13 Kasım 2013 Çarşamba

10-SİZİN İÇİN YAZDILAR 2



Cüneyt Arcayürek: Sorunu Uyutma Çabaları

Son gelişmeler ilginç mi?..
İnginç, ama değeri yok.
Örneğin kızlı erkekli özel yaşamla ilgili Başbakan'ın anayasaya, yasalara, demokratik kültüre aykırı açıklamaları ve sonra her önüne geleni azarlamayı hak bilen RTE'ye, partinin önde gidenlerinden Bülent Arınç'ın koyduğu tavır gizli kapılar arkasındaki görüşmelere bırakıldı.

Arınç'ı koyduğu tepki nedeniyle suçlayamayan, sorumlu tutamayan parti içi RTE yandaşı bakanlar, örneğin AB'den sorumlu bakan Egemen Bağış, parti içinde ilk kez birisinin dik durmasını yumuşatacağı zannıyla ağzı kulaklarında "aile içi muhabbetten muhalefete ekmek çıkmayacağını" söyleyerek olayı örtmeye çalıştı.

Bir başkası da Arınç'ın derin izler bırakan açıklamalarını duygusal kişiliğine bağladı.

Başbakan Yardımcısı Arınç diyor ki: "Ben hükümet sözcüsüyüm.
Parti içinde ağırlığım
var.
Başbakan'la benim söylemlerim arasında
çelişki var.
Düzetilmesi gerekiyor"
diyor…

Tabii RTE, yüreği yetiyorsa, Arınç'a hak verecek uygun üslupta açıklama yapmalıdır.

"Ben partinin başkanıyım, Başbakan'ın ne dersem o" diyen RTE'den Arınç'a haklılık veren bir açıklama beklenebilir mi?

Çevresindeki "ne derse o" sözünün sadık bekçileri; şimdi dört bir koldan Arınç'ı dönmeye, yen kırılır kol içinde diye kamuoyuna çıkmasını; hadi tevil edecek demeyelim, Başbakan'a karşı yumuşatıcı bir açıklama yapmasını sağlamaya çalışıyorlar herhalde.

Başbakan da Arınç böyle bir açıklama yaparsa; Nuh deyip peygamber demeyen RTE de böyle bir açıklamayı ne şiş yandı, ne kebap usulü, allayıp pullayıp, "partiimizdeee ayrılık gayrılık bekleyenlerrr, avuçlarını yaladılarrr" diyen bir meydan nutku patlatacaktır.

Elbette bilinmez ama Arınç olayı partide başkalarına örnek olacak mıdır acaba?

Fazla saftirik bir umut!..

***

Bilmem sizler merak eder misiniz?

Bu yıl Anıtkabir'i ziyaret edenlerin sayısı rekor düzeyde: 1 milyon 89 bin 615!

Bu rakam kuşkusuz RTE'nin Atatürk Cumhuriyetinin kazanımlarını gündemden tabii tarihten de silme çabalarına karşı tepkiyi simgeliyor.

Bu kafayla giderlerse 2014'te Anıtkabir'i ziyaret edenlerin sayısı 2 milyonu çok aşacaktır.

***

Anıtkabir'i ziyaret edenlerin sayısı önüne konulduğunda acaba yürekten alkışladı mı?

Yoksa?
Ne denli uğraşı versem, yasalar çıkarsam, adını okul derslerinden silsem; "Gençliğe Hitabe"sini, "10.Yıl Marşı"nı, hatta içinde içki geçti diye "Vardar Ovası" türküsünü bile yasaklasam…
Olmuyor…
Olmuyor…

Anıtkabir'e giden kalabalıklar her yıl artıyor!..

Diye çaresiz kalan insanlara özgü davranışla başını iki eli arasına almış…

kukumav kuşu gibi düşünüyor olmak!..

***

AKP kadrosunun, başta Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ın Kemal Atatürk'ün çağdaşlığa koşan devrimlerini ve başarılarını övdükleri 10 Kasım mesajlarına şapka çıkaranlar günün ertesi; dün gazetelerde AKP'li Haluk Özdağ'ın Atatürk'ün kapattığı tekke ve zaviyelerin açılmasını içeren yasa önerisine ne diyecekler acaba?

Yetkili siyasetçilere göre, yasal olanaklarını arayacaklarmış.

Yasal olanak arayışı RTE'nin bu konundaki emri demektir.
Ondan olur çıktı mı, ohhooo!
..
Grup yetkililerinin, buldukları yasal yolları dört nala haklı gösteren gerekçelerle açıklayacaklarına kalıbımı basarım.

***

Şu örnek bu olasılığı doğruluyor.

İçişleri Bakanı Muammer Güler; "kızlı erkekli evlere kimse hâkim kararı olmadan girmez" diye hukuksal gerçeği açıkladı.

Ne ki bu cümlenin ardından bir başka şu cümleyi söylemeyi unuttu:

"…Tabii Başbakan yasa çıkarmaya karar verir; kızlı erkekli evlere çat kapı polisin girmesi sağlanmazsa!."

=========================================

Hikmet Çetinkaya: Hem Hain Hem Zalim!..

Öğrenci evleri, "gavat olayı", şu bu derken bir şeyler oluyor…

Bir umursamazlık içindeyiz…

Yaşananların ne olduğunu bilmiyoruz!

Ülkemizde üretildiği saptanan bir TIR dolusu cephanelik Adana'da ele geçirildi.

Türkiye'nin gündemine 10 Kasım törenlerinde "gavat" diyerek oturan Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, tüm coşmalarına karşı bu konuda medyaya fazla bir açıklama yapmadı, bir bakıma gündemden düşürdü.

CHP Denizli Milletvekili Adnan Keskin, İçişleri Bakanı Muammer Güler'in yanıtlaması istemiyle TBMM'ye bir soru önergesi verdi.

CHP'li Adnan Keskin'in bu soru önergesi önemlidir…

Çünkü Adana'da yakalanan bir TIR dolusu cephanelik vardır.

Patlayıcılar Türkiye'deüretilmiştir.

Reyhanlı katliamının köktendinci terör örgütü El Kaide'nin yaptığına ilişkin kesin kanıtların olduğunu Adnan Keskin öne sürüyor.

Ankara ve Adana'da yakalanan havan mermileri, Ege Denizi'nde ele geçirilen 20 bin Kalaşnikof.

Bunlar nereden geliyor?

Haberler, yazılanlar gerçekten insanın içini ürpertiyor.

***

Olayı biraz daha açalım…

Son aylarda Türkiye'yi çıkmaz sokağa sürükleyecek, kan gölünün içine atacak ihbarlar başladı.

Bu ihbarları yapanlar kim?

İran mı, Suriye mi, yoksa ABD mi?

Adana'da yakalanan 935 havan topu mermisi gerçekten Türkiye'de mi üretildi?

Bu mermiler, Türkiye üzerinden Suriye'ye mi geçirilecekti?

Verilen bilgiler, yapılan yorumlar yakalanan havan topu mermilerinin ve silahların Suriye'deki El Kaide'ye götürüldüğü yolunda.

AB medyasında bu tür haber ve yorumlar çıkıyor…

Ege Denizi'nde 20 bin Kalaşnikof tüfek bir Türk gemisindeydi ve Yunanistan güvenlik güçleri operasyon yapmıştı…

Her şey kapalı kapılar ardında yapılıyor, fısıltı gazetesi kulaktan kulağa yayıyor.

Kim suçlu, kim suçsuz bilinmiyor!

Soru önergelerini, haberleri, yorumları okuyunca kafamız karışıyor.

Gerçekten bu ihbarları hangi ülkeler yapıyor?
İhbarı yapanlar gerçekten İran, Suriye ve ABD mi?
Yoksa birileri Türkiye'yi tongaya getirmek mi istiyor?

***

Türkiye-Suriye sınırında yabancı istihbarat birimlerinin cirit attığını, kurulan kamplarda El Nusra militanlarının yetiştirildiğini, kurulan bu kamplarda eğitim aldıklarını biliyoruz elbet.

Rabıta hastaneleri, başka tedavi merkezleri, kamplar, Türkiye'nin dört bir yanında yaşayan Suriyeli sığınmacılar.

Reyhanlı saldırısı…

Gizli belgeleri sızdırmak suçundan aylardır zindanda yatan er Utku Kalı, tutuksuz yargılanmak üzere mahkemece serbest bırakıldı.

Utku Kalı suçlu mu suçsuz mu tartışmasına girmeye gerek yok!

Reyhanlı katliamını er Utku yapmadı…
53 yurttaşımızı o öldürmedi.

Kanlı eylemi "cihatçı çetelerin" yaptığı da iddialar arasında.

Şimdilerde El Kaide'nin El Nusra kolu mısır tanesi gibi yayılmış topraklarımıza.

Biz topluyoruz!

Aklımız neredeydi daha önce?

Belgeler melgeler…

Diyelim ki o, bu, şu falan sızdırmış!

Doğru değil mi Reyhanlı kıyımını cihatçı çetelerin yaptığı?

Bu ülkede gerçekleri görenlere, yazanlara "hain" ya da "terörist" damgası vurulurken gerçek teröristler besleniyor.

Öldürdükleri Suriyeli askerin ciğerini, yüreğini söküp yiyenler Antakya yöresine karargâh kuruyor.

***

Reyhanlı'da insanlarımız öldü, cihatçı canilere "Sünni İslam" korumacılığıyla kucak açıldı.

Para, silah yardımı!..

Yapan kim, onun yanıtını verin bana!

Belgelerin doğru çıkması asıl canilerin bulunması canınızı mı sıktı?

Bombalar, füzeler, silahlar…

Hani Türkiye Cumhuriyeti Devleti savaş değil, barış istiyordu.

Gerçekler yasalarla engellenemiyor, ne yaparsanız yapın!

Gerçek hainler yakayı ele verir eninde sonunda!

Er Utku Kalı'lar, yattıklarıyla kalır!

=========================================

Mümtaz Soysal: Başka Meraklar

BÜYÜKLERİMİZ, gençlerimizin "kızlı erkekli" yurtlarla evlerde neler yaptıklarını merak etmek yerine ortaöğretim sonrasında nasıl yetiştirildiklerini, nerede nasıl okuduklarını, hemen önlerindeki geleceğe hangi yoldan hazırlandıklarını merak etseler daha iyi olmaz mı?

Yükseköğretimde neler olmaktadır?
Devlet üniversiteleriyle vakıf üniversitelerinde durum nedir?
Ülkenin her yerine yüzü aşkın üniversite açma politikası ne gibi sonuçlar vermiştir?
YÖK sistemi nasıl işlemektedir?
Üniversiteler gerçekten özerk mi?
Özerklik nasıl anlaşılmakta ve uygulanmaktadır?
Üniversitelerarası Kurul hâlâ var mı; nerede, ne zaman, ne yapmaktadır?

Birçok ailenin öğrencilere tavsiye ettiği gibi İngilizce öğretimli fakülteleri seçtirtmek, hem diploma alıp hem de yabancı dil öğrenme açgözlülüğü değil midir?
Bu Tarzanca yola sapmaktansa, doğru dürüst bir yabancı dil öğretimini öğrencilere ayrıca vermek doğru olmaz mı?
Yoksa iki kuş da sakat doğmuş olmayacak mıdır?

Bunlara benzer daha bir yığın soru ki, onları sorup doğru dürüst yanıtlamadan yükseköğretime geçmek, ister istemez yanlış yollarda zaman ve kaynak israfından başka bir sonuç vermeyecektir.
O bakımdan, şu sıra geniş katılımlı bir "üniversiteler şûrası" toplayıp ilgili bütün çevrelerin düşüncelerini alarak yükseköğretimi yeni kurallara bağlamak son derece yararlı olabilir.

Zaten politikacılarımızın önemli kusurlarından biri, bu çeşit alanlara el atmadan önce siyaset, meslek ve bilim çevrelerinin görüşlerini almamaktır.
Araştırma önergeleri daha çok yolsuzluklara ve suç kokan durumlara ilişkin olarak verilmekte, araştırmacıların bilimsel katılımla politikaya yardımcı olmasını sağlayacak yollar ihmal edilmektedir.

Aslına bakılırsa, "kızlı erkekli gençlik" konusunun gündeme getirilmiş olması, siyaset dünyamızın koskoca insanlarındaki doyumsuzlukları, kompleksleri ve kuşaklar arası hasetleri ortaya dökerek toplumumuzun Freudvari tedavisine yol açığı için önemli bir hayra vesile olmuş sayılmalıdır.

=========================================

Güray Öz: Tuzağa Düşmeyelim Derken

Türkiye'nin politikacılardan çok çektiği bir gerçektir.
Memleketi yönetiyorlar ve "iyi yönettikleri" kanısındadırlar.
Gerçek ise tümüyle bambaşka bir yerde duruyor.
Kapitalizmin gelişimini kendi marifeti zanneden politikacı, övünmeyi pek seviyor.
Oysa halkın büyük kesimi bu gelişmenin serpintileri ile yetinmesi istenen, açlık ve yoksulluktan bir türlü kurtulamayan, kapitalizmin gelişmesinden sistemin mantığı gereği doğru orantılı olarak yararlanamayan sınıflardır.
Onların her seçim döneminde kandırılması, "büyümenin sihrine", gelir dağılımı konusunun ise "ilahi adaletin işi olduğuna" inandırılması gerekecektir.

Seçim dönemlerinde iktidar partileri genellikle aba ile sopanın birlikte kullanılmasına da özel bir önem gösterirler"Oraya da gireriz, burayı da basarız" söylemi ve eylemi böyle dönemlerde çok işe yarar.
Bu arada en çok kullanılan malzeme ise bildiğiniz gibi dindir

***

Peki solda olduklarını söyleyen muhalefet partileri ne yaparlar?
Son günlerde dinlediğimiz açıklamalar, onların "oyuna gelmemeye" "tuzağa düşmemeye" dikkat ettiklerini ve böylelikle seçimlerde başarı kazanacaklarını düşündüklerini gösteriyor"Türban ile bizi tuzağa düşürmek istiyorlar, aman oyuna gelmeyelim", "şu kızlı erkekli meselesi bize tuzaktır, sakın ha" uyanıklığının muhalefete yararı var mı bilmiyorum.
Bu gibi konularda, daha genel söyleyelim özgürlükler konusunda titiz olması gereken, sol olduğu iddiasındaki partinin, CHP'nin, gerileyerek nasıl tuzaktan korunduğunu anlamış değilim.
İlkeleri ve o ilkelerin arkasındaki felsefeyi bir yana bırakan "solcu parti", "tuzağa düşmeyelim" derken sakın daha büyük bir tuzağa düşüyor olmasın.

***

Kadınların istedikleri gibi giyinebilmeleri bir özgürlük konusudur.
İki uç örnekten yola çıkalım; türban da özgürlüktür, derin dekolte de.
Ama her ikisinin de insan özgürlüğünün büyük fırtınalarla oluştuğu düşünce alanında pek de fazla esamisi okunmaz.
Yani türbanla da, dekolteyle de insan özgürleşemez.
Özgürlük daha çok düşüncenin toplumsal yaşam içindeki faaliyetidir ve burada da egemen zihniyetle, alışkanlıklarla, dayatılmış ahlak normlarıyla, baskı ve zorbalıklarla mücadele edilerek özgürlük fikrine ulaşılabilir.
Türban eğer baskıya karşı bir duruş ise onu anlayabiliriz; ama erkek egemen toplumlarda ve din vesayetinde tersi de olabilir.
Köktenciliğin egemen olduğu ülkeler bize bu konuda yeterince fikir veriyor.
Yine de istediği gibi giyinme hakkı kadınlar için, eğer kadınlar kendi başlarına ve her türlü vesayetten kurtularak karar verebiliyorlarsa bir özgürlük konusudur.

***

Gelelim "erkekli kızlı" konusuna: "Biz kızlarla erkeklerin aynı evlerde kalmalarını desteklemiyoruz, iktidar partisi bizim böyle bir şeyi desteklememizi istediği için ortaya attı, bize tuzak kuruyor" diyen ve sol olma iddiasındaki parti işte burada fena halde yanılıyor.

Burada tuzak falan yoktur.
Muhafazakâr olmanın ötesine geçmiş bir sağcı liderin rejimi dizayn etme çabası vardır.
Sizin görevinizse özgürlükleri ilkesel olarak, ikirciksiz savunmaktır.
Kadınlarla erkeklerin aynı evi paylaşması, paylaşmaması ne iktidar partisinin, ne muhalefet partisinin sorunudur.
Size kimse "ne yapalım, aynı evde kalalım mı" diye sormuyor.
Bu konuyu gündeme getiren iktidar partisi liderine Gezi'nin gençleri "Sana ne!" diye yanıt vermediler mi?

Son zamanlarda söyleminde de, eyleminde de dinsel bir üslubun tuzağına düştüğü gözlenen parti, yani CHP, arada bir kendi tarihine göz atmalıdır.
Bir seçim öncesi "Paşam şu İstanbul mitinginde ne olur bir kere
'Allah' deyin de oylarımız artsın" diyen valinin ısrarını kıramayan İsmet Paşa'nın, mitingden ayrılırken toplananlara "Allahaısmarladık" dediğini, zinhar başka bir kelam etmediğini biliyorsunuzdur herhalde.

Sahi siz "Gezi ruhu"nu da iyi anlamıştınız değil mi?

=========================================

AKP'nin Şii'msi Kartı: İzzettin Doğan

Bağdat'a giden Dışişleri BakanıAhmet Davutoğlu, Türkiye ile Irak arasında iki yıldır yaşanan gerilimin bittiğini söyledi ve "artık beyaz sayfa açıyoruz" dedi.
(Yeni Şafak, 11 Kasım 2013)

AKP BEYAZ BAYRAK SALLIYOR

Davutoğlu'nun Irak'la "beyaz sayfa açmasını", biz, AKP'nin bölgeye beyaz bayrak sallaması olarak okuyoruz.
Nitekim bu köşede AKP'nin Irak, İran, Suriye ve Mısır konularından geri adımlar atmaya başladığını birkaç kez incelemiştik.

Şimdi AKP, bölgeye beyaz bayrak sallamasını, diplomatik bir başarı gibi göstermeye, "beyaz sayfa açtık" gibi barışsever sözlerle perdelemeye çalışacak, çalışıyor…

Kuşkusuz bölge, beyaz bayrak sallanmasını bir ölçüde kabul edecek, bundan yararlanmaya çalışacak.
Fakat AKP'nin Suriye'deBeşar Esad'ı, Irak'taNuri El Maliki'yi yıkma girişimini de arşivin en önemli rafında tutacak!

DAVUTOĞLU'NUN SÖZLERİNDEKİ ŞİFRELER

Davutoğlu'na göre, Türkiye ile Irak arasındaki iki yıllık gerilimin bitmesinde ve beyaz sayfa açılmasında etkili olan üç unsur şöyle:

1."En önemli faktör Irak içindeki yumuşama"

Maliki'nin değil, AKP'nin "yumuşadığını" ortada.
Davutoğlubu sözle eğerMalikiileBarzani'nin ilişkileri normalleştirmesine vurgu yapıyorsa, o ilişkileri germeye çalışanın da AKP olduğu ortada.
Dolayısıyla bu söz ancak Bağdat'a "Erbil'i kışkırtmayacağız" sözü anlamında okunabilir.

2."İkinci boyutu, seçimler yaklaşıyor"

Allavi-Haşimiikilisine dayanarakMaliki'yi devirmeye çalışan ve başarısız olanDavutoğlu, bu açıklamasıyla önümüzdeki seçimleri deMaliki çizgisininkazanacağına işaret etmiş oluyor.

3."Üçüncü boyutu ise bölgede Suriye bağlamında bir Şii Sünni çatışması ihtimali doğarken bu atmosferi kıracak, gerilimi dağıtacak, mezhep çatışmasından medet uman çevrelerin planlarını bozacak en önemli şey, Türkiye Irak ve Türkiye İran ilişkileridir" (Yeni Şafak, 11 Kasım 2012).

Davutoğlu'nun üçüncü etkeni üzerinde biraz daha ayrıntılı durmalıyız.

İRAN'DAN MEZHEP ÇATIŞMASI UYARISI

Suriye'ye Batı baskısı, her ne kadar bir mezhep savaşı temelinde başlamadıysa da, oraya doğru evirilmesinde Atlantik kuvvetlerinin sayısız çıkarı var.
Çünkü bölgenin Şii-Sünni şeklinde bölünmesi ve taraflar arasında uzun süreli savaşlar çıkması, her takvimde emperyalizme bölgeye müdahale imkânı verecektir.

Nitekim bölgedeki savaşın diğer tarafını temsil eden İran da artık bu tehlikeye dikkat çekmektedir.
BBC'ye konuşan İran Dışişleri BakanıMuhammed Cevad Zarif, mezhep savaşı uyarısı yapmaktadır: "Bazıları dar görüşü çıkarları için düşmanlıkları körükledi.
Suriye, Irak ve Pakistan şu anda mezhep çatışmaları artışı gösteren başlıca ülkeler arasındadır.
Sünniler ile Şiiler arasındaki çatışma, sadece bölge değil bütün dünya için en ciddi güvenlik tehdidi.
İslam dünyasında mezhep eksenli bir bölünmenin hepimiz için bir tehdit olduğunu anlamamız gerektiğini düşünüyorum"
(BBC Türkçe, 11 Kasım 2013).

AKP'NİN ÇARESİZ HAMLELERİ

Zarif'inDavutoğlu'yla yaptığı son görüşmede bu konunun en önemli gündem maddesi olduğu anlaşılıyor.

Mezhep çatışmasının kaynağı, emperyalizmdir; Irak'ı işgalidir, Suriye'yi bölmek istemesidir.
Peki, AKP bariz rolü de olan bu saflaşmada şimdi ne yapacak?

Davutoğlu'nun açıklamalarından iz sürelim: "Sistani, çok saygı duyduğum birisi.
Sünni Şii gerilimini düşüren, terör saldırılarının intikam kültürü haline dönüşmesini engelleyen, olağanüstü pozitif rol oynayan birisi.
Üç ilim adamını götürüyorum o yüzden.
H.Kamil Yılmaz,Hüseyin Hatemiveİzzettin Doğan'ı da götürüyoruz.
Şii Sünni geriliminin önüne geçilmesini konuşuruz"
(Yeni Şafak, 11 Kasım 2013)

Böylece İzzettin Doğan'ın sadece Fethullah Gülen'in Cami-Cemevi projesine dâhil olmadığını da öğrenmiş oluyoruz.
Davutoğlu'nun açıklamasına bakılırsa, Doğan aynı zamanda AKP'nin bölgede Şii'msi bir kartı olarak kullanılacak.

KuşkusuzDoğan'ın bu alanda bir karta dönüşmesi, AKP'nin düştüğü çaresizliğin göstergesidir.

AKP bölgede Sünni-Şii gerilimini gerçekten düşürmek istiyorsa,Doğangibi kartlarla komşularını oyalamayacak; önceEsad'ı yıkma hedefinden tamamen vazgeçtiğine bölgeyi inandıracak!

İşi oldukça zor…

=========================================

Şahin Mengü: Başbakanlar Gerçekleri Çarpıtmaz

Başbakan, "Biz kızların, erkeklerin devletin yurtlarında karışık kalmasına müsaade etmedik, etmiyoruz" dedi.

Bu ülkede ne zaman kızlar ve erkekler devletin yurtlarında karışık olarak kaldı.

Devletin yurtları bir tarafa, bir tane bile özel yurt gösteremezsin.

Başbakan aslında bunun böyle olmadığını çok iyi biliyor, ama sırf tartışma zeminini bu platforma çekip, bu toplumun büyük çoğunluğunun kabul etmeyeceğini bildiği bir konuyu sanki varmış gibi göstererek gündemi değiştirmek istedi ve bundan da başarılı oldu.

Zira muhalefette tam bu noktada, Başbakan'ın istediği zeminde tartışmaya katıldı.

Muhalefet sözcülerinin de yardımıyla tartışma, Türk halkının büyük çoğunluğunun içine sindiremeyeceği, kabul etmeyeceği ve anlamayacağı "kız erkek beraber kalma özgürlüğü"ne dönüştü.

Başbakan böylece bir taşla iki kuş birden vurmuş oldu

İlk olarak asıl tartışmamız gereken, işsizlik, açlık sınırı altında yaşayan milyonlar, emeklilerin, işçilerin durumu, dünyanın en büyük borç yükü altında ezilen dördüncü ülke olma sorunu, kadın cinayetleri, sekiz yaşında bir çocuk gelinin gerdek gecesinde ölmesi, dış politika da yaşanan felaketler, ABD'nin hoşuna gitmek için Ermenistan kapısını açma hazırlıkları hepsi güme gitti, bunlar Türkiye'nin gündeminden düştü.

İkincisi muhafazakar aileleri tedirgin ederek, hem onlara sempatik görünmeye çalışıyor ve hem de bu muhafazakar aileleri kızlarını üniversiteye göndermekten caydırabileceğini düşünüyor.

Oysa Başbakan'ın anlattığı gibi kız erkek bir arada yaşanan öğrenci yurtları bu ülkede hiçbir zaman olmadı.

Ama o kadar çirkin kelime oyunu yapıyor ki, sanki eskiden böyle yurtlar vardı da, AKP İktidarı ile buna son verildi şeklinde bir anlam çıkacak biçimde "Biz kızların, erkeklerin devletin yurtlarında karışık kalmasına müsaade etmedik, etmiyoruz " diyebiliyor.

Geçmiş iktidarlar buna müsaade etmiş miydi?

Bir tane örnek versene.

Veremez?
Veremez zira bunun doğru olmadığını da en iyi kendisi bilir.

Ama sekiz yaşında bir çocuğun kırk yaşındaki bir sapıkla evlendirilmesine, küçücük çocuğun gerdek gecesinde ölmesine en ufak bir tepki vermez.

Çocuk sekiz yaşında olduğuna göre, bunun resmi evlilik olması da mümkün olamaz.

Bu ve benzer ahlaksız sapıkların fiilleri "Çocukların cinsel istismarına" girer.

Bu tür ahlaksızlıkla mücadele etsinler diye yetkili makamlara talimat verdin mi?

Çocuk gelinlerden rahatsız olmayan bir Başbakan, reşit insanların bir arada olmasından niye rahatsız olsun, onun derdi bu ülkeye şeriat düzenini getirmek, imam nikahını veya muta nikahını yaygınlaştırmak.

Aynı evde de kalırsın, birisinin ikinci üçüncü karısı da olursun.

Var mı imam nikahın?
Koyuver gitsin.

Başbakan bilerek ve isteyerek yaptığı bu gerçek dışı açıklamasıyla, kız çocuğu olan aileleri tedirgin ediyor, ediyor ki, okuyan kız çocuğu sayısı her gecen gün azalsın.

İki reşit insanın ilişkisi çevreyi rahatsız etmiyorsa kimseyi ilgilendirmez.

Zira kanunların yasakladığı sadece "Alenen cinsel ilişkide bulunmak ve teşhircilik" yapmaktır.

Ama Başbakan'a söylenecek söz, yukarıda yazdığımız şekilde bir tartışmaya katılıp onun ekmeğine yağ sürmek değildi.

Tam aksine ona, işsizlik sorunu nasıl çözmeyi düşündüğünü sormak gerekirdi,

Açlık sınırı altında yaşayan milyonların, emeklilerin, işçilerin durumunu sormak gerekirdi.

Dünyanın en büyük borç yükü altında ezilen dördüncü ülkesinin başbakanı olarak ne düşündüğünü sormak gerekirdi.

Kadın cinayetleri sorulabilirdi.

Dış politika da yaşanan başarısızlıklar ile ABD'nin hoşuna gitmek için Ermenistan kapısını açma hazırlıkları olup olmadığı sorulabilirdi.

Ama maalesef bu konular konuşulmuyor.
Gündem Başbakan'ın istediği gibi şekilleniyor.

Aslında Başbakan, muhafazakar insanların duygu dünyasını kaşıyarak gündemi değiştirmeye kalkınca, kendisine "BAŞBAKANLAR GERÇEKLERİ ÇARPITMAZ" sen şimdi ülkenin gerçek gündemine gel şu sorulara cevap ver denebilirdi.

=========================================

Yaşar Nuri Öztürk - 'Muhammed' ile 'Mustafa'nın getirdiği ortak aydınlık

'Muhammed'le Pakistanlı düşünür-şair Muhammed İkbal'i, 'Mustafa'yla da Gazi Mustafa Kemal'i kastediyorum.

Yirminci yüzyılda, Müslüman kitleleri raiyyelikten kurtarmaya yönelik Kur'ansal mesajın hayata geçmesinde devrim yaratan iki Müslüman deha oldu: Muhammed İkbal, Mustafa Kemal.
Birincisi teoride, ikincisi ise hem teoride, hem pratikte çözüm getirdi.
Birincisi ilim ve düşünce adamı, ikincisi ise strateji, devlet ve siyaset adamı.
İkisi de antiemperyalist, Batı karşıtı, ikisi de dinde akılcı ve Kur'ancı.
Ve ikisi de aynı yılda öldü: 1938.

İkbal'in Atatürk'le ilgili söylemleri, bağımsızlık, cumhuriyet ve özgür benlik aşkında kristalleşen söylemlerdir.
İkbal, İslam dünyasında Mustafa Kemal'i bu değerlerin en ideal, en başarılı öncüsü olarak görüyordu.

İkbal'in Mustafa Kemal'le ilgili eleştirileri de var.
Ayrıntılarla ilgili bu eleştirilerin özeti: Atatürk'ün Batı'ya gereğinden fazla önem verdiği, onun değerlerinden gereğinden fazla aktarma yaptığı noktasında belirginleşir.

Ne yazık ki İkbal, Mustafa Kemal'le tanışamadı, Türkiye'ye gelemedi; Cumhuriyet'in getirdiklerini, Atatürk'ün icraatını göremedi; bu icraatın gerekçelerini bizzat ondan dinleyemedi.
Bunun olması mümkündü, bu olmalıydı ama olamadı.
Bir gün, bunun olmamasının sebepleri de açıklık kazanacaktır.
Bizim kanaatimiz şudur: İkbal-Atatürk buluşması usta oyunlarla önlendi.
Müslüman dünyanın kaderini derinden etkileyecek bu görüşme ne yazık ki gerçekleşemedi.

İkbal'in Atatürk'e bakışı temel meselelerde, olmazsa olmaz konularda hayranlık ve saygı içeren bir bakıştır.
Ayrıntılardaki birkaç eleştiri ise, altı çizilecek kadar önemli değildir.
Atatürk ve İkbal düşmanı emperyalistlerle, onların yamaklığını yapan saltanat dincileri, o ayrıntıları büyüterek İkbal'i bir tür
'Mustafa Kemal karşıtı' gibi göstermeye çalışırlar.
Aynı şeyi, Mehmet Akif için de yaptılar.
Yaptılar ama Akif'in, hararetli bir Atatürk hayranı olduğunu gösteren ve yeni keşfedilen belgeler onları dünya âleme rezil etti.

MEHMET AKİF'E DE SALDIRDILAR

Mehmet Akif'i, Millî Mücadele'de omuz omuza, yürek yüreğe birlikte olduğu Atatürk'e karşı gösterme alçaklığı, Allah ile aldatanların şeytanî oyunlarından biridir.
Hem bu oyunu Akif üzerinden oynarlar, hem de hiç utanıp arlanmadan, Akif'i, Çanakkale Şehitleri şiirinde Mehmetçiği
'Peygamberimizin Bedir Harbi gazilerine' benzettiği için, 'İslam'a muhalefet ve ırkçılıkla' suçlarlar.
Dincilerin ünlü azgınlarından biri olan
'Dal Fesli Manyak', Akif'e bu anlayışı yüzünden 'pezevenk' diye hitap etme küstahlığını gösterebilmiştir.

Akif, on yılı aşkın bir süre yaşadığı Mısır'dan dönüşünde, Muhittin Nalbantoğlu'na yazdığı mektupta, 'Cumhuriyet Türkiyesi'nin özellik ve güzelliklerini sayıp döktükten sonra şunu söylemiştir:

"Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal'e versin!"

Akif millîdir, milliyetçidir ama ırkçı asla değildir.
Irken Arnavuttur ama milliyet ve millet kavramlarının hakkını Kur'an mümini sıfatıyla veren bir milliyetçidir.
Öyle olduğu içindir ki, cibilliyeti bozuk dinci ve dinsizlerin tümü Akif'e gizli veya açık saldırmaktadır.
(Ayrıntılar için bizim
'Allah İle Aldatmak'adlı eserimize bakılmalıdır).

Tanrı'ya şükürler olsun; Akif ve İkbal üzerinde oynanan haçlı oyunlar, emperyalizm şeytanının beklediği sonucu doğuramamıştır.
Elbette ki bir miktar zarar vermiştir ama belirleyici olamamıştır.


a45UyF587661-201307301451-10

  ^^^^^ - vvvvv

 

zaryop:jaro
Annene hizmet et, cunku cennet annelerin ayaklari altindadir.

Hz.Muhammed (s.a.v.)
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder