21 Mayıs 2015 Perşembe

Ali Nejat Ölçen : 12 EYLÜL 1980 ÖNCESİ FAŞİZM - IV

Ali Nejat Ölçen : 12 EYLÜL 1980 ÖNCESİ FAŞİZM - IV

Süleyman Demirel, eğer Necmettin Erbakan ve grubuyla iktidarını oluşturursa Hükümet Programında (21.7.1977) din ağırlıklı konulara öncelikli yer veriyor, eğer Alparslan Türkeş ile iktidar ortaklı oluşturduğunda Hükümet Programında ABD 'yi gücendirmeyecek düzeyde milliyetçilik ön plana çıkıyordu.

Örneğin 27 Temmuz 1977 günü Millet Meclisine sunduğu Hükümet Programında Millî Eğitimde din ve ahlak konulu derslerin ayrı ağırlıklı önem taşığı belirtiliyordu. Çünkü Necmettin Erbakan grubuyla iktidar olmuştu. Din ile ahlâk'ın ağırlığının aynı değerde olduğunun nasıl sağlandığını görelim:

Millî, manevî ve tarihî değerlere sahip ve bunlara sadakatle bağlı olmayı mukaddes bir görev gereği sayıyor, bununla övünüyoruz, diyor; manevi ve tarihî değerlere sadakatle bağlı olmayı mukaddes bir görev sayacağını açıklıyordu: İlk ve ortaöğretimde okutulmakta olan ahlâk dersleri, gayesine uygun ve millî ahlak esaslarına göre düzenlenecek ve bu dersleri İlâhiyat Fakültesi, İslamî İlimler Fakültesi, Yüksek İslam Enstitüsü, öncelikle İmam-hatip oluları mezunları okutacaktır.

Bu ulema, ahlâkı acaba nasıl tanıyıp öğretmeye başlamışlardı! İlkokul ve ortaöğretimde "din ve ahlak" konusundaki ders kitaplarında millî ahlâk ve tarihî değerlere yer veren bilgiler acaba ne tür bilgiler idi. Lise 1'nci sınıfta 15 yaşına girmiş çocuklarımız ahlâkın ne olduğunu öğrendiğinde ahlâklı olacakları için (!) birbirlerini dövmeyecek, öldürmeyecek barış içinde ulusal değerleri koruyacaklardı! Ve o çocuklar büyüyüp, edindikleri millî ahlâk sayesinde iktidar olduklarında hukuka yalanı ( gizli tanık ile), ekonomiye çalanı (Yüce Divandan kaçarak) ekonomiye talanı (kayıt dışı para dolaşımıyla) sokmayacaklardı! Öyle mi oldu!

Süleyman Demrelin Başbakan olduğu o dönemde ahlâk acaba nasıl bir ahlâk idi? Bu satırları yazan kişi gibi sizler de merak etmişsinizdir. Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Dairesinin 7 Eylül 1976 gün 338 sayılı kararıyla ders kitabı olarak Lise 1'nci sınıfda okutulmasına karar verilen ve yazarları Doç. Dr. Erol Güngör, Emin Işık, Yaşar Erol, Ahmet Tekin olan Ahlâk kitabının 98'nci sayfasındaki bilgilerin ahlâk ile bağdaşıp bağdaş-madığını görelim:

Komünizim, insanlar arasında kin ve düşmanlık yaratmakta ve hem eşitlik adına hürriyeti yok etmekte, hem de ruhî kültürel değerleri inkâr ederek onun yerine maddî ihtiyaçları geçirmektedir. Öylelikle, komünizm toplumları ilerletici bir gayeye götürmüyor, belki insanlığı kendine özel olan ruh hayatından uzaklaştırıyor. Eşitliğe doğru büyük adımlar hürriyetçi demokrasilerde atılmaktadır.

Lise'nin 1'inci sınıfında 15 yaşındaki öğrencilere komünizmin ilkelerinin ne olduğu anlatılmadan o felsefi düşüncenin yanlış uygulamasını temel alınarak, ruhsal, kültürel değerleri ve özgürlüğü yadsıdığını anlatmak ahlâk ilkesiyle bağdaşır mı?

Kitabın 43'ncü sayfasındaki bilgileri 15 yaşındaki öğrenci okuyup öğrendiğinde ahlâklı mı olacak! Ahlâk kitabı bakınız ahlâk'ı nasıl anlatıyor:

Ahlâk değerleri, evrensel olarak kabul edilen bir takım ilkelerden çıkarılır. Bu ilkeler, her biri bir ahlakçı tarafından ahlâkî hakikat diye ileri sürülen hak, adalet, merhameti eşitlik, ödev, iyilik, saygı... gibi temel ilkeledir.

Bu karmaşık anlatımda üstelik iki önemli yanlışlık var. Ahlâksal değerler evrensel değildir. İklimden iklime, toplumdan topluma değişir. Örneğin kutuplarda bir konuk, Eskimo ahlâkına göre, adamın karısıyla ilişkiye girmezse o konuk kadının kocası tarafından aşağılanır ya da öldürülür, karısını beğenmediği için. Bu ahlak biçimi başka ülkelerde suçtur. Ahlâk dışı davranıştır. Bu bir.

Ahlak, zamana göre değişir , hatta yok olur ve bu değişim kitapta anlatıldığı gibi ahlakçı sözcüğü ile anlatılan kişinin kararı, yetkisi içinde değildir. Bu iki. Bir tümcede iki yanlış! Bu satırları yazan kişinin (Ali Nejat Ölçen'ın) atalarının doğup büyüdüğü Niksar'da hiçbir evin kapısında kilit yoktu. Bir çöple mandal yukarı kaldırılınca kapı açılırdı. Şimdi kapısında kilit olmayan ev yok. Demek ti haksız, emeksiz mal mülk edinmeme ahlâkı ülkemizde kaybolup gitmiş ve bu alandaki ahlâk ahlaksızlığa dönüşmüş. Ülkemiz bugün sıkıntı ve sakıncalarını yaşıyor. Ulusal çıkarlarımız, yerini kişisel çıkarlara tek ettiği için

Bu satırları yazan kişi Lise'de öğrenci iken Sosyoloji dersinde "ahlâk " konusu hakkında hangi bilgileri edinmişti: İsmail Hakkı Baltacıoğlunun Sosyoloji konulu ders kitabında bakınız ahlâk nasıl betimleniyor? Konu "Ahlak Sosyolojisi" başlığı altında ele alınmıştı. Çünkü ahlak, bireysel boyutu dışında sosyolojik bir kavramdır. Nitelik değil, kavram:

.Ahlakî olgular dış tabiatlıdır. Bunlar insanın keyfî, hevesi ile olan şeyler değildir. Hararet, teneffüs ve rüya olguları gibi oluş ve zaruretler bizim dışımızda olan olgulardır. Ancak ahlâk realitesi ferdî şuurun derinliklerine inmekle fertlerin dışında kendine mahsusu objektif bir varlık tabiatındadır.

O ders kitabı konuya böyle giriyor ve

.Ahlâkî realite mutlak değil izafî bir varlıktır. Zaman ve mekân ile değişir. Ahlâkın kuvveti sosyetesine onun bünyesine uygun olmasından ileri gelir. Bütün insanlara şamil ahlâk yoktur, ahlâklar vardır, diyor.

.Ahlak, veraset ile değil sosyal veraset demek olan terbiye ile geçer; ahlâkî realitenin taşıyıcısı fert değil sosyal çevredir.

Özetleyerek aktardığım bu bilgiler 38 yıl önce ahlâk kavramının sosyal doğumlu, kişilerin kararlarından bağımsız ve taşıyıcısının kişi değil, sosyal çevre olduğunu açıklıyor. 38 yıl önceki öğrenimin düzeyi kendisine özgü kültürün öncülüğünde daha gerçekçi, daha yansız ideolojik tercihlerden bağımsız ve bilimin ciddiyeti koşulunda öğrenciye veriliyor ve soru yanıtlı öğretim sistemi uygulanıyordu.

1975'li yıllarda Sosyoloji adında bir ders okutulmuyor, fakat Ahlak adında okutulan ders de öğrencileri belli bir yöne itekleme amacını güdüyor. Kötü olan ve sakıncalı olan da buydu. Örneğin öğrencilere okutulan Tarih kitabı da ırkçılığı temel alan bilgilerle kuşatılmıştı. Lise 1'nci sınıf için İbrahim Kafes oğlu ve Altan Deliorman tarafından yazılan 400 000 adet basılan ders kitabının Talim Terbiye Kurulunun 30.7.1976 tarih ve 317 sayılı kararıyla okutulmasına karar verilmişti. Kitabın 82'nci sayfasında Hun İmparatorluğunun anlatımı şu sözlerle başlıyordu:

Bozkırlar, çöl değil yayla iklimine sahiptir. Bozkırlarda teşekkül eden kültürün taşıyıcısı olan Türk'ler, yayılmaları sırasında benzer coğrafî şartlar aramışlardır. Ormanlık, sıcak, çok rutubetli bölgelere girmekten kaçınmışlardır.

Bu dikkati göstermeyen Türk toplulukları zamanla kimliklerini kaybetmişlerdir.

Bu satırları yazan kişi (Ali Nejat Ölçen) Lise öğrencilerine okutulan Tarih kitabındaki yanlış, gerçek dışı bilgileri 30 Temmuz 1977 günlü Millet Meclisi birleşiminde şu sözlerle açıklamıştı.

Anadolu'muzun ormanlı, sıcak ve rutubetli bölgelerine yerleşen bizler benliklerimizi yitirdik mi? Eski benliklerimizi kazanmak için tekrar Albay'ın (Alparslan Türkeş'i kasıtlıyor) önderliğinde Orta Asya'ya mı gitmemiz gerekecek. Bu sonuca varılması istenen bilgiler öğrenciye vermek acaba neden amaç alınmış. Şimdi soruyoruz; Hükümet ve onun Başbakanı durumunda olan sayın Demirel, bu tür yanlış ve çağdışı bilgileri vermeyi amaç alan kitapların tekrar okutulması görüşünde midir? Bildiğime göre Sayın Demirel Orta Asya'dan gelerek Türkiye'ye yerleşmiş değil, Yugoslavya'dan gelen İslam Köy'e yerleşmiş bir ailenin çocuğudur.

Başbakan Süleyman Demirel-Hiç alâkası yok. Sözünü geri al. (AP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

Ali Nejat Ölçen (Devamla)- Yanlışsa geri alırım. (AP sıralarından kürsüye yürümeler)

Yanlışsa, gazetelerde belgelere geçen bu bilgileri tekzip etmediğiniz için..

Birleşime yarım sat ara verildi. Sonra ne oldu? Gelecek iletide okuyacaksınız, çünkü:

Yazı dizisi sürecek.

Dr.Ölçen


a45UyF587661-150521163635 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2015/05/22  02:18 6  64  1 undefined kemalistiz@googlegroups.com

 

Bu memleket tarihte Turktu, bugun de Turktur ve ebediyen Turk olarak yasayacaktir.

K.Ataturk

Peygamber oldugunde, zirhi birkac kilo arpa karsiliginda bir Yahudi nin yaninda rehin duruyordu.

Buhari 34/14, 33, 88; Hanbel 1/300; 6/42, 160, 230

Gelecegin dini kozmik bir din olacak.
Kisisel Tanriyi asmali ve dogma ile teolojiden kacinmalidir.
Hem dogal hem de tinsel dinselligi kusatarak, anlamli bir butunluk olarak dogal ve tinsel her butun her seyin deneyiminden doga bir dinsel duygu uzerinde kurulu olmalidir.
Budizm bu tanima cevap verir.
Eger modern bilimsel ihtiyaclarla basa cikabilecek herhangi bir din varsa o Budizm olur.
Eger insanlar sadece cezalandirilmak korkusuyla ve odullendirmek umuduyla iyi insan iseler; bu durumda, gercekten cok uzgunuz.

The religion of the future will be a cosmic religion.
It should transcend personal God and avoid dogma and theology.
Covering both the natural and the spiritual, it should be based on a religious sense arising from the experience of all things natural and spiritual as a meaningful unity.
Buddhism answers this description.
If there is any religion that could cope with modern scientific needs it would be Buddhism.
If people are good only because they fear punishment, and hope for reward, then we are a sorry lot indeed.
Albert Einstein, quoted in Madalyn Murray O Hair, All the Questions You Ever Wanted to Ask American Atheists (1982) vol.ii., p.29


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder