5 Mart 2011 Cumartesi

Şimdi de bizim için “Kalemler süngü, kameralar miğfer”di.

Özeleştiri
Geç kaldık.   Aslında çok önce haykırmalıydık tepkimizi...
İlk gazeteci içeri alındığında yürümeliydik ağzımızda susturulmuşluğun simgesi kara bantlarla...
İlk köşe yazarı kovulduğunda, hepimiz kovulmuşçasına boş çıkmalıydı köşelerimiz...
Greve gitmeliydik, ekranımız karartıldığında, genel yayın yönetmenimiz alındığında...
Vergi memurları ilk teftişe geldiğinde tezgâhı görüp bağıra çağıra teşhir etmeliydik.
Medya yöneticileri, "Şu haberi görmeyin", "O adamı çıkarmayın", "Bu işi büyütmeyin" telefonları gelmeye başladığında "Çevirdiğiniz numaraya ulaşılamıyor" sinyali göndermeliydi.
Birimizin evi basıldığında, yayın yönetmeninden çaycısına, muhabirinden yazarına hepimiz kapı önünde karşı durmalıydık.
Tutuklananın suçluluğuna inanıyor olsak bile hiç değilse "Herkes için tutuksuz yargılanma hakkı"nda uzlaşabilmeliydik.
* * *
Tabii bunu yapacak güçte olabilmek için, kendi içimizde hesaplaşmamızı tamamlamış olmalıydık.
Basında tekelleşmeye ilkin biz karşı çıkmalıydık; daha sonra tekelleşmeye karşı çıkma bahanesi ile kendi tekellerini yaratanlara fırsat vermeden...
Nefret söylemini ilk biz mahkûm etmeliydik ki, sonra onu bahane edip çullanmasınlar üzerimize...
Aramızda iktidar oyununu sevenler vardı; darbecilerle düşüp kalkanlar, gazeteciliği politik hırsına kalkan yapanlar, kalemini şantaj için kullananlar... Onları başta biz kınayıp dışlamalıydık ki, bugünkü sindirme kampanyasına bahane olmasınlar.
Şimdi "Canım onların da vardır bi arızası" diyenlerle, "Kendimi savcının yerine koyuyorum da" diye lafa girenlerle en baştan hesaplaşmalıydık.
Orada da geç kaldık.
* * *
Bugün, basın tarihinin en büyük el değiştirme operasyonu, büyük bir tasfiyeyi de beraberinde getiriyor.
12 Eylül'den bu yana görmediğimiz çapta siyasi, idari, mali, adli baskı altındayız.
Basının en çok kıstırıldığı dönemlerde bile hep güçlü bir muhalif basın vardı. Bugünse, son muhalifler de tehlikede...
Her daim iktidara kafa tutmuş gazetelerin birinci sayfasına bakmaya utanıyoruz.
Bir gün muhalif bir yazarın köşesinin elinden alındığını öğreniyoruz; ertesi gün muhalif bir gazetecinin "örgüt üyeliği" gibi muğlak bir suçlamayla içeri alındığını...
Başbakan, "Bağımsız mahkemelerin kararı" diyor; "Yargının işini kolaylaştırmamız" gerektiğini söylüyor.
Partisi için kapatma davası açıldığında ne diyordu:
"Bu, bir yargı darbesidir."
O zaman niye karar veren hâkimleri rahat bırakmamıştık?
Çünkü amaç "bağımsız yargı" değildi; "bize bağımlı yargı"ydı.
Tıpkı son operasyonun asıl amacının Ergenekon'u tasfiye filan değil, kendi Ergenekon'unu inşa olduğu gibi...
* * *
Ama geç de olsa nihayet dün, bıçağın kemiğe dayandığı yerde buluştuk ve yürüdük baskıların üstüne; ağzımızda susturulmuşluğun simgesi kara bantlar, elimizde hapsedilmişliğin simgesi kırık kalemlerle...
Bunca zaman tek bir konuda bir araya gelememiş yüzlerce gazeteci, nihayet mesleki dayanışmanın, meslektaşına sahip çıkmanın bilincine vardı. Yürüyüşün sonunda ağzındaki bantları çözüp "Susma, sustukça sıra sana gelecek" dedi.
Şimdi de bizim için "Kalemler süngü, kameralar miğfer"di.

Can Dündar

 
 
************************************************
***********************************************
Bir ulus kendi içindeki aptal ve hatta muhteris
olanlarla baş edebilir.Fakat içersindeki satılmış
ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır.
 
Sınırları zorlayan düşman silah ve alemlerini
açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir.
Fakat bir hain, hain gibi görünmez, kurbanları
ile aynı aksanda konuşur,onların çehresine
bürünür ve onların argümanlarını kullanarak
ulusun politik yapısına nüfuz eder, bütün kapılardan
serbestçe geçer, sesi en üst düzey hükümet
koridorlarında duyulur, ulusun ruhunu çürütür.
 
Politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak yaşam
gücünü elinden alır.Bir katil daha az korkuludur.
 
Marcus Tullius Cicero
(M.Ö.106-M.Ö.43),
************************************************
************************************************

MR

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ ZEVAL  Örtüldü hafızanın örtüsü Tasalarımın bittiği yerde. Yükseliyor şimdi perde perde Geri gelen saadet türküsüDevri tamam oldu pervanenin Gökten bir beklediğim kalmadı. Tükendi artık içimde tadı Yıldızlı küreler düşünmenin.Ne çıkar karşıma çıksa ecel Bu boşluk ondan daha mi iyi? Başka bir alemden beklediği Olmayan kula zeval ne güzel!Beklememek beter beklemeden; Geldi yolunu gözlediğim yar. Al bu başı sen artık ey rüzgar Ve sus artık, sus artık ey beden!   Orhan Veli KANIK  oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder