21 Aralık 2015 Pazartesi

Soner YALÇIN : Vehhabi-Suudi ortaklığının kuruluş hikayesi.

Soner YALÇIN : Vehhabi-Suudi ortaklığının kuruluş hikayesi.

GİZEMLİ KONUK
MİSAFİR DAMAT OLDU
PARASAL YÖNÜ
EN BÜYÜK DÜŞMANLARI: SÜNNİ OSMANLI DEVLETİ
BAŞKAN "GÖRMEK" İSTEMİYOR

Aralık 20, 2015

Yıl: 1744…

Yer... Bugün Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'ın hemen yanı başında, Suudilerin yaşadığı Der'iyye…

Suudiler göçmen kabilesiydi; deve yetiştiriyorlardı ve otlu bölge bulmak için Kufe, Musul, Hayber gibi bölgelere konaklayarak buraya gelmişlerdi.

1446'den beri Der'iyye'de yaşıyorlardı. 70 hanelik küçük bir emirlikleri vardı.

1727 yılından itibaren kabile reisi Muhammet b. Suudi idi.

Bir gün…

Der'iyye'ye Suudilerin yaşamlarını kökten değiştirecek bir tanrı misafiri geldi.

Geleneksel Arap misafirperverliğine uygun olarak bu gelen kişiyi Abdullah b. Suveylim'in evinde ağırladı.

42 yaşındaki misafir, memleketi Uyeyne'den geliyordu.

Uyeyne Emiri Muhammer'in kız kardeşiyle de evlendirilmişti. Fakat…

Başta Hz. Ömer'in kardeşi şehit Zeyd b. Hattab'a ait türbe olmak üzere mezarları yıktırmak ve ağaçlarını kestirmek isteyince doğduğu yer Uyeyne'den gitmesi istenmişti.

Daha önce de… Verdiği tebliğler rahatsızlık yaratınca Şam ve Musul'dan kovulmuştu.

Misafir farklı bir din adamıydı.

"Hayat, Hz. Muhammet döneminde olduğu gibi yürütülmeli" diyordu.

İtibarıyla…

"Putperestlik" dediği; evliyalara, türbelere, kandillere, mezarlara karşıydı.

Üşenip bir vakit namazı kaçıran kafirdi ve cezası ölümdü!

Duyduklarına şaşıran Abdullah b. Suveylim, misafirinin fazla yorulmasını istemediği için yatağını hazırlattı.

Kendisi… Bu esrarengiz misafirin anlattıklarını aktarmak için Suudi emirin evine gitti…

Bir gün sonra…

Der'iyye emiri Muhammet b. Suudi, kardeşleri Muşari ve Suneyyen'i yanına alarak bu gizemli misafiri görmeye gitti.

Sahi… Kimdi bu misafir?..

Suudilerin hayatını nasıl değiştirecekti?..

GİZEMLİ KONUK

Misafir sahiden gizemli biriydi….

Örneğin… Her gittiği yerde adını değiştiriyordu:

Basra'da, Abdullah…

Bağdat'ta, Ahmet…

Kürtlerin yaşadığı köylerde Muhammet…

Hemedan'da, Yusuf'tu!..

Asıl adı; Muhammed b. Abdülvehhab b. Süleyman b. Ali et-Temimi (1703-1792) idi.

Orta Arabistan/Necid' bölgesinden Uyeyne kasabasında 1702'de doğmuştu.

Ailesi, İslam ilimleri konusunda tanınan "Alü Müşerref" soyuna mensuptu.

Temim Kabilesi'ndendiler.

Ailesi, İslam'ın Hanbeli mezhebine bağlıydı.

Dedesi Süleyman b. Ali et-Temini önde gelen alimlerden biriydi.

Babası kadı'ydı; Abdilvehhab b. Süleyman idi.

İlk eğitimini babasından almıştı.

Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'e hayrandı.

Uveyne'den kaç yaşında ayrıldı ve nerelere gidip öğrenim gördüğü kesin değil. Mekke, Medine, Şam, Basra, Bağdat, Hemedan ve İsfehan gibi şehirlere gittiği söyleniyordu.

Hocaları; Mecmaalı Abdullah b. İbrahim ve Şeyh Muhammed Hayat el-Sindi aracılığıyla İbn Teymiyye (1263-1328) yoluna girmişti.

"Selefi" olmuştu. Amaç, gerçek yola/Asr-ı Saadete dönmekti. Bunun yolu, hariçten İslam düşüncesine karışan yabancı unsurların temizlenmesiydi.

Zamanla… Öğrendiği İbn Teymiyye ekolünde değişiklikler yaptı.

Görüşlerini 1738'de yazdığı "Kitabü't Tevhid" eserinde yazmıştı.

Yazdığına göre, Hz. Muhammet'in vefatından sonra İslam'a girmiş tüm yenilikler terk edilmeliydi. İslam'ın yorumunda, Kur'an-ı Kerim ve Peygamber'in sünneti yeterliydi.

Ona göre, mezhepler ve diğer milletlerin kültürleri/felsefeleri İslam'a girerek homojenliği bozmuştu. Yani…

Felsefeye karşıydı. Tasavvufa karşıydı. Akla karşıydı.

Sadece Şiiliğe değil, Sünni mezhepleri de reddediyordu.

Sünnileri "mühdeti" (dönme) olarak tanımlıyordu.

Kendi doktrinlerini kabul etmeyen tüm İslam mezheplerini "gayrimüslim" görüyordu.

MİSAFİR DAMAT OLDU

El sıkıştılar…

Muhammet b. Suudi, "Vehhabilik" doktrinini kabul etti.

Abdilvehhab dini otorite olacaktı…

Suudi siyasi otorite olacaktı…

(Abdilvehhab ölene kadar bu "eşbaşkanlık" sürdü. Ölüm ardından dini ve siyasi iki otorite Suudi liderliğinde birleşti. Bugün de bu hâlâ böyledir…)

Şunu eklemeliyim:

Suudiler ile el sıkışan Abdilvehhab tek başına değildi.

Çeşitli bölgelerde müritleri vardı.

Bu taraftarlar kendilerini tanımlarken "Muvahhidun" (Allah'ı birleyenler) ya da; "Ehlü't-Tevhid" (Birleme Ehli) diyordu.

Yani…

"Vehhabi"; bu harekete karşı olanların/muhaliflerin kullandığı bir terimdi.

Diğer taraftan bir hareketi kurucusunun adıyla kavramlaştırmak alışılmış durumdu. Bu nedenle, Osmanlı, Batılı araştırmacılar ve seyyahlar bu ismi kullandı.

Suudi-Vehhabi ittifakı kan bağıyla da güçlendirdi; Muhammet Suudi, kızını Abdilvehhab'a verdi.

Evet sonuçta…

Abdilvehhab dini ekolünü, Suudilerin idaresi altında siyasi ve askeri cihatla birleştirmiş oldu.

PARASAL YÖNÜ

Kuşkusuz birliktelik din ile sınırlı değildi; iktisadi yönü vardı….

Bu ittifakın kurulmasında Suudilerin, tarımsal ve hayvancılıkta yetersiz kalıp yoksullaşmasının etkisi vardı.

Ve:

Artık askeri fetih başarısı olmayan Osmanlı gerilemişti ve ekonomik çöküşü başlamıştı.

Halk yoksulluk içinde iken Saray, Lale Devri'ni yaşıyordu.

Osmanlı'nın Arabistan'daki bürokratları sadece ceplerini düşünüyordu.

Cidde gümrüğü hasılatı, padişahların gönderdiği paralar, bedevilerin deve taşımacılığından elde edilen gelirler, Cidde Limanı'na ayak basan her hacıdan alınan 3 lira güvenlik paraları gibi gelirler kavga nedeniydi.

Suudiler bu gelirlere sahip olmak istiyordu!

Necid; Anadolu ve Suriye'den gelen tüccarların Arap Yarımadası'nın doğu sahillerine, Basra ve Hürmüz'e ulaşmalarında kullandıkları bir kavşak noktasıydı.

Burada Hindistan ve Güney Asya'dan taşınan ipek ve baharat ticareti yapılıyordu. Aynı zamanda burası İran ve Uzak Asya'dan gelen hacıların mola yeriydi.

Hac, farklı İslam coğrafyasından gelen Müslümanların Osmanlı sultanının hamiliğini ve hakimiyetini gösteren en önemli semboldü.

Yani… Hicaz salt bir toprak parçası değildi; Osmanlı egemenliğinin dini yönünün sembolik merkeziydi.

Vehhabi-Suudi ittifakın gözü hem buraların rantını almak hem de hac gibi sembolik değeri yüksek yeri işgal ederek İslam dünyasında siyasal güç elde etmekti!

Abdülvehhab'ın "Vehhabi" doktrini Arabistan'daki fakir bedevilerin imdadına yetişmişti…

Bu yardım karşılıksız değildi.

Muhammed Suudi, kayınpederine aldığı ganimetlerin beşte birini verecekti…

Kolları sıvadılar…

"Doğru inancı" kabul edinceye kadar herkesle savaşmayı görev bildiler.

Yağma yapmaya, kelle kesmeye ve toplu kıyımlar gerçekleştirmeye başladılar.

"İslam adına savaşma/cihat" fikri, bedevilerin yağma ve ganimet toplama alanlarını genişletti.

Ve tabii ki asıl düşmanları Osmanlı idi…

Karşı karşıya gelmeleri için Osmanlı-Rusya savaşını bekleyeceklerdi…

EN BÜYÜK DÜŞMANLARI: SÜNNİ OSMANLI DEVLETİ

Osmanlılar Sünni İslam dünyasının önde gelen devletiydi.

Bu nedenle Arap Yarımadası'nda hiçbir dini ve siyasal sorunla karşılaşmamıştı.

Zorunlu olmadıkça Mekke şeriflerinin işine karışmıyordu.

Askeri gücü bile oldukça sınırlı tutuyordu. Cidde'de sadece altı bölükten oluşan 600 askerlik bir birlik vardı ve bunların asıl görevi hac yolu güvenliğiydi.

Osmanlı yönetimi, "Vehhabi" faaliyetlerini Mekke Şerifi Galip'in İstanbul'a gönderdiği 1730'daki mektubundan öğrendi…

Öğrendi ama hiçbir adım atmadı. Abdilvehhab'ın gittiği yerlerde, Sünni İslam'ın koruyucusu Osmanlı sultanının otoritesine meydan okumasını pek umursamadı.

Osmanlı yönetimi için bu hareket henüz başıbozuk-aşağılık isyancı "sergerde" bile değildi. Vehhabi-Suudi ittifakının, Arap Yarımadası'nın -geleneksel kabile hukukunu kullanıp- yağma ganimetlerini diğer kabilelerle paylaşıp savaşçı sayısını artırarak başarı kazanacağını kavrayamadı.

Vehhabi-Suudi ittifakı el sıkıştıklarından 1744'ten bir yıl sonra Necid ve Ahsa'yı almasına rağmen, dönemin Mekke Müftüsü Ahmet Zeyni Dahlan meseleyi hâlâ dini görüp "Vehhabi mezhebine" karşı çıkan yazı kaleme alıyordu!

Osmanlı'nın aklı başına Rusya savaşını kaybetmeye başladığında geldi.

Yıl, 1773.

"Vehhabi-Suudi ittifakı, Riyad'ı alarak ilk büyük zaferlerini kazanmışlardı.

Gerçi…

Vehhabi-Suudi ayaklanmasıyla ilgili ilk (padişahın el yazısıyla verdiği) hatt-ı hümayun tarihi, 1761 yılıydı. Ancak, Bağdat ve Şam'daki Osmanlı valileri isyanı bastırmada bir sonuca ulaşamadı.

Kurucu Muhammed b. Suudi 1765'te öldü.

Yerine geçen oğlu Abdülaziz b. Muhammet babasının bıraktığı yerden, eniştesi Abdülvehhab ile birlikte Osmanlı'yla savaşa devam etti.

Topraklarını Kuveyt'in doğu kıyısından, Umman sınırına kadar genişletti; Şam, Bağdat sınırına dayandı.

13 Mayıs 1802'de Kerbela'yı ele geçirip Hz. Hüseyin'in türbesini yağmaladılar. 2 bin Şii'yi katlettiler.

Bir yıl sonra Mekke ve Medine'yi ele geçirdiler.

Bu arada… Abdülaziz 4 Ekim 1803'te, Kerbela'nın intikamını almak isteyen bir Şii tarafından öldürüldü.

Kerbela yağmasından sonra İran Şahı Fethi Ali, "Yeter artık Bağdat'a yürüyeceğim" deyince Osmanlı, harekete geçmeye mecbur kaldı.

Ordusunu Türklerin oluşturduğu Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'yı isyanı/kıyamı bastırmakla görevlendirdi.

Tosun Paşa 1812'de Mekke ile Medine'yi ve İbrahim Paşa, 1818'de Suudi başkenti Der'iyye'yi geri aldı.

Öldürülen babası yerine geçen Abdullah b. Suud ve dört oğlu yakalanarak İstanbul'a gönderildi. Osmanlı Şeyhülislamı Mekkizade Mustafa Asım Efendi'nin fetvasıyla başları kesilerek boğazın sularına atıldı. İstanbul'da üç gün bayram yapıldı.

19'uncu yüzyıl başında bitirilen Vehhabi-Suudi hareketi, 19'uncu yüzyıl sonunda yeniden diriltildi.

Bunu yapan İngilizlerdi.

Borç içindeki Osmanlı'nın ne yaptığını da bilmek gerekiyor:

Suudiler Kuveyt'te sürgündeydi. Abdülaziz el Suudi, Osmanlı'dan toprak satın alarak yurduna geri döndü!

Ve sonra İngilizler ile anlaştı. Osmanlı ordusuna savaş ilan etti.

Sonuçta… Suudi Arabistan Krallığı kuruldu.

Başkenti, ilk ele geçirdikleri Riyad oldu.

Bugün Türkiye'yi yönetenlerin Suudiler kadar tarih bilinçleri yok.

Bu nedenle rahatlıkla bu Riyad'ın emrine sokulmuşlardır!..

BAŞKAN "GÖRMEK" İSTEMİYOR

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in şu sözleri çok tartışıldı:

"Fransız İhtilali'yle birlikte insanlık başka bir arayış içine girdi. Dinlerin dışında daha seküler bir dünya kurmayı tasarladı. Fakat sekülerizm dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekun bir savaşın içine soktu…" (14 Aralık 2015)

Başkan Görmez geçen yıl da Vatan'dan Ruşen Çakır'a konuşmuştu:

"IŞİD vb. hareketleri salt dinle ve dini anlayışlarla izah edemeyiz… Bugün bu hareketlere katılan herkes modern eğitim kurumlarından gelmektedir. Bu eğitimin var ettiği zihinlerde özellikle modern düşüncenin temelini teşkil eden pozitivist anlayışlar ister istemez etkin olmuştur… Bugünkü şiddet eylemlerinin kaynağı İslam'dan ziyade İslam'ı algılamanın modern düşünce kalıplarıyla birleşmesinden gelmektedir. Çağdaş ideolojilerden ve hak arama yöntemi olarak silahı ve şiddeti esas alan hareketlerden etkilenmişlerdir…" (8 Aralık 2014)

Bu sözleri sarf eden aynı zamanda bir ilahiyat profesörü…

Fransız Devrimi'nden önce insanlık şiddet yoluyla arayışlara girmedi mi?

Çok gerilere gitmeyeyim…

İşte yazdığım Vehhabiliği nasıl değerlendireceğiz?

Hindistan'daki Şah Veliyullah hareketi mi modernizmden etkilenmişti?

Batı Afrika'daki Fulanilik'in kaynakları pozitivizm miydi?

Sudan'daki Mehdilik hareketi materyalizmden mi etkilenmişti?

Bunların referansları Voltaire ya da Comte miydi?

Yoksa İmam Rabbani'yi Marks mı etkilemişti?

Demek bunları hümanizm ortaya çıkardı öyle mi?

Hocam siz ne diyorsunuz?

İslam dünyası tam 13 asırdır birbiriyle savaşıyor!

Sürekli Batı'yı sorunların kaynağı görmekten vazgeçiniz artık.

Çünkü…

Bu şiddet hareketlerinin referans kaynaklarını siz çok iyi biliyorsunuz?

Açıp Ahmet bin Hanbel'i (780- 855) bir daha okuyunuz; Vehhabilik

ya da IŞİD'in nereden doğduğunu anımsarsınız!




a45UyF587661-151221104906 Oraj Poyraz At Neomailbox cimcime@neomailbox.net
2015/12/21  11:30 2  65  undefined undefined egemen-turkiye@googlegroups.com

 
--

A cane non magno saepe tenetur aper
Yabandomuzu hep kendinden kucuk kopeklere yem olur

Latince Atasozleri

Kadin evden cikmamali perde arkasindan konusmali
AHZAB 33.evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde oldugu gibi acilip sacilmayin.
Namazi kilin, zekati verin, Allah a ve resulune itaat edin.
Ey ehl-i beyt!
Allah sizden, sadece gunahi gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
AHZAB 53.ey iman edenler!
Siz zamanini gozetlemeksizin, bir yemege davet edilmedikce, peygamber in evlerine girmeyin.
Ancak davet edildiginiz vakit girin.
Yemegi yediginizde hemen dagilin, sohbete dalmayin.
Cunku bu hareketiniz peygamber i uzmekte, fakat o (size bunu soylemekten) utanmaktadir.
Ama Allah, hakki soylemekten cekinmez.
Peygamber in hanimlarindan bir sey istediginiz zaman perde arkasindan isteyin.
Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onlarin kalpleri icin daha temiz bir davranistir.
Sizin Allah in resulunu uzmeniz ve kendisinden sonra onun hanimlarini nikahlamaniz asla caiz olamaz.
Cunku bu, Allah katinda buyuk (bir gunah) tir.

Bizi yanlis yola sevk eden habisler, biliniz ki cok kere din perdesine burunmuslerdir

ATATURK, 1923, Adana Nutku, Soylev ve Demecleri


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder