20 Ağustos 2015 Perşembe

Yılmaz Özdil: Maraş dondurmacısı gibi kafasında fesle dolaşan tarihçi…

Ben bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
Mürteciler neden tescilli ya da tescilsiz şizofrenlerin peşine takılıyor?
Tek tük değil, istisnai değil, neredeyse yaygın bir durum bu.

Adnan Hoca misal, adam bir kez değil, en az beş kez raporlu şizofren.
Neden beş kez, itiraz etmişler, rüşvetle rapor aldı demişler, yeniden ve yeniden, farklı farklı hastanelerden rapor almaya mecbur etmişler.

Misal, mürtecilerin büyük düşün adamı Rıza Nur.
Dört elle sarılıyorlar.
Bu da tescilli şizofren. Hayır, siyasi faaliyetleri nedeniyle şizofren yaftası yapıştırılmış değil, bildiğiniz şizofren işte.
Bilenler bilir, bilmeyenler de öğrensin.
Şizofren iyileşmez, ilk ortaya çıktığı andan itibaren sadece kontrol altına alınır.
Bu da öyle, ölene kadar kimi zaman akut hecmelerle, kimi zamanda regüle yaşamış işte.

Misal, Nurculuğun ağa babası Said-i Nursi, o da öyle.
Bunun raporunu verenler Kemalistler değil, daha eski olay.
Hayır İttihatçılar da değil, mürtecilerin favorisi I. Abdülhamit'dir, bunu görür görmez akli dengesinden şüphe eden.
Bu abinin de gerçek üstü varlıklarla kişisel tecrübeleri var.

Misal Hasan Mezarcı, o doğrudan vahiy almaya başlayana kadar mübarek bir kişi, bir ermiş, bir veli olarak gayet saygın bir konumdaydı.
Ne zaman ki, vahiy alıyorum dedi, altın rengi cübbe giymeye başladı, işte o zaman foyası çıktı.
Salih Müslümanlar anladı ki, bir ermiş, bir evliya ile değil, bir şizofrenle karşı karşıyalar.

Fitnebaz Hoca raporlu değil, ama o da sık sık peygamberi ve diğer ermişleri, velileri gördüğünü söylüyor.
Açıkçası yüreği henüz yetmiyor, Allahı gördüm demiyor, ama Allah tarafından yüreğine ilham geldiğini de söylüyor.
Kısacası, mesafe çok az, biraz daha cesaretini toplasa bana da ayetler geldi diyecek.

Bunlar gerçek üstü, kişisel tecrübeler.
Psikiatri klinikleri bunlarla dolu.

Zaten mürtecilerde esas sıkıntı vahiy almaya başlayınca ortaya dökülmüş oluyor.
Rüyasında, hülyalarında, halusinasyon ya da delizyonlarında evvelce yaşadığı düşünürler ermişleri, velileri görenlerde bir sıkıntı yok.
Hatta Muhammedi görenlere de çok sıkıntı yok.

Vatandaş Cebraili gördüğünü söylediğinde kaşlar şöyle hafifçe çatılıyor.
Allah tarafında yüreğine ilham gelenlerin başı ciddi şekilde belada.
Bir de bayağı, dosdoğru Allahı görenler var.
İşte film bu noktada kopuyor.

Ve hatırlatmak isterim, Muhammed bile Allahı doğrudan görmemişti.
Arada hep Cebrail oldu.
En azından ben böyle biliyorum.
Yanılıyorsam söyleyin.

Dedim, böyle dedim ama kendimi alamadım, hemen şimdi basit bir Google araştırması yaptım.
Evet, yanılmışım.
Muhammed'in Miraç hadisesi sırasında Allahı tastamam karşısında gördüğünü iddia eden çok fazla ilahiyatçı var.
Karşı çıkan, bunu iddia edenlerin küfre düşeceğini düşünenler de var.
http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/7281/peygamberimiz-mirac-da-allah-i-gormus-mudur.html.
Üç farklı temel görüş varmış.
Ama bilmelisiniz ki bu görüşlerden ikisinde Muhammed Allahı gözleriyle görmüş deniyor.

Dikkat edin, konu inanç olunca insanlar ikiye ayrılıyor.
  1. Bir inandıranlar var.
  2. Bir de inananlar.
İnandıranların iddiası hep aynı.
Bunlar gerçek üstü varlıklarla kişisel tecrübeler yaşamış kişiler.
Cinler, periler, ölmüş kişilerin ruhları falan.
Ancak, dinin şuna tahammülü yok.
Her kim ki, bunca gerçek üstü varlıktan mesajcı melekle ya da Allahla kişisel bir tecrübe yaşamışsa bu olmuyor, işte o an sıkıntı başlıyor.
Çünkü, bu halin tercümesi vatandaş artık ben peygamberim diyor.
Bana da ayetler geliyor diyor.
Eli kalem tutanlar bazen güzel ayetler de kaleme alıyorlar.
Ben kişisel olarak böyle kabiliyetli şizofrenlerle tanıştım.
Çok şairane, çok şiirsel, çok derin, basbayağı uyaklı, kafiyeli sözler edebiliyorlar.

Esasen, şizofreni zeka özründen çok farklıdır.
Zehir gibi hafızaları, tuhaf algıları, yargılamaları, irdelemeleri vardır bu kişilerin.
Bunları asla aptalca laflar eden kişiler olarak düşünmeyin.

Esasen şizofrenlerin önemli bir bölümü sanatçıdır.
Sanatçıların da önemli bir bölümü şizofrendir.

Şizofreni nadir değildir.
Türk toplumunda otoritelere göre % 5-15 aralığında değişen rakamlar var.
Normal kişilerle şizofrenler kesikli bir dağılım oluşturmaz.
Geçişli bir spektrum oluşturur bu hastalık.
Evet, sağlıklı ama şizoid kişilik yapısında insanlar da bulunur.
Her insan yaşamının bir bölümünde hayaller, halusinasyonlar görebilir.
Ölmeye yakın, ağır hastalık hallerinde, şiddetli yorgunluk, uykusuzluk, bitkinlik hallerinde de olur bu.
Misal lohusalarda çok sık olur. Kadınlar halusinasyonlara daha yeteneklidir.
Çünkü kanamalı hallerinde bünyeleri çok sarsılır.
Bu nedenle şizofreniyi atla deve, çok nadir bir şey zannetmeyin.
Sağınızda, solunuzda, iş yerinizde kontrol altında, ilaçlarını düzgün kullanan, regüle şizofrenler vardır.
Şizofren ama, meslek yaşamını hatasız, kazasız tamamlayabilmiş hekim meslekdaşlarım vardır.

Dolayısıyla normal dağılıma sahip bir toplumda peygamberlik istidadı olabilecek en az bir yüzde beş nüfus var.

Bir de inananlar var.
Bunlar genellikle sağlıklı insanlar  elbette.
Bunlar sağlıklı kabul edilir, çünkü sayıca çoklukları nisbetinde toplumun kendi normallerini oluşturur bu kitle.

Ancak, gerçekte bunlar paylaşılmış psiko-nevrotik bozukluktur.

Paylaşılmış Psiko-Nevrotik Bozukluğun klinikte nadir görüldüğü söylenir ve öyle kabul edilir.
Sonuçta toplumun büyük bölümün oluşturan inananları anormal saymak mümkün değildir.
Burada bireylerin kendi içlerinde ve toplumla sağlıklı ilişki kuramayacak derecede ağır şekilde tutulmalarını belirterek kapsam özellikle daraltılmıştır.
Aslında, genel olarak insanlık tarihini incelediğimizde inananların bazen kollektif çılgınlıklara kapıldıklarını çok sık görüyoruz.
Jones Tarikatında olduğu gibi gurup küçük olunca patolojik sayılan şey Haçlı Seferleri ya ad Cihat sözkonusu olunca bir tür siyasi olay sayılıyor.
Doğal olarak elle gelen düğün bayram ilkesi gereğince, kollektif olan normali belirliyor.

Paylaşılmış psikotik bozukluk (folie à deux) nadir görülen (klinik psikiatride böyle deniyor), sanrıların ön planda olduğu ve kültürler arası farklılık gösteren bir bozukluktur.
Literatürde bildirilen olgularda, etkilenmiş olan bireylerde daha çok perseküsyon, referans ve mistik sanrılar başta olmak birçok farklı tip sanrı bulunmaktadır.
DSM-IV-TR'e (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders 4th Edidion Text Revision) göre "O sırada yerleşik bir sanrısı olan başka bir kişi ya da kişilerle yakın ilişki içindeki bireyde benzer bir sanrının gelişmesi ve bu sanrının, o sırada yerleşik sanrısı olan kişinin sanrısıyla içerik olarak benzerlik göstermesi" şeklinde ifade edilir.

Birincil olarak belirgin sanrılarla giden psikotik bozukluğu olan bir aile bireyi olmalı, yakın ilişki çevresindeki veya aile içindeki ikinci bir birey birinci kişiden etkilenerek, sanrılarını paylaşmalı, yani körü körüne kabul etmelidir.
Bu tabloda ikinci şahıs, gerçek bir psikotik birey olmamakla birlikte sadece sanrıları paylaşır.
Fakat paylaşım süresi uzadıkça nadir de olsa ikinci birey de diğer psikotik belirtileri gösterebilir.
Hastalık ilk kez 1860 yılında Baillarger tarafından bulaştırılan delilik, 1868'de Maret tarafından çift taraflı sanrı olarak tanımlanmıştır.
Etkileyen kişi için aktif, etkide kalan kişi için pasif veya yalancı hasta tanımları kullanılır.

İşte inandıranlarla, inananlar arasında tam olarak buna benzer bir ilişki vardır.
İnananlar da kesintisiz ve geçişli bir spekturum oluşturur.
İnananların kimileri, inandırana benzer şekilde halusinasyonlar görebilir..
İnananların çoğu ise, inandıranı geçerli şahit, aklı selim, bilge kişi saymaktan ibaret kalan basit bir inanma halindedir.

Çok lafın azını söyleyeyim.
Din zaten daha en başta gerçeküstüdür.
Ruhlar, cinler, periler, melekler, tanrı, sonraki yaşam, cennet ve cehennem ve bunun gibi her şey.

Bu gerçek üstülükleri kişisel olarak yaşayanlar genellikle kuruculardır.
Diğerleri ise mürittir.

Patolojik, hastalıklı, arizi bir durumdur.
Çünkü insan beyninin sağlıksız çalışması, tutarsız ve geçersiz akıl yürütmesi sonucu ortaya çıkar.
Sağ duyu, batıni, gönül ya da kalp gözü gibi aklı ve deneyimi dışlayan, büyük oranda kişisellik özelliği olan bir terminolojisi va

İnsanlığın çocukluk çağı hastalığıdır.
Bundan en erken kurtulanlar, en çok mesafe katedenlerdir.

  Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc)            L2fSIJNoA0xfSNxA      

Yılmaz Özdil: Maraş dondurmacısı gibi kafasında fesle dolaşan tarihçi…


Facebook: yozdilsozcu
Twitter: yilmazsozcu
E-mail: yozdil@sozcu.com.tr
Web: http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/yilmaz-ozdil/

Bi gün durup dururken çıktı, "Amerika'yı Kolomb keşfetmedi, Kolomb Amerika kıtasına geldiğinde Küba'da cami gördü" dedi.

"İki rekat da namaz kıldı" demesini bekledik ama, neyse ki onu demedi.

Bi gün Malazgirt'i anlattı, "Romen Diyojen batarya batarya, gülle gülle saldırdı" dedi.

1071'de top icat edilmemişti, daha 250 sene vardı.

Bi gün "İstanbul'un tarihçesini bilmiyorlar" dedi, öğretti, "öyle elinde mercekle Romen Diyojen gibi dolaşılmaz" dedi.

Bizans imparatorundan bahsedeyim derken, 1500 senelik karıştırma yapmış, Sinoplu filozofla, Britanyalı roman kahramanı Sherlock Holmes'ü harmanlamıştı.

Bi gün, Osmanlı'yı izah etti, "Bizans'ın hanımları Fatih'i karşılarken, başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz demişlerdir" dedi.

O laf öyle değildi.

Söyleyen, Bizanslı hanımlar değildi.

Söylendiği zaman da, 1453 değildi.

Bi gün, spor tarihine el attı, "Olimpiyatlara adını veren dağ, Antalya'daki Olimpos dağıdır" dedi.

Olimpos dağı, Antalya'da değil, Selanik'te.

Bizdeki Olimpos, dağ değil, carettaların yavrulama alanı.

Bi gün, tarih sayfalarına edebi açıdan baktı, "Almanların Goethesi varsa, İspanyolların Sokrates'i var" dedi.

Yunan'ı İspanyol yaptı.

Sokrates'le Cervantes arasında

iki bin senecik vardı.

*

E, haliyle merak ediyorduk, nerden öğreniyor bunları?

*

Dün anladık…

Tarihçileri sarayına çağırdı.

"Tarihçi" diye sofrasına oturttuğu tiplerden biri, Maraş dondurmacısı gibi kafasında fesle dolaşan Kadir Mısırlıoğlu'ydu.

*

"10 Kasım'da saat 9'u 5 geçe kenefe gidin" diyen…

"Mustafa Kemal'in verdiği zararı Yunan yapmazdı" diyen…

Mehmet Akif Ersoy'a "sersemin teki" diyen…

"Çanakkale harbi, büyük bir harp değildir" diyen…

"Van münüt sözü, İstiklal harbinden daha mühimdir" diyen…

"Karl Marx'a Das Kapital'i cinler yazdırdı" diyen, Kadir Mısırlıoğlu.

*

Bi tarihi bilgi de ben vereyim.

*

Kafasında fesle dolaşan bu arkadaş, Bakırköy akıl hastanesinde yattı.

Cerrahpaşa psikiyatri kliniğinde yattı.

Harbi harbi raporludur yani.

*

Sohbet etmişlerdir gari.

- Ben tarihçiyim, siz Napolyon musunuz?

- Hayır, ben asrın lideriyim.




a45UyF587661-150820114025 Oraj Poyraz <oraj.poyraz@openmail.cc>
2015/08/20  14:50 1  39  1 undefined turancatli9@googlegroups.com

 

Soli sol soli
Yeryuzunun tek gunesine (Louis XIV-Gunes Kral-a ithafen)

Latin Atasozu

Din, dunya hayatini tanzim ve dunyayi iyi ve adilane idare etmek icin gonderilmistir.

Mehmet Sevket Eygi
Murtecilerin cok sevdigi ve onemsedigi fikir adami.

Onemli olan aydinlar degil kitlelerdir. Cunku onlari kandirmak cok kolay.

Joseph GOEBBELS
(Hitler in Propaganda Bakani)


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder