Açıkçası YALANCILIK, İFTİRACILIK, SAHTEKARLIK, DESİSECİLİK....
Erdal bey yine her zamanki gibi konuyu uzatmış. İlgi duyan okur, o da aşağıda.
Kısa özet ve konu başlıklarıysa aşağıdadır:
Ve aramaya gerekçe olan olaylar zamanında durdurulmadığı için ilerlemiş ve bugün devletin anayasasının temel maddelerinin yine anayasaya aykırı şekilde değiştirilmesi gündeme gelmiştir.
Federasyon, bölünme, özerklik ve devletin nizamının millet esaslı olmaktan çıkarılarak Sünni/Nurcu eksende yeniden yapılandırılması teşebbüsleri söylenenlerin ne kadar doğru ve haklı olduğunu bize isbat ediyor.(O.P.)
- Erdal Sarızeybek: Yakışmıyor Bülent Arınç, Yakışmıyor…
- Yeni mezun doktor iken Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olarak da atanmadık biz, adım adım merdivenleri yukarı doğru çıkarak takım komutanlığından sırasıyla bölük, tabur ve alay komutanlığı görevlerini başarıyla yerine getirmek suretiyle Manisa'ya ulaştık.
- Hiçbir makamdan da, "Bizi buraya atayınız" şeklinde bir talepte de bulunmadık, izlediğimiz yolun yükseklerde yer alan doğal bir durağıydı burasıydı.
- Avrupa Kolluk Kuvvetleri müşterek tatbikatında Türk Jandarması'nı temsilen katılmıştık.
- Biz Fransa'da iken il merkezinde görevli bir üsteğmen tarafından Spil Dağı'nda yasa dışı işlerin döndüğüne ilişkin bir istihbaratın alındığı ve operasyon için geri dönüşümüzün beklendiği bir süreçti. Hatırlayınız o dönemde Arınç annesinin evini Eruygur'un arattığını söylüyordu ama bu doğru değil çünkü Arınç'ın annesinin evi Manisa'da hiç aranmadı.
- Arınç bu olayı Eruygur'un tertiplemiş olduğunu söylüyordu ama bu da doğru değil çünkü bu olayda hiçbir tertip yoktu.
- Çünkü bu meselenin başlangıcında ne Arınç vardı ne de annesi. Olaylar Spil Dağı'na izinsiz dini eğitim merkezleri kurmuş olan bir yapının savcılıktan alınan yetkiyle ve Manisa İl Merkez Jandarma Komutanlığı'nca aranmasıyla gelişti. Bu bölgede yapılan arama sonucunda yurt içi ve yurt dışında örgütlenmiş bir organize yapı ortaya çıkarıldı ve bu yapıda yer alan adreslerin incelenmesi sonucu jandarma yine savcılık kararıyla Arınç'ın annesinin evine yöneldi.
- O tarihte dönemin Jandarma Genel Komutanı olan Şener Eruygur'un, dönemin istihbarat Başkanı olan Levent Ersöz'ün ve aynı başkanlıkta görevli Atilla Uğur'un Manisa'da gelişen ve yerel adli makamların kontrol ve yönetiminde yapılan bu soruşturmaya müdahilleri asla olmamıştır, olamaz da.
- Eruygur Paşa'nın adli suç soruşturmalarında mahalli jandarmaya emir verme yetkisi yoktur sadece personel, araç, gereç gibi hizmetin gerektirdiği ekipman konusunda destekleyebilir.
- Din ve inanç özgürlüğü kapsamında din eğitiminin nasıl ve ne şekilde verileceği yasalarla belirlenmiştir ve hiç kimse bu yasaların üstünde değildir.
- Oysaki Spil Dağı'nda yapılan aramada ele geçirilen belgeler bir yapının devletin bu anayasal yapısını 'silahsız ama örgütlü' olarak değiştirmek maksadıyla yurt içi ve dışında teşkilatlandığını açıkça göstermektedir.
Erdal Sarızeybek: Yakışmıyor Bülent Arınç, Yakışmıyor…
16 Eylül 2013
"Yüzleşme" adlı kitabımız size ulaştığı anda bir kopyasını Bülent Arınç'a gönderdik.
Çünkü onunla ilgili bir bölüm vardı, "annesinin evi" meselesiyle ilgili.
Bizi buna sevk eden, belki nedamet duyar da özür diler ve bir daha insanlarının bir daha onuruyla oynamaya kalkışmaz düşüncesiydi ama…
Evet, ama Arınç'ın yaşanılanları yok sayarak Aksiyon Dergisi'ne 2 Eylül 2013 tarihinde yaptığı yeni açıklamalar gösteriyor ki huylu huyundan vazgeçmiyormuş…
Hatırlayınız, 2007'de, Bülent Arınç Manisa'da "annesinin evinin aranması" olayını Şener Eruygur'un üzerine yıkmaya çalışmıştı.
O dönemde bunun doğru olmadığını açıklamıştık ama sesimiz size pek duyulmadı.
Duyulmadı ki Arınç hala bu konuda manipülasyon yapabiliyor…
Arınç'ın bize yapmaya kalkıştığı saygısızlık bir yana, Arınç yeniden bu olayı gündeme getirmeye ve "kutsal ana" duygularımız üzerinden yine mağdur edebiyatı yapmaya çalışıyor ama artık yeter, gerçek ne ise artık ortaya çıkmalı…
Bakınız şimdi tarih 29 Ocak 2009, Arınç'ın "28 Şubat süreci bitti" başlığı altında Sabah gazetesine yaptığı açıklamalara:
"Arınç, halen cezaevinde olan emekli Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'un talimatı ile 2003 yılında annesinin evinin 'irtica' gerekçesiyle aranmak istenmesine ilişkin de ilk kez konuştu.
Arınç, 'Eruygur hasta.
İyileşsin konuşacağım' derken ev aramasını yaptıracak olan Erdal Sarızeybek'i 'Efsane Albay diye şişirilen kişi' diye niteledi".
Arınç'ın sözlerinin devamı ise şunlar oldu: "Sayın Eruygur'un rahatsız olduğunu, tedavi gördüğünü biliyorum.
İyileşsin o zaman konuşurum.
Ancak Show TV'nin efsane albay diye şişirdiği bir insan var (Erdal Sarızeybek).
Eruygur'un talimatı ile yaptı.
Onun da kafasında öbür tarafa yaranmak, general olmak vardı.
Kayseri'de Abdullah Bey'le, Manisa'da benle, başka yerlerde de bir başkası için sürekli istihbarat toplanıyor, incelemeler yapılıyordu.
Daha fazlasını söyleyemem.
İyileşsin ondan sonra söyleyeyim"
Şimdi de bakınız tarih 2 Eylül 2013, Arınç'ın Aksiyon dergisine yaptığı açıklamalara:
Soru şu: AK Parti'ye karşı darbe planları ortaya çıkarıldı.
Manisa'da neler yaşanmıştı?
Dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur neden sizin hakkınızda istihbarat toplatıyordu?
Cevap şu: Arka planını Eruygur iyileşirse anlatacağım ama yaşadığımız olay şuydu: 2003'te Meclis Başkanı'ydım.
Manisa'daki evde en alt katta annem kalıyordu.
İl emniyet müdürü aradı, "Jandarma sizin evde arama yapmak istiyor, engel oluyorum" dedi.
Şaşırdım.
Jandarma annemin evinde ne araması yapacak?
"Efendim Bursa tarafından bir soruşturma yapıyorlar, Sultanyaylası'nda bazı evleri aramışlar, şimdi de annenizin oturduğu evi aramak istiyorlar, izin vermiyorum, savcılıktan arama kararı çıkarmak istiyorlar" dedi.
Savcıyı aradım, valiyi aradım, hepsi izne çıkmış.
Meclis Başkanı'yım, ulaşamıyorum.
İl Jandarma Komutanı Erdal Sarızeybek'i aradım, emir eri çıktı "Arasın" dedim, on ikiye kadar bekledim, dönmedi.
Düşünün, Meclis Başkanı'yım, kimse telefonuma çıkmıyor.
Tekrar aradım, yine emir eri çıktı, "Götür telefonu ver!" dedim, "Yapamazsınız, haddinizi bilin!" diye uyardım.
Ertesi gün emniyet müdürü evin etrafına polisleri dizmiş, izin vermediler…"
İki haber arasındaki temel fark da şu; Arınç artık "Sarızeybek bu işi Eruygur'a yaranmak ve general olmak için yaptı" demiyor, bu bir.
İkincisi de "aramayı polis engelledi" diyerek olayı yine saptırıyor…
Gelin bu konudaki gerçeği son kez anlatalım ve bu işi artık tarihin arşivine atalım, Yüzleşme'nin satır başları…"…
Biz 2000 yılında tayin olduğumuzda Bülent Arınç Manisa Milletvekili idi Fazilet Partisi'nden, ne kendisini tanırız ne de ailesini.
Protokol gereği Vali Bey'le yapılan karşılama ya da resmi ziyaretler esnasında görmüşlüğümüz olabilir hepsi o kadar.
Biz devletin bir jandarma alay komutanı olduğumuz için siyasi iktidarın adı ya da milletimizin vekillerinin adı ve partisi bizi ne heyecanlandırır ne de görevlerimizin icrasında ayrımcılık yaratır.
O milletvekilidir bizim için, biz de yasaların uygulayıcısı ve koruyucusu.
3 Kasım 2002'de Arınç'ın partisi %34,63 gibi bir oy alarak, çarpık seçim yasasından istifade ile tek başına iktidar olmaz iken de biz Manisa'da görevli ve yetkili konumdaydık, olduktan sonra da.
Yani biz siyasetin adamını atadığı bir makamda değil devletin atadığı bir makamda temsilci idik.
Medyanın yanlış haberleri üzerinden algılatıldığı gibi biz dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç'ı izlemek, soruşturmak ya da annesinin evini arayıp bulmak için Manisa'ya atanmadık, bir atanma geçmişimiz var tıpkı Arınç'ın siyaset geçmişi olduğu gibi.
Bir önceki görevimiz Van Hudut Alay Komutanlığı gibi önemli ve hassas bir makamdı.
Yeni mezun doktor iken Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olarak da atanmadık biz, adım adım merdivenleri yukarı doğru çıkarak takım komutanlığından sırasıyla bölük, tabur ve alay komutanlığı görevlerini başarıyla yerine getirmek suretiyle Manisa'ya ulaştık.
Hiçbir makamdan da, "Bizi buraya atayınız" şeklinde bir talepte de bulunmadık, izlediğimiz yolun yükseklerde yer alan doğal bir durağıydı burasıydı.
Gönül isterdi ki bunlar hiç yaşanmamış olsun, ama yaşandı.
Yine gönül isterdi ki devlet makamları böyle olaylara konu olmasın, ama oldu ve biz yapmadık bunu, onlar yaptı, onlar neden oldu.
Şu an size bunu anlatmak dahi devletimiz adına zor oluyor bizim için, çünkü bu devlet bizim ama gerçeğin ne olduğunu bilmelisiniz.
Ne zaman ki, 2009 yılına gelinip de emekli Orgeneral Şener Eruygur Kod adı Ergenekon davasından tutuklanarak kendini dahi savunamaz bir hale düşürüldü.
Ne zaman ki, Bülent Arınç ortaya çıkıp 2003 yılında Manisa'da yaşanmış bir olayı gündeme taşıyarak bu savunmasız kişiye saldırmaya başladı.
Size bu satırları yazmak da insani bir borç oldu bizim için.
Kamuoyunda, "Arınç'ın annesinin evini aramışlar" algısı ve yanlışıyla ortaya çıkan ama aslında gerçeği yansıtmayan bu mesele yanılmıyorsak 2003 Temmuz ayında başlar.
Kaldı ki o tarihte biz Fransa'da bulunuyorduk.
Avrupa Kolluk Kuvvetleri müşterek tatbikatında Türk Jandarması'nı temsilen katılmıştık.
Biz Fransa'da iken il merkezinde görevli bir üsteğmen tarafından Spil Dağı'nda yasa dışı işlerin döndüğüne ilişkin bir istihbaratın alındığı ve operasyon için geri dönüşümüzün beklendiği bir süreçti. Hatırlayınız o dönemde Arınç annesinin evini Eruygur'un arattığını söylüyordu ama bu doğru değil çünkü Arınç'ın annesinin evi Manisa'da hiç aranmadı.
Arınç bu olayı Eruygur'un tertiplemiş olduğunu söylüyordu ama bu da doğru değil çünkü bu olayda hiçbir tertip yoktu.
Arınç özellikle Eruygur'un kendisine, partisine ve siyasi görüşüne yönelik bir kasıttan dolayı bu olayı düzenlemiş olduğunu söylüyordu ama bu da doğru değil çünkü bu olayın Eruygur'la hiçbir ilgisi yoktu.
Hatırlayınız Arınç'ın o tarihlerde yapmış olduğu açıklamaları:1 "Arınç, halen cezaevinde olan emekli Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'un talimatı ile 2003 yılında annesinin evinin 'irtica' gerekçesiyle aranmak istenmesine ilişkin de ilk kez konuştu.
Arınç, 'Eruygur hasta.
İyileşsin konuşacağım' derken ev aramasını yaptıracak olan Erdal Sarızeybek'i 'Efsane Albay diye şişirilen kişi' diye niteledi".
Arınç'ın sözlerinin devamı ise şunlar oldu: "Sayın Eruygur'un rahatsız olduğunu, tedavi gördüğünü biliyorum.
İyileşsin o zaman konuşurum.
Ancak Show TV'nin efsane albay diye şişirdiği bir insan var (Erdal Sarızeybek).
Eruygur'un talimatı ile yaptı.
Onun da kafasında öbür tarafa yaranmak, general olmak vardı.
Kayseri'de Abdullah Bey'le, Manisa'da benle, başka yerlerde de bir başkası için sürekli istihbarat toplanıyor, incelemeler yapılıyordu.
Daha fazlasını söyleyemem.
İyileşsin ondan sonra söyleyeyim"
Arınç'ın bu açıklamaları hem ekranlarda hem de yazılı medyada geniş yer buldu ama dedim ya güçler eşit değil diye, biz size sesimizi duyuramadık.
Bizim düşünce sistemimizde kamuoyunun hassasiyetlerini tespit ederek ve bu hassasiyetlere bir acınma duygusu ekleyerek siyaset yapmak, bundan siyasi çıkar sağlamak diye bir tavır yoktur.
Yine bize göre devletimizin yüksek makam ve mevkilerine seçilmiş olan kişilerin sevgi ve iyi niyetle halka hizmet ederek itibar kazanmak var iken, devletin kurumlarını siyasete bulaştırarak oy devşirmeye çabalaması da düşünülemez, kabul edilemez.
Nihayet bizim için itibar; insanın hizmete dönüşen sevgisindedir, yüreğindedir, makam ve mevkiyle itibar kazanılmaz.
Ama biz bu pencerelerden Arınç olayına baktığımızda yasal bir olayın manipüle edilerek siyasette kullanılmış olduğunu apaçık görmekteyiz ve üzüntü duymaktayız.
Çünkü bu meselenin başlangıcında ne Arınç vardı ne de annesi.
Olaylar Spil Dağı'na izinsiz dini eğitim merkezleri kurmuş olan bir yapının savcılıktan alınan yetkiyle ve Manisa İl Merkez Jandarma Komutanlığı'nca aranmasıyla gelişti.
Bu bölgede yapılan arama sonucunda yurt içi ve yurt dışında örgütlenmiş bir organize yapı ortaya çıkarıldı ve bu yapıda yer alan adreslerin incelenmesi sonucu jandarma yine savcılık kararıyla Arınç'ın annesinin evine yöneldi.
Kaldı ki belgelerin gösterdiği adrese gidilirken bu adresin Arınç'a ait olduğundan da kimsenin haberi yoktu.
Gerçek budur.
O tarihte dönemin Jandarma Genel Komutanı olan Şener Eruygur'un, dönemin istihbarat Başkanı olan Levent Ersöz'ün ve aynı başkanlıkta görevli Atilla Uğur'un Manisa'da gelişen ve yerel adli makamların kontrol ve yönetiminde yapılan bu soruşturmaya müdahilleri asla olmamıştır, olamaz da.
Neden olamaz?
Eruygur Paşa'nın adli suç soruşturmalarında mahalli jandarmaya emir verme yetkisi yoktur sadece personel, araç, gereç gibi hizmetin gerektirdiği ekipman konusunda destekleyebilir.
Onu da talep etmedik biz.
Genel Komutanlığa bağlı olduğumuzdan bizi arayıp gelişmeleri sormuştur, doğrudur.
Peki, o sormayacaktı da kim soracaktı?
TBMM Başkanı olan bir şahsiyeti doğrudan ilgilendiren adli bir soruşturma var iken elbet takip edilecekti, elbet düzenli rapor vermemiz istenecekti, zaten vazifemizdi bu.
Soruşturmaya konu olan TBMM Başkanı olmasaydı da bir Milletvekili olsaydı ya da üst düzey bir kamu görevlisi olsaydı yapılacaklar yine değişmeyecekti ki, değişmedi de zaten.
Kaldı ki kanunu uygulayan ve koruyan kişileriz biz, hep yasaları uyguladık, karşımızdakinin makamına mevkisine bakarak soruşturmaya hiç yön vermedik!
Peki Arınç ne beklemişti bizden?
Anayasal düzeni değiştirmeye kadar geniş bir planı olan bu illegal yapıya göz mü yumulacaktı?
Neden?
Arınç işin içinde diye mi?
Ne yani bu ülkede hukuk, kanun yok mudur, demokratik hukuk devletinde kanundan öte bir kişi olabilir mi?
Peki, bu ülkede herkes Bülent Arınç'ın sözlerine kulak verirken, aynı Arınç'ın annesine ait bir evin bu illegal sistem içerisinde ne işi var diye sorulmaz mı hiç?
Öyle ya jandarma durup dururken mi bu adrese yönelmiştir, hayır.
Peki, jandarmayı bu yöne sevk eden olaylar neydi, hiç mi sorulmaz bu!
Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik sosyal bir hukuk devletidir.
Devletin laik yapısı anayasal güvence altındadır.
Din ve inanç özgürlüğü kapsamında din eğitiminin nasıl ve ne şekilde verileceği yasalarla belirlenmiştir ve hiç kimse bu yasaların üstünde değildir.
Oysaki Spil Dağı'nda yapılan aramada ele geçirilen belgeler bir yapının devletin bu anayasal yapısını 'silahsız ama örgütlü' olarak değiştirmek maksadıyla yurt içi ve dışında teşkilatlandığını açıkça göstermektedir.
Atatürk dönemindeki Devrim Yasaları uygulanmış olsaydı, ilgili olanların hepsi izinsiz dini eğitim vermekten değil vatana ihanetten yargılanmış olacaklardı çünkü o dönemin düşünce sisteminde cumhuriyeti ve anayasayı korumak böylene önemli bir işti.
Buradaki mesele dini eğitim meselesi vermek değildir, herkes inancında hürdür.
Buradaki mesele dindar olduğuna sık sık vurgu yapan Arınç'ın, üstelik TBMM Başkanı olan bir kişinin sırf dindar olduğu için üzerine gitmek meselesi de değildir.
Buradaki can alıcı nokta halkımızın kutsal din duygularının istismar edilerek siyasete alet edilmesi ve bu yolla cumhuriyet rejiminin değiştirilmeye çalışılması meselesidir.
Bu tehdit ve tehlike 1925'te de görülmüş, Şeyh Sait'in masum halkımızın din duygularını istismar ederek nasıl isyana sürüklemiş olduğundan derse alınmış ve Hıyanet'i Vataniye Kanunu'na ekleme yapılarak 'din üzerinde siyaset ve ticaret' vatana ihanetle eşdeğer tutulmuştu.
Bugün farklı mı sanki?
Baksanıza şu Deniz Feneri olayına, Allah adıyla dindar halkımızdan toplanmış paraların ve bağışların nereye gitmiş olduğuna bir baksanıza.
İşte o zaman kutsal dinimizin nasıl siyasete alet edilerek çıkar sağlanmak istendiği görülecektir.
Ama ne yazık ki bu dindar kişinin iktidarda olan partisinin yarattığı hukuk nedeniyle hâlâ Deniz Feneri olayı aydınlanmamıştır.
Olayı çözmek isteyen cumhuriyet savcıları görevlerinden alınmış, hatta yargılanmıştır.
Devrim Yasaları deyip geçmemeli, ümmetten ulus devlete, milli devlete geçişi sağlayan ve koruyan yasalardır bunlar ama artık bu yasalar geçmiyor ülkemizde.
Bu Arınç olayı gerçekten çok önemli bir olaydır çünkü soruşturmaya konu olan bu silahsız örgüt din kisvesi altında Türkiye'nin tüm illeri ve birçok ilçelerinde teşkilatlanmıştır.
Haliliye Vakfı, Hilaliye Vakfı gibi çeşitli isimler altında ve çoğu dernek ve vakıf şeklinde örgütlenmiştir.
Savcılığa intikal eden belgelerde hepsinin adresleri, sorumlu kişileri, telefonları, eğiticileri tek tek bellidir.
Eğiticileri arasında Mısır'dan görevlendirilmiş öğretmenler dahi vardır.
Delillerin takdiri mahkemeye ait olmakla birlikte, uzun yıllar savcılıklarla birlikte çalışarak bilgi ve tecrübe kazanmış bir jandarma personelinin daha ilk bakışta bu örgütün anayasal düzene karşı yapılanmış bir teşkilat olduğunu kavraması oldukça kolaydır.
Arınç evi hikâyesi bir kenara bırakılıp savcılıklarca bu yapı üzerine gidilmesi gerekirdi ama olmadı, gidilmedi.
Ankara merkezli bir soruşturma ekibi kurulup tek elden soruşturmanın yürütülmesi gerekirdi ama bu da yapılmadı.
Oysaki bizim tarafımızdan konunun öneminin bilincinde olarak, devletin istihbarat ve asayiş kuruluşlarının harekete geçmesi için Türkiye'deki tüm jandarma teşkilatlarına durum bildirilmişti.
Bu konu ile ilgili tüm bilgiler ulaştırılmıştı ama teşkilatımızdaki yapısal sorunlar nedeniyle bu olay aydınlatılamadı.
Biz Manisa olarak böyle yurt dışı ve yurt içi bağlantılı bir soruşturmayı, bir ucu siyasi iktidara dayanan bir soruşturmayı yürütebilir miydik?
Hayır.
Biz İl Jandarma Komutanı olarak tek başımıza ve kendi imkân kabiliyetlerimizle bu soruşturmayı Manisa'dan yürütemezdik çünkü gücümüz yetmezdi personel, zaman ve mekân olarak.
Aylar süreceği baştan belli olan bir soruşturmayı asli görevlerini bir kenara bırakarak bir il jandarmasının yapabileceğini düşünebilir misiniz?
Şimdi düşünüyoruz da o süreçte, Ankara'da Fettullah Gülen hakkında açılmış olan soruşturma ve yürütülmekte olan yargılamaya bu dosya zamanında dâhil edilmiş olsaydı belki de verilmiş kararlar şimdikinden oldukça farklı olacaktı.
Yurt dışı ve yurt içindeki bu merkezlerin hepsinde arama yapılıp elde edilecek belgeler ışığında gerçek ne ise ortaya çıkarılmış olsaydı, Gülen örgütü bugünkü gibi devlet içinde devlet olamayacaktı ama yapılmadı.
Şimdi bu dosya Manisa Adliyesi'ndedir ve orada kalmıştır.
Buna Arınç'ın telefonu ve müdahalesi yol açmıştır.
Dosya kaynağı Manisa Sulh Ceza Mahkemesi'nin 5 Temmuz 2003 gün ve 2003/502 sayılı müteferrik kararının ardında bulunmaktadır.
Bu dosyanın akıbeti hâlâ tarafımızdan bilinmemektedir.
Eğer ki içindeki belgeler yok edilmediyse henüz geç kalınmış değildir, AKP hükümeti ve özel hukuku engelleme yapmaz ise hâlâ gerçeğe ulaşmak için izlenecek yollar vardır.
Kimdir bunlar, ne amaçla örgütlenmiş, ne amaçla böyle geniş bir alanda teşkilatlanmıştır, açığa çıkarılmalıdır.
Nasıl bir örgüttür ki bunlar bir eli Mısır'da diğer eli Azerbaycan'dadır, aydınlatılmalıdır.
Arınç'ın annesinin evine gelince, arama kararı veren mahkeme, Arınç'ın olası müdahalesi sonucu, söz konusu kararı iptal ettiğinden bu ev aranamamıştır, yetki verilmiş olsaydı yapılacaktı ama olmadı.
Bu arama konunun merkezinde Arınç olduğu için değil, merkezinde suç olduğu için yapılmış olacaktı ama olmadı.
Çünkü bir ülkede yasa hâkimiyeti varsa eğer yasalar konuşur Arınç değil!
Kararı iptal eden mahkemeye gelince, yapmamalıydı bunu, direnmeliydi, hukukun üstünlüğünü savunmalıydı.
Ama bu Arınç siyaseti öylesi bir baskı oluşturdu ki hukuk üzerine, insanlarımız artık adaleti hukukta değil Arınç siyasetinde arar duruma düşürüldü, yazık!
Gerçek bu iken, bunu kamuoyu bilgisinden saklayan Arınç bir de saygısızlık etti, şahsımıza değil yaşadıklarımıza, terörle mücadelede geçen zorlu yaşantımıza, anılarımıza.
Bir televizyon kanalından yaptığı şu açıklamalara bir bakınız: "…
Ancak Show TV'nin efsane albay diye şişirdiği bir insan var (Erdal Sarızeybek).
Eruygur'un talimatı ile yaptı.
Onun da kafasında öbür tarafa yaranmak, general olmak vardı.
Kayseri'de Abdullah Bey'le, Manisa'da benle, başka yerlerde de bir başkası için sürekli istihbarat toplanıyor, incelemeler yapılıyordu.
Daha fazlasını söyleyemem.
İyileşsin ondan sonra söyleyeyim"
Allah aşkına bu sözler devlet adamı koltuğunu işgal eden bir şahsiyete yakışır mı?
Ne demektir, "Manisa'da benle ilgili istihbarat toplanıyor! "
Çıksın ve açık konuşsun, gerçeği anlatsın, kim ne toplamış, ne için istihbarat yapılmış, bu işin gizlisi yoktur ki!
Bir suç işleniyorsa eğer, 'TBMM Başkanı' diye bu yasal görevler yapılmayacak mıydı?
Ayrıca ne demek, "Öte tarafa yaranmak", ne demek "General olmak için"!
Türk Ordusu'nda mesleki kariyerinin zirvesindeki bir subay bir olayla mı terfi ettiriliyor bu ülkede?
Onun geçmişi yok mudur, uzun yıllara dayalı bir hizmeti yok mudur ki magazinvari bir olayla terfi ettirilsin!
Sonra ne demek, "Şişirilmiş"!
Bir devlet adamı makamındaki bir kişi nasıl olur da bu lafları eder?
Bir insanın geçmişte yaşamış olduğu ölüm pahası mücadeleleri böylene hafife almaya nasıl kalkışabilir!
O dönemde medyadan bize geldiler ve Arınç'ın bu yakışıksız açıklamalarını sordular, bakınız ne cevap vermişiz medyaya:2 "Arınç bir vekildir, asıl ve asil olan Halk'tır, çünkü vekili seçen halktır.
Bir vekilin halktan birisi için saygı sınırlarını aşan bir biçimde söz söyleme hakkı yoktur, kaldı ki Arınç böyle davranışları daha önce de sergilemiş, Manisa'da bir çiftçimize hakaret dolu sözler sarf etmeyi de bilmiştir.
Şahsım hakkında sarf ettiği sözleri Arınç'ın saygı bilmez tutumunun bir ifadesi olarak görüyorum.
Bizler gibi en büyük serveti onuru ve şerefi olan insanlar karşısında bir laf ederken haddini bilmeye davet ediyorum, eğer hâlâ haddini bilmez söylemlerini sürdürmeye kalkışırsa, hukuk devletiyiz, hukuk yollarına başvurmasını da biliriz"
Biz daha o tarihte Arınç'a cevabımızı vermiştik, şimdi de veriyoruz, alnımız açıktır; Sayın Arınç'la ilgili yapılan soruşturmaya ilişkin emir Şener Eruygur tarafından değil Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilmiştir.
Soruşturma konusu Arınç'ın annesine ait bir apartmanda medrese usulü izinsiz dini eğitim yapılmasına ilişkindir.
Bu evin bir katı Akhisar Hilaliye Vakfı'na hibe edilmiş diğer katları da aynı vakfa bedelsiz kiralanmış olduğu, dört ayrı dairenin medrese usulü eğitim amaçlı düzenlendiği tespit edilmiş ayrıca yurt içi ve yurt dışında şubelerinin bulunduğu da belirlenerek savcılık makamına arama için bildirilmiştir.
Başlangıçta arama izni veren yetkili mahkeme Arınç'ın olayı öğrenmesini müteakip nedense önceki kararını iptal etmiş dolayısıyla ev aranamamıştır.
Konuya ilişkin gelişmeler ve bilgiler Jandarma Genel Komutanlığına görev bağlantısı dolayısıyla bildirilmiştir.
Olay budur.
Burada sorgulanması gereken Eruygur değil, bir dönemin Meclis Başkanı'nın annesine ait evde ne gibi bir eğitim yapıldığının ve bu evin yurt içi ve dışı şubelerle ve de Hilaliye Vakfı arasındaki bağlantının ne olduğudur.
Sayın Arınç Türk milletine karşı olan sorumluluğu çerçevesinde artık bu sorulara bir cevap vermelidir.
İLK KURŞUN
Kaynak: YÜZLEŞME (Bir Harbiyeli'nin Günlüğü), Pozitif Yayınları, Mayıs 2013.
1 Sabah Gazetesi, 29 Ocak 2009 günlü, "Arınç 28 Şubat süreci bitti" başlıklı haber.
2 Türktime internet haber sitesi, 31 Ocak 2009, "Arınç Haddini bilsin" başlıklı haber.
a45UyF587661-201307301451-10
^^^^^ - vvvvv
zaryop:jaro
Bilmiyorum demeyi birakan kisi, olecegi yerden yaralanir, gider.Hz.Ali
| Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Ayrilmak isterseniz de : Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com | Grup Sayfamız : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder