MUSTAFA DÖNMEZ : ZİR VADİSİNDE BULUNDUĞU İDDİA EDİLEN MÜHİMMATI GÖSTEREN KROKİYİ KİMİN ÇİZDİĞİ KESİNKES BELLİDİR...
Adli Tıp Kurumunun 04 Haziran 2012 tarihli raporu; 'Zir Vadisinde bulunan mühimmatın yerini gösteren kroki Mustafa Dönmez 'in el ürünü olduğu kanaatine varılmıştır" şeklindedir...
Bu rapor ile Türkiye'de masum insanlara polis eliyle nasıl tuzak kurulduğu, insanların yaşamları devlet terörü ile nasıl karartıldığı bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
BİR GÜN ÖNCEKİ GAZETE
Öncelikle, böyle bir krokinin şahsım tarafından çizilmiş olması madden mümkün değildir. Şöyle ki; 12 Ocak 2009 tarihinde Zir Vadisinde bulunduğu iddia edilen mühimmat, 11 Ocak 2009 tarihli gazeteye sarılı bulunmuştur. Oysa krokinin çizildiği iddia edilen defter, 07 Ocak 2009 tarihinde evden alınmıştır...
Deftere çizili kroki de mühimmat ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca kroki, arazi de mühimmatın konulduğu yerle uyumlu değildir... Mühimmatı koyanlar ile krokiyi çizenler farklı polisler olduğu anlaşılmakta, krokiye göre söz konusu arazi de mühimmatın bulunması asla mümkün olamayacak iken arama başladığından itibaren 7 dakika içinde mühimmat bulunması dikkat çekicidir...
MÜHİMMAT ÇIKMADAN SEVİNEN POLİSLER
Arazi de birçok define çukuru mevcutken krokiye göre çok ters olan bir çukurda mühimmatın bulunması ve bu çukurluğun aramadan kısa bir zaman öncesinde Gökhan isimli baş komiserin eliyle arama yapan diğer polislere göstermesi, arama sırasında kamera gerisinden mühimmat çıkmadan 3-5 sn. öncesinde 'hah hah tamam' şeklinde sevinmelerin bulunması kamera çekimlerinden tespit edilmiştir.
HER KAZIDA AYNI MÜHİMMAT
Ayrıca burada bulunan (Zir Vadisi) mühimmatların aynısının önceden başka yerlerden de çıkmış olması (Gölbaşı) ve bu konu da polis 'in 400 gün sonra 'sehven' itirafının bulunması ile sözde Ergenekon terör örgütü mühimmatlarının Polis tarafından komplo kurulmak maksadıyla masum insanlara suç atılmakta kullanıldığıyla ilgili geride en ufak bir tereddüt bırakmamaktadır... (Burada belirtilen konular dışında söylemi teyitli yen, 18 adet başka nesnel bulguların varlığını ve bunları 14 Şubat 2011 tarihinde verilen ön savunmada ispatlanmış olmasını da hatırlatmak isterim...)
Bir kısım polis 'in delil ürettiği iddiası; Ergenekon, Balyoz ve Poyraz köy olarak isimlendirilen davalarda yargılanan birçok sanık tarafından da ileri sürülmekte ve bu yönde elde edilen somut veriler mahkemelere sunulmaktaydı. Şimdi ise Zir Vadisi'nde bulunduğu bildirilen mühimmatın polisler tarafından konulduğu, söz konusu mühimmatların yerini gösteren krokinin de polisler tarafından çizilmiş olduğu ile ilgili somut bir kanıt ortaya çıkmıştır. Söz konusu bu kanıt, 'Olay yeri' kamera çekimlerinde kayıtlıdır... Söz konusu bu kamera kaydında dürüst bir polis, Zir Vadisi'nde oynanan 'Mühimmat Bulma' adlı tiyatroyu, "Nasıl olsa kazık" şeklinde nitelendirmektedir. Beyanının hemen arkasında ise tertibin içinde olduğu anlaşılan, 'Turgut' isimli polis, paniğe kapılmakta ve çekim yapan kişilere 'Sesleri kapatın, Sesi kesin, Bunları daha sonra kesiyorsunuz değil mi?' gibi talimatları peş peşe verdiği görülmektedir...
ISRARLA YAZI ÖRNEĞİMİ ALMIYORLAR
Konuyla ilgili başka bir önemli konu ise, şahsıma ait olduğu iddia edilen krokinin çizildiği defterin şahsıma ait olup olmadığı da belli değildir. (CMK.120-121-122) Üstelik Polis Kriminal ve Adli Tıp Kurumunda mukayesesi yapıldığı bildirilen yazı ve rakam örneklerinin de şahsımdan alınmış örnekler değildir. Şimdiye kadar ısrarla talep etmeme rağmen 250 maddeyle yetkili bir mahkeme veya savcı tarafından şahsımın el yazı örnekleri alınmamıştır...
Üstelik evim aranırken bizlere haber verilmediği gibi yasa da belirtildiği gibi bir yakınımızın veya bir komşumuzun, avukatımızın bulunmasına müsaade edilmemiştir. Bu nedenle yapılan arama hukuka aykırı sürdürülmüştür... Hukuka aykırı bir şekilde yapılan aramalarda elde edildiği iddia edilen bir delilin de, CMK 206 ve 217. Md. göre hukuki bir geçerliliği bulunmamaktadır.
TANYERİ'YE YAPILAN AYNI OPERASYONA
Kaldı ki, TSK personeline itibarsızlaştırma operasyonu yapanların, benzer bir operasyonu Balyoz sanıklarından Süha Tanyeri'ye de yapmışlığı ortaya çıkmıştır. Süha Tanyeri; 11 ve 17 No'lu CD üzerine yazılan harfleri kendisinin yazmadığı, teknoloji kullanılarak nasıl üretilebildiğini Mahkeme'de uygulamalı olarak ispatlamıştır. Bu duruma göre harf ve rakamlar bir yerden başka bir yere kolayca taşınabilmekte, istenilen yere monte edilebilmektedir. Ne tesadüftür ki, şahsımdan alınan yüzlerce defter arasında, sayfaları istenildiği zaman tek tek defterden sökülüp takılabilecek şekilde klipsli olan tek defter vardır ve söz konusu kroki bu deftere çizilmiştir. Naip hakim H. Çalmuk bu tespiti, 11.01.2011 tarihli raporuyla mahkemeye sunmuştur.
SAVCILAR GERÇEK SUÇLUYU ARAMIYOR
Sonuç olarak; Söz konusu defter ile mukayesesi yapılan yazı örneklerinin şahsıma ait olup olmadığı bile belli değilken yaklaşık 4 sene sonra krokinin sanki şahsım tarafından çizilmiş gibi mahkeme ve kamuoyunda hava yaratılması ve teknik olarak gerçeği yansıtması mümkün olamayacak böylesi bir raporun, bir kısım basın tarafından ilk sayfada, manşetten yayınlanmış olması dikkat çekicidir...
Savcılar soruşturma sırasında, Hâkimler ise kovuşturma safhasında konunun üzerine giderek gerçek suçluları ortaya çıkaramamıştır.
Beşiktaş Savcılığı ve Silivri' de devam eden yargılamalar; Adli Tıp Kurumunun, 04 Haziran 2012 tarihli raporu gibi akıl almaz hayali ve hukuk dışı verilerle oluşturulmakta ve sürdürülmektedir...
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Mustafa Dönmez
a45UyF587661-170828002036 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2017/08/28 21:25 2 65 alelma@yahoogroups.com
Ask bir seferdir.
Bu sefere cikan her yolcu, istese de istemese de tepeden tirnaga degisir.
TEBRIZ LI SEMS
Anadolu da bir patirti, bir gurultu, kongreler, beyannameler falan, sanki bir sey yapabilecekler.
Blof yapmanin sirasi mi?
Hangi teskilatin, hangi kuvvetin var?
Bu ne hayal.
Kuzum Mustafa, sen delimisin?
Yazar Refi Cevat Ulunay - 1919
DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -8-
Galaksilerin, uzayin devasa dunyalarindan cikip miniklerin dunyasina indigimizde ise, alistigimiz sagduyuyu paramparca eden gercekliklerle karsilasmaya baslariz. Sanki partikullerin; atomlarin ve atomdan kucuk parcaciklarin dunyasi, bambaska yasalarla yonetiliyor gibidir ve bu konuda cesitli yorumlar yapilmistir. Mesela kuantum teorisinin Kopenhag yorumu, multi-universe cogul dunyalar yorumu gibi.
Kuantum teorisine dalmadan once isigin hareketleri ve atomlar hakkindaki bilgilerin biraz tazelenmesi gerekir. Bu yuzden, kuantum kuramini cok iyi izah eden bir baska kitaptan da alintilar yapacagim. John Gribbin: Schrondinger in Kedisinin Pesinde.
Isigin davranis biciminin ne oldugu sorusu fizikcilerin hep ilgisini cekmistir. Kutlecekim yasalarini gelistiren Newton da bir prizma ile isigin olusturan tum renklerin spektrumunu incelemekteydi. Varsayimina gore, i$ik kucuk parcaciklar halinde eter denilen bir ortam icinde yayilmaktaydi. Tipki bir bilardo masasindaki onlarca topun ordan oraya carparak dolasmalari gibi. Diger yandan Hollandali fizikci Christiaan Huygens in farkli bir kurami vardi. Huygens e gore ise, i$ik parcacik olarak degil, bir dalga seklinde hareket etmekteydi. Bunu da bir golun yuzeyinde hareket eden dalgaya benzetebiliriz. Ister parcacik olarak davransin, ister dalgacik olarak, i$ik luminiferous ether icinde yayilmaktaydi.
Bilimcilerin ortak gorusu isigin parcacik olarak davrandigi yonundeydi ve isin acikcasi hic kimse Newton gibi bir devin karsisina cikmaya cesaret edemiyordu. Ayrica isigin parcacik gibi davrandigini gosteren bulgular da vardi. Mesela, i$ik puruzsuz bir kenardan gecerken keskin kenarli bir golge olusturuyordu; bu ise duz bir dogrultuda ilerleyen parcacik akisinin davranisiydi. Bugun bildigimizin aksine, isigin havadan daha yogun bir ortamda daha hizli ilerledigi zannedilmekteydi; ornegin suyun icinde.
18. yuzyilda iki ayri fizikci Ingiliz Thomas Young ve Fransiz Augustin Fresnel isigin nasil davrandigini anlamak icin deneyler yaptilar. Alintiliyorum:
Thomas Young un deneyi
Young, ortasinda iki dar yarik olan i$ik gecirmez bir perdeye i$ik tuttu. Perdenin arkasinda bu iki yariktan gecen i$ik yayilip bir birbirleri ile bir girisim yapti ve bir desen olusturdu. Eger, i$ik su dalgalari gibi yayiliyorsa perdenin arkasinda her bir yariktan gelen yapici ve yikici dalgalarin sebep oldugu, bir acik bir koyu sekilde devam eden bir girisim oruntusu olusmasi gerekiyordu. Young yariklarin arkasina beyaz bir perde koyunca tam da bunu buldu: bir acik bir koyu seritler halinde bezenmis bir perde.
Belli bir fizik yasasini takip eden sekil veya sayi dizilerine oruntu denir ve seylerin nasil davrandigini anlamamizda iyi bir yontemdir. Mesela bir lavabonun icine bosalttiginiz suyun, egime uyarak burgac seklini almasi bir oruntudur. Diyelim ki lavabo gorunmez olsa, siz dalganin sekline bakarak suyun ne tur bir ortamda hareket ettigini tahmin edebilirsiniz. Isigin yolu uzerine cesitli engeller koyarak, ortaya cikan desenleri, oruntuleri incelemek, isigin dogasinin anlasilmasinda cok yardimci olmustur.
Isigin su dalgasi gibi yayilmasi basit bir fikirdir. Dalgalar carpistiklarinda tepe yukseklikleri esit olanlar birbirlerini yok ederler. Carpisma acilarina gore cesitli oruntuler olustururlar.
Young un deneyi fazla ses getirmedi. Bir kac yil sonra, Augustin Fresnel konuyu yeniden ele aldi ve isigin tum hareketlerini dalga olarak aciklayan daha olgun bir calisma yapti. Bu calisma, isigin bir yag tabakasina vurdugunda nasil farkli renkler olusturdugunu da aciklamaktaydi. Bir dalga gibi gelen i$ik, yag icindeki yogun ortama daldiginda kirilmalara ugruyor ve beyaz isigin yag tabakasindaki yansimasi bir renk kumesi, yani bir renk oruntusu olusturuyordu. Yine de hic kimse bu dalgalanan seyin neye benzedigini tam olarak kestiremiyordu.
James Clark Maxwell (1831-1879)
Iste o siralarda buyuk Iskoc fizikci ve matematikci James Clark Maxwell imdada yetisti. Maxwell elektrik ve manyetizma arasindaki iliskileri inceliyordu. Elektrik ve manyetizmanin birbirleri ile yakin iliskisi oldugunu aciklayan ve kendi adi ile anilan denklemleri gelistirdi. 1864 yilinda, Elektromanyetik Alanin Dinamik Teorisi (A Dynamical Theory Of The Electromagnetic Field) isimli calismasini yayinladi. Elektrik ve manyetik alanlarin uzayda dalga formunda ve sabit i$ik hizinda ilerledigini bulmustu. Boylece elektrik kuvveti ile manyetik kuvvet birlestirilerek elektromanyetizma modeli olusturuldu. Optik uzerine de calismalar yapan Maxwell, isigin da tipki elektromanyetik kuvvet gibi dalga hareketi yaptigini calismalari ile destekledi. 1887 yilinda ise, Heinrich Hertz radyo dalgalari seklinde elektromanyetik sinyal gonderip geri almayi basardi. Boyle TV nin icadindan once senelerce insanlari oyalayan radyonun yolu acilmisti.
Senelerce elektronik sektorunden ekmek yiyen bir insan olarak, konu James Clark Maxwell e geldiginde, biraz duygusal davranmama izin verin. Cunku Maxwell in calismalarina yol veren bir buyuk ustayi anmazsam, ona haksizlik etmis olacagimi hissediyorum. Bir universite tahsili bile olmayan bu buyuk usta Michael Faraday dir. (1791-1867) Bu dev adam tek basina elektromanyetizma kuramlarina giden yolu acmistir. Fakat saglam bir matematik alt yapisi olmadigi icin genelde calismalarini deneysel olarak surdurmustur. Maxwell ise onun calismalarini ele alip matematiksel bir zemine oturtmustur. Michael Faraday icin zamaninda ufak bir yazi hazirlamistim. Dileyenler burdan erisebilirler:
https://leventerturk1961.wordpress.com/2014/11/10/bay-faraday/
***
Artik hic kimsenin, isigin dalga seklinde ilerlediginden suphesi yoktu. I$ik kurami tamamlanmis gibiydi. Fakat, her nasilsa gozden kacan veya hak ettigi ilgiyi gormeyen bir fenomen vardi. Bu yapilan calismalar bildigimiz Gunes isigi uzerineydi. Oysa isigin bir baska turu daha vardi. Isitililan cisimlerin yaydigi isigin davranislari. Bu davranis biciminde ise i$ik, birbirinden cok sert bicimde ayrilan renk tayflari olusturuyordu. Bunlar bir gokkusaginin renk dagilim mantigina pek benzemiyordu; yani bir renkten obur renge yavas bir gecis yoktu. Tersine, renk tayflari, aralarinda bir bosluk olusturarak keskin bir bicimde birbirlerinden ayriliyorlardi. Bu fenomen incelenmedi; ta ki Albert Einstein konuyu yeniden ele alana kadar. Yaygin olan kanaatin aksine Einstein, yeniden isigi bir parcacik olarak dusunmeye basladi ve yolun sonunda dalgacik/parcacik ikilemine varildi. Ama bu yola dusmeden once, atomlarin dunyasina girmekte fayda var. Cunku, i$ik uzerine yapilan calismalarla, atom uzerine yapilan calismalar birbirinden ayrilamazlar.
Binlerce yil once, Abderali Demokritos her seyin temeline atom fikrini oturtmustu. Atomlar, herbiri kendine has formlari olan en kucuk, bolunemeyen parcaciklar olarak dusunuluyordu ve bunlar kendi aralarinda birleserek bildigimiz maddeyi olusturuyordu. Kaya atomlari, su atomlari, insan atomlari gibi parcaciklar olduguna inaniliyordu. Aslinda pek de yanlis bir dusunce sayilmazdi bu. Artik kedi atomu, seker atomu gibi seylerin olmadigini biliyoruz ama atomun ic yapisindaki farkliliklarin degi$ik elementleri dogurdugu cok iyi bilinmekte ... Samoslu Epikuros ile Romali Lucretius da atom fikrini desteklediler. Demokritos soyle yazmisti: Var olan tek sey atomlar ve bosluktur, gerisi insanlarin kanaatinden ibarettir. Bunlar gercekten de kendi donemlerine gore olaganustu dusuncelerdi. Fakat Aristotales in mistik goruslerinin hakim olmasi ile atom dusuncesi unutuldu gitti ve yuzyillarca doganin temel elementlerinin ates, hava, toprak ve su olduguna inanildi.
Atomun, bir gunes sistemi gibi dusunuldugu model, kolaylikla kavranabilse de cok yanilticidir.
Atom denince akliniza ilk olarak ne gelir ? Herhalde sokaga cikip insanlarla soylesi yapsak, buyuk bir cogunluk atomlari bir tur gezegen sistemi gibi anlatacaktir. Merkezde bir cekirdek ve onun etrafinda vizir vizir donen elektronlar. Aslinda bu, fizikci Niels Bohr un atom modelidir ve sadece zihinlerde bir fikir olusturulmasi icin tasarlanmistir. Bilinen en iyi model ise, 1 numarali sirada yer alan Hidrojen elementinin atomudur. Merkezde bir protondan olusan bir cekirdek ve bir elektron. Bu sadece Hidrojenin izotoplarindan biridir ama genelde bu sekilde taninir. Pratik ve gozde canlandirilmasi uygun bir modeldir ama kafalari hep bu goruntuye sapladigi icin olumsuz etkileri de ortaya cikmistir.
Yakla$ik 1900 lu yillara kadar cesitli atom modelleri gelistirildi. Bunlarin hepsinin tarihcesine deginemem ve zaten gerekli degil. Neticede bunlarin hepsinin dogruluk paylari olmakla birlikte atom gercekligini ancak sinirli olarak aciklayan modellerdi.
Rutherford atom modeli de yine gezegen sistemini esas alir. Cekirdekteki protonlar + elektrik yukludur, notronlar yuksuzdur. Elektronlar ise - yukludurler.
1911 de Yeni Zelandali-Ingiliz nukleer fizikci Ernest Rutherford kolay kavranan bir atom modeli onerdi. Atomun kucuk bir merkezi olmasi gerekiyordu ve buna cekirdek adi verildi. Cekirdekte pozitif elektrik yuklu protonlar bulunurken, cekirdek etrafinda donen elektronlar negatif elektrik yukluydu. Eger protonlarin ve elektronlarin sayisi, yani elektriksel degerleri, birbine esit ise bu atom yuksuz olarak kabul ediliyordu; ama eger bu sayilar birbirine esit degilse bu parcacik iyon olarak adlandirilmisti. Iyonlar cok kararsiz yapiya sahiptiler ve yuksek elektrik yuklerinden kurtulmak icin baska iyon ve atomlarla iliskiye girerler. Daha sonra ise, atom cekirdeginin buyuklugunun atomun buyuklugunun yuzbinde biri kadar oldugu anlasildi. Yani atomun ici buyuk oranda bosluktan olusmaktaydi. Bir futbol sahasina minik bir igne sapladiginizi dusunun, sonra on metre ileriye toz zerrecikleri serpistirin. Igne basi cekirdege denk gelirken, on metre ilerdeki toz parcalari elektronlar olarak dusunulebilir. Iste arada buna benzer bir bosluk bulunmaktadir.
Fakat ortada ciddi bir sorun vardi. Cekirdegin etrafindaki elektronlar neden cekirdegin uzerine dusmuyordu? Akla gelen ilk model gezegen modeliydi. Elektronlarin da cekirdek etrafinda bir yorungeye uyarak dondukleri dusunuldu. Fakat donen elektronlar enerji kaybedince bir sarmal cizerek cekirdege dogru gitmeleri gerekirdi, bu ise zincirleme bir patlama ile sonuclanacakti. Neden boyle olmuyordu? Gunes sistemi modeli belki pratik bir modeldi ama ise yaramiyordu. Cunku, gezegen modellerinde gezegenler belli hizla kendi yorungelerinde donerken diger gezegenler ile iliskiye gecmiyorlardi. Evet, aralarinda kutle cekim etkisi vardi ama, mesela uydularini degis tokus etmiyorlardi. Oysa atomlar ve elektronlar surekli iliski halindeydiler ve onlarin bir enerji kaybetmeden yorungede nasil kaldiklarini aciklayacak baska bir model lazimdi. Artik kuantum enerji paketcikleri kuraminin yolu acilmaya basliyordu. Enerji paketciklerinin ne oldugunu daha iyi anlayabilmek icin, gundelik hayatimizdan pratik bir benzetme yapilabilir.
Bankada 128 liraniz oldugunu ve bunu bir ATM makinesinden cekmeye calistiginizi dusunun. ATM makinesi size en az para degeri olarak, tek seferde, 10 TL verebiliyorsa, bu durumda en fazla 120 TL cekebilirsiniz. (100 luk, 50 lik, 20 lik, 10 luk banknotlarin makineye ek$iksiz yerlestirildigini farzediyoruz.) Teorik olarak, 128 liraniz hala sizindir ama ATM makinesinin tasarimindan oturu 8 TL bankada kalacaktir. Bu 8 TL yi almanin tek yolu, uzerine 2 TL daha eklemek ve 10 TL lik bir paket olarak cekmektir. Bu mantigi anlamak cok onemlidir, cunku kuantum enerji paketcikleri asagi yukari bu sekilde davranirlar. Kla$ik fizigin davranis kuraminda, parcaciklar tek baslarina belli yasalara uyarak hareket ederlerken, kuantum mekaniginde bazi parcaciklar ancak diger parcaciklarla birleserek, ortaklasa hareket edebilirler. Onlari bu birliktelikten ayri olarak dusunurseniz davranislarini anlayamazsiniz.
Kuantum atom modelinde yorunge yerine enerji seviyesi kavrami tercih edilir. Elektronlar belli enerji seviyelerinde bir konumdan digerine sicrama yaparlar.
Fakat enerji paketciklerinin davranislari bununla sinirli degildir. Onlar ayni zamanda belli enerji seviyelerine ulastiklarinda bir durumdan diger bir duruma sicrama yaparlar. Yine gezegen ornegine geri donersek. Diyelim ki Dunya ve Mars gezegenleri kendi yorungelerinde guzelce donerlerken, Dunya gezegeni Mars in yorungesine oturmaya karar veriyor. Bu yapmak icin Mars yorungesine dogru bir egri cizmesi gerekmektedir. Bir anda ortadan yok olup, sonra Mars yorungesine yerlesemez. Oysa elektronlar, kuantum sicramasi denilen bir olayla, tam olarak bunu yaparlar. Bunun sebeplerinden biri, elektronlarin ancak belli degerlere sahip enerji paketcikleri, enerji seviyeleri tasimalaridir. Daha az veya daha fazla enerjiye sahip olabilirler, ama ancak belli enerji seviyelerinde paket halinde, yorungeler (veya konumlar) arasinda sicrama yaparlar.
Dolayisi ile, artik atom davranis bicimini, gezegen davranis bicimi gibi dusunmenin bir anlami yoktur. Bohr atom modeli okul kitaplarina, populer bilim kitaplarina fazlasi ile girmistir ama cok yanilticidir. Cok detaylara girmeden, atom yapisini kisaca toparlamak gerekirse, Schrodinger in Kedisinin Pesinde kitabindan ufak bir alinti yapiyorum.
Merkezdeki minik bir cekirdegin etrafi elektron bulutuyla cevrilidir. Elektronlar ari gibi cekirdegin etrafinda vizildayip dururlar. Once cekirdegin sadece protonlardan olustugu saniliyordu. Her birinde eletronun negatif yukuyle ayni buyuklukte pozitif yuk vardi; boylece esit sayidaki proton ve elektron her atomu elektriksel olarak yuksuz yapiyordu. Daha sonra protona cok benzeyen ama elektrik yuku olmayan bir atom parcacigi bulundu. Bu da notrondur. Hidrojenin en basit hali (bir proton ve bir elektrondan olusan izotopu) haric butun atomlarda cekirdekte protonlar gibi notronlar da vardir. Fakat yuksuz atomlarda gercekten de elektron sayisi kadar proton vardir. Cekirdekteki proton sayisi, atomun hangi elementin atomu oldugunu belirler. (Elementler ayni cins atomlardan olusan ve kimyasal yollarla kendilerinden daha farkli maddelere ayrilamayan saf maddelere verilen isimdir. Hidrojen, Helyum, Azot, Flor, Oksijen, Sodyum gibi). Cekirdegin etrafindaki buluttaki elektron sayisi (proton sayisiyla aynidir) o atomun ve elementin kimyasal ozelligini belirler. Fakat birbirleriyle ayni sayida proton ve elektrona sahip bazi atomlarin farkli sayida notronlari olabileceginden kimyasal elementler izotop denilen farkli turlerde bulunurlar. (Ornegin, en basit element olan hidrojenin dogal uc izotopu bulunur: 1H, 2H ve 3H. Iki tanesi ise laboratuvar ortaminda yapay olarak sentezlenmistir: 4H ve 7H) Izotop kelimesi Yunanca ayni yer anlamina gelir. Zira izotoplari farkli olan elementler periyodik kimyasal cetvelde ayni yerde gosterilirler.
Yeni atom modellerinde, yorungeler yerine, belli bir enerji seviyesindeki elektron bulutlari fikri vardir. (Sagdaki sekil) Elektrostatik karsitliklar elektronlari cekirdege dogru cekerken, elektrostatik denklige sahip elektronlar ayri paketcikler halinde cekirdek etrafinda yer alirlar.
Bu sekilde, fiziksel yasalardan yola cikarak kimya biliminin de dogasinin aciklanmasi icin uygun bir yol acilmisti. Atomlar birbirleri ile nasil tepkimeye girip molekulleri olusturuyordu? Mesela, karbon neden dort hidrojen atomuyla birleserek metan molekulu olusturuyordu? Buna cevap basit bir kabuk modelinden geldi. Kabuk modelinde elektronlar belli sayidaki paketcikler halinde yer alirlar. Bu enerji seviyelerine kabuk adi verilir ve hepsinin belli matematiksel degerleri vardir. Kuantum kurali en alt basamakta, yani cekirdege en yakin olan enerji seviyesinde 2 elektrona izin verir. Eger atomda bundan fazla elektron varsa, artik elektronlar bir ust enerji seviyesine yerlesirler. (ATM makinesinde 10 luk, 20 lik, 50 lik vs banknotlar olmasi gibi.) Atomlar enerji seviyelerini kararli bir yapiya getirmek icin birbirleri ile elektron aliverisinde bulunurlar ve boylece ortaya farkli molekuller cikar. Mesela 1 proton, 1 elektron ve 0 notron bulunan Hidrojen, en alt enerji seviyesinde 2 elektrona kavusmak icin farkli atomlarla tepkimeye girer. Bilinen en guzel molekul konfigurasyonlarindan biri Metan molekuludur.
Bir karbon (C) atomu dort hidrojen atomuyla oyle birlesir ki, her bir hidrojen (H) atomunda iki elektron varmis gibi olur ve her bir karbon atomu da ikinci kabukta, yani enerji seviyesinde sekiz elektrona sahip olur. Boylece metan molekulu olusturulur. Karbon, yasamin olusmasinda son derece onem tasiyan bir elementtir. Pek cok farkli elementle birlesebilir ve canli hucrelerin yapitaslari olarak buyuk gorevler ustlenirler.
Kimya apayri bir bilim. Tum bu anlatilanlarda onemli olan nokta, bazi atomlarin ve atom alti parcaciklarin ancak belli enerji seviyelerinde sicrama yaptiklarinin anlasilmasi. Ayni sekilde, bazi parcaciklar ise ancak baska parcaciklar ile bir bag kurduklarinda anlam kazanirlar ve davranislari anlasilabilir. Onlari tek baslarina ele alamayiz; bu gercegin kabul edilmesi, kuantum kuraminin bir parca olsun anlasilmasinda buyuk onem tasir.
Artik, kuantum kuraminin bagrinda yer alan cift yarik deneyine deginmenin zamani geldi. Ama once, su ana kadar buldugumuz, doganin 4 temel kuvvetini animsatmak isterim. Dr Stephen Hawking in kitabindan alintiliyorum.
Doganin bilinen kuvvetleri 4 sinifa ayrilir.
Kutle cekim kuvveti: Dort kuvvet arasinda en zayif olanidir ama uzun menzilli bir kuvvetir ve cekim kuvveti olarak evrendeki her seyi etkiler. Buyuk kuvvetlerin cekim kuvvetleri birbirine eklenir ve diger tum kuvvetlere hukmedebilir.
Elektromanyetizma: Bu da uzun menzilli bir kuvvettir ve kutle cekim kuvvetinden cok daha gucludur. Ancak sadece elektrik yuku olan parcaciklari etkiler. Ayni isareti tasiyan yukler arasinda itme, farkli isaretleri tasiyan yukler arasinda cekim etkisi yaratir. Yani buyuk cisimler arasindaki elektrik kuvvetleri birbirlerini ortadan kaldirir ama atom ve molekuller seviyesinde hukum suren onlardir. Elektromanyetik kuvvetler butun kimyanin ve biyolojinin sorumlusudur.
Zayif nukleer kuvvet: Radyoaktif etkiye neden olur. Evrenin erken donemindeki ve yildizlardaki elementlerin olusmasinda hayati bir gorevi vardir. Ancak gunluk yasantimizda bu kuvvetle karsilasmayiz.
Guclu nukleer kuvvet: Atomun cekirdegindeki protonlari ve notronlari birarada tutar. Ayrica protonlarin ve notronlarin kendilerini de birarada tutar. Bu cok onemlidir; cunku proton ve notronlar da kuark adini verdigimiz cok daha kucuk parcaciklardan olusmaktadir. Guclu nukleer kuvvet Gunes ve nukleer guc icin enerji kaynagidir ama onunla da gunluk hayatta dogrudan bir iliskimiz bulunmaz.
Yukardaki maddelerde belirtilen gucler bir tablo olarak su sekilde gosterilebilir.
kuvvet-tablosu
Bu arada, yeri gelmisken belirteyim, -bence- astrologlarin gezegenler hakkindaki kehanetlerine inanmayin derim. Yok, Jupiter in sizin uzerinizdeki sans etkisi soyle olmus, yukselen burcunuz falanca burcmus gibi aciklamalar, belki kulaga hos gelebilir ama bunlarin pek bir degeri yoktur. Gercekte ise, kutle cekim kuvveti Newton un:
F= G(m1.m2/r kare)
formulu ile ele alinir. Bu formulde;
F= Iki kutle arasindaki cekim kuvvetinin buyuklugu
G= Evrensel cekim sabiti
m1= Birinci kutlenin buyuklugu
m2= Ikinci kutlenin buyuklugu
r= Iki kutle arasindaki mesafedir.
Newton un sozleri ile ifade etmek gerekirse: Her bir noktasal kutle diger noktasal kutleyi, ikisini birlestiren bir cizgi dogrultusundaki kuvvet ile ceker. Bu kuvvet bu iki kuvvetin carpimi ile dogru orantili, aralarindaki mesafenin karesi ile ters orantilidir.
Yani, pratikte, evinizdeki masanin sizin uzerinizdeki genel etkisi, mesafe yuzunden, Merkur gezegeninin etkisinden daha fazladir. Ama yine de birileri, bir turlu aciklanamayan esrarengiz etkilerle, Merkur un kendilerine ask, saglik, para gonderecegini dusunuyorsa, elbette keyifleri bilir.
-devam edecek-
Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder