Sorun islamda değildir, olmamalı, olsaydı islamın altın çağı da olmazdı demiş.
El Kındi, Beyruni, İbn'i Sina, İbn'i Haldun; Farabi, İbn'i Rüşt gibi bilim adamlarından bahsetmiş.
Buraya kadar güzel.
Doğrudur, en büyük sorun islamda değil, mezheplerdedir.
İslamın altın çağı ise islamın mezhepsiz yıllarına denk düşer.
Ancak, mezhepleri bir kenara dahi koysak az miktarda da olsa bir miktar fikri sorun geride kalır.
Ancak, islamın altın çağıyla, çözülme dönemi arasında ne fark vardır diye bir soru ortaya atarsak, cevabımız şu olurdu.
İslamın altın çağında herkes müslümandı, ama büyük bölümü mezhepsizdi.
Toplumların büyük bölümü kendi kendini müslüman diye tanımlamakta özgürdü.
Müslümanlığın ise sünni standartları henüz ortada yoktu.
Ki o standartları ortaya koyanlar kendilerince muhtelif şekillerde ibated, iman, itikat eden kitleleri bir düzene koymak adına yola çıkmışlar.
Ancak ortaya çıkardıkları şey sünni öğreti şeklinde statik, 600-700'lü yılların yerel Arap kültürü, örf ve adetlerinden oluşan yeknesak, totaliter, tek tipçi bir yapıdır.
Kaldı ki islamın büyük alimleri olarak sayılanlar bilim adamı, ve islam dinine standartlar getiren büyük ilahiyatçılar ise ilim adamıdır.
Arap, Türk, Farisi kökenli olmaları dışında büyük bölümünün müslümanlığı kendine göredir.
Çoğu henüz sünniliğin henüz genel geçer bir politik ideloloji olmasından önce yaşamıştır.
Burada ilim-bilim ayrımını gözlem ve deneye dayalı olup olmamaya dayalı olarak BEN yapıyorum.
İlahi ilimler bilim değildir.
Gözleme ve deneye dayalı değildir.
Dogmatik ve tartışılmaz kavramlar üzerine inşaa edilmiştir.
İlahi bilimlerde temel yöntem inanmaktır.
Bilimde ise temel yöntem bilmektir.
Bilmek gözlem ve deneyi, tez, hipotez ve teoriyi içerir.
Inanmak ise sadece dogmayla vücut bulur, hiçbir tutarlılık kaygısı yoktur.
Bilimin bilinen gerçeklerle uyumlu olma kaygısı vardır.
İlim ise böyle bir kaygı taşımaz.
Simya-kimya, astroloji-astronomi, numeroloji-matematik, mitoloji-tarih hep benzeri zıtlıkları taşıyan kavramlardır.
Gerçeğe sadık olma, tutarlılık kaygısı olmayan yapı üzerine inşaa edilen politik islam yapısı toplumları ısrarla hep aynı yanlışları tekrarlamaya mahkum etmiştir.
Bu nedenle 1000-1500 yıldır hep aynı yanlışların tekrar tekrar yaşanmasının sebebi budur.
Sünni öğreti.
Eğer mevcut durum değişmezse, bugünlerde gündelik yaşamda gördüğümüz çağdışılıkların daha uzun süre yaşanmasının kimse beklememelidir.
Kendini savunamayacak derecede aciz kalmış müslüman toplumlar sürekli işgaller ve müdaheler sebebiyle bir süre sonra işgalcilerin kültürel yapıları içinde assimile olacaktır.
Her millet kendi assimilasyon modelini kendine özgü bir şekilde ortaya koymaktadır.
Araplar ikili(ikiyüzlü) bir yaşam sistemiyle Amerikanın adeta gayri resmi bir eyaleti olarak on yıllardır yaşamaya alışmıştır.
Türkler ise Fintebaz Cemaat benzeri ehlileştirilmiş ama aciz fikirsel yapılarla Judeo-Hristiyan yapıya entegre olmaktadır.
Farisilerde ise Ayetullah Rejimi çöktüğünde nasıl bir yapı oluşacak onu tahmin etmek zordur.
Saygılar.
Oraj POYRAZ.
-------- Original Message --------
Subject: GERİKALMIŞLIKTA SORUN İSLAM OLSAYDI, İSLAM COĞRAFYASINDA AKIL ÇAĞI YAŞANMAZDI...
Date: Mon, 19 Aug 2013 07:15:58 +0300
From: AHMET AVCI <ahmetavci3@gmail.com>
Prof.Dr.Kemal ARI - GERİKALMIŞLIKTA SORUN İSLAM OLSAYDI, İSLAM COĞRAFYASINDA AKIL ÇAĞI YAŞANMAZDI…
Sorun gerçekten de İslam'ın kendisi olamaz…
Ancak bu, İslam coğrafyasında sorun olmadığı anlamına gelmiyor.
Elbette sorun çok köklü…
Ancak bu sorunu çözmek istiyorsak, yineliyorum: İslam dünyası, kendi aydınlanmasını yaşamalı…
Şimdi neden İslam geri kalmanın nedeni olamaz, bu konuyu açalım:
İslam, 7.Yüzyıl'da Arap Coğrafyası'nda başlayıp, bir süre sonra İslam orduları, dünyanın dört bir yanına dağılmaya başladılar…
Türk, Acem coğrafyası; derken Afrika; ve ta Güney Avrupa'da, Endülüs…
Bütün bu coğrafyada İslam atlıları at koşturuyor ve İslam inancını tebliğ ediyorlardı…
Ve önemli bir ayrıntı şuydu:
Bağlı oldukları din, aklı ve bilimi kutsuyordu.
"Bilim Çin'de de olsa, gidip oradan alınız" diyen peygamberleri, aynı zamanda bilim adamının kaleminden akan mürekkebin, şehit kanından daha kutsal olduğunu söylüyordu.
Zaten "Oku!" buyruğuyla başlayan inanç dizgeleri, her satırında aklı ve bilimi bir ibadet gibi görüyordu.
Hemen anımsayalım, Haz.
Ali'nin bir sözünü: "Bana bir harf öğretenin, kölesi olurum!"
Bu sözün, Atatürk'ün "Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir!" sözünden ne farkı var?
Konumuza devam edelim:
İslam orduları gittikleri yerlerde, kütüphanelerle de karşılaştılar.
Ortacağ Avrupası'nda, İslam engizisyonu düzeninin çok tanrılı dinler döneminden kaldığını düşünerek, Antik Yunan'dan kalan akıl çağının yapıtlarını yok etmişlerdi.
Ancak bir biçimde, imha edilememiş nüshalarla İslam savaşçıları karşılaştıklarında, bu kitapları Arapça'ya çevirdiler.
Böylece büyük bir bilimsel mira ulaşmış oldular.
Dinleri de bilim yapmayı ibadet olarak gördükleri için; bu bilgi hazinesini daha da geliştirerek, pek çok alanda son derece önemli bilimsel atılımlar İslam coğrafyasında gerçekleşti.
El Kındi, Beyruni, İbn'i Sina, İbn'i Haldun; Farabi, İbn'i Rüşt…
Ve daha niceleri…
Bu büyük bilim önderleri İslam coğrafyasında bilimin öncüleri ve dönemin en değerli bilim insanları iken, Avrupa Ortaçağında meleklerin dişi mi erkek mi oldukları tartışılıyor; Cadı Bayramları'nda kadın yakmak sevap sayılıyordu…
Bu büyük bilimsel coğrafya nasıl yaratıldı?
Çünkü inançları Müslümanlara, bilim yapmayı şart koşuyordu.
Aklı ve bilimi öne alarak, o pencereden dünya olaylarına bakmayı buyuruyordu.
Görüldüğü gibi, İslam'ın özünde, bilime engel bir şey söz konusu değildi…
Örneğin, İbn'i Rüşt ile, 12.Yüzyıl'da Endülüs'te felsefe, matematik ve diğer bilimlerde en üst noktaya ulaşıldı.
Ve unutulmaması gereken bir ayrıntı:
İbn'i Rüşt'ün yazdıklarına şaşkınlıkla bakan batılı rahipler, oturdular, onun yapıtlarını masaya yatırdılar.
Ve böylece, İslam coğrafyasındaki bilgiyi, kendi coğrafyalarına aktararak, Rönesans hareketlerini başlattılar…
Doğu, İmam'ı Gazali'nin "İçtihat Kapısı Kapanmıştır" düşüncesiyle akıl dışına çıkıp, dinin buyruğundan uzaklaşınca, hızla Batı karşısında geri kaldı…
Batı ise, akla ve bilime yönelerek, büyük bir sıçrayışla önce Reform, ardından da Aydınlanma hareketini yarattı…
Şimdi hiç kimse, İslam dünyasının geri kalmasından, İslam sorumludur diyemez…
Sorumlu olan, gerçek din yerine konulan, uydurulmuş din…
Önce bunu aşmakla işe başlanabilir…
Dinin buyurduğu akıl ve bilimin önü açılarak, İslam aydınlanmasının ilk adımı aşılabilir…
Ancak nasıl?
İşte burası "meçhul", çok meçhul, çok…
Kemal Arı, 19.08.2013.
zaryop:jaro
Birlik ve beraberlik arayisini her iste ve her firsatta surdurun.Sakip SABANCI
| Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Ayrilmak isterseniz de : Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com | Grup Sayfamız : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot. |

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder