17 Şubat 2017 Cuma

İyi bir makale bence okuyun, Abdülhamit hakkında... aslında bir insan hakkında...



17 Şubat 2017 09:14 tarihinde Tamer Olgun htamerolgun@gmail.com [Ozgur_Gundem] <Ozgur_Gundem@yahoogroups.com> yazdı:



Kitabın adı: "Şahbaba"!

Yazarı: Murat Bardakçı!

Vahideddin'in sade bir "insan" olarak dönemsel öyküsünü çok güzel anlatır.

O dönemin "devlet"indeki çürümeyi, "milli mücadele" ve Ankara ile İstanbul arasında oynanan "iktidar" ve/veya "devletler oyunu"na dair birçok belgeli iz vardır kitapta!

Vahideddin'in iktidarı boyunca tek derdi vardır, o da "Saltanat"ını kurtarmaktır!

Kurtuluşu İngiliz & Fransız statükosunda ve/veya mandasında görür!

Ağabeyi Abdülhamid'in "denge politikası"nı (İngiliz ile aranı iyi tut, Fransız ile dost kal) aynen tekrarlar!

Alman arka planlı "İttihat Terakki"den nefret eder.

Ne var ki, küresel aksta konjonktür değişmiştir, "denge politikası"nı uygulamak mümkün değildir; yalnız "yüksek siyaset"ten anlamadığı için Vahideddin bunun farkında değildir!

"Başyaver"inin dilaltı mesajlarını dahi doğru okumaktan uzaktır!

Mustafa Kemal'i Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduğu, 'Saltanat'ı kaldırdığı için kendisine "ihanet" etmekle suçlar!

Çünkü; Gazi, Samsun'a gizli görevle giderken, Saltanat'a sadakat yemini etmiştir.

Ne var ki, Gazi, vatanı düşman işgalinden kurtardıktan sonra "İşte Padişahım zafer! Devletinizin başına geçip yönet" dese, Damad Ferid'e söz geçirememiş, elinde oyuncak olmuş Vahideddin'in, "yeni devlet"i yönetme imkan ve ihtimali var mıdır?!

Yoktur!

Çünkü, hem korkak, hem de devlet işlerinden anlamaktan uzaktır!

Ordu ile arasında sıcak bir bağ yoktur, çünkü "Başkumandan" olmaktan uzak, hasta ve yaşlıdır!

Padişah olması bile büyük "sürpriz"dir onun için!

Osmanlı tasfiye edilmemiş olsa, Vahideddin muhakkak ya devrilip hapse atılacaktı ya da öldürülüp yerine aileden biri geçirilecekti!

Tarih benzer örneklerle dolu!

Osmanlı'nın son Padişah'ı olduğu ve "işgal"e seyirci kaldığı için "hain olmak"la suçlanması ağır olmuştur!

O da tüm açıklamalarında, dilinin döndüğünce "hain" olmadığını anlatmaya çalışmıştır!

Vahideddin'in zavallılığı "işgal altında saltanatı"nı sürdürebileceğini zannetmiş olmasıdır!

"Manda"cı bir padişahın peşinden gidilir mi?!

Mustafa Kemal'i eşsiz kılan ise "özgürlük benim karakterimdir" demesi, inadına ölümüne zafere, milli kurtuluşa yürümesidir!

Padişah Vahideddin de, ataları gibi olabilseydi bu tatsız son yaşamazdı, ki, Osmanlı Vahideddin "Padişah" olmadan çok önce çökmüştü!

Sadece nasıl tasfiye edileceğiyle ilgili uzlaşı yoktu!

Demem o ki, "Saray"da ürkek vücut dili ile dolaşan, "tilki" olan Vahideddin, "Milli Direniş" sırasında mesajları doğru okumakta zorluk yaşamış bir fanidir.

Azrail fıkrasında olduğu gibi önce Damad Ferid kaçtı!

Sonra "Kuvva-yı Milliyeci"lerin "Vahideddin'in asacakları" dedikodusu İstanbul'da dolaştı!

Ardından bazı Nazırlar sessiz sedasız istifa etti, Sadrazam mührü teslim etmeden gitti, kayboldu!

Saltanat'ın kaldırıldığı haberi geldi!

Buna rağmen çocuklarının "Şahbaba" dedikleri Vahideddin mesajı almakta zorlandı!

Azılı "Ankara" ve/veya Mustafa Kemal düşmanı, milli mücadelenin kazanılmasının ardından övgü düzmüş olsa da, Ali Kemal yakalandı, sonra da linç edilerek öldürüldü!

O sırada linç edilen kendisi idi, yine anlamakta zorlandı!

Bu ortamda dünürü Abdülmecid, sırtını döndü!

Cuma namazı sonrası dua okunurken ilk defa Sultan ve Halife'nin adından hiç bahsedilmedi!

Oysa ki, bunların hepsi, sonun geldiğinin "git"in mesajı idi!

Çanlar, "Şahbaba" için çalıyordu!

Hal böyleyken, Vahideddin ne yaptı?!

Gitti, 16 yaşında Nevzad Hanım'la evlendi!

Daha doğrusu sarayın "bahçıvanının kızı" olduğu iddia edilen 16 yaşındaki bir hanımı nikahına aldı!

Öldüğünde son nefesini, son eşinin, Nevzad Hanım'ın kucağında verdi!

Son sözü ise "Biraz safram kabarıyor, bana bir tas getir" oldu!

Vahideddin hakikati anlayana kadar, Ankara'da sabah oldu!

Dünya'da devlet tanıtmak zordur, ne var ki, aynı "Dünya" Ankara'yı, TBMM'yi, Atatürk'ü tanıdı!

Sonra da "Şahbaba" arkasına bakmadan İngilizler'in katkısı ile bu diyarlardan ayrılıp gitti!

"Milli Mücadele"yi doğru anlamak okumak için Başyaver Naci Paşa'yı ve milli mücadeleye eşsiz katkılarını çok iyi bilmek şarttır!

Sözün özü:

Her daim, gördüklerinin yarısına duyduklarının hiçbirine!

Sadece ter akıtmak yetmez, neyi neden yaptığını da bilmek şart!

Aynı zamanda "Mesajları" da doğru okumak elzem!

"Kukla"nın sonu?!

Sırtını bir dış güce yaslayıp "mandacılık" yapanları dışarıda nasıl bir hayat bekliyor?!

Bu soruya, kıdemli gazeteci ve "yazar" Murat Bardakçı'nın "Şahbaba" kitabından birkaç alıntı ile cevap verelim:

http://www.idefix.com/Kitap/Sahbaba/Murat-Bardakci/Edebiyat/Biyografi-Oto-Biyografi/urunno=0000000635489?gclid=Cj0KEQiA_eXEBRDP8fnIlJDXxsIBEiQAAGfyoYOkilV-Z0J462Dqba3ghiNNeaFItfT7VsEY_Af_RU0aAgct8P8HAQ

(Öncelikle bir not:

Kitap kapağındaki Vahideddin tablosunda manidar bir el hareketi var; başparmak, işaret parmağı ile orta parmağın arkasına saklanmış, her an çıktı çıkacak hissi veriyor!)

Vahideddin, İngiliz askeri gemisine binip kaçtıktan sonra hayatı cehenneme döner!

Zaten İstanbul'dan kaçarken tıbben ölüdür!

Ciğerlerinden biri iflas etmiş, kalbi zordadır!

Malta'ya "Cem Sultan" vücud dili içinde getirilir!

Ne var ki, hemen akabinde Londra'da büyük bir tartışma başlar!

"Vahideddin'in masrafını kimin cebinden karşılanıyor?" diye!

"Şahbaba"nın 279, 280, 281, 281. sayfalarında bunun satır satır öyküsü var!

İmkanım olsa, o bölümleri satır satır yazıp yayınlamak isterdim.

Gazeteler kalem kalem, İngiliz Hükümeti'nin yaptığı masrafı yayınlarlar!

Utanç vericidir!

Sonra, bu masrafların hepsi Vahideddin'in cebinden karşılanır.

(İngiliz bankalarında 20 bin İngiliz lirası karşılığı mücevheratı vardır.

O hesabı kullanması sürecinde de ciddi sıkıntılar yaşar!)

İş bununla kalmaz!

Vahideddin, her halukarda kendisini İngilizler'in koruyup kollayacağına inanmıştır, bu yüzden satacaklarını hiç aklına getirmez, kabul etmek istemez!

Malta'dan Hicaz'a, Şerif Hüseyin'in yanına doğru yol alır!

İki İngilizci yanyanadır!

Halife Abdülmecid mektup yazıp karşı çıkar ama "Şahbaba" gider.

Atatürk'e "hain" diyen Vahideddin, Osmanlı'yı İngilizler ile işbirliği yapıp parçalayan Şerif Hüseyin'e tek kelime etmez!

Gırtlağını oracıkta sıkıp hak ettiği dersi vermez!

"Halife"lik üzerinden yeniden bir dönüş arayışı içindedir.

Demek ki neymiş, İngiliz'e uşaklık edince her şey serbest, İngiliz'in oyununu bozan ise hain!

"Hadi canım sende"!

Kitabın 298. sayfasında, "İngilizler tarafından son kullanım tarihi geçmiş", şimdi de atılma vakti gelmiş eski bir Sultan olarak diplomatik dille "istenmeyen adam ilan edilmiştir" ama o anlamamakta ısrarlıdır.

Her yere mektup yazar, netice alamaz!

Hiç kimse Ankara'daki Hükümet ile başını belaya sokmak istememektedir.

Son derece dokunaklı, zavallı boş çırpınışlar!

Filhakika, 2012 Türkiyesi'ne gelene kadar da, BOP'un Turkuaz kıyafetli hainleri alçakları oldu!

Operasyonu yapan güç merkezlerince kullanıldılar!

Onlar da kaçıp kurtulacaklarını zannediyorlarsa, Vahideddin'in tecrübesi, sefaleti ortada!

Damad Ferid'e gelince, bir sefil gibi ölür!

Son sözü, "Mazhar bana yasin oku! Hayır, Hayır, namazdan sonra oku!" olur!

Mustafa Kemal, Vahideddin'in öldüğü haberini alınca (Sayfa 413) iddia odur ki, şöyle der:

"Çok namuslu bir adamdı!

İsteseydi, Topkapı'nın bütün cevahirini götürür ve öyle bir ordu kurup dönerdi ki?.."

Murad Bardakçı, bu sözü Hamdullah Suphi Tanrıöver'e atfen söylüyor.

Hemen sağlamasını yapalım.

Vahideddin "namuslu" bir adam olduğu doğru, dürüst! Ailesi, kızları da öyle!

Ne var ki, cümlenin ikinci kısmı söylenmiş olamaz!

Neden, niçin, niye?!

Böyle cevvaliyeti olan bir fani, önce vatanını ve/veya mülkünü işgal eden güçlerin karşısına dikilirdi!

Cesaret, yürek ortaya koyardı!

İkincisi, İngilizler, Vahideddin'de bu gücü görmüş olsaydı, parası olmasa da, silahlandırıp, peşine de Arapları takıp Ankara'ya hücuma geçirirdi!

Hülasa, son kullanım tarihi geçmiş olanın yükünü kimse taşımak istemez!

Tasfiye eder!

Hamdullah Suphi'ninki ölünün ardından güzel söz söylemekten ibaret!

Gazi hayatta iken söylemiş olsaydı muhakkak tekzip yerdi.

Bunlar hoş ama boş lakırdılar!

"Nutuk" ortada!

Sözün özü:

Vatana ihanet edenin, sığınacağı güvenli bir liman o gün de yoktu bugün de yok!

__._,_.___

Posted by: Metin Hasirci <metinhasirciii@gmail.com>

 
a45UyF587661-170217183826 Oraj Poyraz At 0raj.p0yraz@neomailbox.net 0raj.p0yraz@neomailbox.net
2017/02/17  21:28 2  65  alelma@yahoogroups.com


 

--

BAHAR YELI
. . . . . .
Nihayet damlarda leylekler gorundu
Upuzun gagalarini takirdatan
Vefasiz sandigimiz turnalar dondu
Gecen yil gittikleri mechul diyardan
Cicek acmis agaclara bak ne guzel
Gel bizim olsun sercelerin nesesi
Gel seninle kirlara acilalim gel
Neler vadetmiyor akar suyun sesi
Su yesilligin ta sonuna gideriz
Ne oldugumuzu unutuncaya dek
Istersen havadan sudan bahsederiz
Yalniz adimlarimizla seviserek
Uzamaya basladi gunler sahiden
Gunesin batmak istemedigi belli
Etegini havalandirarak esen
Kis boyunca dusundugum bahar yeli

Cahit Sitki TARANCI

Kadinlar, sadaka veriniz; bana cehennem halki gosterildi; cogu sizler idiniz.

Tecrid-i Sarih Tercemesi, el, sh.223-224

Soner Yalcin: Bir ateistin hafizlik gunleri

1 Sub, 2015


AZIZ NESIN 100 YASINDA


Gulmecenin dahi ustasi... Buyuk yazar... Zindanlara, surgunlere, issizlige, tehditlere ragmen tum yasami-mucadelesi tutarlilik, kararlilik ve direnmeyle gecen aydin...

Guc donemlerin cesur devrimcisi... Zekasi, dili ve kalemi keskin muhalif... Maddi olanaklarini kimsesiz cocuklarin egitimine harcayan humanist egitimci... Ulke sevdalisi... Gercek adi Mehmet Nusret olan Aziz Nesin in cocuklugu Cumhuriyet in dogum hikayesine benzer. Iste gozyaslari icinden gecen cocuklugunun hikayesi...


Zorluklar icinde gecen cocukluk...

Ilk inanc kirilmasi ne zaman oldu?

Uc yasindaki kiz kardesinin ayaklari tutmuyordu. Hastaligin adi, besinsizlikten-bakimsizliktan ileri gelen kemik hastaligi, rasitizm idi.

Yalniz adini isittikleri doktor, ulasilmaz luks yaratik gibiydi.

Olen cocuklar icin Allah verdi, Allah aldi denilirdi.

Hekimden, ilactan cok once iyi besin, bol yiyecek olsaydi kardesi iyi olacakti. Ama para yoktu. Para odenmeden yapilabilecek tum kocakari ilaclari denendi.

Annesine ogut verdiler:

Aksam ezani okunacagi sirada, cocugu mezarliga goturup, bir mezar tasinin dibine birakacaksin. Hic arkana donup bakmadan, bir damla gozyasi dokmeden, evine geleceksin. Arkanizdan gelen bir baskasi cocugu alip eve getirecek...

Her gece Ikbal, kizini kucagina alip, oglunun elinden tutup, Merkezefendi Curukluk Mezarligi na gitti.

Bu kisa kadar surdu. Bir kez bile, ne annesi donup arkasina bakti, ne de kiz kardesi agladi.

Bir gun...

Babasi Abdulaziz, bir elma uzatti; Bak oglum bu elmalari Allah sana gonderdi, dua et!

Kiz kardesi babasinin kucaginda kucucuk tabutla cikip gitti. Anlayamadi; babasi

kiz kardesini kara kutu icinde mezarliga birakacak; o da mezarlikta iyi olup, kosa kosa eve donecek...

Yillar sonra, Gozyaslarinin icinden gecip geldim, beni mizahci yapan hayatimdi... diyecekti.


RABBIKE FERGAB


Yas siniri yoktu; yuruyebilen her cocuk okula gidiyordu...

Okul camiye biti$ik kucuk odaydi.

Dort yasindaydi Sibyan Mektebi ne gittiginde. Ilk fesini o zaman giydi.

Ogretmeni mahallenin imamiydi. Rahle onunde bagdas kurup, elifbe cuzu okudu. Namaz surelerini ezberledi.

Bir gun... Ve ila rabbike fergab der demez basindaki fes havalandi. Fesi hocanin sopasinin ucundaydi. Eve gidince agladi; Hoca fesimi aldi. Annesi, Masallah!.. Oglum fergab a gelmis diye sevincle oglunu optu.

Tore oyleydi. Hoca, aileye cocuklarinin yetistigini boyle bildiriyor ve hediye bekliyordu. Bir tepsi baklava karsiliginda, fes geri alinirdi. Annesi bir tepsi borek yapip gonderdi. Mehmet Nusret, yoksulluklarindan dolayi bir tepsi baklava goturemedigi icin cok uzuldu.

Kucuktu... Bes bucuk yasindayken babasiyla ilk kez teravih namazina gitti. Secdeye basini koyup kaldiramadi; uyuyakalmisti...


GALIP HOCA


Sekiz yasindaydi...

Babasi, bir cuma namazina gittiklerinde Geredeli Ali Galip isimli biriyle tanistirdi. Arapca, Farsca, Fransizca ve yuksek matematik bilen, bir Rifai ve Kadiri dervisiydi...

Sairdi; mahlasi, Galib-i Nihani idi.

Mars bile besteliyordu. Hattat ti...

Zamanina gore cok ilerici bir adam oldugu icin, ne hocalarla ne de seyhlerle uyusabilmisti. Bu yuzden isi gucu yoktu.

Kasimpasa nin Curukluk Tekkesi nin kucuk odasinda kaliyordu.

Topugu yirtik corapli, tabani delik ayakkabili, yari ac yari tok bu derya adam parasi olmadigi icin hamama gidemediginden cogu zaman bitlenirdi.

Mehmet Nusret i iste bu Galip Amca si okuttu.

Ilk ondan ogrendi okuma yazmayi. Sonra Arapca ya basladilar; Emsile, Bina, Maksut...

Husn-u hat yani guzel yazi, kaligrafi ogrendi.

Hesap, hendese (aritmetik-geometri) ogrendi.

Ve Kur an okuma ilmi/tecvit ogrendi.

Galip Amcasi nargile tiryakisiydi; dersler kahvehanelerde de surdu gitti:

-Ketebe yi cek...

-Bab lari say...

-Zekere nin ism-i faali?..

Bu arada...

Galip Amcasi kahvedekilere Sokrates i, Eflatun u, Aristo yu anlatiyordu.

Mevlana diyordu; Haci Bektas Veli diyordu; Ibn-i Haldun diyordu.

Sonra donup Mehmet Nusret e, Musel-les-i mutesaviyuladla (eskenar ucgen) ciz diyerek derse devam ediyordu.

Bir gun... Neredeyse denize dusuyordu. Galip Hoca o gunden sonra cimnastik derslerine baslayacakti; daha cevik olmasi icin! Fakat...

Babasi bozuldu; cimnastik kafirlikti!..

Galip Amcasi bunu duyunca kizdi;

Farsca derslerini birakti, Fransizca ogretmeye basladi!


SIS BASTIRDI


Mehmet Nusret hafiz oldu.

Cubbe giydirdiler; basina sarik bagladilar. Kasimpasa Buyuk Cami de ogle namazlarindan sonra Kur an okudu.

Dinleyenler agladi ve tecvit bilmesine sasirdi.

Hafizdi ama yasi kucuktu...Oyle ki annesi oruc tutmasini istemiyordu. Babasi bile, sadece ramazanin ilk ve son gunu oruc tutmasina izin verdi. Oysa o, cocuklugunda aksatmadan oruc tuttu. Ve...

Ramazan da kimi gunler tekkede zikire katildi.

Ustunde beyaz bir entari, bir hirka, basinda tepesi tugrali bir arakiye vardi. Semahanenin ortasinda on tane dervis donuyordu; iclerinden biri Mehmet Nusret ti.

Dervisler; yanaklarina uclari sivri sis batiriyordu. Batiranlardan biri, Mehmet Nusret ti.

Cocuklugunu hic yasayamadi. Cember cevirmedi; zipzip, bilye almadi eline: ucurtma ucuramadi, korebe, elbende, uzunesek, birdirbir oynayamadi. Cocuk olmus tek bir gunum yok diyecekti yillar sonra...


EVDEKI TARTISMALAR


Hep define arayan babasi, II. Abdulhamit hayraniydi. Mustafa Kemal i sevmiyordu ve Kor Kemal diyordu! Cevresi de oyleydi; bagli oldugu Curukluk Dergahi seyhinin oglu Ankara daki millicilerle savasmak icin Kuvay-i Inzibatiye yazilmisti.

Oysa Galip Amcasi, Kuvayi Milliye den yanaydi. Garplilasmadan yanaydi. Medeniyetten yanaydi.

Yillar sonra soyle diyecekti: Galip Amca olmasaydi beni okutup yetistirmeseydi, ben bugunku ben olamazdim.. Anama ve ona cok borcluyum...

Annesi, oglunu hukumet mektebine ( Mekteb-i Iptidaiye ya da Iptidai Mektebi ) vermek istiyordu. Babasi ise hukumetten gelen her seye karsi idi. Oglu, hafiz, dervis ya da sarikli hoca olacakti.

O donem, tenassur yani Hristiyan olmak , diye bir soz vardi; babasina gore hukumet mektebine gidenler, tenassur ediyor/ kafir oluyorlardi...

Osmanli bitmis, Cumhuriyet kurulmustu...

Babasi nasil kizmasin; Curukluk Tekkesi seyhinden postnisin icazeti almisti; yani kendisi tekke kurabilecekti. Tam kuracakken Cumhuriyet tekkeleri kapatti!..


VE CUMHURIYET


Cumhuriyet, yillardir issizlik ceken Galip Hoca yi Gebze nin Balcik Koyu ne ogretmen atadi. Ogrencisi Mehmet Nusret de Cumhuriyet sayesinde ilk parasini kazandi: 50 kurus!

Yasaya gore, imamlar sinavdan gececek ve sinavi veremeyenlerin imamligi alinacakti. Mehmet Nusret, Kasimpasa pazar yerinin dibinde bir caminin imamina haftada 50 kurusa Tevcit ve Arapca ogretmeye basladi.

Cumhuriyet, Mehmet Nusret in yasamini kokten degistirdi; 1924 te Istanbul Suleymaniye deki devlet okulu Kanuni Sultan

Suleyman Iptidai Mektebi ne ucuncu siniftan basladi.

Ressam olmak istiyordu... Annesi ise deniz subayi olsun istiyordu...

12 yasinda annesini veremden kaybetti. Son sozu; Oglum yatili okuyor, gozlerim acik gitmeyecek oldu...

Darussafaka...

Ve Kuleli Askeri Lisesi...

Mehmet Nusret subay cikti.

Zamanla Aziz Nesin oldu...



Mehmet Nusret oldu Aziz Nesin yasiyor


1935- Kuleli Askeri Lisesi ni bitirip Harp Okulu na gecti.

1937- Astegmen oldu.

1939- Askeri Fen Tatbikat Okulu nda okurken bir yandan da Istanbul Guzel Sanatlar Akademisi ogrencisiydi.

1940- 3. Kolordu Istihkam Taburu nda takim subayi olarak Muratli ya gitti. Evlendi.

1941- Trakya da cadirli ordugahta gorev yapti.

1942- Erzurum a atandi.

1942- Ustegmenlige yukseldi; Kars a atandi. Ilk cocugu Oya dunyaya geldi.

1943- Ikinci cocugu Ates dunyaya geldi.

1944- Safranbolu ya atandi. Safranbolu dan Istanbul a gelip Rami Kislasi na yerlesti.

Yolda keci satip erlerine yiyecek aldigi ve iki askerine kanunsuz izin verdigi icin gorevini kotuye kullanmak sucundan 3 ay 10 gun hapse mahkum edilerek ordudan cikarildi.

1945- Istanbul Nuruosmaniye de bakkallik yapti.

1945- Karagoz gazetesinde ve Yedigun dergisinde redaktorluk ve yazarlik yapti,

1945- Tan gazetesinde kose yazarligina basladi. Gazetenin tahrip edilmesiyle issiz kaldi.

1945- Cumartesi adli dergi cikardi.

1946- Turkiye Sosyalist Partisi ne uye oldu. Sonra istifa etti.

1946- Rifat Ilgaz ve Sabahattin Ali yle Markopasa/ Merhumpasa/ Malumpasa vd. gulmece yayinlarini cikardi. Yazdiklari nedeniyle emniyette 17 gun iskence gordu.

ABD nin Truman doktrinine karsi cikan yazisindan dolayi 10 ay hapse mahkum edildi.

1946- Bursa ya surgun edildi.

1948- Azizname kitabi nedeniyle dava acildi; 4 ay tutuklu kaldi, beraat etti. Esinden ayrildi.

1949- Ingiltere Kralicesi Elizabeth, Iran Sahi Riza Pehlevi, Misir Krali Faruk, kendilerini asagiladigi iddiasiyla dava actilar. 6 aya mahkum edildi.

1950- Cikardigi Bastan adli dergide Politzer in Marksist Felsefe Dersleri cevirisi nedeniyle 16 ay hapis ve 16 ay surgune mahkum edildi.

1952- Istanbul/Levent te Olus Kitapevi ni acti, batti.

1953- Beyoglu nda Paradi Fotograf Studyosu nu kurdu, batti.

1954- Akbaba dergisinde yazmaya basladi.

1955- Istanbul daki azinliklarin ev ve dukkanlarina yapilan 6/7 Eylul saldirisinda sucu solcularin uzerine atmak maksadiyla tutuklandi. 6 ay tutukluluktan sonra sorguya bile gerek gorulmeden saliverildi.

1955- Ilhan Selcuk-Turhan Selcuk ile Dolmus dergisini cikardi. Dolmus dergisi ve Yeni Gazetesi nde kose yazarligina basladi. Evlendi.

1956- Italya daki uluslararasi yarismada birincilik odulu olan Altin Palmiye yi kazandi. Ucuncu cocugu Ali dunyaya geldi.

1957- Yine Italya da ikinci kez Altin Palmiye yi kazandi. Dorduncu cocugu Ahmet dogdu.

1959- Aksam Gazetesi nde yazarliga basladi.

1961- Tanin Gazetesi nde yazarliga basladi. Yazilarindan oturu Balmumcu Cezaevi ne konuldu, 4 ay tutuklu yargilandiktan sonra aklandi. Zubuk dergisini cikardi.

1962- Kemal Tahir le kurdugu Dusun Yayinevi anlasilamayan nedenle yandi.

1965- 50 yasinda ilk pasaportunu aldi.

1966- Bulgaristan daki uluslararasi gulmece yarismasinda birincilik odulu olan Altin Kirpi yi kazandi.

1968- Milliyet in actigi Karagoz Oyunu yarismasinda birincilik odulu aldi.

1969- Moskova daki uluslararasi gulmece yarismasinda Krokodil birincilik odulunu kazandi.

1970- Turk Dil Kurumu nun oyun odulunu kazandi.

1972- Kimsesiz cocuklari yetistirmek icin Nesin Vakfi ni kurdu.

1974- Asya-Afrika Yazarlar Birligi nin Lotus odulunu kazandi.

1975- Turkiye Yazarlar Sendikasi Genel Baskani secildi.

1976- Uluslararasi yarismada birincilik kazanarak Hitar Petar odulu kazandi.

1978- Buyuk Grev ve Tek Yol gibi eserlerinde solu elestirdi.

1978- Madarali Roman Odulu nu kazandi.

1980- Esinden ayrildi.

1983- ABD deki uluslararasi toplantiya pasaportuna el konuldugu icin gidemedi.

1984- Darbeye karsi cikan Aydinlar Dilekcesi girisimini organize etti.

1985- PEN Kulubu onur uyeligine secildi.

1989- Demokrasi Kurultayi topladi. Olusturulan Demokrasiyi Izleme Komitesi es baskani oldu.

1989- Tolstoy Altin Madalyasi na deger goruldu.

1993- Aydinlik gazetesini cikardi; basyazari oldu. Iclerinde bircok yazar ve sanatcinin bulundugu 37 kisinin olduruldugu Sivas kiyimindan kurtuldu.

1995- Isvec te Dunya Barisina Katki Odulu aldi.

Ve... 5 Temmuz 1995-Cesme deki kitap imza gunu sonrasi saat 01.05 te vefat etti.

Vasiyeti geregi dini toren istemedi; Nesin Vakfi bahcesine gomuldu...

Ateist idi... Fakat...

Islam a karsi degildi; hicbir dine, inanca karsi degildi.

Karsi oldugu din adina yapilan bagnazlikti; dincilikti.

Tanrisi vicdani oldu...

Yasami boyunca 110 eser kaleme aldi...

Hakkinda 300 dava acildi. Toplam 5.5 yil hapis yatti...

Imzasiyla yazdirilmadigindan yasaminda toplam 200 takma isim kullandi.

Nazim Hikmet ten sonra dunyada en cok taninan yazarimiz oldu; Turk mizahini dunyaya tanitti...

NOT: Bilgileri Aziz Nesin in Boyle Gelmis Boyle Gitmez eserlerinden derledim. Okumanizi cok isterim. Hepinizin Aziz Nesin in kitaplarindan 5-10-100 adet satin alarak Nesin Vakfi na katkida bulunmanizi isterim...


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/










BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder