5 Nisan 2016 Salı

İBRAHİM VARLI : Mülteciler; ne yapmalı, ne yapmamalı?

Ülkemizde biriken mülteciler on yılın değil, bin yılın sorunudur.

Ve şunu açıkça bir kere daha söylemek lazım.
Bu soruna Türk halkının politik tercihleri sebep olmuştur.
Neo-Osmanlı fütuhatının kitlesel insani sorunlara yol açması kaçınılmazdı.
Türk halkına Neo-Osmanlı ideali altı genel seçim, bir Cumhur-başkanı(!?) seçimi, bir anayasa refarandumunda soruldu.
Halkın bu konudaki kararı net ve kesindir.
Bu gün dahi aynı soru yine sorulsa benzeri bir sonuç ortaya çıkacak gibidir.

O halde bu vakitten sonra ovunmanın, dövünmenin bir yararı yok.
Evet, kurunun yanında yaş misali bizlerde halkın tercihlerinin bedeline ortak olacağız.

Ancak, bilmek ve kabul etmek lazım.
Siz ettiniz, siz buldunuz.

Ülkemizde halkın önemli bir bölümünün canla başla yıkmaya çalıştığı statüko hem ülkemiz, hem de bölgemiz için olabilecek en iyi barış ve refah formülüydü.
Bunun yıkılmasının etkileri olacaktı elbette.

Bir de yıkılanın yerine ne konacak?
İşin o tarafı henüz muallakta.
Öne sürülenler muallaktan daha da berbat.
Keşke zarardan en kısa zamanda dönebilsek!

Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA     



İBRAHİM VARLI : Mülteciler; ne yapmalı, ne yapmamalı?

05.04.2016 08:52 ibrahimvarli@birgun.net

Türkiye hiçbir zaman mülteci ülkesi olmadı. Coğrafi konumu nedeniyle bugüne kadar hep bir transit ülkeydi. Batı'ya kaçmak isteyenlerin sığındıkları geçici bir liman. Bu nedenle hiçbir zaman gerçek manasıyla Batı'dakine benzer bir mülteci sorunuyla karşılaşmadı. Taki AKP Türkiyesi mezhepçi dürtülerle Suriye savaşına müdahil olana dek.

Komşu ülkedeki iç savaşı kışkırtan, milyonlarca Suriyelinin yerini yurdunu terk etmesine neden olan yeni Osmanlıcıların, "açık kapı" politikası nedeniyle ülke mülteci sorunuyla kısmen de olsa karşılaştı. Suriye savaşının başlangıcıyla beraber "misafir" olarak kabul edilen mülteciler, savaşın çıkmaza girmesiyle artık kalıcılaştılar. Ülkeye gelen milyonlarca Suriyelinin varlığı arttıkça, sorun akutlaştı.

Dün yani 4 Nisan itibariyle ise artık yeni bir dönem başladı. Başbakan Davutoğlu'nun "Kayseri pazarlığı yaptık, iyi oldu" sözleriyle duyurduğu Geri Kabul Anlaşması kapsamında ilk mülteci kafilesi geri gönderilmeye başlandı. Brüksel ile üç milyar avro karşılığında yapılan "kirli" anlaşma sonucunda artık bizim de nur topu gibi bir mülteci sorunumuz oldu. Yeni Osmanlıcılar üç milyar avroya Türkiye'yi 'mülteci cezaevi'ne çevirdiler!

Zorla geri gönderilen ve de gönderilecek mültecilerin akıbeti meçhul! Avrupa'ya geçişlerine izin verilmeyecek mültecilerin kaçtıkları ülkelere gönderilmeleri de söz konusu olmayacak. Zorunlu istikamet Türkiye. Sorun da tam burada başlıyor. Hiçbir altyapı çalışması tamamlanmadığı gibi, mültecileri Türkiye'de zorlu bir süreç bekliyor olacak. Güvenlikten sağlığa, barınmadan eğitime. Suriyelilerin statüsünün hâlâ belirsiz olması ve kamp dışında yaşayan Suriyelilere ne olacağı sorusu hâlâ cevapsız. Ve bu haliyle ülkenin bu sorunun altından kalkması mümkün görünmüyor.

• • •

Mülteciler sorununu Suriye savaşının kirli politikalarından bağımsız ele almak yanıltıcı olur. İktidar önce mültecileri araçsallaştırarak uluslararası bir koz olarak kullandı. Bu vesileyle hem seçimi kazandı hem de Batı kamuoyunda yerlerde sürünen kredibilitesini yeniden tesis etti. Ardından da ilk fırsatta kasaba tüccarı edasıyla mültecileri adeta bir kurbanlık koyun edasıyla Brüksel'e sattı.

Bu satışın faturası ağır olacak. Nisan 2011'de başlayan Suriye'deki savaş ile birlikte, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük göç dalgasıyla karşı karşıyayız. Bu savaş nedeniyle 6 milyona yakın Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Resmi verilere göre 2 milyon 750 bin, gerçekte ise 3 milyon Suriyeli Türkiye'ye sığınmış durumda. Suriyelilere ek olarak Afganistan, Irak, Eritre, Somali, İran ve Yemen gibi savaşların parçaladığı ve insan hakları ihlallerinin sık yaşandığı ülkelerden gelen, uluslararası koruma ihtiyacı olan yaklaşık 250 bin kadar mülteci de Türkiye'de yaşıyor.

Bugüne kadar halının altına süpürülen sorunlar artık bu şekliyle kamufle edilemeyecek. Mültecilerin kalma süresi uzadığında, toplumun kabullenme kapasitesi zaman içerisinde değişir. Birkaç yıl içerisinde toplumun mültecilere karşı algıları değişecektir. Maalesef ki. Milliyetçi şoven çevrelerin yönlendirmesiyle birlikte toplumdaki anti mülteci duygular görünür bir şekilde kendisini dışa vuracaktır.

• • •

Sadece mülteciler açısından değil demokratik toplumu, ilerici güçleri, sol-sosyalist çevreleri de zor bir süreç bekliyor olacak. Ülkenin birçok bölgesinde mültecilere yönelik yapılacak provokasyonlara, yerel halk ile sığınmacılar arasında yaşanacak olası gerginliklere hazırlıklı olmak gerek. Tam da burada dikkatli olunmalı. Hükümetin mültecileri bir pazarlık aracı olarak gören yanlış politikaları kıyasıya eleştirilirken, mülteci düşmanlığına düşülmemesine azami dikkat gösterilmeli. Maraş ve Dikili'de yaşananlar sorunun hassasiyetini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Ne yapmalı? AKP hükümetinin "kirli" pazarlıkçı politikaları her fırsatta deşifre edilmeli. Ancak bunları yaparken hükümete rağmen halkların kardeşliğini toplumların birlikteliğini savunan, sınıfsız, sınırsız bir dünya tahayyül edenler her koşulda mültecilerin sorunlarına sahip çıkmalı. Bir takım zümrelerin kışkırttığı veya kışkırtacağı ulusal, kültürel ve dinsel farklılıklara dayalı ayrımcılığa ve önyargılara karşı uyanık olunmalı.

Peki ne yapmamalı? Sapla samanı ayırt etmek gerek. Yabancı düşmanlığına, göçmen karşıtlığına izin verilmemeli. Suriyeliler başta olmak üzere ülke genelindeki mültecilerin çeşitli gerekçelerle hedef haline getirilmesine karşı çıkılmalı. Unutulmamalı ki mültecileri şeytanlaştırmak "göçmen düşmanı" tonlu ırkçılığa alan açmak anlamını taşır. Bu tuzağa sakın düşmemeli!

 
a45UyF587661-160405104758 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2016/04/05  14:00 1  39  1923atamizindeyiz@googlegroups.com


 

Buyuk adamlarin hatalari gunes tutulmasina benzer, onlari herkes gorur.

Cucong

Kahrolasi insan ne nankordur (inkarcidir) (ABESE 80/17)
O size istediginiz her seyden verdi.
ALLAH in ni metlerini sayacak olsaniz sayamazsiniz.
Dogrusu insan zalim ve keffardir (nankordur) (IBRAHIM14/34)

Muhammed in Hitap Ettigi Ayetler

Aslinda bu makaledeki esas konumuz yukarida ele alinandan cok daha dusundurucu: Muhammed in agzindan cikan ayetler!
11. Hud Suresi, 2. ayet:
Bu Kitap Allah tan baskasina ibadet etmemeniz icin indirildi. Kuskusuz, ben size O ndan gelen bir uyarici ve mujdeciyim.
Acik sekilde gorulmektedir ki bu ayette konusan Muhammeddir. Bir gaf yaparak ayeti kendi dilinden yazdirtmistir.
Bu gafi farkeden ama ortmeye calisan kimi mealciler (Kuran i Turkceye ceviren yazarlar), ayetin orijinalinde bulunmayan de ki sozcugunu meale parantez icinde koymaktadirlar:
(De ki: Bu Kitap) Allah tan baskasina ibadet etmemeniz icin (indirildi). Suphesiz ki ben, onun tarafindan size (gonderilmis) bir uyarici ve mujdeleyiciyim.
Kuran meali kitaplarinda parantez icinde yazilan kelimeler, Bu sozcukler Kuran in orijinalinde yok ama siz Kuran i daha iyi anlayasiniz diye bunu ekledik anlamina gelmektedir. Yukaridaki mealde de ayetteki carpiklik ortulmek istenerek orijinalde bulunmayan de ki sozcugu parantez icinde eklenmistir.
Toplam yedi ayetten ibaret olan Fatiha Suresi de ayni mahiyettedir:
1. Rahman ve rahim olan Allah in adiyla.
2. Hamd (ovme ve ovulme), alemlerin Rabbi Allah a mahsustur.
3. O, rahmandir ve rahimdir.
4. Ceza gununun malikidir.
5. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalniz senden medet umariz.
6. Bize dogru yolu goster.
7. Kendilerine lutuf ve ikramda bulundugun kimselerin yolunu; gazaba ugramislarin ve sapmislarin yolunu degil!
Gene pek acik gorulmektedir ki ayetler Allah in dilinden yazilmamistir. Allah, siz bana boyle dua edin de dememistir. Fatiha Suresi nde konusan kisi belli ki bir insandir. O halde hitapda gaf yapilarak acik verilmistir.
Benzeri durum Zariyat Suresi nin 50. ve 51. ayetlerinde de soz konusudur:
50- O halde hemen Allah a kacin; haberiniz olsun ki, ben size ondan gelen acik bir uyariciyim.
51-Allah la beraber baska bir tanri uydurmayin; haberiniz olsun ki ben size ondan gelen acik bir uyariciyim.
Pek aciktir ki bu Kuran ayetlerinde konusan Allah degil Muhammedin kendisidir.
Peki o donemlerde bunlari farkedenler yok muydu? Neden Muhammed e inandilar?
Birincisi o donemde okuma-yazma orani o kadar dusuktu ki bu ayetleri inceleyeyebilecek insan sayisi cok azdi.
Ikincisi, bu ve benzeri carpikliklari farkedip dile getirilenler kafirlikle, munafiklikla, zindiklikla suclanip asagilaniyordu. Hatta Muhammed i sadece elestirmekle kalan sair Ka b Bin Esref gibiler bile bunu canlari ile odemistir. Dolayisiyla gercegi soylemek cok tehlikeliydi.
Ucuncusu, toplumsal statusu iyi olan muhalifler kalpleri Islama isindirilmak adina rusvet verilerek susturuluyordu (bkz. Turan Dursun un Rusvetle Musluman Olanlar adli makalesi).

http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/biliyormuydunuz/668-muhammedin-hitap-ettigi-ayetler


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder