14 Ağustos 2013 Çarşamba

15-ÖNEMLİ MAKALELER.



Uğur Dündar: Apo'nun özgürlüğünü ilan ettiler...

10 Ağustos 2013

Ne zaman bir konuşmaya "Ey!"diyerek başlasa içimden "Tamam, şimdi yine birilerini hizaya getirecek" diye geçiriyorum!

Çünkü daha önce "Ey Batı!",
"Ey Avrupa Birliği!",
"Ey Almanya!",
"Ey Amerika!",
"Ey CNN, Ey Reuters, Ey BBC..."
diyerek seslendiği ülkelerdeki liderler ve kurumlar korkularından tir tir titremişler ve hemen kendilerine gelmişlerdi!

Hatta ABD Başkanı Obama öylesine korkmuştu ki, telefonda bile eline beyzbol sopası alıp öyle konuşmuştu!

Önceki gün "Ey Nobel!"
der demez, "Tamam sıra Nobel'e geldi!"diye düşündüm.

Nitekim yanılmamışım.
Konuşmasında öyle bir ders verdi ki, Nobel Ödül Komitesi kuruldu kurulalı, böylesine bir hizaya getirme görülmemiştir!

"Ey Nobel" diyerek başladığı sözlerinin hedefine Mısır'daki geçici hükümetin Cumhurbaşkanı Yardımcılığı'na getirdiği Nobel Barış Ödülü sahibi El Baradey'i oturtarak şunları söyledi:

"Ey Nobel, sen nasıl barış ödülleri dağıtıyorsun ki, bu kişiler askeri darbe yapanların yanında yer alıyor!"

Haydi bakalım, Nobel Ödül Komitesi şimdi ayıklasın pirincin taşını!

Kendisini ancak ona Barış Ödülü vererek affettirebilir!

Tabii ki tek başına değil!

40 bin kişinin ölümünden sorumlu terör örgütünün başı Sayın (!) Abdullah Öcalan'la birlikte!

Ödül törenine el ele gelirler ve alkışlar arasında ödüllerini alırlar.

Tabii oradakilerden biri çıkıp da "Ey Nobel, sen nasıl barış ödülleri dağıtıyorsun ki, bunlardan birinin başbakan olduğu ülkede eski genelkurmay başkanının yanı sıra, hayatını terörle mücadeleye adamış komutanlar terörist suçlamasıyla cezaevinde yatıyor.
Ülke dünyanın en büyük gazeteci cezaevine dönüşüyor.
Buna karşılık sen hem bu başbakana, hem de 40 bin kişinin ölümünden sorumlu en büyük teröriste barış ödülü ödül veriyorsun!"
diyemez!

Çünkü o herkesi "Ey!"diye başlayan konuşmalarla eleştirebilir, ama onu kimse eleştiremez!

* * *

Sevgili okurlarım,

İroni bir yana, AKP, PKK ile pazarlık sürecinde fena halde köşeye sıkışmış durumda.

BDP, Abdullah Öcalan'ın, İmralı'da kendisini ziyaret edenlerle selam gönderdiği Hakkari'de üç günlük bir şölen düzenledi.

BDP önde gelenlerinden Pervin Buldan, "Hakkari Şöleni"nde şöyle konuştu:

"Kürt halkının birinci şartı Sayın Öcalan'ın özgürlüğüdür.
Sayın Öcalan özgürlüğüne kavuşmadan, gerçek bir barışın, onurlu bir barışın asla gerçekleşmeyeceğini, bütün Türkiye, bütün dünya bilmek zorundadır.
Sayın Öcalan'ın özgürlüğü, Kürt halkının özgürlüğüdür.
Geçmiş olsun AKP'ye.
Kürtler statüsünü elde etti artık.
Suriye'de elde edilen statü çok yakında Türkiye'de de Kürt halkının mücadelesiyle elde edilecektir.
Bu saatten sonra hiç kimse artık Kürtleri inkar edemeyecektir.
İran'da, Irak'ta, Suriye'de, Türkiye'de arada sınırlar olabilir.
Ama Kürtler bütün bir Kürdistan'da tek bir parçada, tek vücutla, tek sestir, tek yürektir!"

* * *

Pervin Buldan "AKP'ye artık geçmiş olsun!"
diyor.

Tüm dünyaya özerkliği ve "Apo'nun özgürlüğünü" duyuruyor.

Başbakan'a "Bakakaldın giden geminin ardından!"
mesajını veriyor.

Yakında birilerinin çıkıp "Ey Başbakan..."
diye başlayan konuşmalar yapacağını ilan ediyor!

SÖZCÜ

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

Melih Aşık: Düdüksüz tencere…

21 Temmuz 2013

Başbakan "Tencere tava hepsi bir hava" diye gırgıra vurmuştu önceleri işi…

Şimdi ciddileşti…

Tencere tava çalmayı "suç" ilan etti…

Önceki gün dedi ki:

"Molotof kokteyli kullanmak suçtur, tencere tava kullanmak suçtur.
Onun için tencere tavacıları da çekinmeden sizler yargıya taşıyacaksınız.
Her şeyi devletten beklemeyin...

Geçmişte Anadolu kasabalarından sevilmeyen bürokratlar ayrılırken arkalarından teneke çalınırmış.
Ayrıca geçmişte muhalefet partilerinin mitinglerinde içinde yemek pişmiyor diye boş tencere eylemi yapılırdı.
Tencere tava çalınırdı.
Bu ses yöneticileri ürkütür.

Peki tencere tava çalmak suç mudur?

Yasal olarak suç değildir…

Ama günümüzde suç kavramları da değişmiştir…

Nicos Poulantzas'ın "Faşizm ve Diktatörlük" adlı kitabında bu konuda aydınlatıcı görüşler vardır.

Totaliter rejimlerde suç artık yasaların çiğnenmesi değil, rejime düşmanlıktır.

"Rejimin (iktidarın) sağlığına zarar vermeye niyetlenebilecek" kişi suçludur.

Bu örnek ülkemizdeki yeni suç ve suçlu kavramına da ışık tutuyor.

Tencere tava çalan adam yasal olarak suç işlemiyorsa da iktidara iyi gözle bakmadığı için suçludur.

Bayrak satan adam Kazlıçeşme'de AKP mitinginde bayrak satarken suçsuz, Taksim'de Gezi eyleminde satarken suçludur.
İktidar için kurşun atan polis suçsuz, iktidara uymayan tweet atan gazeteci suçludur.
Bir meydanda iktidarı alkışlayan adam suçsuz, iktidar aleyhine slogan atan suçludur.

Bu kişiler hangi yasanın hangi maddesine göre suçludur, diye sormayın.
O işi yargıya bırakın.
İktidarı rahatsız etme derecesine uygun bir ceza elbet bulunacaktır.

Tramvay hangi durağa geldi…

Sanırız fark ediyorsunuz.

Nur topu komşu!

PKK Bingöl'de 3 kişi kaçırdı, araçlarını yaktı.
PKK asayiş birlikleri de Cizre'de yeniden ortaya çıktı.
Önceki gece polisle çatıştılar.

MHP lideri Devlet Bahçeli geçenlerde dedi ki:

"PKK'nin geri çekilmesi ya da silah bırakması asla gerçekleşmeyecektir…

PKK, moral depolamakta, yaralarını sarmakta, sadece yaşlı ve yıpranmış tetikçilerini geri çekmekte, 'serhildan' yani isyan provaları yapmakta, çözüm karambolünde silahlarını temizlemekte, özerklik için gün saymaktadır.

PKK'li eşkiyaların çekilmesiyle son bulacağı iddia edilen birinci safha, teröristlerin tüm yurda yayılmasına ve mevzilerini tahkim etmesine hizmet etmiştir.
Cizre ve Diyarbakır'da sahneye çıkan sözde asayiş birlikleri bu bakımdan ibretlik bir misaldır."

Gelişmeler Bahçeli'yi doğruluyor.
AKP'de Galip Ensarioğlu gibi kimi isimler de aynı tedirginlik içindedir.
Peki CHP bu tehlikeli gelişme karşısında ne diyor?
Hiçbir şey…

CHP konuyu Tanrı'ya (Tanrıkulu'na) emanet etmiş ve kepengi kapatmış durumda.
Dünya yansa umurunda değil…

***

Bu arada Suriye politikamız nur topu gibi bir Kürt bebek doğurdu; PYD devletçiği…

ABD, AB, Körfez ülkeleri ve Türkiye tarafından desteklenen ÖSO'nun Suriye Ordusu'nu meşgul etmesi ve Türk Ordusu'nun Suriye Ordusu'nu Kuzey'e yaklaştırmamasından yararlanan PKK/PYD bölgeye hakim oldu.

Şimdi komediye bakın…

PKK'li terörist "Barış süreci" gereği elini kolunu sallayarak sınırdan çıkacak, gidecek, Suriye'den Türkiye'ye ateş açacak…

Nitekim önceki akşam 2 erimiz ve 3 astsubay sınırdan açılan ateş sonucu yaralandı.
PYD'ye karşı etkin harekat düzenlememize ABD izin vermeyecektir.

Başımıza yeni bir iş aldık…

Yarından itibaren yıllık izin hakkımızı kullanacağız…

Eş, dost ve okurları özleyeceğiz…

Esenlikle…

Fetva!

Halkımız merak ettiği dini konuları Diyanet'e telefon açıp "Alo Fetva" hattına soruyor…

Halkın kafasını neler kurcalıyor, neleri mi soruyorlar?
Bakınız neler:

- Kocam elimden tuttu, orucum kaçar mı?

- Hz.Adem ile Hz.Havva anamızın nikahını kim kıydı?

- Gelinim doğum yaptı.
Yanına anahtar gibi metal bir şey asacak mıyım?
Asmazsam şeytanlar gelip torunumu alır götürür mü?

- Yumurta haşlıyordum, çok kaynadı.
Yumurta çok katı olursa içine cin girermiş.
Cin çıksın diye hangi duayı okumam gerekir?

-Kocam beni aldatıyor.
Dua okuyup pantolonunun paçalarını bağlarsam aldatmazmış, o dua hangisiydi?

- Baykuş öttü, duydum.
Hangi duayı okursam rüyama girmez?

- İşe giderken eşimi öpsem orucum bozulur mu?

- İşyerinde ben oruçluyken insanlar karşımda yemek yiyor.
Bu orucumun sevabını artırır mı?

- Evimin eşiğinde su gördüm.
Bana büyü yaptıklarından şüpheleniyorum.
Bu büyüyü bozacak büyü tavsiye eder misiniz?

- Alevilerin pişirdikleri yemek yenmez diye duydum.
Ben bilmeden yedim, günah olur mu?

Erdoğan "Türkiye'de birkaç kişi ölünce dünya ayağa kalkıyor ama Mısır'da ölen onca kişiye kimse aldırmıyor?"
diyor.

Bilmeyen de Türkiye'nin değil, Mısır'ın başbakanı konuşuyor sanacak…

Akif Kökçe

PAP

Karadenizli ilk kez gördüğü papağanın konuştuğunu görünce sormuş:

- Kaç dil pileysun?

- Üç dil…

İngilizce, Fransızca, Almanca…

- Lazca piley misun?

- Hayır…

- O zaman ha o burni neden bu kadar büyüttün?

Prof.Tarık Altınok'tan

Bursa'da bilge bir adamla konuşuyoruz…

Başbakan'ın konuşmalarını dinlerken onun ne söyleyeceğini artık bildiğini söylüyor.
Sonra ekliyor: – Ben onun ne düşündüğünü biliyorum…

Ama o benim ne düşündüğümü bilmiyor…

Milliyet

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

Zahide Uçar: FEDAİ.... Söylemediler Demeyin...

18 Temmuz 2013

F tipi örgütün F tipi polis elbiseli üyelerine; Biz 1980 öncesi yılları yaşamış kuşaklarız.
O nedenle bu yazıyı içinizden bir okuyan varsa diğerlerine anlatsın.

Sizler polis okulu soruları elinize verilerek, cevapları ezberlettirilerek polis yapıldınız.

Ordu'nun siyaset üzerindeki ağırlığına karşılık polis teşkilatını güçlendirme fikri Özal ile başladı.
Sonra Tansu Çiller ile devam etti.
Çünkü polisi siyasallaştırmak kolaydı.
Ayrıca cemaat ve tarikatlara bağlı birçok polisin oluşu, polis teşkilatını manevi ve dini değerleri kullanarak yönlendirmede kolaylık sağlıyordu.

80 öncesi gençliği NATO ve VARŞOVA Paktı, MAO adına birbiri ile savaştırıldı ve birbirine kırdırıldı.

O gençler sizler gibi değildi.
Sinsilik bilmediler.
Yürekli gençlerdi.
Yaptıkları savaşı vatanları için yaptıklarını sandılar.
Onların oyunu fark etmeleri çok zordu.
Çünkü siyaset, Ordu, Polis, Bürokrasi, Üniversiteler, İstihbarat, yargı, aileler bile NATO ve VARŞOVA Paktı adına bölünmüştü.
Şimdiki gibi internet yoktu.
Sağcı ce solcu basın her gün gençleri kışkırtıp, nerede ise vurulmasını istedikleri isimleri yayınlar hale gelmişti.

O dönemde Özel Kuvvetler Komutanlığı içinde olan NATO(Amerikan askerleri), yani Amerikan gladyosu iş başındaydı.

Tek bir televizyon vardı: TRT

Dolayısı ile gençlerin düştükleri tuzağı görmesi nerede ise imkansızdı.

O dönemde polis, MİT ülkücülerin bir kısmını kullandı.
Ülkücülere dediler ki;

"Allahsız Ruslar ülkemizi işgal Etmek için koministleri kullanıyor.
Vatanı savunmak için görev almanız lazım."

Ellerine kirli silahlar verildi.
Hedef isimler üzerine gönderildi.
Anadolu'dan gelmiş, maddi imkanları sınırlı mütedeyyin ailelerin çocukları olan bu gençler, "vatanı kurtarıyoruz" diyerek polis abilerinin veya sivil abi ve ablaların talimatıyla olaylara sürüldü.

"Vatanı biz kurtaracaksak, polis ve asker ne yapacak" diye sorgulama yapamadılar.

12 Eylül darbesi gerçekleştiğinde ülkücüler de toplandı.
Birbirini düşman ordusu olarak gören solcu ve ülkücüler aynı hapislere, aynı işkence odalarına sokuldu.
Ülkücüler polis abilerine;

"Abi, siz bize vatanı savunacaksınız dediniz" dediklerinde, ağız dolusu küfürle karşılık veren polis ve asker abiler;

"Ulan vatanı kurtarmak size mi düştü?"

Diye cevap verdi.
Ayılmışlardı.
İhanete uğramışlardı.
Kullanılmışlardı ama iş işten geçmişti.

İşte 80 öncesi o kuşak edindikleri tecrübe ile çocuklarını korudu.
Olaylardan uzak tuttu.
Bu demek değildi ki, ülkeleri giderken seyirci kalacaklar.
Kalmayacaklardı ama çocuklarının da kullanılmasına, bir gençlik kıyımına daha izin vermeyeceklerdi.
Bu durumu anlayamayanlar halkı sessiz kalmakla suçladı.

12 Eylül darbesi ve 1980 yılı öncesinde;

İdealist, vatanını "ölüme gözü kapalı gidebilecek kadar çok sevme imtihanından geçen" bir neslin üzerinden geçildi.

Bu kıyım NATO ve Varşova Paktı arasında geçen savaş adına yapıldı.

Şimdi yeni GLADYO sizsiniz.
NATO adına fedailik yapıyorsunuz.
CİA ile ortaklık yaparak Özel Kuvvetlerden temizlenen Amerikan gladyosu yerine siz GLADYO görevi yapıyorsunuz.

Yargınızla, sanal istihbaratınızla, Polis teşkilatı içindeki yapılanmanızla bu millete karşı en ahlaksız savaşı siz veriyorsunuz.
Üstelik sizin 1980 öncesi gibi şartlarınız da yok.
Her şeyi isteyerek, bilerek, kinle yapıyorsunuz.

Işık evlerinde sizlere ne anlatılıyor bilmiyorum.
Ellerinize kitaplar veriliyor.
Okuyup okumadığınızı kontrol için imtihan ediliyorsunuz.
Bunu biliyorum.
Kendi fasit çemberinizin dışına çıkmadığınız için farklı fikirler duymuyorsunuz.
Saksı hep aynı zehirle sulanıyor.
Zihinleriniz kontrol altında.
Dolayısıyla;

Bu millete karşı sürdürdüğünüz savaşta ahlak yok, insanlık yok, vicdan yok.
Yani insana ait hiçbir değere bağlı değilsiniz.
Oysa savaşan milletler bile savaşın ahlak kurallarına belli oranda uyarlar.

Sizleri Silivri'de gördük, Hasdal'da gördük.

Ve en acımasız yüzünüzü "Direniş Eylemlerinde" gördük.

"Her şey tamam, ülke elimizde artık" dediğiniz noktada direniş eylemleri kimyanızı bozdu.
Sanki Polis değil, Hasan Sabbah'ın haşhaşin örgütü elemanı gibiydiniz.
Kafayı çekmiş, şuursuzca mermi sıkan bir haşhaşin…

Kadın demediniz, çocuk demediniz.
Çünkü korkuyordunuz.
Elimizde dediğiniz gücün elinizden alınmasından korkuyordunuz.
Haklıydınız.
10 Yılda öyle çok nefret ekmiştiniz ki, nefret biçme zamanından korkmalıydınız.

Siz ölüm ektiniz, kin ektiniz, zulüm ektiniz.
O tarladan ne biçmeyi umut ediyordunuz?

Sadistçe, hedef alarak plastik mermi sıktığınız, kimyasal biber gazlarını hedef alarak attığınız insanlar kim biliyor musunuz?

Onlar;

Askeri, polisi, yargısı, başbakanı, cumhurbaşkanı, bakanı olmayan halk.
Muhalefet görevini yapmadığı için vatanına, bayrağına, cumhuriyetine sahip çıkma mecburiyetinde kalan halk.
Onlar bu ülkeyi küresel elite peşkeş çekmeye kalkanlara "DUR" diyen halk.

Yani fedai beyler, onlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin beka ve bütünlüğünü savunmak üzere sokağa çıkmış insanlardır.

Peki ya sen, sen kimin adına görev yapıyorsun?
Ben söyleyeyim:

"Sen NATO(Amerika), gerçekte ise küresel elit, yani Siyonizm adına tetikçilik yapıyorsun."

Kısacası;

FEDAİSİN...

Bu süreç;

F tipi gladyo, koalisyon ortağı Erdoğan ve AKP üzerinden Müslümanlara operasyon yapma sürecidir.
İşte siz bu operasyonun piyonlarısınız.

Ava giderken avlanan sizler yarın sakın ağlamayın.

Size 12 Eylül ve öncesi, vatan çocuklarına işkencenin en iğrençlerini yapan bir ismi hatırlatayım:

Laz Fikri…

Komünistlerin hayalarını sıkarak işkence yaptığı için "Taşakçı Fikri" lakabı ile anılan polis.

Tövbe etti, vicdanı rahat bırakmadı.
Namaza başladı, vicdanı susmadı.
O işkence yaptığı, kısır bıraktığı gençlerin çığlıkları uyutmadı.

Çareyi intihar etmekte buldu.

Sizin elinizde 5 gencimizin kanı, anne ve balarının, sevenlerinin ahı var.
Çıkardığınız gözler, yaraladığınız insanların vebali var.

O kadar kirlendiniz ki…

Yandaş gençleri kullanmaya başlamışsınız.

B.F.Y.adlı genç twitter hesabında 06 Temmuz 2013 günü şöyle yazmış:

"1-Gruplanıyoruz yarın saat 7 de Taksim'de polisin yanındayız polise şekil yapanların a.koymak inancıylaa!"

2-Bugün polis abilerle muhabbet fenaydıJ) Adamlar bizi yanında götürdü çapulcuları kovalamaya fena kavga ettik."

Ne diyorsunuz bu gençlere?
Vatanı siz kurtaracaksınız mı diyorsunuz?
Kendiniz tespit edilme korkusuyla suçu bu gençlere mi işletiyorsunuz?
Direnişçilere çivili sopalarla saldıranlar kim?
Ali'yi öldüren eli sopalı katilleri siz mi saldınız?
Ya da sokağa saldıklarınızın arasına karışıp bizzat siz mi öldürdünüz?

Çünkü Ali "polis beni dövdü" demiş.

Sokağa saldıklarınıza;

"Vatanı kurtarmak size mi düştü ulan" diye ne zaman bağıracaksınız?

Bu CİA hiç yaratıcı değil.
Hep aynı oyun, hep aynı tezgah.

1980 öncesi ülkücü ve solcu gençlere operasyon yapılmıştı.
Onlar ezildi ama eğilmedi.

Şimdi pembe yanaklı utangaç ev kızı kıvamında yetişip, gücü ele geçirdiğini düşünerek küreci elit elinde tele kıza dönenler, Fedailik yapıyor.

50 Yıldır din ve Siyonizm düşmanlığı üzerinden siyaset yapanlar, Haçlıya uşak durumuna düşerken, siyonizmin koynundan çıkamıyor.

Ne acınacak bir son...

50 yıl savunduğu fikrini; makam, para ve güç adına bir çırpıda satıvermek…

İnancını satandan geriye kalan sadece bir paçavradır.

Ha, bir de;

Siz askerlikten yırttınız ya?

Anadolu'da askerliğini yapmayanı adamdan saymazlar.

Gezi direnişinde gösterdiğiniz performans da zaten bu sözün doğruluğunu ispat etti.

Gün döner, "biz aldatıldık" derseniz, bilerek ve isteyerek aldandığınız için, bu millet sizi affetmeyecektir.

Kimse bizi uyarmadı demeyin...

Sakın "biz emir kuluyuz" da demeyin.
Emirle gaz bombası usulünce atılır.
Kafaya nişan alınmaz.
Plastik mermi yakın mesafeden kafaya atılmaz.
Tomalardan sıkılan kimyasal karıştırılmış sular evlere, dükkanlara, şahısları hedef alacak şekilde sıkılmaz.
Halkın üzerine düşmanla savaşır gibi;

"Allah Alah" diyerek hücum edilmez.

Belli ki bu işe dünden gönüllüsünüz.

Yani NATO(ABD)'nun polisi, yani tetikçisisiniz.

CİA adına FEDAİ!!

Sahi, hiç mi utanmıyorsunuz?

NOT: Fetullah hakkında ne zaman bir paylaşımım olsa, ne zaman bir yazı yazsam evime garip telefonlar geliyor.
Küfür ediliyor.
Telefonumu kimlerin bulabileceğini biliyorum.
Yani sizsiniz.
Çok küçük işlerle uğraşıyorsunuz.
Çünkü beyninizi efendinize teslim ettiğiniz için fedailikten başka bir şey bilmiyorsunuz.
Yazık...

İLK KURŞUN

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

Türker Ertürk: ERGENEKON

09 Ağustos 2013

Silivri'ye halkın toplanmasını istememişlerdi.
Çünkü kararların büyük bir infiale ve önü alınamayacak bir halk hareketine döneceğinden korkuyorlardı.
Ergenekon denen operasyonel dava daha başlarken sonucu kurgulanmıştı.
Bu nedenle gayri hukukilik, masuniyet karinesi, delil, kanıt ve adalet kimsenin umurunda değildi.

O gün orada gözlemledim, bunlar halkın üzerine ateş bile açabilirler!
Ne yazık ki, bugün ülkemiz, kindar, dinci, faşist, acıma duygusu olmayan, Cumhuriyetimize ve Aydınlanmaya düşman olan, yaşamı bir getirim paylaşımı olarak gören, demokrasiden zerre kadar nasibini almamış ve iktidarda kalmak için her türlü melaneti yapabilecek insanlar tarafından yönetilmektedir.

" Oh olsun " demişlerdir.

Sanıyorum gözlerinizden kaçmıyordur, komşumuz Suriye'de kutsal ay Ramazan'da bile bombalar patlıyor yüzlerce masum canlar yok oluyor ama bizden bir üzüntü mesajı bile gitmiyor.
Biliyorsunuz daha önce Suriye'de bir terör saldırısı sonucunda bu ülkenin bakan seviyesinde üst düzey dört temsilcisi havaya uçurulmuştu.
Fakat ne Başbakan Erdoğan, ne de başka bir yöneticimiz terörden çok çekmiş ülke olarak komşumuza bu nedenle de baş sağlığı dilemedi ve geride kalanlar için Allah sabır versin demedi.
Ne dersiniz belki de " Oh olsun " demişlerdir.

Bu ruh halinin Türk'ün ve ecdadımız diye övündükleri Osmanlı'nın savaşta düşmanına bile reva görmediği ruh hali ile benzeşir durumu var mıdır?

" Ergenekon davası Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır " diyen Başbakan Danışmanı Yalçın Akdoğan " Bu dava ile 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan'dan süzülüp gelen müdahale ruhundan hesap sorulmuştur.
Bu Türk demokrasisinin geleceği açısından önemli bir dönüm noktasıdır "
açıklamasında bulunmuştur.

Asker istedi diye darbe olmamıştır

Bu açıklamanın en büyük çelişkisi, demokrasiyi arzu edilen durakta inilecek tramvay olarak gören zihniyetin demokrasiye referans yapmasıdır.

Geçmişte yapılan askeri darbelerin demokratik bir ülke olma yolunda ilerlemeye çalışan Türkiye'de acılar çektirdiği ve bu süreci olumsuz olarak etkilediği bir vakadır.
Ama şu da bilinmelidir ki, bu ülkede asker istedi diye darbe olmamıştır.
Dış ve iç dinamikler Türkiye'yi belli hedeflere doğru yönlendirmek için darbelerin alt yapısı hazırlanmıştır.

Ayrıca demokrasi ve iktidarın darbe yolu ile değil normal yollarla el değiştirmesi uzun süreli bir birikimin ve kültürün işidir.
Türkiye Cumhuriyeti aydınlanma ve demokrasi projesidir ama teslim aldığı miras bunun tam zıttıdır.

Tecavüz etmek bile var

Osmanlı tarihi neredeyse bir darbeler tarihidir.
Üvey ananın oğula, kardeşin kardeşe, oğulun babaya, babanın oğula darbesi vaka-i adiyedendir.
Darbelerden sonra Padişah ve Halife konumundaki insanı katletmek hatta tecavüz etmek bile vardır Osmanlı'da.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye Cumhuriyeti çok masum kalır.

Peki, Yalçın Akdoğan'ın dediği gibi Ergenekon davası darbeler ile bir hesaplaşmadır denebilir mi?
Kesinlikle hayır!
Ergenekon, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurucu ilkelerinden, ideolojisinden, kırmızıçizgilerinden uzaklaştırmak ve rejim değişikliği yapmak için planlanan darbe sürecine yönelik muhalif siyaseti baskı altına almak ve sindirmek gerekçesiyle emperyalizm tarafından planlanmış ve işbirlikçisi AKP ve Cemaat vasıtası ile kotarılmıştır.
Balyoz ve Casusluk gibi davalar ise bu sürece itirazı olacak Türk Silahlı Kuvvetleri için sahneye konulmuştur.

Bugün ülkemiz, darbecilerle hukuken mücadele ediyoruz diyen gerçekte kendileri darbeci olan emperyalist işbirlikçilerle karşı karşıyadır ve gerçek darbe süreci devam etmektedir.
Bu darbenin askeri darbeler gibi kısa sürede tamamlanmamasının ve uzun sürmesinin nedeni, demokratik görünümlü ve ana operasyonel silahının hukuk olmasıdır.

AKP ve Cemaat ikilisi

Bu darbenin arkasında esas güç emperyalizmdir.
Nedeni ise ülkemize ve bölgemize yönelik çıkarları ve planlarıdır.
Bu dış dinamiği görmeden olayın sorumluluğunu AKP ve Cemaat ikilisine indirgemek saflık veya en hafif deyimi ile büyük analiz hatası olur.

O zaman bu kötüye gidiş nasıl durdurulur?
Bunun için iki çözüm var.
Birincisi emperyalizmle anlaşmak " Aynı projeleri ben de yaparım, merak etme " demek.
Adlarını şimdilik vermeyeyim ama bu seçeneğe oynayanlar var.

ABD'nin onayı var

İkincisi ise, Ekim'den sonra yükselecek halk hareketini de arkasına alan geniş cepheli bir siyasi hareketle AKP'ye sandıkta hasar aldırmak ve süreç içinde iktidara gelmek.
Ben bu seçeneğin geçer akçe olduğunu değerlendirmekteyim.
Aksi emperyalist projenin ekmeğine yağ sürer!

Halen yaşadığımız bölünme ve iç savaş sürecini durdurmak için Mısır'da yaşananlar Türkiye için farklı koşulları, tarihi geçmişi ve deneyimleri nedeniyle iyi bir örnek olamaz.
Ayrıca Mursi'nin devrilmesinde bir şekilde de olsa ABD'nin onayı olduğunu kıymetlendirmek lazım.

Hiç değilse bugün size daha iyi şeyler yazabilseydim.
Ama olmadı!
Bulunduğumuz coğrafyada yaşamanın maliyeti ne yazık ki, çok yüksek.

İyi bayramlar diler saygılar sunarım.

İLK KURŞUN

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

ÇARŞAMBA İĞNELERİ

07 Ağustos 2013

FİKİRSİZ

7-8 Aylık hamilelerin sokağa çıkmasının terbiyesizlik olarak nitelendirilmesini RTÜK "fikir özgürlüğü" kapsamında değerlendirdi.

Fikir fakirliği olunca…

YALAN

Bülent Arınç,GEZİ olaylarında hiç bir gazetecinin yaralanmadığını açıkladı.

Gazeteler resimlerle yalanladı…

SEVMEK

RTE, TOBB Genel Kurulunda, "Herkes bizi sevmek zorunda değil" dedi.

Orası belli.

"Herkes bize biat etmek zorunda değil" desene…

TORPİLCİLER

TOKİ'ye AKP'li vekillerin 300 yakınının sınavsız alındığı açıklandı.

Sınav da olsa alınırlardı.

TOKİ'ye avantaj,yakınlara avanta…

ACİL

Bursa Nilüfer AKP İlçe Teşkilatı, Çocuk Hastanesi Acil girişindeki bahçede iftar düzenledi.

Acil hastalık mı önemli, her fırsatta din sömürücülüğü mü?

ÖZELLEŞME

Harp Akademileri mezuniyet tören saati değiştirilerek Başbakan'a iftar yemeği verildi.

TSK'da özelleşme her alanda gelişti…

YALAMA

TOBB, Başbakanlık ve Diyanet İşleri ile iş birliği yaparak Filistinli esirler için fitre ve zekat topladı.

Filistin kendi esirlerine ulaşmış mı da bizimkiler yardım topluyor?

Bu enayilikler neden son bulmuyor?

BAĞIMSIZ

BDP istedi, İmralı'ya bağımsız doktor heyeti gönderildi.

Milyonlarca Türk insanı istedi, yargı bağımsızlığı gerçekleşmedi…

SERBEST

15 Ekim'den itibaren PKK'lılara siyaset serbestisi getiriliyor.

Bölücü teröristlere her şey serbest,

AKP muhalifleri ağzını açınca derdest…

SALAKÇA

Rize RTE Üniversitesi öğretim üyesi alımı için verdiği ilanda alacağı şahısların isimlerini de açıkladı.

Torpilin de böyle salakçası…

İŞGAL

Bülent Arınç, "Silivri'yi işgal ettirmeyiz"

Silivri'yi yargıçlara işgal ettirdiniz,

Ülkeyi bölücülere işgal ettirmektesiniz…

İMAM

Gelecek yıl 100 İHL daha açılacak.

Her yer, imam,

Her yer, din-iman yalan…

HAM

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, kısaca HAM,

Diyor ki, "Ben,temel insan hakları, seyahat özgürlüğü filan tanımam…

İFTARLIK

Beş yıldızlı otelde 100 bin TL.
ödenekle iftar veren Isparta Valisi merkeze alındı.

Kesesinden olsa iftarı neyle yapardı?…

GÜDÜMLÜ

AKP özel yargısı olmayan örgütten ceza yağdırırken müebbetlik "OSMANIM"ı beraat ettirdi.

O mahkemeden ancak bu beklenirdi…

YOBAZ

Yalova'da bir yobaz, Atatürk büstüne "Allah-ü ekber" diye saldırdı.

O pis ağzına Allah'ın adını aldı…

ADALET

Gazi şehidi İsmail Korkmaz'ın avukat ağabeyi "Adalet olsam intihar ederdim" diyerek ERGENEKON kararlarına isyan etti.

İşte adaletsizliğin en kısa tarifi…

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

İLK KURŞUN

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

Sabahattin Önkibar: Haberal Nasıl Serbest Kaldı?

10 Ağustos 2013

"Başbakan benim arkadaşımdır, hemşehrimdir.
Partisini bizim otelde kurmuştur.
AK Parti'nin kurucu isimleri benim çok yakın dostlarımdır."

Bu sözler önceki gün edilmiştir.
Eden ise Ergenekon davasında sürpriz şekilde tahliye edilen Prof.Dr.Mehmet Haberal'dır.

Haberal Hoca'nın bu ifadelerini okuyunca bir empati yaptım yani kendimi onun yerine koymaya çalıştım.
Ne yalan söyleyeyim ben Mehmet Haberal'ın yerinde olsaydım, Tayyip Erdoğan'a arkadaşım demeyi kendime yakıştıramazdım.

Zira onun 'savcısıyım' dediği bir tertipten ötürü müebbetle yargılanıp 4,5 senemin zindanla çalınmasını hiç unutmaz, dahası esaretleri hâlâ devam eden çile arkadaşlarımı göz önüne getirirdim.

Peki, Haberal neden mi böyle konuştu?

İşte ihtimaller:

1) Çok ürktüğü AKP ceberrutluğundan daha fazla zarar görmemek yani Yargıtay'da herhangi bir kazaya uğramamak için!

2) Üniversitesi ile televizyonunun başına bir zeval gelmemesi için!

3) Bir iddiaya göre müebebet ceza istemine rağmen tahliye edilmesine dolaylı teşekkür İçin!

4) Yeni bir Mustafa Özbek olacağını, yani AKP hasımlığından vazgeçtiğini ilk günden duyurmak için!

5) Barışçı ve uzlaşıcı bir imaj oluşturup Cumhurbaşkanı adayı olmak için!

SONUÇ: Haberal Hoca'nın tahliyesine çok sevindik lakin Hoca'nın artık hastalan ve üniversitesinin ötesinde yaşamsal bir davası var ki o da Türkiye'nin bekasıdır.
Ondan beklenen ise AKP bölücülüğü ile faşizmini yere sermek için esaret duvarını aşan bir kahraman olarak önderliğe soyunması ve sokağa cesaret vermesidir.

Sabahattin Önkibar/Aydınlık – 10 Ağustos 2013

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

MEHMET FARAÇ: CHP 100 milyar doların üzerine gidecek mi...

06 Nisan 2013

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Salı günkü TMMB grup toplantısında hedefine "İstanbul nasıl yağmalandı" meselesini koymuştu…

Tüm kamuoyu ve medya, "açılım" tartışmalarına odaklanmışken, Kılıçdaroğlu'nun "İstanbul nasıl yağmalandı" diye sorması doğrusu dikkatimi çekti...
Biliyorsunuz, oldum olası şu siyaset-rant meselelerinden iğreniyorum…

Bakınız CHP lideri bu tür ilişkileri sorgularken neler söylemişti:

"2009-2013 yılları arasında (İstanbul'da) imar komisyonuna gelen dosya sayısı 9957.
Gündem sayısı 11 bin 229.
Daha fazla kat nasıl elde ederiz diye…

Şimdi Başbakan'a çağrıyı yapıyorum.
İstanbul'u yaşanabilir kent haline getirmek istiyorsan, gel bu dosyaların hepsini geri çekelim.
İstanbul'da rant dolayısıyla, yandaşlara sağlanan imkan 100 milyar dolar.
Gerçek tabloyu ortaya çıkarmak için, kimlere hangi yandaşlara avantaj sağladı ortaya çıkarmak için TBMM'ye biz bir araştırma önergesi vereceğiz.
Siz de destek verin.
Gelin hep beraber bu rantı kimler sağlamış araştıralım."

Kılıçdaroğlu, Salı günkü konuşmasında, İstanbul'da 35 cana mal olan Ayamama Deresi'ndeki rezaletten yola çıkarak Erdoğan'a da yüklendi.

CHP lideri, maket üstünde daire satışı yapılan Esenyurt ilçesinde AKP'li belediyenin ranta göz yummasına ve yurttaşların mağdur olmasına da dikkat çekti…

Çok kritik bir dönemdeki "PKK-AKP-açılım" tartışmaları yerine, ısrarla İstanbul'daki ranta dikkat çektiğine göre Kılıçdaroğlu'nun iddiaları çok önemli olmalı…

Ancak bunlar Meclis tutanaklarında kalmasın...

CHP'nin İstanbul İl Başkanı ne ilginçtir ki bu olayların üzerine yeterince gitmiyor...
İktidara giden yol İstanbul Belediyesi'nden geçtiğine göre, sizce Oğuz Salıcı'nın ortalığı ayağa kaldırması gerekmiyor mu...
Hani nerede peki...

İyisi mi, CHP lideri kendi milletvekilleri arasından bir araştırma komisyonu oluştursun ve İstanbul'da yolsuzluğa, hırsızlığa, rüşvete, yeşil alan talanına, rant mafyasına bulaşmış tüm belediyeleri bir an önce mercek altına alsın…

Ama istisnasız hepsini...

Kılıçdaroğlu Bakırköy kitaplarını okudu mu...

10 Ocak 2013'te bu köşede "Salıcı, Bakırköy'ü görmüyor mu?"
başlıklı bir yazı vardı…

Peki bu yazıda ne deniliyordu da, hem Bakırköy Belediye Başkanı Hilmi Ateş Ünal Erzen paniklemiş hem de Bakırköy Adliyesi hemen "düzeltme" yoluna gitmişti...

Bir gazetecinin siyasetçilere "belediyelerinizi inceleyin, yöre halkını dinleyin, belediye başkanlarıyla ilgili yazılan kitapları okuyun" diye çağrı yapması suç olduysa yazık bu ülkeye...
Bu suçsa, hukuk fakültelerinde, savcılık ve hakimlik kurslarında da acilen örnek olarak okutulmalıdır...
Bakınız o yazıda özetle ne demişiz:

"CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, Bakırköy Belediye Başkanı ile ilgili yerel gazetelerdeki vahim haberleri görmüyor mu...

- Salıcı, CHP Bakırköy'de iyice eridikten sonra mı harekete geçecek...
Örneğin bölgeye ne zaman bir inceleme heyeti gönderip halkı dinleyecek...
Kimler, nasıl durduruyor Salıcı'yı...

- Salıcı'ya önerim var; siyasal hükümdarlıktan korkmayıp harekete geçecekse, Bakırköy Belediyesi'yle ilgili yolsuzluk iddialarını gündeme getiren kitapları okumakla işe başlasın..."

Şimdi ey sevgili okurlar; yukarıdaki satırlarda ne var da, Bay Hilmi sürekli mahkemelere koşuyor...
Nedir bu panik...

Erzen sürekli "cevap ve düzeltme" göndertmeye devam etsin.
Yurttaşlardan gelen mailleri, CHP üyelerinden gelen bilgi ve belgeleri yayımlamaya devam edeceğiz.

Bakırköy Adliyesi bunu da suç saymayacaksa, kamu adına bir kez daha soralım;

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Oğuz Salıcı ve CHP'nin yerel yönetimlerden sorumlu yetkilileri, Bakırköy Belediyesi ve Erzen'le ilgili yazılan aşağıdaki kitapları okudunuz mu:

Umut Veli Develi'nin yazdığı "Noter Belgeli Yolsuzluk Hikayesi", Rıza Zelyut'un yazdığı "Baykal'ın Bakırköy'ü", ve Fedai Erdoğ'un yazdığı "Bakırköy'de Belgeler Konuşuyor."

Hadi "eski" kitaplar diye göz ardı ettiren zavallılara kanmayın ve bir zahmet göz atın; kitapların varlığını duyurmak ve okumak nasılsa suç değildir...

Siyaset, yargıç: Senaryo...

Bu ülkede "medya- tarikat- gladyo" ilişkisine yalnızca İşçi Partisi dikkat çekiyor…

Başta "Atatürk'te birleştik" dediği için Silivri zindanına hapsedilen Doğu Perinçek olmak üzere İşçi Partililer'in yazdığı birçok kitapta, Türkiye'deki bu çetrefilli ve karanlık ilişkilerin çok düşündürücü öyküleri var…

Bir taraftan bu kitapları incelerken diğer yandan da fırsat buldukça ATV'de yayımlanan; Kenan İmirzalıoğlu'nun başrolünde oynadığı "Karadayı" adlı diziye bakmaya çalışıyorum…

Çünkü konular birbirlerine çok benziyor...

Siyasetçi, yargı, mafya üçgeninde dönen dolapları anlatan bu dizide, kaçakçılık rantının paylaşılması ve bu sırada namuslu insanların iğrenç komplolarla cezaevine atılması da anlatılıyor…

Dizinin başrolünde bir savcı figürü de var…

İnsan izleyince Allah namuslu Türk yargısını böyle savcılardan ve hakimlerden korusun diyor...
Çünkü, medyanın kirli isimleriyle, mafyayla ve siyasetin çetelerle bağlantılı adlarıyla ilişki kuran o savcı, ne yazık ki pis işlerin batağında çırpınıyor…

Geçmişte dizi sektörüne senaryo ekibinde katkı sunmuş biri olarak ben de "Karadayı "benzeri bir dizi öneriyorum.
Konusu da çok çok ilginç;

"Büyük rantın olduğu bir ilçenin belediye başkanı, sekreteriyle aşk yaşamaktadır…

Başkan odasında viskili-purolu alemler yapar.
Ancak bu kadının bir de evli sevgilisi vardır.
Genç kızın başkanla ilişkisini duyar ve onu İstanbul'un lüks otellerinden birine getirir.
Kız tartaklanınca belediye başkanını da otele çağırır.
Ne ilginçtir ki, adamcağız çıkan tartışmanın ardından oracıkta 'öldürülür.
' Olaya 'intihar' süsü verilir...
Tek el ateş edilmiştir ve cinayet mahallinde kuşkulu ipuçları yakalanır...
Devreye başkanın tarikat bağlantılı has adamı girer, otelin kamera kayıtları yok edilir ve başkanın polis ve yargı içindeki adamları da olayı örtbas eder...
Ancak bir vali, söz konusu belediyedeki iş takipçisiyle telefonla konuşurken bu cinayetin ayrıntıları da dinlemeye takılır.
Ancak namuslu yargıçlar işin peşini bırakmayacaktır…"

Nasıl hikaye ama; Karadayı'dan çok daha entrikalı değil mi...
Dizi sektörü hazır konu sıkıntısı çekiyorken bundan iyi öykü bulamaz...
Gerisini dizi yayımlanınca izleriz elbette…

Hem de tüm ayrıntısıyla...

AYDINLIK

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

KURTUL ALTUĞ: Ayıkla pirincin taşını

06 Nisan 2013

Çoğunuzun " olur mu öyle rezalet?"dediğinizi duyar gibiyim.

Dünyada terörle başı dertte olan hiçbir ülkenin devlete silah çekenle masaya oturduğuna tanık olmadım.

Cumhuriyetin ilanından önce Anadolu topraklarında mezhep ve din ayrıcalığı üzerine sayısız isyan yaşanırken ( düzenli ordu bile kurulmamışken) hiçbir isyancıyla barış adına pazarlık yapılmamıştı.

İşbirlikçilerle el ele

Cumhuriyet'in ilanından kısa süre önce saltanata bağlı bazı silah arkadaşlarına danışan Atatürk sonunda gene müzakeresiz bir barışı kendi ordusunun gücüyle ikna etmesini bilmiştir.

1925 yılında Siverek'ten yola çıkarak Ergani'de yeşil bayrak açan Şeyh Sait, TSK tarafından Diyarbakır Dağ kapısında yargılanmış, isyanın bedelini ödemiştir.

1936-1937'de sadece ırk ayrımcılığı, etnik güç göstererek Tunceli'de gene yeşil bayrak açarak yakıp yıkan, köprüleri bombalayan Seyit Rıza ve arkasındaki çeteye karşı zamanın Başbakanı Celal Bayar anlatırdı ki:"Gittim gördüm ve o gün orada taş üstüne taş bırakmadık."

Bayar bu hareketini elbette Atatürk'ten emir alarak yapmıştı.
O devri anlatan çok roman öykü bulunmakta.
Bunlardan biri de rahmetli Esat Mahmut Karakurt'un "Vahşi bir kız sevdim" isimli romanıdır.
Bunları okuyan Kürt ve Türk yurttaşlar bir ve beraberliğin tadını yıllar boyu çıkardılar.
Hiç kimse de 2010 yılına dek bu birlikteliği bozamadı.
Ülkede hiç mi düşünce bazında daha ileri tehditlerle karşılaşmadık, tanık olmadık?
Demokratik rejime karşı hiç mi darbelere girişilmedi?
Fakat bu günlerde dışımızdaki güçlerin işbirlikçilerle el ele yarattığı manzara başka.

Şimdi söz konusu olan vatanın bölünmesidir.

Sayın Başbakan ülkemizdeki PKK teröristlerinin silahlarını mağaralara gömüp Türkiye'den gidebileceklerini söylüyor.
Devlete karşı silahlı ayaklanma yapan, askerleri ve sivil vatandaşlarımızı şehit edenlerin ülkemizi serbestçe terk etmelerine izin vermek anayasamızın, ceza yasamızın ve ceza usul yasamızın hangi maddesine uyuyor.
Bunu açıklamadan "ben yaparım olur" diyerek İmralı ile MİT'i uzlaşma masalarına oturtuyor.
Başka ülkelerde, suç işleyen teröristlerin ülke topraklarını serbestçe terk edebileceğini söyleyen tek bir siyasi lider olmuş mudur?

Onu söylemiyor ve bu nedenle de İmralı'daki idam mahkumu azıttıkça azıtıyor.
Ya kendisine yalan yanlış kopyaları cahilane bir biçimde kamuoyuna açıklıyor ya da kendi hayatını masaya koyuyor olmalı.

Kandil yasal güvence istiyor!

Ondan gelmeyen yanıt Kandil'den gelmez mi?

Elbette 50 milyon dolarlık silah ve mühimmatı bulunan PKK terör örgütü yurt dışına çıkarken yasal düzenleme isteyecek!

Murat Karayılan'ın ardından örgütün ikinci adamı olan Cemil Bayık, geri çekilmenin olması için bunun yasal zemininin hazırlanması gerektiğini belirtip, "gerilla yasal güvenceyi görmeden tek bir adım geri atamaz" diyor.

ANF'nin haberine göre Bayık, "Yasal zemini hazırlanmadan bunun tedbirleri geliştirilmeden gerilla geri çekilemez.
Çünkü geçmişte bu deneyimi yaşadık.
Gerilla geri çekilirken yüzlerce şehit verildi, yaralananlar, esir düşenler oldu.
Böyle bir pratik ortada iken kalkıp da geri çekilmenin yasal tedbirleri yoktur sadece idari tedbirlerle bu iş başarılabilir demek yanlıştır, tehlikelidir.
Erdoğan ve bazı hükümet, AKP çevreleri diyor ki "Bu bir hükümet meselesidir, Meclis meselesi değil onun için yasalarda değişiklik, yasal güvenceler gerekmiyor."
Bu aslında sorunu çözmemede direnmedir, adeta alay etmedir.
Ciddi olmaları lazım.
Meclis'in karar alması, çağrıda bulunması gerekiyor.
Destekliyoruz, içindeyiz ama parlamento eğer yasal tedbirlerini, kanunlarını geliştirirse, bu temelde pratik adımlarını geliştirirse geri çekilme başlatılır.
Bu da koşul değildir olması gerekendir.
Sanıyorum bu Türkiye'den yerine getiremeyeceği bir istemde bulunmamız falan da değil"
şeklinde konuşuyor.

Terör yasal garantiyi ille de Meclis'te istiyor.
Şimdi kim ayıklayacak pirincin taşını?

AYDINLIK

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

AKP: ÇIKMAZ SOKAKTAYIZ

Ergenekon davasında verilen kararlar ve müebbet cezası almış olan Osman Yıldırım'ın serbest bırakılması AKP'deki paniği büyüttü.
"Kararı halka anlatamayız" diyen çok sayıda AKP yöneticisi, "Aldığımız bütün kararlar ters tepti, çıkmaz sokaktayız" diyor.

Öcalanlı açılım ve Suriye politikalarında da aynı açmazda olduklarını belirten yöneticiler, imajlarının Gezi eylemleriyle yerle bir olduğunu belirtiyorlar.

HABERİN TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

KÖYLÜYÜ SAVUNAN AVUKATA TEHDİT

Tarım arazileri Mehmet Faruk Altay tarafından gasp edilen Diyarbakır'ın Türkmenacı köylülerinin avukatı Fuat Hayri Demir, davadan çekilmesi için ölümle tehdit edildiğini belirtti.
Demir, "Bu davadan başarıyla çıkacağız, çünkü haklıyız" dedi.

HABERİN TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

BOMBALAR ÖSO TALİMATIYLA GEÇTİ

Hatay'ın Cilvegözü Sınır Kapısı'nda 11 Şubat'ta meydana gelen ve 18 kişinin öldüğü bombalı saldırıda aracın sınır kapısına gelmeden önce Özgür Suriye Ordusu'nun kontrolü ve onayıyla geçtiği ortaya çıktı.

HABERİN TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

PYD, İSTANBUL'DA SURİYE MUHALETİYLE BULUŞTURULUYOR

25 Temmuz'da Türkiye'de MİT ve Dışişleri yetkilileriyle görüşen PYD lideri Salih Müslim, önümüzdeki hafta yeniden Türkiye'de olacağını açıkladı.
İstanbul'da Suriye muhalefetiyle görüştürülecek olan Müslim, Suriye'deki özerk yönetime Türk yetkililerin destek verdiği açıklamasını tekrarladı.

HABERİN TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

CEZA BANA DEĞİL TSK'YA VERİLDİ

Türkiye Cumhuriyeti'nin 26'ncı Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, kendisini ziyaret eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan'a, müebbet cezasının kendisinin şahsında TSK'ya verildiğini söyledi.
Emekli Org.
Hurşit Tolon da, "Askerimizin başına çuval geçirilmesine gösterdiğimiz tepkinin hesabını soruyorlar" dedi.

HABERİN TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

MEMUR 4 KOLDAN ANKARA'YA YÜRÜYECEK

AKP ve Memur-Sen'in sözleşme oyunu kamu emekçilerini yollara düşürdü

AKP ve Memur-Sen'in sefalet zammına mahkm ettiği memurlar, "Haziran Direnişi Şehitleri"nin isimleriyle "İnsanca Yaşam, Güvenceli Gelecek, Eşit, Özgür ve Demokratik Bir Türkiye İçin" yürüyecek

21 Ağustos'a kadar sürmesi planlanan 2,5 milyon memur ve 1 milyon 800 bin emekliyi ilgilendiren Toplu İş Sözleşmesi (TİS) sürecinin Hükümet ile MemurSen eliyle aniden bitirilmesi ve düşük oranlarda maaş artışı yapılması tepkilere neden oldu.
Memurlar bu durumu protesto etmek için alanlara inmeye hazırlanıyor.
Toplusözleşme görüşmeleri esnasında hükümetin 3+3'lük zam önermesi üzerine Kamu-Sen "Toplusözleşmenin çadır tiyatrosu olmaması için eylemdeyiz.
15-17 Ağustos'ta yastığımızla yorganımızla Ankara'dayız" demiş, KESK'te 16 Ağustos'ta Ankara'ya yürüme kararı almıştı.
Toplusözleşme sürecinin KESK ve Kamu-Sen'den habersiz bitirilmesi üzerine sendikalar eylemlerinden vazgeçmediler.

HABERİN TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

Vatandaşın banka borcu 890 milyar lirayı aştı

MHP Milletvekili Erkan Akçay, AKP iktidarında vatandaşın borç batağına saplandığını söyledi.

Erkan Akçay, AKP politikalarının hem ülkeyi hem vatandaşı borç içinde bıraktığını kaydeden Akçay, "Vatandaşların bankalara borcu 2002 yılında 47 milyar lira iken 2013 yılı Mayıs ayı itibariyle 890 milyar liraya ulaşmıştır.
2002 yılında 6,7 milyar TL lira olan tüketici kredisi borçları 2013 yılı mayıs ayında 295 milyar liraya ulaşmıştır.
Takipteki tüketici kredisi 10 milyar lirayı bulmuştur" dedi.

HABERİN TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

TANAP da NABUCCO gibi defolu

TANAP, 2018 yılından itibaren başlangıçta yıllık 16 milyar metreküp gaz taşımaya başlayacak.
TANAP ve artık tabutuna çivi çakıldığı ifade edilen NABUCCO projelerini, CHP Enerji Komisyonu Başkanı olan Petrol Mühendisi Necdet Pamir ile konuştuk

Azerbaycan gazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) projesinde hattın inşaatı için ihale açıldı.
Türkiye'nin Gürcistan sınırından Yunanistan'a kadar gaz boru hattını yapmaya talip olan şirketlerin, 15 Ağustos'a kadar önyeterlilik başvurusu yapması gerekiyor.
Gazetelerde yer alan ilana göre, yaklaşık bin 800 kilometrelik 56 inçlik hat inşaa edilecek.

TANAP'ın 2018 yılından itibaren başlangıçta yıllık 16 milyar metreküp gaz taşımaya başlayacağı belirtiliyor.
Türkiye hattan 6 milyar metreküplük doğalgazı aldıktan sonra kalan 10 milyar metreküp Avrupa'ya iletilecek.
Büyüklüğünün 6-7 milyar dolar arasında olduğu kaydedilen projede Türkiye, yüzde 20 hisseye sahip.

HABERİN TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

DOĞU PERİNÇEK/ Ciğerli Adam

Aydınlık, 14 Mart 2013

Aslında Ciğerli Adam, bir tek İbrahim Tunç değil.
Ciğerinin yarısını vermek için sıraya giren yüzlerce ciğerli adam vardı.
Şans, İbrahim Tunç'a güldü.
Çünkü bir tek onun ciğeri ile Hayati Özcan'ın ciğeri arasında doku uyumu vardı.

Hayati Özcan ile ciğerdeş olmak

Hayati Özcan, Türkiye'nin en ciğerli adamlarındandır.
Aydınlık İzmir Temsilcisi.
Ergenekon'dan 1,5 yıl tutuklu kaldı.
En son 10 yıl 11 ay hüküm kesildi.
Diyarbakırlı.
35 yıldır bütün varlığıyla emekçi halk için, Türkiyemiz için mücadelenin hep en önündedir.
Hep kendini öne atanlardan, siper olanlardan.

Hayati Özcan beyni, eli, ayağı, dizi, dirseği, yüreği ve ciğeriyle savaşanlardan.
Ciğeri bu savaşta çok yoruldu, ciğerinden yaralandı.

Hayati Özcan'a yaşaması için ciğer nakli gerekti.

İşte Ciğerli Adam İbrahim Tunç'un hikâyesi burada başlıyor.

YAZININ TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

MEHMET ALİ GÜLLER/ Nobel Erdoğan'a aday

Haklısınız, başlık ters gibi duruyor.
Normal de "Erdoğan Nobel'e aday" ve hatta daha doğru olarak "Erdoğan Nobel'e aday gösterildi" şeklinde olmalıydı.
Ancak mesele ters olunca, başlık da ters oldu.
Neden mi?
Anlatalım:

Bildiğiniz gibi önceki gün Başbakan Erdoğan "Eyy Nobel, sen nasıl barış ödülü dağıtıyorsun" diyerek Alfred Nobel'i mezarında sıçrattı.

Erdoğan'ı sinirlendiren olay ise Mısır ve Baradey'di: "Barış ödülü almış olan Baradey, şu anda askeri darbeyi gerçekleştiren hükümetin cumhurbaşkanı birinci yardımcısıdır.
Ben şimdi Nobel'e sesleniyorum.
Eyyy Nobel, sen nasıl barış ödülleri dağıtıyorsun ki bu kişiler askeri darbe yapanların yanında yer alıyor."
(Hürriyet, 9 Ağustos 2013)

Konu Baradey olunca Erdoğan Nobel'e kızabiliyordu fakat biz ise "beyzbol sopası" sendromu taşımayan bir Türk Başbakanı'nın şöyle haykırmasını bekliyorduk: "Eyy Nobel, sen Irak'ta 1,5 milyon Müslüman katleden ABD'nin Başkanı Barrack Obama'ya nasıl barış ödülü verirsin?"

YAZININ TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

MEHMET FARAÇ/ Sonbaharın seçeneği gelir mi...

Gazeteci, işini yaparken madalyonun öbür yüzüne bakmayı beceremiyorsa, haberini bir gözü kör halde yazmış demektir...
O yüzden tek taraflı bakış açısında yorum da havada kalmıştır, analiz de...

Bülent Arınç'tan sonra Mustafa Balbay da "Ergenekon" duruşmasında "sonbahar"a ve yaşanabilecek olası gösterilere dikkat çekince; siyasette de, halk arasında da bir meraktır aldı başını gitti...
Herkes, her yerde aynı konuyu konuşuyor, tartışıyor, çözüm arıyor...

Peki, ne olacakmış ki önümüzdeki sonbaharda...
Toplumun çok büyük bölümü günümüz siyasetçilerinden umut kestiği için ısrarla bunu soruyor ve haklı olarak yeni bir kurtarıcı bekliyor...

Yani, yeni bir siyasetçi, yeni bir parti, yeni bir lider ve tam anlamıyla yepyeni ve güçlü bir umut...

YAZININ TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

SAVCI YAZDI OSMANIM OYNADI

Danıştay cinayetine yardım etmekten hükümlü Osman Yıldırım'ın bütün suçlamaları kabul etmesine rağmen Ergenekon'dan beraat ettirilmesinin sırrını Avukat Zeynep Küçük anlattı

"Bombaları Cumhuriyet gazetesine ben attırdım demesine rağmen, mahkeme "Osmanım" için bunu suç olarak kabul etmedi.
Böylece mahkeme Osman'a rağmen Osman'ı aklamış oldu.
Danıştay saldırısı da Ergenekon'a, gizli tanık yapılan Osman'ın iftiralarıyla bağlandı.
Yani Osman'ın ifadeleri yine gizli tanık yapılan Osman'a doğrulatılmış oldu."

"İşte Danıştay davası Ergenekon davasıyla böyle birleştiriliyor!
Sonuç Osman'a beraat, suçladığı kişilere ise ağırlaştırılmış müebbet verildi.
Osman'ın tahliyesi Osman'ı şaşırtmamıştır.
Çünkü hakimler ve savcılar açısından ne derece önemli olduğunun farkındaydı.
Osman'ın kızdırılması davayı kurgulayanlar açısından tehlikeli olabilirdi."

HABERİN TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

PYD, İSTANBUL'DA SURİYE MUHALETİYLE BULUŞTURULUYOR

25 Temmuz'da Türkiye'de MİT ve Dışişleri yetkilileriyle görüşen PYD lideri Salih Müslim, önümüzdeki hafta yeniden Türkiye'de olacağını açıkladı.
İstanbul'da Suriye muhalefetiyle görüştürülecek olan Müslim, Suriye'deki özerk yönetime Türk yetkililerin destek verdiği açıklamasını tekrarladı.

HABERİN TAMAMI GAZETENİZ AYDINLIK'TA

-                                        -                                         -                                         ^^^^^ - vvvvv

 

 


a45UyF587661-201307301451-15
^^^^^ - vvvvv
 

zaryop:jaro

Cirkin kadin yoktur; guzel gorunmesini bilmeyen kadin vardir.
. . . . . .
Kalem, acemi avcilarin elinde hedefine sasiran bir ok da olabilir.

Baraccico
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder