Yer değiştirmeler, bir üst rütbeye terfiler nedeniyle Temmuz ve Ağustos ayları asker ve aileleri için ayrı bir önem taşır. Şu günlerde Türk Silahlı Kuvvetleri'nde kuvvet komutanları düzeyinde istifalar yaşanırsa şaşırmamak gerekir. Askerler arasında en çok konuşulanın, hemen her sohbet toplantısının vazgeçilmez konusunun istifa iddiaları olduğunu belirtelim.
"Bu nereden çıktı?"demeyin. 29 Temmuz 2011 tarihinde Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve 3 kuvvet komutanı istifa etmişti. İstifa nedenleri, "Balyoz" olarak bilinen davada yaşandığını düşündükleri haksızlık-hukuksuzluklarla ilgili olduğu belirtilmişti.
361 sanıklı dava başlıyor
İşte Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanının istifasına yol açan "Balyoz Davası"nın bu kez kritik aşaması pazartesi günü Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nde başlıyor. Aralarında 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, eski 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon, milletvekilleri Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, gazeteci Tuncay Özkan, Hikmet Çiçek'in de bulunduğu "Ergenekon Davası"nda da 5 Ağustos'ta kararlar açıklanacak. O yüzden temmuz-ağustos çok sıcak geçecek gibi gözüküyor. Bitmedi, İzmir'de "Askeri casusluk davası" devam ediyor, Ankara'da 28 Şubat Davası da eylülde başlayacak.
Askerimizin "camilerimizi bombalayacağı", "kendi uçağımızı düşüreceği", insanları stadyumlara toplayacağı iddiaları aylarca gündemde tutuldu. Toplam 365 sanık hakkında "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni cebren ıskat ve vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs" suçlamasıyla açılan "Balyoz Davası" İstanbul 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 21 Eylül 2012 tarihinde 325 sanığın mahkumiyeti ile 36 sanığın beraatı ve 4 sanığın hakkındaki davaların ise vefat ve diğer nedenlerle düşürülmesi/ayrılması ile karara bağlanmıştı.
Kararla, tebliğneme taban tabana zıt
Yargıtay C.Başsavcılığı'nın tebliğnamesinde, mahkeme tarafından haklarında mahkumiyet kararı verilen 325 sanıktan 258'inin cezasının onanması, 67'sinin hakkında verilen mahkumiyet kararlarının ise "sanıkların amaç suçu benimseyen yapı içerisinde yer aldıkları görülmekte ise de" diyerek "amaç suçun gerçekleştirilmesi doğrultusunda doğrudan icra hareketi niteliğinde bir faaliyette bulunduklarına dair yeterli delil elde edilememesi" nedeniyle bozulması önerildi. Başsavcılık bu kararına da gerekçe olarak sanıkların isimlerinin sadece bir listede (Balyoz Güvenlik Harekat Planı EK-A) bulunmasını gösterdi ve bu listedeki sanıklardan 2003 yılı 1'inci Ordu Plan Semineri'ne katılanları ayrı tuttu. Özetle seminere katılanların cezasının onanmasını istedi.
Oysa, cezasının onanmasını istediği 258 kişiden sadece 50 kadarı (Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı personeli) seminere katılırken, cezasının onanması veya bozulması talep edilen Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlığı personeli seminere katılmamış. Başsavcılık, KKK açısından delilleri yeterli sayabilmek için, kişilerin isimlerinin sahte dijital verilerde bulunmasının yanında seminere katılımı da ararken, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı personeli için sadece sahte dijital verileri yeterli görmüş.
Tebliğnamede yanıt bulmuyor
Başsavcılık tebliğnamesi, cezayı veren İstanbul 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı ile taban tabana ters. Mahkeme, yargılama süresince seminere katılmanın suç olmadığını, bu nedenle seminere katılan 162 kişiden sadece 50'sinin yargılanmasının doğru olduğunu sürekli olarak ifade etmişti.
Duruşmalarda sanıkların asıl üzerinde durduğu sahte delillerdi. Dolayısıyla Başsavcılık tebliğnamesinde seminere katılmayan 67 kişi ile ilgili talebinin yanlış olduğu söylenemez. Ancak eksik olan, kararın sahte delillerle suçlanan diğer sanıklarla ilgili de aynı talebin yapılmasıdır.
Cezası onaylanması istenen 258 kişinin de ismi Gölcük Donanma Komutanlığı'nda ele geçirilen ve 5 no. lu sahte olduğu öne sürülen dijital verilerde isimleri bulunuyor. Verilerin bu kişilerle bağlantısının nasıl kurulduğu, mahkeme süresince de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde de yanıt bulmuyor.
Sessiz çığlık nasıl sonuçlanacak?
Yargıtay 9'uncu Ceza Dairesi'nin, Başsavcılığı'nın tebliğnamesine uygun karar vermesi durumunda, 136'sı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, 55'i Kara Kuvvetleri Komutanlığı, biri daktilo memuru olmak üzere 42'si Hava Kuvvetleri Komutanlığı personeli, birisi sivil mühendis olmak üzere 24'ü Jandarma Genel Komutanlığı personelinin cezasının onanması talep edilen toplam 258 kişi "Darbeye teşebbüsten" cezalandırılmış olacak. Ancak, çok önemli sürprizler de olabilir. Tahliyeler de başlayabilir.
Kurmay Albay Mustafa Kayalı gibi Hasdal'da, Silivri'de, Sincan'da bulunan davanın tüm sanıkları gibi kamuoyu da bu davanın nasıl sonuçlanacağını merakla bekleyecek. Eşlerin, çocukların "sesiz çığlıkları", cezaevindeki komutanların uğradığını öne sürdüğü haksızlıklar bakalım Yargıtay'da nasıl yankı bulacak göreceğiz…
SÖZCÜ
- - - - undefined
Stoklar bitti altının 10 günlük ömrü kaldı
14 Temmuz 2013
İşlenmiş altın stoku yapmayan Darphane'deki grev sürüyor.
Piyasada ise vatandaşın yoğun ilgi gösterdiği çeyrek ve yarım altın 10 gün içerisinde bitebilir.
İŞÇİLERİN geçen pazartesi başlattığı Darphane grevinde 7'nci günün dolmasıyla piyasada ciddi bir altın sıkıntısı yaşanmaya başladı. Piyasalarda altın fiyatları ciddi oranda düşerken, çeyrek ve gram altın talebi de patladı.
Günde 10 ton altın işleyen Darphane'de ise süren grev nedeniyle altın üretimi durmuş vaziyette. Günlük sipariş üzerine çalışan Darphane'de işlenmiş altın stoku bulunmuyor. Piyasada da yavaş yavaş suyunu çeken altının Darphane'nin üretime başlamaması halinde 10 gün içinde tükeneceği belirtiliyor.
Karaborsada 150 lira
Tüketicinin yoğun olarak ilgi gösterdiği çeyrek ve yarım altın, düğün sezonunun da başlaması ile birlikte yok satıyor. Karaborsada 150 TL'den başlayan çeyrek altın Kapalıçarşı'da 148 TL'den satışa sunuluyor.
Grev ertesinde açıklama yapan Darphane Genel Müdürü Sadettin Parmaksız, üretim kapasitesinin iki katına çıkarılacağını vurgulamıştı. Basın İş Sendikası Başkanı Yakup Akkaya ise grev nedeniyle üretimin tamamen durduğunu, kapasitenin 2 katına çıkarılmasının mümkün olmadığını belirtti.
Tonlarca işlenmemiş var
Altın üretimi dışında, nüfus cüzdanı, ehliyet pasaport gibi değerli evrak üretiminin de tamamen durduğunu anlatan Parmaksız, Darphane'de işlenmiş altın stokunun da bulunmadığını vurgulayarak şunları söyledi:
"İçeride tonlarca işlenmemiş altın var. Ancak üretim söz konusu değil. Toplam 257 çalışan var. Bunların 44'ü çalışıyor. Temizlik, bakım ve güvenlik gibi yasal zorunluluğu olan alanlar dışında üretimde çalışan sayısı 23. Bu 23 kişi ile altın üretmeniz mümkün değil. Biz işveren ile istedikleri zaman masaya oturmaya hazırız. Ancak anlaşma olmaması halinde özellikle ramazan ayından sonra piyasada ciddi bir altın sıkıntısı yaşanacaktır."
Şu anda 135 lira olması gereken çeyrek altın 150 liradan alıcı buluyor. Uzmanlar, çeyrek altın fiyatlarının bayram sonrasında 125 liraya kadar düşebileceğini belirtiyor.
Altında iki yılın en kârlı haftası
GÜVENLİ liman altında bu hafta kârlı geçti. Yüzde 4.8 oranında değer kazanan altın 2011'den bu yana en kazançlı haftasını geride bıraktı. Kapalıçarşı'da işlem gören 24 ayar külçe altının gram satış fiyatı bu hafta yüzde 4.80 oranında değer kazandı.
Yapılan haftalık değerlendirmeye göre, Cumhuriyet Altını'nın satış fiyatı yüzde 5.45 kazanımla 580 lira oldu. Önceki hafta sonu 77.10 lira olan 24 ayar külçe altının gram satış fiyatı 80. 80 liraya, geçen hafta sonu 550 lira olan Cumhuriyet Altını da 580 liraya yükseldi.
Euro kazandırdı, dolar kaybettirdi
Uluslararası spot altın piyasasında geçtiğimiz haftaya 1216 dolardan başlayan altın ons başına hafta içinde en yüksek 1298 doları gördü. Haftalık kazancı yüzde 4. 8 olan altın böylece Ekim 2011'den bu yana en kazançlı haftasını geçirdi.
Bu hafta Euro'nun satış fiyatı ise yüzde 1.23 değer kazandı, Amerikan Doları'nın satış fiyatı yüzde 0.36 oranında değer kaybetti. Haftalık bazda Borsa İstanbul'da (BIST) işlem gören hisse senetleri ortalama yüzde 1.11 yükselirken, BIST 100 endeksi 810,12 puan artarak 73.921,95 puan oldu.
Vatandaşın talebi yarım ve çeyreğe
KAPALIÇARŞI Esnafları Derneği Başkanı Hasan Fırat, düğün sezonu nedeniyle yarım ve çeyrek altına rekor talep geldiğini belirtti. Altın üretiminin sürmemesi sonucu esnafın da ciddi sıkıntıya düşeceğini kaydeden Fırat şunları söyledi:
"Esnafın elinde 10 günlük stok var. O zamana kadar grev sorununun çözülmesini ve yeniden altın üretimine başlanacağını umuyoruz. Eskiden esnaf ve kuyumcular ellerindeki ham ve hurda altını darphanede bırakırdı. Ancak artık bunu da yapmıyorlar. Darphaneye altın gitmiyor. Eskiden orada dursa bile esnaf para kazanırdı, kâr marjı da kalmadı."
SÖZCÜ
- - - - undefined
Mustafa Mutlu: Tuncay Özkan: 'Bu karanlık dönem bitiyor!'
14 Temmuz 2013
Biz yaklaşık 45 gündür Gezi Direnişi'ne odaklanmışken, yıllardır süren Ergenekon Davası'nda da karara artık sayılı günler kaldı. Mahkeme, yaklaşık yirmi gün sonra büyük bir olasılıkla son sözünü söyleyecek!
İzninizle bugün bu sütunları, tam beş yıldır tutuklu olan meslektaşım Tuncay Özkan'a bırakmak istiyorum…
Tuncay, 6 Temmuz'da yazdığı mektubunda bakın neler diyor:
Oyun bitti!
Sevgili Mustafa…
Umut, bu dünyanın en canlı ve diri kalan gücü…
Aşk gibi!
Zindanda umudumu ve aşkımı yitirmeden tam beş yıl geçti.
Diri diri gömseler de ölmeyeceğimizin kanıtı yaşadıklarımız…
Tutsaklık; tersine, umudu, aşkı ve inancı besliyor.
Haklılığı güçlü kılıyor!
Aylar önce 'tiranlık' ve 'mutlak güç' kavramlarını seninle Silivri'de konuşmuştuk. Siyasi zorbalığın on yıldan fazla ömrünün olmayacağını söylemiştim. Sen de yazmıştın.
Artık Recep Tayyip Erdoğan dönemi bitiyor.
'Son' yazısı önümüzde yapılacak üç seçimde açık açık görünecektir.
Oyun bitti. Ancak evrensel boyutta bu 'son'u yorumlayan pek çok entelektüelin ve siyasi analistin, muhalefetimize (parlamento içi) bakıp Türkiye'ye dair umutlarının olmadığını yazmaları beni çok üzüyor.
Oysa Türkiye bu zorbalıktan kurtulur kurtulmaz çok daha aydınlık bir sosyal yapıya, daha büyük ve gerçekçi bir ekonomik gelişime kucak açacak. Bundan asla şüphe edilmemelidir.
Çünkü uygarlığımız, yaptıklarımız ve zenginliklerimiz göz önünde…
Kim ne derse desin bu ulus Osmanlı borçları dahil, tüm borçlarını ödemiş ve dünyanın 17'nci ekonomisini ve demokrasisini yaratmıştır. Önümüzdeki dönemde ilk 10 büyük ekonomi arasında bulunmamamız, sadece bugünkü karanlığın devamı ile mümkündür; bu da olanaksız gözüküyor.
Gezi'nin anlamı!
Ulusların en büyük serveti, insanları ve onların evrensel değerlerle verdikleri ortak mücadeleleridir.
Yirminci Yüzyıl'ın başında Osmanlı yıkıntılarından Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkı, Yirmi Birinci Yüzyıl'ın bu ilk çeyreğinde 'Gezi Parkı' isyanı ile laik ve çağdaş insan hakları kazanımlarını korurken geleceğini de hangi evrensel değerler üzerine kurduğunu dünyaya gösterdi.
Uyanmış, kendini ispatlamış, bütün kimlikleri ve birliğiyle, ağaçları, çiçekleriyle yönetime katılma ve karar süreçlerine doğrudan müdahil olma yaratıcılığını ortaya koyan ulusumuz hâlâ meydanlarda. Uygarlığını koruyor. Türkiye, böyle dinamik bir ülke!
Bu genç yaratıcılık, elbette evrensel, uygar dünyanın ayrılmaz bir parçası…
Bundan daha güçlü umut verici, ne olabilir?
Bu ulus, önder oluşların arasındadır!
Dünya, Türkiye'yi bu yeni yaratıcı yüzüyle değerlendirmeli ve ona umutla bakmalıdır.
Kazandık!
Cumhuriyet mitingleri döneminde anlatmaya, yer yer uyarmaya çabaladığım tehlikeye gelince…
Yaşamdan büyük öğretmen yok!
Acı da olsa öğrendik, güçlendik. Şimdi diyorum ki önümüzde çok güzel ve değerli günler var. Çözemeyeceğimiz sorunumuz yok! Korkuları aştık. Gezi Parkı direnişini gerçekleştiren gençliğimiz, cesaretin ve yaratıcılığın en güzel ilaç olduğunu gösterdi.
Kazandık!
Birbirimizi ve dünyayı kazandık!
Artık Türkiye'de herkes eşitliğin ve özgürlüğün kardeşlikle değil insanlıkla ilgili olduğunu biliyor. Sadece kardeşlerimiz için değil, kardeş olmadıklarımız için de eşitlik ve özgürlük istiyoruz. Artık Türkiye'de herkes varlığımızı sanal veya gerçek düşmanlara borçlu olmadığımızı biliyor.
Varız çünkü bunu yarattığımız uygarlığımızla kazandık…
Barışımızla kazandık…
Hep beraber bedelini ödeyip kazandık…
Varlığımızı karşıtlıklara, düşmanlık söylemlerine, kan ve gözyaşı tuzaklarına, katiller ve hırsızların doymak bilmez ihtiraslarına, faşizme, tiranlara kurban vermeyeceğimizi de kanıtladık…
Şimdi herkes için adalet ve hukuk güvenliği istiyoruz.
Barışın, özgürlüğün, adaletin ve refahın evrensel bir kazanım olduğunu, umudun ve aşkın bizimle olduğunu biliyoruz.
Gelenlere bakın!
Dünyaya da senin aracılığınla seslenerek, Türkiye'nin modern dünyanın en uygar ulusları arasında bulunduğunu unutmamalarını hatırlatıyorum.
Türk halkı uygarlığını ve özgürlüğünü, yaratıcı gücünü hep koruyacaktır.
Her bireyimiz evrensel değerlerin ve insan haklarının teminatıdır.
Türkiye'yi Yirmi İkinci Yüzyıl'a koşan çağdaş uygarlığın bu coşkun sevincine katılmaktan hiçbir şey alıkoyamaz…
Öncelikle Amerika'da, Avrupa Birliği'nde ve dünyanın dört bir yanında Türkiye'yi yorumlayan herkese şunu hatırlatmak isterim:
Gidenlere ve hatalarına bakıp umudun ve aşkın ülkesi Türkiye'yi değerlendirmeyin…
Gelenlere bakın!
Bu kadim ulusta özgür, cesur, yaratıcı, genç ve erdemli bir uygarlığın size değer katan zenginliğini göreceksiniz…
Onunla kucaklaşın; o hazır!
'Çiçeğe döndüm!'
Sevgili dostum.
Beşinci yılındaki tutsaklığıma rağmen sağ yanım umut, sol yanım aşk ile çiçeğe döndü…
Güzel günler yakın!
Herkes bunu bilsin istiyorum…
Sevgiyle, hasretle kucaklıyorum seni…
Herkesi en içten duygularımla selamlıyorum.
Tuncay Özkan
1 No'lu Cezaevi
B13 Alt Hücresi, Silivri
GÜNÜN SORUSU
Sorum hâlâ umutsuz ve karamsar olan okura:
Beş yıldır gördüğü her tür zulme rağmen "çiçek açan" bu adamdan da mı utanmıyorsunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder