6 Ağustos 2016 Cumartesi

Hüsnü Mahalli : G.F-F.G!

 


Hüsnü Mahalli : G.F-F.G!

hmahalli@hotmail.com 06 Ağustos 2016, 11:00


Hikâye Türkiye'nin NATO'ya girdiği 1952 yılında başladı.

Türk ordusu her şeyiyle Amerikancı oldu.

Bir ara ABD'nin Türkiye'de 112 askeri üs ve tesisi vardı.

12 Eylül darbesi dâhil bu ülkede herşey Made İn USA.

Geçelim.

11 Eylül sonrasında Afganistan ve Irak işgalleri ABD'nin İslam âlemi ile ilişkilerinde yeni bir dönem başlattı.

Irak işgali öncesinde Amerikan askerleri Türkiye'nin birçok yerinde yayılmak istiyordu.

1 Mart 2003'de henüz başbakan olmayan Erdoğan'ın tüm çaba ve baskılarına rağmen AKP'li vekiller CHP'lilerle birlikte tezkereye 'hayır' dedi.

6 Mayıs 2003'de dönemin ABD Savunma Bakan Yardımcı Wolfowitz rahmetli Birand ve Cengiz Çandar'ı çağırarak CNN-Türk'e konuştu. Wolfowitz tezkerenin reddedilmesine çok kızmış, askerin sessiz kalmasına şaşırmış ve çaktırmadan intikamdan söz etmişti.

İntikam gecikmeden 4 Temmuz 2003'de alındı.

Kuzey Irak'ta Süleymaniye'de 11 Türk askerinin kafasına çuval geçirildi.

Türk ordusu ve AKP hükümeti sessiz kaldı.

Buna şaşırmayan ben 'bunun devamının geleceğini ve son hedefte Türk ordusunun dağıtılacağını' anlatıp duruyordum.

Haziran 2004'de Başbakan Erdoğan BOP'ta Eş-Başkan seçildi.

2008-2012 Ergenekon, Balyoz, Andıç, Casusluk ve bildik kumpaslar yaşandı.

Türk ordusu büyük darbe yedi.

Ordunun beyni konumunda olan Kozmik Oda'ya girildi.

FETÖ'cüler orduyu ele geçirdi.

AKP iktidarı tüm bu süreçte 'Atatürkçü ordudan' kurtulmak için FETÖ'cülere sınırsız destek verdi.

Bu da yetmedi aynı iktidar 11 askerin kafasına çuval geçiren generalleri Ankara'da misafir etti.

Emri veren General Petraeus 30 Haziran 2009'da ABD Merkez Kuvvetler Komutanı ve 18 Temmuz 2011'de (Suriye'de silahlı ayaklanmanın başladığı günler) CIA Başkanı olarak iki kez Ankara'ya geldi.

Kimlerle neyi nasıl konuştuğunu elbette bilen yok.

Çuval emrini uygulayan General Odierno ise ABD Kara Kuvvetleri Komutanı olarak 7 Şubat 2014'de geldi.

Yani 17-25 Aralık'tan sonra.

Aynı General 29 Ocak 2015'te Washington'u ziyaret eden dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar'a 'Türk kara kuvvetlerinin başarılı bir şekilde yeniden yapılandırılmasını sağladığı, Türk ve Amerikan kuvvetleri arasında iyi bir koordinasyon oluşturduğu, Suriye konusunda sergilediği tutum, Türk ve Amerikan özel kuvvetleri arasında daha geniş bir işbirliğinin geliştirilmesine katkı sunduğu için' Liyakat Nişanı taktı.

İlginç.

Tüm bu dönemlerde FETÖ'cüler ordu ve devletin tüm kurumlarında istedikleri herşeyi yapıyorlardı.

17-25 Aralık kavgasına rağmen.

Öncesinde FETÖ'cülerin Şubat 2013'de Hakan Fidan'ı hedef alan kumpasına rağmen.

Üstelik FETÖ'cüler başta Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, MİT Müsteşarı Fidan, Genel Kurmay Başkanı Özel olmak üzere devletin tüm 'Âli' makamlarının telefonlarını dinlemişti.

AKP ve yandaş medyaya göre FETÖ'cüler 'Darbeci ve İsrail, ABD, Almanya ve diğer ülkeler adına casusluk ve ajanlık yapıyordu'.

Bu durumda devletin bütün sırları bu ülkelerin eline geçmişti.

Özellikle FETÖ'cülerin hamisi olarak bilinen CİA.

Bu bir ülke için çok vahim bir durumdu ama dosya kapanıp gitti.

Hiç kimse FETÖ'cülere dokunmadı.

15 Temmuz darbe girişimine kadar.

Emekli Orgeneral Başbuğ'a göre ' Başarılı olmayacak şekilde planlanmış darbe'.

Yani ihtilal.

Arapçada işgal anlamında kullanılır.

Yani Türk ordusunu işgal etmek.

Nitekim de öyle oldu.

Güven, disiplin, dayanışma, sadakat ve bağlılık duyguları darmadağın edildi.

Alınan kararlarla ordu devletin herhangi bir sivil organı haline getirilecek.

Diğer detayları herkes biliyor.

Bu ordu artık kolay kolay toparlanamaz.

Herkes herkese kuşkuyla bakıyor.

İhbarcılık ve dedikodu mekanizması çok tehlikeli.

Böyle giderse AKP süreç içinde kendi ordusunu kurar.

Saddam Hüseyin ve Hafız Esad böyle yaptı.

Baas dönemi.

Yani 'İdeolojik ordu'.

Arap milliyetçisi, ilerici ve anti-emperyalist ordu.

Bu kritere uymayanlar subay olamazdı.

Belki de bundan böyle AKP'li olmayan subay olamaz.

Yani Mütedeyyin belki de İmam Hatipli olma koşulu aranır.

Türk ordusu bundan böyle adına uygun olarak örgütlenir :

Peygamber Ocağı.

Yani İslamcı.

Mehmetçikler hakiki Müslüman olmalı.

Bir zamanlar Osmanlı'da olduğu gibi her 100-150 Mehmetçik için bir İmam görevlendirilir.

İsrail ordusunda olduğu gibi.

Üstelik orada 'Ordu Başhahamı' var ve bu Haham izin vermeden savaş bile yapılmaz.

Hikayeyi istediğiniz kadar uzatabilir detaylandırabilirsiniz..

Ama özde gerçek değişmez.

Başbakan Yıldırım'ın dediği gibi ' Bu TSK'nın 150 yıldır yapmaya çalıştığı reform'.

Şu darbeden kimin önce haberdar olduğunu anladığımızda bu reform tamamlanmış olacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım 'MİT Müsteşarı Fidan ve Genel Kurmay Başkanı Akar bize bilgi vermedi' diyorlar.

Yahu bu CİA de ne cinmiş!

Bir taşta birçok kuş ve civciv vurdu.

Ordu, devlet, siyaset ve toplum darmadağın.

'Hoca Efendi'nin elini öpüp hayır duasını alanlar kesin şimdi mutludurlar.

Ama esas mutlu olan Hoca Efendi'nin 'Hocası' Graham Fuller'dir.

Ceplerdeki 1 dolarların üzerindeki 'F' harfinin belki de gerçek sahibi.

F.G - G.F.

Alfabede peş peşe gelen iki harf.

Tesadüf.



 
a45UyF587661-160806181854 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2016/08/06  23:20 2  65  adaletvekalkinma@yahoogroups.com


 


Devrim yasasi, eldeki yasalarin ustundedir.
Bizi oldurmedikce, bizim kafalarimizdaki akimi bogmadikca, basladigimiz devrim ve yenilik bir an bile durmayacaktir.
Bizden sonraki donemlerde de boyle olacaktir.
1923.

K.Ataturk

Her asirdaki insanlarin en iyilerinden dunyaya getirildim.

Buhari

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -3-

Boylece geldik felsefenin en buyuk ustalarindan birine: Rene Descartes. (1596-1650) Yontem uzerine konusmalar felsefeyi seven herkesin kitapliginda olmasi gereken bir eserdir. Bu calismada Descartes, once hinzirca bir bicimde insanlari igneleyerek ise baslar: Sagduyu bu dunyada en adil sekilde dagitilmis seydir; cunku herkes kendi aklinin ve sagduyusunun dogrulugundan emindir! Insanlarin kendi varliklarindan (ve icinde bulunduklari varolussal konumdan) cok emin olmalarina karsilik Descartes alabildigine supheci bir insandir. Oyle ki bir sobanin karsisinda oturup dinlendiginden bile emin degildir. Ruya veya hayal goruyor da olabilir. Icinde bulundugu varolus durumu aslinda gelip gecici bir yanilsama da olabilir. Ama emin oldugu tek sey, kendi varligi uzerinde dusunuyor oldugudur. Boylece meshur sozunu soyler: Dusunuyorum; o halde varim. Descartes in bu dusunce tarzi yuzyillar sonra varolusculuk (egzistansiyalizm) felsefesinde baska bir sekilde dile getirilecektir: Varolus ozden once gelir. Bu dusuncede oz olarak kabul ettigimiz varligimiz bile aslinda secimlerimiz ile olusturdugumuz bir formdur. Aslolan ise varolusumuzun farkina varmamizdir ve bu anlamda insan ile bir agac kurdunun arasinda fark yoktur. Fakat, ilerleyen yillarda buna da karsi cikilacak ve bilinc problemi anlasilmasi en zor sorunlardan biri olarak fenomenal bilimlerin karsisina dikilecektir. Descartes ile devam edelim. Daha once, dogadaki seylerin sanki bir tur zihinleri oldugu gibi algilanmasina Descartes karsi cikti. Alintiliyorum:

Descartes, butun fiziksel fenomenlerin -Newton un unlu hareket yasalarinin onculeri olan- uc yasanin yonettigi devinen kutlelerin carpismalarina dayanarak aciklanmasi gerektigine inaniyordu. Bu doga yasalarinin her yerde ve her zaman gecerli olduklarini one surdu ve bu yasalara uyulmasinin devinen kutlelerin zihinleri oldugu anlamina gelmedigini acikca belirtti. Ayrica Descartes gunumuzde baslangic kosullari dedigimiz konunun onemini de anlamisti. Baslangic kosullari; bir sistemin, hakkinda ongorude bulunulan herhangi bir zaman araliginin baslangicindaki durumunu tanimlar. Doga yasalari, verili bir dizi baslangic kosuluyla bir sistemin zaman icerisinde nasil gelisecegini tayin eder, ancak belirli bir baslangic kosullari dizisi olmaksizin gelisim tamamlanamaz. Ornegin sifir zamanda tam ustumuzdeki bir guvercin pislemis olsun, o dusen nesnenin yolu Newton yasalarinca belirlenir. Ancak guvercinin sifir zamanda bir telefon teli uzerinde kimildamadan duruyor ya da saatte yirmi mil hizla ucuyor olusuna bagli olarak, ortaya cikan sonuclar cok farkli olacaktir. Fizik yasalarini uygulayabilmek icin, bir sistemin nasil basladigi veya en azindan belirli durumu bilinmelidir. (Bu yasalar bir sistemi zaman icinde geriye dogru izlemek icin de kullanilabilir.)

Hawking in degindigi bu konu bazilarinca baslangic durumuna bagli hassasiyet olarak ifade edilmistir. Bir sistemin baslangicindaki durumlarda en ufak bir sapma oldugunda, uzun bir N zaman icinde sistemin ilerleyisinde cok buyuk sapmalar gerceklesecektir. Bunu orneklemek icin bir bilardo masasi gosterilir. Diyelim ki 10 top bulunan bir masada beyaz topa hep ayni sekilde, ayni hizla, ayni kuvvetle vursak dahi asla ayni hareket kombinasyonunu elde edemeyiz. Topa vurus esnasindaki en ufak bir degi$iklik, diger toplara carpildiginda zincirleme olarak ufak sapmalar doguracak bu da rotayi degistirecektir. Bilardo topunun sifir surtunme katsayisina sahip oldugunu ve sonsuza kadar hareket edecegini varsayarsak, zaman ilerledikce sapmanin ne kadar cok artacagini tahmin edebiliriz. Bu fenomen ayni zamanda evrenimizdeki minik seytandir ve duzenli sistemleri beklenmedik sapmalara surukleyen turbulans etkisi olarak bilinir. Musluktan akan suyun aniden yalpalamaya baslamasi, bir ucagin hava bosluguna girmesi ve benzer fenomenlere dogada $iklikla rastlanabilir ve bunlarin onceden ongorulmesi nerdeyse imkansizdir.

Doga yasalarinin varligina duyulan inancin tazelenmesiyle, bu yasalari Tanri kavramiyla uzlastirmaya yonelik yeni girisimler de basgosterdi. Descartes e gore Tanri isterse etik onermelerin veya matematiksel kuramlarin dogrulugunu veya yanlisligini degistirebilir ama dogayi degistiremezdi. Doga yasalarini Tanri in emrettigine inaniyordu, ancak Tanri nin bu yasalardan baska secenegi yoktu; onlari secmisti, cunku sadece bu yasalar mumkundu. Bu anlayis Tanri nin otoritesini cignemek olarak gorulebilirdi ancak Descartes bu yasalarin Tanri nin kendi oz dogasinin yansimalari oldugunu, bu yuzden degistirilemez oldugunu soyleyerek bundan kurtulmanin yolunu bulmustu. Bu dogruysa, Tanri nin her biri farkli baslangic kosullarina karsilik gelen birbirinden cok farkli dunyalar yaratma sansina sahip oldugu dusunulebilir. Ancak Descartes bunu da yadsir. Ona gore, evrenin baslangicinda nasil bir duzenleme olursa olsun, zaman icerisinde tipki bizimkine benzeyen bir dunya (alem) ortaya cikacaktir. Dahasi, Descartes e gore Tanri dunyayi bir kez yaratip duzene soktuktan sonra tamamen kendi basina birakmistir.

Descartes in bu dusunceleri ile, aslinda ateizme genis bir yol acilmisti. Madem ki doga yasalari Tanri nin ozunun yansimalari olarak goruluyordu, o zaman bir Tanri dan bahsetmenin anlami neydi? Tipki fizikte bir donem yer alan esir fikri gibi, bu dusunce de tamamen devre disi birakilip geriye sadece doga yasalari kalamaz miydi? Acikcasi, bu, dinsizce bir fikirdi ve fikrin olgunlasmasi icin sanayi devriminin ardindan gelen modernizm donemine kadar beklemek gerekecekti. Ortacag ve yeni cagdan gunumuze kadar uzanan felsefe sureci icinde, doga yasalari ile Tanri inancini uzlastirma cabalari yogun olarak gozlemlenmektedir. Benzer $ikintilar Islam dusuncesi icinde de yasanmis ve geleneksel kanadin askin ve mutlak hakim Allah fikrine karsilik, Allah in neyi secerse onun dogru oldugu veya Allah in dogru ve iyi olan seyleri sectigi gibi dusunceler birbiri ile carpismistir. Bunlarin bir kismina kisaca deginirsem. Allah cuziyati bilir mi? sorusu, acikca tum partikullerin olasi tum hareketlerinin Allah tarafindan bilinip bilinemiyecegine dair bir tartismaydi. Gelenekciler, Allah in ilmini inkar gibi gorunen bu fikre karsi ciktilar. Buna karsilik, Antik Yunan filozoflarindan etkilenen Musluman dusunurler, Allah i her an her seye mudahale eden bir ilah gibi dusunmek yerine, onun temel yasalari koydugunu ve ilminin alemlerde yansidigini iddia ediyorlardi. Bir baska mesele ise alemin ezeli ve ebedi olup olmadigina dair tartismalarda ortaya cikmaktaydi. Alem eger ezeli ve ebedi ise o zaman kendisi de ezeli ve ebedi olan Allah ile doga arasinda ne fark vardi?

Farabi, Ibn-i Sina, Ibn-i Rusd gibi filozoflar akilla vahyi uzlastirma cabalari sarfederken, gelenekci kanadin buyuk temsilcisi Imam Gazzali (1058-1111) Makasid el-Felasife (Filozoflarin maksatlari) ve Tehafut el-Felasife (Filozoflarin tutarsizliklari) isimli eserlerinde filozoflari kufre dusmekle veya bidat (dine sonradan eklenen yenilikler) icat etmekle suclamistir. Islam alemi genelde bu ekol uzerinde yurumus ve zaman icinde dogal bilimlerden ciddi sekilde kopmustur. Ne yazik ki elestirel ve arastirmaya dayali dusuncenin yerini, kopyaci ve taklitci gelenek almistir. Buna karsilik doga bilimleri ise, salt zihinsel tartismalar yerine gozleme, deneye, modellemeye, yanlislamaya dayali metodlari benimsemistir. Alintilamaya devam ediyorum.

Doga yasasi kavramina iliskin cagdas anlayisimiz filozoflarin uzun uzadiya tartistigi bir konudur ve ilk bakista zannedildiginden daha incelikli bir meseledir. Ornegin, filozof John W. Carroll tum altin kurelerin capi bir milden daha azdir ifadesiyle tum uranyum-235 kurelerinin capi bir milden azdir ifadelerini karsilastirir. Gozlemlerimiz Dunya da capi bir milden daha buyuk bir altin kure bulunmadigini soyler ve gayet guven icinde hicbir zaman olmayacagini savunabiliriz. Yine de olmayacagina inanmamiz icin herhangi bir neden yoktur ve bu nedenle bu ifade bir doga yasasi olarak kabul edilemez. Ote yandan, tum uranyum-235 kurelerinin capi bir milden daha azdir ifadesini bir doga yasasi olarak dusunebiliriz. Cunku nukleer fizik hakkinda bildiklerimize gore, bir uranyum-235 kuresinin capi yakla$ik 16 santimetreden daha fazla buyurse bir nukleer patlamayla kendi kendini yok eder. Dolayisiyla boyle bir kurenin olmayacagini biliriz. Bu onemli bir ayrimdir, cunku gozlemledigimiz her genellemenin doga yasasi olarak dusunulemiyecegini ve cogu doga yasasinin cok daha buyuk, birbirine bagli yasa sistemlerinin bir parcasi oldugunu gosterir. Cagdas bilimde doga yasalari genellikle matematiksel olarak ifade edilir. Kesin ya da yakla$ik olabilirler; ama istisnasiz hepsinin -evrensel olarak degilse de en azindan tam olarak belirlenmis kosullar altinda- gozlemlenmis olmasi gereklidir. Ornegin, devinen nesnelerin hizi i$ik hizina yakinsa Newton yasalarinin degistirilmesi gerektigini artik biliyoruz. Yine de, karsilastigimiz hizlarin i$ik hizinin cok altinda oldugu gunluk yasam kosullarinda, en azindan cok iyi tahminlerde bulunmamizi sagladiklari icin Newton yasalarini yasa olarak kabul ediyoruz.

Yukardaki ifadeler cok onemlidir. Bu ifadelerle artik gorelilik kuramlarina gecis yapilmakta. Bir doga yasasi, belli ve dar bir alan icinde, kendi uzay-zaman gercekligi icinde dogru ve gecerli olabilir. Tipki kutle cekim kanunlarini izah eden Newton cekim yasalari gibi. Hicbirimiz bu yasalarin gecersiz oldugunu one suremeyiz. Iki-uc metre yuksekten, bir balkondan asagi duserseniz veya arabanizla saatte 120 km hizla giderken bir agaca toslarsaniz; cekim, kuvvet, ivme, momentum gibi kavramlari iceren bu yasalarin dogru oldugunu cok aci verici bir bicimde anlayabilirsiniz. Diger yandan, inanilmaz derecede buyuk mesafeleri iceren galaktik olculerde ve isin icine saniyede yakla$ik 299 bin kilometrelik i$ik hizi girdiginde Newton fizigi dogru sonuclar vermeyecektir. Bu durumda genel ve ozel gorelilik kuramlarinin matematigi devreye girer. I$ik hizi C sembolu ile ifade edilir ve genelde bir vakum (bosluk) ortaminda iken hizi tam olarak 299,792,458 m/saniyedir. Ama vakum disindaki bir ortamda, ornegin suyun veya camin icinden gecerken hizi C degerinden dusuk olacaktir.

Yukarda ele alinan bir baska konu ise, gozlemin onemli olmasina karsilik, bir seyin davranis bicimini matematiksel olarak ifade ettigimizde artik tek tek gozlem yapmaya ihtiyacimiz olmadigi gercegidir. Eger bir uranyum-235 izotopu 16 santimetreden daha fazla buyudugunde nukleer bir patlama ile kendini yok ediyorsa, o zaman dogayi gozlemleyip capi 16 santimden buyuk uranyum-235 izotopu aramamizin bir anlami yoktur, cunku dogasi geregi boyle bir sey varolmayacaktir. Uranyum-235 zincirleme bir nukleer fisyon olusturacak kadar guclu bir izotoptur ve nukleer silah yapiminda kullanilmistir.

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder