5 Eylül 2017 Salı

NİHAT GENÇ : İĞRENÇLİĞİ İLE İNSANI KUSTURAN ÇİRKİNLİK



NİHAT GENÇ : İĞRENÇLİĞİ İLE İNSANI KUSTURAN ÇİRKİNLİK


Güya bir tarikat lideri olan Menzil şeyhinin torununun akıllara seza aynalı boncuklu sirkvari taht koltuğu Türkiye'yi şoke etti.

Bu nasıl bir cüret ve küstahlık ve çirkinlikle çağdaş dünyaya meydan okumadır?

İğrençliğiyle insanı kusturan bu çirkinlik kimin eseri?

Büyük şeyhleri 1980'li yıllarda cunta tarafından gözetim altında tutulmuştu ve o yıllarda müridlerine 31 Mart'ta deccal geliyor kıyamet kopacak, demişti.

Alkolikleri havuza atıp büyük kazandan çorba içirip tedavi ediyormuş'dan büyük bir keramet destanı yarattılar, bu saçmalıklara milyonlarca insanı inandırdılar, Türkiye, kurumlarıyla aydınlarıyla işte bu tımarhanelik delilere yenildi!

Videoları hala dönüyor şeyhin huzurunda beş insan 'sürünerek' şeyhlerine çay ikram ediyor, beş insan bir çayı ikram için timsahlar gibi sürünüyor ve buna iman ve din diyorlar.

Bu gayya kuyusu cehaletin bir de devlet dairelerine bir hükümet politikası olarak yerleştirildiğini de düşününce 'ölüp gidelim' diyor insan.

Din sömürüsüyle Mercedesler içinde bedava asalak bir hayat yaşayan bu insanları gördükçe, zihnim nasıl çalışıyorsa, aklıma ünlü Fransız edebiyatçı Lamartine geliyor.

Zihnim bu alakasız gibi görünen bağlantıyı nerden nereye nasıl neden kuruyor?

Rusya'yı 'yaratan adam' Korkunç İvan, küçük yaşta yetim kaldı ve yüksek soylular arasında itile kakıla bir hayatı oldu.

'Çarlığın' tacı başına takıldığında 19 yaşındaydı ve hergün ağlayarak kiliseye gidip dualar ediyordu.

İktidarının ilk yılı Moskova'yı yakarak bir komplo kurdular ona.

Bu temiz dindar masum ve sessiz delikanlı nasıl oldu da tarihin en büyük zalimlerinden biri haline geldi?

Asla 'deli' değildi, bugün dahi Rus halkı, gelmiş geçmiş Rus Tarihi'nin en büyük kahramanı olarak gösterir Korkunç İvan'ı.

Baltık Deniz'inden Sibirya'ya kadar bir imparatorluk kurdu ve, Rus milletini tarih önüne çıkardı.

Büyük soru şudur, Korkunç İvan, nasıl oldu da en gaddar katliamlarını çocukluğundan beri tapındığı kiliseye karşı yaptı.

Kiliseleri yağmalattı, yaktı yıktı, başpiskoposları şişe geçirdi kızarttı, eşeğin üzerinde çırılçıplak gezdirip teşhir etti ve akıl almaz işkencelerle rahipleri soytarıdan beter yaptı.

Çünkü Korkunç İvan, halk ekmek bulamazken kilisenin bedava asalak bir hayat yaşayıp üstelik krallığına karşı suikast ve kumpaslar yaptığını biliyor ve hazmedemiyordu.

Korkunç İvan, asla dinden çıkmadı, defalarca din adamlarını sarayında topladı ve en girift dini sorunları tartıştı, mesela, sadece ağızdan çıkıp söylenen iman'a inanmıyordu, iman 'amel'dir, diyordu, ki tacını da zaten başına kilise koymuştu.

Hayat ona acı çıplak gerçeği öğretmişti, bir tarafta halk açlıktan ölürken bir tarafta imtiyazlı ve bolluk içinde yaşayan kiliseyi gördü, ve hayatı boyunca kilise hiyerarşisine ve kilise gücüne ve kilisenin imtiyazlı konumuna üstelik tarihlerin hala anlatmakla bitiremediği zalimliklerle karşı çıktı.

Korkunç İvan'ın kiliseye karşı zalimliğe varan bu savaşı olmasaydı Ruslar ya Kırım Tatarları'nın ya da Polonyalılar'ın egemenliğinde steplerde yaşayan aç ve zavallı köylüler olarak yaşayacak ve tarih bugün dünyaya meydan okuyan bir Rus Halkı'nı tanımayacaktı.

ONLARCA CİLTLİK OSMANLI TARİHİ YAZACAK KADAR BOŞ VAKTİ OLMUŞ?

Kiliseye karşı savaşı Korkunç İvan'dan sonra 'bayrak' haline getiren ve insanlık ve uygarlığın önünü açan Fransız İhtilali'dir. Dört-beş yıllık gibi kısa sürede kilise mallarına el koydu, rahiplerini giyotine götürdü, kilisenin ikibin yıllık tarihinde kilisenin varlığına en sert korkuları yaşattı. Fransız ihtilalinde halk önderlerinden Marat'ın lafı meşhurdur: 'yüzbin kelle düşecek!'.

Çok geçmeden Fransız ihtilali Cumhuriyetçiler'in elinden çıkıp tekrar monarşist ve kralcıların eline geçti, imtiyazlı sınıflar ve kilise eski iktidar rahatlığına kavuştu.

Fransız İhtilali akim kaldı imparatorluk yeniden kuruldu, biri 1830, diğeri, 1948 ve diğeri ünlü Paris Komün'ü ayaklanmasıyla imparatorluk'un önü üç defa sert bir şekilde kesildi.

Cumhuriyetçi ve sosyalistler üçünde de ağır yenilgiler aldı, Paris komünün de ise otuzbin (diyen var yetmişbin diyen var) insan katledildi.

Fransız İhtilali Bastil'i mahkumları serbest bırakmak için basmadı, o sırada Bastil'dekimahküm sayısı beşi onu dahi geçmiyordu, Bastil, askeri 'mühimmat'ı ele geçirmek için basıldı.

Paris Komünü'nün harekete geçmesini tetikleyen de aynı şeydir, Prusya savaşında kullanılan toplar, ki, çoğunun parasını halk vermişti, bu topları hükümete vermemek için Paris Komünü, yani varoşlarında örgütlenen yoksul halk harekete geçmiş ve topları hükümete teslim etmeyip o topların gücüyle Paris'te ömrü kısa süren sosyalist tarihin o meşhur Paris Komünü'nü iktidar yapmıştır.

Yoksul halk kiliseden nefret ediyordu, asalak yaşıyorlar ve otoriteye boyun eğen çocuklar yetiştiriyorlar diye isyan ediyordu, Paris komünün aldığı ilk kararların içinde kilisenin gücünü sınırlandırmak ve mallarına el koymak, vardır.

Zihnimdeki Lamartine çağrıştırması ise, 1848 devrimiyle ilgili, Lamartine, 1848 devriminde devrimci hükümetin sözcüsüdür, kısa sürede bastırılır ve Lamartine ve halkın hayalleri kursağında kalır.

Lamartine işsiz parasız kalır, sürgün hayatı kitap yazarak geçimini sağlamakla geçer, ve Türkiye'nin sultanı Abdülmecit'e bir mektup yazar.

Kendisine toprak verilip çiftçilik yapmak istediğini söyler ve kendisine Ege'de büyük bir toprak tahsis edilir, ancak çiftçiliği beceremez.

Ancak Lamartine oturur Osmanlı Sultanı'na bu borcunu bir 'Osmanlı Tarihi'yazarak ödemek ister.

Lamartine ilk gençlik yıllarımda 'Osmanlı Tarihi' kitabını okurken tanıdım, bu denli heyecanlı ve romantik ve şiirsel bir 'tarih kitabımız' yoktur.

Bu adam, dedim, başına ne tür bir bela geldi ki, onlarca ciltlik Osmanlı Tarihi yazacak kadar boş vakti olmuş?

Aç kalmış bir Fransız devrimcisi!

Kilisenin ve aristokrasinin ve burjuvazinin her zaman parası olmuştur, tarihin her döneminde 'yazar' istihdam etmekte hiç sıkıntı çekmemişlerdir, çünkü kilise, burjuva ve aristokrasi, silahlı kuvvetleri ve sarayı arkasına alıp her dönemin iktidarı olmuşlardır.

Ülkemizde 'dinci' siyaset önce tarihi yöneten bu büyük 'teoriyi' öğrendi, silahlı kuvvetler ve polis ele geçirilmeden 'iktidar olunamaz'.

Türkiye'deki menzilci fetöcü İslamcı bütün tarikat ve dini yapılar 'kader birliği'yapıp Türk ordusu ve Türk polisine karşı amansız bir savaşa giriştiler.

Ve fetöcü ve menzilcileri vb. silahlı kuvvetlerin ve emniyetin en üst kadrolarına kadar yerleştirdiler.

Hem Fransız ihtilalinde kral cumhuriyetçilere karşı hem de yüzyıl sonra Paris Komünü günlerinde Fransız hükümeti sosyalistlere karşı, (milli düşmanları) Prusya ordusunu çağırmaktan çekinmedi. Ülkemizde dinci siyasiler düşmandan desteği de harfiyen uyguladılar, tıpkı Fetö ve AKP'nin iktidarlarının ilk on yılında Amerika'dan ve Avrupa'dan destek almaları gibi.

O TAHT FOTOĞRAFI BİR 'KRALLIK' FOTOĞRAFIDIR

Tarihin gerçeği budur: silah kimdeyse güç ondadır.

Fransız ihtilali henüz başlamadı, kralcı baba cumhuriyetçi çocuğuyla tartışmaktadır ve cumhuriyetçi çocuğu demokrasi, eşitlik, kardeşlik, diye nutuk atmaktadır.

Kralcı baba, cumhuriyetçi çocuğuna, sizin o demokrasinin elinde kaç tane silah var?, der.

Gelelim, o iğrenç taht fotoğrafına.

O fotoğrafın arkasında ne kadar silahlı güç var!

O taht fotoğrafının arkasında Silahlı Kuvvetler var, polis gücü var.

O fotoğrafın arkasında tarikat ve dinden geçinen burjuva Müslümanlar var, yüzlerce gazeteleri var, inşaatları ihaleleri belediyeleri var, o taht fotoğrafının arkasında iktidar var!

Binlerce yazarı istihdam edecek güçleri paraları ekranları var.

Çok acıklı bir soru soralım bir de kendimize bakalım, kendi başına geçinebilen numunelik olsun bir sosyalist ya da cumhuriyetçi bir yazarımız var mıdır?

Yurtdışı çevirileri olmasaydı Aziz Nesin de açlıktan ölecekti.

Ülkemizde karnını yazarlıkla doyurabilecek yazar yoktur, Yaşar Kemaller Orhan Pamuklar Elif Şafaklar iktidarla medyayla liberallerle ve şeyhlerle ittifak kurmasalardı yazar olabilirler miydi?

Bugünün gerçeğinden ise geniş okur-yazar kitlelerin dahi haberi yoktur, yazar diye tanıdığınız insanların başka meslekleri vardır, çoğunluk olarak, avukattırlar ve akşamları bir zahmet yazarlar. Çoğunluk olarak eski vekildirler ve emekli günlerinde yazarlar, pek çoğu güzel de yazar, ancak 'yazar' değildirler.

Çoğunluk olarak emekli öğretmen emekli mühendis emekli askerdirler ve emekli maaşlarının gölge gücüyle yazarlar, pek çoğu güzel de yazar, ancak, geçimlerini yazarlıktan kazanmazlar.

Oysa 'yazarlık' bir meslektir, bağımsızlığın mesleği.

Gerçek, bir patrona dayanmadan bir gruba bir ideolojiye arkasını vermeden karnını sadece kitaplarıyla ve yazılarıyla doyurabilecek 'yazarımız' yoktur.

Dikkat edin modern bir çağda yaşıyoruz ve her gün interneti açıp yüzlerce insanı okuyorsunuz, işte bu çağda, diyorum, bu ülkede bağımsız yazar yoktur.

Burası, akşamları işten dönüp pijamasını giyip ya da cumartesi-Pazar günleri boşluğunda bir zahmet yazanların ülkesi. Ya da otuz yıllık mesailerini 'gazetecilik' ve 'habercilik'le geçirmiş gazetecilere 'yazar' diyenlerin ülkesi, ki, günlük mesaileri yüzünden genellikle tarihin ve bilimin kalın ve seri ciltlerini okuma şansları olmamış kulaktan dolma ve özet fikirler ve sloganik cümlelerle yaşayan insanlardır, yazar değildirler.

İşte dün Muzaffer İzgü öldü, bir güzel eseri var mıdır hangisidir, diye bir değerlendirme dahi yazabilecek kimse çıkmamıştır, işte dün ünlü dilbilimci Emin Özdemir öldü, haberleri yoktur, iki yıl önce çok çok büyük bir ressam Adnan Turani öldü, cenazesine dört kişi dahi bulunamadı, üç kişi kaldırdı…

İşte yüzlerce sahtekar liberal yazarımız, otuz yıl aralıksız insan hakları, evrensel hukuk değerleri deyip durdular ve bir sümüklü mehdinin gazetelerine ve ekranlarına muhtaç kaldılar.

İşte yüzlerce güya liberal yazar patronlarının hırsızlıklarını otuz uzun yıl bir kez yazabilme cesareti gösteremediler, sümüklü mehdinin gazetelerinden ekranlarından karınlarını doyurdular ve insanlık adına ahkam kestiler.

Tarih sahnesinde imtiyazlılara karşı, din sömürüsüne karşı, eşitlik ve yurttaşlık ve bölüşüm adına karşı koyabilmeniz için, önce aç karnınızı kimseye muhtaç olmadan doyurabilmelisiniz.

Bu modern çağda, arkasına bankaları, ekranları, holdingleri, medya patronlarını, belediyeleri, dincileri tarikatları almadan 'yazar' olabilmeyi başarabilmek mümkün mü?

Bu yüzden bağımsız yazarı olmayan bu ülkede şeyh olmak mümkün, vekil olmak mümkün, belediye başkanı olmak mümkün, arkasına belediyeleri alıp trilyonlar kazanmak mümkün, arkasına şeyhleri alıp kitaplarına ikiyüz baskı yaptırmak mümkün.

O halde, bu iğrenç taht fotoğrafı, yalnız değil, arızi bir durum hiç değil.

Erdemli insanları yetiştirecek siyasal ve sosyal ve medya ortamı yoksa, bir ülkeniz bir anayasanız ve azami seviyede insan haklarınızın olması mümkün değildir.

O taht fotoğrafı bir 'krallık' fotoğrafıdır ve hiç de masum değildir, krallık devlet değildir, krallık yandaşlarla kurulur, her kral yanına danışmanları doldurur ve güya onlara akıl danışır, devlet başka şeydir…

Anayasa herkes hukuk karşısında eşittir, der, devlet, kimseyi ayırt etmeden hiçbir kimseye imtiyaz vermez, ayrıcalık hakları tanımaz…

BİRİLERİ KÖPEĞİMİZ OLSUN, BİZ 'KRAL' 'EFENDİ' OLALIM

Cumhuriyet'le yanan aydınlık ateşi, kırklı ellili yıllarda, bu ülkede devletin gücü yettiğince öğretmenler okulları yatılı okullar açtı ve yoksul halkı ayrım-gayrım demeden okutmaya çalıştı, olabildiği kadar bağımsız yargıç ve hakimler de bu yatılı okullarda yetişti.

Ancak 80'li yıllardan sonra tarikatlar cemaatler okulları üniversiteleri ele geçirdi ve otoriteye boyun eğen, şeyhlerinin sümüğünü yalayan ve bu gülünç fotoğraflara tapınan insanlar yetiştirdi! Tarikatlardaki sapıklıklara ses çıkartmayan, iktidarın hırsızlıklarını görmeyen, yüzlerce ajanın devlete doldurulmasına alet olan ve sınırlarımızda Müslümanı Müslümana öldürmekten çekinmeyen bir nesil!

Bugünkü devlet kadroları da devletin değil tarikat ve cemaatlerin okullarında yetişenlerin eseri!

Hulusi Akar'ın ve Hakan Fidan'ın 15 temmuz gecesi olup bitenlere rağmen hala iktidarda olmaları ne kadar gülünç ve aklımız almıyorsa, o şeyh torunun oturduğu koltuğun tasarımı görünümü varlığı da, aynı şeydir!

Aynı iktidar, aynı sessizlik, aynı din, aynı din sömürüsü, uygarlığı utandıran, insanı kusturan çirkinlik!

Ve bizim iktidarımız Korkunç İvan ya da Marat kadar korkunç olmak zorunda hiç değil.

Nedir Diyanet'in bütçesi, on-oniki bakanlıktan daha büyük 6-7 milyar dolar, bu parayla pekala yurt dışında beş bin genci okutabilirsin.

Üstelik diyanet bu büyük bütçesine rağmen hurafeyle cehaletle uğraşacak gücü yok, çünkü, otorite ve bağlılık yetiştiriyor.

O bütçeyi asalak yaşayanlara değil bilim yapacak çocuklara verir ülkenin bir on yıl sonrasına güzel hayaller inşa edersin, ve…

O fotoğrafta zavallı tahttan medet uman çocuk, kendine gerçek bir taht bulur, arkasına insanlığı alır, insan olmanın mutluluğu yaşar.

Özgür insanların tahtında yaşar, özgür bedeni özgür duygularıyla, insan olarak!

Kiliseyle asıl kavgamız da buradadır, bizler Allah'ın insanı yarattığına ve özgür yarattığına inanıyoruz.

Kilise ise Tanrı'nın önce 'tahtı' yarattığına inanıyor, taht, yani, birileri bize bağlansın, birileri köpeğimiz olsun, biz 'kral' 'efendi' olalım…

Nihat Genç

Odatv.com

http://cumhuriyetpostasi.com/igrencligi-ile-insani-kusturan-cirkinlik/

 
a45UyF587661-170905193426 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2017/09/05  19:22 2  65  alelma@yahoogroups.com


 

Cocuk kirmizi elmayi gormeden elindeki kokulu sogani birakir mi?.

Mevlana

Hoybun (Kurtce: Xoybun) Cemiyeti

5 Ekim 1927 ye, Lubnan in Bihamdun sehrinde kurulmustur.

Bihamdun sehrinde, Kurdistan Teali Cemiyeti- Kurtcu Millet Fikrasi-Kurtcu Milliyetci Orgutler-Irak-Iran-Suriye deki Kurtculer ve Tasnak kokenli Ermeniler ortak duzenlenmis bir kongrede biraraya geldiler. 45 gun suren calismanin sonunda HOYBUN adli teror orgutunu kurdular.

Politik ve Askeri Isbirligi olarak acilanan antlasmanin ilk iki maddesi soyle idi:

1)Her iki taraf Bagimsiz Kurdistan in ve Birle$ik Ermenistan in kurulma hakkini karsilikli olarak taniyarak, bu hakkin savunmasi icin mumkun olan her turlu imkani kullanarak birbirlerinin yardimina kosmayi kabul ederler.
2)2) Her iki taraf, hangi topraklarin Ermenistan a, hangi topraklarin Kurdistan a ait olduguna(!) bakmaksizin, sadece iki ulkenin kurtulusunu amac edinmis olarak, ortak dusmana (Turkiye) karsi savasmaya devam edeceklerdir.

Din,insanligin asaletine edilmis bir kufurdur.
O olsun ya da olmasin,hayatinizda iyi seyler yapan iyi insanlar ve kotu seyler yapan kotu insanlar her zaman olacak.
Ama iyi insanlarin kotu seyler yapmasi icin din gerekiyor....

STEVEN WEINBERG


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder