Laf salatasını bir kenara bırakırsak, hem Almanya, hem de Fransa da büyük çoğunluk şunu demiş. "Müslüman toplum, ülkem için bir tehdittir, ülkemde camilerin talep edildiği şekilde düzenlenmesinden yana değilim, isteyen Müslümanların sokakta başörtüsü takmasına karşıyım, müslümanların topluma yeteri kadar entegre olmadığını düşünüyorum."
Türkiye'de yaşayan Müslümanlıktan kurtulmuş bir Türk olarak ben durumu nasıl görüyorum derseniz, ben de farklı görmüyorum. Şimdi acı gerçekleri, acı ama basit kelimelerde dile getirmek gerekirse;
- Müslümanlar ilk öncelikle ve en çok kendi ülkeleri ve kendi halkları için tehdit oluşturmaktadır.
- Müslümanlar Müslümanlar için tehdit oluşturmaktadır.
- Müslümanlar kendi kendilerini idare etmekten acizdir.
- Müslümanlar ahlaken zayıftır, ahlak anlayışları tek taraflıdır.
- Müslümanlar her geçen gün daha çok sakatlanmış, inovasyon yeteneğini yitirmiş bir topluma dönüşmektedir.
- Müslümanlar insanlık ailesinin ahlaken ve mental arızalı bir üyesi halinde belirginleşmektedir.
- Müslüman halklar artık sadece kendileri için değil, diğerleri için de tehlikeli ve zararlı bir hal oluşturmaya başlamıştır.
- Müslüman halkların denetlenmesi ve dizginlemesi ihtiyacı gün geçtikçe artmaktadır.
- Müslüman halklarda az çok aklı başında olan kesimler durumu fark ettikçe kaçan kurtulur mantığı içerisinde batılı ülkelere mülteci olmaya razı olmaktadır.
- Müslüman halklar mezhebi ve dini çatışmalar sebebiyle kendi halklarını iç savaşlar sebebiyle katletmekte ve yine batıya siyasi mülteci olmak zorunda kalmaktadırlar.
- Müslüman halklar yeteneksiz ve yetersizlikleri sebebiyle yaşanmakta olan ekonomik ve ekolojik sorunlara çare bulamadıklarından batıya ekonomik mülteci olmak zorunda kalmaktadırlar.
- Müslüman halkların yetersizlikleri, yeteneksizliklerinin en temel sebebi elbette bütün sorunlarının cevaplarını tek bir kitapta aramak saplantısına takılıp kalmaları, din adamlarını, ilhahiyatçıları tapınaklarına hapsetmekte gecikmeleri, İslam rönesansını yaşamaya istek duymamalarıdır.
Tesbitlerim ağır ve haksız gelmiş olabilir. Bunları arzu edenleri için, sonradan madde madde açıklayabilir, örnekleyebilirim.
Doğrusu Müslümanların çoğunlukta yaşadığı bir ülkede yaşamak zorunluluğu sebebiyle benim kişi olarak komşu, işveren, çalışan, iş ortağı, amir, memur, yoldaş, arkadaş olarak daha başkasını seçme şansım yok. Ancak, hala daha daha başkasını seçme olanağı ve olasılığı olanların aklından geçenleri rahatça anlayabiliyorum.
Rönesans yaşamış bir İtalyanın en büyük kaygılarının peynirin, şarabın, müziğin iyisini tadamamak olmasını beklerken Verona, Floransa, Roma sokaklarında peçeli insanlarla, cebelleşmesini anlamak benim için çok kolay.
Aynı şekilde akşam nerede, kiminle, ne içip, neyin sohbetini yapmayı kaygı eden Fransıza Paris sokaklarında seccadelerini sererek trafiği kesen ve bu şekilde namaz kılarak meydan okuyan Müslümanların verdiği huzursuzluğu anlamak da benimi için çok kolay.
Biz bunlar alışığız. Ama onların alışmasını beklemeyelim lütfen.
Alışığız diyorum, ama ben bile hastane koridorlarını, metro koridorlarını inadına kapatan mü'min kardeşlerimizi hüsnü niyetle karşılamakta büyük zorluk çekiyorum doğrusu.
Yer gök, her taraf cami, mescit dolu olduğu halde, neden yollar kesilir, metrolar, koridorlarda saf tutulur bunun açıklaması nedir bilmiyorum.
Esasen şimdiden biliyorum, yorumlarımı okuyan bazıları, zorluk çekenler de defolsun, ittirolup gitsin diyecektir.
İşte zaten zurnanın zırt dediği yer de burası.
İttirolup gitme muhabbeti yapılan bir ülkede yaşıyoruz biz.
Ya sev, ya ittir ol git deniyor.
Onlar kendi memleketlerinde bunu yaşamak istemiyor işte.
Saygılar.
Oraj POYRAZ L2fSIJNoA0xfSNxA
SAADET ORUÇ : Fransa ve Almanya'da İslam İmajı Anketi
10 Mayıs 2016
SAADET ORUÇ
Fransız Le Figaro gazetesi manşetten verdi. Defalarca altı çizilen bir tehlikenin artık Avrupa'nın kapısında olduğunun resmi aslında aşağıda detaylarını vereceğim bu anket.
Gazetenin IFOP araştırma şirketine yaptırdığı ankete göre, hem Almanya, hem de Fransa'da İslam imajı hasar görmüş durumda. Özellikle de sol seçmende bu yaklaşımın arttığına dikkat çekiliyor. "Merkez sağ eğilimli bir gazete olan Le Figaro, İslamofobi ayıbının faturasını siyasi yelpazenin her kesimine dağıtmaya çalışıyor" da diyebiliriz, sol seçmenle ilgili tespite bakıp. Ancak son dönemde Fransa'nın sosyalist Kadın Hakları Bakanı Laurence Rossignol ile onu sosyalist Başbakanı Manuel Valls'ten gelen demeçlere baktığımız zaman da bu tespitin pek de yanlış olmadığı sonucuna varabiliriz.
Şimdi anketin detaylarına bakalım. Almanya'daki İslam imajıyla ilgili menfi yaklaşımların bahanesi olarak da 31 Aralık gecesi Köln'de göçmenlerce gerçekleştiği öne sürülen, ancak daha sonra bu varsayımın temellendirilemediği taciz olaylarına atıfta bulunuluyor. Le Figaro'nun kullandığı tam ifadeyi verelim: "31 Aralık Köln olayları." Bu tespit yapılıyor ve detaylarına girilmeden etiket yapıştırılıp bir sonraki cümleye geçiliyor.
Ankette sorular ve her iki ülkede verilen yanıtlar şu şekilde:
– Müslüman toplum, ülkeniz için bir tehdit midir?
FRANSA:
Evet bir tehdittir. %47
Daha çok kültürel bir zenginliktir: % 19
İkisi de değildir: % 34
ALMANYA:
Evet bir tehdittir: % 43
Daha çok kültürel bir zenginliktir: % 20
İkisi de değildir: % 37
– Ülkenizde camilerin talep edildiği şekilde düzenlenmesinden yana mısınız?
FRANSA:
Karşıyım: % 52
Destekliyorum: % 13
Farketmez: % 27
ALMANYA:
Karşıyım: % 49
Destekliyorum: % 15
Farketmez: % 29
– İsteyen Müslümanların sokakta başörtüsü takması hakkında ne düşünüyorsunuz?
FRANSA:
Karşıyım: % 63
Destekliyorum: % 9
Farketmez: % 28
ALMANYA:
Karşıyım: % 45
Destekliyorum: % 14
Farketmez: % 41
– Müslümanların toplumunuza yeteri kadar entegre olduğunu düşünüyor musunuz?
FRANSA:
Kesinlikle hayır: % 68
Kesinlikle evet: % 32
ALMANYA:
Kesinlikle hayır: % 71
Kesinlikle evet: % 29
– Ülkenizde İslam'ın görünülürlüğü ve etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
FRANSA:
Çok fazla: % 63
Yeteri kadar değil: % 5
İkisi de değil: % 32
ALMANYA:
Çok fazla: % 48
Yeteri kadar değil: % 5
İkisi de değil: % 47
Evet ankette verilen yanıtlara bakılırsa, başörtüsü, İslam'ın görünürlüğü gibi konularda tahammülsüzlük tırmanıyor. Ve bu tahammülsüzlük için de iğneyi kendilerine batırmak yerine bahaneler aramayı tercih ediyor bu iki Batı ülkesi. Almanya'da yılbaşı gecesi yaşanan taciz olaylarını göçmenlere fatura etmeye çalışan medya, yükselen İslam karşıtlığının faturasını da göçmen akımına bağlamaya hazırlanıyor gibi.
Hemen küçük bir not olarak ekleyelim. Almanya'da aşırı sağcı parti Alternative für Deutchland (AfD) Stutgart'da bu haftasonu düzenlediği kongrede, Almanya'da başörtüsü ve minarelerin tamamen yasaklamasını istedi.
Aşırı sağ deyip geçmeyin. Uzunca bir süredir Avrupa'da aşırı sağ söylüyor, solcu iktidarlar da harfiyen aşırı sağın söylediklerini uygulamaya başlıyor.
http://akademikperspektif.com/2016/05/10/fransa-almanyada-islam-imaji-anketi/a45UyF587661-160520140348 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2016/05/20 19:00 1 39 1923atamizindeyiz@googlegroups.com
Contraria contraiis curantur.
* * *
Zitlar zitlara iyi gelir.
Spermin geldigi yer
TARIK 7.(o su) sirt ile gogus kafesi arasindan cikar.
DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -7-
Hepimiz kendimize ozgu bir simdi algisi icinde yasariz ve etrafimizdaki seylerin de bizimle ayni simdi icinde yasadigini zannedebiliriz. Newton fizigi de asagi yukari evrenin bu sekilde kabul edilmesiydi. Evrendeki butun olaylarin, surekli olarak gecmisten gelecege akan ve her sey tarafindan ortaklasa algilanan bir mutlak zaman icinde gerceklestigi dusunulmekteydi. Ozel ve genel gorelilik kuramlarinin gelistirilmesi ile bu yanilgimizdan vazgecmek zorunda kaldik.
Hicbir sekilde, cevremizdeki diger seylerle birlikte ayni simdi icinde yasamayiz. Gunes isiginda baktigimizda dahi, onun simdiki halini degil, yakla$ik olarak 8 dakika onceki halini seyrederiz. Yildizlara baktigimizda ise, aslinda gecmise bakmaktayiz demektir. Bazi yildizlarin ve galaksilerin isigi bize milyonlarca i$ik yili oteden ulasirlar ve biz onlari kendi simdimiz icinde algilariz.
Dr Hawking in, ozel ve genel gorelilik kuramini anlattigi bolum cok uzun. O yuzden kisa alintilarla devam edecegim. I$ik hakkinda yapilan calismalar fizik kuramlarinda devrimci degi$iklikler yapilmasini gerektirecek kadar onemli. Ta Aristotales zamanindan beri isigin eter adi verilen bir madde icinde hareket ettigine inaniliyordu.
1887 yilinda Michelson-Morley deneyi olarak bilinen bir deney yapildi. Gayet hassas cihazlarla isigin iki farkli acidaki hizi olculdu.Iki hiz da birbirinin ayniydi ve bu yuzden artik eter dusuncesinden vazgecilmesi gerekiyordu. Fakat bunu yapmak yerine bilimciler duruma farkli aciklamalar getirdiler.
Albert Einstein
1905 yilinda, henuz 26 yasinda olan Albert Einstein (1879-1955) Hareketli Cisimlerin Elektrodinamigi Uzerine isimli bir makale yayinladi. Varsayimina gore, i$ik hizi farkli konumlarda hareket eden tum gozlemciler icin ayni olmaliydi. Dahasi, zamanin da ayri bir boyut olarak kabul edilmesi gerektigi ortaya cikmaktaydi. Ayni olayi gozlemleyen iki gozlemci icin ortak bir simdi olamazdi. Bulunduklari yere gore, isigin kendilerine ulasma suresine bagli olarak zaman konusunda anlasamiyacaklardi. Bu durumun gundelik hayatimizda pek farkina varilmaz; zira mesafele ve hizlar cok dusuktur. Rahatlikla, cevremizdeki diger seyler ile ortak bir simdi algisi icinde yasayabiliriz. Fakat, mesafeler buyudugunde ve hizimiz arttiginda zamanin bizim icin akisinda da degi$iklikler yasanmaya baslanir. Kitaptan alintilara devam ediyorum.
I$ik hizi evrenin farkli yerlerindeki olaylari anlamamizda referans olarak kullanilir.
Bu durumu tuhaf kilan iki gozlemcinin farkli zaman olcumleri yapmalarina karsin ayni fiziksel sureci izliyor olmalaridir. Einstein bu zaman kaymasi icin yapay bir aciklama olusturma cabasina gitmedi. Urkutucu olsa bile mantikli bir sonuca vardi: Gecen zamanin olcumu, tipki alinan mesafenin olcumu gibi, olcum yapan gozlemciye baglidir. Bu etki, Einstein in 1905 teki makalesinde acikladigi kuramin temel taslarindan biriydi ve sonra ozel gorelilik kurami adini aldi. (...) Einstein in calismasi zamanin Newton un dusundugu gibi mutlak olamiyacagini gosterdi. Diger bir deyisle, her bir olaya butun gozlemcilerin kabul ettigi bir zaman atfetmek olanaksizdir. Tersine, her gozlemcinin kendi zaman olcumu vardir ve birbirine goreli olarak hareket eden iki gozlemcinin zaman olcumleri farkli olacaktir.
Bu calismalar sayesinde fizikciler anladilar ki, i$ik hizi her referans cercevesinde aynidir ve Maxwell in elektrik ve manyetizma kuramina gore zaman uc boyutlu uzaydan ayri olarak ele alinamaz. Zaman ve uzay birbirine gecmistir. Fizikciler uzay ve zamanin bu evliligine uzay-zaman adini verdi ve buna dorduncu boyut dediler.
Zamani da icine alan 4 boyutlu evren modelinde, bir cismin kutlesine bagli olarak uzay-zamanda bukulme meydana gelir ve i$ik da bundan etkilenir.
Einstein cok gecmeden, gorelilik ile cekimi uyumlu hale getirmek icin baska bir degi$ikligin daha gerekli oldugunu farketti. Newton un kutle cekim kuramina gore nesneler herhangi bir zamanda, aralarindaki uzakliga bagli olarak degisen kuvvetlerle birbirlerini cekerler. Ancak gorelilik kurami mutlak zaman kavramini ortadan kaldirdigi icin, kutleler arasi uzakligin ne zaman olculmesi gerektigini tanimlamanin hicbir yolu yoktu. Yani Newton un kutle cekim kurami ozel gorelilik kurami ile uyumlu degildi ve degistirilmesi gerekiyordu. Sonraki 11 yil boyunca Einstein yeni bir kutle cekim kurami gelistirdi ve buna da genel gorelilik adini verdi. Genel gorelilik kuramindaki kutle cekim kavrami Newton unkine hic benzemez. Tersine, uzay zamanin daha once dusunuldugu gibi duz olmadigini, kutle ve enerjisi tarafindan bukulup bozuldugunu one suren devrimci bir taslagi temel alir.
Ozel ve genel gorelilik kuramlarinin cikarimlari, kuresel konumlamalar ait hesaplamalarin hassaslikla yapilmasini gerektiren konularda onem tasir. Ornegin GPS (Global Positioning System) kuresel yer belirleme sistemi teknolojisinde genel gorelilik kurami hesaba katilmasaydi, konumlara ait hesaplamalarda kilometrelerce sapmalar olabilirdi !
Boylece hesaplamalara zaman faktoru de katilmis oluyor. Gercekligin simdi uzerinden algilanmasi bile yeterince zorken, bir de zamanin ayri bir boyut olarak algilanmasi ve bildigimiz uc boyutlu dunyanin uzerine dorduncu boyutun eklenmesi soz konusuydu. Kisa maddeler halinde, neler anlatiyordu ozel ve genel gorelilik kuramlari?
I$ik hizi, tum evrende sabit bir referans hizdir.
Mesafe ve hizdan bagimsiz mutlak bir zaman yoktur.
Cisimler hizlandikca ve i$ik hizina yaklastikca zaman onlar icin daha yavas akmaya baslar. (Kardesler paradoksu. Hayali bir kisi, i$ik hizina yakin bir hizda uzayda seyahat ederse, geri dondugunde ikiz kardesinin cok yaslandigi, belki de oldugu bir durumu bulacaktir.)
Duragan kutleye sahip cisimler asla i$ik hizina erisemezler. Cisim hizlandikca kutlesi artacagi icin daha fazla ivme kazanamaz. (CERN deki parcacik hizlandirma denemelerinde bu duruma rastlanmistir.)
Cisimler hizlandikca, hareket dogrultusunda boylari kisalmaya baslar.
Uzay-zaman mekani kutle cekim etkisi ile bukulebilir. Tipki bir carsafin uzerine birakilan bir cismin carsaf yuzeyini bukmesi gibi.
FOCS 1 isimli, Isvicre de bulunan atom saati. 2004 yilinda calismaya baslayan saat, 30 milyon yilda 1 saniyelik sapma gosterebilir.
Eistein in cikarimlari farkli zamanlarda defalarca test edildi. Cok hassas atom saatleri tasiyan ucaklar farkli yonlere dogru ucurulmus ve saatlerde akan zamanin yavasladigi tesbit edilmistir. I$ik hizina cok yaklasan notrino ve muon isimli parcaciklarin omurlerinin, Dunya da uretilen duragan parcaciklardan daha uzun oldugu gozlemlenmistir. (Kazandiklari hiz sebebi ile...)
Ozel ve genel gorelilik kuraminin cikarimlarinin gundelik hayatimizda pek yeri yoktur. I$ik hizi ile karsilastirildiginda, hareketlerimiz o kadar agirdir ki pratikte bir zaman farkliligi algilayamayiz. Her ne kadar yeni ve carpici fikirler getirmis olsa da Einstein in cikarimlari yine de kla$ik bir kuramdi. Neden ? Dr Hawking den alintiliyorum.
Maxwell in elektro-manyetizma kurami, Einstein in genel gorelilik kurami fizikte devrim yapmis olsalar da, Newton fizigi gibi kla$ik kuramlardir. Yani bu modellerde evrenin bir tek gecmisi vardir. Fakat, kla$ik evren modelleri atom ve atom alti duzeyinde karsilasilan gozlemlerle bagdasmaz. Atom ve atom alti parcaciklarin dunyasini anlayabilmek icin, bu kuramlarin yerine, her biri kendi yogunluguna veya kendi olasilik genligine sahip, olasi her gecmisi iceren bir evren modeli sunan kuantum kuramini kullanmaliyiz. Gunluk hayatla ilgili pratik hesaplamalar icin kla$ik kuramlari kullanmaya devam edebiliriz. Ancak atomlarin veya molekullerin davranislarini anlamak istiyorsak Maxwell in elektro-manyetizma kuraminin kuantum uyarlamasina ihtiyacimiz var. Eger evrenin ilk zamanlarini, yani butun madde ve enerjinin kucucuk bir hacme $ikismis oldugu zamanlari anlamak istiyorsak kuantum kuramlarina basvurmaliyiz. Bazi yasalar kla$ik olarak kalirken, digerleri kuantum yorumu ile ele alinirsa tutarli bir doga anlayisina sahip olamayiz. Bu nedenle, butun doga yasalarinin kuantum uyarlamalarini bulmaliyiz. Bu turden kuramlara kuantum alan kuramlari denir.
Fizikte kuvvet alanlari onemli bir konudur. Cesitli kuvvetler kendilerini kuvvet alani denilen ortam icinde aciga cikarirlar. Bilinen en iyi kuvvet alani manyetik kuvvettir. Bir miknatisin cekim alanindaki camin ustune demir tozu dokersek, kuvvet alanlarini rahatlikla gorebiliriz.
Newton ve Einstein fiziginin bazi cikarimlari makro kozmosa yoneliktir. Yani, Dunya miz veya Gunes imiz gibi gezegen ve yildizlarla, galaksilerle dolu bir evrene yonelik yorumlardir ve sagduyumuza uygundur. Evrenin sadece bir tane tarihi vardir. Hizin ve mesafenin etkisi ile, olaylari farkli zamanlarda algilayabiliriz ama yine de evrenin sadece bir tane gecmisi ve gelecegi olacaktir. Fizikciler buna zamanin oku derler ve bizim gundelik hayatlarimizda da son derece onemli bir kavramdir.
gecmis ------> simdi ------> gelecek
Zamanin oku ile temsil edilen bu akis diyagraminda, hepimiz bir simdi algisi icinde yasariz. Olaylarin akisi tek yonludur ve asla geriye cevrilemezler; yani tersinemezler . Vazoyu dusurup kirarsak, zamanin geriye akmasini ve kirik vazo parcalarinin birlesmesini bekleyemeyiz. Devinim icinde hepimizin biyolojik saati ilerler ve yaslaniriz. Kendimize ne kadar bakarsak bakalim, asla gencligimizdeki sagliga, dinclige geri donemeyiz; sonunda bir gun biyolojik yapimiz tamamen coker ve olum denilen duruma geceriz. Bundan sonra ise bedenimizin curume ve dagilma sureci baslar. Otesinde bir hayat olup olmadigi bilimsel olarak gozlenip olculemedigi icin, bu konu, bilimden cok dinin veya mistik felsefelerin ilgi alanina girer. Simdilik, bilindigi kadari ile olum, herhangi bir canli organizmanin hayati faaliyetlerinin, bir daha geri donmemek uzere kesin olarak sona ermesidir. Elbette, yuzlerce dini, felsefi veya mistik yorum yapilabilir.
Kla$ik fizik yorumlarina dayanarak tabloya biraz daha uzaktan bakarsak gorunen sudur, icinde bizlerin de oldugu sayisiz canli veya cansiz parcacik, surekli bir akis icindedirler ve bu akis tek yonludur .
Daha dogrusu, oyle zannediliyordu.
Artik kuantum kuramina sozu vermenin zamani geldi.
-devam edecek-
Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder