27 Kasım 2016 Pazar

İlber Ortaylı yazdı: Deniz Arşivi İstanbul'da kalmalı

 


İlber Ortaylı yazdı: Deniz Arşivi İstanbul'da kalmalı

27 Kasım 2016 Pazar 17:57


Beşiktaş Deniz Müzesi'ndeki arşivin Ankara'ya taşınmasının düşünüldüğünü söyleyen Prof. İlber Ortaylı, "Tamamıyla isabetsiz bir karar olduğunu söylemeliyim. Gözümüz gibi bakmamız gereken bu belgeler nakliyeye dayanmaz. Arşiv bir milletin mazisinin, soyluluğunun tapusudur, dikkat etmeli" dedi. Ortaylı, "Tarihi evrakın sıhhati açısından bu gibi taşınmalar arzu edilmez. Arşiv taşınması fevkalade mühim bir olaydır. Tabii ki Deniz Müzesi ve civarındaki bazı yerlerin bu evrakın saklanması için ne kadar uygun olup olmadığını tartışacak durumda değiliz" görüşünü dile getirdi.

İlber Ortaylı'nın Hürriyet'te yayımlanan yazısı şöyle:

Son günlerde aldığım bir duyuma göre, Beşiktaş Deniz Müzesi nezdinde bulunan Deniz Arşivi'nin Ankara'ya taşınması düşünülüyor. Tamamıyla isabetsiz bir karar olduğunu söylemeliyim. Gözümüz gibi bakmamız gereken bu belgeler nakliyeye dayanmaz. Arşiv bir milletin mazisinin, soyluluğunun tapusudur, dikkat etmeli.

KARA ordularımızın tarihi eskidir, hava kuvvetlerimizin kuruluşu öbür büyük devletlerinkiyle hemen hemen aynı tarihtedir. Deniz gücümüzün teşekkülünde denizci devletlere göre maalesef ortaçağların sonunu beklemek zorunda kaldık. Tarihi coğrafyamız başkasına imkân vermedi. Osmanlı'nın tarihi; Türklerin hem denizlerde hem de Tuna ve Fırat mansabı başta olmak üzere nehirlerde kurulup yayılmaya başladığı bir devirdir. Osmanlı bahriye arşivleri de bu bakımdan fevkalade önemlidir.

Son günlerde aldığım bir duyuma göre, Beşiktaş Deniz Müzesi nezdinde bulunan kısmen de Dolmabahçe Sarayı'nın içinde bir bölüme yerleştirilen Deniz Arşivi'nin, Ankara'ya taşınması düşünülüyor. Tamamıyla isabetsiz bir karar olduğunu söylemeliyiz. Kuşkusuz Ankara'da böyle bir belgeliğin araştırmaya amade olması gerekir. Ne var ki zamanımızda en kolay işlerden biri 'Arşiv'i kopyalamak, onu teknik araçlarla en uygun şekilde çoğaltıp Ankara ve hatta İzmir'de de saklanmaktır. Tarihi arşivinse İstanbul'da tutulması gerekir.

BELGELER ÇOK UZAĞA GİDEMEZ

Kaldı ki 1923'ten beri Ankara civarındaki Lala Han başta olmak üzere Deniz Arşivlerimizin İstanbul'la Anadolu arasında gelgite konu olduğu görülüyor. Tarihi evrakın sıhhati açısından bu gibi taşınmalar arzu edilmez. Arşiv taşınması fevkalade mühim bir olaydır. Tabii ki Deniz Müzesi ve civarındaki bazı yerlerin bu evrakın saklanması için ne kadar uygun olup olmadığını tartışacak durumda değiliz. Son senelerdeki tasnif faaliyetinin gelişimini de takdir etmekten geri durmuyoruz. Lakin Arşiv'in nakli ameliyesi son defa olarak İstanbul'da bir yer seçerek düşünülmelidir.

Bunun için uzmanlar, Kasımpaşa'da restorasyonu ilerleyen Cezayirli Hasan Paşa Külliyesi'ni veya Yıldız Sarayı'nda restorasyonu biten bazı binaları işaret ediyorlar. Tasnifin de bir an önce tamamlanması gerekecektir.

Denizcilik tarihi aynı zamanda bir kavmin teknoloji ve medeniyet tarihi demektir. O yüzden deniz arşivlerimizin birinci derecede önemli olduğu, sadece Türk araştırmacıları değil bütün deniz tarihçilerini ilgilendirdiği ve Türk deniz tarih arşivlerinin sadece bizim kaynaklarla değil yabancı arşivlerden elde edilecek kopyalarla zenginleştirilmesi gerektiği açıktır. Türk denizcilik tarihi amatörce veya ikinci kaynaklara dayanarak kaleme alınan bir dal olarak kalmamalıdır. Arşiv bir milletin mazisinin, soyluluğunun tapusudur. Deniz arşivleri İstanbul'dan başka bir yere taşınamaz, böyle bir tasavvurun unutulması gerekiyor.

DENİZCİLİKTE SONRADAN GELİŞTİK

HERKESİN malumudur; biz Türklerin Anadolu'nun fethine kadar kaydadeğer bir denizciliğimiz olduğu söylenemez. Selçuklu hâkimiyetinin ilk iki asrında da Akdeniz ve Karadeniz limanlarıyla temas kurmanın ötesinde ciddi bir konuşlanma ve tersane inşa etme söz konusu değildir.

Sinop üzerinden kuzey Karadeniz ülkeleriyle ve Alaiyye (Alanya) üzerinden Akdeniz kıyılarına ulaştığımız hesaba katılsa dahi (ki bu 13'üncü asırda meydana gelmiştir), bugünkü Ege Denizi'ne çıkışımız çok sonralara denk düşer. Fatih'in İstanbul kuşatması sırasında bile deniz gücü kara kuvvetleriyle mukayese edilemeyecek durumdaydı. Osmanlı donanması ancak İstanbul'un fethinden sonra ve özellikle Kanuni devrinde Akdeniz dünyasıyla teknik bakımından bütünleşmeye başlamış gibi görünüyor. Ne var ki okyanuslara açılma ve özellikle Hollanda ve İngiltere'nin hem denizcilik hem gemi inşasındaki atılımları bütün Akdeniz dünyasını ve bu arada bizi de geride bırakmıştır. Denizciliğimizi de donanmamızı da yenilemek zorundaydık. Gerek siyasi bağımsızlığımızı korumak, gerek ticari ilişkilerde denge sağlamak için gerekliydi bu.

19. yüzyıl sonunda Türk denizciliği de gelişme gösterdi; Türk ticaret filosu dünya denizlerine daha yoğun açılmaya başladı. Bu dönemde civar ülkelere göre büyük atılımlar yaptık ama aynı zamanda da büyük sorunlarla da karşılaştık.

Bu farklı dönemlerde denizin ne olduğunu, Türk savaş gücünün, ticari yapısının ve Türk insanının yeteneklerinin denizle olan uyumunu (veya uyumsuzluğunu) anlamak için denizcilik tarihini anlamak önem kazanmaktadır. Deniz Kuvvetleri bu konuda üstüne düşen görevi yapıyor ama sivil denizci kuruluşların çalışmalarına da bakmak ve gözden geçirmek lazım.

ZİGETVAR'DA MUHTEŞEM SÜLEYMAN

BU hafta Budapeşte'de Türk Tarih Kurumu, Macaristan Bilimler Akademisi'yle birlikte Kanuni'nin Zigetvar Seferi ve ölümünün 450. yılını anmak üzere bir sempozyum tertipledi. Programın içinde, Kanuni'nin Zigetvar'daki türbesini ziyaret de vardı.

72 yaşındaki padişah kırk altıncı saltanat yılında son bir sefere çıkmıştı. Avusturyalıların ve Alman İmparatorluğu'nun ileri üssünü oluşturan Zigetvar'ın zaptı niyetindeydi. Ama çok da hastaydı.

Hasta padişah kalenin alındığını görmedi. Ölümü Sokullu Mehmed Paşa tarafından ustalıkla gizlendi. Hatta vakanüvisin kaydına göre dedikodu yayılmasın diye oradakiler katledildi.

Bozgunun önlenmesine aşırı dikkat ediliyordu. Kale düştükten sonra, askerin resmi geçidi sırasında Muhteşem Süleyman'ın naaşı tahtında oturur ve geçidi izler vaziyette tutuldu.

İNSANLAR BİR DEVRİN KAPANDIĞINI HİSSETMİŞTİ

Ordu dönüşe geçti. Zafer alayı muhteşemdi. Askerlere, "Hasta padişah, arabasındadır" deniyordu. Ta ki Belgrad'a gelene dek... Orada 2. Selim tahta oturdu, kendisine biat edildi. Bir anda askerin feryadı figanı yeri göğü inletti. İnsanlar bir devrin kapandığını hissetmişti. Padişah İstanbul'a Süleymaniye Camii haziresindeki türbesine defnedildi.

BÜYÜK HÜKÜMDARLAR DÖNEMİ

İspanya'da Şarlken, İngiltere'de 8. Henry, Fransa'da Fransuva, yükselmeye başlayan Rusya'da Korkunç İvan, İran'da da kurnaz bir hükümdar olan Tahmasb'ın zamanıydı. Büyük hükümdarlar devrinde en çok göz dolduran Muhteşem Süleyman'dı. Kültürlüydü, Batı musikisine bile merakı vardı. Osmanlı mimarisinin zirve dönemiydi. Denizcilikte bile eskiye göre atılımlar yapılan bir devre girilmişti. İspanya ve Avusturya Habsburglarının sultasındaki Katolik dünyaya karşı Katolik Fransa'yı yanına aldığı gibi Protestanlara da destek oluyor, hatta Engizisyon'un zulmünden kaçan Yahudileri de Osmanlı topraklarına kabul ediyordu. Süleyman Han gerçekten muhteşemdi.

KANUNİ'NİN MEZARI ARANIYOR

VEFAT ettiği otağında derhal bir mumyalanma ameliyesi başladı. Tıp sanatının gereği, naaşından ka't edilen iç organlar orada gömüldü.

Osmanlı tarihinde Murad Hüdavendigar Han'dan sonra harp sahasındaki ikinci türbe inşa edildi. Ne var ki 1686'daki Budin'in düşüşünden ve 1687'deki II. Mohaç yenilgisinden sonra Avusturyalılar bu türbeyi yok ettiler. Yerine yaptıkları kilisenin içinde veya etrafında Kanuni'nin organlarının gömüldüğü ikinci mezar aranıyor. Bulunması yakın. Macar tarihçiliği ve tarih okumayı seven Macar halkı Zigetvar'daki türbeye dikkatle eğilmiş vaziyette. Arkeologlar, Macar meslektaşlar mezarlığın yerini iki noktada arıyorlar. İlki, ovanın üzerinde kilisenin bulunduğu tümsek, ikincisi, civardaki üzüm bağlarının bulunduğu, kuşatmaya ve savaş alanına hâkim ama güvenli nokta.

İlerleyen çalışmalar büyük ihtimalle kesin sonucu getirecek. Bizi ilgilendiren savaşanları çocuklarının ortak tarihin anıtını yeniden inşa etme konusundaki işbirliği. Bunu takdir etmek lazım.

ulusalkanal.com.tr

http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/ilber-ortayli-yazdi-deniz-arsivi-istanbulda-kalmali-h130533.html 
a45UyF587661-161127185812 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2016/11/27  20:55 6  64  uyarlama@googlegroups.com


 


Onder once kendini egitmeli, sonra digerlerini.

Hz.Ali

Resulullah sav buyurdular ki:
Kim resim yaparsa, Allah onu Kiyamet gunu, yaptigi resim sebebiyle, onlara ruh ufleyinceye kadar azab eder.
Hicbir zaman da ruh ufleyici degildir.

Kutubu Sitte 2168

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -3-

Boylece geldik felsefenin en buyuk ustalarindan birine: Rene Descartes. (1596-1650) Yontem uzerine konusmalar felsefeyi seven herkesin kitapliginda olmasi gereken bir eserdir. Bu calismada Descartes, once hinzirca bir bicimde insanlari igneleyerek ise baslar: Sagduyu bu dunyada en adil sekilde dagitilmis seydir; cunku herkes kendi aklinin ve sagduyusunun dogrulugundan emindir! Insanlarin kendi varliklarindan (ve icinde bulunduklari varolussal konumdan) cok emin olmalarina karsilik Descartes alabildigine supheci bir insandir. Oyle ki bir sobanin karsisinda oturup dinlendiginden bile emin degildir. Ruya veya hayal goruyor da olabilir. Icinde bulundugu varolus durumu aslinda gelip gecici bir yanilsama da olabilir. Ama emin oldugu tek sey, kendi varligi uzerinde dusunuyor oldugudur. Boylece meshur sozunu soyler: Dusunuyorum; o halde varim. Descartes in bu dusunce tarzi yuzyillar sonra varolusculuk (egzistansiyalizm) felsefesinde baska bir sekilde dile getirilecektir: Varolus ozden once gelir. Bu dusuncede oz olarak kabul ettigimiz varligimiz bile aslinda secimlerimiz ile olusturdugumuz bir formdur. Aslolan ise varolusumuzun farkina varmamizdir ve bu anlamda insan ile bir agac kurdunun arasinda fark yoktur. Fakat, ilerleyen yillarda buna da karsi cikilacak ve bilinc problemi anlasilmasi en zor sorunlardan biri olarak fenomenal bilimlerin karsisina dikilecektir. Descartes ile devam edelim. Daha once, dogadaki seylerin sanki bir tur zihinleri oldugu gibi algilanmasina Descartes karsi cikti. Alintiliyorum:

Descartes, butun fiziksel fenomenlerin -Newton un unlu hareket yasalarinin onculeri olan- uc yasanin yonettigi devinen kutlelerin carpismalarina dayanarak aciklanmasi gerektigine inaniyordu. Bu doga yasalarinin her yerde ve her zaman gecerli olduklarini one surdu ve bu yasalara uyulmasinin devinen kutlelerin zihinleri oldugu anlamina gelmedigini acikca belirtti. Ayrica Descartes gunumuzde baslangic kosullari dedigimiz konunun onemini de anlamisti. Baslangic kosullari; bir sistemin, hakkinda ongorude bulunulan herhangi bir zaman araliginin baslangicindaki durumunu tanimlar. Doga yasalari, verili bir dizi baslangic kosuluyla bir sistemin zaman icerisinde nasil gelisecegini tayin eder, ancak belirli bir baslangic kosullari dizisi olmaksizin gelisim tamamlanamaz. Ornegin sifir zamanda tam ustumuzdeki bir guvercin pislemis olsun, o dusen nesnenin yolu Newton yasalarinca belirlenir. Ancak guvercinin sifir zamanda bir telefon teli uzerinde kimildamadan duruyor ya da saatte yirmi mil hizla ucuyor olusuna bagli olarak, ortaya cikan sonuclar cok farkli olacaktir. Fizik yasalarini uygulayabilmek icin, bir sistemin nasil basladigi veya en azindan belirli durumu bilinmelidir. (Bu yasalar bir sistemi zaman icinde geriye dogru izlemek icin de kullanilabilir.)

Hawking in degindigi bu konu bazilarinca baslangic durumuna bagli hassasiyet olarak ifade edilmistir. Bir sistemin baslangicindaki durumlarda en ufak bir sapma oldugunda, uzun bir N zaman icinde sistemin ilerleyisinde cok buyuk sapmalar gerceklesecektir. Bunu orneklemek icin bir bilardo masasi gosterilir. Diyelim ki 10 top bulunan bir masada beyaz topa hep ayni sekilde, ayni hizla, ayni kuvvetle vursak dahi asla ayni hareket kombinasyonunu elde edemeyiz. Topa vurus esnasindaki en ufak bir degi$iklik, diger toplara carpildiginda zincirleme olarak ufak sapmalar doguracak bu da rotayi degistirecektir. Bilardo topunun sifir surtunme katsayisina sahip oldugunu ve sonsuza kadar hareket edecegini varsayarsak, zaman ilerledikce sapmanin ne kadar cok artacagini tahmin edebiliriz. Bu fenomen ayni zamanda evrenimizdeki minik seytandir ve duzenli sistemleri beklenmedik sapmalara surukleyen turbulans etkisi olarak bilinir. Musluktan akan suyun aniden yalpalamaya baslamasi, bir ucagin hava bosluguna girmesi ve benzer fenomenlere dogada $iklikla rastlanabilir ve bunlarin onceden ongorulmesi nerdeyse imkansizdir.

Doga yasalarinin varligina duyulan inancin tazelenmesiyle, bu yasalari Tanri kavramiyla uzlastirmaya yonelik yeni girisimler de basgosterdi. Descartes e gore Tanri isterse etik onermelerin veya matematiksel kuramlarin dogrulugunu veya yanlisligini degistirebilir ama dogayi degistiremezdi. Doga yasalarini Tanri in emrettigine inaniyordu, ancak Tanri nin bu yasalardan baska secenegi yoktu; onlari secmisti, cunku sadece bu yasalar mumkundu. Bu anlayis Tanri nin otoritesini cignemek olarak gorulebilirdi ancak Descartes bu yasalarin Tanri nin kendi oz dogasinin yansimalari oldugunu, bu yuzden degistirilemez oldugunu soyleyerek bundan kurtulmanin yolunu bulmustu. Bu dogruysa, Tanri nin her biri farkli baslangic kosullarina karsilik gelen birbirinden cok farkli dunyalar yaratma sansina sahip oldugu dusunulebilir. Ancak Descartes bunu da yadsir. Ona gore, evrenin baslangicinda nasil bir duzenleme olursa olsun, zaman icerisinde tipki bizimkine benzeyen bir dunya (alem) ortaya cikacaktir. Dahasi, Descartes e gore Tanri dunyayi bir kez yaratip duzene soktuktan sonra tamamen kendi basina birakmistir.

Descartes in bu dusunceleri ile, aslinda ateizme genis bir yol acilmisti. Madem ki doga yasalari Tanri nin ozunun yansimalari olarak goruluyordu, o zaman bir Tanri dan bahsetmenin anlami neydi? Tipki fizikte bir donem yer alan esir fikri gibi, bu dusunce de tamamen devre disi birakilip geriye sadece doga yasalari kalamaz miydi? Acikcasi, bu, dinsizce bir fikirdi ve fikrin olgunlasmasi icin sanayi devriminin ardindan gelen modernizm donemine kadar beklemek gerekecekti. Ortacag ve yeni cagdan gunumuze kadar uzanan felsefe sureci icinde, doga yasalari ile Tanri inancini uzlastirma cabalari yogun olarak gozlemlenmektedir. Benzer $ikintilar Islam dusuncesi icinde de yasanmis ve geleneksel kanadin askin ve mutlak hakim Allah fikrine karsilik, Allah in neyi secerse onun dogru oldugu veya Allah in dogru ve iyi olan seyleri sectigi gibi dusunceler birbiri ile carpismistir. Bunlarin bir kismina kisaca deginirsem. Allah cuziyati bilir mi? sorusu, acikca tum partikullerin olasi tum hareketlerinin Allah tarafindan bilinip bilinemiyecegine dair bir tartismaydi. Gelenekciler, Allah in ilmini inkar gibi gorunen bu fikre karsi ciktilar. Buna karsilik, Antik Yunan filozoflarindan etkilenen Musluman dusunurler, Allah i her an her seye mudahale eden bir ilah gibi dusunmek yerine, onun temel yasalari koydugunu ve ilminin alemlerde yansidigini iddia ediyorlardi. Bir baska mesele ise alemin ezeli ve ebedi olup olmadigina dair tartismalarda ortaya cikmaktaydi. Alem eger ezeli ve ebedi ise o zaman kendisi de ezeli ve ebedi olan Allah ile doga arasinda ne fark vardi?

Farabi, Ibn-i Sina, Ibn-i Rusd gibi filozoflar akilla vahyi uzlastirma cabalari sarfederken, gelenekci kanadin buyuk temsilcisi Imam Gazzali (1058-1111) Makasid el-Felasife (Filozoflarin maksatlari) ve Tehafut el-Felasife (Filozoflarin tutarsizliklari) isimli eserlerinde filozoflari kufre dusmekle veya bidat (dine sonradan eklenen yenilikler) icat etmekle suclamistir. Islam alemi genelde bu ekol uzerinde yurumus ve zaman icinde dogal bilimlerden ciddi sekilde kopmustur. Ne yazik ki elestirel ve arastirmaya dayali dusuncenin yerini, kopyaci ve taklitci gelenek almistir. Buna karsilik doga bilimleri ise, salt zihinsel tartismalar yerine gozleme, deneye, modellemeye, yanlislamaya dayali metodlari benimsemistir. Alintilamaya devam ediyorum.

Doga yasasi kavramina iliskin cagdas anlayisimiz filozoflarin uzun uzadiya tartistigi bir konudur ve ilk bakista zannedildiginden daha incelikli bir meseledir. Ornegin, filozof John W. Carroll tum altin kurelerin capi bir milden daha azdir ifadesiyle tum uranyum-235 kurelerinin capi bir milden azdir ifadelerini karsilastirir. Gozlemlerimiz Dunya da capi bir milden daha buyuk bir altin kure bulunmadigini soyler ve gayet guven icinde hicbir zaman olmayacagini savunabiliriz. Yine de olmayacagina inanmamiz icin herhangi bir neden yoktur ve bu nedenle bu ifade bir doga yasasi olarak kabul edilemez. Ote yandan, tum uranyum-235 kurelerinin capi bir milden daha azdir ifadesini bir doga yasasi olarak dusunebiliriz. Cunku nukleer fizik hakkinda bildiklerimize gore, bir uranyum-235 kuresinin capi yakla$ik 16 santimetreden daha fazla buyurse bir nukleer patlamayla kendi kendini yok eder. Dolayisiyla boyle bir kurenin olmayacagini biliriz. Bu onemli bir ayrimdir, cunku gozlemledigimiz her genellemenin doga yasasi olarak dusunulemiyecegini ve cogu doga yasasinin cok daha buyuk, birbirine bagli yasa sistemlerinin bir parcasi oldugunu gosterir. Cagdas bilimde doga yasalari genellikle matematiksel olarak ifade edilir. Kesin ya da yakla$ik olabilirler; ama istisnasiz hepsinin -evrensel olarak degilse de en azindan tam olarak belirlenmis kosullar altinda- gozlemlenmis olmasi gereklidir. Ornegin, devinen nesnelerin hizi i$ik hizina yakinsa Newton yasalarinin degistirilmesi gerektigini artik biliyoruz. Yine de, karsilastigimiz hizlarin i$ik hizinin cok altinda oldugu gunluk yasam kosullarinda, en azindan cok iyi tahminlerde bulunmamizi sagladiklari icin Newton yasalarini yasa olarak kabul ediyoruz.

Yukardaki ifadeler cok onemlidir. Bu ifadelerle artik gorelilik kuramlarina gecis yapilmakta. Bir doga yasasi, belli ve dar bir alan icinde, kendi uzay-zaman gercekligi icinde dogru ve gecerli olabilir. Tipki kutle cekim kanunlarini izah eden Newton cekim yasalari gibi. Hicbirimiz bu yasalarin gecersiz oldugunu one suremeyiz. Iki-uc metre yuksekten, bir balkondan asagi duserseniz veya arabanizla saatte 120 km hizla giderken bir agaca toslarsaniz; cekim, kuvvet, ivme, momentum gibi kavramlari iceren bu yasalarin dogru oldugunu cok aci verici bir bicimde anlayabilirsiniz. Diger yandan, inanilmaz derecede buyuk mesafeleri iceren galaktik olculerde ve isin icine saniyede yakla$ik 299 bin kilometrelik i$ik hizi girdiginde Newton fizigi dogru sonuclar vermeyecektir. Bu durumda genel ve ozel gorelilik kuramlarinin matematigi devreye girer. I$ik hizi C sembolu ile ifade edilir ve genelde bir vakum (bosluk) ortaminda iken hizi tam olarak 299,792,458 m/saniyedir. Ama vakum disindaki bir ortamda, ornegin suyun veya camin icinden gecerken hizi C degerinden dusuk olacaktir.

Yukarda ele alinan bir baska konu ise, gozlemin onemli olmasina karsilik, bir seyin davranis bicimini matematiksel olarak ifade ettigimizde artik tek tek gozlem yapmaya ihtiyacimiz olmadigi gercegidir. Eger bir uranyum-235 izotopu 16 santimetreden daha fazla buyudugunde nukleer bir patlama ile kendini yok ediyorsa, o zaman dogayi gozlemleyip capi 16 santimden buyuk uranyum-235 izotopu aramamizin bir anlami yoktur, cunku dogasi geregi boyle bir sey varolmayacaktir. Uranyum-235 zincirleme bir nukleer fisyon olusturacak kadar guclu bir izotoptur ve nukleer silah yapiminda kullanilmistir.

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/










BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo LiteCoin URL:   LTtsCJ2mLUXLLs8v5US8w5zQeq66eakPtU

NameCoin URL       :  N7wbJyxqoueznDHu9tnu56y1V7B9P1Phs4
FeatherCoin URL     :  6rHGzeMefFvzqmBM5VNqmUziCxtga4wpDs
TerraCoin URL        :  1GQFs8GpaTXxoeTAsGmo56WNfYSZRy2mBD

PeerCoin URL         :  PMeBpz6X9RRLQxdFs5Jws5JwFec3Mzen8q6Twg






-------------------------------------------------
ONLY AT VFEmail! - Use our Metadata Mitigator™ to keep your email out of the NSA's hands!
$24.95 ONETIME Lifetime accounts with Privacy Features!
No Bandwidth Quotas!   15GB disk space!
Commercial and Bulk Mail Options!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder