13 Nisan 2021 Salı

Prof. Dr. İlhan BAŞGÖZ der ki....

Demem o ki, yurdu, milleti, devleti kendi döneminin oligarklarına satan, onlarla ortak olan Osmanoğulları defoldu gitti.
Ama şimdi karşımızda bir de Tayyipoğulları var.
Aynı işleri yapıyorlar.
Ve milleti aynı mücadeleyi bir kez daha tekraren yapmaya mecbur bırakıyorlar.
Bütün bu ihanetlerin elbette bir karşılığı olacaktır.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc )
           L2fSIJNoA0xfSNxA  


Değerli Konuklar

Ben Cumhuriyetle yaşıtım size anlatacaklarım yalnız duyup işittiklerim okuyup öğrendiklerim değil aynı zamanda kendi hayat hikâyem olacaktır.

Cumhuriyet yedi büyük savaşın ardından kurulmuştur. 1856 Kırım 1877 Osmanlı Rus 1892 Yunan 1911 Trablus 1912 Balkan 1914-18 Birinci Dünya Savaşı nihayet 1920-22 Kurtuluş Savaşı. Bu savaşlardan yalnız sonuncusu zaferle bitmiştir. Ama bu zafer vatandaştan yalnız canını ve kanını istememiştir. Vatandaştan atını arabasını çorabını kağnısını keten bezini pencere demirini alarak bu savaş kazanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı'na niçin girdiğimizi bugün bile bilmiyoruz. Ama kardeşlerini bu savaşa kurban veren Avşar kadını biliyor ve parmağını Alaman'a uzatıyor:

Mektup saldım da varmadı

Tel vurdum aynı gelmedi

Alamanya harbeylesin

Gayri kardaşım kalmadı.

Savaş yılları Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomisini tümden harap etmiş ekin tarlada çürümüş; toprak tohumsuz evler erkeksiz kalmıştır. Kağnıya ve sabana koşulacak hayvan çiftin sapına yapışacak erkek yokluğunda çifte hayvan yerine kadınlar koşulmuştur. Bu çöküşün en gerçekçi destanını hemşehrim Şarkışlalı Serdari yazmıştır. Bu uzun destandan dörtlükler veriyorum:

Tahsildar da çıkmış köyleri gezer

Elinde kamçısı fakiri ezer

Yorganı döşeği mezatta gezer

Hasırdan serilir çulumuz bizim.

Evlat da babanın sözün tutmuyor

Açım diye çift sürmeye gitmiyor

Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor

Başımıza bela dölümüz bizim.

Benim bu gidişe aklım ermiyor

Fukara halini kimse sormuyor

Padişah sikkesi selam vermiyor

Kefensiz kalacak ölümüz bizim.

Savaş yılları Türk aydınlarının en yiğit en idealist en eğitimlilerini ölüme sürmüş onlar geri gelmemiştir.

Birinci Dünya Savaşı'nın felaket tablolarından birini unutamıyorum. Bu tabloda Tarsus tren istasyonunda bir kadın görünür. Ordu Kanal bozgunundan dönmektedir. Çul çaput içinde hasta perişan vagonlarda çuvallar gibi istif edilmiş bir asker döküntüsü. Ak saçlı bir ana yazması omuzuna düşmüş saçları darma dağın bir vagondan ötekine koşarak feryat ediyor: "Mehmedimi gördünüz mü? Mehmedim nerede? Mehmedimi gördünüz mü?"

Falih Rıfkı Atay diyor ki:

"Ana biz senin Mehmedini kumarda kaybettik. "

Türkiye Cumhuriyeti'nin talihsizliği çökmüş bir ekonomi ve harabeye dönmüş bir memleket üzerine kurulmasıdır. Büyüklüğü de bundandır.

16 Mayıs 1919'da İstanbul'dan ayrılan Bandırma vapuru bu çöküşü tersine çevirecek bir umudu taşıyordu. Bu umudun adı Mustafa Kemal Paşa'dır. Üçüncü ordu müfettişliğine tayin edilen Paşa İstanbul'dan ayrılıyordu. Yanında 12 kişiden oluşan Erkan-ı Harbiye'sinden başka kimse yoktu. Karadeniz'in azgın dalgaları ile sarsılan Bandırma vapurunda Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına şunları söylüyordu: "Bunlar işte böyle yalnız demire çeliğe silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız maddedir! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu'ya ne silah ne cephane götürüyoruz; biz ideal ve iman götürüyoruz!".

Bandırma vapuru ile bu küçük grup 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkınca bir şarkı söylüyorlardı: "Güneş ufuktan şimdi doğar yürüyelim arkadaşlar. "

O tarihlerde ufuktan güneşin doğacağına dair hiçbir işaret yoktur. Tersine memleket bir zifiri karanlıktır. Adana Fransızlar Urfa Maraş Antep İngilizler tarafından işgal edilmiş başkent İstanbul İtilaf Devletlerinin işgalinde Antalya ve Konya'da İtalyan birlikleri bulunuyor. Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri var. 15 Mayıs 1919'da Yunan birlikleri İzmir'e çıkmış; Batı Anadolu'nun verimli topraklarından memleketin kalbine doğru ilerlemekte.

Dahası var. Cumhuriyet memleketin en önemli gelir kaynaklarını yabancı şirketlerin elinde bulmuştur. Demiryolları limanlar önemli tarım ve ticaret alanları bayındırlık tesisleri gümrük ve maliye gelirleri büyük Batılı şirketlerin elindedir. Türkiye Cumhuriyeti bu şirketleri birer birer satın almıştır.

İzmir-Aydın demiryolu 2 milyon İngiliz pounduna satın alınınca öğretmenimiz ödev vermişti sevincimizi dile getirmeliydik. Ortaokul öğrencisi idim ödevimin başlığı "Demir yolumuz bağımsızlık yolumuz" idi. Tütün rejisi 4 milyon Frank'a satın alınınca bu sefer ayınkacılar bayram etmişti. Ayınkacı tütün yetiştirici demektir. Köylümüz yetiştirdiği tütünü eşeğine yükleyip pazara indiremezdi. Tütün ille de bir yabancı tekele bu tekelin biçtiği fiyattan satılacaktı. İndirse kaçakçı sayılıyor ya hapse atılıyor veya tütün kolcuları ile çatışıyor ve vuruluyordu. Bir ayınkacı türküsü şöyle der:​

Hacılar köyüne bastığım oldu

Tütünümün dengi yastığım oldu

Aman dostlar bakın benim çareme

Tütünün tozunu basın yareme.

Cumhuriyet savaşlardan çıkıp da ekonomik gelişmesine odaklanınca 1930 Dünya Ekonomik Buhranı patlak verir. Buhranın Türkiye'ye etkisi tarım ürünleri ve meyveyle sınırlı olan dışsatımı vurması olur. Buğdayın kilosu 15 kuruştan 3 kuruşa düşer. Köylü gelirinin bu kadar düştüğünü gören Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne şöyle bir teklifte bulunur: "Bizim maaşlarımızla halkın geliri arasında büyük bir fark ortaya çıktı. Bu Cumhuriyet idaremize yakışmaz. Benim maaşım dâhil milletvekili maaşlarını yüzde elli azaltalım. " Teklif kabul edilir.

Cumhuriyet ilan edilince memlekette yatırıma harcanacak sermaye ve ekonomik hayatı idare edecek eğitilmiş insan yoktur. Bu nedenle Cumhuriyet ekonomik kalkınmayı devlet eliyle yapmaya karar vermiştir. Devlet sermayesi ile iki banka Etibank ve Sümerbank kurulmuş vatandaştan birikimlerini bankaya yatırmaları istenmiştir. Devletine güvenen vatandaş da elinde avucunda ne varsa bankalara yatırdı.

Ben çamurdan yaptığım kumbarama her hafta babamın verdiği yüz paraları biriktirir bankaya yatırırdım. Bu ekonomik kalkınma hamlesini bir yerli malı seferberliği izlemiştir. Biz bayramlarda ziyaretçilerimize şeker ve çikolata yerine incir ve fındık ikram ettik. Çayı Kazova'nın kızıl üzümü ile içtik. Çünkü şeker dışardan satın alınıyordu.

Cumhuriyet yurdun doğusuyla batısını güney ve kuzeyini demiryolları ile birleştirmek istemiştir. Bu bir milli savunma sorunu idi. Atatürk diyor ki; "700 kilometre demir yolumuz var bir kilometresi bile bizim değil. " 1932 yılında ilk tren Gemerek'e ulaştığında ben istasyonda idim. Halkın tabiri ile kara treni alkışlar ve yaşa var ol sesleri ile karşılamıştık.

Hoş bir fıkra var. İlk tren Erzurum'a varınca belediye başkanı nutuk veriyor; "Vatandaşlar Cumhuriyet fabrikalar yaptı. Sanmam ki kâr edeler vallahi de zarar edirler billahi de zarar edirler. Otobüsler aldı yollar düzenledi sanmam ki kâr ederler. Bunlar hep sizin içindir. Cumhuriyet ayağıza kadar tren getirdi bundan sonra iki ayda gittiğimiz İstanbul'a üç günde varacağız. " O vakit bir vatandaş sorar: "Peki biz 57 gün ne yapacağız?"

Değerli Dinleyicilerim

Ben 1929 yılından itibaren Cumhuriyetle beraber iyili kötülü olayların içinde çalkalandım. Size söyleyeceklerimin bir kısmına ben tanık oldum. Bunların arasında beni çok etkileyen bir olay var. Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında Sivas lisesinde benim bulunduğum sınıfa geldi. Atatürk adı etrafında oluşan efsanenin etkisindeyiz. Gözleri o kadar kuvvetli imiş ki gözlerine bakan çarpılırmış. İlkin korka korka gözlerine bakıyoruz. Çarpılmadığımızı görünce o mavi gözlere 45 dakika doya doya baktık. Dersimiz hendese idi. (Yani geometri). Atatürk dişçinin kızı Saadet'i tahtaya kaldırdı. Geçen derste müselleslerin nasıl eşit sayılacağını okumuştuk. Saadet bunun için tahtaya iki müselles çizdi. Biz o vakit üçgene müselles derdik. Saadet müsellesin kenarlarına alfa beta ve gamma harflerini koydu. Atatürk'ün birden kaşları çatıldı ve Saadet'e neden Yunan harfleri kullandığını sordu. Saadet hocamız böyle yazdı ben de onun için kullanıyorum deyiverdi. Matematik hocamız müdür Ömer Bey sınıfta idi. Atatürk aynı soruyu ona sorunca Ömer Bey topu bakanlığa attı. Bakanlık bir kitap göndermişti onda bu harfler kullanılmıştı. Atatürk kitabı istedi o sayfayı buldu yırtıp yere attı. Sonra gidip parmakları ile Yunan harflerini sildi yerine abc yazdı. Bize; "arkadaşlar Türk alfabesi matematik terimlerini de ifade etmeye yeterlidir. " dedi. Aradan bir hafta geçmeden abc'li yeni kitabımız geldi. Atatürk dilin sadeleşmesine ve halkın aydınların dilini anlamasına çok önem verirdi.

Halkçılık onun inanışında kuru bir slogan değildi. Halkın arasına karışmaktan çok hoşlanırdı. Bir gece Atatürk kayıp polis ve jandarma seferber olmuş her tarafı aramış taramışlar. Atatürk yok. Sabaha yakın Onu Samanpazarı'nda bir kahvede halka karışmış Zeybek oynarken bulmuşlar. ​

Prof. Dr. İlhan BAŞGÖZ

Bu konuşma Şikago Başkonsolosluğunda düzenlenen törende sayın Başgöz tarafından yapılacakken rahatsızlanması nedeniyle Başkonsolos Umut Acar tarafından izleyenlere okunmuştur.

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Gencler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz.
Siz almakta oldugunuz terbiye ve irfan ile insanlik ve medeniyetin vatan sevgisinin fikir hurriyetinin en kiymetli timsali olacaksiniz.
Yukselen yeni nesil istikbal sizsiniz.
Cumhuriyeti biz kurduk onu yukseltecek ve yasatacak sizsiniz.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

128. AHLAK VE ERDEM ICIN DIN HIC GEREKLI DEGILDIR

Bize durmadan yinelenir ve bircok akli basinda kimse sonunda inanir ki; din, insanlari zaptetmek icin gereklidir, kavimler icin en iyi zabitadir; ahlak ve erdem, dine siki bicimde baglidir. Bize, "Allah korkusu arifligin baslangici, ahiret korkulari selameti gerektiren korkulardir ve bunlar insanlarin ihtiraslarini zaptetmeye mahsustur" diye bagirirlar.

Dini dusuncelerin yararli oldugu konusundaki inanci parcalayip atmak icin gozleri acmak, dine en cok boyun egmis milletlerin ahlaklarinin ne merkezde olduguna bir goz atmak yeterlidir. Bu milletlerde magrur zorbalar, baskici ve acimasiz nazirlar, kotulukcu mabeyinciler, sayisiz calip cirpanlar, vicdansiz hakimler, zina edenler, capkinlar, fahiseler, ahlaksiz kadinlar, hirsizlar; oc alan ve odul veren Allah'in cehennem cezalarinin ve cennet hazlarinin varligindan bir an kusku duymayan her turden yalanci ve dolandiricilar bolca gorulur.

Insanlarin bircogu icin yararsiz olmakla birlikte din imamlari, mezheplerine bagli olanlarin gozunde olumu korkunc gostermeye calismislardir. Sofu Hiristiyanlar eger dogru dusunselerdi, butun hayatlarini aglamakla gecirir ve sonra en buyuk korkular icinde olurlerdi. "Kizgin ve ofkeli ilahin pencesine dusme dehsetiyle, insanin kendi selametini korku ve titremeyle egitmesi gerektigi" kendilerine her an yinelenen bedbahtlar icin, olumden daha korkunc ne vardir? Bununla birlikte bize temin olunur ki, Hiristiyanin olumunde, inanci olmayanin yoksun oldugu bir sonsuz teselli vardir.

Bize diyorlar ki, iyi Hiristiyan hak kazanmaya calistigi sonsuz bir mutlulugun guclu umutlari icinde olur. Ancak, dogrudan dogruya bu guclu umut da, siddetli bir Allah'in gozunde, cezaya layik bir boburlenme degil midir? En buyuk evliyanin bile sevgiye mi, ofkeye mi layik oldugunu bilmemesi gerekmez mi? Ey rahipler, hocalar, hahamlar! Bizi cennetin hazlari umuduyla avutuyor ve o sirada, yalniz o sirada cehennemin cezalarina gozlerinizi kapatiyorsunuz! Adlarimizi ve adlarinizi hayat kitabinda (Allah tarafindan takdir edilen seylerin yazili bulundugu levhada) gizlice gormek imtiyazina, soyleyin bakalim, erisebildiniz mi?
- - - - - - - - - - - - -
Ellisine gelen herkes hak ettigini bulacaktir.

George Orwell

- - - - - - - - - - - - -
Incil'in etkisi, onu okuyanlarin cehaletine baglidir.

PAINE,THOMAS (1737-1809) Ingiltere dogumlu ABD'li siyaset felsefecisi.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 339 Devlet guvenligi ile ilgili belgeleri elinde bulundurma

1) Devletin guvenligi veya ic veya dis siyasal yararlari bakimindan gizli kalmasi gereken bilgileri veya yetkili makamlarin aciklanmasini yasakladigi ve niteligi bakimindan gizli kalmasi gereken hususlari elde etmeye yarayan ve elde bulundurulmasi icin kabul edilebilir bir neden gosterilemeyen belgelerle veya bu nitelikteki herhangi bir seyle yakalanan kimseye bir yildan bes yila kadar hapis cezasi verilir.
2) Fiil savas zamaninda islenirse faile uc yildan sekiz yila kadar hapis cezasi verilir.
SEKIZINCI BOLUM
Yabanci Devletlerle Olan Iliskilere Karsi Suclar



- - - - - - - - - - - - -



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder