SIÇAN GEÇER YOL OLUR 27 Mayıs 2013 | | Ay yıldıza küsmüş. İşte bizim halimiz. Bölünme böyle olur. Bölündük, tam da Bilge Han'ın dediği gibi.(O.P.) | Geçtikleri yolda iz bırakarak amaçlarına doğru ilerliyorlar. İz sürmenize gerek yok. İzleri görülüyor, üstünü örten falan da yok. Bıraktıkları izi gözden yitirmeniz, nereye gidildiğini bulamamanız olanaksız. İzler gözünüzün önünde. Karda yürüyüp izini belli etmeyenlerden değil bunlar. Önceleri öyleydiler, gizli saklı, belli etmeden, çaktırmadan giderlerdi ulaşacakları yere… "Fırsat sakal altından geçer." derler, fırsat verilirse böyle, fırsat bu fırsat diyen, fırsatı ganimet bilen çok olur… Sümüklüböcek nasıl iz bırakır, bunların bıraktıkları izler de öyle, yaldız yaldız yanıyor. İzleyen, izlerden ne yöne gidildiğini, nerede olunduğunu şıp diye bulur. Bulmuyorsak, bu aldırmadığımız için, ilgilenmediğimiz, boş verdiğimiz için… Bizim dilimizin nereye götürüldüğünü, ne amaçlandığını sağır sultan duydu. Yol iz bilen bunu gördü. İz bıraka bıraka yukarlara çıkıyorlar. Tepeye bayraklarını diktiler mi artık, "sen sağ ben selamet!" Bir gece yarısı şöyle bir soracaklar yavaştan: "Türk alfabesini değiştiriyorum; kabul edenler, etmeyenler! Edilmiştir. Buna göre: Eski alfabeye dönüyoruz. Bu yetmiyor:Mevcut alfabeye beş yeni harf ekliyoruz!"diye duyuracaklar. Yani ne olacak? Eski yazıya dönülecek. Diğer adıyla Arapça alfabeye. Bölücülere de aynı anda mavi boncuk verecekler. Birlikte ne diyecekler size, sırıtarak, otuz iki dişleri açıkta, yüzleri kızarmadan: "Türkçe Alfabeye beş harf ekledik. Hem İngiliz'in, ağababamız Amerika'nın hamdolsun gerçekten sömürgesi olduk. Mis gibi oldu. Hem de Kürtçe diye bir dil uydurduk, anayasaya da, İngiliz'in bulduğu uydurduğu uyduruk harflerini, Türkçeyi değiştirme bahanesiyle bir güzel yazdık! Yolları açtık… Sırada ikiz yasaları işletmek kaldı! Ayrı dil ayrı halk demekse, ayrı halk kaderini kendi tayin etmeli öyle değil mi? Öyle. Kabul etmezseniz yapacağımız belli. Birleşmiş milletleri işgale çağırırız ha..."diyecekler. Bir taşla iki kuş vurduk diye bayram edecekler bölücülerle, dinciler. Dini kullanan dinci yobazı tutmayın artık! Dinci yobazlar eski yazıya döndük diye bağırırken, bölücü Ermeni kökenliler, bunların terör örgütü yöneticileri, bu örgütün sevicileri, eli kanlıların Meclis'te siyasetini yapanlar zil takıp oynayacaklar: "Ayrı dil yarattık. Başardık! Türkçenin canına okuduk. Çanına ot tıkadık! diye böğürecekler! O zaman, izin size. Hep bir bağırın: "Eyvah!""Yandı gülüm keten helva..." Siz öyle deyince, iş işten geçince size değnekle yolu gösterirler: "Geçti Bor'un pazarı; sür eşeği Niğde'ye." Bir diğeri bağırır, kirli sakalını sıvazlarken nanik yapar: "Atladı geçti, Genç Osman!"" Geçmiş ola!" * Leyleğin ömrü laklakla geçermiş. Ne veriliyorsa önümüze onunla uğraşıyoruz. İçki üzerine bin yazı yazıldı son iki günde. Günlerce yıllarca başörtüsünü tartıştırdılar. Eğitimi baştan ayağı değiştirdiklerinde bir iki sızıldadıydık. O kadar… Okullara türban girdi, giyim kuşam yönetmelikleri kaldırıldı, tek tip giyim kalktı, dinsel giyimlerin böylece önü açıldı. Bir iki söylendik… İki günde ona da alıştık. Okullarda kara çarşafa bile göz yumduk… Atatürk ilkelerine göre eğitim verilmesi gerekmiyor bundan böyle çocuklarımıza, gençlerimize, çıkardıkları yasaya göre. Atatürk resimleri keyfi olarak birçok yerden indirildi. Ortaöğretimde askerlerin verdiği "Millî Güvenlik" dersi bile kaldırıldı. Atatürk anıtlarına çelenk koyamaz duruma getirildik. Gençliğe Hitabe 'ye kadar dilleri uzadı hainlerin. "Andımız" zaten bunlara feci koyuyor… Yarın öbür gün, kadınlara pantolon yasaklanır, onu konuşuruz. Kadın sesi haram derler, çalışmasın derler, haydi onu… Erkek ipekli giyer mi giyemez mi? Kolye takar mı? Dince bu konuya nasıl bakılır? Döğme, küpe, saç sakal… Başlat dedikoduyu. Bir gün sakal meselesini, bir diğer gün etek boyunu ortaya at, tartıştırt! Bu arada tarih kitaplarını baştan yazdırmaya başla. Vatan hainlerini kitaplarda akla. Atatürk'ü anlatma. Kurtuluş savaşını inkâr et, öğretme. Düşmana düşman deme! Bütün okulları İmam Hatip ettim diyecekleri gün de pek yakın. Şeriat geldi, başörtüsüz dışarı çıkılamaz, diyecekleri gün de uzakta değil. Son seçimlerden sonra, yargıyı tümüyle değiştirdiklerinden, dönüştürdüklerinden beri köprünün altından çok sular aktı. "Atı alan Üsküdar'ı geçti." "Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçermiş." Suyu geçtiler. Tırmanıştalar… Son bir vuruşa kaldı iş! Altın vuruşa. Ta yıllar önce uykucu bakanları ilk işaret fişeğini patlatmıştı. Hani o her toplantıda uyuyan bakanları, Atilla Koç: "Türkçe eksik. Türkçede 32 harf olması gerekir."deyivermişti günün birinde. Kültür ve Turizm bakanları, bunu der demez de, gelen tepkilere göre, dediydim, demediydim, onu değil şunu dediydim, diye yan çizmişti. "Sözlerim yanlış anlaşıldı, Arap alfabesi bazı sesleri daha rahat karşılardı, demek istedim."demişti. "Bazı sesleri karşılamak üzere harflerin ilave edilmesi iyi olurdu:" demişti. O günlerde izlerini bırakmaya, çize çize, boyaya boyaya yolları sonuca gitmeye çoktan başlamışlardı… Olanları saymaya gerek yok, biliyorsunuz bırakılan izleri: Devlet eliyle yerel ağızlarda yayın başlatıldı. Bunlardan birine "Kürtçe" adını taktılar. Bir dil adı olacak ki, ortak konuşulan bir dil adı uyduracaklar ki bölünmeye gidilsin… "Gün geçer kin geçmez" der atalarımız. Aydınlanmamızı başlatan, en önemli Atatürk devrimlerinden olan Türk alfabesine birilerinin duyduğu kin yıllar yılı hiç eksilmemiş. Yıllarca fırsat kollanmış. Sonunda fırsatını düşürmüşler. Nasıl mı? Devlet ellerinde. Bölücü terörist temsilcisi, çıkıyor, eskiden yurtdışında bile diyemediği bölücü lafı diyebiliyor memleketin ortasında. Memleketin meclisinde. Memleketin her yerinde… Bu da yetmiyor, terör örgütünün başı bizim liderimizdir diyenlerden biri, geçtiğimiz şubat ayında Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yasa önerisi verdi. "Türk Dili değişsin yasası." Gazeteler yazdı: "Adil Kurt, 1353 Sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini Meclis Başkanlığı'na sundu." Boşa denmemiş: "Sıçan geçer yol olur." Akit gazetesi yazarı (Mustafa Durdu) 22 Mayıs'ta yazdı." Ey hükümet!"diye seslenerek: "Ulusalcı laiklerin baskısından asla korkmayın! Onlar bir avuç kişidir. Kılık kıyafet düzenlemesini artık yapın. Alkol düzenlemesinden asla geri adım atmayın…" Kılık kıyafet düzenlemesi. Ne istedikleri açık değil mi? Her yerde türbanlı olunacak. Öğretmen türbanlı, yargıç türbanlı, avukat türbanlı, memur- amir türbanlı… İsteyen devrim yasalarıyla kaldırılan her türlü dinsel giyimi giyecek demek bu… Arap ülkelerinden beter olunacak, İran aranacak. Arap giyimli erkekler, başlarında sarık, fes, sırtlarında cübbe, kaftan… Hemen arkasından örtünmeyene baskı, zorunluluk gelecek. Yazının burası zurnanın zırt dediği yer. Bölücüler bölme işlemi için, dilimizi bölmeye beş harf istiyorlar. Bunlar, yani dinciler (yobazlar) ise, ayrıca dilde geriye dönüşü amaçlıyorlar, Arap alfabesine geri dönüşü… İşte ağızdaki bakla çıkmış: "Gençliği İslam alfabesi ile barıştırın." Akil insanlar (?) Güneydoğu Anadolu Bölgesi heyetinin başkanı Ensaroğlu kesmiş atmış: "Güneydoğu'nun ilk isteği anadilde eğitim." Terör örgütünün diliyle konuşmuş. Kuzey Irak Kürt kukla yönetiminde neden Kürtçe(?) eğitimden vazgeçildi, neden bu yapılamıyor, neden orada İngilizce eğitime geçildi, bunları duymazdan bilmezden geliyor bu seçilmiş akıllı ve millete akıl öğretiyor... Bunlar da bugünlerin sayıklamaları. Yol açıldı ya! Arapçaya, dilimizden ayıkladığımız, anlaşılmayan eski sözcüklere özlem dorukta. "Dilde siyasi kutuplaşmaların sonucu bugünkü yavan Türkçeye sürüklenildi." diye başlayan uzun bir yazı yazmış kendini yazar sanan biri. Halkın o zamanlar da hiç anlamadığı, kullanmadığı yapay dil Osmanlıcaya hayranlıktan öte bir şey bunların istedikleri. Geriye dönüşü, Atatürk devrimlerinden en önemlisini Dil Devrimi'ni yıkmak istiyorlar. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk Dili için kurduğu Türk Dil Kurumu'nu bile kendi amaçları için kullanmaktan çekinmiyor orayı yöneten kadro. Türk Dil Kurumu bu haftayı nasıl geçirdi bir incelediniz mi? Bu hafta, 19 Mayıs – 25 Mayıs arası Gençlik Haftası'ydı. 19 Mayıs haftasının programına bakar mısınız? İki sempozyum (Bilgi şöleni) düzenlediler bu hafta: Ayın 21'inde başlayan üç gün süren (21- 23 Mayıs) etkinlik şuydu: "Osmanlı Nesrinin Dili." Hem de "Atatürk'ü Anma" haftasında. Atatürk devrimlerinin en önemlisi "Türk Dil Devrimi" iken… Yeni Türk harfleri iken… Gözleri geriye dönüşe, Osmanlıcaya dikmişler… Bunun özü eski harflere dönme isteği. Eski yazıyı geri getirmek, Türk Abecesi'ne saldırmak. Dağıttıkları, öteye beriye savurup durdukları diğer devrimler gibi bunu da tuzla buz etmek! Osmanlı nesriymiş üç gün inceleyecekleri konu… Nesir, düzyazı demek. Hiçbir işimiz kalmadı, Arap yazısıyla eski yazıyla uğraşmak, bizim olmayan, dilimize uymayan, tarihe gömülmüş eski imleri( işaretleri) hortlatmaya çalışmak… Okullara daha dördüncü sınıfta Arapça dersini bunun için koydular. Yoksa çocuk niye Arapça öğrensin? Tersten okumaya, yazmaya alışılsın diye bu dersin konulduğunu bilmezden geldi muhalefet partilerimiz bile. Nereye gidildiğini bu haber bile göstermiyor mu? Hep birlikte gençleri yönlendiriyorlar: "Osmanlı Türkçesi Öğren" diye sesleniyorlar. Bildiğimiz eskiden yazılmış ne kadar destan, şiir, ağıt…varsa bunları eski dilde yeniden yazıp yayına koyuyorlar, araştırın bir bilgiağında, görün. TRT her akşam eski dilde şarkılara sarılıyor, bunların tek sözcüğü bile Türkçe olmayan sözlerini ağdalı bir dille okuyup üfletiyor üstümüze… Kafa yapıyorlar… Bu hafta Osmanlı Nesri konusunun ardından Necip Fazıl sempozyumu (23- 25 Mayıs) yapıldı. O da üç gün sürdü. Özel bölümüyle Türk Dili dergisi Mayıs ayını yine Necip Fazıl'a ayırmış. Ne kadar düşündürücü öyle değil mi? 23 Nisan haftasında Fethullah Gülen'in doğum günü etkinliklerini Kutlu Doğum adı altında kandırarak millete kutlatmaları yetmezmiş gibi 19 Mayıs'la başlayan Atatürk 'ü Anma Haftasında da neleri kutluyorlar, kimleri anıyorlar? Atatürk'ü anlatacaklarını, ulusal yazar ve şairlerimizi anacaklarını sanmıyoruz zaten. Bayrak şairi diye ünlenen şairimiz Arif Nihat Asya'yı mı anacaklar böyle günlerde? O ünlü" Bayrak" şiirini sakıncalı bile buldular biliyorsunuz. Bir önceki Millî Eğitim Bakanı (Ömer Dinçer) kitaplardan çıkartmıştı şiiri aşağıdaki dizeleri nedeniyle. Gazeteler, "Sonunda bu da oldu!" yazmışlardı. "Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, Işık ışık, dalga dalga bayrağım! Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selâmlamadan uçan kuşun Yuvasını bozacağım." Bu da aynı şairimizin dil üzerine yazdığı en güzel dörtlüklerinden biri: DİL Ey sevgili "Sevdim seni…" derken dilim ol. Al'dan duvağım, kınam; ışıktan telim ol. Ben yollara yalnız çıkamam… Kolla beni, Sevdinse eğer, gel, tut elimden… Elim ol! Türkçeyi sevenler, sevgimizi belli etmenin tam zamanı. İş işten geçmeden çok geç olmadan… Bu düzene karşı ne yapabiliriz, neler yapmalıyız bunu konuşalım. Gündemi biz belirleyelim. Tasarladıkları yıkımı yapamayacaklarını, buna izin vermeyeceğimizi şimdiden birlik olup haykıralım! İzleri görmüyor musunuz? Yol açıldı bir kez. Sıçanlar geçti. Feza Tiryaki İLK KURŞUN |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder