Fikret Başkaya : Burjuva devlet bir vampire dönüşürken...
Devlet artık bildik devlet olmaktan çıkıyor, geleneksel işlevlerine yabancılaşıyor ve giderek toplumun kanını emen bir vampire dönüşüyor... Görünen o ki, dev şirketlere büyük elçi atanması için uzun zaman gerekmeyecek...
Yıllar önce bir politikacı: "Hocam, özelleştirmeye niye karşı çıkıyorsunuz. Ne güzel işte, zarar eden bu kurumlar, bu işletmeler satılacak, o parayla yenileri kurulacak" demişti. Aslında özelleştirme lehine ileri sürülen gerekçelerin hiç bir inandırıcılığı olmadığını, asıl amacın sermaye sınıfına değer (varlık) aktarmak olduğunu, hiç bir kapitalistin zarar eden bir şirketi, bir kamu kurumunu satın almayı aklından bile geçirmeyeceğini, bu kurumların bidayette kâr etsinler diye kurulmadığını, istenirse pekâlâ verimli bir işleyişe kavuşturulabileceğini, kaldı ki, "verimliliğin" herkes için aynı anlama gelmediğini, bu kurumların bu toplumun insanlarının verdikleri vergilerle kurulduğunu, hepimize, kamuya ait olduklarını, bunları bizden habersiz birilerine peşkeş çekmenin kabul edilebilir olmadığını, vb." anlatmaya çalışmıştım…
İÇ KOLONİZASYON
Özelleştiriyorlar zira sistem içine sürüklendiği "yapısal krizden" bir türlü çıkamıyor, dolayısıyla sermaye değerlenme sorunuyla karşı karşıya… Böylesi bir ortamda hazır bir pazarı olan kamu işletmelerine ve kamu hizmeti veren kurumlara el koymak sermaye sınıfı için bir çözüm yolu olarak görünüyor. Başka türlü söylersek, bir tür "iç fetih" veya "iç kolonizasyon" söz konusu…
Ziraat Bankası, BOTAŞ, PTT, BİST, TÜRKSAT, ETİ Maden, Çaykur ve Borsa İstanbul'un, Türkiye Varlık Fonu'na devredildiğini duyduğumda, devlet yapısının ve devlet-sermaye ilişkisinin yeni bir nitelik kazandığını, yeni bir eşğin daha aşıldığını düşündüm… Neoliberal küreselleşme çağında devletin yegane misyonu, sermaye sınıfının tek yanlı çıkarını gerçekleştirmektir. Tabii her ülkede, her devlette olaylar aynı yoğunlukta ve aynı biçimde yaşanmaz. Fakat, Türkiye'de ondan fazlası söz konusu. Burjuva yasallığı külliyen by-pass ediliyor. Artık devlet 'bildik' devlet olmaktan çıkmış bulunuyor. Standart burjuva devletin yerini, mafyalaşmış/çeteleşmiş bir yapı ve işleyiş alıyor. Dolayısıyla "Anayasa dayatmasını" bu bütünlük içinde kavramak gerekir… Bu kurumların Varlık Fonuna devredilmesi, özelleştirilmelerinin (yağmalanmarının, talan edilmelerinin) ilk adımı demeye geliyor. Başka türlü söylersek, yerli-yabancı (ki, orada kimin eli kimin cebinde belli değildir) "işbitirici kapitalistlere" peşkeş çekilmelerinin yolu açılmış oluyor. Bunların denetimden ve vergiden muaf bir statüye kavuşturulmalarının başkaca bi izahı olamaz…
DEVLET HAZİNESİNDEN CUMHURBAŞKANLIĞI HAZİNESİNE
Gerçek durum böyle ama başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş, bu operasyonun söz kounusu kurumların "daha iyi, daha etkin yönetimi için yapıldığını" söyledi. Tabii başbakan yardımcısının "etkin yönetimden" neyi kastettiği ilgili herkesin malûmudur… Aslında ikiyüzlülüğü sevmeyen biri, her halde "biz bu kurumları "iş bitiriciler taifesi" (toplumun işini bitirenler densin) daha kolay yağmalasın, talan etsin diye yaptık" derdi.. Aslında bu, Osmanlı İmparatorluğunu XXI'inci yüzyılda ihya etmek isteyen AKP'nin son marifeti… Osmanlı İmparatorluğunda iki türlü hazine vardı: Hazine-i Hassa ve Hazine-i Hümayun. Hazine-i Hassa padişahın özel hazinesiydi. Padişah o hazineyi istediği gibi kullanırdı. Ebette Hazine-i Hümayun da Padişaha bağlıydı ama Vezir-i Azam tarafından yönetilirdi.. Varlık Fonuyla Hazine-i Hassa'nın bir versiyonunu devreye sokmak istedikleri anlaşılıyor. Eğer anayasa değişikliği kabul edilirse, artık Vezir-i azamın karşılığı olan başbakanlık da olmayacağı için, bir tek saray hazinesi olacak… Devlet hazinesinden cumhurbaşkanlığı hazinesine (saray hazinesine densin) bir transfer yaparak, dayatmak istedikleri tek adam rejiminin alt-yapısını oluşturmak istiyorlar…
Osmanlı İmparatorluğunda dış fetihler, dış yağma ve talan zora girdiğinde, iç fetihe yönelmek esastı. Bu amaçla haraçlar (vergiler) sürekli artırılırdı. AKP geride kalan 14-15 yılda sermayeye peşkeş çekilmemiş, yağmalanmamış, talan edilmemiş bir şey bırakmadı. Özelleştirmeler, 'Yap-İşlet-Devret' ve şimdilerde de 'Kamu-Özel İşbirliği' (KÖİ) ile yağma ve talan yeni bir ivme kazanmış görünüyor. Artık şirketlere kâr garantisi veriliyor ki, bu, kapitalistleri maaşa bağlamaktır. Bu uygulama kapitalist (girişimci) tanımını da değiştiriyor.. Malûm, kapitalist girişimci (müteşebbis) risk alandır. Velhasıl, tam bir miras yedi mantığıyla hareket ediyorlar. İnsan havsalasını zorlayan bir yağma ve talan hız kesmeden yol alıyor…
Türkiye'de siyaset, oldum olası bütçenin ve hazinenin yağmalanması için yapılan bir şeydir ama AKP ölçüyü iyiden iyiye kaçırdı. AKP döneminde imar faaliyeti tam bir yıkıma ve yok etmeye dönüştü. Oysa imar, Arapça ümrân'dan türeme bir kelime: 1. Ma'murluk, bayındırlık, bayındırlaşma; 2. Medeniyet, ilerleme, refah ve saadet, mutluluk anlamlarını içeriyor. Bir bütün olarak insanların ve toplumun durumunun iyileşmesi, bir üst aşamaya yükselmesi, uygarlaşması demeye geliyor. AKP'nin yaptığıysa tam bir yıkım ve yok etme operasyonu… Ne var ne yoksa, betonlaştırıyorlar, asfaltlaştırıyorlar. Yol, köprü, tünel, konut yapılmamış, yağmalanmamış bir karış yer bırakmamaya yeminliler. Ne yazık ki, insanlar bu güne kadar bu saldırı karşısında etkin bir karşı duruş ortaya koymayı başaramadı.
VAMPİRE DÖNÜŞEN DEVLET
Bu gün dünya artık finans baronlarının (parası olan, parayı manipüle edebilenlerin) çiftliği haline gelmiş bulunuyor, politikacılar da sadece finansın hizmetinde veya finansın bir parçası… "Bal tutan parmağını yalar" denmiştir… Artık finans baronlarının, parası olanların dünyasında yaşıyoruz… Her şey finans tekelleri için ve her şeye onlar karar veriyor. Bu durum geleneksel politik yönetici sınıfın sınırlı "meşruiyetini" de yok ediyor. Bu sınıf daha şimdiden paranteze alınmış sayılabilir. Böylesi bir ortamda oynanan "demokrasi oyununun" da artık hiç bir inandırıcılığı yok. Siyasi partilerin, seçimlerin, parlamentoların artık kitleleri adatma/oyalama yetenekleri aşınmış bulunuyor. Devlet, büyüklü-küçüklü hırsızların elinde tam bir baskı-şiddet-terör aygıtına dönüşüyor. Başka türlü söylersek, burjuva devlet insanların kanını emen birer vampire dönüşmekte… Ne demek istediğimi görmek için, Türkiye'de son bir kaç yılda yapılanları şöyle bir hatırlamak yeterli… Anayasa değişikliğiyle neyin amaçlandığı da…
Esasen sorunun kökü derinlerde. Kapitalizmin etiği yoktur veya "ahlâk dışıdır", (amoral) denmiştir. Oysa etik, sınır demektir, potansiyel olarak yapılabilir olanı yapmamak, sakınmaktır. Kapitalizmin bir ahlâkı yoktur ama eski dönemlerden miras kalan antropolojik ahlâkı da yok ediyor, akıl almaz bir meta fetişizmi ortaya çıkarıyor ve her türlü değer, değer ölçüsü, nîrengi noktası yok oluyor.
BURJUVA DEVLETİN DÖNÜŞÜMÜ
Şimdilerde devletlerin bazı işlevlerini şirketler, "iş dünyası" üstleniyor ki, bu bilinen anlamdaki burjuva devletin 'dönüşmesidir'… Aslında özelleştirme, devletin en vazgeçilmez işlevlerini de kapsamaya başladı. Bu, devletin metamorfoza uğramasıdır. Artık şirket mantığı tüm devlet kurumlarına sirayet ediyor. "Hukukun by-pass edilmesi, özel güvenlik, "özel ordular", vb. olacakların habercisi… Daha 1938 yılında dönemin ABD başkanı Franklin D. Roosevelt, Senato'ya gönderdiği bir uyarıda, "Eğer halk, özel iktidarın, özel çıkarların devletten daha güçlü hale gelmesine göz yumarsa, bu demokrasinin ve demokratik devletin sonu olur ve esas itibariyle faşizmden başkası değildir" demişti.
Yakın zamanda medyaya yansıyan önemli bir haber gözden kaçtı: Danimarkalı bir bakan, Google, Apple, Amazon, Facebook gibi şirketlerle diplomatik ilişki kuracaklarını açıkladı: "Artık bundan böyle Google, Apple veya Amazon diplomatik ilişkiler kurulması gereken yeni uluslar olarak görülmelidir" dedi… Görünen o ki, dev şirketlere büyük elçi atanması için uzun zaman gerekmeyecek…
Buraya kadar söylenenlerden burjuva devletin sonu geldi sonucunu çıkarmak doğru olmaz. Zira, devlet olmadan ne kapitalizm, ne de sermaye sınıfı var olabilir. Ama, devlet artık bildik devlet olmaktan çıkıyor, geleneksel işlevlerine yabancılaşıyor ve giderek toplumun kanını emen bir vampire dönüşüyor. Dolayısıyla neden söz ettiğini bilmek önemlidir…
http://www.gazeteduvar.com.tr/analiz/2017/03/05/burjuva-devlet-bir-vampire-donusurken/
a45UyF587661-170305143329 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2017/03/05 15:34 2 65 alelma@yahoogroups.com
ZEVAL
. . . . . .
Ortuldu hafizanin ortusu
Tasalarimin bittigi yerde.
Yukseliyor simdi perde perde
Geri gelen saadet turkusuDevri tamam oldu pervanenin
Gokten bir bekledigim kalmadi.
Tukendi artik icimde tadi
Yildizli kureler dusunmenin.Ne cikar karsima ciksa ecel
Bu bosluk ondan daha mi iyi?
Baska bir alemden bekledigi
Olmayan kula zeval ne guzel!Beklememek beter beklemeden;
Geldi yolunu gozledigim yar.
Al bu basi sen artik ey ruzgar
Ve sus artik, sus artik ey beden!
Orhan Veli KANIK
Iste, Fatih in Avni adiyla kaleme aldigi, Bir gunes yuzlu Melek misraiyla baslayip Galata daki genc bir papazdan soz eden ve bes bucuk asir sonra sansure ugrayan gazeli.
Yorum, yine sizlere ait.
Bu 14 yasindaki papaz yamagi, Nasturas in ogludur.
Fatih in sarayina gitmedigi icin, Fatih tarafindan boynu vurdurulmustur.
Cani pahasina namusunu kurtarmis oldugunu babasi yazmaktadir.
Fatih sultan Mehmet in divanindaki 72 siirin 27 si oglanlara aittir.
Bu Divan;
1959 yilinda Sayin Ahmed Aymutlu tarafindan aciklamali olarak yayimlanmistir.
Bu siir aruz vezni ile yazilmistir.
AVNÎ GAZEL INCELEME
Failatun, failatun, failatun, failun
Bir melek yuzlu gunes gordum ki alem mahidur
Ol kara sunbulleri a$iklarinun ahidir
Bir gunes yuzlu melek gordum ki cihan onun aynidir.
O kara sumbulleri a$iklarinin ahidir
Sair gordugu ve siirine konu edindigi sahsi, yuzunun nur gibi parlakligini ifade icin gunes yuzlu bir melege benzetiyor ( istiare). Bu yuz oyle bir gunestir ki (tesbih) butun alem onun ayi gibidir. Ay nasil isigini gunesten aliyorsa; cihan da isigini onun gunes gibi parlak yuzunden almaktadir. Kara sumbullerle kastedilen yarin saclaridir (istiare). Bu benzetme, hem sumbulun koyu renkli bir cicek olmasindan kaynaklanmaktadir hem de o devirde insanlarin saclarina guzel kokular surduklerine isaret etmektedir. Koku surulen kivrimli saclar sekil itibariyle kivircik bir saci andiran sumbullere benzetilmislerdir (istiare). Sair, sumbul kelimesiyle ifade ettigi saclari, soz konusu guzelin a$iklarinin ahina benzetmektedir.
Kareler giymis meh-i zaban gibi ol serv-i naz
Mulk-i Efrengun meyerkim husn icinde sahidur
O nazli servi parlayan bir ay gibi karalar giyinmis, sanki guzellikte Frenk ulkesinin padisahidir.
Sevgilinin nazli bir serviye benzetilmesi (istiare) daha cok endamin mutenasip olusu ve naz ile salinarak yuruyusu, aya benzetilmesi karalar giymesi sebebiyledir. Soz konusu guzel, Galata da yasayan bir gayrimuslim olup, onun siyahlar giymesi buyuk bir ihtimale kiliseye mensup biri olabilecegini gostermektedir. Galata da azinliklar yasarmis ve buraya Frengistan denirmis. Bu guzel anlasildigi uzere mukemmel bir gorunuse sahipmis ki Avni ye siir yazdirmis.
Ukde-i zunnarina her kimse kim dil baglamaz
Ehl-i iman olmaz ol a$iklarun gum rahidur
Zunnarin dugumune gonul baglamayan kimse iman ehli olamaz; o, a$iklarin yoldan cikmisidir.
Ukde-i zunnar , papazlarin ve belki de o devirde yasayan dindar Hiristiyanlarin bellerine bagladiklari kil veya ibrisimden mamul parmak kalinliginda bir ipin dugumudur. Bu, ayni zamanda bir kimsenin Hiristiyan dinine mensup oldugunun gostergesiymis. Sair eger bir a$ik onun zunnarinin dugumune gonlunu baglamazsa asilarin yoldan cikmisi olur demektedir. Sair onun zunnarina gonul baglamayan kimse iman ehli olamaz demekle aslinda ask yolunun iman ehlinden olamaz demek istemistir.
Zunnar kelimesi guzelligi ovulen sahsin sacini kastetmek icin kullanilmistir (istiare). Yani sair kim onun ukde-i zunnarina gonul vermezse a$iklarin yolundan cikmistir demektedir.
Gamzesi oldurdugine lebleri canlar virur
Var ise ol ruh-bahsun din-i Isa rahidur
Gamzesinin oldurdugune dudaklari canlar verir. Galiba o can bahsedicinin yolu Isa nin dinidir
Bu beyitte sevgilinin celali (ofke, kahir) ile cemali (lutuf) bir arada kullanilmaktadir. Sevgilinin aldiris etmez bakisi, asiginin olum nedenine, dudagi ise cana can katan hayat suyunun kaynagina veya Hz. Isa nin nefesine benzetilmistir. Soz konusu guzel, dudagi ile can bagislamasi bakimindan Hz. Isa nin mucize meslegini surduren ve boylece onun dinin yolunda giden bir kimse olarak gosterilmektedir.
Avniya kilma guman kim sana ram ola nigar
Sen Sitanbul sahisin ol Kalatanun sahidur
Ey Avni! Sevgilinin sana ram olacagini sanma; sen Istanbul sahisin, o Galatanin sahidir.
Soz konusu sevgili bir gayrimuslimdir. Yani toplumda Musluman bir insanin sahip oldugu hakka sahip degildir. Ona a$ik olan da bir buyuk hukumdardir. Fatih e gore ask o kadar yucedir ki sinif ve din farki yapmaz. A$ik, dunyanin en kuvvetli kisisi olsa ve sevgilisi kulu kolesi olsa da aski ugruna aglayip sizlamak zorundadir.
Butun dinlerin viruslerin salginina cok benzer bir akil hastaligi oldugunu dusunuyorum.
Din mukemmel bir kulturel yapi.
Ama bu onu gercek yapmiyor ve beni gercek ilgilendiriyor.
Cicek virusu mukemmel bir virus.
Isini cok guzel yapiyor.
Ama bu onun iyi oldugu, ve yok olmasini istemedigim anlamina gelmiyor
Richard Dawkins
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder