Söze başlarken...
Türk-Amerikan ilişkileri 2003'teki tezkere krizinin ardından tam 7 yıl sonra yine büyük bir sarsıntı geçiriyor. ABD Başkanı Barack Obama'nın göreve gelmesinin hemen ardından İstanbul'da yaptığı tarihi konuşma iki ülke ilişkilerinde bahar havası estirmişti. İsrail'in Gazze'ye saldırısı, Davos'taki 'One Minute' gerilimi ve Mavi Marmara krizi sadece Tel Aviv'le değil, Washington'la da zorlu bir süreç yaşanmasına yol açtı. İran'la imzalanan uranyum zenginleştirme anlaşmasının ABD'den destek görmemesi ve Ankara'nın İran'a yaptırımlara 'hayır' demesi, 'Türkiye'nin ekseni nereye kayıyor?' tartışmalarına yol açtı. Şu anda iktidarda olan Demokratlar, Bush dönemine göre son derece sakin tepkiler verseler de, Türkiye ile ilgili Washington'daki hava halen oldukça ağır. Böyle bir iklimde, Washington'da kapalı kapılar ardında Türk-Amerikan ilişkilerine nasıl bakıldığını konunun uzmanlarıyla konuştuk ve size ABD'den görünen Türkiye'yi fotoğraflamaya çalıştık...
İlişkiler tezkere krizinden daha ciddi bir noktada
Türkiye ile Amerika arasında hiçbir zaman 'altın devir' yaşanmadığını belirten Ian Lesser, ilişkilerin 2003'teki tezkere krizinden daha gergin olduğu kanısında. Lesser, Türkiye'nin Füze Savunma Sistemi'ne destek vermesinin 'eksen kayması' tartışmalarının önünü kesebileceğini savunuyor
ABD'nin etkin düşünce kuruluşlarından Alman Marshall Fonu'nda Türkiye, Akdeniz ve Atlantik Güvenliği konularında çalışan Ian Lesser, Amerikan ve Türk medyasının iyi tanıdığı isimlerden. Geçen hafta perşembe günü Washington'da biraraya geldiğimiz Lesser ile Türk Amerikan ilişkilerinin dünü, bugünü ve geleceğini konuştuk:
- İsrail'le Mavi Marmara gerilimi ve ardından Türkiye'nin İran'a yaptırımlara 'hayır' demesi Washington'da nasıl bir Türkiye algısı oluşturdu?
Washington'da farklı gruplar Türkiye'yi farklı algılıyor. Yaklaşık bir yıldır Washington'da düşünce kuruluşları (think-tank), diplomasi, medya ve entelektüel çevrelerde Türkiye ile ilgili oldukça ciddi ve kutuplaşmış bir tartışma var. İran yaptırımları ve Gazze gerilimi Türkiye'yi genel dış politika konusu olmaktan çıkarıp, ABD dış politikasının temeli açısından eksen tartışmalarına konu yaptı.
- Şu anda Washington biraz sessiz. 6 ay sonra geldiğimiz nokta nedir?
Burada Türkiye'nin İran konusunda başka bir pozisyon alması ile ilgili bir kafa karışıklığı yaşanıyor. Türkiye'nin ABD ve AB'nin İran'a ek yaptırımlara uyup uymayacağı gözleniyor. Türkiye bu konuda istekli değil. Pek çok insan Türkiye'nin nedenlerini anlasa da bu bizim beklentilerimize tümüyle aykırı.
- Türkiye ile ABD arasında 2003'teki dönemle bugünü kıyaslarsanız, tezkere krizi mi, bugün geldiğimiz nokta mı daha gergin?
2003'le kıyasladığımızda, ben şu andaki durumun çok daha ciddi olduğunu düşünüyorum. 2003'te tezkerenin Türk Parlamentosu tarafından kabul edilmemesiyle ilgili yaşanan hayal kırıklığı daha çok Pentagon ve güvenlik-strateji çevrelerindeydi. Siyasi çevrelerde bu o kadar büyük bir tepki ve algı değişikliği yaratmadı. Ayrıca, pek çok ülke savaşı desteklemedi zaten. ABD'nin kendi içinde bile Irak savaşı ile ilgili tartışma vardı, bu nedenle Türkiye'ye karşı daha az siyasi tartışma yarattı. Bugünse, başka türlü bir sorun var: Türkiye'de ABD ile ilgili Obama sonrası kamuoyu algısı ne yazık ki pek değişmedi. Burada ise, Türkiye tartışması gittikçe yapısallaşıyor. Bu artık sadece 'Türkiye'nin çıkarları ve siyaseti' sorunu değil, 'ABD'nin temel dış politika hedefleri açısından Türkiye nereye gidiyor?' sorusu. Çünkü, İran ve İsrail konuları bu yönetimin en temel iki dış politika konusu.
BUSH DAHA SERT TEPKİ VERİRDİ
- Daha kötü bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorsunuz. Fakat, ABD Yönetimi'nin bugünkü tepkilerine bakınca, 2003'e göre Türkiye'ye karşı çok daha yumuşak bir ton duyuyoruz...
İlk olarak bu iki yönetimin birbirinden çok değişik stilleri var. İran'a yaptırımlara 'hayır' diyen Türkiye'ye Bush yönetimi bu kadar sakin tepki vermezdi eminim. Ama bu sizi yanıltmasın. 2003'te burada özel bir dış politika kararı tartışılıyordu, bugünse, Türkiye ile ilgili 'nereye gidiyor, NATO'da kalacak mı, 10 yıl sona partnerimiz olacak mı?' gibi sorular soruluyor. Ben bunların çoğunun böyle olmadığını bilsem de (Türkiye elbette NATO'da kalacak mesela) ama Washington'da hemen her gün bir yerde bunlar tartışılıyor. Resmi yetkililer sakin olabilir, ama durum 2003'ten farklı.
SÖYLEM ELEŞTİRİSİ
- Türkiye'nin bunları değiştirmesi için yapabileceği bir şeyler var mı? Bu konuda somut beklentilerden bahsedebilir miyiz?
Elbette Türkiye'nin kendi bölgesinde siyasi tercihleri var ve bunla her zaman ABD'ninkilerle örtüşmeyecek. Ancak, ben bu sorunların pek çoğunun İsrail, bölgesel istikrar gibi konularda siyasi liderlerin kullandıkları jargon, ton ve yorumla ilgili olduğunu düşünüyorum. Amerikan dinleyicisi ne Türkler ne de Ortadoğulular gibi. Türk hükümeti kendisinin tercihleri ve endişeleri konusunda yaptığı bazı yorumlarla burada tepki çekiyor.
- Yani eylemler kadar, söylemler de bu süreci tetikliyor mu diyorsunuz?
Evet, herşey yapılanlar nedeniyle değil, bazen de söylenenler nedeniyle bu hale geldi.
- Küresel Füze Savunma Sistemi önümüzdeki dönemde oldukça büyük tartışma konusu olacak gibi görünüyor. Eğer Türkiye yaklaşmakta olan Lizbon Zirvesi'nde 'evet' derse, bu karar süreci dengeler mi?
Elbette, kesinlikle. Türkiye bu sistemi desteklerse, ABD'deki stratejik çevrelerde olumlu etki yaratacak.
ALTIN DEVİR HİÇ OLMADI
- Peki, Türkiye'nin yönü konusundaki tartışma bitirecek kadar ikna edici bir adım mı olur bu?
Bence bu pek çok kişiyi ikna edici olacaktır. Ama hiçbir zaman geri dönmüyoruz. Sanki geçmişte bir altın devir vardı da, o yok olmuş değil çünkü. Ben Türk-Amerikan ilişkilerinin her dönemde çok önemli ama iki taraf açısından da yönetmesi çok zor bir ilişki olduğuna inanıyorum. Türkiye'nin füze sistemine NATO çatısı altında destek vermesi, iki ülkenin beraber yapabileceği yeni projelere güzel bir örnek ve dönüm noktası olur.
- Peki 'hayır' derse?
Bu, endişe listesine eklenecek yeni bir madde olur. Doğru veya yanlış ama Türkiye'nin stratejik tercihi, rolü ve ekseni konusundaki tartışmayı tetikler. Şu anda devam eden görüşmeler son derece detaylı tartışmalar. Bu nedenle, Türkiye'nin bu sistemi kendi güvenliği açısından olumlu bir sistem olarak gördüğünü düşünüyorum. Bu cesaret verici.
- Kongre'den Ermeni Soykırımı tasarısının geçme ihtimalini nasıl görüyorsunuz?
Bunu tahmin etmek çok zor. Her yıl bu tekrar tekrar masaya geliyor.
- Türk Hükümeti okyanusun bu yakasına dış politikadaki farklı tercihlerinin nedenlerine ilişkin mesajlarını gönderebiliyor mu?
Bence Türkiye açısından bu hep çok zordu. Çünkü yıllarca ilişkiler, güvenlik işbirliğine dayalıydı. Türkiye ile ilgilenen kişi sayısı oldukça sınırlı. İnsanlar Türkiye ile ilgili yeterince bilgi sahibi değiller. Bu da kamu diplomasisi sorunu Türkiye için daha büyük hale getiriyor. Daha önceki Türk hükümetlerinin bu konuda çaba harcadıklarını biliyorum ama bu pek kolay bir şey değil. Ama yine, de ABD'nin Türkiye'de yaşadığından farklı. Türkiye ile ilgili tartışma ABD halkı düzeyinde değil, siyasi ve diplomatik elitler düzeyinde, Washington'da ABD Kongresi'nde oluyor. En çok tepki orada var.
Türban kişisel tercih ve dini özgürlük sorunu
- Türkiye gerçekten Yahudi lobisinin desteğini kaybetti mi? Artık Türkiye'nin aleyhine mi çalışıyorlar?
ABD'deki Yahudi lobisi derken çok dikkat etmek lazım. Ortada harmonik bir Yahudi lobisi yok. Hiçbir zaman da yoktu. Ortada sağdan sola, muhafazakardan ilerlemeciye çok geniş bir yelpazede farklı Yahudi örgütlenmeleri var. Bu nedenle pek çok konuda farklı görüşlere sahipler. Ama Türkiye ile İsrail arasında bozulan ilişkilerin ABD'deki Yahudi kesimleri endişelendirdiği kesin. Genel kanı gittikçe negatifleşiyor ve bu Yahudi kitleleri de etkiliyor. Henüz Türkiye aleyhine bir şey yaptıklarını görmüyorum. Türkiye'ye karşı çok destek veren gruplar, şu anda daha çok şüpheci.
- Türkiye'nin türban sorunu Abd'de nasıl görülüyor?
ABD gelenekleri Türkiye'den farklı. Türkiye'deki laiklik tartışması bizde yok. ABD göreceli olarak dindar bir toplum ve pek çok Amerikalı bu tarz sorunları kişisel tercih ve dini özgürlükler olarak görüyor. Bizim Türkiye tartışmamızda, bunlar pek fazla ilgi görmüyor. Türkiye'nin kendi sorunu gibi algılanıyor ve üzerinde pek bir görüş üretilmiyor.
DÜNYADAKİ YENİ DENGELER 10 YILDA ŞEKİLLENECEK
- ABD ile Türkiye arasındaki mevcut gerilimi dünyanın iki kutuplu dünyadan çok kutupluya geçişinin doğal bir sonucu olarak gören bir yaklaşım var. Siz bu yaklaşıma katılıyor musunuz?
Türkiye'de özellikle AKP'ye yakın dış politika stratejistinin Türkiye'yi böyle gördüğünü ve Türkiye'nin uluslararası arenadaki değişimlere cevap verdiğini düşündüğünü biliyorum. 'Dünya dengeleri değişti, ABD dış politikası değişti ve hepimiz çok kutuplu bir dünyada yaşıyoruz. Neden çok kutuplu bir dış politikamız olmasın?' diyorlar. Bu, aslında Türkiye açısından son derece mantıklı bir argüman. Ama ABD'nin de kendi çıkarları açısından buna karşı çıkması çok normal. Ben bu sorunun bugünden yarına değişeceğini zaten düşünmüyorum. Burada büyük güçlerin Amerikan ve Türk dış politikasının değiştirmesinden bahsediyoruz.
- 10 yıl gibi bir süreçten mi bahsediyoruz?
Belki, belki daha uzun. Ben Türkiye'nin büyük fotoğrafa yanıt verdiği tezinde büyük gerçeklik görüyorum. Türkiye bu durumdaki tek ülke değil, Brezilya, Hindistan, Çin hepsi farklı yollara gidiyor. Belki ABD olarak bizim de dünyanın değiştiğini ve yeni güçlerin ortaya çıktığını ve biraz kavramamız ve eski beklentilerimizden vazgeçmemiz gerekiyor. Bazı açılardan ABD'deki Türkiye tartışması, Türkiye'deki kutuplaşmış tartışmaların küçük ölçeklisi. Washington'daki pek çok kişi, kendilerini Türkiye'deki bu tartışmanın bir parçası olarak görüyor. Bu aynı zamanda küreselleşmenin entelektüel hayattaki etkisi olarak da görülebilir. Burada olan veya söylenenler, Türkiye'deki uluslararası tartışmanın parçası olabiliyor.
YARIN: İran'la ticarete devam eden Türk şirketleri kara liste için yakın markajda.
Şenay YILDIZ