31 Ekim 2010 Pazar

Fwd: Demokrat Yargı derneği üyeleri kullanıldıklarını anladılar ama geç anladılar!!

Demokrat Yargı derneği üyeleri kullanıldıklarını anladılar ama geç anladılar!!

Demokrat Yargı’da CAN DEPREMİ

HSYK’ya üye seçiminin ardından sessiz kalınca eleştirilen Osman Can, istifa etti

Referandumda “evet” oyu verilmesini destekleyen, ancak referandumdan sonra Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeliklerine Adalet Bakanlığı’na yakın olduğu iddia edilen isimlerin seçilmesini ağır biçimde eleştiren Demokrat Yargı Derneği’nde, yönetim kurulunun bu görüşlerinin aksine HSYK’nın yeni üyeleri için de esnek bir tutum gösteren dernek eşbaşkanı Can, istifaya davet edildi.  Dernek yönetimince ağır biçimde eleştirilen Can, eşbaşkanlık görevinden istifa etti.  Anayasa Mahkemesi rapörtörlüğü görevinden ayrılarak, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde görev yapmaya başlayan Can, HSYK seçimlerinden sonra bir süre sessiz kalmış, daha sonra dernek yönetiminin aksine üyelik seçimlerini eleştirmemişti. Bu durum seçim sürecini ağır biçimde eleştiren ve demokrasi mücadelesini kuruldaki yeni üye yapısına karşı sürdüreceğini açıklayan Demokrat Yargı yönetiminde büyük tepkiye yol açmıştı. Eleştiriler üzerine Can, Demokrat Yargı Eşbaşkanlığı’ndan ayrıldı. 

Değiştik diyorlar ama, değişmediler, ve de asla değişmeyecekler, sizi değiştirecekler, takkiyenin alasını yapıyorlar...

”Farklı inanç gruplarının gerekirse kendi yargılamalarını yapmalarının mirasçılarıyız.
İnşallah gelecekte yine böyle öncü bir rol üstleneceğiz.”


Recep Tayyip Erdoğan, Marmara Üniversitesi açılış töreninde (2010)


-- 
-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~
Matematiği kullanmayan bilimler, ele aldıkları konularda ancak dış yapıyı inceleyebilirler; çünkü matematikle dile getirdikleri, ancak birtakım bağıntılardır; bu bağıntılar ise özle ilgili unsurlar arasında değil, dış görünüşle ilgili noktalar arasında olabileceğinden, bir varlığın özünü, onun aslında ne olduğunu bize vermekten acizdirler. O halde matematik, tabiat bilimleri, tarih gibi kişiliğin içlerine nüfuz edip, onu derin bir sezgi ile kavrayabilen bir disiplinin önünde çok aşağı niteliktedirler.

M. Kemal ATATÜRK

oO-------------------------------------------------------------------Oo

http://orajpoyraz.blogspot.com/

Fwd: [ISRATURK] Re: "Bu gazetecilik zihniyetiyle mucadele etmem, savasirim"


 
Ogle sulari astigim haberde yanilmamisim. Patronu kuyrugunu bacaklari arasina sIkistirmis bir gazetede fazla sivri olursan, adami istifaya zorlarlar.
 

Oktay Ekşi, bugünkü köşesinde o yazısıyla ilgili özür diledi.

Buna rağmen AKP’liler Hürriyet binasının önünde protesto gösterileri yaptılar.

Ve şimdi de, Medyatava internet sitesinin haberine göre; Oktay Ekşi gazeteden istifa etti.

Odatv Oktay Ekşi’ye ulaşmaya çalışıyor.

Bakalım, konuyla ilgili resmi açıklama yapılacak ve istifa iddiası doğrulanacak mı?

ALTTA OKTAY EKSI'NIN BUGUNKU OZUR YAZISI

Ayarı kaçırmışız

OKUYUCUDAN tepki gelmese belki unutup gidecektik. Ama “Bu düpedüz hakaret anlamına geliyor” türü uyarılar üzerine dönüp bakınca, itiraf edelim, “Lafın hem ayarını kaçırmışız, hem de seviyesini çok düşürmüşüz” diye çok rahatsız olduk. Önce kimi rencide etmişsek tüm içtenliğimizle özür diliyoruz.

Gelelim şimdi hikâyenin kendisine:
Bize yani Hürriyet’in köşe yazarlarına kendi yazılarını, “eğer ifade düşüklüğü, bilgi yanlışı, eksik anlatım gibi bir kusur varsa düzeltmesi için” bir fırsat verilir yani ya evine gazetenin erken baskıları gönderilir veya yazısı fakslanır.
Bu profesyonel mükemmeliyetçiliğin gereğidir ve yıllardır yapılır.
Biz yazarlar -en azından ben öyleyimdir- geç vakit de olsa, o metni bir kere daha gözden geçiririz. Zaman olur yazıya ilave yaparız. Zaman olur yazının bütününü değiştiririz. Zaman olur içindeki bir ifadeyi yeterince açık yahut çarpıcı bulmaz, onun yerine başka bir cümle yazarız.
Şimdi bu yazıyı yazmamıza sebep olan makalenin başından aynen öyle bir şey geçti.
Geçen gece, yani 27 Ekim günü saat 23.30 sularıydı. “Okuyucunun önüne çıkacak metinde hata olmasın” diye, eve fakslanmış yazıyı gözden geçirdim. Gerçekten metinde ufak tefek hatalar vardı. Onları düzelttim.
Yazı, Rize’nin İkizdere vadisinde 22 adet Hidroelektrik Santral yapılmasını engelleyen Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararına destek veriyor ve “Elektrik üretimi için ülkedeki tüm akarsuların kullanma hakkının 49 yıllığına özel şirketlere verilmesini” bir “peşkeş çekme” olarak nitelendiriyordu.
Konuşmacılar gibi yazarlar da son cümlenin “vurucu” olmasını isterler. Çünkü dinlediğiniz konuşmanın yahut okuduğunuz yazının deyim yerindeyse tadı o son cümlededir.
Ben de, akarsuların kullanma hakkının 49 yıllığına verilmesiyle ilgili hususu, “Şimdi, her şeyi satan işte o zihniyetin marifetini görüyoruz” diyerek ifade etmiştim.
Aklıma bir önceki Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın meşhur “Babalar gibi satacağız” sözü geldi. Ondan esinlenerek “her şeyi satan zihniyet” ifadesini değiştirip “analarını bile satan” yaptım ve o metni gazeteye faksladım.
Bu değişiklik sadece saat 24’ten sonra basılan gazetelere yani şehir içlerinde dağıtılan Hürriyet’lere girdi.
Ertesi sabah gazetede kendi yaptığım değişikliği görünce “Galiba kantarın topunuzu kaçırmışız” dedim ama iş işten geçmişti.
Gerçekten ifade hem “maksadımı” aşmıştı, hem de bu sütunu izleyenlerin yadırgayacağı kadar ağır kaçmıştı.
Nitekim okuyucu hiçbir faturayı ödetmeden bırakmaz:
Protestolar yağınca, başa döndük ve “vurucu ifade” şehvetine kapılıp birilerini -özellikle siyasi iktidarı- rencide ettiğimizi gördük.
Konuyu bir de gazetede kendi aramızda tarttık. Sonunda “hatayı kabul etmenin de bir görev ve bir borç olduğu” gerçeğini dikkate alıp “üzdüklerimizden özür dilediğimizi” tüm içtenliğimizle duyurmaya karar verdik.


Iyi biliriz Recep bey,
Mufterilerin gizli ihbarlariyla zindanlarda nasil curuttugunuzu de biliriz.

 

"Bu gazetecilik zihniyetiyle mücadele etmem, savaşırım"

Başbakan Erdoğan'dan Oktay Ekşi'ye sert tepki


Hürriyet Gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi'nin hidroelektrik santrallerle ilgili yazdığı yazıda kullandığı ifadelere Başbakan Erdoğan sert tepki gösterdi.

Köşk'teki resepsiyonda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, "Oktay Ekşi'nin bugünkü yazısını okudunuz mu?" diye sorduktan sonra "Eğer gazetecilik buysa ben bu zihniyetle mücadele etmem, savaşırım. Gereğini yapacağız zaten, göreceksiniz. Benim ve bakan arkadaşlarımızın yazıda isimlerimizi kullanarak 'Bunlar afedersiniz anasını bile satan zihniyet' ifadesini kullandı" HES'le ilgili yazıların taraflı yazıldığını söyleyen Erdoğan, "Orayı görse böyle yazmazdı. Görğüne de inanmıyorum zaten." dedi

İşte Oktay Ekşi'nin yazısı:

"GEÇENLERDE bir tepkimizi dile getirirken Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu'nun “neyin bakanı?” olduğunu sormuştuk. Meğer bu laf tam yerine oturuyormuş. Onu da Çevre Bakanı'nın, “cennet” güzelliğindeki İkizdere Vadisi'nde 22 adet hidroelektrik baraj yapılmasını engelleyen sit kararına gösterdiği tepkiyle anladık.

Konunun bir “hukuki” tarafı da var ama, ona gelmeden değinelim:

Veysel Eroğlu'nun aslında Çevre Bakanı anlayışıyla değil “Çevre Düşmanlığı Bakanı” gibi görev yaptığını gösteren son haberi, arkadaşımız Nuray Babacan dün bildirdi:

İkizdere Vadisi'nde Hidroeldektrik Santrallar (HES) kurmak için baraj inşa edilmesine biliyorsunuz önce yöredeki bilinçli insanlar karşı çıktı.

Çünkü her barajın yöredeki tabiatı mahvedeceği aşikârdı. İkizdereliler belki de Veysel Eroğlu'nun sıfatına bakıp kendilerini destekleyeceğini sanmışlardı.
Oysa Eroğlu kendisini hâlâ Devlet Su İşleri Genel Müdürü koltuğunda oturuyor sandığı için tam tersini yaptı:

Tam bir çevre düşmanı gibi HES yapımında ısrar etti. Ama Trabzon'daki Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu geçen gün İkizdere Vadisi'ni “sit alanı” ilan edip de baraj yapımını durdurunca aynen Başbakan Tayyip Erdoğan gibi o da küplere bindi.

“HES'lere karşı çıkanlar Avrupa'dan finanse ediliyor” diyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız gibi (3 Eylül 2010 gazeteler) o da tuttu, “ülkesini seven, enerjide dışa bağımlılığın azalmasını isteyen vatansever çevrecilerin de olduğunu” söyleyerek kendisini eleştirenlerin hareketini “vatan hainliği” ile açıkladı.

Meğer o da yetmemişmiş.

Nuray Babacan'ın haberi işte onu ortaya koyuyor. Çünkü haberde “İkizdere Vadisi”nin “sit alanı” olduğuna karar veren Kurulun elindeki yetkinin oradan alınıp Çevre Bakanlığı'na verilmesini öngören bir yasal değişikliğin Meclis'e sunulduğu bildiriliyor.

Şimdi görürsünüz Türkiye'nin güzelliklerinin ırzına nasıl geçildiğini...

Yukarıda Veysel Eroğlu'nun sıfatı ile yaptığının birbirine zıt olduğundan söz etmiştik. Bunun “hukuki” zeminini de söyleyelim:

Biliyorsunuz devletin her kurumunun varlığı, onunla ilgili yasa hükmüne dayanır. Açın Çevre ve Orman Bakanlığı'nın kuruluş yasasını okuyun. Burada Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, “baraj” yapmasına izin veren tek kelimelik bir hüküm yok.

Tam tersine yasa, Çevre Bakanı'na, bu sıfatıyla ilgili tam 13 adet görev vermiş. Onlardan biri olarak da “Çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemesini ve denetlemesini” emretmiş.

Ama anlaşılan bir kararla Devlet Su İşleri'ni Çevre Bakanı'na bağlamışlar yani “kümesi tilkiye teslim edip” meseleyi çözmüşler.

Biliyorsunuz “ileri demokrasi” ve yeni “hukuk devleti” anlayışıyla yönetiliyoruz ya...

Bu anlayış, Anadolu'daki 2000'den fazla akarsuyu, o yörenin tabiatına ne zarar vereceğini hesaba katmadan tuttu “Baraj yapıp elektrik üreteceğim, bunu da devlete satacağım” diyen şirketlere 49 yıl için peşkeş çekti.

Şimdi, her şeyi satan işte o zihniyetin marifetlerini görüyoruz."

Hürriyet'in internet sitesinde "Şimdi, her şeyi satan işte o zihniyetin marifetlerini görüyoruz." cümlesiyle biten yazının taşra baskısında "Bu zihniyet analarını da satar" ifadelerinin yer aldığı, bu ifadelerin daha sonra şehir baskısından çıkartıldığı öğrenildi.

DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANA NE OLDU?.www.soruyusormak.com

Bir yandaş medya kanalını izliyorum.

Türlü çeşitli örnekleri ile cilalı bir siyasal reklâm spotu şöyle haykırıyor:

-          Profesyonel ordu en  iyi çözümdür!..

Nedenleri mi?..

Ara ki, bulasın… Nedenler yok… Sadece sürekli olarak tekrarlanarak beyinlere kazınmak istenen reklam spotları var:

-          Bütün “demokratik” ülkeler bu yolun yolcusu iken, biz niye eksik kalalım ki?..

Mantık bu…

N’olur bir milli piyango bileti alın… Çünkü… Çünkü, “size de çıkabilir!..”

Kaç yüz/binde bir ihtimalle?.. Orası pek önemli değildir!

Önemli olan bileti satmaktır; bir şeyleri pazarlamaktır… Orduyu sermayenin kuyruğuna takıp, bir holding şirketi gibi yönetebilme imkânını yaratmaktır.

Derken…

Devam ediyor malum ideolojinin çok sesli borazanı… Hangi yönde mi?.. Az sabredin:

Türkiye halkı üzerine yapılan [dış kaynaklı] iki anket bugünün gündemini belirlemektedir:

1.- Türkiye, ABD patentli anketlerde anti-Amerikan bilincin en yoğun olduğu ilk üç ülkenin içindedir…

2.- Türkiye halkının en çok güvendiği kurum Türk Silahlı Kuvvetleri’dir…

Lütfen dikkat eden…

Silivri hapishanesi bugün Türkiye’deki anti-Amerikan bilincin gelişmesinde tuzu olan bir “aydın toplama kampı” durumundadır…

Ve [yandaş etiketli tüm yazılı ve görsel medyanın manşetleri Türk Silahlı Kuvvetleri ve mensuplarının yerle bir edildiği [doğruluğu asla kanıtlanmamış] haberlerle doludur…

Emekliye sevk edilen eski genelkurmay başkanımız bu acıklı hali, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı girişilmiş “a-simetrik” bir psikolojik savaş olarak değerlendirmiştir.

Lütfen izleyin ve alt alta koyun tüm haber başlıklarını:

  • Ordu mensupları casusluktan soruşturulmaktadır.
  • Ordu içinde bir fuhuş çetesi konuşlanmıştır.
  • Ordunun üst kademelerinde yer alan en üst düzey generaller terör zanlısı olarak yargılanmakta; hatta tutuklanmaktadır.
  • Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mensupları camileri bombalamakta, kendi jet uçaklarını vurarak düşürmekte, komuta ettikleri askerleri PKK’nın tuzağına bilerek ve isteyerek düşürmektedirler…
  • Uyuşturucu şebekeleri ordu içinde yuvalanmış durumdadır.
  • Ünlü siyaset adamlarına karşı girişilen suikast girişimleri sonucunda ordunun en gizli kozmik adalarına girilebilmekte ve sonra da hiçbir şey olmamış gibi, ilgili dosyalar tozlu raflarındaki yerlerine soğukkanlılıkla terk edilebilmektedir…
  • Ve bütün bu olup bitenler karşısında çok sayıda ordu mensubu intihar etmekte, kimisi ise, trafik kazalarına kurban gitmektedir…

Hayır, hayır… “Görevimiz Tehlike” dizisini seyretmiyorsunuz… Bütün bunlar gerçek!..

Ve bu yüzden de görevimiz, gerçekten “tehlikeli”…

Çünkü bu hale düşürülmüş bir vatanı kurtarmak hem yürek, hem nitelikli bir emek, hem de vatana ve millete sadakat, bağlılık ve azim ister…

Bu noktada bütün mesele, damarlarımızda var olduğu söylenen “aziz kan”ın, içinde bulunduğumuz koşullarda ne ölçüde bozulduğu ve ne miktar azaldığıdır?..

İşte yalın gerçek budur ve bu ölçüde kişisel yaşamlarımızın kıyısına kadar sokulmuştur…

 

LÜTFEN “TIK”LAYINIZ:

www.soruyusormak.com

www.dnm-ler.com

www.kitlecizgisi.com

 

 

29 Ekim 2010 Cuma

Kongrede İsrail Türkiye'ye tercih edilir,

AKŞAM | GUNCEL | 29 EKİM 2010, CUMA

Kongrede İsrail Türkiye'ye tercih edilir

  

Türkiye'nin İran ve İsrail politikaları nedeniyle ABD Kongresi'ndeki desteği yitirdiğini savunan Dubowitz, 'Çünkü, kongrede İsrail Türkiye'ye tercih edilir' diyor. Dubowitz, İran'la ticaret yapan Türk şirketlerine ABD'nin yaptırım uygulamayı düşündüğünü belirtiyor

skongreicYaptırımların ardından...
Türkiye'nin İran konusunda izlediği siyasetin ABD'de yarattığı rahatsızlık sır değil. Washington'daki Demokrasileri Savunma Vakfı (Foundation for Defence of Democracies)'nın Yönetici Direktörü Mark Dubowitz , İran'la ticarete devam eden Türk şirketlerine yaptırım kararı alınmasının değerlendirildiğini ve özellikle BOTAŞ için bu riskin yüksek olduğunu söyledi. Atlantic Council bünyesindeki  Dinu Patriciu Eurasia Center'ın direktörlüğünü yapan ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Ross Wilson ise, İsrail'le yaşanan krizin, 'Ortadoğu Barış Süreci'ne de zarar verdiğini belirterek, her iki ülkeye de ilişkilerin düzeltilmesi çağrısı yaptı.


ABD'deki Demokrasileri Savunma Vakfı (Foundation for Defence of Democracies) özellikle İran ve terörle mücadele üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınıyor.  Vakfın Direktörü Mark Dubowitz ile Türkiye'nin İran'la yakınlaşma süreci ve bundan sonraki dönemi konuştuk:
- Ankara'nın BM'deki oylamada yaptırımlara 'hayır' demesi neden bu kadar rahatsızlık yarattı?  
Pek ABD dostu olmayan ülkeler bile çekimser kalırken, Türkiye çok net 'hayır' dedi. Bu çok hazmedilir bir durum değil. Ayrıca, Türkiye'nin yaptırımların etrafından dolaşması için İran'a yardım ettiği konusunda büyük bir endişe var Washington'da.

BOTAŞ'A KARA LİSTE
- Nasıl bir endişe bu?

Bu endişe özellikle enerji alanında görülüyor. Enerji İran rejimi için gerçekten can damarı. İran'ın iki zenginlik kaynağı var: petrol ve doğalgaz. Mevcut koşullarda, gelirin büyük kaynağı petrol. Ancak, Basra Körfezi'nde geniş doğalgaz yatakları var. Bunu sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) haline getirdikten sonra yurtdışına göndererek, para kazanmaya çalışıyorlar. Batılı şirketlerin elindeki teknolojiye ihtiyaçları var, ama yaptırımlardan dolayı bunu yapamazlar. Bu nedenle, boru hattı döşemek istiyorlar ve bunu yapabilecekleri en önemli ülke de Türkiye. Türkiye'nin en önemli firmalarından BOTAŞ'ın bu konuda İranlılarla çalıştığını biliyoruz ve burada büyük rahatsızlık konusu. Bu konunun Türkiye ile konuşulduğunu da biliyoruz.
- Eğer böyle bir işbirliği gerçekleşirse, bu ne anlama gelir? Nasıl bir sonuç
doğurur?

BOTAŞ'ın İran'a tam olarak nasıl yardım ettiğine göre değişecek bir yanıtı var bu sorunun. ABD veya Avrupa yaptırım kararları çerçevesinde cezalandırılabilir bir işe kalkışmışlarsa Brüksel veya Washington tarafından bu şirket kara listeye alınabilir.
- ABD'nin Füze Savunma Sistemi için Ankara'nın kapısını çaldığı bir dönemde bu ne kadar gerçekçi?
 Hangi şirkete karşı yaptırım getirilirse getirilsin, o şirketin ülkesiyle siyaseten sıkıntı yaşanacağı kesin. İran ve İsrail gerginliğinin etkisinin halen sürdüğü koşullarda Rusya veya Çin'e göre Türkiye ile bu gerilimi yaşamak çok daha tercih edilebilir.

DESTEĞİNİZİ YİTİRDİNİZ
- ABD'de Türkiye'ye karşı güçlü bir hareket görüyor musunuz?

Burada Türkiye ile Türk hükümeti arasında ayrım yapmak gerek. Özellikle kongrede AKP'nin çok da popüler olduğunu söyleyemeyeceğim. Kongrede Türkiye'yi destekleyen isimler, ilginç bir şekilde aynı zamanda İran'a yaptırımların güçlü savunucuları ve İsrail'in de destekçileri. Eğer İran yaptırımları/İsrail destekçiliği ve Türkiye'ye kulak vermek arasında bir tercih yapılacak olursa, elbette ki kongre üyeleri İsrail yönünde tercih yapacaktır. Eğer Türk hükümeti'nin yerinde olsam bugün çok endişeli olurdum.

NÜKLEERDE ÇİFTE STANDART NORMAL
- Aralarında İsrail'in de bulunduğu diğer nükleer silah sahibi ülkelere hiç ses çıkarılmazken, İran konusunda bu kadar baskı yapılması çifte standart değil mi?

Elbette çifte standart. Haklı olabilirsiniz ama zaten kimse
mükemmel bir dünyada yaşamıyor. Kredi geçmişiniz iyiyse,
bankadan kredi alabilirsiniz, yoksa alamazsınız. Hayat geçmişte yaptıklarınız ve gelecek niyetleriniz üzerine objektif değerlendirmenin yapıldığı çifte standartlarla dolu. İran, geçmişte
yaptıklarıyla dünyaya tehdit olduğunu ispatladı.
- Füze Savuma Sistemi'nin hedef tanımını NATO şemsiyesi altında değiştirilmek için pazarlık ediyor. Siz nasıl görüyorsunuz bu durumu? Tehdit algısı değişiyor mu?
Bu konuda benim hiçbir şüphem yok. Türkiye hükümetini böyle düşünmek rahatlatabilir ama Füze Savunma Sistemi, elbette ki İran'a yönelik bir sistem olarak gelişiyor. Bunda bir değişiklik olduğunu düşündürecek hiçbir gelişme yok.

Akdamar ayinleri çoğalmalı
ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Ross Wilson:


'Türkiye'nin daha önceden yaptığı gibi 'Ortadoğu Barış Süreci'ne katkı sağlayabilmesi için İsrail'le ilişkilerinin düzelmesi gerekiyor'


ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, Atlantic Council bünyesindeki  Dinu Patriciu Eurasia Center'ın direktörlüğünü yapıyor. Karadeniz, Kafkaslar ve Orta Asya'da siyaset ve ekonomi ve konularında çalışmalarına devam eden Büyükelçi Wilson'un değerlendirmeleri şöyle:  
- Ermeniler Matt Bryza'nın Bakü Büyükelçiliği'ne atanmasını engelliyorlar. ABD siyaseti üzerindeki etkileri artıyor mu?
ABD sistemi açısından bu sıra dışı bir olay değil. Benim 2000 yılında Bakü'ye Büyükelçi atanmam da 3 ay gecikmişti. Bryza'nın durumu büyük bir değişim mi? Hayır, hiç sanmıyorum. Birkaç çok güçlü Ermeni organizasyonu ortaya mantıklı nedenler attıkları için, incelenmesi gayet normal. Umarım en kısa sürede çözülür.
-Eğer çözülmezse ne olacak?
Amerikan Kongresi'ni asla tahmin edemezsiniz. Seçimlerden sonra kongrenin kasım/aralık gibi toplanıp süreci gözden geçirmesi mümkün. Ocak ayında yeni Parlamento göreve başlayana dek oylama yapabilirler. Eğer yeni bir kongre oluşmuşsa bunlar olmadan, Başkan'ın tekrar aday göstermesi gerekiyor. Ya Bryza yeni kongreyle sürece baştan başlayacak, ya da Başkan yeni bir aday gösterecek.
- Biliyorsunuz Türkiye'de çok uzun yıllar sonra Akdamar Kilisesi'nde bir Ermeni ayini yapıldı. Akdamar'daki ayin gibi olaylar çoğalırsa, ABD'deki soykırım tasarılarının önüne geçebilir mi?
Son 10 yılda bu konu medyada ve bilinen isimler tarafından genişçe konuşulmaya başlandı. Bu, iyi bir şey. Zaman, konunun Türkiye ve burada algılanışının değişmesine yardım edecek. Akdamar girişimi son derece iyi bir olaydı. Benim -büyük ihtimalle ABD Hükümeti'nin de paylaşacağı- görüşüm bu gibi olaylar çoğalmalı. Ermenistan'daki ve diasporadaki Ermenilerle ilişki kurulması son derece iyi bir durum. Bu konunun her iki ülkede de duygusallıktan uzaklaşılarak, tartışılması gerekiyor.
- Beyaz Saray'da eylül ayında başlatılan Ortadoğu Barış Süreci görüşmelerinde Mısır ve Ürdün'ün yer alması, Türkiye'de 'biz niye yokuz?' diye bir tartışmaya yol açtı. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?
ABD yönetimi Mısır ve Ürdün'ü İsrail'le barış anlaşması imzalamış ülkeler olduğu için seçti. Böylece, Filistinlilere ve dünyaya İsrail'le barış mümkün mesajı vermeye çalıştılar.
- İsrail'le Türkiye arasında yaşananlar bu sürece darbe vurmuş ve Türkiye'nin sürece müdahil olmasını engellemiş olabilir mi?
Ben en büyük nedenin bu olduğu konusunda kuşkuluyum. Sanırım Mısır ve Ürdün'ün barış anlaşması imzalamış olması belirleyici oldu. Ancak, bu Mavi Marmara olayının çok talihsiz bir olay olduğu ortada. Türkiye ve İsrail'in çıkarlarına zarar verdiği kadar, 'Ortadoğu Barış Süreci'ne de veriyor. Türkiye, her iki ülkeyle de iyi ilişkileri olduğu için Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk rolü oynayabildi. İsrail'le ilişkileri düzelene dek böyle bir rolü tekrar üstlenemez.

Türk siyasetinde kutuplaşma büyük
Anayasa referandumunun hükümet için bir tür güven oylamasına dönüşmesi bir hayli ilginç. Yedi yıl iktidarda kaldıktan sonra çok başarılı bir güvenoyu aldılar. Yüzde 58 evet derken, yüzde 42'nin hayır demesi de önemli. Türk siyasetinde kutuplaşmanın çok fazla olduğunu gösteriyor. Bu çok iyi bir durum değil. ABD'de siyaseti de biraz böyle aslında.

YARIN
Beyaz Saray'la ABD Dışişleri arasında Türkiye'ye bakışta fark var mı?

Şenay YILDIZ
senay.yildiz@aksam.com.tr

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.   K.Atatürk  oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

tezkere krizinden daha ciddi bir noktada


 tezkere krizinden daha ciddi bir noktada

tezkere krizinden                                     daha ciddi bir noktada
  

 Tarih : 29.10.2010


Söze başlarken...

Türk-Amerikan ilişkileri 2003'teki tezkere krizinin ardından tam 7 yıl sonra yine büyük bir sarsıntı geçiriyor. ABD Başkanı Barack Obama'nın göreve gelmesinin hemen ardından İstanbul'da yaptığı tarihi konuşma iki ülke ilişkilerinde bahar havası estirmişti. İsrail'in Gazze'ye saldırısı, Davos'taki 'One Minute' gerilimi ve Mavi Marmara krizi sadece Tel Aviv'le değil, Washington'la da zorlu bir süreç yaşanmasına yol açtı. İran'la imzalanan uranyum zenginleştirme anlaşmasının ABD'den destek görmemesi ve Ankara'nın İran'a yaptırımlara 'hayır' demesi, 'Türkiye'nin ekseni nereye kayıyor?' tartışmalarına yol açtı. Şu anda iktidarda olan Demokratlar, Bush dönemine göre son derece sakin tepkiler verseler de, Türkiye ile ilgili Washington'daki hava halen oldukça ağır.  Böyle bir iklimde, Washington'da kapalı kapılar ardında Türk-Amerikan ilişkilerine nasıl bakıldığını konunun uzmanlarıyla konuştuk ve size ABD'den görünen Türkiye'yi fotoğraflamaya çalıştık...

İlişkiler tezkere krizinden daha ciddi bir noktada
Türkiye ile Amerika arasında hiçbir zaman 'altın devir' yaşanmadığını belirten Ian Lesser, ilişkilerin 2003'teki tezkere krizinden daha gergin olduğu kanısında. Lesser, Türkiye'nin Füze Savunma Sistemi'ne destek vermesinin 'eksen kayması' tartışmalarının önünü kesebileceğini savunuyor

ABD'nin etkin düşünce kuruluşlarından Alman Marshall Fonu'nda Türkiye, Akdeniz ve Atlantik Güvenliği konularında çalışan Ian Lesser, Amerikan ve Türk medyasının iyi tanıdığı isimlerden. Geçen hafta perşembe günü Washington'da biraraya geldiğimiz Lesser ile Türk Amerikan ilişkilerinin dünü, bugünü ve geleceğini konuştuk:  

- İsrail'le Mavi Marmara gerilimi ve ardından Türkiye'nin İran'a yaptırımlara 'hayır' demesi Washington'da nasıl bir Türkiye algısı oluşturdu?
Washington'da farklı gruplar Türkiye'yi farklı algılıyor. Yaklaşık bir yıldır
Washington'da düşünce kuruluşları (think-tank), diplomasi, medya ve entelektüel çevrelerde Türkiye ile ilgili oldukça ciddi ve kutuplaşmış bir tartışma var. İran yaptırımları ve Gazze gerilimi Türkiye'yi genel dış politika konusu olmaktan çıkarıp, ABD dış politikasının temeli açısından eksen tartışmalarına konu yaptı. 


- Şu anda Washington biraz sessiz. 6 ay sonra geldiğimiz nokta nedir?
Burada Türkiye'nin İran konusunda başka bir pozisyon alması ile ilgili bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Türkiye'nin ABD ve AB'nin İran'a ek yaptırımlara uyup uymayacağı gözleniyor. Türkiye bu konuda istekli değil. Pek çok insan Türkiye'nin nedenlerini anlasa da bu bizim beklentilerimize tümüyle aykırı.
yildiz

- Türkiye ile ABD arasında 2003'teki dönemle bugünü kıyaslarsanız, tezkere krizi mi, bugün geldiğimiz nokta mı daha gergin?
2003'le kıyasladığımızda, ben şu andaki durumun çok daha ciddi olduğunu düşünüyorum. 2003'te tezkerenin Türk Parlamentosu tarafından kabul edilmemesiyle ilgili yaşanan hayal kırıklığı daha çok Pentagon ve güvenlik-strateji çevrelerindeydi. Siyasi çevrelerde bu o kadar büyük bir tepki ve algı değişikliği yaratmadı. Ayrıca, pek çok ülke savaşı desteklemedi zaten. ABD'nin kendi içinde bile Irak savaşı ile ilgili tartışma vardı, bu nedenle Türkiye'ye karşı daha az siyasi tartışma yarattı. Bugünse, başka türlü bir sorun var: Türkiye'de ABD ile ilgili Obama sonrası kamuoyu algısı ne yazık ki pek değişmedi. Burada ise, Türkiye tartışması gittikçe yapısallaşıyor. Bu artık sadece 'Türkiye'nin çıkarları ve siyaseti' sorunu değil, 'ABD'nin temel dış politika hedefleri açısından Türkiye nereye gidiyor?' sorusu. Çünkü, İran ve İsrail konuları bu yönetimin en temel iki dış politika konusu.


BUSH DAHA SERT TEPKİ VERİRDİ
- Daha kötü bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorsunuz. Fakat, ABD Yönetimi'nin bugünkü tepkilerine bakınca, 2003'e göre Türkiye'ye karşı çok daha yumuşak bir ton duyuyoruz...
İlk olarak bu iki yönetimin birbirinden çok değişik stilleri var. İran'a yaptırımlara 'hayır' diyen Türkiye'ye Bush yönetimi bu kadar sakin tepki vermezdi eminim. Ama bu sizi yanıltmasın. 2003'te burada özel bir dış politika kararı tartışılıyordu, bugünse, Türkiye ile ilgili 'nereye gidiyor, NATO'da kalacak mı, 10 yıl sona partnerimiz olacak mı?' gibi sorular soruluyor. Ben bunların çoğunun böyle olmadığını bilsem de (Türkiye elbette NATO'da kalacak mesela) ama Washington'da hemen her gün bir yerde bunlar tartışılıyor. Resmi yetkililer sakin olabilir, ama durum 2003'ten farklı.


SÖYLEM ELEŞTİRİSİ
- Türkiye'nin bunları değiştirmesi için yapabileceği bir şeyler var mı? Bu konuda somut beklentilerden bahsedebilir miyiz?
Elbette Türkiye'nin kendi bölgesinde siyasi tercihleri var ve bunla her zaman ABD'ninkilerle örtüşmeyecek. Ancak, ben bu sorunların pek çoğunun İsrail, bölgesel istikrar gibi konularda siyasi liderlerin kullandıkları jargon, ton ve yorumla ilgili olduğunu düşünüyorum. Amerikan dinleyicisi ne Türkler ne de Ortadoğulular gibi. Türk hükümeti kendisinin tercihleri ve endişeleri konusunda yaptığı bazı yorumlarla burada tepki çekiyor.


- Yani eylemler kadar, söylemler de bu süreci tetikliyor mu diyorsunuz?
Evet, herşey yapılanlar nedeniyle değil, bazen de söylenenler nedeniyle bu hale geldi.

- Küresel Füze Savunma Sistemi önümüzdeki dönemde oldukça büyük tartışma konusu olacak gibi görünüyor. Eğer Türkiye yaklaşmakta olan Lizbon Zirvesi'nde 'evet' derse, bu karar süreci dengeler mi?
Elbette, kesinlikle. Türkiye bu sistemi desteklerse, ABD'deki stratejik çevrelerde olumlu etki yaratacak.


ALTIN DEVİR HİÇ OLMADI
- Peki, Türkiye'nin yönü konusundaki tartışma bitirecek kadar ikna edici bir adım mı olur bu?
Bence bu pek çok kişiyi ikna edici olacaktır. Ama hiçbir zaman geri dönmüyoruz. Sanki geçmişte bir altın devir vardı da, o yok olmuş değil çünkü. Ben Türk-Amerikan ilişkilerinin her dönemde çok önemli ama iki taraf açısından da yönetmesi çok zor bir ilişki olduğuna inanıyorum. Türkiye'nin füze sistemine NATO çatısı altında destek vermesi, iki ülkenin beraber yapabileceği yeni projelere güzel bir örnek ve dönüm noktası olur.


- Peki 'hayır' derse?
Bu, endişe listesine eklenecek yeni bir madde olur. Doğru veya yanlış ama Türkiye'nin stratejik tercihi, rolü ve ekseni konusundaki tartışmayı tetikler. Şu anda devam eden görüşmeler son derece detaylı tartışmalar. Bu nedenle, Türkiye'nin bu sistemi kendi güvenliği açısından olumlu bir sistem olarak gördüğünü düşünüyorum. Bu cesaret verici.

- Kongre'den Ermeni Soykırımı tasarısının geçme ihtimalini nasıl görüyorsunuz?
Bunu tahmin etmek çok zor. Her yıl bu tekrar tekrar masaya geliyor.

- Türk Hükümeti okyanusun bu yakasına dış politikadaki farklı tercihlerinin nedenlerine ilişkin mesajlarını gönderebiliyor mu?
Bence Türkiye açısından bu hep çok zordu. Çünkü yıllarca ilişkiler, güvenlik işbirliğine dayalıydı. Türkiye ile ilgilenen kişi sayısı oldukça sınırlı. İnsanlar Türkiye ile ilgili yeterince bilgi sahibi değiller. Bu da kamu diplomasisi sorunu Türkiye için daha büyük hale getiriyor. Daha önceki Türk hükümetlerinin bu konuda çaba harcadıklarını biliyorum ama bu pek kolay bir şey değil. Ama yine, de ABD'nin Türkiye'de yaşadığından farklı. Türkiye ile ilgili tartışma ABD halkı düzeyinde değil, siyasi ve diplomatik elitler düzeyinde, Washington'da ABD Kongresi'nde oluyor. En çok tepki orada var.

Türban kişisel tercih ve dini özgürlük sorunu
- Türkiye gerçekten Yahudi lobisinin desteğini kaybetti mi?  Artık Türkiye'nin aleyhine mi çalışıyorlar?
ABD'deki Yahudi lobisi derken çok dikkat etmek lazım. Ortada harmonik bir Yahudi lobisi yok. Hiçbir zaman da yoktu. Ortada sağdan sola, muhafazakardan ilerlemeciye çok geniş bir yelpazede farklı Yahudi örgütlenmeleri var. Bu nedenle pek çok konuda farklı görüşlere sahipler. Ama Türkiye ile İsrail arasında bozulan ilişkilerin ABD'deki Yahudi kesimleri endişelendirdiği kesin. Genel kanı gittikçe negatifleşiyor ve bu Yahudi kitleleri de etkiliyor. Henüz Türkiye aleyhine bir şey yaptıklarını görmüyorum. Türkiye'ye karşı çok destek veren gruplar, şu anda daha çok şüpheci.


- Türkiye'nin türban sorunu Abd'de nasıl görülüyor?
ABD gelenekleri Türkiye'den farklı. Türkiye'deki laiklik tartışması bizde yok. ABD göreceli olarak dindar bir toplum ve pek çok Amerikalı bu tarz sorunları kişisel tercih ve dini özgürlükler olarak görüyor. Bizim Türkiye tartışmamızda, bunlar pek fazla ilgi görmüyor. Türkiye'nin kendi sorunu gibi algılanıyor ve üzerinde pek bir görüş üretilmiyor.


DÜNYADAKİ YENİ DENGELER 10 YILDA ŞEKİLLENECEK
- ABD ile Türkiye arasındaki mevcut gerilimi dünyanın iki kutuplu dünyadan çok kutupluya geçişinin doğal bir sonucu olarak gören bir yaklaşım var. Siz bu yaklaşıma katılıyor musunuz?
Türkiye'de özellikle AKP'ye yakın dış politika stratejistinin Türkiye'yi böyle gördüğünü ve Türkiye'nin uluslararası arenadaki değişimlere cevap verdiğini düşündüğünü biliyorum. 'Dünya dengeleri değişti, ABD dış politikası değişti ve hepimiz çok kutuplu bir dünyada yaşıyoruz. Neden çok kutuplu bir dış politikamız olmasın?' diyorlar. Bu, aslında Türkiye açısından son derece mantıklı bir argüman. Ama ABD'nin de kendi çıkarları açısından buna karşı çıkması çok normal. Ben bu sorunun bugünden yarına değişeceğini zaten düşünmüyorum. Burada büyük güçlerin Amerikan ve Türk dış politikasının değiştirmesinden bahsediyoruz. 


- 10 yıl gibi bir süreçten mi bahsediyoruz?
Belki, belki daha uzun. Ben Türkiye'nin büyük fotoğrafa yanıt verdiği tezinde büyük gerçeklik görüyorum. Türkiye bu durumdaki tek ülke değil, Brezilya, Hindistan, Çin hepsi farklı yollara gidiyor. Belki ABD olarak bizim de dünyanın değiştiğini ve yeni güçlerin ortaya çıktığını ve biraz kavramamız ve eski beklentilerimizden vazgeçmemiz gerekiyor. Bazı açılardan ABD'deki Türkiye tartışması, Türkiye'deki kutuplaşmış tartışmaların küçük ölçeklisi. Washington'daki pek çok kişi, kendilerini Türkiye'deki bu tartışmanın bir parçası olarak görüyor. Bu aynı zamanda küreselleşmenin entelektüel hayattaki etkisi olarak da görülebilir. Burada olan veya söylenenler, Türkiye'deki uluslararası tartışmanın parçası olabiliyor.

YARIN: İran'la ticarete devam eden Türk şirketleri kara liste için yakın markajda.

Şenay YILDIZ

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Sæpe morborum gravium exitus incerti sunt Çoğu zaman ağır hastalıkların sonucu belirsiz olur.  Latin Atasözü  oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Eski Türkiye Cumhuriyeti başbakanının Amerikan başkanına 2010 yılında yazıdığı mektup bulunmuştur.

Yıl 2070;



            Amerika  başkanı sayın Obama hazretlerine,

Siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı saltanat merkezimi güçlendirmeye çalıştığımı  biliyorsunuz.

Bu konuda ayrıntılı bilgi sunmayı gereksiz görüyorum (Senaryonun tamamını siz yazdığınız için).

Ülkenizdeki gibi başkanlık sistemini tartışmaya açmam satarak ve yiyerek bitiremediğim ata mirası ülkenin anahtarını sorunsuz olarak size teslim etme gayretimin son adımıdır. Yarattığım gül bahçesindeki dikenlerin kısa sürede temizleneceğini bildiririm.

Şöyle ki;

Tarikatların, türbanın ve ulemaların partimin ve benim saltanatımdan soyutlanması ve ayrılması ve irticanın tehdit sayılması Kemalist askerler, yargı  ve laik muhaliflerden oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği nüfusun  % 48’ini oluşturan Türk azınlığın  yetki alanı içinde değildir.

Bunlar ancak tüm İslam dünyasınca atanan uzman kişilerden oluşan bir meclisin toplanması ve tüm ulemanın ortak kararı ile çözümlenecek büyük bir evrensel meselelerdir. İslam bilginlerinin bildiği üzere, şeriata aykırı kararlar herhangi makamdan olursa olsun, Milli Siyaset Belgesinden "irticanın tehdit olmaktan çıkarılması" gibi, sonuçsuz kalmaya mahkumdur.

İktidarım süresince ümmetim için atacağım her adım İslam dünyasında, sonuçları hepimizi mutlu edecek büyük bir heyecana yol açacaktır. Ayrıca gelişmiş ülkelerin bizim üzerimizden elde ettikleri kazançları da artarak devam edecektir. Partimin ve tarikatların ileri gelenleri aleyhinde laik yargının açmış olduğu davalar himmetiniz ve desteğinizle bertaraf edilecek ve muhalefet tamamen
sindirilecektir.

Bu konuda yüce kişiliğiniz ve hükümetiniz tarafından olanaklar ölçüsünde yapılabilecek ek destekleri  ve çok iyi sonuçlar veren entrika senaryolarını pek değerli sayarak karşılıksız bırakmayacağımı açıklamaya gerek yoktur. Bu vesile ile sağlıklı olmanızı yüce haktan niyaz eylerim.



                                                29 Ekim 2010 (Eskiden Türkiye denen ülkenin Cumhuriyet Bayramı tarihiymiş)
                                                Malum Sadık kulunuz  T. Erdoğan

- ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~
Metnin yazarı kesinlikle ben değilim.
Yazardan da izin almadım.
Yazarın başı derde girmesin diye kimliğini belirtmiyorum.
Çok da lazım olursa, kendisinden özür dileyerek sahipliğini belirtirim.

~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~
Basit yaşa ki başkaları da varlabilsin. 

Mahatma Gandhi

oO-------------------------------------------------------------------Oo

http://orajpoyraz.blogspot.com/

HANEFİ AVCI FETOŞA MESAJ GÖNDERDİ



-------- Original Message --------
From: Azo <azizgulertr@superonline.com>
 HANEFİ AVCI FETOŞA MESAJ GÖNDERDİ

"DURUN YOKSA BİRLİKTE OLDUĞUM EKİPLE BİRLİKTE HER ŞEYİ ORTAYA DÖKERİZ" DEDİ HATTA STAR TV UĞUR DÜNDAR ELİYLE VERİLEN MESAJ ÇOK KUVVETLİ OLDU.ÖNCELİKLE  ÖNDER AYTAÇ HANEFİ AVCI YAZI SERİSİNİ DURDURDU.

 FETOŞ VE EKİBİ DURUMU DEĞERLENDİRDİ VE BUGÜN ANLAŞMAYA HAZIR OLDUĞUNU BİLDİRDİ TAKİP EDİN ANLAŞMA OLACAK!!

 

21 Ekim 2010

Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Hanefi Avcı'nın avukatı, yaptığı yazılı açıklamada ilginç imalarda bulundu ve 'Elimizde manşet değiştirecek belgeler var' dedi.

 
 
29 Ekim 2010 F.G. açıkladı
Dün arkadaşlarımla aynı solukları alıyor, aynı heyecanı yaşıyor, aynı heyecanla belli bir istikamete doğru koşuyor, içimizde taşıdığımız bu muhabbetten etrafımızı haberdar kılmak istiyorduk. Bugün bu arkadaşlarımızdan bazıları baş aşağı gitti ve çamura düştü. Şimdi benim ona tekme vurmam büyük bir mürüvvetsizlik, haknâşinaslık ve sadakatsizlik olur. Şayet o arkadaş bir çamurun içine düştüyse benim yapacağım şey, elini bana uzatacaksa elimi ona uzatmak olmalıdır. Hatta daha da ileri giderek, icabında belime kadar çamurun içine girmeye ve onu oradan çıkarırken boğulmaya da hazır olduğumu söyleyebilirim.



****************************************************************************
****************************************************************************
Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır;
yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanır.
Giordano Bruno
*****************************************************************************
*****************************************************************************

Ermeniler ve İran kolkola....

LOVE STORY AND GEOPOLITICS

27 Oct 2010

A passionate Armenian-Iranian love story, plans to set up a common
customs gate, free economic zone under Russia's umbrella, a trade
circulation of 1 billion and even opening of a slaughterhouse in
Syunik region, is happening against the background of interesting
evens regarding Iran.

Analyst Harry Shultz, who publishes the newsletter for investors
"International Harry Schultz Letter" stated about the end of never
started World War III. "The Iranian war planned by Pentagon and Mossad,
which would inevitably bring about the start of World War III, is
cancelled. How do I know this? Follow the money and not propaganda.

Four American banks will open branches in Iran!... Citibank и Goldman
Sachs were the firsts to have presented the application! Since Goldman
Sachs is, as everyone knows, an American power behind the scene,
news is marvelous", he wrote.

Director General of International Atomic Energy Agency (IAEA) Yukiya
Amano also hopes to resume negotiations with the Iranian side in the
format of the Six (the five permanent UN Security Council members
and Germany) and looks forward to a constructive dialogue, he told
on October 27 in an interview to Russia 24.

About the fact that Iran can be eliminated from the list of NATO
enemies speaks other facts from Turkey. Ankara is trying to convince
NATO not to mention Iran in the list of potential threats because of
which the new air defense system will be launched. The Minister of
Foreign Affairs of Turkey Ahmed Davutoglu insists that this country
is not mentioned, then Turkey, perhaps, will agree to deploy the
missiles. And now Ankara is busy trying to persuade Iran that NATO
air defense system is not directed against Tehran.

How happy Armenia will be when Iran is withdrawn from the "axis
of evil"!

--
-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~
KARA GÖZLERİN

Kara gözlerindeki umut
Siyah saçları kadar karamsardı
ve kadere küsmüştü O, bir kere
Sevgiyi öldürdü diye...
Sanki ona uzanan ellerde
Keskin bir bıçak
Ha vurdu ha vuracak
Bu, benim karanlıklarım,
Bu benim sırlarım diyor hep
Bir gün gelecek
Şefkatle kollarına saracaklar...
Asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında
Umutları umduğu gibi çıkmamış
Beklentileri hep korkuları olmuş
Sanki bütün hayatı,
Kupkuru bir odadaymış kopamadıklarıyla..
Gülüşleri bir sigara içimi zamanı kadar az
Her nefeste biraz daha kısalırken
Bütün beklentileri
Duman duman uçuyorlardı.
Kurallar koymak isterken dostluklarına,
Kuralları bozduğunun farkında değildi aslında...
Şimdi o gözlerde,
Vakitsiz yağan yağmurlar var,
Hasat mevsimi bitmiş bahçelere
Sağnak sağnak yağacaklar.,
Belki gönlünde gökkuşağı açacak
Ama, altından çocuklar geçmeyecekler.
Su yerine zehir akacak ırmaklarından,
Hiç kimse içmeyecek...
ya Ben,
Şimdilerde bir bağ bozumu hüznü var içimde,
Üzümlerim gazap üzümü
Şaraplarımsa gözyaşları...
Sen güz güneşinde, sanki kanadı kırık bir kuş,
Konmuştu bahçeme,
Ona şefkatle eğilirken
Pır diye uçtu birden
Kırık sandığım kanatlarındaki sahtelik,
ve inancımla birlikte.


Ahmet Muhip DRANAS

oO-------------------------------------------------------------------Oo

http://orajpoyraz.blogspot.com/

Akaryakıtın yüzde 70'i yabancılara geçti

Devlet üretim yapmaz, çaput, çimento, petrol üretmez, hastane, pastane işletmez, işletmecilik yapmaz, devlet onu yapmaz, devlet bunu yapmaz.
Peki ya ne yapar, babalar gibi her şeyini satar.
Maliyesini satar Reji kurulur, vergi sistemini satar mültezim sistemi kurulur.
Devleti yönetenler, satılan varlıklara hissedar olur, kar eder, zengin olur.
Adalet sistemini satar, tahkime razı olur.
Satacak hiçbir şey kalmayınca da, götürü olarak toptan kendi vatandaşlarını satar.
Kepengi kapatır, ülkenin tapusunu da resmen devredince sorun tamamen hallolur.
Sonunda her şeyi satılabilir meta olarak görünce, en uzaktan başlayarak, en yakınındakileri, ve hatta kendini bile satarsın.
Nasıl olsa ticaret değil mi?
Ne olacak?!

Osmanlı bunu yapmadı mı?
Padişah Bağdat demir yolunun, Irak petrollerinin büyük hissedarlarından değil miydi?
Bizzat sultan ülke varlıklarını satarak zengin olmayı tercih etmemiş miydi?
Ülkede ihaleyle satılan imtiyazlar Londra Borsasına kote, sultan ve paşalar hissedar.
Bunu da normal bir devlet yönetimi zanneder, böyle sunarsın.
Güzel iş...
Negatif blançoyla, üretmeden, çalışmadan, yorulmadan, borçlanarak yaşamayı bir yaşam felsefesi sananlar, sonunda satacak hiçbir şey kalmayınca ne oldu?
Koca bir imparatorluk dibe vurdu.
Kendileri de, dünyanın dört bir tarafına saçıldılar.


Şimdi de sıra Cumhuriyette.
Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun...

Çalışmadan,yorulmadan,öğrenmeden,

rahat yaşama yollarını aramayı ihtiyat haline getirmiş milletler,

evvela haysiyetlerini,sonra hürriyetlerini

ve daha sonra istiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar...


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

İşte bu kadar.......
- ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~ - ~

Akaryakıt piyasasının önemli oyuncularından Petrol Ofisi'nin, hisselerinin, ortağı OMV'ye devriyle birlikte Türk akaryakıt sektöründe yabancı şirketlerin payı yüzde 70'e yaklaştı.

-- 
-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~
Öteki insanlardan daha akıllı olmadığımı biliyorum; yalnız bunu kimse bilmesin istiyorum; çünkü dünya benden daha akıllı olduğunu sanan budalalarla dolabilir.

Düşüncenin Düşünceli Sözleri

oO-------------------------------------------------------------------Oo

http://orajpoyraz.blogspot.com/