YILMAZ ODABAŞI : MARİLYN VE RABİA.
Marilyn Monroe ölümünün üzerinden geçen yarım yüzyıla rağmen hâlâ bir efsane.
Gayri meşru olarak dünyaya gelen ve annesini tımarhanede yitiren Marilyn'nin mutsuz bir çocukluk geçirdiği ve bakımevlerinde istenmeyen bir eşya gibi görülme duygusuyla yaşadıkça didiştiği bilinir.
Rabia'yı ise Diyarbakır'da bir aşiret reisi olan Hacı Hüseyin'in kızı olmasına rağmen aile çevresi dışında kimseler tanımaz.
Rabia Marilyn'e kıyasla ailesiyle birlikte mutlu bir çocukluk geçirmiş beş kardeşin en güzeli ve en küçüğü olarak bir dediği iki edilmemiştir.
Bu iki kadının Hollywood kökenlisi gençlik yıllarından itibaren ünün doruğuna çıkmış baş döndürücü bir popülerlik ve servet edinmiş dilediği erkekle birlikte olup fırtınalı aşklar yaşamıştır.
Rabia ise ergenlik dönemine geldiğinde taliplerinden Sefer'e o yılların törelerine uygun biçimde -başlıkla- gelin edilmiştir.
Marilyn üç kez evlenip onlarca erkekle flört ederken Rabia ise eşi Sefer'e varlığını armağan edip o günden itibaren yazgısına itaatle boyun eğmiştir.
Daha sonra Rabia'nın kocası Sefer bir ömrün yoksullukla geçmeyeceğine karar verip birkaç yıl içinde Almanya' dan zengin bir adam olarak döneceğine Rabia'yı ikna etmiş ve Almanya'da otomotiv sektöründe işçi olarak çalışmaya başladığında Rabia ise kaynanası ve iki çocuğuyla acı dolu günleri yılları saymaya koyulmuştur.
Marilyn geniş salonlarda onlarca erkeğin iltifatlarıyla şuh kahkahalar atarken Rabia ise şirret bir kaynananın bekçiliğinde her gün ağlamayı yazgı bilmiştir.
Rabia evinin perdelerini açamaz dış kapısının önünü bile -bir başka erkeğe bakmasın diye- süpüremez olmuştur. Kaynanası ve kayınları Rabia Sefer'i "namusuyla" (!) beklesin diye onu birkaç günde bir tokatlamayı da huy edinmişlerdir.
Bütün gazeteler Marilyn'in bir "narsisist" olduğunu yazarken Rabia'nın ise hiç seçmeden hiç istemeden Diyarbakır'ın varoşlarında bir "mazoşist" olabildiğini kimseler bilmemiştir…
Üç yıl sonra Almanya'dan döneceğine söz vererek giden sefer her yıl sadece on beş ila yirmi gün tatile gelebilmiş ve Rabia'nın bütün sitemlerine rağmen "iki daire ve bir ekmek fırını parası biriktirmeden Diyarbakır'a dönemeyeceğini " söyleyerek ona sadece "sabır" dilemiştir…
Marilyn fırtınalı yaşamından dolayı psikolojik tedavi görmeye başlarken Rabia ise bir kaynana ve iki çocuğu ile dört duvar arasında silik ve dingin bunaltıcı yıllar geçirmekten giderek psikolojik bir vaka haline gelmiştir.
Onu tedavi eden de olmamış aradan upuzun on yıl geçmiş ve Sefer iki daire bir de ekmek fırını parası biriktirip -nihayet- Almanya'dan dönmüştür.
Kaynanası ve kayınbiraderleri görevlerini yapıp (!) tam on yıl boyunca Rabia'nın yanına bir erkek sineği bile yaklaştırmayarak onun bedenini Sefer adına bir yetkiyle korumuşlardır. Bedenini korumuşlardır ama Rabia'nın ruhsal durumu yıllarca yaşadığı intihar boğuntularıyla artık paramparçadır…
Marilyn çevresinde şöhreti ve parası için dolaşan yüzlerce insandan hangisinin gerçek dost hangisinin sevgili olduğunu kalabalığın kuşatmasında anlayamadığı için tedavi görürken Rabia ise on yıl süren upuzun bir yalnızlıkta sadece Sefer'in adını sayıklamaktan bir şizofrendir artık…
Marilyn Saint Exupery Dostoyevski Miller okurken ve Miller'le flört ederken ilkokul çıkışlı Rabia ise Sefer'i beklediği günlerdeki yalnızlıkta çocuklarının hikâye kitaplarını okumuş radyo programları haberlerden vb yerlerden Napolyon'un Gorbaçov'un kim olduklarını öğrenmiştir.
Diyarbakır'a yıllar sonra dönen Sefer artık Rabia'yı tanıyamamaktadır; çünkü Rabia her sabah Napolyon Bonapart'ın selamını Gorbaçov'a ulaştırmak üzere evden çıkmakta ve Sefer'in Almanya'dan getirdiği fötr şapkayı giyip dudaklarının kıyısına bir sigara iliştirip düşsel olarak kurguladığı ordulara kendince komutlar vermektedir.
Belki de kendini hep arzuladığı bir özgürlüğün kollarına böyle bırakmaktadır; artık şuursuzdur… Rabia'yı bir süre gözleyen Sefer anasına artık Rabia'nın kendisine kadınlık yapamaya cağını bu yüzden yeni bir evlilik için genç ve güzel bir kadın bulmasını söyler. Başlık parası fazlasıyla ödenir ve kırk beş yaşındaki Sefer'e on yedi yaşlarında bir kız bulunur civar köylerden; incecik gencecik bir kız. Rabia artık otuz yedi yaşına gelmiş ve yıllarca evde oturmaktan hayli kilo almış bir delidir (!) Sefer küçük bir oda tutar Rabia ve çocuklarına; kendisi de genç eşiyle yeni aldığı daireye çekilir. Rabia'yı bağlamak da bir çözüm getirmez ve kaldığı evin duvarları dışında ne varsa her şeyi paramparça ederek dışarı sokaklara kaçar durur…
Rabia artık Diyarbakır'ın muhtelif semtlerinde kâh Napolyon'un askerlerine komutlar verirken kâh yollarda kaldırımlarda oturup bir başına ağlarken görülmektedir. Artık kocası Sefer'in hiçbir işine yaramayan Rabia'nın onuru ve delirmiş yalnızlığı ne kaynanasının ne kayınbiraderlerin umurunda değildir…
Rabia bir akşam Diyarbakır'ın Dağkapı semtinde SSK hastanesi bitişiğindeki askeri karargâh civarında yürürken nasılsa kırmızı şapkalı kızın büyükanne kılığına giren kurt tarafından yenmek üzere olduğunu düşler. Kırmızı şapkalı kızın kulübesi ise askeri karargâhın içindeki karanlık alandadır. Rabia arkasında yürüdüklerine inandığı Napolyon'un askerlerine komut verir ve kırmızı şapkalı kızı kurtarmak üzere tel örgülerle çevrili yasak alana girer…
Nöbetçi askere karargâha parolasız girmeye kalkan olursa ona vurması emredilmiştir. Asker uyarır bağırır ama kırmızı şapkalı kızı kurtarmaya giden Rabia o an hiçbir şey duymaz… Nöbetçi askerin önce bir ardından iki kurşun Rabia'nın bedenine isabet eder. Rabia vurulup yere düşerken bile hâlâ Napolyon'un askerlerine komutlar vermektedir.
Namlusundan dumanlar çıkan nöbetçi er onun mırıldandıklarından hiçbir şey anlamaz. Askerin onun hakkında bildiği tek şey "dur" ihtarına uymadığıdır… Nöbetçi er siyasal gerilimin alabildiğine boyutlandığı o günlerde olağanüstü hal bölgesi kapsamındaki Diyarbakır'daki kışla nöbetinde aklınca kendisine verilen "emre itaat" etmiştir. (!)
Rabia sonraki gün sahipsizler mezarlığına gömülür ve o yıl bazı insan hakları dernek ve kurumlarının yıllıklarının Güneydoğu'daki "yargısız infaz"lar listesinde adı geçer. Oysa ki ölümü değil asıl Rabia'nın yaşamı bir yargısız infazdır…
Bu iki efsane kadın benim kalbimde yıllar yılı ev sahibi gibi oturup kalmışlardır ve daha kalmaktalardır. Çünkü Marilyn biricik platonik aşkım Rabia ise öz teyzemdi benim…
Sevgili Marilyn Cemal Süreya'nın dediği gibi "şimdi cehennemde Nietzsche'nin metresi olmalıdır"; anamın kara gözlü bacısı Rabia ise belki cennette bile hâlâ Sefer'i sayıklamaktadır…
Yılmaz Odabaşı
a45UyF587661-180515022449 Oraj Poyraz At Alpinaasia oraj_poyraz@alpinaasia.com
2018/05/15 18:53 2 65 AtaturkMilliyetcileri@googlegroups.com
Bazilari bilgi guctur derler ama bu dogru degil, karakter guctur.
Shri Sathya
Risale-i nur oyle degerli bir kitaptir ki ,kuranin onda yansiyan nurlarina hizmet etmek ,askerlikten ve kutsal savastan daha ustundur.
benim elimde firsat ve param olsa, Risale i nur hizmetinde olan degerli kardeslerimi askerlikten kurtarmak icin; bin lira karsiliginda bile olsa bedeli oder ve kurtaririm onlari.
Lemalar | On Altinci LemA a | 156
Said-i Nursi
Gercek demokratik ilke, hic kimsenin halkin uzerinde bir guce sahip olmamasi demektir
Lord Acton
Istemek yetmez, amacimiza ulasmak icin siddetle arzulamamiz gerekir.
Ovidius
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder