28 Eylül 2016 Çarşamba

Habip Hamza Erdem : ABDULHAMİT SEVDASI (II)

 


Habip Hamza Erdem : ABDULHAMİT SEVDASI (II)

Eyl 25, 2016 3:35

Abdulhamit sevdalılarına kimi tarihsel gerçekleri sunmaya devam edelim:

93 Savaşı ve sonuçları

Rusya ile savaşın başında, Abdulhamit ataları gibi ordunun başına geçeceğini ve cephede en ön safta yer alacağını söylemekteydi.

Günlük gazeteler hergün Sultan'ın yola çıkacağını yazıyorlardı ama günler geçtiği halde Sultan'ın yeni bir engeli çıkıyor ve sefere çıkış hep erteleniyordu.

Gerçekte, Abdulhamit savaşı kaybedeceği korkusundan çok, İstanbul'dan ayrılması durumunda V. Mahmut'un tahtı ele geçireceğinden korkuyordu. Nitekim, kimi söylentiler Mahmut'un iyileşmekte olduğu yönündeydi.

Savaş sonunda, Osmanlı İmparatorluğu Rusya karşısında ağır bir yenilgi aldı ve Ruslar Doğuda Erzurum'a kadar, Batıda ise İstanbul'a (Ayastefenos-Yeşilköy) kadar geldiler. 3 Mart 1878 tarihinde, Ayastefenos Antlaşması diye anılan bir barış antlaşması imzalandı.

Antlaşmaya göre;

- Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsızlıklarını kazanacak

- Büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulacak

- Bosna-Hersek özerklik kazanacak

- Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğubeyazıt ve Eleşkirt Rusya'ya verilecek

- Teselya Yunanis'tana bırakılacak

- Girit ve Ermenistan'da da yeni düzenlemeler yapılacak

- Ve Rusya'ya 30 000 Ruble savaş tazminatı ödenecekti.

Ne var ki, Batılı Devletler Rusya'nın bu denli yayılmasını kendileri açısından tehlikeli buldukları için, 13 Temmuz'da Berlin'de uluslararası bir kongre toplayıp 'Berlin Antlaşması' adıyla yeni bir antlaşma imzaladılar..

Buna göre; Ayastefenos'a ek olarak

-Bona-Hersek ile Doğu Rumeli ayrıcalıklı vilayet olacak

-Kıbrıs sancağı İngiltere'ye kiralanacak

- Van'ın doğusundaki Kotur yöresi de İran'a verilecekti.

Üç yıl sonra, Fransa, Berlin Antlaşması'nı gerekçe göstererek Tunus Prensliği'ne ayrıca el koyacaktı.

Kanun-u Esasi Engel

Ayastefenos Antlaşması o denli ağırdır ki, kaybedilen toprakların yanısıra 'Osmanlı Onur'u da zedelenmektedir. Ancak Abdulhamit imzalayacaktır. Çünkü Rusya ile Abdulhamit arasında, ona 'Taht garantisi' veren bir 'Gizli Anlaşma' yapılmıştır (1).

O nedenle, Abdulhamit Ayastefenos antlaşmasını 'başarı' gibi görmekten çekinmeyecektir. Ancak, Meclis ve Kanun-u Esasi'ye göre antlaşma koşulları 'vatana ihanet' kapsamında değerlendirilebilecektir.

Böylece Meclis'in kapatılması ve Kanun-u Esasi'nin 'askıya alınması' için yeni ve daha zorlu bir gerekçe ile karşı karşıya kalmış olmaktadır 'Ulu Hakan'.

Kuşkusuz bu da ancak, Rusya'nın bir gizli anlaşma yoluyla, iç ve dış tehditlere karşı, Abdulhamit'e arka çıkmasıyla mümkün olabilecektir. Ve neden Abdulhamit'in Cuma günleri Selamlık geçitlerinde Rus Kadet Okulu marşları çaldırttığına da bir açıklık getirmiş olacaktır (2).

Bürokraside Kıyım

5 Şubat 1877 tarihinde Mithat Paşa'nın Saray'a çağrılarak tutuklanmasıyla başlayan kıyım; Genelkurmay başkanı (Savaş Bakanı) Hüseyin Avni Paşa'nın katledilmesiyle sürecektir.

Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa Aydın'a sürülecek, Şeyhülislam Hayrullah Efendi Arabistan'a gönderilecektir.

Mehmet Ali Paşa Arnavutluk'ta öldürülecek, general Kahraman 'bir üst yerden aldığı emir'le öldürdüğünü söyleyen bir hapishane kaçkını tarafından Zincirli kuyuda vurulacaktır.

Sultan Abdulmecid'in damadı olan Damat Mahmut Paşa, Mithat Paşa ile birlikte Taif'e sürülecektir. 1884 yılında üzerinde Yüce Sultan'a Japon Fildişinden Sanat Eseri (Ivoires Japonais –Objet d'art pour S.M.I. le Sultan) yazan bir paket gelecek, içinden Mithat ve Mahmut Paşa'ların 'kesik baş'ları çıkacaktır.

Birkaç kez Maliye Bakanı ve Sadrazam olan Sadık Paşa Limni'ye sürülecek, İsviçre'de Istikbal (L'Avenir) gazetesini çıkaran Ali Şefkati'nin mallarına el konularak ömür boyu sürgün'e gönderilecektir (3).

Danıştay üyesi Kemal bey Midilli adasına sürülecektir.

Abdulhamit'in hüküm sürdüğü süre içinde 25 Sadrazam değişecek, günümüz diliyle ortalama her 14 ayda bir hükûmet değişikliği yapılmış olacaktır.

(Sürecek)

Habip Hamza Erdem

(1) Albert Fua, A.g.e, s. 44

(2) Cadet Okulları, Rus Çarlığı'nın, 1653 yılından itibaren, Prusya örneğinden hareketle soyluların çocuklarını askerî okullarda eğitmek üzere kurdukları okullar olup, 1918 yılında Kızıl Ordu'nun kurulmasıyla kapatılmışlardır.

(3) Ali Şefkati, V. Murat'ın yakın arkadaşı olup, Cleanthi Scalieri'yle birlikte, lağım kanallarından ilerleyerek onu zindanda görüp konuşan ve akıl sağlığının yerinde olduğunu saptayan kişilerden biridir.

 
a45UyF587661-160927145124 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2016/09/28  20:30 2  65  islamvebilim@googlegroups.com


 


Denebilir ki, hicbir seye muhtac degiliz, yalniz bir tek seye ihtiyacimiz var: Caliskan olmak! Servet ve onun dogal sonucu olan rahat yasamak ve mutluluk, yalniz ve ancak calisanlarin hakkidir.
Yasamak demek calismak demektir.

K.Ataturk

Haluk Gumustabak : DORT HALIFENIN HADIS NAKLIYLE MUCADELESI:

hg--58@hotmail.com

HZ. EBU BEKIR IN ALDIGI ONLEMLER

Hz. Ebu Bekir, peygamberin vefatindan sonra Muslumanlari toplayarak soyle demisti: Sizler, Peygamberden hadis rivayet ediyorsunuz ve bu hadislerde ihtilafa dusuyorsunuz. Sizden sonrakiler ise daha fazla ihtilaf edecektir. Peygamberden hicbir sey tahdis etmeyin. Size bir soru soran olursa, Bilgimizle sizin aranizda Allah in kitabi var deyin ve onun helal kildigini helal, haram kildigini haram kilin [Zehebi, Teskiretu l Huffaz, I, 2-3]

Hz. Ebu Bekir vefat ettigi gece bir hayli huzursuz olmus ve uyuyamamis, bunun sebebini soran kizi Hz. Aise ye sebebinin hadisler oldugunu soylemis, sabah olunca da evde mevcut olan butun yazili hadisleri getirtip yaktirmis. [Zehebi, I, 5]

HZ. OMER IN ALDIGI ONLEMLER

Hz. Omer diger sehirlerdeki sahabelere mektuplar yazarak ellerinde yazili bulunan hadis mecmualarini yok etmelerini istedi. [Ibn Abdilberr, 108]

Hadisler Omer doneminde cogalmisti. Omer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarini getirmelerini istedi. Sonra bunlarin yakilmasini emrederek sunu soyledi: Kitap Ehli nin Misna si gibi Muslumanlarin Misnasi dir bunlar. [Ibn Sad/Tabakat 5/140]

Hz. Omer Irak a yolcuga giden arkadaslarina soyle demisti: Siz oyle bir ulkeye gidiyorsunuz ki halki ari ugultusu gibi Kur-an okur. Hadislerle onlari mesgul etmeyiniz ve yollarini saptirmayiniz. [Hanbel, Kitabul Ilel 1/62-63]

Hz. Omer soyle der. Ancak sizden onceki kavimleri hatirladim, onlar da kitaplar yazmislardi ve Allah in Kitabi ni birakarak onlara sarilmislardi. Allah in Kitabi ni asla baska bir seyle degistirmem baska bir rivayette Ben yemin ederim ki, Allah in Kitab ni hicbir seyle golgelemem. [El Hatip, Takyidull Ilm Sayfa 50; Ibn Sad, Tabakat, 3/206]

Hz. OSMAN IN ALDIGI ONLEMLER;

Hz. Osman cok hadis nakletmelerinden oturu Ebu Hureyre yi Devs daglarina gondermekle, Kab i Kirede daglarina gondermekle tehdit etmistir. [Tahzirul Havas 10b. ]

HZ. ALI NIN ALDIGI ONLEMLER;

Bir gun Hz. Ali ye gelirler ve Halk hadislere dalmis. derler. Hz. Ali sorar: Gercekten oyle mi? Evet derler. Peygamber den isittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden soz ediyordu. O fitneden kurtulus nedir, nasildir? diye sordum. Resullullah dedi ki:

Kurtulus Kuran dadir. Cunku sizden oncekilerin haberleri de, sizden sonrakilerin haberleri de, aranizdakilerin hukmu de ondadir. O gercek ile yalani birbirinden ayiran kesin bir hukumdur, saka ve bos soz degildir. O nu terk eden her zorbanin Allah boynunu kirar. Hidayeti, dogru yolu O ndan baskasinda arayani Allah sapkinliga dusurur.

O, Allah in en saglam urganidir. O, hikmetle dolu Kuran dir. O en dogru yoldur. O, bos arzularin haktan saptiramayacagi, dillerin, karistirip belirsiz edemeyecegi, ilim adamlarinin doyamayacagi, cok tekrarlanilmasindan bikilmayan, ilginc ozellikleri bitip tukenmeyen bir kitaptir. Sunen-i Tirmizi/Darimi

Hz. Ali den rivayet edildigine gore o yaninda yazili sahifeler bulunan kimseleri, bunlara muracaat etmekten sakindirmis ve Sizden onceki insanlar, Rabb lerinin Kitabini terk ederek alimlerinin sozlerine uyduklari icin helak olmuslardir demistir. [Ibn Abdilberr, 108]

Hz. Ali minberden su hutbeyi veriyordu: Yaninda hadis sayfalari bulunanlar gidip onlari yoketsinler. Zira halki helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran i terk etmeleridir.

Ibn Abdulberr, Camiul Beyanil Ilm

HADIS RIVAYET EDEN SAHABELERIN BUNDAN VAZGECMELERI

Seddad, Ibni Abbas a Hz. Peygamber bir sey birakti mi? diye sordu. O da Sadece Kuran in iki kapagi arasinda olanlari birakti cevabini verdi. [Buhari, K. Fezailul Kur-an 16; Muslim K. Fezailus Sahabe 30, 31; Ebu Davud K. Fiten 1, Tirmizi K. Fiten 43]

Ibn Mesud elinde bir hadis sayfasiyla geldi. Sonra su isteyerek sayfalari sildi, sayfanin yakilmasini emretti ve sunu soyledi: Allah kime bir hadis sayfasinin yerini bildirirse ve o da beni bundan haberdar etmezse Allah a yemin ederim ki, Hindistan da dahi olsa onu arar bulur ve yok ederim.

[Ebu Reyye, Muhammedi Sunnetin Aydinlatilmasi, s. 27]

OLUSTURULAN NOTLARIN YAKILMASI/IMHA EDILMESINE DAIR;

Ebu Musa el Esari nin bir taraftari, tesvik uzerine hocasinin hadislerini yazmis; ancak o bunu ogrenince hepsini imha ettirmis. [Ibn Sad, IV, 112]

Ubeyde b. Kays, kitaplarinin yakilmasina veya baska turlu imha edilmesine, vasiyetinde yer vermisti. [Ibn Hanble, Ilel, I. 104]

Omer, Sam a geldiginde Zeyd b. Sabit in diyete dair sahifesini sorup getirtti ve onu parcaladi. [Ibn Hanbel, Ilel, I, 206]

4 Halife nin disinda Peygamberimiz i goren bircok degerli sahabe, gerek 4 Halife doneminde, gerekse 4 Halifeden sonra arkadaslarinin hadislere karsi takindiklari tavri benimsemislerdir. Bu konuda Ibni Abbas ve Abdullah bin Mesud adli meshur sahabeleri gorelim:

Seddad, Ibni Abbas a Hz. Peygamber bir sey birakti mi? diye sordu. O da Sadece Kuran in iki kapagi arasinda olanlari birakti. cevabini verdi.

Buhari K. Fezailul Kuran 16; Muslim K. Fezailus Sahabe 30,31 Ebu Davud K. Fiten 1, Tirmizi K. Fiten 43

Ibni Abbas hadis yazmayi yasaklar ve soyle derdi: Sizden onceki ummetlerin sapmalari bu sekilde kitaplar vucuda getirmek yuzunden olmustur.

Ibn Abdul Berr, Camiul Beyanil ilm 1/63-68

http://halukgta.blogcu.com/http://hakyolkuran.com/menudetay.php?id=360

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -6-

Hepimizin icinde yasadigi dunyada, bir yonu ile gerceklik gozlerimizin onundedir. Onu goruruz, hissederiz, dokunuruz, tadariz ve cesitli algi organlarimizla bazen keyfini cikarir, bazen verdigi acilara katlanmak zorunda kaliriz. Peki, organlarimizla hissettigimiz dunya gercek midir? Neden sadece kendimizi one cikarir ve gercekligi kendi algimiza gore tarif etmeye calisiriz? Bir yarasa, bir balina veya bir bakterinin gerceklik algisi bizimkinden daha dogru olamaz mi? Duyu organlarimizin otesine gecerek, gerceklik hakkinda farkli yontemlerle yorumlar getiremez miyiz?

Yuvarlak bir fanus icinde yasayan bir japon baliginin gerceklik goruntusu bizimkinden farklidir. Peki, biz gercekligin dogru ve bozulmamis resmine bakip bakmadigimiz nasil bilecegiz? Biz de gorusumuzu bozan dev bir akvaryumun icinde olabilir miyiz? Japon baliginin gerceklik algisi bizimkinden farklidir ama bizimkinin daha gercek oldugundan emin miyiz?

Japon baligi kendince gozlemlere yaparak akvaryumun disindaki nesnelerin devinimlerini yoneten bilimsel yasalari formule edebilir. Ornegin, bizim duz bir cizgide ozgurce devindigini gordugumuz nesne, bozunum nedeniyle balik tarafindan egik bir cizgide hareket ediyormus gibi gozlemlenebilir. Buna ragmen Japon baliginin bozulmus referans cercevesinde formule ettigi yasalar dogru olacaktir ve akvaryumun disindaki nesnelerin gelecekteki hareketlerini ongormesini olanakli kilacaktir. Onun yasalari, bizim cercevemiz icindeki yasalardan daha karma$ik olabilir, ama basitlik bir tercih meselesidir. Eger Japon baligi boyle bir kuram formule ederse, onun bakis acisini gercekligin resmi olarak kabul etmemiz gerekir.

Algilarimizin bize cok guvenilir gibi gorunmesine ragmen onlarin yetersizligi ve goreceligi acikca meydanda. Bu durum felsefede Platon un meshur magara benzetmesi ile ifade edilmistir:

Bazi insanlar karanlik bir magarada, dogduklari gunden beri magaranin kapisina arkalari donuk olarak oturmaya mahkumdurlar. Baslarini da arkaya ceviremeyen bu insanlar, magaranin kapisindan iceri giren isigin aydinlattigi karsi duvarda, kapinin onunden gecen baska insanlarin ve tasidiklari seylerin golgelerini izlemektedirler. Iclerinden biri kurtulur ve disari cikip golgelerin asil kaynagini gorur ve tekrar iceri girip gorduklerini anlatmaya baslar ama icerdekileri, duvarda gorduklerinin zahiri olduguna ve gercegin magaranin disinda cereyan etmekte olduguna inandirmasi imkansizdir.

Hadi magaradan cikalim ... ama nasil? Bir magaradan kurtulmak nisbeten kolay olabilir, ama surekli devinen, degisen bir evrendeki gerceklik maceramiz icin neye guvenebiliriz? Insanlar cesitli yontemlerle evrensel gercekligin resimlerini cekmeye calistilar. Batlamyus a gore evren kocaman bir kure gibiydi ve Dunya onu merkezinde duruyordu. Gerci, merkeze Gunes i koyan modeller de vardi ama Avrupa dusuncesinde, dinsel inanclarin da etkisiyle yuzyillarca Batlamyus ve Aristotales in gorusleri hakim oldu. Kopernik merkeze yeniden Gunes i getirdi ve onun fikirlerini Galileo gelistirdi. Dunya mi Gunes mi derken, ikisinin de merkezde olmadiginin anlasildigi gunumuze kadar geldik.

Bilimkurgu filmi Matrix de farkli bir gerceklik secenegi sunulur. Insan irki akilli bilgisayarlar tarafindan yaratilmis sanal bir gercekligin icinde oldugunu bilmeden yasarken, bilgisayarlar onlarin biyoelektrik enerjilerini (bu her ne demek ise?) emerler. Belki de bu cok zorlama bir senaryo degildir. Bir tur bilgisayar tarafindan yaratilmis bir pembe dizinin karakterlerinden biri olmadigimizi nasil bilecegiz? Eger bazi uzaylilar bizi bu tur bir sanal gerceklik icinde yasatsalar ve kendi icinde tutarli yasalar uygulasalardi, bizim sanal olanin otesinde bir baska gerceklik oldugunu anlamamizin hicbir yolu olamazdi. Uzaylilar distan bakarak neyin gercek, neyin sanal oldugunu bilebilirdi. Ancak sanal dunyanin icinde yasayan varliklar, tipki bizler gibi, kendi dunyalarini disardan goremiyorlarsa, gerceklik resimlerinden kuskulanmalari icin bir sebep yoktur. Bu, her birimizin bir baskasinin ruyasina ait birer hayal oldugunu soyleyen dusuncenin cagdas uyarlamasidir.

Belki de bu yuzden Buddha, her insanin gercekligi kendisinin deneyimlemesi gerektigini tavsiye etmistir. Toltek yerlileri gibi kulturlerde dunyasal varolusun bir ruya oldugu savunulur. Hatta bazilari bilgiye karsi cikar ve bilgi nin her tur supheden arinmis hakikat algilamasini bozdugunu iddia ederler. Bu durum sanki Matrix filminde, arkadaslarina ihanet eden adamin durumu gibidir. Adam, kendisinin bir sanal dunyada yasatildigini anlamistir. Ama sanal dunya gercek dunyadan daha guzel oldugundan, orda yasamayi tercih eder ve konusur: Bunca yildan sonra sunu anlamis bulunuyorum: cehalet mutluluktur!

Gercek ve sanal dunya tartismalari beni farkli bir sonuca goturuyor: Gorunenden veya kuramdan bagimsiz bir gerceklik kavrami yoktur.

Cok iddiali bir cumle gibi gorunmekte ama sanirim Dr Hawking sunu anlatmak istiyor. Ister gercek diyelim, ister sanal olarak kabul edelim; gordugumuz, algiladigimiz ve kuramlarini gelistirdigimiz seyler kendi gercekligimizin bir parcasidir. Devam edelim.
realizm

Gercek bir resim gibi gorunuyor, degil mi? Oysa bu hiper gerceklik denen sanat akimina uygun olarak, kursun kalem ile cizilen bir resim.

Biz, modele dayali gerceklik dedigimiz bir gorusu kabul edecegiz. Buna gore, bir fizik kurami -genellikle matematiksel dogasi olan- bir modeldir ve ayni zamanda modelin unsurlarini gozlemle bagdastiran bir kurallar dizisidir. Bu gorus bize cagdas bilimi yorumlayabilecegimiz bir cerceve saglar. Felsefeciler, Platon dan bu yana yillar boyunca gercekligin dogasi uzerine tartistilar. Kla$ik bilim, ozellikleri belirli gercek bir dis dunyanin varoldugu ve bu ozelliklerin gozlemleyenin algisindan bagimsiz oldugu inancina dayanir. Kla$ik bilime gore, belirli nesneler vardir; bunlar hiz ve kutle gibi, degerleri iyi tanimlanmis fiziksel ozelliklere sahiptir. Bu bakis acisina gore, kuramlarimiz bu nesneleri ve ozelliklerini aciklama girisimidir; olcumlerimiz ve algilarimiz da onlara karsilik gelir. Hem gozlemci hem de gozlenen, nesnel bir varligi olan bir dunyanin parcasidir ve onlarin arasindaki ayrim ozel bir onem tasimaz. Bir baska deyisle, park alanindaki bir yer icin kavga eden insanlar gordugunuzde, orda gercekten park yeri icin kavga eden insanlar var demektir. Bunu izleyen butun gozlemciler ayni niteliklerin olcumlerini yapacaktir ve kendilerini gozlemleyen olsun ya da olmasin, kavga eden insanlar bu niteliklere sahip olacaktir. Felsefede bu inanca gercekcilik denir.

Basit fakat onemli dusunceler bunlar. Oncelikle, dis dunyanin yorumlanmasina gorelilik kuramlarini ve kuantum fizigini katmadan, kla$ik fizigin olculeri icinde baktigimda, dis dunya nesnel bir gercekliktir. Birileri sinemanin onunde kavga ediyorsa, kavga ediyorlardir ve ben o anda olay gozlem ufkundayimdir. Uzerime dogru gelen bir kamyon goruyorsam kacmam gerekir. Bu kadar basit.

Daha genele uyarladigimda, insanlar Pluton cuce gezegeninin varligini kesfetmeden once de Pluton ordaydi ve en buyuk uydusu Charon ve digerleri ile birlikte devinimini surduruyordu. Insan turu ortaya cikmadan on milyonlarca yil once dinozorlar dunyamizda yasadilar ve izlerini biraktilar. Varolmak, av pesinde kosmak icin bizim onlari gozlemlememize muhtac degillerdi. Sanirim buraya kadar bir sorun yok. Fakat kuantum fizigine girince her sey degismeye basliyor.

Gercekcilik cekici bir bakis acisi olarak gorunse de, cagdas fizik hakkinda bildiklerimiz bu gorusu savunmamizi oldukca guclestiriyor.

Ornegin, doganin farkli bir tanimlamasini veren kuantum fiziginin ilkelerine gore, bir parcacigin nicelikleri bir gozlemci tarafindan olculunceye kadar ne belirli bir konumu vardir ne de belirli bir hizi. Bu nedenle yapilan olcumlerin kesin bir sonuc verecegini soylemek dogru degildir, cunku olculmus olan nicelik, sadece olcum anindaki degeri gosterir. Aslinda bazi durumlarda nesnelerin kendi baslarina bir varliklari dahi yoktur, yalnizca bir toplulugun parcasi olarak vardirlar. Ve eger holografik ilke dedigimiz kuram dogruysa, biz ve bizim dort boyutlu dunyamiz cok daha buyuk, bes boyutlu uzay-zamanin sinirinda bir golge olabilir. Bu durumda bizim evrendeki konumumuz fanus icindeki Japon baliginin konumu ile benzerdir.

Kati gercekcilere gore, gercekligi temsil eden bilimsel kuramlarin kaniti onlarin basarilarinda gizlidir.

Evet, bu saptamayi fizikci Richard Feynman da yapmistir. Bilimin en buyuk kaniti onun basarisidir. Gerceklik uzerine binlerce tartismaya girisebiliriz ama bilimsel kuramlarin dogru oldugu sirasinda atom bombasi ile, sirasinda rontgen cihazi ile ve sirasinda Mars yuzeyine gozlem araci indirilerek reel bir sekilde kanitlanmistir. Su an, miniklerin dunyasi ile, bizim uzay-zamanimizin ve makro kozmosun kuramlari kuramlari arasinda ciddi yorum farkliliklari olsa da, bu durum zamanla asilabilir ve gercekligin daha farkli bir tanimi yapilabilir.

Ancak farkli kuramlar ayni fenomeni bambaska kavramsal cerceveler kullanarak basariyla tanimlayabilir. Aslinda, basarili oldugu kanitlanmis pek cok kuram, yerlerini gercekligin tumuyle yeni kavramlarini temel alan ayni olcude basarili baska kuramlara birakmistir.

Yaygin olarak, gercekciligi kabul etmeyenlere gercekcilik karsiti denilmistir. Gercekcilik karsitlari deneysel bilgi ile kuramsal bilgi arasinda ayrim oldugunu varsayarlar. Tipik olarak gozlem ve deneyim anlamli oldugunu, ancak kuramlarin yararli araclardan baska bir sey olmadigini ve gozlemlenen fenomene dair derin bir hakikati temsil etmedigini savunurlar. Hatta gercekcilik karsitlari bilimin gozlemlenebilir seylerle sinirlanmasini istemislerdir.

Bunun bir adim otesi ise, tum seylerin aslinda sadece zihnimizde varoldugunu one surmekle sonuclanir ki, dogrusu, kendi adima ben asla boyle bir seyi kabul etmem. Yorumlari her ne kadar farkli olsa dahi dis dunyanin nesnel gercekligine inanirim ve onu kismen benimle iliskili, ama buyuk oranda bana hic muhtac olmayan bir iliskiler butunu olarak kabul ederim. Herhangi bir kaya parcasi benim zihnimin eseri olamaz. Ben onu bilsem de bilmesem de toplam gercekligin bir parcasidir ve benden bagimsiz olarak vardir. Kendimi bu ekole daha yakin buldugumu soyleyebilirim. Peki, bu gercek tartismalarinda farkli bir yaklasim sergilenemez mi? Seyler var midir yok mudur diye tartismak yerine, daha elastik bir goruse ulasamaz miyiz? Dr Hawking bir cozum yolu oneriyor.

Modele dayali gercekcilik dusuncenin gercekci ve gerceklik karsiti ekolleri arasindaki butun bu tartismalari devre disi birakabilir. Modele dayali gercekcilige gore, modelin gercek olup olmadigini sorgulamak anlamsizdir. Sadece gozlemle uyusup uyusmadigi onem tasir. Gozlemle uyusan iki modelimiz varsa; Japon baliginin gordugu goruntu ve bizim gordugumuz goruntu gibi, birinin digerinden daha gercek oldugu soylenemez. Incelenmekte olan duruma daha uygun olan hangisi ise o kullanilir. Ornegin, akvaryumun icindeki biri icin Japon baliginin gordugu resim kullanisli olabilir. Ama akvaryumun disindakiler icin yeryuzundeki bir akvaryumun cercevesi ile uzaktaki bir galakside olanlari tanimlamak cok $ikintili olurdu; ozellikle de Dunya Gunes in ve kendi ekseninin etrafinda donerken akvaryum da onunla devinecegi icin.

Bilim icin modeller yaptigimiz gibi, gundelik hayatlarimizda da modeller yapariz. Modele dayali gercekcilik sadece bilimsel modellere degil, hepimizin gundelik hayati anlayabilmek ve yorumlayabilmek icin yarattigi zihinsel bilinc ve bilincalti modellere de uygulanir. Gozlemciyi -bizi- duyusal sureclerimiz ile dusunme ve idrak bicimlerimiz tarafindan yaratilan dunya algimizdan ayri tutmanin hicbir yolu yoktur. Algimiz -ve dolayisiyla kuramlarimizin dayanagi olan gozlemlerimiz- dogrudan degildir. Daha ziyade, bir tur mercek tarafindan, insan beyninin yorumlayici yapisi tarafindan sekillendirilir.

Iste bunlar, kesinlikle katildigim dusunceler. Herhangi bir seye baktigimizda asla onun gercekligini goremeyiz, sadece duyu organlarimiz araciligi ile beynimizde olusan bir modeli goruruz. Hatta daha ileri giderek sunu savunacagim; belki -bizler de dahil olmak uzere- hicbir seyin algidan bagimsiz saf bir gercekligi yoktur. (Platon bunu duysa beni dovebilirdi.) Bu anlamda, dogada tum algilardan bagimsiz bir gerceklik aramak bosuna olabilir. Sadece algi organlarimiz ile olusturdugumuz model gercektir, demiyorum. Gercekligin tek ve degismez bir dogasi olmadigini, farkli yasam formlarinin algi seviyelerine gore algilanan goruntuleri oldugunu savunuyorum. Dr Hawkin, gorme uzerine sunlari yazmis:

Modele dayali gerceklik, bizim nesneleri algilayis bicimimizle uyumludur. Gorme surecinde beynimiz optik sinirlerden bir dizi sinyal alir. Bu sinyaller televizyonda gorduklerimize benzer goruntulerden olusmazlar. Optik sinirin retinaya baglandigi yerde kor bir nokta vardir ve gormenin gerceklestigi yer, retinanin merkezinde 1 derecelik bir gorus acisina ve kolunuzu uzatip baktiginizda basparmaginizin eni kadar bir genislige sahip, daracik bir alandir. Yani beyne gonderilen ham veriler , ortasinda bir delik bulunan bulanik bir resme benzer. Neyse ki beynimiz her iki gozden gelen girdileri birlestirir, cevrenin gorsel ozelliklerini ekleyerek olusturdugu varsayimla bosluklari doldurur. Dahasi, retinadan gelen iki boyutlu veriler dizisini okur ve bundan uc boyutlu bir uzay izlenimi yaratir. Bir baska deyisle beyin zihinsel bir resim veya model yaratir. Birisi bir sandalye goruyorum dediginde bu sadece, o kisinin sandalyenin yaydigi isigi zihinsel bir goruntu veya model olusturmak icin kullandigi anlamina gelir.

Yeterince acik. Asla gercek bir sandalye goruntusune sahip olamayiz ama bu bizim bir sandalye uretmemize engel olmaz. Cunku, sandalye yapimi icin kullanacagimiz civi, tahta, keser, cekic vs nesneler de ayni modelleme yolu ile olusturulduklarindan birbirlerine uyum saglarlar ve boylece yuzlerce sandalye uretebiliriz. Onlari uretebilmek icin dogalarinin tam olarak ne oldugunu bilmemize gerek yok. Eger buna gereksinimimiz olsaydi ne bir TV ne de bir araba uretebilirdik. Bir anlamda, bizler de baska seylerin modelleriyiz. Biz nasil bir leoparin zihnimizde modelini olustuyorsak, o da ayni sekilde kendi zihninde bizim bir modelimizi olusturur. Sansimiz varsa bize dokunmaz ve yoluna devam eder. Peki, seyler var olmak icin bizim algilamamiza muhtac midirlar? (Soruyu Newton fizigi baglaminda soruyorum.)

Modele dayali gercekciligin cozdugu veya en azindan savusturdugu bir baska sorun, varolusun anlamidir. Odadaki masanin ben disari ciktigimda ve onu goremedigimde hala orada olup olmadigini nasil bilebilirim? Odayi terk ettigimizde masanin kayboldugu ve geri dondugumuzde ayni konumda yeniden belirdigi bir model olusturulabilir. Ancak bu tuhaf bir model olacaktir. Biz odada yokken bir sey olsa, ornegin tavan cokse ne olur? Odadan ciktigimda masanin kayboldugunu soyleyen modeli temel alirsam, odaya geri dondugumde tavanin yikintisi altinda tekrar beliren masayi nasil aciklayabilirim? Masanin biz odadan ciktigimizda da yerinde kaldigi model daha yalindir ve gozlemlerimizle uyusur. Istenilebilecek olan da budur.

Soyle bir sorgulama yapmak da mumkun. Eger masa benim gozlemime gore varlik bulan bir seyse ve ben odadan ciktigimda, odaya bir baskasi girerse, masa bana gore yok olmak, ama giren kisiye gore var olmak zorundadir. Boylesine zorlamali yorumlara sapmaktansa, masanin ben orda yokken de sessizce bekledigine inanmak sanirim dogaya daha uygundur.

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/










BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo LiteCoin URL:   LTtsCJ2mLUXLLs8v5US8w5zQeq66eakPtU

NameCoin URL       :  N7wbJyxqoueznDHu9tnu56y1V7B9P1Phs4
FeatherCoin URL     :  6rHGzeMefFvzqmBM5VNqmUziCxtga4wpDs
TerraCoin URL        :  1GQFs8GpaTXxoeTAsGmo56WNfYSZRy2mBD

PeerCoin URL         :  PMeBpz6X9RRLQxdFs5Jws5JwFec3Mzen8q6Twg





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder