Mehmet Ali Güller : Muhafazakar kurnazlık ve Abdülhamit dengeciliği..
RUSYA'YLA ANLAŞMAK TÜRKİYE'NİN YARARINADIRİKTİDARDA KALABİLME MANEVRALARI
İSRAİL ANLAŞMASI VE DOĞALGAZ TRANSFERİ
TURİZM VE TARIM GELİRİ İHTİYACI
TAVİZ RİSKİ KAPIDA
NE YAPMALI?
Erdoğan ve AKP Hükümeti'nin önce İsrail'le anlaşması, ardından Putin'den özür dileyerek Rusya'yla normalleşme yoluna girmesi ve Mısır, hatta Suriye'de politika değişikliğine gideceğinin işaretini vermesi yoğun tartışılıyor.
Bu değişiklikleri genel olarak olumlu bulmayanlar, değişime toptan U dönüşü diyorlar. Eski muhafazakar ortaklar U dönüşleri "kimlik değişimi" diye, liberaller ise "eksen kayması" diye nitelendiriyorlar.
Peki biz nasıl değerlendiriyoruz? Madde madde görüşlerimizi açıklamaya çalışalım:
RUSYA'YLA ANLAŞMAK TÜRKİYE'NİN YARARINADIR
1) Kuşkusuz Erdoğan ve AKP Hükümeti'nin dış politikadaki bu değişiklikleri, daha doğrusu manevraları öncelikle sınıfsaldır.
Biz, Erdoğan ve dayandığı sınıfların hedef ve niyetlerinden bağımsız olarak, İsrail'le değil ama Rusya'ya normalleşme sürecine girilmesini, Türkiye için çok değerli ve yararlı bir hamle olarak görüyoruz. Zira Rusya'yla yakınlaşma, İran ve Suriye politikalarına da belli ölçülerde olumlu yansıyacaktır.
Kuşkusuz her türlü muhalif kesim Türkiye için yararlı olan hamleden memnun olmalı, fakat aynı zamanda bir geri dönüş olması nedeniyle de siyaseten yararlanmalıdır!
İKTİDARDA KALABİLME MANEVRALARI
2) Erdoğanların Rusya'yla normalleşmeyi İsrail'le anlaşmaya denk getirmesi, muhafazakar kurnazlıktır; Abdülhamit'ten kalma bir dengecilik anlayışıdır.
Yine Erdoğanların "85 yıl sonra Ayasofya'da ilk ezan" hamlesi de, İsrail'le anlaşmadan rahatsız olan tabana yönelik bir muhafazakar kurnazlıktır.
AKP Hükümeti, İsrail ile Rusya anlaşmalarını aynı sürece denk getirerek, birine tepki gösterecek ama diğerinden memnun olacak kesimleri sessiz kalmaya zorlamıştır. Nitekim Rusya'yla anlaşmaya memnun olan kesimler, İsrail'le anlaşmaya yeterinde tepki gösterememiştir.
3) Her iki anlaşmanın da kendi içinde ayrı ayrı anlamları vardır. Fakat ikisinin birden toplamının ABD ve AB ile ilişkilerde gelinen noktayla doğrudan ilgisi vardır.
Son dönemde hem ABD, hem de AB ile sorunlu bir sürece giren AKP Hükümeti, bir yandan İsrail ile anlaşarak Batı'yla ilişkisinde dayanacağı bir müttefik bulmuş oluyor, bir yandan da Rusya ile normalleşme yoluna girere Batı'ya "bak cephemi değştiririm ha" mesajı vermiş oluyor.
Erdoğan'ın "Çin füze anlaşmasını" Batı'ya karşı 1,5 yıl elinde bir kart olarak kullanması gibi...
Yani yıllar önce "iktidar olabilmek için gerekirse papaz elbisesi giyerim" diyen Erdoğan, bu kez iktidarda kalabilmek için her türlü elbiseyi üstüne deniyor!
4) Erdoğan'ların ABD'ye karşı içeriden İsrail, dışarıdan Rusya kartı oluşturmaya çalışması, herşeyden önemlisi Washington'un elindeki şu üç kartı dengelemek içindir...
Bu kartlardan birincisi Reza Zarraf, ikincisi Kuveyt Türk davası ve üçüncüsü de hazırlığı yapılan İHH davasıdır. Her üçü de doğrudan AKP Hükümeti'ni hedef almaktadır.
İSRAİL ANLAŞMASI VE DOĞALGAZ TRANSFERİ
5) İsrail anlaşması, İsrail-Kıbrıs-Mısır üçgeninde bulunan çok büyük miktarlardaki doğalgaz rezervlerinin çıkarılması ve Batı'ya transferi ile doğrudan ilgilidir. Nitekim üç ay önce Washington'da nükleer güvenik zirvesine katılan Erdoğan, burada İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz ile görüşmüştü. Steinitz, Türk basınına pek yansımayan bu görüşmeyi İsrail medyasına "anlaşma yüzde 90 tamam" diye müjdelemişti.
Peki neydi anlaşma? Steinitz, onu da bir kaç gün önce açıkladı. Bölgedeki doğalgazın Batı'ya en ucuz transferi Türkiye üzerinde yapılabilirdi. Kıbrıs'tan Türkiye'ye uzanacak boru hattı, 2019'da ilk doğalgazı Türkiye'ye sevkedecekti. 550 km'lik boru hattını, 2 milyar dolara bir Türk firması yapacaktı!
Tabi bu anlaşmanın hayata geçmesi için kritik olan konulardan biri de Kıbrıs'ta bir anlaşma sağlanmasıydı! Birkaç aydır Batı'nın Kıbrıs'ta anlaşma için bastırması bu nedenleydi.
TURİZM VE TARIM GELİRİ İHTİYACI
6) Erdoğanlar için Rusya'yla anlaşmak bir kaç nedenle zorunluydu. Birincisi Rusya'dan gelecek turizm gelirlerine ve Rusya'ya ihraç edilecek tarım ürünleri gelirlerine acil ihtiyaçları var.
Sıcak para girişine bağımlı bir ekonomiyi oldukça olumsuz etkileyen bu iki kalem, aynı zamanda AKP Hükümeti üzerinde bir Antalya baskısı oluşturuyordu!
Diğer yandan Rus uçağı düşürdüğü için Suriye sınırında uçak bile kaldıramez duruma gelen AKP Hükümeti, değil Suriye'de oyun kurmak, 7 aydır oyuncu bile olamıyordu.
Rusya'nın AKP Hükümeti'ni sınır geçişleri nedeniyle sık sık ABD'ye şikayet etmesi, hele son süreçte Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'den bu yönde müttefiki Türkiye'ye baskı yapmasını istemesi, diğer yandan Moskova'nın IŞİD işbirliği nedeniyle AKP Hükümeti'ni sıkıştırması, Erdoğan'ı tüm söylediklerini bir kenara bırakarak Putin'den özür dilemeye mecbur etti.
TAVİZ RİSKİ KAPIDA
7) Fakat bu dengeleme girişimi ve Erdoğan'ın iktidarda kalma manevraları, çıkarsal ve sınıfsal olduğu için, etkin bir muhalefet oluşturulamazsa eğer, Ankara'yı çeşitli tavizler vermeye götürecektir.
a) İsrail'le anlaşma zaten başlıbaşına bir tavizdir.
b) Kıbrıs'ta tavizler verilmektedir, daha da verileceği Başbakan Binali Yıldırım'ın "Kıbrıs görüşmelerinde yapıcı olmaya devam edeceğiz" sözlerinden bellidir.
c) Diğer yandan İncirlik'te yeni tavizlerin işaretleri vardır. Daha bir hafta önce "İncirlik'e sivil giremez" diyerek güya Almanya'ya tepki gösteren AKP Hükümeti, İsrail-Rusya anlaşmalarının hemen ardından Almaya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen'e İncirlik'in kapılarını açmıştır!
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun dün TRT'de "İncirlik'i Rusya'ya da açma" mesajı vermesi ama bugün "işbirliği dedim, İncirlik demedim" şeklinde düzeltmeye gitmesi, AKP Hükümet'nin savrulmadan savrulmaya gidebileceği tehlikesini göstermektedir.
Yeri gelmişken belirtelim: Türkiye'nin sosyalistleri için İncirlik'in Rusya'ya da açılması gerçekçi olmadığı gibi, savunulacak bir politika da değildir. İncirlik Üssü'nün her ülkeye açılmasını değil, tamamen kapatılmasını savunmalıyız!
d) Diğer yandan mevcut gelişmeler, AKP Hükümeti'ni "Yeni Açılım" yapmaya da sevketme riskleri taşımaktadır. (Bu konuyu ayrıntılı işleyeceğiz.)
NE YAPMALI?
Erdoğan iktidarda kalabilmek için Abdülhamit dengeciliğine başlamıştır. Bu anlayışa karşı İttihat Terakki'nin izlediği "muhalefet yöntemi" bugün de geçerlidir. O günün devrimcileri "Abdülhamit iyi bir çizgiye geldi" deyip muhalefet etmeyi rafa kaldırmıyordu; tersine Abdülhamit'i devirmek için var güçleriyle muhalefet ediyolardı!
Bugün de aynı şey yapılmalı. Türkiye'nin devrimci, milli kuvvetleri "yapıcı muhalefet" adına Erdoğan'ı alkışlamayı bırakmalı ve AKP Hükümeti'ni iktidardan indirmek için muhalefet etmelidir!
Mehmet Ali Güller
4 Temmuz 2016
a45UyF587661-160705154842 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2016/07/05 17:40 3 49 uyarlama@googlegroups.com
Oda oda laf arayan, kapi kapi ekmek arar.
Anonim
Nihayet iftar saati geliyor, Muslumanimiz (Bu, biz de olabiliriz) sofraya oturuyor ve mukemmel bir yemek yiyor.
Istahinda hicbir kapanma yok.
Catlayincaya, patlayincaya, tiksirincaya kadar yiyor.
Yemekten sonra cayini icerken, ne olacak bu Muslumanlarin hali diyor.
Ne suurlu, ne merhametli, ne duygulu Musluman!..
Mehmet Sevket Eygi
Murtecilerin cok sevdigi ve onemsedigi fikir adami.
ALBERT EINSTEIN : NEDEN SOSYALIZM
Ekonomik ve toplumsal konularda uzman olmayan birinin sosyalizm hakkinda gorus bildirmesi dogru mudur?
Ben buna birkac neden yuzunden evet diyorum.
Gelin, bu soruyu once bilimsel bilgi acisindan degerlendirelim.
Ilk bakista astronomi ve ekonomi arasinda onemli yontemsel farkliliklar gorulmeyebilir.
Her iki alanda da bilim adamlari kisitli sayidaki gorungulerin(fenomen) aralarindaki baglantilari mumkun oldugu kadar anlasilir yapmak icin genel kabul gorecek yasalar kesfetmeye calisirlar.
Fakat aslinda yontemsel farklar vardir.
Ekonomi alaninda genel kabul goren yasalarin kesfedilmesini zorlastiran gozlemlenecek ekonomik gorungulerin pek cok faktorden etkilenmeleri ve bu etkilerin tek baslarina degerlendirilememesidir.
Ayrica, -hepimizin bildigi gibi- insanlik tarihinde uygar donem in baslangicindan bu yana edinilen deneyimler ozunde ekonomik olmayan faktorlerden etkilenip kisitlanmistir.
Ornegin, bircok buyuk devlet sekli varliklarini fetihlere borcludurlar.
Fetheden halklar, kendilerini fethettikleri ulkenin -yasal ve ekonomik olarak- ayricalikli sinifi yapmislardir.
Toprak sahipligini tekellerine gecirmisler ve ruhani grubu kendi aralarindan belirlemislerdir.
Egitimi kontrol eden bu rahipler, toplumdaki sinif ayrimini kurumlastirmislar, insanlarin bundan sonra cogunlukla bilincsizce toplumsal davranislarini yonlendirecek bir degerler sistemi yaratmislardir.
SOSYALIZMIN GERCEK HEDEFI
Ancak tarihsel gelenek, insanligin gelismesinin dune kadar Thorstein Veblen in yagmaci donem adini verdigi asamanin otesine hicbir yerde gecemedigini gostermektedir.
Gozlemlenen ekonomik gercekler o doneme aittir ve onlardan turetilecek yasalar insanligin diger donemlerine uygulanamaz.
Sosyalizmin gercek hedefi bu donemin otesine gecerek, insanligin gelisimini yagmaci donemden daha ileri bir doneme tasimak olduguna gore, ekonomi bilimi, mevcut haliyle, gelecegin sosyalist toplumuna cok az i$ik tutabilmektedir.
Ikinci olarak sosyalizm, amaci toplumsal-ahlak olan yone yonelmistir.
Ancak bilim amac yaratmadigi gibi, bunlari insanlara da asilayamaz; bilim, en fazla, amaclara ulasilmasini saglayan araclar yaratabilir.
Ancak amaclar yuce ahlaki ideallere sahip kisiliklerce kavranilirsa ve bu amaclar olu dogmamissa, yasamsal ve guclulerse bir cok insan tarafindan ileri tasinarak, toplumun yavas/agir evrimine yon verir.
Bu nedenlerden oturu insana iliskin sorunlarda bilimi ve bilimsel yontemleri fazla abartmamaya dikkat etmek ve toplumun orgutlenmesini etkileyen sorunlarda sadece uzmanlarin soz hakki oldugunu da varsaymamak gerekir.
BIR CIKIS VAR MI?
Bir suredir cok sayida kisi toplumun bir krizden gectigini one surerek, toplumun dengesinin ciddi olarak bozuldugunu ifade etmektedir.
Boyle durumlarda kisilerin farkli dusunmeleri, hatta ait olduklari gruba karsi dusmanca hisler beslemeleri tipik bir davranistir.
Ne dedigimi anlatmak icin basimdan gecen bir deneyimimi aktarayim.
Gecenlerde zeki ve iyi yetismis bir kisi ile yeni bir savas tehdidini tartisirken, boyle bir savasin insanligin varligini ciddi bicimde tehlikeye sokacagini ve bu tehlikeyi ancak uluslarustu bir organizasyonun onleyebilecegini soyledim.
Bunun uzerine muhatabim bana gayet sakin bir bicimde, Insan irkinin yok olmasina niye bu kadar karsisin? dedi.
Eminim ki daha bir asir onceye kadar hic kimse boyle gayr-i ciddi bir soylemde bulunamazdi.
Bu soylem kendi icinde bir denge saglamak icin bosuna ugrasmis ve bunu basarma umudunu az-cok kaybetmis bir adamin soylemi idi.
Bu soylem aci veren bir yalnizligin ve tecrit olmanin ifadesidir ve bu gunlerde cok kisi ayni aciyi cekmektedir.
Sebebi nedir?
Bir cikis var mi?
Boyle bir soruyu sormak kolay, ancak belli derecede ikna edici bir yanit vermek zordur.
Ancak duygularimizin ve ugraslarimizin celiskili, belirsiz olduklarinin bilincinde olarak ve onlarin kolay ve basit formullerle ifade edilemeyecegini bilerek yine de elimden gelenin en iyisini yapmaya calisip, yanitlamayi deneyeyim.
BIREYSEL VE SOSYAL VARLIK
Insan hem tek basina yasayan hem de sosyal bir varliktir.
Tek basina yasayan bir varlik olarak kisisel isteklerini tatmin etmek ve dogustan edindigi yeteneklerini gelistirmek icin kendisinin ve yakinlarinin varligini koruma cabasi icindedir.
Sosyal bir varlik olarak ise, cevresindeki dostlarinin sevgisini ve takdirini kazanmaya, mutluluklarini paylasmaya, acilarini dindirmeye ve yasam kosullarini iyilestirmeye calisir.
Iste sadece bu cesitli, zaman zaman celiskili cabalarin varligi, insanin ozel karakterini aciklar; bunlarin ozgun bilesimi bireyin icsel bir dengeye erisme derecesini belirler ve toplumun esenligine katkida bulunur.
Genel olarak bu iki durtunun gorece direnclerinin kalitimla duzenlenmis olmasi mumkundur.
Fakat nihai olarak ortaya cikan kisilik, buyuk olcude insanin gelisimi sirasinda kendisini icinde buldugu cevre, icinde buyudugu toplumun yapisi, o toplumun gelenekleri ve belirli davranis bicimlerinin ovulmesi ile olusur.
Soyut toplum kavrami birey acisindan cagdaslari ile ve onceki nesillerle dolayli dolaysiz iliskisinin toplami anlamina gelir.
Birey dusunebilir, hissedebilir, mucadele edebilir ve kendi basina calisabilir fakat -fiziksel, entelektuel ve duygusal varligi ile- topluma oylesine bagimlidir ki- onu toplum cercevesinin disinda dusunmek ve anlamak imkansizdir.
Ona gida, giyecek, ev, is araclari, dil, dusunce bicimleri ve buyuk olcude dusuncenin icerigini saglayan bu toplum dur.
Bu kucucuk toplum kelimesinin ardinda sakli, gecmiste yasamis ve bugun yasamakta olan milyonlarca insanin emegi ve becerisidir ona hayat veren.
Dolayisiyla, bireyin topluma bagimliliginin doganin ortadan kaldirilamayan bir gercegi oldugu kanitlanmistir.
Aynen karincalar ve arilar gibi.
Fakat karincalarin ve arilarin tum yasam sureci en ince ayrintisina kadar kati, kalitimsal icguduler ile belirlenmisken, insanoglunun sosyal kaliplari ve karsilikli iliskileri son derece degiskendir ve degisime aciktir.
Hafiza, yeni birlesimler olusturma kapasitesi, sozel iletisim kurabilme ustunlugu insanoglunun biyolojik zorunluluklarinin buyurmadigi gelismeler saglamasini mumkun kilmistir.
Bu gelismeler kendilerini edebiyatta, bilimsel ve teknik basarilarda, sanat eserlerinde, gelenekler, kurumlar, orgutler olarak gosterir.
Bu bir anlamda insanin kendi yasamini kendinin nasil yonettigini ve bu surecte bilincli dusunme ve istemenin nasil bir rol oynadigini aciklar.
DEGISKENLER-DEGISMEZLER...
Insanoglu dogustan, kalitimsal olarak, insan turunun karakteristigi olan dogal istekleri de iceren, sabit ve degismez olarak niteledigimiz biyolojik bir bunyeye sahiptir.
Buna ek olarak, yasam suresi icinde, iletisim ve baska etkiler araciligiyla yasadigi toplumdan kulturel bir bunye edinir.
Zaman icinde degisime acik olan ve bireyle toplum arasindaki iliskiyi buyuk olcude belirleyen iste bu kulturel bunyedir.
Modern antropoloji bize ilkel denilen kulturlerin karsilastirmali olarak incelenmesi yoluyla, insanoglunun sosyal davranislarinin gecerli kulturel kaliplara ve topluma egemen olan orgut tiplerine bagli olarak cok buyuk degi$iklikler gosterdigini ogretmistir.
Iste insan turunu iyilestirme mucadelesi verenlerin umutlarinin dayanagi sudur: Insanlarin birbirlerini mahvetmek istemelerinin ya da zalim, kendi kendine kasteden kaderin ocagina dusmus olmalarinin nedeni biyolojik bunyeleri degildir.
Yasami olabildigince doyurucu kilabilmek icin toplum yapisinin ve insanin kulturel yaklasiminin nasil degistirilmesi gerektigini kendimize sorarsak, degistiremeyecegimiz bazi kosullarin varligi gerceginin surekli bilincinde olmamiz gerekir.
Daha once de belirtildigi gibi insanin biyolojik yapisi, nereden bakilirsa bakilsin degismez.
Ustelik son birkac yuzyilda yasanan teknolojik ve demografik gelismeler kalici durumlar yaratmistir.
Varliklarinin devami icin vazgecilmez sayilan urunlerle, nufusun gorece yogun oldugu yerlerde, asiri ayrintili bir isbolumu ve son derece merkezi bir uretim aygiti mutlak zorunluluk haline gelmistir.
Bireylerin ve nispeten kucuk topluluklarin tamamen kendine yeterli olduklari, geri donup baktigimizda son derece huzurlu gorunen zaman sonsuza dek yitip gitmistir.
Insanoglunun artik bir uretim ve tuketim gezegeni olusturdugunu soylersek fazla abartmis olmayiz.
CAGIN OZU
Cagimizin ozunu bana gore neyin olusturdugunu kisaca belirtebilecegim bir noktaya simdi varmis bulunuyorum.
Bu toplumla bireyin iliskisi ile ilgilidir.
Birey topluma olan bagimliliginin gecmiste olmadigi kadar bilincindedir.
Ama bu bagimliligi organik bir bag, koruyucu bir guc, olumlu bir varlik olarak gormek yerine, daha cok dogal haklarina hatta iktisadi varligina karsi bir tehdit olarak algilamaktadir.
Dahasi toplumdaki konumu oyle bicimlenmistir ki, yapisinin egoistce suruklenisi surekli vurgulanmakta, dogal olarak daha zayif olan sosyal yapisi gittikce bozulmaktadir.
Toplumdaki konumlari ne olursa olsun tum insanlar bu bozulma surecinde rahatsiz olmaktadirlar.
Kendi egolarinin mahkumu olduklarini bilmeksizin, kendilerini guvensiz ve yalniz, yasamin basit, sade, dogal tadindan yoksun kalmis hissederler.
Insan kisa ve cetin de olsa yasamin tadina varabilir, yeter ki kendini topluma adasin.
Bugunku haliyle kapitalist toplumun iktisadi anarsisi bence belanin asil kaynagidir.
Onumuzde bireylerinin, birbirlerini kolektif emeklerinin meyvelerinden yoksun birakmak icin yilmadan -zor kullanarak degil fakat yasalarla belirlenmis kurallarin tumune gonulden uyarak- ugrastigi dev bir ureticiler toplulugu gormekteyiz.
Bu baglamda uretim araclarinin -yani tuketim mallarini ve buna ek olarak yatirim mallarini uretmek icin gereken tum uretim kapasitesinin- yasal olarak ve cogu kez bireylerin ozel mulkiyetlerinde oldugunun onemini kavramamiz gerekir.
Konuyu basitlestirmek icin, asagidaki anlatimda uretim araclarinin mulkiyetini paylasmayan herkesi isci olarak adlandiracagim, bu terimin yaygin kullanimina tam olarak denk dusmese de.
Uretim araclarinin sahibi, iscinin isgucunu satin alabilecek durumdadir.
Isci uretim araclarini kullanarak kapitalistin mali haline gelecek yeni mallar uretmektedir.
Her ikisi de gercek deger uzerinden olculmek uzere, iscinin urettigi ile ona odenen arasindaki iliski bu surecin esas noktasidir.
Is sozlesmesi serbestce belirlendigi surece, isciye yapilan odemeyi belirleyen urettigi malin gercek degeri degil, iscinin asgari gereksinimleri ve is icin rekabet eden isci sayisina iliskin olarak kapitalistlerin isgucune ihtiyaclaridir.
Teoride bile isciye yapilan odemenin urunun degeri tarafindan belirlenmediginin anlasilmasi onemlidir.
KAPITALIZMIN YASASI
Kismen kapitalistler arasindaki rekabet ve kismen teknolojik gelismelerin ve artan isbolumunun daha buyuk uretim birimlerinin kucuklerin yerini almasini saglamasi sonucunda, ozel sermaye az sayida elde yogunlasmaktadir.
Bu gelismelerin sonucunda, demokratik olarak orgutlenmis bir siyasi toplumda bile etkin olarak denetlenemeyecek devasa bir guce sahip ozel sermaye oligarsisi olusur.
Bu boyledir cunku yasama organlarinin uyeleri, nereden bakilirsa bakilsin secmenle yasama organinin birbirinden ayiran ozel sermaye tarafindan buyuk olcude finanse edilen ya da baska sekillerde etki altina alinan siyasi partiler tarafindan secilir.
Bunun sonucunda halkin temsilcileri gercekte nufusun temel haklardan yoksun kesimlerinin cikarlarini yeterince koruyamazlar.
Ustelik, mevcut kosullar altinda, ozel kapitalistler kacinilmaz olarak temel bilgi edinme kaynaklarini (basin, radyo, egitim) dogrudan ya da dolayli olarak denetlerler.
Dolayisiyla, bir vatandasin bireysel olarak nesnel yargilara varmasi ve siyasi haklarini akillica kullanmasi hayli zor hatta cogu zaman imkansizdir.
Sermayenin ozel mulkiyetine dayali ekonomilerde egemen olan durum iki ana ilke ile nitelendirilir: Birincisi, uretim (sermaye) araclarinin ozel mulkiyetidir ve mulk sahipleri bunu diledikleri gibi kullanirlar; ikincisi serbest is sozlesmesidir.
Bu anlamda tabii ki saf kapitalist toplum diye bir sey yoktur.
Iscilerin uzun ve aci siyasi mucadeleler sonucu, bazi kategorilerde serbest is sozlesmesi nin iyilestirilmis bir bicimini saglamayi basardiklarini ozellikle belirtmek gerekir.
Ama butun olarak ele alindiginda bugunku ekonomi saf kapitalizmden fazla farkli degildir.
Uretime kar icin devam edilir, kullanim icin degil.
Calisabilecek durumda olan ve calismak isteyen herkesin is bulacaginin bir garantisi yoktur.
Hemen hemen herdaim bir issiz ordusu vardir.
Isci her zaman isini kaybetme endisesi tasir.
Issiz ve cok dusuk ucret odenen isciler karli bir pazar olusturmadiklari icin tuketim mallarinin uretimi sinirlidir ve sonuc mesakkatlidir.
Teknolojik ilerleme cogu zaman isin zorlugunu hafifletmek yerine daha fazla issizlige neden olur.
Kar gudusu, kapitalistler arasindaki rekabetin durumuna gore gittikce daha fazla derinlesen bunalima yol acan sermaye birikiminin ve kullaniminin istikrarsizligindan sorumludur.
Sinirsiz rekabet, emegin cok buyuk olcude heba olmasina ve daha once de sozunu ettigim gibi bireylerin sosyal bilinclerinin sakatlanmasina yol acar.
Bana kalirsa kapitalizmin en buyuk kotulugu bireylerin sakatlanmasidir.
Tum egitim sistemimiz bu beladan muzdariptir.
Gelecekteki kariyerine hazirlanmak icin acgozlu bir bicimde basariya tapmak uzere egitilmis ogrenciye abartili bir rekabetci yaklasim asilanir.
BELADAN KURTULMANIN TEK YOLU: SOSYALIZM
Ben bu korkunc beladan kurtulmanin tek yolu olduguna eminim.
Bu yol, toplumsal hedefler dogrultusunda yonlendirilmis bir egitim sisteminin eslik ettigi sosyalist ekonominin insasidir.
Boyle bir ekonomide toplumun kendisi uretim araclarinin sahibidir ve uretim araclari planli bir tarzda kullanilir.
Uretimi toplumun gereksinimlerine uyduran planli bir ekonomi isi calisabilir durumda olanlara dagitir ve erkek, kadin, cocuk herkesin gecimini garanti eder.
Bireyin egitimi, dogustan sahip oldugu yeteneklerin gelistirilmesinin yaninda, gunumuz toplumundaki guc ve basarinin yuceltilmesi yerine, bireyin icinde cevresindekilere karsi sorumluluk hissi gelistirmeyi hedefler.
Yine de planli ekonominin henuz sosyalizm olmadigini unutmamak gerekir.
Boylesi bir planli ekonomiye bireyin tamamen kolelesmesi eslik edebilir.
Sosyalizmin basarisi son derece zor bazi sosyo-politik sorunlarin cozulmesini gerektirir.
Siyasi ve ekonomik gucun merkezilesmesinin yarattigi etki alaninin genisligi gozonune alindiginda burokrasinin mutlak gucunu ve kendini begenmisligini engellemek nasil mumkun olacaktir?
Bireyin haklari nasil korunacak ve burokrasinin gucunu dengeleyecek demokratik bir karsi-guc nasil saglanacaktir?
Yasadigimiz bu gecis surecinde sosyalizmin hedef ve sorunlarinin netligi cok onemlidir.
Mevcut kosullarda, bu sorunlarin ozgurce ve engelsiz tartisilmasi guclu bir tabu haline geldigi icin, bu derginin cikarilmasinin onemli bir kamu hizmeti oldugunu dusunuyorum.
ALBERT EINSTEIN
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder