7 Ağustos 2025 Perşembe

BİR FETÖ CELLADI: MUSTAFA KARATAY


BİR FETÖ CELLADI: MUSTAFA KARATAY

02,Ekim,2024 tarihinde medyaya şöyle bir haber düştü:

, 8 yıldır aranan FETÖ'cü eski hâkim Mustafa KARATAY Ankara'da saklandığı evde yakalandı.

Adam evinin yatak odasında kıyafetlerin arasında saklanmış olarak bulunmuş. Anlaşılan elbise dolabına girmiş.

Haberi alır almaz bütün benliğimi farklı duygular kapladı. Çünkü bu şahıs, savcı kılıklı hain Mustafa BİLGİLİ ile birlikte, başta Çevik BİR Paşa olmak üzere 28 Şubat davasının soruşturma sürecinde yargılanan pek çok komutanın tutuklanmasının baş faillerinden biriydi.

Beni de o tutuklamıştı.

Suratını 12 yıl sonra yeniden gördüm. Hemen sosyal medyada aşağıdaki X mesajını paylaştım:

1. 28 Şubat kumpas davasının soruşturma sürecinde, henüz ilk gözaltı dalgasında, savunmalarımızı yaparken bizleri oturduğu yerde uyuklayarak dinleyip sonra da hakkımızda tutuklama kararı veren bu iblis 15 Temmuz'dan 8 yıl sonra nihayet yakalanmış.

2. Hâkim kılıklı bu hainin kendisi 8 yıldır kaçak yaşarken, bizleri "kaçma şüphesi var" diye tutuklamıştı. Oysa tutukluluk kararı verdiği askerlerin hiç biri kaçmamış, aksine arandığını öğrenince ta yurt dışından kendi ayağıyla gelmişti.

Sonra aklım o günlere gitti… 28 Şubat kumpas davası kapsamında gözaltına alınma ve tutuklanma olayı da dahil olmak üzere tüm soruşturma ve cezaevi sürecinin gün gün anlatıldığı "28 Şubat, Sincan'dan Tarihe Notlar" kitabının ilgili sayfalarına göz attım.

İşte bu şahsın kimliği ve 28 Şubat davası hakkında milletimizin daha net bilgi sahibi olması açısından, kitabın 52,60'ncı sayfalarında yazılanları aşağıda özet halinde paylaşıyorum:

* *

Alican TÜRK: Mahkeme, Uyuklayan Hâkim Mustafa KARATAY ve Tutuklanışım

06,10,2024

Savcılık sorgusundan sonra bizim gruba sıra geldiğinde saat gece yarısını geçmiş, tarih 16 Nisan (2012)olmuştu. O saatten sonra duruşma olmaz diye düşünüyordum ki, yanılmışım. Saat 01.30 civarı hâkim karşısına bu kez biz çıkmaya başladık. Öğrendik ki sorgulamalardan sonra başsavcılık, sorguya alınan 13 kişiden, ben dahil, 12 kişiyi tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk etmiş, bir kişiyi, emekli bir hava astsubayı, serbest bırakmış.

Duruşmamız 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılacak. Mahkeme Başkanı Hâkim Mustafa KARATAY. Salonun kapısına duruşmaya girecek 12 kişinin isim listesini astılar. Bu liste aynı zamanda duruşmaya giriş sırası… İlk sırada Çevik Paşa'nın bulunduğu listenin tamamı şöyle: Org. Çevik BİR, Tümg. Ümit ŞAHİNTÜRK, Tuğg. Ünal AKBULUT, Alb. Yüksel SÖNMEZ, Alb. Yahya Cem ÖZARSLAN, Alb. Serdar ÇELEBİ, Alb. Ruşen BOZKURT, Alb. Oğuz KALELİOĞLU, Bçvş. Necdet BATIRAN Alb. Cengiz ÇETİNKAYA, Alb. Alican TÜRK, Bçvş. Hamza ÖZALTUN.

Ben sondan ikinci, yani 11'nci sırada hâkim karşısına çıkacağım.

Mahkeme salonuna sadece sanık ile avukatı giriyor. Hâkim, zabıt kâtibi ve mübaşiri de sayarsanız içeridekiler toplam 5 kişi oluyor.

İlk giren Çevik Paşa'nın çıkması da uzun sürdü. Bu gidişle sabahı bulacağımız kesin… Herkes yorgun. Buna rağmen sıramızı beklerken hâkim karşısında neler söyleyeceğimizi kafamızda tasarlayıp küçük notlar almaya çalışıyoruz. Sahi, duruşmaların sonucu ne olabilir ki? Serbest bırakılabilir miyiz? Bir önceki gün mahkemeye çıkan 16 kişiden 7'si serbest bırakıldığına göre bizden de olabilir.

Olursa kimler olabilir?

Ümit Paşa'nın güçlükle ayakta durduğu anlaşılıyor. Oldukça ciddi sağlık sorunları varmış ve sürekli doktor kontrolü gerekiyormuş. Hatta birkaç gün içinde ameliyat olacağı konuşuluyor. Ameliyat günü bile alınmış. Bu haliyle onu tutuklayabilirler mi? Hiç belli olmaz; Ergenekon, Balyoz ve diğer davalarda insanlığın bir kenara konduğu durumlar sıkça yaşanmıştı.

(…)

Hâkim huzurundaki savunmalar / ifadeler listedeki sırayla devam ediyor. Biz içeriden çıkanların başına merakla üşüşüp "geçmiş olsun" derken, çıkanlar ise bir taraftan mahkemeye verdikleri ifadeyi değerlendiriyor, bir taraftan da şaşkınlıkla hâkimin davranışını konuşuyorlardı:

, Ya abi gördün mü, adam resmen uyuyor!

Gerçekten de saat 03'ten itibaren Hâkim Mustafa KARATAY'ın huzurundan çıkan her "ikili"nin serzenişi aynıydı:

, Hâkimin seni dinlediği falan yok, kesinlikle uyuyor!

Çevik Paşa anladığım kadarıyla tutuklanacağından neredeyse emin, ama sakin görünüyor, heyecanı varsa da belli etmiyor. "Hiç bir şeyi dert etmiyorum. Ben bir suç işlemedim, Genelkurmay olarak MGK'nın kararlarını uyguladık. Her şey devletin kayıtlarında var.(Elinde tuttuğu Saygı ÖZTÜRK'ün MGK isimli kitabını göstererek)İşte her şey burada açık açık yazıyor!" diyor ve ekliyor: "Tek derdim eşim… Kötü hastalığa yakalandı. Ve bana en çok ihtiyaç duyacağı bir dönemde yanında olamayacağıma üzülüyorum."

(…)

9'ncu sırada mahkemeye giren Necdet Başçavuş (BATIRAN) ve avukatı dışarı çıktıklarında da öncekilere benzer laflar ediyorlardı:

, Valla hâkim hiç dinlemiyor bile… Uyuyor!

Benden önce, yani 10'uncu sıradaki kişi Cengiz Albay… Cengiz Albay neşesini hiç kaybetmemişti. Hatta mahkemeyi beklerken anlattığı fıkralara gülmekten neredeyse yerlere yatacaktık. Belki de sinirlerimiz boşandığı için o kadar gülüyorduk, kim bilir?! Lakin sıra kendisine gelirken o da bir köşeye çekilmiş, hâkime neler söyleyeceğini not almaya çalışıyordu. Nihayet saat 04.30 gibi avukatı ve aynı zamanda binbaşılıktan emekli devre arkadaşı Müşteba AYDIN ile birlikte mahkeme salonuna girdi.

Savunması yaklaşık 15 dakika sürdü… Ardından ben ve Atila (avukatım) içeri girmeye hazırlanırken mübaşir "Beş dakika içeri kimse girmesin!" diye seslenerek kapıyı kapattı.

Cengiz Albay'ın yanına gidip geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. O da, avukatı Müşteba Bey de şaşkın gibiler… Avukatı şunu söylüyordu:

, Allah Allah!..Yav Cengiz, gördün işte adam dinlemedi bile bizi!.. Valla neredeyse düşüp yığılacak diye korktum.

İlginç!

Nihayet saat 04.50'de11'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nin kapısında görünen mübaşir adımı seslendi. Önde ben, arkada Atila salona girip sanık ve savunma mahallindeki yerlerimize geçtik. Ceketimin önünü iliklemiş, saygılı biçimde ayakta duruyorum. Her çıkanın "Hâkim uyuyor" sözü üzerine dikkatim daha ziyade hâkimin davranışlarında… Zabıt kâtibi bilgisayarın başında kimlik tespitine yönelik sorular sorarken bile ben zabıt kâtibine değil hâkime ve tepkilerine bakıyor, inceliyordum.

Gerçekten de Hâkim Mustafa KARATAY kendisine ayrılan yüksek ve upuzun kürsüsünde hafif sağa dönmüş şekilde oturuyordu. Uykusuz ve hayattan bezgin hali öyle belli ki!.. 40 yaşlarında görünüyor, ama saçları oldukça kırlaşmış. Zabıt kâtibinin kimlik tespit soruları sırasında ayağa kalktı, iki, üç adım yana yürüdü, sonra tekrar yerine oturup bana hitaben buyurgan bir ifadeyle konuştu:

, Evet, hakkındaki suçlamaları biliyorsun! Bu konuda neler söyleyeceksin? Yalnız söyleyeceklerini ağır ağır konuşarak anlat ki arkadaşımız da söylediklerini zapta geçirsin!

Dönüp bir cümle de Atila'ya etti:

, Avukat Bey, sen de monitörden kâtibin yazdıklarını takip et, yanlış bir şey yazarsa uyarın, düzeltsin!

Hep "sen" diye konuşuyor… Hâkimler karşılarındakilere öyle mi hitap eder?

Belki de öyledir.

Neyse, söz sırası bende artık… Elimdeki kâğıda aldığım notlara zaman zaman göz atarak ifademi verdim.(İfadem kitapta yer alıyor, isteyenler oradan bakabilir. Yazıyı kısaltmak adına çıkardım. A.T.)

(…)

İfademi, bana söylendiği gibi, zabıt kâtibine tane tane yazdırırken gözüm hep hâkimin üzerindeydi. Gerçekten de hâkim Mustafa KARATAY beni hiç dinlemiyor, hafif sağa dönmüş, sağ dirseğini masaya, yanağını sağ avucuna dayamış bir halde gözleri kapanıp gidiyordu. Bazen gözleri yarı aralanıyor, tam karşıya birkaç saniye boş boş bakıyor, ama Sayın Hâkim ne yapsa da gözkapaklarına "hakim" olamıyordu.

İfademin sonunda "saygılarımı sunuyorum" kelimeleri ile sözümü bitirdiğimde, Hâkim Bey'in birkaç saniye gecikmeli olarak konuşmaya girdiğini fark ettim.

, Ee, evet, peki!.. Savunma makamının da diyeceklerini alalım.

Ve avukatım, arkadaşım Atila bir taraftan hazırladığı metni zabıt kâtibine tane tane yazdırırken bir taraftan da önündeki monitörden yazıyı kontrol ediyor, yanlış yazılan kelimeleri kâtibe düzelttiriyordu.

Sayın Hâkim Atila'yı da beni dinler gibi dinledi; bir an gözleri kapandı, başı düştü, irkilerek tekrar doğruldu, gözünü açtı, tekrar kapattı…

Yaklaşık 25,30 dakika süren sorgulamam bu şekilde cereyan etti ve bitti.

Bu kadar lakayt, bu kadar gayrı ciddi bir duruşma olacağını kırk yıl düşünsem bilemezdim.

Benden sonra son sırada mahkemeye giren 67 yaşındaki Hamza Başçavuş(ÖZALTUN) salondan çıktığında saat 05.45'e geliyordu.

İşte nihayet 12 Nisan'da başlayıp dördüncü günün sonuna yaklaşan gözaltı sürecinin sonuna gelmiştik. Yaklaşık 22 saattir süren savcılık sorgusu ve mahkeme aşamasının sonucu az sonra açıklanacaktı. Herkes bizden önceki grubun mahkeme sonuçlarına bakarak bir tahmin yürütüyordu. Genel kanı, Çevik Paşa ile o dönemde albay rütbesi ile görev yapan ya da en azından kurmay olan personelin tutuklanabileceği, düşük rütbeli subaylar ile astsubayların serbest kalacağı yönünde… (…)

Aramızda tutuklanmayacağına en emin olanlardan biri Cem Albay…

Saat 06'yı biraz geçerken ortalık hareketlendi, mübaşirin sesi duyuldu:

, Salonaaa!.. Sonuçlar açıklanacak!..

Hepimiz aynı anda içeri girip mahkeme salonuna doluştuk. Sanıklar ve savunma kendi yerlerine geçti. Hâkim Bey yukarıda belirdi ve ayakta, ama yine hafif sağ yanına dönmüş şekilde durarak şu kısa açıklamayı yaptı:

, Evet, mahkeme sonucunu açıklıyorum: Yargılama sonucunda 3 kişinin tutuksuz, geri kalanın tutuklu yargılamasına karar verildi. Üç kişinin isimleri şunlar: Ümit ŞAHİNTÜRK, Necdet BATIRAN ve Hamza ÖZALTUN!

Ve arkasını dönüp çıktı.

O anki sessizliği anlatamam… Kendisinin suçsuz olduğuna inanan ve serbest kalacağını bekleyenler bir an sanki üzerlerine bir kova soğuk su atılmış gibi kalakaldılar. İsmi okunan / serbest bırakılan üç kişi de ne diyeceğini, ne yapacağını bilememenin şaşkınlığında… En ufak bir sevinç, hatta tebessüm emaresi bile yok.

Gerçekten çok garip bir duygu durumu…

Sanki çok daha uzunmuş gibi geçen ama aslında 2,3 saniyelik o anın sonunda herkes kendine geldi ve ardından sırayla Ümit Paşa, Necdet ve Hamza Başçavuşlarla tokalaşıp karşılıklı "geçmiş olsun, hayırlı olsun" dileklerinde bulunuldu. Hamza Başçavuş'un gözleri dolu… Serbest kaldığına sevindiği için mi yoksa bize üzüldüğünden mi acaba?(*)

(…)

Serbest kalan üç kişi çıktıktan sonra geri kalan biz 9 "tutuklu" avukatlarımızla birlikte "Tutuklama Müzekkeresi"nin hazırlanmasını beklemek üzere salonda oturduk. Polisler de bizle beraber…

(…)

Nihayet tutuklama müzekkeremiz çıktı. Hepimize isnat edilen suç aynı: "T.C. Hükûmetini cebren devirmek, hükûmetin görevlerini kısmen veya tamamen engellemek, engellemeye teşebbüs etmek, darbeye teşebbüs etmek."

Ve bizler, "bu suçu işlediğimize ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığı, suçun katalog suçlardan olması, kaçma şüphesi ve adlî kontrolün yetersiz kalacağı" gerekçeleriyle tutuklandık.

Evet, soruşturma kapsamında adını televizyonlarda görünce ta Azerbaycan'dan, Hazar Denizi'nin ortasından apar topar koşup gelen Serdar Albay bile "kaçma şüphesi" ile tutuklanmaktan kaçamadı.

Ve böylece hepimiz için Sincan'a yol göründü.

* *

İşte 8 yıldır firarî durumda olan ve nihayet 02 Ekim'de evinde elbiseler altında gizlenirken yakalanan hâkim kılıklı iblisin mahkemedeki tavrı, durumu, tutumu böyleydi.

O bir hâkim değildi; o tarihte siyasî iktidarın da koruyup kolladığı organize bir kötülüğün baş aktörlerinden biriydi, aldığı talimatı yerine getiren bir uşaktı, bir haysiyet celladıydı.

28 Şubat davası işte bu adamların elinde başlatıldı, soruşturma bunların eliyle yürütüldü, tutukluluğun devamı kararları bunların eliyle verildi. Davanın iddianamesini Mustafa Bilgili adlı savcı kılıklı bir başka iblis yazdı; 102'si asker 103 kişi işte o iblisin yazdığı iddianame ile yargılandı. 14 komutan işte o iblisin yazdığı ve her tarafı sahtekârlıklarla dolu o iddianame ile cezalandırıldı. Ve o iddianame üzerinden yargılama hâlâ devam ediyor.

Mustafa KARATAY yakalandıktan 2 gün sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklanmış ve bizleri gönderdiği Sincan F Tipi Cezaevine şimdi kendi gönderilmiş.

Merhamet duygusu oldukça yüksek biriyim. Kimseye kin tut(a)mam. Bağışlayıcılığın da bir erdem olduğunu düşünürüm. Ancak kendi çıkarları için hukuku eğip bükenleri, bilerek ve isteyerek adaletin ırzına geçenleri, suçsuz insanları çeşitli iftiralarla içeri atıp yaşamlarıyla oynayanları, aileleri perişan edenleri asla bağışlayamam.

Nitekim onun yargılanacağı mahkemeye "Katılan" sıfatıyla başvurup en ağır cezayı alması için çabalayacağımı da buradan açıkça ilân ediyorum.

Alican TÜRK 06,10,2024

(*) Hamza Başçavuş tutuksuz yargılandı, sonuçta beraat etse de yıllar süren yargı sürecinde gırtlak kanserine yakalandı. Uzun bir tedavi süreci geçirdi. Ancak hastalığa yenik düşerek 27,Mayıs,2020 tarihinde (yani aynı davada yargılanan dönemin Genelkurmay Başkanlarından (E) Org.İsmail Hakkı KARADAYI'nın vefatından bir gün sonra) vefat etti.

https://www.sunsavunma.net/bir,feto,celladi,mustafa,karatay/


--

- - - - - - - - - - - - - - - -

Ersan Şen: Vatandaşların mutsuz kardeşim Bu seçim kaybettirir…

https://www.youtube.com/watch?v=aUVQz7z_Y3c

- - - - - - - - - - - - - - - -

Bana Adını Sor

11 Mart 2015

Geçtiğimiz günlerde, bu tanıtım yazısını yazmak için 13 Mart'ta vizyona girecek Bana Adını Sor'un ön gösterimindeydim. Biz ünlüler pek çok şeyi halktan önce görme imkanına sahip oluyoruz ve bu harika bir duygu. Tabi ünlü olmanın dezavantajları da var. Yolda rahat rahat yürüyememe, gece kulübü çıkışında sıkıştırılma, magazin basınının devamlı takibinde olma gibi… Ama bunlar hiç başıma gelmedi nedense. Birileri benim ünlü olduğumu bu insanlara söylemeli.

Bana Adını Sor bir aşk hikayesi gibi başlıyor. Yetiştirme yurdundan iki yakın arkadaş, Yasemin ve Hakan, yıllarca hiç ayrılmadan 30'lu yaşlara yaklaşmışlar. İlişkileri dostluk gibi görünse de, Yasemin Hakan'ı öbür türlü de sevmektedir. Bir de hayatlarına Merve isimli biri girer. Ve aşk üçgeni start alır.

Rahat rahat yayılmış çay ve kurabiyeler eşliğinde filmi seyrederken (biz ünlülerin böyle bir ayrıcalığı var) Hakan'ın hal ve hareketleri yüzünden sinirlerim bozuldu. Yasemin (Özge Borak) kendisini sevmesine rağmen Hakan bunu fark etmiyor. Ona adeta bir bacı gözüyle bakıyor. Dikkat buyurun, bacı gözüyle baktığı kişi Özge Borak. Okuyucularımızın daha iyi anlaması için büyük harflerle yazayım: ÖZGE BORAK. Hala bir şeyler netleşmediyse google > search > Özge Borak.

Bir insanın Özge Borak'a bacı gözüyle bakabilmesi için onun gerçekten bacısı olması gerekir. Öbür türlüsü eşyanın tabiatına aykırıdır. Ama Hakan, tabiat kanunlarıyla alay edercesine, skolastik bir zihin yapısıyla, Yasemin'e sevgili gözüyle bakmıyor. Üç günlük beş günlük hadise değil, neredeyse 20 yıl boyunca anlamamış Yasemin'in kendisini sevdiğini…

Hakan sen iyi misin? İyi misin sen Hakan? Nasıl hayatlar yaşıyorsunuz siz ya? Bir kız benden hoşlanacak ve ben bunu fark etmeyeceğim öyle mi? Ben böyle bir durumda en ufak ipucuna bile devasa anlamlar yüklerim. Otobüste akbilini uzattığım kız bana gülümsese bundan mana çıkarırım, doğacak çocuklarımıza isim düşünürüm, arkadaşlara hatunun teki pis yazdı bana derim. Nasıl insanlarsınız Hakan, anlamıyorum sizi Hakan, bu hoyratlığı çözemiyorum Hakan.

Yanında Özge Borak varken bir de bu Hakan'ın hayatına Merve (Başak Parlak) giriyor. Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor. Kıza tam araba çarpacakken Hakan kıza sarılarak kurtarıyor, sonra fırsat bu fırsat deyip sarıldıkça sarılıyor, Hakan amacını aşıyor, Hakan hoyratlaşıyor, Hakan çapkınlığın kitabını yazıyor. Vay arkadaş. Biz aynı durumda kızı sarılarak kurtarsak yürü git pis herif, bırak araba çarpsın bana, dokunma sen der. Ama Hakan'da şeytan tüyü var.

Pek çok Türk gencinin bir sevgili bulamadan yıllar geçirmesi işte bu Hakan'lar yüzünden. Normalde evrende bir denge var. Dünyada ortalama her bir erkeğe bir kadın düşüyor. Ben niye yalnızım, benim hakkım nerede diye sızlanıyorsanız, sizi Hakan'la tanıştırayım. Bravo Hakan, al Yasemin'i de sen al, Merve'yi de sen al, buyur Nebahat da senin olsun, genç adamsın Buse ve İlknur da yanında dursun. Biz kimiz ki? Kimiz ki biz?…

İşte bu aşk üçgenini, yer yer gülerek yer yer duygulanarak, çoğunda Hakan'a öfke dolu bakışlarla izlerken filmin yarısından sonra işler bambaşka bir hal alıyor. Hikaye sadece bir aşk hikayesi değilmiş, tuhaf şeyler oluyor. Vay arkadaş neler dönmüş diyorsun, ama sürprizini kaçırmamak için söyleyemem.

Son sözüm Merve'ye. Hakan seni arabanın önünden çekip kurtardığında uzun uzun sarıldınız, sonra sana yemeğe çıkmayı teklif etti ve kabul ettin. Yarın öbür gün aynı durumda aynı hareketi ben yaparsam ve sen kabul etmezsen yakana yapışırım, samimiyetini sorgularım, rencide ederim. Haberin olsun.

http://beyinsizadam.net/turkiyede-bilim-neden-ilerlemiyor/
lukasaluka@gmail.com

- - - - - - - - - - - - - - - -

TEMİZLİK YAPTIM BUGÜN..
. .
Hem de tüm benliğimde
Bütün kaslarımı,sinirlerimi, kemiklerimi hatta kanımı bile temizledim.

~Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce.
Görmenizi isterdim.
Nasıl da çok yer kaplıyorlarmış inanmazsınız.
Bağışlamayı yerleştirdim yerine özenle.
Titizlikle her birinin üstüne ektim tohumlarını.
Her yere görebildiğim göremediğim her yere serptim.
Atarken kırgınlıklarımı bakmadım neydi onlar diye.
Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanası.
Bakmadım merak da etmedim.
Bağışlamayı ekerken tekrar kırılmaktan korkuyordum belki.
. .
Kıskançlığımı çıkardım.
Meğer ben ne az kıskançmışım.
Çok kolay oldu. Sevindim.
Sanki kaybetmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum.
Çok şükür ki kin ve nefret yoktu yüreğimde.
Nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum.
. .
Sıra korkularıma gelmişti.
Çıkarmaya bile korktum önce.
Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya.
Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır İçten içe bir sevgi nasıl duyulur anlayamadım.
Yerini toprağını sevmiş mor bir menekşeydiler.
E... ne de olsa iyi bakmıştım onlara.
Her gün yeni yeni korkular ekleyip endişelerimle sulamıştım.
Mutluluklarımı ümitlerimi ne de çok ihmal ettiğimi anladım o an.
Bu ilgiyi onlara verseydim her gün onları düşünüp birer umut daha ekseydim;
almadan verip beklemeden sevseydim.
. .
Her şeyden önce içimdeki gücün ve sevginin daha fazla farkında olsaydım böyle bahar temizliklerine ihtiyacım kalmazdı.
Çok zorlandım korkularımla.
Birbirlerinin içine halkalar misali girmişlerdi.
Kenetlenmişlerdi adeta.
Ama onları da sevgiyle çıkardım. .
ve onları yaşamaktan hem de bir zamanlar bir kabus gibi yaşamaktan pişmanlık duymadan çıkardım. .
Kızsaydım onlara bağırıp çağırsaydım. yine dönüp dolaşıp geleceklerini biliyordum.
. .
Temizlik yaptım bugün. .
Bahar temizliği.
Neşe ektim hoşgörü güven sevgi ektim. .
Almadan vermeyi sevilmeden de sevmeyi paylaşmayı ektim. .
Korkusuzlukları ektim alabildiğine...
Saatlerce ektim korkusuzluğu...
Mutluluk ektim doğallık. Sonsuzluk...
Bağışlama ektim.
Sevgi ektim her hücreme.
Coşku heyecan sessizlik ektim.
Tüm güzel fikirler sessizken geliyor bana...
Kabullenme ektim.
Baş eğme değil.
Olduğu gibi kabullenme ...

Edward Morrıson~

- - - - - - - - - - - - - - - -

KARA GOZLERIN
. . . . . .
Kara gozlerindeki umut
Siyah saclari kadar karamsardi
ve kadere kusmustu O, bir kere
Sevgiyi oldurdu diye…
Sanki ona uzanan ellerde
Keskin bir bicak
Ha vurdu ha vuracak
Bu, benim karanliklarim,
Bu benim sirlarim diyor hep
Bir gun gelecek
Sefkatle kollarina saracaklar…
Asilsiz sevgilerdi onu yikan aslinda
Umutlari umdugu gibi cikmamis
Beklentileri hep korkulari olmus
Sanki butun hayati,
Kupkuru bir odadaymis kopamadiklariyla..
Gulusleri bir sigara icimi zamani kadar az
Her nefeste biraz daha kisalirken
Butun beklentileri
Duman duman ucuyorlardi.
Kurallar koymak isterken dostluklarina,
Kurallari bozdugunun farkinda degildi aslinda…
Simdi o gozlerde,
Vakitsiz yagan yagmurlar var,
Hasat mevsimi bitmis bahcelere
Sagnak sagnak yagacaklar.,
Belki gonlunde gokkusagi acacak
Ama, altindan cocuklar gecmeyecekler.
Su yerine zehir akacak irmaklarindan,
Hic kimse icmeyecek…
ya Ben,
Simdilerde bir bag bozumu huznu var icimde,
Uzumlerim gazap uzumu
Saraplarimsa gozyaslari…
Sen guz gunesinde, sanki kanadi kirik bir kus,
Konmustu bahceme,
Ona sefkatle egilirken
Pir diye uctu birden
Kirik sandigim kanatlarindaki sahtelik,
ve inancimla birlikte.

~Ahmet Muhip DRANAS~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Kendini dusunen, kendi kadardir.

~Anonim Nasihat~

- - - - - - - - - - - - - - - -

La minör çırpınışlar

la minör çırpınışlar,
üzerine gün doğmamış düşler.
sayıkladığında "kırık rüzgâr" baladlarını,
kaç aşk boyudur zaman?…

sessizliğime saklanıp
dolaşırken kuytularımda,
hayat yalınayak bir öpücük;
baharsa düşmekte saçlarından.

kâhküllerinde damıttığım gözyaşlarım,
ruhunda imbiklediğim hayallerim
son bir dala tutunma arzusuyla
goncalarında jâle olur.

o gecenin sabahında,
sen daha gözlerini açmadan,
süren rüyalarının bir yerinden
sokuluvereceğim irem bahçelerine.

dünden kalan ve de yarına ait
her şeyi yakmadan gözlerinde,
senle sarılıp sımsıkı poz verelim güneşe.
ve ölümsüz kılmak için zamanı
tâb olalım gökyüzüne.

odanın bir yerlerinde unutulmuş
bir zamanların şaşaalı müzik dolabından
bir kırkbeşlik sarıverecek sevdayı.
ardından
sana yazdığım o şarkının
la minör çırpınışları aksedecek
şöminenin alaz senkromlarında.

bittiğinde şarkımız
uzanıp "söyleyen" dudaklara,
kaydedeceğim vedâ buselerini.

~Melike Kıvrak~

- - - - - - - - - - - - - - - -

"Sınırlarımızı kabul ettikten sonra onun ötesine gidelim."

~Albert Einstein~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Beati pauperes spiritu
Ruhu kutsanmis olanlar fakirlerdir
(Matta Incili)

~Latince Atasozleri~

- - - - - - - - - - - - - - - -

THE TASARRUF

https://www.youtube.com/watch?v=OfnJTrRYdq0

- - - - - - - - - - - - - - - -

Si post fata venit gloria, non propero.
* * *
Eger sohret olumden sonra gelecekse hic acelem yok.

~Latin Atasozu~

- - - - - - -







- - - - - - -

Osho_Cosku.epub
Islevsel_Genel_Dilbilim-_Andre_Martinet.pdf
Nancy_C._Andreasen-Cesur_Yeni_Beyin.pdf
Namik_Kemal-vatanyahutsilistre.pdf
Paul_Heyse-Andrea_Delfin.pdf
OSMANLI_BELGELERINDE_ERMENI-AMERIKAN_ILISKILERI_1839-1895_-1.pdf
Birey_Dershaneleri-Cografya_Konu_Testi.pdf
Lutfiye_Aydin-Olum_Erken_Bir_Aksamdir.pdf
Bedia_Tuncer-Akil_Hastalarinin_Yazdiklari_Siirler.pdf
Yuzyillik_Yalnizlik-Gabriel_Garcia_Marquez.epub
Karadeniz_Fikralari-Bilinmiyor.epub
Sabahattin_Ali-Sabahattin_Ali_Butun_Oykuleri_I.epub
OLUM_ve_HESAP_Ebu_Abdulmumin_Tekin_Mihci.pdf
George_Orwell_Pavel_Kohout-1984_Bir_Kabus.pdf
Yasin_Aydogan-23_NISAN_-Skec_.doc
deneme-22.pdf
Ficidan_Oykuler-THEODOR_STORM.epub
Totem_ve_Tabu-Sigmund_Freud.epub
ney2.doc
370_numarali_muhasebe-i_vilayet-i_rum-ili_defteri_.pdf
osho_yakinlik.epub
Alphonse_de_Lamartine-Graziella.epub
Yilmaz-Oztuna-Yavuz-Sultan-Selim-pdf.pdf
Onlar_Benim_Kahramanim-Dogan_Cuceloglu.epub
Bediuzzaman_Said_Nursi-Mektubat.epub
Kelimebaz-Sevan_Nisanyan.mobi
Ride_The_Lightning-John_Lutz.epub
Thea_Alexander-M.S._2150.epub
The_Enemy-Desmond_Bagley.epub
Ulku_Ayvaz-Yeniden_Yaratma.doc

- - - - - - -

"> "> "> "> "> "> "> ">
- - - - - - -

OrajKalip

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -

Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/
Eposta adresleri
(Derdiniz varsa buradan ulaşın.)
:
0raj.p0yraz@neomailbox.net
oraj.poyraz@openmail.cc
HvLWPtIjJR8X@protonmail.com
0PjukdvspdUh@mail2tor.com
Tor ağı üzerindeki web siteleri
Darkweb diye bilinir, TorBrowser kullancaksınız.
:
http://45m2jpfwn6ydfrqyhw5jbqszyip45pvi6m2cyo3722wyhur6yuitgbyd.onion/
http://kbq4ghhydumvhgvwkccbad5g7ae2yho6a4llxuy2z4oa6dox6gjtngad.onion/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder