22 Mart 2016 Salı

İsmail Hakkı CENGİZ : Rusya'yı ve ordusunu doğru tanıyor muyuz ?

Burada anahtar soru şu.
Türkiye ve Rusya'nın milli güçleri orantısal olarak nasıl?
Milli güç derken topyekün mücadele için gereken bütün unsurları söylüyorum.
Her iki devletin askeri güçleri orantısal olarak nasıl?

İşin bu tarafı çetrefilli.
Rusya dediğimizde Kamçatka yarımadasından Baltık denizine kadar geniş bir alan, bu alanda yer alan bütün madenler, mineraller, eser elementler ve doğal kaynakları hesaplamak gerek.
Yine Rusya dediğimizde Belarus ve diğer bütün Türk Cumhuriyetlerine yüksek oranda dağılmış Rus azınlıkları düşünmek lazım.
Türk cumhuriyetlerinde Rus azınlık diyoruz, ama bazı ülkelerde oran %45-50 civarına kadar çıkıyor.
Yine Rusya dediğimizde batının rönesansından nasiplenmiş, batının akılcılık ve çağdaş değerlerinden istifade etmiş, çağdaş teknolojiye katkıda bulunabilen, üretken, inovasyon kabiliyeti olan, eğitimli bir insan sermayesini düşünmek lazım.

Türkiye coğrafyada kendi kapladığı alandan daha fazlasında etkin ve yetkin olmayan bir ülkedir.
Türk cumhuriyetlerindeki soydaş akraba halklarla Rusların üstüne basarak iletişim kurması imkansızdır.
İslam aleminde ise ankastre değil, dıştan takma iliştirilmiş bir unsurdur.
Dahası İslam alemiyle kurulması hayal edilen bağlar ülkemize ve halkımıza çığır açıcı değerler getirmesini değil ama tam tersine çok ciddi fikir kanserlerinin metastaz yapması riskini taşımaktadır.
İliştirilmiş olma durumu Avrupa için de geçerlidir.
Her ne kadar batının çağdaş değerlerini benimsemiş dahi olsak, batı için büyük lokma olduğumuz kesindir.
Ayrıca tarihsel bir antitez olarak yüzyıllarca propagandası yapılan bir halk olduğumuz da kesindir.
Şu haliyle yalnız ve akrabalarından izole edilmiş bir halk olduğumuz çok açık.

Doğrusu ben askeri güç kıyaslamasını kabaca yaptım.
Rusya kabaca her kategoride TSK'nın sahip olduğu silahların en az dört en çok altı misline sahiptir.
Arzu eden üşenmez tek tek araştırır, sayıları kıyaslar.
Üç aşağı beş yukarı sonuç budur.
Evet Rus ordusunun savunmakla sorumlu olduğu alan da çok geniştir.
Bize göre belki on misli daha geniş bir alanı savunmak durumundadır.
Ancak, kabul etmek gerekir ki, Rusya açısından, hızla kuvvet yığmak, yığınağı hızla değiştirmek günümüz şartlarında çok da zor değildir.

Aynı zamanda Rusya kendi ordularını bütün silah ve malzeme kalemlerinde kendi milli tasarımları, üretimleri ile donatma şansına sahip sayılı ülkelerden birisidir.
Türkiye ise maalesef böyle değildir.
Rusların beş ayrı havacılık firmasının her biri kendi özgün tasarımlarıyla tam bir ürün gamına sahipken, Türkiye'nin sadece F-16 ve F-35 montajcısı olduğunu bilmek gerekir.

Rusların bizce Deli, onlara göre Muhteşem Petro döneminden bu yana Ruslar endüstri devriminin bütün aşamaların geçmiştir.
Osmanlı 1700'lerde demir döküm teknolojisine takılıp kaldığından bu yana çelik üretimi, dökümü, işlenmesi gibi endüstriyel faaliyetler ancak cumhuriyet döneminin ortalarında görülmüştür.

Ruslar gerek Inci gerekse 2nci Dünya Savaşlarında ve hala daha ordularını bütünüyle yerli tasarım, üretim silahlarla donatabilmiş bir millettir.
Biz hala daha milli tüfek, milli tabanca, milli postal, milli tank, milli helikopter lakırdılarıyla zihinsel mastürbasyon yapma durumundayız.

Üretildiği söylenen bunca milli silahtan yeterli ve etkin miktarda envantere giren çok azdır.
Doğrusu henüz sahip olmadığımız, ancak yakın ya da uzak gelecekte sahip olacağımız silahları göstererek düşmanlarımızı tehdit ettiğimizi, dostlarımıza da içi boş bir güven hissi verdiğimizi söylemek zorundayım.

Bakın özellikle bu çok tehlikeli bir tavırdır.
İleride şöyle, böyle silahlara sahip olacağım, sizin ananızı öpeceğim diye gerinmek, babalanmak çok tehlikelidir.
Silah elinizde yokken sesinizi keseceksiniz, silaha sahip olduğunuzda efeleneceksiniz.
Beş yaşındaki sokak çocukları dahi bu kadarını bilir.
Dayak yiyeceğini bile bile kendinden büyük abilere dayılanmaz, kenara çekilir.
Evet, askerlikte çekilmek, oyalama muharebesi denilen şeyler sokak çocuğunun terminolojisiyle yiğitliğin onda dokuzunu anlatmaktadır.
Ve bunlar da yeri geldiğinde varlığını korumak için bir stratejidir.

Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA  
   


İsmail Hakkı CENGİZ : Rusya'yı ve ordusunu doğru tanıyor muyuz ?

http://www.ozel-buro-istihbarat.com tarafından derlenmiştir.

"Uçak krizi"yle başlayan, gün geçtikçe tırmanan ve "Halep kuşatması"yla zirveye çıkan gerginlik, Rusya'yı yakından tanımayı zorunlu kılıyor. Bir "Türkiye-Rusya savaşı" ihtimalinden söz ediliyor. Bu ihtimali, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande gibi en yetkili ve ciddi ağızlar dile getiriyor.(1)

NATO üyesi Lüksemburg'un Dışişleri Bakanı Jean Asselborn, "Türkiye'nin Rusya'yı askerî bir gerginliğe kışkırtması halinde NATO'ya güvenmemesi gerektiğini"söylüyor. Asselborn, "NATO müttefiklerini temsilen konuştuğunu" da ekliyor.(2)

"Savaş" ihtimali zayıf da olsa, bunları, o ihtimale karşı, "kuvvetli" ikazlar olarak görüyorum. Öte yandan, Lüksemburg Dışişleri Bakanı'nın sözlerinde çok dikkat çekici bir bölüm var: "Türkiye'nin Rusya'yı kışkırtması"!

Türkiye, Rusya'yı kışkırtıyor mu? Nasıl kışkırtıyor? "Uçak krizi" üzerinden 3 aya yakın bir süre geçtiğine göre, Asselborn'un kastettiği o olmasa gerek! Peki, neyi kastediyor olabilir? Suriye'nin 40 kilometre içlerine kadar uzanan "topçu ateşi"ni mi?

Bir başka kışkırtıcı unsur Azez kasabası mı?

Türkiye, Başbakan'ın ağzından, Türk sınırına 7-8 kilometre mesafedeki Azez için, "Kasabanın YPG güçlerinin eline geçmesine asla izin verilmeyecek"(3) uyarısında bulundu. Peki, bu nasıl gerçekleşecek? Sadece topçu ateşiyle bu sağlanabilir mi? Çok zor! O vakit, ne yapmak lâzım? Girmek! Şimdilik, Türkiye kendisi girmiyor, Azez'e,"Suriye'li muhalif savaşçıları" gönderiyor. Kaç gündür dile getirilen bu iddiayı, nihayet, tecrübeli ve çok temkinli dış politika yazarı Sami Kohen de köşesine taşıdı: "500 muhalif savaşçının Türkiye'den Azez bölgesine sevkiyatı yapıldı. Bunun artması söz konusu".(4) Bu da Rusya'yı kışkırtıcı bir unsur sayılabilir mi?

Gerçi, Kohen, aynı yazısında, "Türk Ordusu Suriye'ye girmeyecek" diyor. Gelgelelim, tecrübeli ve temkinli yazarın verdiği güvence benim endişelerimi gidermiyor.

Evet, "düzenli", "planlı" ve "ilan" edilerek bir "cephe savaşı"na girilmeyeceğini ben de biliyorum. Fakat "gerilim" öyle bir noktaya tırmanabilir ki "kıyamet"in kopması için bir kıvılcım "yeterli" veya "gerekli neden" olabilir!

Meselâ; Suriye'ye sevk edilecek "muhalif savaşçıların sayısının artması söz konusu" ne demek? Türkiye'de daha çok "Suriyeli muhalif savaşçı" var demek! Bunlar"gerekçe" gösterilerek veya bahane edilerek, Suriye tarafından da Türkiye'ye "atış"lar gelebilir mi?

Hadi, iyimserliğimiz üzerimizde olsun ve böyle "direkt" atışların olmayacağını varsayalım… Fakat "Ankara patlaması" gibi hadiselerin artmasından kaygı duymayalım mı? Hatta "can yakıcı" "kaza"ların vaki olabileceğini hiç aklımıza getirmeyelim mi? Elbette "Ankara katliamı"nı Rusya yaptı demiyorum ama böyle eylemler yapabilecek, yaptırabilecek imkân ve kabiliyette olduğuna dikkat çekmek istiyorum.

Dolayısıyla, "gerginliğin" diğer tarafı olan Rusya'yı iyi okumamız lâzım!

"Hasmımız" nasıl bir güç ve bu güç neler yapabilir, doğru hesaplamamız lâzım!

Bölgeye ve dünyaya bakışını, imkân ve kabiliyetlerini iyi bilmemiz, görmemiz lâzım!

Meselâ, "Biz Rusya'nın değil Suriye'nin topraklarını dövüyoruz, bundan Rusya'ya ne? Rusya bundan niçin tahrik olsun?" dersek büyük yanılgıya düşeceğimizi bilmeliyiz. Çünkü Rusya, Tartus Üssü'ne yerleştiği 1970'lerden beri Suriye'yi kendi toprağı gibi görüyor. 30 Eylül 2015'ten beri ise, bunu anlamayanlara, en yüksek sesle ilan ediyor. Yani, içimize sinse de sinmese de, sınırlarımızın güneyinde bütün ağırlığıyla Rusya var.

"Dış politika, dayandığı askerî güçten daha kuvvetli olamaz"

Putin, Medvedev, Lavrov vd. bir gün gidecek ama Rus Ordusu kalacak. Hatta rejim değişebilir, kuzey komşumuz daha demokratik bir yönetime kavuşabilir… Bu şartta dahi değişmeyen unsur, Rusya Devleti'nin "savaş makinesi", ordusu olacak.

Aynı durum bizim için de geçerli… Yöneticiler değişecek, ordunun komutanları da değişecek ama devletin belkemiği Silahlı Kuvvetler kalacak.

Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ'ın, Uluslararası İlişkiler Bölümü'nün "Strateji ve Güvenlik" ders kitabına girmiş bir makalesi ve onun içinde bir sözü var. Diyor ki Büyükelçi; "Ne kadar yetenekle yürütülürse yürütülsün dış politika dayandığı askerî güçten daha kuvvetli olamaz."(5)

Rusya, bugün milletlerarası arenada bir şeyler yapıyorsa, bunu elbette devletinin büyük askerî gücüne dayanarak yapabiliyor. Tarihte böyle yaptı, bundan sonra da öyle yapacak.

Bugünlerde, gerek yazılı ve görsel medyada, gerekse sosyal medyada "savaş çığırtkanlığı"na, "vururuz, kırarız, gireriz" gibi kışkırtmalara-alkışlamalara sıkça rastlanıyor. Türkiye'nin "reaktif" (ne demekse?), "atak", hatta "gözü kara" bir dış politika uyguladığı yazılıp çiziliyor.

Güzel!

Güzel de karşınızdakinin "gözü ak" politika uyguladığını nereden çıkarıyorsunuz? Ya sizden daha "gözü kara"ysa!

Bunu anlamak için yüzlerce yıl öteye gitmeye, derin "analiz"ler yapmaya da hiç hacet yok… Rusya'nın, sadece son 1-2 sene içinde yaptıklarına bakmak yeterli. Meselâ, Suriye'deki "aktivitesi" bir fikir vermiyor mu? Ya Ukrayna'daki hamleleri, hele hele, birkaç saatlik bir oldubittiyle Kırım'ı ilhak edivermesi!

Ne dersiniz? Bunlar az "gözü kara" iş ve eylemler mi?

"Barış" her iki ülkenin de menfaatinedir

"Uçak krizi"yle başlayan gerginliğin sonucu ortada:

Her iki ülkenin de ekonomik, sosyal ve kültürel olarak ne kadar zarar gördüğü, görmekte olduğu son derece açık!

Bu zararlara bir de "askerî" boyut eklemek akıl kârı mı?

Böyle bir "çatışma" felaket olmaz mı?

Uluslararası ilişkilerde "duygusallığın", "takıntı"ların yeri ve anlamı yoktur.

Akıl ve mantık, her iki ülkenin çıkarının da "barış"ta, barışmakta olduğunu âdeta haykırıyor. Bu feryada kulaklarımızı tıkamayalım. Buna kulaklarını tıkayanlar tarih önünde sorumlu olacaklardır. İstenirse, barışmanın şartları oluşturulabilir, yolları bulunabilir. Bizim naçizane bir önerimiz, 17 Şubat 2016 tarihli, "Rusya-Türkiye nasıl barışır?" başlıklı makalemizde mevcuttur.

İsmail Hakkı CENGİZ

(1) http://www.radikal.com.tr/dunya/turkiye-ve-rusya-arasinda-savas-riski-var-1514251/

(2) http://www.hurriyet.com.tr/luksemburgdan-nato-her-halukarda-turkiyeyi-desteklemez-iddiasi-40057619

(3) http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160217_azez_stratejik_onemi

(4) http://www.milliyet.com.tr/savasa-mi-gidiliyor-/dunya/ydetay/2196977/default.htm

(5) Milliyet, 27 Kasım 1994, S.19



 
a45UyF587661-160321170409 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2016/03/22  11:00 1  39  1923atamizindeyiz@googlegroups.com


 
--

Insanin sahte para yaptigi gibi, paranin sahte yaptigi insanlar vardir.

Allah Resulu (a.s.) soyle buyurmustur:
Israil ogullarindan bir ummet kaybolmustur.
Ne yaptigi bilinmiyor.
Ben zannetmem ki o ummet fareden baska bir sey olsun.
Gormez misiniz?
O, kendisi icin deve sutu konuldugunda icmez de koyun sutu konuldugu zaman onu icer.
Ebu Hureyre den (r.a.) bildirildigine gore:

Sahih-i Muslim
Hadis No: 5315

Suleyman Celik: SEVR ANTLASMASI NDAN GUNUMUZE

scelik44@gmail.com

10 Agustos 1920 de Osmanli Imparatorlugu ile Birinci Dunya Savasi nin galipleri arasinda, Turk Ulusu nun olum fermani olan Sevr Antlasmasi imzalandi.

Internette kolayca bulabileceginiz Sevr haritasinda gorececeginiz uzere Osmanli ya, Sultan in halifecilik oynamasi icin, kucuk bir yer birakilmaktadir. Gercekte Muslumanlarin halifesi rolunu oynayarak Ingiltere nin kuklasi olmasi ve onun Islam ulkelerini somurmesine tinsel aracilik yapmasi dusunulmustur.

Aslinda Osmanli ya birakilan bolgenin Karadeniz kiyisinda, bir Pontus Rum Devleti kurulmasi icin Ingiltere soz vermistir. Yani gercekte Turklere Ic Anadolu da denizi olmayan kucuk bir alan birakiliyordu.

Turkiye Buyuk Millet Meclisi (Gazi Meclis) 19 Agustos ta aldigi kararla bu antlasmayi gecersiz saydi. Imzalayanlari ve onaylayanlari Vatan Haini ilan etti. 7 Ekim de Ankara Istiklal Mahkemesi Sevr i imzalayan Hadi Pasa, Riza Tevfik, Resat Halis ve Damat Ferit Pasa yi idama mahkum etti.

Imkansizi mumkun kilan Buyuk Dahi Gazi Mustafa Kemal Pasa nin onderliginde bir araya gelen Turk Ulusu, Ulusal Kurtulus Savasi sonunda kendisine bu antlasmayi dayatanlari dize getirerek olum fermanini kabul etmedigini dunyaya duyurdu. Ardindan Lozan Baris Antlasmasiyla Sevr tarihin cop sepetine atildi. Ne yazik ki gunumuzde Lozan tartisilir olmus, onun bir yenilgi oldugunu one surenler ortaya cikmistir. Boyle sapkinlara Sevr haritasini gosterin. Baska soze gerek yok.

Ancak emperyalistler kolay kolay pes etmezler. Bizim planlarimiz uzun erimlidir. Gerceklesmediginde bekletir ve kosullar olustugunda yeniden ortaya sureriz derler.

Ingiliz Bas Delegesi ve muttefiklerinin sozcusu Lord Curzon Ismet Pasa ya Lozan da demistir ki bak general, tum isteklerimizi ret ediyorsun. Bunlari ben cebime koyuyorum. Ulken harap ve yoksul. Para bizde ve (yaninda bulunan ABD Delegesi Amiral Bristol u gostererek) bunlarda var. Yarin borc almak icin gelip onumuzde diz cokeceksin. O zaman cebimdekileri cikarip hepsini alacagim.

Lord Curzon Ataturk doneminde cebine koyduklarindan zirnik alamamis, hatta dostlugunu kazanmak icin Krallarini ayagina gondermislerdir. Fakat ne yazik ki Ataturk ten sonra gelenler Lozan in kazanimlarini, ozellikle 2.Dunya Savasi sonrasinda Ingiltere nin yerini alan ABD ye kaptirmislardir.

Sovyetler Birligi nin dagilmasiyla dunyanin tek super gucu olan ABD hedef buyutmus, mazlum uluslarin ulusal devletlerini toptan ortadan kaldirmaya karar vermistir. Medyayi, yazarlari, (sozde) bilim insanlarini, ozellikle yerel isbirlikci/hain etki ajanlarini kullanarak kuresellesme ve dunya vatandasligi masallari ile ulusal devletleri cagdisi ilan eden, ulusal kahramanlari gozden dusurmeye, ulusal refleksleri koreltmeye yonelik; ote yandan din ve mezhep ayriliklari ile mikro milliyetcilikleri one cikaran butuncul bir bilgi kirliligi (desinformasyon) olusturma ve beyin yikama kampanyasi baslatildi. Yeni planlar yapildi, taktik ve stratejiler gelistirildi. BOP ve bunun gelistirilmisi GOP bu kapsamda yapilan planlardir. Bu planlar cercevesinde Sevr benzeri yeni haritalar servis edilmeye baslandi.

Bu yeni emperyal stratejiyi goz onune alarak, ulkemizde son yillarda yasananlari, yazilanlari, konusulanlari dusunun ve buna gore yeni haritalari yeniden degerlendirin.

Ataturk e ve silah arkadaslarina, Rauf Denktas a vb. yapilan saldirilari buna gore degerlendirin. Ulkenin bolunmez butunlugu icin canini ortaya koymus, gazi olmus ulusal kahramanlarimizi intihara surukleyecek derecede, alcakca yapilan saldirilari dusunun.

Ulusal birligimizi simgeleyen ozdeyislerin ortadan kaldirilmasini, TC nin resmi dairelerin logosundan silinmesini, andimizin yasaklanmasini ve en onemlisi bayragimizin yakilmasi, hatta askeri garnizonda gonderinden indirilmesini, buna karsilik bolucu teror orgutunun bayragi ile elebasinin posterlerinin her yere asilmasini toplumun bir tepki vermeksizin sessizce izlemesini buna gore degerlendirin.

VE TEKRAR TEKRAR IYI DUSUNUN! NEREYE GIDIYORUZ?..


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder