.
Bu hakkı kullanmayı önlemek ve bir başka türlü baskı ve dayatma yapmak için herkesi tehdit etmek büyük haksızlıktır.

Mehmet Ali Şahin "Olay çıkarsa" diyerek sanki "olay çıksın" der gibi konuşuyor.

Şimdi de "Müslüman Kürt halkının sorunları"

Terör örgütü ile pazarlık masasına oturmak, sürekli barıştan kardeşlikten söz etmek kulaklara hoş geliyor gerçi de, Kürt hareketi içindeki ayrım da giderek su yüzüne çıkmaya başladı.
Dicle Üniversitesi'nde "karşıt görüşlü!"
Kürt gruplarının çatışması toplumda pek algılamadı. vvvvv
Oysa durum hiç de iç açıcı değil.
Kürt hareketinin BDP eliyle ve örgüt liderinin siyasi görüşüyle "soldan" ilerlerken, bölgedeki asıl güç "dinci Kürt hareketi" giderek daha gelişiyor.

Hüda Par (Allah'ın partisi) adıyla örgütlenen dinci bir grup pazar günü Diyarbakır'da PKK'nın Nevruz'da yaptığı gösteriden daha büyük bir gösteri düzenledi.
Tamamen "şeriatçı" söylemin kullanıldığı bu gösteride "Müslüman Kürt halkının sorunları" dile getirildi.

Terör örgütü şimdilik bu kesimi elindeki silahın korkutmasıyla "geri planda" bırakıyor.
Ama açılımın temel amacı, PKK hareketini tasfiye ettikten sonra bölgenin asıl gücünü ortaya çıkarmaktır.

Akil denilenler nedense bu konuya hiç parmak basmıyor.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hepimize kutlu olsun.

Filiz Cemsu - Hacı Vat… Hacı Vat Ampul kaç vat?

Vışşş...
Vışşş anam vışşş… NATO topraklarında ahaliye bir haller oluyooo… Ünlüleri, jetgilleri bir umre, bir din merakı sarmış ki anlatamam.
Yunanlı yâriyle evlendiği için önce Hristiyan sonra muammatik bir sebeple Budist olan manken Tuğçe Kazaz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in katıldığı defilede türban taktığı için Müslüman olu oluvermiş!
İyi mi?
Herkes cennete gitmeye teşne de, bakalım kıldan ince kılıçtan keskin Sırat Köprüsü'nü geçebilecekler mi?
Kararı siz verin şekerler.
Bakın, Bayan Kazaz neler yumurtlamış:
" 13 yıllık modellik yaşantımda ilki yaşadım:
Başörtüsüyle podyuma çıktım, büyük keyif aldım.
Daha önce hiç tesettür defilesi teklifi almamıştım.
Maneviyat, insanın yaşadığı çok özel durum(…) Manevi değerlerimin farkındayım.
Bu beni huzurlu kılıyor.
Burada bulunmamın değerlerimle direkt ilgisi var."

Manevi değerlerinin farkındaki Kazaz bikiniyle podyumlara çıktığında hangi değerlerin farkındaydı acep?
Mangırsal değerler olmasın sakın!
Huzur bu kadar çabuk mu bulunuyor yahu?
Bazen kafanızı örterek bazen oranızı buranızı açarak… Tesettüre girerek Müslüman, haç takarak Hristiyan, turuncu örtülere bürünüp budistleşince mi manevi değerlere sahip olunuyor?
Şunu bilir şunu söylerim insan huzuru, içi dışı yekleştiğinde bulur.
Kendi içinde kendisiyle bütünleştiğinde.
Düzenin dayattığı sahte benliklerin örtülerinden sıyrıldığında. ^^^^^ - vvvvv
Sistemin sularına göre dümeni oraya buraya kırıp riya örtülerine bürünerek kim huzuru bulmuş, ha Bayan Kazaz?

Huzuru bulan panpişler

Umreye gideceğini ilan eden şöhretli panpişlerden Hilal Cebeci de Twitter'da cikliyivermiş:
"Allah kısmet ederse ümreye gidiyorum.
Albümden önce gidip gelmeyi düşünüyorum.
Bundan sonra ruhumu negatif şeylere kapatıyorum"
Takipçilerinden teki de karşılığında şöyle cikcikleyivermiş:
"Ümreden sonra aynı şeyleri yaparsan bin kat günah alacağını biliyor musun?";"Kimseyle ilişki yaşamayacaksın, oranı buranı açmayacaksın.
Ümreye reklam için gitme tövbe için git"
Hilal'ciğin kesin kalbine inmiştir?
Ne?!
Maazallah… İlişki yok!
Orayı burayı açmak yok!
N'olcek şimdi?
Albümü nasıl satacak bu kadın?
Acaba "ümre" de mi satsa n'apsa?
Bayan Cebeci'nin son girdiğimdeki ciki şuydu:
"Mutlu Cumalar:) aylavyuuu:) " Umreden döndükten sonra sosyal medyadaki cıbıldak pozlarını Allah rızası için ne yapar bilemem?
Kadın hacılığın eşiğine gelmiş Cuma'yı "meri kırismis"
tadında "kutluyor" baksanıza.
Belki camiye gidip namazını havai fişekler patlatarak;
tüllerini, ponponlarını kuşanarak cemaatle eda eder.
Gelecek " negatif" tepkilere de "aylavyuuu" diyerek ruhunu kapatır.
N'apsın garibim NATO topraklarında panpiş olmak zor zanaat.
Haddi zatında tam akil adam olacak kıvamda.
Muhteşem Eşsultanımız RTE ile "Devletlu" Apo'cuğumuza öneririm.

Maneviyata yönelenler

Maneviyata yönelen sörfçü Bora Kozanoğlu da umrecilerden.
Hislerini şöyle paylaşmış:
"Yüce Yaratan herkese bu deneyimi nasip etsin" Amiiin… Ama bence bu cicişlerin maneviyat için umreye gitmelerine gerek kalmayacak.
Kutsal (!) İsmailağa Cemaati'nin başları haleli, ayyy pardon yavvv, sarıklı tebliğcileri yakında podyumlara, gece kulüplerine, plajlara dalıp "Kafirlik zinhar caiz değildir!"diye buyuracaklar.
Kuvvetle muhtemel Tuğçe onları görünce daha çok huzura erecek türbanı nurlanacak, Hilal "aylavyuu" diyecek ponponları titreyerek dile gelecek, Kozanoğlu "Bu deneyimi nasip ettiği için" Allah'a huşuyla şükredecek, sörfü yeşillenecek.
Hepsi podyumda İsmailağagillerle göğe ağıp umre yolu üzerindeki bulutların arasından "aylavyuu" diye çığrışacaklar!
NATO'nun Diyaneti ise yakında gaza gelip imanın şartlarından biri "aylavyuuu" derse şaşırmayın gari )

a45UyF587661-201304241405-15
^^^^^ - vvvvv


--
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Cesaret, tehlike aninda akil ve zekanin kullanilmasidir.

Eflatun (Plato)

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com

Ayrilmak isterseniz de:
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder