18 Temmuz 2021 Pazar

Dr. H. İbrahim Sogancı : CEHALETTEN GAFLETE

 

Dr. H. İbrahim Sogancı : CEHALETTEN GAFLETE


23 yıllık hekimlik hayatımda sanırım en az yarım milyon insanı muayene etmiş konuşmuş dertlerini dinlemiş acılarını dindirmeye çalışmışımdır.

Hekimlik her ne kadar pozitif bilimler kategorisinde kabul edilse de bence aynı zamanda bir sosyal bilimdir.

Mesleki atalarımızın büyücüler şifacılar çoğu zamanda din adamları olduğunu düşünürsek aslında bunda şaşılacakta bir şey yoktur.

Hemen her sınıftan zümreden veya sosyal kesimden geniş kitlelerle bağlar kurabilen bir mesleğin icracısı olmak toplumu tanıma anlama onun dokusundaki düşünce dünyasındaki değişimleri daha iyi gözlemleyebilme olanağını da kazandırır hekime.

Özellikle son 20 yıldır bir şeylerin iyiye gitmediğini toplumsal dokumuzda mayamızda bir şeylerin değiştiğini her gün daha fazla hissediyorum.

Örneğin hekimlik hayatımın ilk yıllarında daha saygılı edepli ama genellikle hekimin mutlak otorite olduğu (ki bence doğru değildi) hekim-hasta ilişkisinin hızla hastanın mutlak otorite olmaya çalıştığı (ki bence çok daha yanlış) başka bir biçime doğru evrildiğini gözlemliyorum. Bu elbette sadece hekim-hasta ilişkilerine özgü bir durum değil.

Herkesin her konuda "fikir" sahibi olduğu hastanın hekimden daha çok hekim futbol seyircisinin hepsinin birer teknik direktör sinema seyircisinin birer aktör yediden yetmişe herkesin siyaset bilimci "sallandıracaksın iki tanesini taksim meydanında bak bir daha oluyor mu?" tarzında müthiş çözüm önerileriyle herkesin sosyolog cüppelisi cüppesizi sakallısı sakalsızı sarıklısı kravatlısı herkesin din adamı olduğu garip durumla karşı karşıyayız.

Günümüz iletişim teknolojilerinin yarattığı bilgiye erişim kolaylığının da bunda rolü olduğu elbette yadsınamaz.

Ama ben problemin kaynağının farklı olduğu kanaatindeyim.

Ne olup bittiğini daha iyi anlamak için sanırım iki kavram üzerinde durmamız gerekiyor.

1. Cehalet 2. Gaflet

Cahil en genel anlamıyla bilmeyen demektir.

Bir konu bir nesne ya da bir durum hakkında bilginiz yoksa o konu nesne ya da durumun cahilisinizdir.

Gafil ise sözlüklerde;

Aymaz

Çevresindeki gerçekleri göremeyen ya da sezemeyen

Geleceğini ilerisini düşünmeyen ve önemsemeyen anlamların da kullanılmakla beraber esas olarak "bilmediğini de bilmeyen" demektir.

Hatta bir adım daha götürürsek gafil "kendini bilmeyen" demektir.

Bu iki kavram üzerinde tanımlarının ötesine geçerek biraz daha durmanın faydalı olacağı inancındayım.

Cahil bilmediğinin farkındadır. Bilmediğini kabul eder. Bu kabul onu öğrenmeye yatkın kılabilir en azından alime yani bilene hürmet etmeyi sağlayabilir.

Oysa gafil asla bilmediğini kabul etmez dolayısıyla asla öğrenmeye yatkın değildir ve alime saygısı olmaz.

Cahil hayret etme şaşabilme kabiliyetini henüz yitirmeyendir. Merak edebilir soru sorabilir en azından eğitilebilme potansiyelini taşıyabilir.

Ama gafil asla hayret duygusunu yaşamaz düşüncelerini sorgulamaz hatalı olabileceğini kabul etmez eğitime ihtiyacı duymaz.

Cahil alim karşısında eziktir bilenin otoritesini kabul eder ve genellikle bu otoriteye pek de sorgulamadan boyun eğer.

Gafilin ise kendisi otoritedir. Başka otoriteden hele de alimin otoritesinden nefret eder.

Cahil henüz realiteden kopuk değildir gerçeği bilmese de sezgisel olarak gerçeğe yakındır yani gerçekle arasında köprü kurabilme kabiliyetini yitirmemiştir.

Gafil realiteden tamamen kopmuştur kendi hayal dünyasında safsata ile örülmüş yüksek duvarların ardında yaşar gerçeğe ulaşmak için gerekli tüm bağları reddeder.

Kısacası cahil uyanabilir olandır gafili uyandıramazsınız.

Elbette her insanın her konuda bilgi sahibi olması ne mümkündür ne de gereklidir.

Hepimiz bir şeylerin bilgisine sahipken bir şeylerin de cahili olmaya devam edeceğiz.

Her zaman bilmediklerimiz bildiklerimizden fazla olacaktır. Alimden kastımız her şeyi bilen cahilden kastımız hiçbir şey bilmeyen demek değildir.

Bu kavramlar arasındaki farklar daha etraflıca tartışılabilir ama bu yazıdaki derdimi anlatabilmek için bu kadarının yeterli olduğunu düşünüyorum.

Hekimin kapısından önünü ilikleyerek şapkasını utangaçça elinde büzüştürerek içeri giren ve bir hizmet değil de adeta lütuf bekleyen insandan kapıyı tekmeleyerek giren ve hekimi onun tüm isteklerini yerine getirmekle görevli bir hizmetkar gibi gören insana geçiş ne anlama gelmektedir?

Bu cehaletten gaflete geçiş değil de nedir?

Bu geçiş nasıl olmuştur? Cehalet çok övülürse gaflete dönüşür.

Elbette ister tek tek bireylerin olsun ister bir bütün olarak toplumun olsun davranış değişiklikleri yaşadıkları ekonomik sosyal siyasal atmosferden bağımsız düşünülemez.

Halk dalkavukluğu; yönetenlerin iktidarlarını tehlikede gördükleri her dönem başvurdukları kitlelerin en geri yanlarını okşama en ilkel güdülerini harekete geçirme deyim yerindeyse aşağılık komplekslerini içi boş bir özgüvenle doldurma çabasıdır diyebiliriz.

Halk dalkavukluğunun temelinde cehaletin övülmesi adeta bir fazilete dönüştürülmesi vardır.

Elbette tarihi yeni değildir.

Kitlelerin adam yerine konmaya başlandığı kısmi demokrasilerden günümüze egemen gücün az veya çok hep kullandığı bir yöntem olmuştur.

Ama kuşkusuz zirvesine her zaman faşist ve totaliter rejimlerde ulaşmıştır. Son yıllarda ülkemizde de bu popülist yaklaşımın siyasetin temel propaganda biçimi haline geldiğini görüyoruz.

Bizde halk dalkavukluğunun temel argümanı batı hayranlığı yerine batı düşmanlığının ikame edilmesi oldu.

"Almanya bizi kıskanıyor" argümanı aslında her şeyi anlatmaktadır.

Hep başkalarına imrenerek başkalarını kıskanarak yaşamış bir insanın artık kendisine imrenildiğini ve hatta kendisinin kıskanıldığını düşünmesinin yarattığı ruhsal tatmini bir düşünün.

Böyle bir tatminin yarattığı "gurur" şatolarında yaşayan insanların başlarını pencereden dışarıya uzatıp sokağın çıplak gerçekliğini görmek isteyeceğini düşünebilir miyiz?

Mesela ona Almanya'nın yıllık ihracatının Türkiye'nin de içinde bulunduğu 57 müslüman ülkenin (1 milyar 600 milyon nüfusa tekabül eder) toplam ihracatının iki katı olduğunu söyleseniz sizi duyar mı?

200 yıldır aşağılık kompleksinin çölünde kavrulmuş bu insanlar gölgesine sığındıkları devasa binaların köprülerin bedelini merak eder mi sanıyorsunuz?

Halk dalkavukluğunun bir başka davranış biçimi ise cehaletin ödüllendirilmesidir.

Örneğin hiçbir ekonomi ya da iktisat eğitimi almamış bir kişinin (bir güreşçinin) bir kamu bankasının yönetim kuruluna atanması sadece liyakat açısından tartışılırsa bence mesele çok da doğru anlaşılmış olmayacaktır.

İktidara yakın sayısız ekonomist vardır isteseler pekala yine kendi politikalarına hizmet eden alanında uzman birini de atayabilirlerdi.

Ama kitlelere verilmek istenen mesaj farklıdır. Cehaletin ve sadakatin ödüllendirilmesi ve cesaretlendirilmesi hedeflenmektedir.

Bu tür ödüllendirilmeler yoksul ve eğitimsiz insanlara iktidarda kendilerinin olduğu ülkeyi kendilerinin yönettiği hissini vererek gaflet uykusunu sürdürmelerine hizmet etmeyi amaçlar.

Yıllarca sürdürülen diploma tartışmalarını hatırlayınız.

Bu tartışmaların toplumun eğitimsiz kesimlerine verdiği subliminal mesajlar onların kendilerini iktidara yakın hissetmelerini sağlarken toplumun eğitimli kesimlerinde hayal kırıklığı umutsuzluk giderek derinleşmiştir.

Her yıl iyi yetişmiş binlerce gencin ülkede gelecek göremeyerek yurt dışına gitmesi ülkede adeta bir beyin göçü trajedisinin yaşaması iktidar sahiplerinin pek de umurunda görünmemektedir.

Sözün özü cehaletle mücadele edilip bilgiyi yaygınlaştırmak bilgiyi özendirmek ve ödüllendirmek yerine cehalet adeta kutsanarak gaflete dönüştürülmüştür.

Son 20 yılın özeti budur.

Eskilerin "Arif "dediği günümüz diline "kendini bilen" olarak çevirebileceğimiz insandan fersah fersah uzaktayız artık.

Cehaletten eğitimle uyanmak mümkün olabilirdi belki.

Ama gafletten ancak trajediyle uyanabiliriz. Trajediye hazır olun…''


- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
Isa'nin Dogum Gunu'nu takip eden ne cok kisi var!

Emirlerini ise ne kadar az!
Ah!
Tatillere uymak kurallara uymaktan pek bir kolay.
FRANKLIN,BENJAMIN (1706-1790) ABD'li devlet adami, bilim insani ve yazar.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 70 Musaderede zamanasimi

1) Musadereye iliskin hukum kesinlesmeden itibaren yirmi yil gectikten sonra infaz edilmez.


- - - - - - - - - - - - -
Sair Esref

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah icin
Gelmesin reddeylerim, billahi oz kardesimi
Gozlerim ebna-yi ademden o kadar yildi ki
Istemem ben Fatiha, tek calmasinlar tasimi

- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/
--

- - - - - - - - - - - - - - - -

ALTINDAG
. . . . . .
Biri bir koca gorur ruyasinda:
Yuz lira maasli kibar bir adam.
Evlenir, sedire tasinirlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
Sen Yuva Apartmani, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.
Ne camasira gidilir artik, ne cam silmeye;
Bulasiksa kendi bulasiklari.
Cocuklari olur, nur topu gibi;
Elden dusme bir araba satin alinir.
Kizilay Bahcesine gidilir sabahlari;
Kumda oynasin diye kucuk Yilmaz,
Kibar cocuklari gibi.

Orhan Veli KANIK

- - - - - - - - - - - - - - - -

Ecel geldi cihane, basagrisi bahane.

Anonim

- - - - - - - - - - - - - - - -

İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır.
Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz.
Gene de, tüm hayvanların efendisidir.
Hayvanları çalıştırır, karşılığında onlara ölmeyecekleri kadar yiyecek verir, geri kalanını kendine ayırır.

George Orwell-Hayvan Çiftliği

- - - - - - - - - - - - - - - -

Dostlarinin kotusu, seni iyi gununde arayip sikintili zamaninda yuz ustu birakandir.

Hz.Ali

- - - - - - - - - - - - - - - -

Okunu hedeften oteye atan okcu, okunu hedefe ulastirmayan okcudan daha basarili sayilma.

MONTAIGNE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder