Mehmet Bedri Gültekin : Baş düşmanı doğru belirlemenin önemi
03 Temmuz 2016, 21:43
1970'lerin Türkiye'sinde Sol, bir parçalanma dönemi yaşadı. Toplam olarak 64 siyasi parti - grup çıktı ortaya. Bunlardan 10 kadarı, 10 bin ve üstü üyesi – taraftarı olan büyükçe Parti ve gruplardı. Dev-Yol gibi bazı grupların ise yüzbinlerce taraftarı vardı.
Aydınlıkçılar bu 10 parti – gruptan bir tanesiydiler. TİKP'nin, 1980 yılında yapılan 1. Kongresinde üye sayısı 10 500 kadardı.
Aradan 40 yıl geçmiş bulunuyor. Bugün, 1980 yılı öncesinin o parti ve gruplarını kimse hatırlamıyor.
Bugüne kadar gelmiş olan bazıları ise ancak PKK'nın kanatları altında nefes alıp verebiliyorlar.
PKK ise bilindiği üzere bugün ABD'nin "kara gücü" durumunda. Coniler ve PKK'lılar aynı mevzide silah arkadaşlığı fotoğrafları paylaşıyorlar ikide bir.
Tel Abyad ve Münbiç gibi Arap yerleşimleri, havadan ABD uçaklarının bombardıman desteği, karadan ise ABD askerlerinin fiili yardımıyla PKK tarafından ele geçirildi. Sözünü ettiğimiz "sol parti ve gruplar" bu durumu normal görüyorlar.
Hatta bazıları daha da ileri gitmiş durumda. Kandil'de PKK ile bir araya gelerek ortak cephe kuran örgütler, gerçekte ABD ile aynı mevziye girmişlerdir.
40 yılın sonrasında kim nerede?
80 öncesinin o parti ve gruplarını şimdi, o zamanı yaşayanlar bile hatırlamakta zorluk çekiyor. "Hâlâ bir şekilde yaşamaya devam edenler hangileri?" diye sorulsa 6- 7 Parti-gruptan fazlası sayılamıyor.
Sözünü ettiğimiz siyasal hareketlerin "ülke siyasetindeki yerleri veya toplum içindeki karşılıkları nedir?" diye sorulduğunda ise alacağımız cevap kocaman bir "Hiç"tir.
Sadece Aydınlıkçılar o zamandan beri kesintisiz olarak mücadelelerini sürdürdüler. Yıllar içinde örgütsel bakımdan daha da güçlendiler. Vatan Partisi'nin ülke siyasetindeki ağırlığı ise tartışılmazdır.
Vatan Partisi, yakın geçmişimizde yüzbinleri ve milyonları ayağa kaldıran eylemlerin sahibi olmuştur. Silivri duvarlarının yıkılması, Türk Ordusunun esaretten kurtarılması, Ermeni soykırımı yalanına karşı AİHM'de elde edilen zafer, AKP'nin gerici ve bölücü Anayasa hamlesinin boşa çıkarılması, "Açılım" tuzağının bozulması, Fethullahçı Gladyo'nun yargı önüne çıkarılması, yüzbinleri ayağa kaldıran gençliği, 2008, 2012 yılları arasında basın yayın alanında neredeyse tek başına verdiği ve sonuç aldığı mücadele vb. vb.
Öte yandan Vatan Partisi'nin toplum içindeki karşılığı ise, yapılan kamuoyu araştırmalarına göre baraj olmadığında alacağı oyu gösteren verileri gözönüne alacak olursak yüzde 15 – 20 arasındadır.
Doğru baş düşman tespiti
Bu sonuç, çok önemli bir tarihi derstir.
40 yılın sonunda Vatan Partisi'nin, sistem partileri karşısındaki biricik seçenek olarak kalmasının en önemli nedeni, mücadelede dost ve düşman ayrımını doğru yapmasındandır.
Türkiye, emperyalizme bağımlı geri bir kapitalist ülkedir.
Böyle bir ülkedeki saflaşmada emperyalizm, her zaman düşman tarafının başında bulunur. Türkiye'de, baş düşman stratejik bir dönem boyunca ABD emperyalizmidir.
Doğru tavrın ve başarının biricik şartı
Aydınlıkçılar başından beri işte bu tespiti yaptılar. Ve hiçbir zaman bu gerçeği unutmadılar.
Ve ülke içindeki çeşitli siyasi akımlara karşı doğru tavır, o siyasi akımların "baş düşman"a yakınlığı ve uzaklığına bakılarak belirlenir.
Veya bu tavrı şu şekilde de ifade edebiliriz.: Ülke içindeki siyasal partiler, izledikleri politika ve eylemleri ile baş düşmanı güçlendirdikleri ölçüde hedef alınırlar.
Baş düşman değerlendirmesi doğruysa ve bu temel konumlanışta bir bulanma yoksa, düşman safına düşmek gibi bir vahim durum söz konusu olmayacaktır.
Aydınlıkçılar dışındaki sol, bu temel gerçeği önce 12 Eylül koşullarında unuttu. 12 Eylül rejiminin baskı, işkence ve hapisleri, çok sayıda siyasi harekete ve kişiye emperyalizmi unutturdu. Onlara göre baş düşman 12 Eylül rejimiydi.
Sonuç Avrupa ve Amerika'nın sözde araştırma kuruluşları ve istihbarat servisleri tarafından devşirilmek oldu.
Aynı yanlış şimdi daha da vahim bir şekilde AKP iktidarı döneminde yaşanıyor. AKP iktidarına karşı mücadele ettiklerini söyleyenler, ABD'nin Conileri ile aynı mevziye girmekte bir sakınca görmüyorlar.
Günümüzde (Emperyalizm çağı) saflaşma dünya ölçeğindedir. Dostlar da düşmanlar da dünya ölçeğinde vardır. Ülke içindeki saflaşma, son tahlilde dünya ölçeğindeki dost-düşman saflaşmasının bir parçasıdır.
Bu temel saflaşma unutulduğu zaman ülke içindeki bütün saflaşmalarda yanlış yerde bulunmak kaçınılmaz hale gelmektedir.
ABD emperyalizmini görmeyenlerin, AKP ile yeni Anayasa masasına oturmaları veya açılımda akil adamlığa soyunmaları veya tarikat ve cemaatler için yasal düzenlemeleri "özgürlük" adına savunmaları da söz konusu olabilmektedir.
Emperyalizmi düşman cephenin en başında görmek, yanlış safa düşmeyi önlemenin biricik çaresidir.
Bütün okuyucuların bayramını kutlar, esenlikler dilerim…
Mehmet Bedri Gültekin
ulusalkanal.com.tr
a45UyF587661-160704232940 Oraj Poyraz At Alpinaasia oraj_poyraz@alpinaasia.com
2016/07/05 00:40 3 49 erzincan-kemaliye-egin-grubu@googlegroups.com
Evinizin esigini temizlemeden komsunuzun damindaki karlardan $ikayet etmeyini.
Konfucyus
Ummu Seleme anlatiyor:
Ben Resulullah in yaninda idim.
Yanimda Meymune bint Haris de vardi.
O esnada Ibn Ummu Mektum bize dogru geliyordu.
(Bu vaka tesetturle emredilmemizden sonra idi) ve yanimiza geldi.
Resulullah bize:
Ona karsi ortunun.
diye emretti.
Biz:
Ey Allah in Resulu!
O, ama ve bizi gormeyen, varligimizi tanimayan bir kimse degil mi?
dedik.
Bunun uzerine Resulullah:
Siz de mi korlersiniz, siz onu gormuyor musunuz?
Buyurdu.
Ebu Davud, Libas 37, 4112; Tirmizi, Edeb 29, 2779; Kutub-i Sitte, 10.cilt, s.233
Muhammed in Seytani Direge Baglamaktan Vazgecmesi
A raf suresinin 27. ayetinde, seytandan soz edilirken: ...Sizin onlari gormeyeceginiz yerlerden,o ve toplulugundan olanlar, sizi gorurler. deniyor.
Bundan su cikiyor acikca:
- Seytan ve toplulugundan olanlar, insanlari gorurler.
- Insanlarsa ne seytani, ne de onun toplulugundan olanlari gorebilirler.
Seytan ve toplulugu ( huve ve kabiluhu ) anlatiminin kapsami icinde, Kur an yorumculari, cin leri de gorurler. ( Bkz. Taberi, Camiu l-Beyan fi-Tefsiri l-Kur an, 8/113, F. Razi, e t-Tefsiru l-Kebir, 13/54.)
Boyleyken, Elmali Hamdi Yazir, mufessirin (Kur an yorumculari) demislerdir ki bundan, insanin seytani hic goremeyecegi zannedilmemelidir... diyor. (Bkz. Hak dini Kur an Dili, 3/2147.)
Oysa, ayetteki acik anlatim nedeniyle, Kur an yorumculari nin tumu bu gorusu paylasmaz. (Bkz. Taberi, ayni yer; F. Razi, ayni yer; Celaleyn /132;Tefsiru n-Nesefi, 2/50.)
Fahruddin Razi, su nedenlerle cin lerin, seytan larin insanlara gorunmemesi gerektigini yazar: ( Bkz. F. Razi, ayni yer.)
Baska kiliklara burunerek bile olsa cin-seytan insana gozukur olsa:
- Insan ornegin karisinin, cocugunun, gercekte cin oldugunu dusunebilir.
- Insan her gordugu kimse icin de bu saniya (cin oldugu sanisina) kapilabilir.
- Ve boylece kimseye guven kalmaz.
-.........
Gelin gorun ki, Muhammed, SEYTAN i, CIN i, hem de somut bir bicimde gordugunu soyler:
Seytani yere yatirdim, boguyordum
Nesei nin Aise den aktardigi bir hadise gore Muhammed soyle der:
Namaz kilarken seytan geldi. Hemen yakaladim, yere yatirdim, boguyordum onu. O denli ki, onun dilinin soguklugunu elimin uzerinde duydum. .
Ibn Teymiyye, bu hadisi saglamlikta Buhari nin kosullarini tasidigini belirtir. (Bkz. Takiyyundin Ibn Teymiyye, Izahu d Delale fi Umumi r-Risale, Misir, 1369, s. 41. Bu hadis icin ayrica bkz. Kamil Miras, Tecrid-i Sarih Ter., 288 no. lu hadisin izah indaki 2 no.lu not.)
Seytanin yatirilmasi , bogulmasi ve dilindeki sogukluk, bu soguklugun elde duyulmasi , bes duyu icine giren,somut durumlardir. Muhammed in seytani bogarken onun salyasinin eline bulastigini, elinde bunu duydugunu (hissettigini) anlattigi da aktarilir. ( Bkz. Ahmet Ibn Hanbel, Musned, 3/82.)
Cinin-seytanin direge baglanmasi
Ayni hadiste, Muhammed in seytani yakaladiginda, bir direge baglamakistedigin, buna guc yetirebildigini, ama bu tur seylerin Suleyman peygambere ozgu kalmasi gerektigini dusunup direge baglamaktan vazgectigini anlattigi belirtilir. Yine bu hadiste Muhammed in ...Direge baglardim ve Medine cocuklari onunla oynarlardi yoksa. dedigi de aktarilir. (Bkz. Ayni kaynaklar) Bu hadis, Buhari nin ve Muslum in e s-sahihlerinde de -biraz degi$ikliklerle- yer aliyor. Muslim deki bir aktarmaya gore Muhammed soyle anlatmakta:
- Tanri dusmani Iblis, yuzumu yakmak amaciyla, bir ates aleviyle geldi. Bu nedenle ben uc kez: Senden Tanri ya siginirim! dedim. Sonra Tanri nin tam lanetiyle seni lanetlerim! diye ekledim. Yine uc kez. Geriye gitmedi. Yakalamak istedim sonra. Tanri ya anticerek soylerim ki, kardesimiz Suleyman in (bu tur seyleri yapmanin kendisine ozgu kilinmasina iliskin) istegi olmasaydi baglanacakti o. Ve Medine halkinin cocuklari onunla oynayacaklardi. (Bkz. Muslim, e s-Sahih, Kitabu l-Mesacid/40, hadis no: 542.)
Bir baska aktarmaya da, Buhari ve Muslim, birlikte soyle yer verirler:
Dun gece, CINLERDEN IFRIT, namazimi bozdurmak icn bana ansizin saldirdi. Tanri, bana, onu yakalama olanagi verdi. Ve onu, Mescid in direkelrinden bir direge baglamak istedim. Sabah olunca, tumunuz ona bakip seyredesiniz diye... Ne var ki, kardesim Suleyman in: Tanrim beni bagisla, bana benden sonra kimsenin ulasamayacagi bir egemenlik ver! (Sad, ayet:35) bicimindeki sozunu animsadim (ve onu direge aglamaktan vazgectim). (Bkz. Buhari, e s-Sahih, Kitabu s-Selat/75; Tecrid, hadis, no: 288; Muslum, e s-Sahih, Kitabu s,Selat/75; Tecrid, hadis no: 288; Musluim, e s-Sahih, Kitabu l-Mesacid/39, hadis no: 541.)
Cin-seytan icin, hadislerde baska somut seyler de anlatilir. Ornegin Seytanin zart diye sesli olarak yellenmesi.
Seytan zart diye ses cikararak yellenir
Muhammed in soyle dedigi aktarilir:
Namaza cagrildiginda (ezan), SEYTAN geri geri gidip uzaklasir. VE ZART (zurat) diye sesli yellenerek gider. Ezan sesini isitemeyecegi yere degin uzaklasir... (Bkz. Buhari, e s-Sahih, Ezan/4; Tecrid, hadis no: 360; Muslim, e s-Sahih, Kitabu s-Selat/16-19 hadis no:389.)
Kimileri bunun bir temsil oldugu gorusunde. (Bkz. Kamil Miras, bu hadisin Izahindaki 2 no lu not.). Ne var ki, temsil icin seytanin yellenirken zart diye ses cikardigini soylemeye gerek olmadigi dusunulebilir.
Su da var: Muhammed, cinin-seytanin, yemesinden-icmesinden soz eder. (Bkz. Muslim, e s-Sahih, Kitabu l Esribe/102-106; hadis no: 2017-2020.)
Ibn Melek de Nevevi ye dayanarak bu yeme-icmenin gercek anlamdaki bir yeme icme oldugunu savunur. ( Bkz. Mebakiru l-Ezhar fi Serhi Mesariki l-Envar, 1/100.)
Yemesi-icmesi olanin, sesli olarak yellenmesi de dogal degil mi? Yani Muhammed in sozlerini tevil etmeye gerek bulunmamakta.
Turan Dursun, Din Bu 2 - Hz. Muhammed Sayfa 133-135
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder