12 Ağustos 2019 Pazartesi

Son birkaç günde öne çıkan bazı yorum ve yorumcular... 2019/08/12



================================

YILMAZ ÖZDİL: OSMANLI'YLA CUMHURİYET'İN KUCAKLAŞTIĞI AN…

Hemen önümde yürüyorlar.

Kolkola merdiven basamaklarını çıkıyorlar…

Biri padişah Abdülhamid'in gelini sarayda dünyaya gelen son şehzade ve hanedan'ın son reisi Osman Ertuğrul'un eşi prenses Zeynep Osman.

Diğeri 470 yıl boyunca Osmanlı'ya başkent olan 1453'te Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen 1923'te Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurtarılan İstanbulumuzun şehremini Ekrem İmamoğlu.

Gelenekle geleceğin Osmanlı'yla Cumhuriyet'in kolkola yürüdüğü muhteşem bir buluşmaydı.

Nasıl oldu derseniz…

Cuma günüydü telefonum çaldı.

Arayan Zeynep Osman'dı.

"İstanbul'un başkanına tebrik ziyareti yapmak istiyorum sizin de bulunmanızı istiyorum" dedi "hay hay" dedim.

Zeynep Osman baba tarafından Afgan prensesi eşi tarafından Osmanlı gelini kelimenin tam manasıyla dünya vatandaşı ama her şeyden önemlisi çocukluğunda Boğaz'da Bebek sahilinde yüzen doğma büyüme hakiki bir İstanbul hanımefendisi…

Osman Ertuğrul'un sürgün hayatı döneminde yerleştikleri New York'ta yaşıyor gel gör ki aklı kalbi akrabaları dostları hep burada kış ve yaz mevsiminde yılın uzunca bölümünü Türkiye'de evinde geçiriyor.

Yine böyle yurda gelmişti ve hemen telefonu tuşlamıştı.

"Adak adadım" dedi.

"Ekrem İmamoğlu'nun kazanması için adak adadım. "

"Arkadaşlarımı akrabalarımı New York'tan telefonla araya araya adeta bunalttım hasta olsanız bile eliniz ayağınız tutmayacak durumda olsanız bile gidin muhakkak oy verin dedim seçim günü gene tek tek aradım kazanması için dualar ettim. "

Nişantaşı'da buluştuk.

Başkan'a vermek üzere çok zarif bir çiçek yaptırmıştı.

Saraçhane'ye doğru yola çıktık.

"İlk kez tanışacağız ama aslında kendisini sanki çok yakından tanıyor gibiyim samimiyeti ve sıcacık gülümsemesi bende böyle bir his uyandırıyor" dedi.

Sanki yıllardır hayatımızda gibi değil mi?

"Hakikaten çok enteresan sadece gazetelerde gördüğüm halde eşini hatta çocuklarını bile kendime çok yakın hissediyorum" dedi.

Büyükşehir belediyesine geldik.

Ekrem başkan o her zamanki tevazusuyla kapıda karşıladı.

Merhabadan bile önce kollarını iki yana kocaman açarak "size sarılabilir miyim hanımefendi?" dedi.

Prenses de aynı sıcacık coşkuyla "e onun için geldim zaten" dedi.

Birbirlerini ilk kez yüz yüze görmelerine rağmen birbirlerini yıllardır çok yakından tanıyormuşçasına sevgiyle özlemle kucaklaştılar.

Kolkola girdiler… İstanbul büyükşehir belediye başkanının çalışma odasına doğru merdiven basamaklarını çıkmaya başladılar.

Gelenekle geleceğin Osmanlı'yla Cumhuriyet'in kolkola yürüyüşüne şahit olmanızı isterdim.

Başkanın çalışma odasına geldik.

Makam odası demiyorum çalışma odası diyorum… Çünkü bu zarif oda makam mevki gösteriş veya lüks gibi kavramları yansıtmıyor koltuklarından halısına renklerine kadar vakarlı bir duruş yansıtıyor.

Mustafa Kemal Atatürk'ün vatandaşı can kulağıyla dinlemesini resmeden halkın egemenliğine demokrasiye dair çoook şey anlatan tabloya bakarak oturduk.

Doğrusunu isterseniz benim için de ilkler barındıran bir an'dı.

İzmir'den İstanbul'a mesleğim gereği 25 yıl önce 1994'te taşındım benim geldiğim yıl İstanbul'u Tayyip Erdoğan kazanmıştı 25 yıldır aynı zihniyet yönetiyordu dile kolay İstanbul'un İzmir gibi bir yönetime kavuşmasını çeyrek asır bekledim.

Ve 25 yıldır İstanbul'da yaşayan 25 yıldır İstanbul'da çalışan bir gazeteci olarak İstanbul belediyesinin kapısından içeri ilk kez girdim ilk kez kabul edildim.

İstanbul belediyesinin kapıları 25 yıldır ilk kez ötekileştirmeden dışlamadan senden-benden diye ayırmadan açıldı.

Benim açımdan İstanbul ilk kez benim şehrim oldu.

Oturduk.

Başkan "hoşgeldiniz" dedi.

Prenses Zeynep Osman "asıl siz hoşgeldiniz" dedi!

"Asıl siz hoşgeldiniz… Çok istedik sizin gelmenizi çok bekledik sizin gelmenizi adak adadım sizin kazanmanız için artık memleketin kesinlikle mantalite değişikliğine ihtiyacı vardı zihniyet değişikliği şarttı siz işte bunu getirdiniz ümidimiz oldunuz hoş geldiniz" dedi.

Sohbet ettik…

İstanbul'a dair gözlemlerini anlattı Prenses.

Şikayetlerini dile getirdi.

Öneriler getirdi.

Sorular sordu.

Ekrem İmamoğlu vatandaşı can kulağıyla dinleyen Atatürk tablosunu çalışma odasına boşuna asmamış hakikaten can kulağıyla dinledi.

Tek tek yanıt verdi.

(Biz onu sanki yıllardır İstanbul büyükşehir belediyesini yönetiyormuş gibi benimsedik içselleştirdik ama Ekrem İmamoğlu sadece 35 gün gibi çok çok kısa bir süredir görevde… Bu kadar kısacık süreye rağmen vaziyete şirketlere tamamen hakim olmuş durumda… En geç bir ay içinde İstanbul'un parasına harcamalarına dair yıllardır neler olup bittiğine dair çıplak gerçekleri bütünüyle görmemizi sağlayacak. )

(Chp'li 11 büyükşehir belediyesinin ortak akıl yürüteceği sadece bu şehirlerimizi değil bütün Türkiye'yi kalkındıracak bir projeyi anlattı.

11 belediye deyip geçmemek lazım… Çünkü bu 11 büyükşehirde nüfusumuz yarısı 39 milyon insan yaşıyor aynı zamanda bu 11 büyükşehir Türkiye ekonomisinin yüzde 70'ini üretiyor.

Detayları duyurulacak şimdilik şu kadarını söyleyeyim dinlediğimde ne kadar heyecanlandığımı size anlatamam. )

Yılbaşından bu yana kesintisiz seçim atmosferinde olmasına rağmen üst üste mitinglerin yorgunluğuna rağmen yüzbinlerce insanla birebir temas halinde olmasına rağmen bir değil iki defa seçim gerginliği yaşamasına rağmen son derece dinç görünüyor Ekrem İmamoğlu… Düzensiz tempoya rağmen kilo almamayı başarmış.

Kahve içmiyor.

Yeşil çay içiyor.

Bol su tüketiyor.

Günde en fazla dört saat uyuyabiliyor.

"Dinlenmeye biraz vaktim olsa bile içimden bir ses bir an önce işinin başına gitmelisin diye dürtüyor" diyor.

Bakmak zorunda olduğu bürokratik işler nedeniyle toplantılar nedeniyle ziyaretler nedeniyle hergün uzunca sürelerde belediye binasında bulunmak zorunda kalıyor bundan çok sıkılıyor elinden gelse 24 saatini sokakta vatandaşlarla birlikte konuşarak dinleyerek bizzat gözlemleyerek geçirmek istiyor.

Bürokratik işleri yoluna koymak için kendisine bayrama kadar süre tanımış "bayramdan sonra artık sürekli sahadayım" diyor.

Ailesini çok özlüyor… Eşinden çocuklarından bahsederken gözlerinden hüzün bulutu geçtiğini görüyorum.

(Doğrusunu isterseniz meslek hayatım boyunca aileyle maileyle alakası olmayan kendi koltuğundan başka hiçbir duygusu bulunmayan binlerce siyasetçi tanıdım…

Elbette Ekrem başkanla çok onur duyuyorlardır ama böylesine fedakarlıkta bulunmak zorunda kaldıkları için İmamoğlu ailesi adına üzülüyorum. )

Sohbet güzel…

Ama tadında bırakmak lazım.

Kalkmak için hamle yaptık.

"Bir saniye lütfen" dedi başkan.

Bir tablo getirtti.

Minyatür tekniğiyle hazırlanmış.

Ayasofya…

Günün hatırası olarak Zeynep Osman'a hediye etti.

Yine kolkola girdiler.

Kapıda karşıladığı gibi yine kapıya kadar uğurladı başkan.

Sarılarak ayrılırken sanırım hepimizin düşüncelerine tercüman olarak tane tane şunları söyledi Prenses Zeynep Osman…

"Sizin gibi genç dinamik vatanını seven ömrünü bu hususta vakfetmeyi göze almış başaracağından emin aklı selim sahibi İstanbul gibi karmaşık ve zor bir şehrin mesuliyetini yüklenmiş Atatürk ilkelerini benimsemiş bir başkanla tanışmak beni fazlasıyla memnun etti yolunuz açık olsun Allah'tan size yardımcı olmasını bütün kalbimle temenni ederim. "

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/osmanliyla-cumhuriyetin-kucaklastigi-an-5269811/

================================

BEKİR COŞKUN: O AĞAÇ BİZİM…

"BİR sincap gördüğünüzde ceviz ağacında o sizin sincabınızdır size emanet…

O köşe başındaki meşe ağacı sizin…

Karşı yamaçtaki çamların servilerin çınarların çimenlerin sizden başka kimsesi yoktur onları siz koruyacaksınız onlar sizin…

O kumru sizin…

O serçeler sizin…

Nehir sizin nehrinizdir göl sizin gölünüz…

Dağ sizin…

Ama siz her zaman onları yalnız bıraktınız.

Eli baltalı adamlar ormana yanaştığında dozerler-kepçeler yeşil alandaki sincabın ağacını söküp attığında yunusları tüfeklerle öldürdüklerinde fabrikalar yağlı sularını nehre-göle akıttıklarında denizi çöplük olarak kullandıklarında öyle baktınız.

Sanki onlar başkasınınmış gibi…

Onların varlığı size huzur-mutluluk verdi de yok edilişlerinde arkanızı döndünüz…

Bir ağaç kesildiğinde nefesinizin bir kısmının kesildiğini bir kuş öldüğünde mutluluğunuzun çalındığını denize-ırmağa kıyıldığında bir parçanızın alındığını yunusları öldürdüklerinde denizlerdeki dostunuzu vurduklarını anlamadınız.

Oysa onlar sizindi…

Doğanın tükenişindeki en büyük nedendir işte bu:

Vefasızlığınız…

Vakit çok geç değil…

Henüz zaman var.

Bir ağaç kesildiğinde bir koruluğa dozerler girdiğinde pis boruları denize-ırmağa bağladıklarında o kuşu vurup o sincabı kovduklarında komşunuzun kapısını çalıp "Hadi gidiyoruz" demelisiniz:

"Yardıma gidiyoruz… Onlar bizim…"

Sahip çıkmalısınız onlara; örgütlenerek bir araya gelerek el ele vererek sevgilerinizi birleştirerek merhametlerinizi çatarak…

Sizden başka kimsesi yoktur onların…

Onlar size muhtaç…

O ağaç sizin…"

(1 Aralık 2008)

Bu yazımdan bu yana on yıl geçmiş…

Geçen hafta Kaz Dağları'nda vicdan nöbeti başladığında ve önceki gün binlerce yurtsever ellerinde bayrakları ile Kaz Dağları'na yürüdüğünde yanaklarımı sildim…

Çok geç değil…

Vicdan yürüyüşü başlamıştı…

Vicdan direnecek…

O ağaçlar bizim…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/o-agac-bizim-5269484/

================================

YILMAZ ÖZDİL: BASTIĞIN YERLERİ TOPRAK DİYEREK GEÇME TANI…

1923'ten 2003 yılına kadar yani Cumhuriyet'in ilanından Akp'nin iktidara gelmesine kadar Türkiye'de kaç maden ruhsatı verilmişti?

Bin 168.

Peki 2003'le 2018 yılları arasında kaç maden ruhsatı verildi?

149 bin 965!

Yanlış okumadınız…

Kazdağları sadece biri.

149 bin 964 tane daha böyle var.

(En az 149 bin 964 2019'da kaç ruhsat daha verdiklerini bilmiyoruz. )

Kimisi başladı kimisi henüz arama yapıyor kimisi de çantacı kazma küreği bile yok sayın hükümetimizden ruhsatı kapmış avantasını alıp cillop gibi devretmek üzere yağlı müşteri arıyor.

Çünkü…

2004 yılıydı.

Sayın hükümetimiz "maden yasası" çıkardı.

Yağma yasası denilseydi daha doğru olurdu.

Çünkü bu yasayla "sömürge madenciliği"nin önü açıldı.

Doğa insan bilim gibi engeller (!) ortadan kaldırıldı.

Ormanlar meralar zeytinlikler su havzaları milli parklar hatta SİT alanları maden şirketlerine sunuldu inanmakta güçlük çekeceksiniz ama Ayvalık'ta örneği var plaja bile maden işletme izni verildi.

Bu kanun 2004 yılında hangi gün yürürlüğe girdi biliyor musunuz?

5 Haziran'da.

Dünya Çevre Günü'nde!

Memleketi sadece işgal etmediler üstüne alay ettiler.

Netice?

Konya'yı kazan

Amerikalı var.

Balıkesir'i kazan

İngiliz var.

Erzincan'ı kazan

Avustralyalı var.

Cayman Adaları teee Karayipler'de kara paracıların vergi cenneti… İşte o Cayman adalarından gelip Karadeniz'i kazan şirket var.

İzmir'i kazan

Kanadalı var.

Mardin'i kazan

İngiliz var.

Uşak'ı kazan

Amerikalı var.

Altın gümüş bakır krom nikel bor ne bulurlarsa götürüyorlar.

Hollandalı var Alman var İsviçreli Belçikalı Fransız Rus Çinli İspanyol Macar Portekizli Danimarkalı İtalyan Hintli Sinpagurlu Güney Koreli şirket var Türkiye'yi kazmayan ülke yok.

Yerli ve milli değil mi?

Virgin adaları teee Karayipler'de antin kuntin şirketlerin vergi cenneti… İşte o Virgin adalarından gelip Türkiye'yi kazan şirket var.

Barbados'un haritadaki yerini Türkiye'de kaç kişi gösterebilir… Barbados'tan gelip Türkiye'yi kazan şirket var.

Suudi var.

İsrailli var.

Yunan var.

Türkiye'de maden ruhsatı alan Suriyeli şirket var birader!

Yerlileri saymıyorum sırf yabancı şirketlerin Türkiye'de sahip olduğu maden alanı 200 bin kilometrekareye ulaştı.

Türkiye topraklarının dörtte biri.

İstiklal Marşımızı değiştirirlerse şaşma gari…

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı

düşün altında yatan tonlarca altını doları!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/bastigin-yerleri-toprak-diyerek-gecme-tani-5271791/

================================

================================

Rıfat Serdaroğlu: TORUNLARINIZ SİZLERİ LANETLE ANACAK

Neden biliyor musunuz?

Para hırsı uğruna Türk Devletini dara düşürmek uğruna onların geleceğini satıyorsunuz da ondan!

"Hırsızlık babadan oğula geçer" sözü size ait. Kendi çocuklarınıza bakınca bu sözün sizlerin açısından doğru bir tespit olduğunu görüyoruz.

Milyonlarca dolarlık vakıflar kurup bağış toplayanlar sizin veletleriniz!

Milyonlarca dolarlık gemi filoları işletmeler kuranlar sizin veletleriniz!

Milyonlarca dolar dövizleri yatak odalarında tutanlar sizin veletleriniz!

Kumarhanelerden çıkmayan sizin veletleriniz!

Her biri üç-dört yerden maaş alanlar yine sizin veletleriniz!

Fakat torunlarınız babaları ve dedeleri gibi olmayacaklar!

Çünkü sizler ve hırsızlığı öğrettiğiniz veletleriniz beraberce yargılanacaksınız.

Torunlarınız 20'li yaşlara geldiklerinde ihanetinizi belgeleriyle (yazılı ve görüntülü) inceleyecekler ve sizlerden utanacaklar.

Yalnız kaldıklarında da sizleri lanetle anacaklar!

Bundan büyük ceza var mı?

Sizler ülkemizin oksijen deposu binlerce yıllık ağaçları torunlarımızın ve onlardan sonraki nesillerimizin emaneti olan Kazdağlarını nasıl talan edersiniz?

Yandaş müteahhitlere para kazandırmak uğruna milyonlarca adetlik kuş-börtü-böcek ve diğer canlıların yok edilmesine nasıl izin verirsiniz?

Sizler torunlarımızın eğitim-sağlık-iş gibi hizmetlerine harcayacağımız milyarlarca doları hangi yetki ile Suriyeli kaçkınlara harcarsınız?

Değerli Okurlar;

Bugün dünya üzerinde temiz içecek suyuna erişemeyen 884 milyon insan var!

Bu rakam torunlarımız 25-30 yaşına geldiğinde 6 milyara ulaşacak.

Dünyanın çeşitli yerlerinde "Su Savaşları" olacak.

Türkiye olarak biz su zengini bir ülke değiliz.

Bu gerçekler apaçık ortada dururken doğayı tahrip etmek ağaç kesmek gelecekte su sıkıntısını arttırmaz mı? Bunu da mı düşünemiyoruz?

Eyy Kara Cahil AKP İktidarı;

Sizler ne laf dinliyorsunuz ne Anayasa ne Yasa takıyorsunuz. Para hırsı sizleri kör ve sağır etmiş vicdanlarınızı kurutmuş.

Ne Allah'tan korkuyorsunuz ne de insanlardan utanıyorsunuz!

Sizlerle anlayacağınız dilden konuşalım;

O kestiğiniz ağaç var ya siz onu değil torununuzun elini kolunu kesiyorsunuz!

Doğayı tahrip etmekle ağaçları kurutup öldürüyorsunuz ya!

Öldürdüğünüz gelecekteki torunlarınızın huzurlu yaşamı!

En az insanlar kadar doğanın sahibi olan kuşları-böcekleri-diğer canlıları hava kirliliğine mahkûm ediyorsunuz ya gerçekte torunlarınıza nefes alacak temiz bir hava bırakmıyorsunuz!

Sizler nasıl insanlarsınız?

Gerçekleri doğruları yöneticilerinize anlatacak onları yanlıştan döndürecek bir tanecik insan evladı yok mu içinizde?

Milletvekilliği Bakanlık koltukları evlatlarınızdan torunlarınızdan daha mı kıymetli?

Eğer bu yıkıma engel olmazsanız haram olsun nefes alıp verdiğiniz her saniye…

================================

EMİN ÇÖLAŞAN: GİRECEKSEN GİR KARDEŞİM…

Sevgili okurlarım Türk Milleti başımıza her yönden açılan Suriye belası ile kendince uğraşmayı sürdürüyor.

Önce bir konuya dikkatinizi çekmek isterim…

Televizyonlarda gazetelerde ve internet sitelerinde karşımıza her gün aynı doğrultuda haberler çıkıyor… Daha doğrusu devlet tarafından verilen haberler.

Dün 18 terörist etkisiz hale getirildi.

Kuzey Irak'ta üç terörist daha öldürüldü.

10 terörist teslim oldu.

Suriye sınırımıza yığınak devam ediyor. Komandolar ve tank birlikleri sınıra doğru harekete geçti…

Ve bir de her gün gelen üzücü şehit haberleri.

Neredeyse gün geçmiyor ki sınırlarımız içinde veya dışında şehit vermeyelim.

★★★

Bu gibi haberler özellikle dış dünyada Türkiye'nin bir terör ülkesi olduğu imajını pekiştiriyor.

Kimse ordumuza elbette ki "Bu işi bırakın kardeşim şehit sayısını gizleyin" demiyor.

Tam tersine hepimiz o terör yuvalarının kurutulmasından yanayız.

Ancak bu olanları her gün haberleştirmek insanları sıkıyor.

Bazıları da şöyle diyor:

"O kadar teröristin etkisiz hale getirildiğine biz nasıl inanalım. O kırsal alanlarda dağ başlarında kaç teröristin öldürüldüğünü kimler nasıl biliyor?"

Örneğin terör hedeflerine uçaklarımızla saldırıp bombalıyoruz. Yani o karambol ortamında kaç kişinin öldürüldüğüne ilişkin rakamlar yeterince inandırıcı oluyor mu?

Bence bundan artık vazgeçmeli.

Terörle mücadele aynen devam etmeli ama her gün açıklanan bu gibi haberlerden ve rakamlardan (çok önemli bir durum olmadıkça) vazgeçilmeli.

★★★

Başımıza her yönden açılan bu Suriye belasının tek sorumlusu bugünkü iktidardır.

İsterseniz isim de verebilirim:

Başbakan ve sonra Cumhurbaşkanı kimliği ile Recep Tayyip Erdoğan.

Dışişleri Bakanı ve sonra Başbakan kimliği ile Ahmet Davutoğlu.

2011 yılında Suriye'yi taktılar kafaya ve daha o dönemde bile "Suriye'ye girip işgal etmekten" dem vurmaya başladılar.

Şu sözler onların iktidar dönemine aittir:

Suriye bizim eski (Osmanlı dönemindeki) vilayetimizdir ne yapsak yeridir.

İki hafta sonra inşallah Cuma namazını Şam'da Emeviye camisinde kılacağız.

Eski defterleri bu yazıda daha fazla kurcalamak istemiyorum ve günümüze geliyorum.

★★★

Bizimkiler şimdi Suriye'de Fırat nehrinin doğusunda bulunan bölgede içeriye doğru 30 kilometrelik bir güvenli bölge kurmak istiyor. En basit açıklaması şöyledir:

Türk askeri oraya girecek bölgeyi işgal edecek ve bölgedeki terör yapılanmasına son verecek.

Şimdi bu konuyu çözmek için Ankara'ya gelen yüksek düzeyde ABD heyeti ile görüşmeler başka bir deyişle pazarlıklar yapılıyor.

Ancak ABD su koyuveriyor ve izin vermiyor.

Nitekim ABD'den resmi açıklama geldi:

"Engelleriz. "

Recep Bey çok üzüldü ve yanıt verdi:

"Suriye konusunda ABD'den gerçek bir müttefike yaraşır adımlar atmasını bekliyoruz!"

Yani Türkçesi "Bize izin ver de girelim abicim o bölgedeki PKK'yı yok edelim" diyor.

Recep Bey bu işlerin öyle müttefiklik falan gibi laflarla yürümeyeceğini demek ki henüz anlayabilmiş değil.

★★★

Ülkelerin kendi çıkarları vardır. Atatürk döneminde değiliz ki!. .

Hangi ülke güçlüyse onun çıkarları doğrultusunda iş yapılır. Burada güçlü olan ABD olduğuna göre onun dediği olur.

Dünya liderimiz Recep Bey baktı ki vaziyet ayva baktı ki ABD hiçbir isteğini kabul etmiyor Ankara'da düzenlenen büyükelçiler toplantısında Suriye harekatı konusunda konuştu:

"Çok yakında farklı bir aşamaya geçeceğiz!"

Nedir neyin nesidir o farklı aşama?

Bu cümle "Oralara el koyacağız" demektir. Değilse söylesin…

ABD açıkça "Harekatı engelleriz" diyor bizim dünya liderimiz ise yine posta koymaktan vazgeçmiyor!

Açıkça söylemese bile "Gireriz" demeye getiriyor.

Girer mi girmez mi girerse ne olur yakında hep birlikte görürüz.

Ancak işin çok önemli bir boyutu daha var…

21. yüzyıl dünyasında böyle bir iş yaparsanız alnınıza şgalci" damgası vurulur ve büyük yara alırsınız.

Size sadece Pakistan Afganistan Azerbaycan Somali gibi birkaç ülke sessiz kalarak sözüm ona destek verir ama yetmez!

Önümüzdeki haftalarda ilginç olaylar yaşamaya gebeyiz.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/gireceksen-gir-kardesim-5271758/

================================

ÜMİT ZİLELİ: KANADALI ALAMOS GOLD HAYDUT ŞİRKET Mİ?. .

Daha geçen hafta tüm çıplaklığı ile anlatmıştım…

Bu köşede "Bir ülkeyi göz göre göre öldürmek" başlığı altında Kanadalı Alamos Gold şirketinin Kaz Dağları'na "içerden aldığı destek" ile nasıl çöreklendiğini tamamı kendisine ait taşeron şirket Doğu Biga Madencilik eliyle bu iktidardan nasıl 865 milyon TL teşvik aldığını tüm operasyonun nasıl yalanlar üzerine kurulu olduğunu bir bir paylaşmıştım sizlerle…

Alamos Gold'un terbiyesiz patronu John McCluskey'in Türkler için söylediği utanmaz cümleyi de hatırlatayım:

Yabancı işçi çalıştırmıyoruz çünkü Türkler taş taşımakta çok iyiler!. .

Aslında epey eksik bırakmışım!. . Ayrıca o günden bugüne epey gelişme de oldu… Örneğin on binlerce insan Kaz Dağları'nda buluşarak kesilen 195 bin ağacı yaratılan çevre felaketini protesto etti; o yörenin insanlarıyla birlikte "Vicdan Nöbeti" başlatıldı…

Bu arada Kirazlı'da altın madeni ile ilgili hukuki süreçte mahkemenin bilirkişi raporunu baz aldığı ancak sunulan bilirkişi raporunda yer alan imzaların şaibeli olduğu iddia edildi iyi mi!. .

CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca'nın verdiği bilgiye göre Çanakkale Belediyesi tarafından açılan dava bilirkişi raporuna dayanılarak reddedildi… Temyiz talebi de Danıştay 6. Dairesi tarafından reddedildi… Sonra ne oldu peki?. . O bilirkişi raporunu veren heyette yer alan imzası bulunan Prof. Dr. Turan Karadeniz'in bu raporda yer alan imzasının kendi imzasına hiç benzemediği görüldü!. .

Sanırım bu konu epey baş ağrıtacak!. .

"Akbabaların pek karlı işbirliği!. . "

Alamos Gold'un Kaz Dağları'nda bir değil üç projesi olduğu da ortaya çıktı:

Kirazlı Ağı Dağı ve Çamyurt!. .

Üçü de Kaz Dağları'nda üçü de Çanakkale sınırları içinde!. . Yani Kirazlı daha başlangıç!. . 195 bin ağacın üzerine daha ne yüzbinler eklenecek şayet önüne geçilemezse göreceğiz ne yazık ki!. .

Aynı şirketin Meksika ve ABD'de de altın madenlerinin bulunduğu ortaya çıktı!. . Şirketin internet sitesinde siyanürle altın araması yapıldığı da belirtiliyor!. . AKP'li Ömer Turan ise siyanür konusunda "Yalan söylüyorlar" çıkışı yapmıştı daha birkaç gün önce!. . Şirketin tümüne sahip olduğu taşeron Doğu Biga Şirketi'nin proje sorumlusu da yaptığı açıklamada siyanürün son aşamada kullanılacağını açıkladı zaten!. .

Acaba kim yalan söylüyor?!.

Alamos Gold'un Meksika'da maden karşıtlarına yönelik farklı yollara başvurduğu iddiaları da son derece önemli… Hangi yollar bunlar peki? İşlerini pürüzsüz yönetebilmek için yerel uyuşturucu kartelleri suç örgütleri ya da paramiliter( yarı askeri) gruplarla işbirliği yollarından söz ediliyor!. .

İddialara göre bu suç örgütleri ve terör gruplarına hem çıkardıkları madenlerden pay veriyorlar hem de kendilerine karşı ses yükselten eylem yapanlara yazılar yazanlara gözdağı verdirilmesi sağlanıyor!. . Şu bilgiyi de paylaşayım; sadece Meksika'da Alamos Gold dahil 216 Kanadalı şirket faaliyet yürütüyor!. .

Akbabaların karlı işbirliği deniyor bu faaliyetlere!. .

"Halka ve toprağa zarar veren belalar!"

Kanada 10 milyon metrekare toprak genişliği ile dünyanın en büyük ülkelerinden biri…

Bu toprakların 5 milyon metrekaresi ise ormanlık alan!. .

Yani Türkiye'nin en az 11 kat büyüklüğünde bir alan ağaçlarla kaplı!. . Ve o ağaçlara ormanlara dokunmak hiç de kolay bir iş değil!. .

Yani sayıları yüzlerle ifade edilen Kanadalı maden şirketleri kendi ülkelerinde yapmaya cüret edemedikleri "işbirliklerini" dünyanın bu işlere pek meraklı ülke yöneticileri ve yukarıda sözünü ettiğim gruplarla hallediyorlar!. .

Bizim dağlarımızı topraklarımızı hallaç pamuğu gibi atan üstelik bunun için teşvik bile alan Alamos Gold'un patronu McCluskey yaptığı son açıklamada ağaçları kendilerinin kesmediklerini 5 milyon dolar peşin ödeyerek devlete kestirdiklerini de söyledi!. .

Bu şirketin memleketi olan Kanada'da bile Türkiye'de yaşanan katliama karşı protestolar yükselmeye başladı!. . Mesela Kanada Komünist Partisi Kaz Dağları'nda on binlerin katıldığı eyleme destek vererek şu açıklamayı yaptı:

Kanadalı tekeller ve Kanada emperyalizmi dünya genelinde halka ve toprağa zarar veren belalardır!. .

Kısacası yönetenleri arkasına alıp her türlü karşı çıkışa rağmen şaibeli raporlara bile başvuran altın şirketi cinayetlerine devam ediyor… Hem de yanaşma medyanın cansiperane desteği ile!. .

Ancak işleri artık o kadar kolay değil çünkü karşılarında halk var!. .

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/umit-zileli/kanadali-alamos-gold-haydut-sirket-mi-5271716/

================================

RIFAT SERDAROĞLU: HUBER APO-GENÇ DERVİŞ VE SEROK AHMET

Öyle ilginç siyasetçiler vardır ki "utanma duyguları" robotik operasyonla alınmış gibi sırıtarak bakarlar. Sadece insanlarda bulunan "utanma duygusu" ortadan kalkınca bu müsveddelerde "unutma duygusu" artar!

Geçmişte yaptıkları ihanetleri yolsuzlukları soygunları hemen unuturlar.

Kıt akılları sıra herkesin de unuttuklarını zannederler…

Bilmedikleri şudur;

İnsanda "Utanma Duygusu" olmayıp "Unutma Duygusu" artınca haysiyet-onur-şeref-namus-dürüstlük- yeminine sadakat gibi güzel duygular da o insandan uzaklaşır!

T. C Devletinin son 18 yılında bir siyasetçinin bulunabileceği her makamda bulunan Huber Apo-Genç Derviş Babacan ve Serok Ahmet namıyla bilinen uyanıkların hiçbir şey olmamış gibi yeniden Türkiye'yi yönetmeye talip olmaları yukarıdaki benzetmeyle tamamen örtüşür.

Esasında bu zavallılardan bahsetmek onlara kıymet veriyormuş gibi olur ama Türk Milletine ve özellikle iş dünyasının aziz ve necip üyelerine bazı gerçekleri hatırlatalım istedik.

Nasıl deprem sırasında sığınılan "Toplanma Bölgesi" oluşturuluyorsa reyizlerinin evinde yakında çıkacak siyasi deprem sonrası velinimetlerini-abilerini-ailesini-birikimlerini garantiye almak için bir siyasi parti kurmaya çalışıyorlar. Türk Milleti bu yalancı dolmayı bir daha yutar mı?

Genç Derviş Babacan diyor ki;

-Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunları aşmak için!

-En önemli çalışma ilkelerimizden birisi katılımcılık!

-Ekonomik sıkıntılara çözüm popülizm ile mücadele çevre vurgusu vs vs vs…

Türkiye'yi yönetmeye yeniden talip olan bu üçlüye basit sorular soralım;

Huber Apo;

-Siz buz gibi FETÖ'cusunuz. Çünkü T. C Devletinin dünyadaki tüm elçiliklerine FETÖ'ye destek olun diye "Dışişleri Bakanlığından resmi yazı ile" talimat veren sizdiniz. Bir öğretmen ev sahibi öyle istediği için evinin kirasını Bank Asya'ya yatırdığından dolayı mesleğinden atılır ve hapse gönderilirken siz hangi vicdanla rahatça uyursunuz?

-Siz Arap Milliyetçisiniz. Suudi Kralı Türkiye'ye geldi. Anıt Kabir'e gitmedi. Atatürk'ün Çankaya Köşküne de gitmedi. Siz T. C Cumhurbaşkanı olarak emperyalistlerin uşağı Suudi Kralının otel odasına koşarak gittiniz ve

T. C Cumhurbaşkanlığı Makamına ihanet ettiniz.

-T. C Devletinde ilçe isimlerinin kanunla değiştirileceğini bildiğiniz halde Güroymak ilçesine NORŞİN diyerek yasayı çiğnemiş oldunuz.

-Tüm görev süreniz boyunca AKP tarafından yapılan yolsuzluklara hırsızlıklara özelleştirmelere karşı çıkmayarak aksine onay vererek ortak oldunuz.

-Görev süreniz bittiği halde T. C. Devletinin mekanlarını haksız yere kullanmaya devam ettiniz.

Genç Derviş Babacan;

-Siz yıllarca ekonominin başında ve Özelleştirme Yüksek Kurulunda bulundunuz. Cumhuriyetin yarattığı tüm stratejik eserlerin iki üç yıllık kârları karşılığında peşkeş çekilmesine onay verdiniz.

-T. C Devletini İngiltere'deki para baronlarına tüm Cumhuriyet tarihinde yapılan borçtan üç misli borçlandırdınız.

-Cumhuriyetin eserlerini sattınız. 17 yıl boyunca vergi topladınız. Bu paraların hesabını Türk Milletine verdiniz mi?

-Yapşlet-Devret projeleri dünyadaki emsallerinden 5-10 kat fazlasına yapıldı. Siz hepsine hazine garantisi verdiniz. Türk Milletinin sırtına ne kadar büyük bir yük bindirdiğinizin farkında mısınız?

-Tüm görevleriniz boyunca FETÖ'nun devletteki yapılanmasına hiç karşı çıkmadınız.

Serok Ahmet;

-Sen seçimle geldin emirle gittin. Milletin emanetini koruyamadın. Şimdi hangi yüzle ne istiyorsun?

Huber Apo-Genç Derviş Babacan-Serok Ahmet;

Türk Ordusu üçünüzün gözleri önünde AKP-FETÖ-CIA işbirliği ile çökertildi.

Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanı Komutanları komplo ile "Terör Örgütü Kurmak" suçlamasıyla zindana atıldılar. Sizin üçünüz bu ihanetin ortaklarısınız. Komutanlar tutuklanırken "Güzel şeyler olacak" deyip kahkahalarla gülenler sizlerdiniz.

Sizler Türk Milletini salak mı zannediyorsunuz?

Sizin gideceğiniz tek yer Yüce Divandır.

Çoban Ateşi Hareketi Gönüllüleri olarak sizlerin ihanetlerinizi Türkiye'nin en ücra köşesine kadar anlatmak bizim görevimizdir. Bu görevi de severek isteyerek başarıyla yerine getireceğiz. Hadi şimdi başka kapıya…

Not; Kurban Bayramınızı kutluyorum. Bayramınızı sağlık ve huzur içinde geçirmenizi diliyorum.

Nasipse bayramdan sonra görüşürüz… 10 Ağustos 2019

================================

RIFAT SERDAROĞLU: ARAPÇI KÜRTÇÜ PARTİ (AKP)

Adı AK kendi KARA olan AKP'ye bir yazımda Arapçı Kürtçü Parti dediğim için mahkemeye verilmiş tazminat ödemeye mahkûm edilmiştim.

Zaman beni haklı çıkardı. N'olcak şimdi? Nerede bizim paralar?

Türkiye'den başka "Hukuk Devleti" olduğunu iddia eden hiçbir ülkede doğruyu söylediğiniz için sizi cezalandırmazlar. Ama FETÖ Elemanlarının Adalet Bakanı yapıldığı ülkemizde paşa-paşa tazminat ödersiniz.

Serdaroğlu bu iddianızın kanıtı nedir diye sormak en doğal hakkınızdır.

Buyrun beraberce bakalım;

AKP Genel Başkanı "Ben Türk değilim Gürcü'yüm! Eşim de Arap" dedi mi? Dedi!

AKP Genel Başkanı "Biz Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına almış bir partiyiz"

dedi mi? Dedi dedi!

AKP Genel Başkanına sırılsıklam aşık olduğunu söyleyen ve Türk Ordusunun Tank-Palet Fabrikasını Katarlılarla birlikte hurda fiyatına alan "Sakallı Ethem";

"Bana Türk demeyin bozulurum. Ben Türk değilim ben Arabım" dedi mi?

Dedi dedi dedi!

2002 Kasım ayından bu güne kurulan AKP Hükümetlerinde TÜRK olduğunu söyleyen Bakanların oranı %2'yi geçer mi? Geçmez geçmez geçmez geçmez…

Hadi biraz daha soru-cevap gidelim;

-Türk Vatandaşı Lise mezunu bir gencimiz aşağıdaki üniversitelerden birine SINAVSIZ girebilir mi? Yassağ hemşerim giremez!

*Suriyeli bir sığınmacı 2013 yılından beri Çukurova-Gaziantep-Harran-Kilis

7 Aralık-Hatay Mustafa Kemal-Mersin- Osmaniye Korkut Ata Üniversitelerinden dilediğinesınavsız girebilir.

-Türk Vatandaşı bir gencimiz 4 yıllık lisans öğreniminde 470 aylık burs desteği alabilir. (Karşılıksız değil sonradan ödemek üzere)

*Suriye Vatandaşı bir genç Türkiye'de aylık 1200 TL burs desteği alır. (Karşılıksız)

-Suriyeli Ailelere Valilikler kanalıyla 250 TL'den başlamak üzere aylık kira yardımı yapılır.

*İhtiyaç sahibi Türk Vatandaşlarına böyle bir yardım yapılmaz.

-Suriye Vatandaşları "Sosyal Uyum Yardımı" adıyla (SUY) aylık kişi başına 120 TL'den başlayan yardım alırlar.

*Türk Vatandaşlarına bırakın SUY'u su bile verilmez.

-Araç sahibi Türk Vatandaşları senede 2 taksit halinde MTV (Motorlu Taşıtlar Vergisi) öder.

*Türkiye'deki varlıklı Suriye Vatandaşları MTV ÖDEMEZ.

-Ankara'daki bir üniversite hastanesinde yapılan bir ameliyat için ödenen ücretler; (Sayın Saygı Öztürk'ün yazısından)

Türk Vatandaşı 3 bin 400 TL öder!

Kerküklü-Musullu-Telaferli bir TÜRKMEN 11 bin 200 TL öder!

Suriye Vatandaşı olan biri ise HİÇ PARA ÖDEMEZ!

İnsafınız kurusun siz kimin hükümetisiniz?

Değerli Okurlar;

Tabii ki yardıma muhtaç insanlara kökeni-milliyeti-inancı ne olursa olsun bütçemiz oranında elimizi uzatacağız. Fakat yardım ederken yardım dilenecek hale gelmemeliyiz.

Kendi vatanımızda kendi insanımızı aşağılayacak şekilde davranmamalıyız.

En önemlisi de bu yardımlar şeffaf olarak yapmalı ve Türk Milletine belgeleriyle açıklamalıyız.

Yardımların dağıtımında yolsuzluk yapılmış olabilir mi? Bence olabilir!

Ne de olsa bugünkü AKP yöneticilerini yetiştiren kadroların geçmişinde

Bosna Yardım paralarının iç edilmesi Beşir Darçın-Mercümek hırsızlıkları- Yimpaş-Kombassan dolandırıcılıkları- Deniz Feneri e. V gibi asrın yardım yolsuzlukları olan yüzlerce sabıkaları var.

Ne demiş atalarımız;

Ne kadar kaynatırsan kaynat olur mu şaptan şeker

Cinsini sevdiğim cinsine çeker…

Not; Çözüm Süreci sırasındaki rezillikleri de bir başka gün anlatırız.

================================

RIFAT SERDAROĞLU: ANLAT YA HACI

"Ah şu para hırsı var ya! Ormanmış ağaçmış hiçbir şey dinlemiyor" dediydin ya

anlat bakalım Ya Hacı Kaz Dağlarında yüz binlerce ağaç kesilirken sorumluluk makamında Temel mi vardı?

Hangi Temel mi? Dinle bak;

Rize Güneysu Dumankaya köy kahvesinin kapısı açılmış Temel perişan bir halde içeri girmiş. Temel'de yüz göz kan içinde!

Köylü sormuş; Hayrola Temel bu ne haldir ayıyla mı kapıştın?

Temel; Ne ayısı be! Ormanda ağaç keserken kendilerine çevreci diye 5-6 genç çıkageldi! Ağaç kestim diye Doğanın Yengesini bozmuşum. Hepsi birden çullandılar dövdüler. Defalarca durun ben ne Doğanı ne de yengesini tanımam dememe rağmen dövmeye devam ettiler!

Köyün öğretmeni bir kahkaha atarak; "Onların dediği Doğanın Yengesi değil Doğa'nın dengesidir Temel. İyi olmuş ellerine sağlık az bile yapmışlar…"

Anlat Ya Hacı Kaz Dağlarında 195 bin ağaç kesilirken haberin olmadı diyelim!

Ağaç kesen Kanadalıya 865 milyon 248 bin lira teşvik verirken de haberin olmadı mı?

Hep "Ben yaptım ben başarılıyım" deyip duruyon ya hadi şu soruya adam gibi cevap ver bakalım;

Yıl 2002 Kasım Ayı. Sen yeni hükümet olmuşsun. O zamanda asgari ücretle

14 tane çeyrek altın alırdık.

2019 yılı Ağustos ayında sen yine iktidarsın bugünün asgari ücretiyle ancak

5 tane çeyrek alabiliyoruz! Nereye gitti bizim 9 çeyrek?

Anlat Ya Hacı sen bizlen kafa mı buluyon yoksa biz hepten delirdik mi?

Ya Hacı anlat hele;

İkide bir Fırat'ın doğusuna gireceğim diyorsun. Suriye ile aramızda 40 kilometre güvenli bölge olsun dedin. Suriye ile sınırımız 450 kilometre! 40 kilometre de derinlik istedik. Güvenli bölgenin sınırları 18 bin kilometrekare olacak!

Bu alan Kilis İlimizin yüzölçümünden 12 kat büyük bir alan. Bu alanın tapusu Suriye'nin. Orada konuşlanan ABD desteğinde PYD terör örgütü. Hangi PYD mi? Hani senin tam 29 Ekim'de sınırlarımızdan ağır silahlarıyla geçmesine izin verdiğin yedikleri lahmacunların parasını da bize ödettiğin PYD!

Askerliği 6 aya indirip asker sayımızı da 100 bin civarına indirdik.

Biz bu alanı neyle ve nasıl koruyacağız?

Ha bir de Fırat'ın batısı var! Orayı da sen anlat Ya Hacı…

Ya Hacı sürekli "bir mermi kaç para haberiniz var mı" deme!

Biz mermi kaçakçısı mıyız? Merminin parasını diyeceğine övündüğün yolları yaparken kazıklanma. Bak Mühendis bir dostum yazıp göndermiş;

Körfez Geçiş Köprüsü 1 Milyar Dolara mal oldu!

5 uyanık müteahhit hazine garantisi ile 9 bankadan bu parayı kredi olarak aldı!

Binali'nin Bakanlığı da 9 uyanıkla 20 yıl geçiş garantili anlaşma yaptı.

Yıllık 511 milyon dolardan 9 uyanığa 20 yılda 10 5 Milyar dolar ödeyeceğiz.

Ya Hacı şimdi sen diyon ki; "Kasamızdan 5 kuruş para çıkmadan bu köprüyü yaptık!"

Hacı ya sen hesap bilmiyon ya bizi iyice aptal belledin!

Yahu cebinden 5 kuruş çıkmayanlar senin 9 uyanık müteahhit!

Bankaya olan kredi borcunu 2-3 yılda ödeyecekler 17-18 sene gelsin cukkalar!

Bu 9 uyanığın devletteki ortağı kim?

Anlat Ya Hacı;

1 Milyar Dolarlık bir iş için neden 9 uyanığa 10 5 Milyar Dolar ödüyoz?

Kim ütüldü bu işte? Biz ütülmediysek neden hep biz kazıklanıyoruz?

Anlat Ya Hacı! İyice sıkıldık artık sabır taşı çatladı çatlayacak haberin olsun…




- - - - - - - - - - - - -

a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder