12 Nisan 2025 Cumartesi

Diktatörlerin Kasaları: Yandaş Zenginler Sonunda Nasıl Pişman Oluyorlar?

  1. Diktatörlerin Kasaları: Yandaş Zenginler Sonunda Nasıl Pişman Oluyorlar?
    1. Giriş: Hugenberg'in En Büyük Hatası!
    2. Diktatörler Nasıl Zenginleşiyorlar?
    3. Alfred Hugenberg Siyasete Nasıl Girdi?
    4. Hugenberg, Nasıl Alman Nasyonalistlerinin Lideri Oldu?
    5. Hugenberg ve Hitler: Aynı Kalıptan Biçilmiş Liderler!
    6. Naziler Parayı Nasıl Buldu?
    7. Hugenberg ve Hitler İşbirliği Nasıl Çöktü?
    8. Hitler'in Cebindeki Zenginler!
    9. Hitler'i Hitler Yapan Markalar Hangileriydi? Neler Yaptılar?
    10. Oligark-Otokrat İlişkisi Nasıl Başlıyor ve Nasıl Bitiyor?
    11. Putin'e Baş Kaldıran ve Ansızın Ölüveren Zenginler!
    12. Kapanış: Oligarşinin Hazin Sonu!

Diktatörlerin Kasaları: Yandaş Zenginler Sonunda Nasıl Pişman Oluyorlar? Bu gün tuhaf ama ilham verici bir deneyim yaşadım.
Diktatörler ve onların zenginlerini anlatan bir video izledim.
Bu videonun aydınlatıcı, yararlı olduğunu düşündüm.
Ancak videonun deşifresinin sayısız imla hatası vardı.
Bunları düzeltmek için DeepSeek'e başvurdum.
DeepSeek bugüne kadar son derece başarılı bir iş çıkarmıştı.
Ancak, bu defa Çin devlet başkanı ve onun yok ettiği bir oligarkla ilgili cümleye gelene kadar pek çok kez su koyuverdi.
Ben her defasında bunu basit bir yoğunluk altında ezilme olarak kabul ettim.
Adım adım, lokmaları küçülttüm, taa ki sorunlu cümleyi bulana kadar.

Evet, işte o cümle tam olarak metnin içinde sarı zemin üzerine kırmızı olarak vurguladığım şu cümleydi.

Xi Jinping'in Ali Baba'nın CEO'su Jack Ma'yı tam da 2020'de Çinli finansal regülatörleri eleştirmesi sonrasında pratik olarak ortadan silmiş olması da işte tam olarak bundan.

Bu noktaya gelene kadar pek çok şey denedim.
Mesela DeepSeek'i politik konularda yalnızca sorunlu cümleyi silmeye ikna etmeyi denedim.
DeepSeek başta olumlu ve işbirlikçiydi.
Ancak her defasında olduğu gibi konu Çin ve onun iç işleri, politikaların geldiğinde yaptığı yorumları önce sundu, sonra da sildi.
Her defasında bu konuların onun kapsamı dışında olduğunu ve başka konular üzerinde konuşmak için hazır olduğunu anlattı.

Açıkçası bütün yapay zeka yatırımlarında olduğu gibi bir kez daha yandaş YAPAY ZEKA ile karşılaşmış olduk.
İşte bu yapay zekanın sınırlarını bize göstermiş oldu.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc )
           L2fSIJNoA0xfSNxA  

Diktatörlerin Kasaları: Yandaş Zenginler Sonunda Nasıl Pişman Oluyorlar?

00:00 Giriş: Hugenberg'in En Büyük Hatası!

01:55 Zenginler Neden Politikaya Atılıyorlar?

03:03 Diktatörler Nasıl Zenginleşiyorlar?

04:18 Alfred Hugenberg Siyasete Nasıl Girdi?

06:38 Hugenberg, Nasıl Alman Nasyonalistlerinin Lideri Oldu?

07:45 Hugenberg ve Hitler: Aynı Kalıptan Biçilmiş Liderler!

09:04 Naziler Parayı Nasıl Buldu?

11:18 Omurgasız Diktatörlerin "Köprüyü Geçene Kadar Ayıya Dayı Deme" Politikası...

13:51 Hugenberg ve Hitler İşbirliği Nasıl Çöktü?

16:09 Hitler'in Cebindeki Zenginler!

17:45 Hitler'i "Hitler" Yapan Markalar Hangileriydi? Neler Yaptılar?

20:37 Oligark-Otokrat İlişkisi Nasıl Başlıyor ve Nasıl Bitiyor?

22:50 Putin'e Baş Kaldıran ve Ansızın Ölüveren Zenginler!

23:57 Kapanış: Oligarşinin Hazin Sonu!


Giriş: Hugenberg'in En Büyük Hatası!

Almanya'nın en zengin insanlarından biriydi.

Mal varlığını, devasa ekipmanlar üreten ağır sanayi fabrikaları sayesinde elde etmişti. Yetmedi, medya işine girdi. Almanya genelinde 14 gazeteyi satın aldı, 1600'den fazlasına söz geçirir hale getirdi. Yani o sahayı da domine etti, parasına para kattı.

Gücünün doruk noktasına ulaştığında, tüm dünya ayaklarının altında gibiydi. Ama o daha da fazlasını istiyordu ve biliyordu ki bir sonraki yatırımı öyle basit bir sektör olamazdı. Çok daha büyük bir ata oynamalıydı. Bu defa, kazanacak bir politikacıyı satın almalıydı. Ama kimi?

Dönemin birçok siyasetçisi, halihazırda diğer kodamanlarca satın alınmıştı. Doğru atı bulması gerektiğini biliyordu. Sahayı birazcık gözlediğinde, radarına çok ateşli ama çok da iyi bilinmeyen bir politikacı girdi. Biraz ekstrem ve tuhaf biriydi, ama tutkusu ve kabiliyeti reddedilemeyecek kadar barizdi. Heh! dedi, kararını vermişti.

O dönem, hiç kimsenin kazanacağını düşünmediği ve dolayısıyla destek olmayı seçmediği bir isme, günümüz parasıyla milyonlarca dolar maddi kaynak ayıracaktı: Adolf Hitler'e.

Bu, Alfred Hugenberg'in sonradan pişman olacağı çok ama çok büyük bir hataydı. Ne var ki Hugenberg, bu hataya düşen ne ilk kişiydi ne de son kişi olacaktı. Tarih boyunca sayısız zengin, daha da çok zengin olabilmek ve ülkelerindeki gidişatı kendi emelleri etrafında şekillendirebilmek için Hitler gibi diktatörleri satın almaya veya onun iyi tarafında yer almaya çalışacak ve sonunda aradıkları belayı fazlasıyla bulacaklardı.

Toplanın, bu tarihin en büyük pişmanlık öyküsü.

Zenginler Neden Politikaya Atılıyorlar?

Zenginler, diktatörlerin ağzını sulandırır. Çünkü önceki videolarda da konuştuğumuz gibi, halihazırda zengin olanların siyaseti yönlendirmek için halkın oyunu almaya ihtiyacı yok; oy almış kişileri satın almaları yeterli.

Tabii ki bunun istisnaları yok değil. İşte mesela Amerikalı otokrat Donald Trump, yönetime geldiğinde halihazırda milyarderdi. Keza Michael Bloomberg gibi başkan aday adayı olmuş Demokrat milyarderler de var. Yani tabii ki Zenginler politikaya atılmayacak diye bir kural yok.

Ama genelde gördüğümüz örüntü, mesela Elon Musk veya Mark Zuckerberg'ün yaptığı gibi, direkt olarak politik liderliği oynamak yerine, ülkedeki büyük partilerin her ikisine de milyonlarca dolar yatırarak, her kim kazanırsa kazansın, o yatırımlarının karşılığı olarak politikaya yön verebiliyor olmaları.

Hatta Elon Musk örneğine baktığımızda, bu yatırımlar sayesinde şimdi kendisini denetleyen devlet birimlerini bir bir ortadan kaldırıyor. Bu, kendisi için olağanüstü; halk içinse berbat bir durum.

Diktatörler Nasıl Zenginleşiyorlar?

Diktatörlerin çoğunlukla fakirlerden veya orta sınıftan çıkıyor olması, ama bunların gücü eline bir kez geçirdikten sonra inanılmaz miktarlarda zenginleşiyor olmaları... Bu zenginleşmenin de genelde iki kaynağı var:

  1. Devletin bütün kaynaklarını kendilerine ve yandaşlarına bağlayarak, halkın vergilerini kötüye kullanmak.

  2. Ülkenin en zengin %1'lik dilimine verdikleri sözler karşılığında absürt miktarlarda bağış toplamak.

Bunun o kadar çok örneği var ki. Mesela, demokrasiye geçiş öncesinde Zaire olarak bilinen Kongo'nun diktatörü Mobutu Sese Seko, gücü eline aldığında oldukça fakir biriyken, diktatörlüğü sırasında bırakın sadece Zaire'yi, dünyanın en zengin devlet başkanlarından biri haline geldi. Halbuki Kongo'da günümüzde bile devam eden fakirlik, o zaman çok daha kötü boyutlardaydı.

İşte zaten işin acı tarafı da o aslında: Bu ülkelerde müthiş kaynaklar var, ama bunlar düzgün ve halkçı bir yönetimle işletilmediği için insanlara ulaşamıyor. Diktatörler ve sömürgecilerse, Daron Acemoğlu'nun Nobel Ödülü ile ilgili videoda da gördüğümüz üzere, bu kaynakları kendilerine kolayca kanalize edebiliyorlar.

Alfred Hugenberg Siyasete Nasıl Girdi?

Alman endüstrici Alfred Hugenberg'in öyküsü, görece sıradan bir kapitalist olarak başlıyor. Ailesi, halihazırda orta sınıfın üst katmanlarından olan, dolayısıyla Alfred'i okutabilmiş ve ona maddi kaynaklar ayırabilmiş bir aile.

Hugenberg de bir girişimci olarak, ağır sanayiye yaptığı yatırımlarla müthiş zenginleşiyor. Varlığını kesin olarak bilemiyoruz, ama en azından birkaç yüz milyon dolarlık bir varlığı olduğu tahmin ediliyor.

Peki, bir sanayici neden durup dururken medya işine girdi? Sebep: Politik ihtiraslar.

Hugenberg, giderek ultra-nasyonalistleşen bir ulusalcı kimliğe sahipti. Hitler'in sonradan Weimar Cumhuriyeti olarak adlandıracağı imparatorluk sonrası demokrasi deneyiminin, Almanya'yı gitgide felakete sürüklediğine inanıyordu. Kurtuluşun, Almanya'yı yüceltecek güçlü ve yayılmacı (yani emperyalist) bir liderde olduğunu düşünüyordu. Ve o liderin de kendisi olduğuna inanıyordu.

Ama gerek günlük işleri, gerekse de politik deneyimsizliği dolayısıyla, bu inancını bir türlü somut eyleme dönüştüremiyordu. Bu nedenle de en iyi bildiği şeyi yapmayı seçti: Gücü, parasını kullanarak ele geçirmeye karar verdi.

İlk olarak 1916'da, I. Dünya Savaşı'nın tam ortasında, Almanya genelinde yayın yapan irili ufaklı çok sayıda gazeteyi satın almaya başladı. Bunların arasında Der Tag ve Berliner Lokal-Anzeiger gibi hatırı sayılır büyüklükteki gazeteler de vardı.

Bu gazetelerin yayın politikalarını, kendisinin savaşçı ve yayılmacı politikalarını destekleyecek şekilde bir bir değiştirdi. 1921'de ise, liberal eğilimleri olduğuna inandığı ana akım medyaya alternatif bir haber ajansı olan Telegraphen-Union'ı kurdu.

Bu ajans, o noktada kontrol edebildiği 1600'ü aşkın gazeteye ultra-nasyonalist ve emperyalist haberler servis ediyordu. Gazeteleri de o haberleri milyonlarca Alman'a tıpış tıpış ulaştırıyordu.

Bu sayede Hugenberg, yayılmacılığa karşı olan daha liberal şansölyeleri açık açık karalamaya ve halkı Alman olmayanlara karşı doldurmaya başladı. Nasıl taktik ama? Hiç eskimiyor, öyle değil mi?

Hugenberg, Nasıl Alman Nasyonalistlerinin Lideri Oldu?

Bu arada, bu Hugenberg ismini tarihsever dostlarımız tabii ki bilecektir. Ama bu isim, aynı zamanda bizim videoları dikkatlice takip eden izleyicilerimize de tanıdık gelmiş olabilir.

Hatırlarsanız, Hitler Demokrasiyi 53 Günde Nasıl Yok Etti? videosunda da karşımıza, Alman Nasyonalist Halk Partisi'nin lideri olarak çıkmıştı. Ve işte Hugenberg, o liderliğe giden yolu tam olarak böyle döşemişti.

1928 seçimlerinde, Alman Nasyonalist Halk Partisi'nin oyları %21'den %14'e kadar gerilediğinde, Hugenberg artık vaktinin geldiğini anladı ve harekete geçti.

Koalisyon hükümetlerine katılmayı destekleyen Kuno von Westarp gibi orta yolculara alternatif olarak öne çıktı ve partisinin Weimar Cumhuriyeti'ne muhalefet etmesi gerektiğini söyleyerek (ve tabii gazeteleri yoluyla bu mesajı pekiştirerek) ününe iyice ün kattı.

Nihayet 1928'de, parasının da yardımıyla, Alman Nasyonalist Halk Partisi'nin lideri seçildi. Böylece parti, tekrardan hızla ultra-nasyonalizme kaydı ve hiyerarşik bir örgütlenmeye dönüştü.

Hugenberg ve Hitler: Aynı Kalıptan Biçilmiş Liderler!

Yalnız, bakın, isimleri karıştırmayın:

  • Alman Nasyonalist Halk Partisi, Hitler'in yükselişi öncesinde, Alman üstünlüğünü savunan ulusalcıların kalesi konumundaki partiydi.

  • Hitler ise, ismi kısmen ona benzer olan Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi'nin (veya kısaca Nazi Partisi'nin) lideriydi.

Bu liderlerin her ikisi de:

  • Anti-komünistti,

  • Anti-demokratikti,

  • Anti-göçmendi,

  • Ve anti-semitikti.

Her ikisi de öfkeli, tutkulu ve kibirliydi. Her ikisi de inançlarından asla dönmeyecek kadar katı, inatçı ve kendini beğenmişti.

Hugenberg, Üçüncü İmparatorluk'tan (yani Third Reich'tan, yani demokrasinin yıkılıp yerine yeniden Alman İmparatorluğu'nu getirmekten), ta 1919'da, Hitler'le tanışmasından çok önce bahsetmişti.

Hatta ve hatta, Hugenberg'in takipçileri de onu Führer diye selamlıyorlardı. Yani, Hitler ve Hugenberg, aynı kalıptan biçilmiş liderlerdi.

Ama işte bu aşırı benzerlikleri, egoları ve hırsları, herhangi bir konuda anlaşmalarına da asla izin vermiyordu. Hitler'in propagandacısı Joseph Goebbels, Hitler'in Hugenberg'le olan toplantılarından sonra hep kırmızı bir suratla ve deli gibi çıldırmış bir şekilde çıktığını yazmıştı.

Naziler Parayı Nasıl Buldu?

Heyhat, bu ikilinin yolları, 1932 yılında olağanüstü bir şekilde kesişti. Çünkü o dönem Hugenberg, eğer ki hayallerini gerçeğe dönüştürecekse, kendisine yakın politikalardan olanları desteklemek zorunda olduğunu anlamıştı.

Bunun sebebi, çağının diğer zenginlerinin ezici çoğunluğunun, Merkez Parti veya Bavarya Halk Partisi gibi daha muhafazakar, merkezci veya kapitalizme yakın politikacıları halihazırda fonluyor olmasıydı.

Nazi Partisi ise, ultra-nasyonalist olmaya ek olarak, Hitler'in diktatör arzularından ötürü, bütün özel şirketleri kamulaştırmayı içeren bir parti politikasına sahipti. (İsimlerindeki sosyalist sözcüğü de işte oradan geliyor.)

Bu bakımdan Nazi Partisi, kendilerini işçilerin nihai partisi olarak konumlandırıyordu. Ama işte bu görünürde sosyalist tavırları dolayısıyla da kapital desteğinden yoksun kalmışlardı.

Hatta Nazi Partisi'nin o dönemdeki ana gelir kaynağı, üyelik ücretleri ve Hitler'in ateşli mitinglerine girişte toplanan paralardı. Hatta Sturmabteilung (SA) denen o Naziler, sokak köşelerinde durup milletten para toplamaya çalışıyorlardı. Maddi durumları o derece kötüydü.

O noktaya dek, sadece Victoria von Dirksen, Helene Bechstein, Elsa Bruckmann ve Fritz Thyssen gibi birkaç elit, Nazilere kaynak ayırmayı seçmişti.

Mesela Fritz Thyssen'in 1941'de yazdığı I Paid Hitler (yani Hitler'e Ödemeyi Ben Yaptım) başlıklı anılarında, Nazilere günümüz parasıyla 5 milyon dolar verdiğini ve eski Münih sarayını satın alıp yenileme masraflarını karşılayarak Nazi Partisi merkez binası haline getirdiğini anlatıyor.

Ama Thyssen'in Hitler'e açık ara farkla en büyük katkısı, 27-Ocak-1932'de, kendisi gibi endüstrici olan diğer isimlerin katıldığı bir toplantıda konuşma yapmasını sağlamak oldu.

O toplantıda Hitler, her zamanki gibi çok ateşli bir konuşma yaparak birçoğunu etkilemeyi başardı. İşte o noktada, Hitler'e ayrılan kaynakların musluğu da açılmaya başladı. Ve buradan gelecek paraların büyük bir kısmı, Hitler'e Hugenberg üzerinden aktı.

Bu arada, yine o Hitler videosundan bir hatırlayın: Hitler'in ant içtiği üzere, demokrasiyi demokrasinin araçlarını kullanarak alt edebilmek için %67 oya ihtiyacı vardı.

Ama 1932'deki o seçimlerde, oylarını 19 puan arttırarak %37.3'e çıkarmış olsalar da, kritik oy oranının çok uzağında kalmışlardı.

Bu başarılı başarısızlığın sebeplerinden biri, Hugenberg'in Nasyonalist Partisi'nin Nazilerden 14 koltuk çalmayı başarmış olmasıydı.

İşte Hitler, tam da bu nedenle erken seçim yoluyla gücü konsolide etmek istiyordu. Ama Hugenberg'in desteği olmadan erken seçime gidemezdi.

Hugenberg de, daha yeni kazandığı sandalyeleri yeniden seçime giderek kaybetmek istemiyordu.

Ama Hugenberg açısından bir sorun vardı: Hugenberg, kesinlikle Hitler kadar popüler değildi.

1932 seçimlerinde Hitler'in o %37'lik oyuna karşılık, Hugenberg sadece %7 alabilmişti.

Yani, Hitler'de ün vardı, para yoktu. Hugenberg'de ise para vardı, ün yoktu.

Ve diktatörlüklerle ilgili videomuzda da gördüğümüz üzere, diktatöryel eğilimli politikacıların gözlerini kırpmadan yaptıkları gibi, bu birbirine düşman olan ikili de, köprüyü geçene kadar ayıya dayı demeyi kabullendi ve işbirliğine gittiler.

Uzun pazarlıklar sonucunda, Hugenberg'in bir süper bakan olması karşılığında (yani hem ekonomi, hem tarım, hem de beslenme bakanı olması karşılığında), Hitler'i şansölyeliğe yükseltecek desteği vermesi konusunda anlaştılar.

Ve Hugenberg, Hitler'in kabinesine girdikten sonra da, sadece bu üç bakanlıkla yetinmedi; sürekli dış işlerine karışmaya başladı ve Almanya'yı giderek daha yayılmacı politikalara zorladı.

Hugenberg destekçisi elitlerin planı, Hitler'in atın eğerinde oturması, ama kırbacın kontrolünün Hugenberg'de olmasıydı.

Hatta hatırlayın, demokrat ve komünist gazeteler, o nedenle Hitler'i ekonomik elitlerin uşağı olmakla suçluyorlardı.

Tabii, Hitler'in Hugenberg'i ekonominin başına getirmesi, işçileri yanına çekmek için taktığı o sözde sosyalist maskesini de bir anda düşürüvermişti.

Dönemin komünist ve sosyalistleri, bu gelişmeyi kendilerinin bir aklanması olarak gördüler.

Ama video sonunda da göreceğimiz üzere, Hugenberg ateşle oynadığının ve dolayısıyla çok çabuk davranması gerektiğinin çok iyi farkındaydı.

Hugenberg ve Hitler İşbirliği Nasıl Çöktü?

Hugenberg, Hitler'in kabinesine girer girmez, adeta bir ekonomi diktatörüne dönüştü:

  • İşçi haklarını tamamen ortadan kaldırdı,

  • İşçilerin maaşlarını %10 azalttı,

  • Diğer bakanlıkları kapatan veya kısıtlayan adımlar attı,

  • Hukukun üstünlüğü falan umrunda bile değildi,

  • Geçirdiği gümrük vergileriyle, Almanya'nın halihazırda imzaladığı ticaret anlaşmalarını çiğnemekten geri durmadı,

  • İpotekleri ve borçları kafasına göre iptal ederek enflasyonu körükledi.

Adamın gözü öylesine dönmüştü ki, kabine toplantılarından birinde Hitler, Hugenberg'e isyan ederek:

Attığın bu adımların yükünün çoğunu fakirlerin çekmesi, kabul edilebilir gibi değil! diyerek çıkışmıştı.

Düşünsenize, öylesine kötüsünüz ki Hitler'i işçileri düşünmeye zorluyorsunuz.

Ama işte Hugenberg'in sonunu getiren de o dizginleyemediği kibri olacaktı.

Çünkü henüz daha ortada Avrupa'nın işgali falan yokken (yani Haziran 1933 civarında), Hugenberg, verdiği bir demeçte, Almanya'nın derhal Afrika kolonilerini geri alması gerektiğini ve bir an önce Avrupa'ya yayılmaya başlaması gerektiğini ilan etti.

Bu, tabii ki, ekonomik olarak zaten zor durumda olan Almanya'yla Avrupalı diğer devletler arasında müthiş bir krize yol açtı.

Kabine üyeleri de, Hitler de, Hugenberg'in kendilerine danışmadan böylesine tek başına davranması karşısında şaşkına dönmüştü.

Ve Hugenberg geri adım da atmıyordu.

Mesela, Dışişleri Bakanı, Hugenberg'in sadece kendi fikrini söylediğini, hükümetin görüşünü yansıtmadığını söylediğinde, Hugenberg çıkıp:

Ben bir bakan olarak bir şey söylüyorsam, hükümetin görüşünü yansıtıyorumdur! diyerek üsteledi.

İşte o noktada, Hitler'le Hugenberg arasındaki işler bir kırılma noktasına geldi: Ya Hitler gidecekti, ya da Hugenberg.

Ve kazanan, tabii ki Hitler oldu. Çünkü o noktada hükümetin çoğu, artık Hitler'in artan gücünün ve popülerliğinin farkındaydı.

Üstelik Hitler, şansölyeliğinin daha ilk birkaç ayında yaptıklarıyla ve güçlü retoriğinin devlet araçları sayesinde artık daha da uzaklara erişebiliyor olması sayesinde, o noktada artık para babalarını, Almanya'nın geleceğinin anti-komünist nasyonalizmde olduğuna ikna etmeyi başarmıştı.

Eskiden Hitler'in kaba saba tavırlarından uzak duran zenginler, bir bir Hitler'in cebine girmeyi kabul etmişlerdi.

Hitler'in Cebindeki Zenginler!

Hitler'in o ceplerinde kimler vardı, kimler!

Şansölyeliği öncesinde, Hitler'le anca çok gizli şekillerde, ücra otel köşelerinde buluşmayı kabul eden banker Kurt Baron von Schröder, Nazi Partisi'ne bugünün parasıyla 150 milyon dolar kredi açmıştı.

Askeri top üretimi ile bilinen ve Nazilere karşı tavır takınmış olan Gustav Krupp von Bohlen und Halbach, birdenbire Hitler'in toplantılarında belirmeye başlamıştı.

Hitler tarafından uluslararası bir kapitalist Yahudi şirketi olarak yaftalanan IG Farben isimli holdingin yönetim kurulundan dört yönetici bile, Hitler'in demokrasi çağında özel şirketlerin var olamayacağını, dolayısıyla Alman ordusunun tekrardan şahlandırılıp ülke üzerinde totaliter bir kontrol sağlaması gerektiğini ve bu yolla meclisi ortadan kaldırarak bütün rakiplerini zorla ekarte etmesi gerektiğinin elzem olduğunu anlattığı bir zenginler toplantısına katılmayı seçmişlerdi.

Hatta o toplantıya katılanlardan Hermann Göring, Hitler'in toplantıdan ayrılması sonrasında, önlerindeki 10, belki de 100 sene boyunca bir daha seçim olmayacağını söylemişti.

Ve bu farkındalığa rağmen, zenginler Hitler'e toplamda 15 milyon dolar bağışlamayı kabul ettiler.

Anlayacağınız, Hitler, tarihteki diktatörlerin birçoğu gibi, zenginlerin omuzlarında yükseldi.

Sonrasında olanları size o Hitler videosunda zaten anlatmıştım: Demokrasiyi büyük oranda demokratik yollarla yıkıp Üçüncü İmparatorluk dönemini başlattığında, artık Almanya'nın bütün varlıkları kendisinin olmuştu.

Hitler'i Hitler Yapan Markalar Hangileriydi? Neler Yaptılar?

Bakın, burada sayacağım isimler size çok daha tanıdık gelecek:

  • Ferdinand Porsche, halkın arabası anlamına gelen Volkswagen'ı tasarladı.

  • Mercedes-Benz, Hitler'e ve diğer yöneticilere kurşun geçirmez araç zırhları üretti.

  • Hugo Boss, SS askerlerinin o meşhur siyah kıyafetlerini tasarladı.

  • Az önce bahsettiğim o çekingen Gustav Krupp, Nazilerin silahlarını üretti.

  • Bugün ev eşyalarıyla biliyor olabileceğiniz Miele, Nazilere mermi üretti.

  • Sigorta devi Allianz, Yahudilerin katledileceği konsantrasyon kamplarını sigortaladı.

  • J.A. Topf und Söhne, azınlıkların yakılacağı krematoryumları tasarladı.

  • Deutsche Bank, Nazilerin emriyle Yahudilerin şirketlerine bir bir el koydu.

Ve Hitler'e yaptıkları bu yardımların karşılığında, bu oligarklar tabii ki müthiş paralar kazandılar.

Her şeyden önce, istedikleri hemen her şeyi kolayca elde edebiliyorlardı. Demokrasinin o kısıtlayıcı kurallarına tabi değillerdi.

Üstelik, beklemedikleri bir dolu avantaj da elde edebiliyorlardı. Mesela, yıllar sonra ilk defa köle işçi çalıştırabilmeye başladılar.

Örneğin, 1940'larda Siemens'te 80.000-100.000 civarı köle işçi çalışıyordu. Böylece neredeyse hiçbir harcama yapmadan müthiş bir üretim kapasitesine erişebilmişlerdi.

O IG Farben isimli holdingin Auschwitz'teki fabrikasında çalıştırdığı köle işçilerin beklenen ömrü 4 aydan daha azdı. 4 ay!

Sırf o lokasyonun inşaatı sırasında bile 25.000 köle hayatını kaybetti. Öyle düşünün.

Keza, o holdingin ilaç ayağı olan Bayer, köleler üzerinde o meşhur Nazi deneylerini yapıyordu.

Sonradan açığa çıkarılan bazı belgeler (birazcık itilaflı olmakla beraber), Bayer'in Auschwitz'te tutulan 150 kadın köleye, kişi başı sadece bir mark (yani bugünün parasıyla sadece 5 dolar) ödeyerek deneyleri için satın aldığını gösteriyor.

O kadınların hepsi, o deneyler sırasında öldüler.

Holdingin kimya ayağı olan ve kimyacıların bugün belki Evonik adıyla biliyor olabileceği Degussa şirketi, aslen gemilerde, depolarda ve trenlerde sterilizasyon amaçlı kullanılan siyanür temelli pestisit Ziklon B'yi, Nazilerin imha tesislerinde tutsakları katletmek üzere kullanmalarına izin verdi.

Firmanın, Nazilere sadece 2 yıl içinde 56 ton Ziklon B sattığı belgelerle sabit. Ki onların yaklaşık 24 tonu da Auschwitz'e satıldı.

Sırf Auschwitz'te 1 milyondan fazla Yahudi katledildi. Öyle düşünün.

Oligark-Otokrat İlişkisi Nasıl Başlıyor ve Nasıl Bitiyor?

Tüm bunları size anlatıyor olma nedenim, zenginler (gibi oligarkları) otokratlar ve diktatörlerden ayrı düşünmenin imkansız olması.

Bunlar birbirini besleyen bir döngüye sahipler:

  • Zenginler, güç sahibine yanaşıp daha da zenginleşmeyi umuyorlar.

  • Diktatöryel hayalleri olan liderler ise zenginlere yanaşıp, onların paraları ve şirketleri sayesinde güçlerine güç katmayı umuyorlar.

Ama işte, ateşle barut yan yana durmaz.

Bu işbirliği, kısa vadede müthiş kazançlar sağlıyor olsa da, orta ve uzun vadede neredeyse hiçbir zaman sürdürülebilir olmuyor.

Ve gerçekten de, buraya kadar saydığım şirketlerin yöneticileri ve sahipleri için işler, Hitler'in düşüşü sonrasında hiç de istedikleri gibi gitmedi.

Birçoğu (ve hatta aileleri), ya bütün varlıklarını geride bırakarak uzak ülkelere kaçmak zorunda kaldılar, ya da yakalanıp savaş suçları nedeniyle yargılandılar ve insanlığa karşı işledikleri suçlardan ötürü ömür boyu hapse mahkum edildiler.

Az önce bahsettiğim o Fritz Thyssen veya Hjalmar Schacht gibi Hitler destekçisi zenginlerin birçoğu, Hitler'le aralarının bozulması sonrasında kendilerini konsantrasyon kamplarında buldular. Her şeylerini kaybettiler. Buna bir kısmının canı da dahil.

Spesifik olarak Hugenberg'in düşüşü ise oraya bile varamadı, çok daha önce yaşandı. Hatırlarsanız, en son Hitler'le yayılmacı politikalar konusunda sürtüşüp didişmeyi kaybetmişti.

Hugenberg, o olay sonrasında bakanlık görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Ondan kısa bir süre sonra da Alman Nasyonalist Halk Partisi dağıtıldı. 1933'ün Aralık ayında, Nazi Propaganda Bakanlığı, Hugenberg'in en değerli şirketlerinden olan Telegraph Union'a el koydu ve onu yeni kurulmuş Alman Haber Ofisi'nin altına aldı. 1943'te Hugenberg'in yayınevi Shell Verlag da Nazi yayınevi Eher Verlag'a zorla satıldı. Hugenberg, 1946'da İngilizler tarafından tutuklandı ve hem 5 ay hapis yattı hem de bütün mal varlığına el konuldu. Hitler'e parasıyla hükmedebileceğini zanneden Hugenberg, günün sonunda neredeyse yok olma noktasına geldi.

Putin'e Baş Kaldıran ve Ansızın Ölüveren Zenginler!

Tabii bu son, sadece Hitler'in yandaşlarına özel bir durum değil; dünyanın her yerindeki otoriter rejimlerde benzer örüntüler görüyoruz.

Mesela Rusya'nın meşhur paramiliter organizasyonu olan Wagner'in elebaşı olan ve uzun yıllardır Putin'in yandaşı olarak muazzam bir güç ve para toplamış olan Rus oligark Yevgeni Prigojin'i düşünün. Tesadüfe bakın ki adamın bindiği uçak, Putin'e baş kaldırmasından tam da iki ay sonra düştü ve ölüverdi.

Keza Putin'i sonradan eleştirmeye başlayan oligark Boris Berezovski de evinde ölü bulundu. Onun yakın dostu ve Aeroflot Hava Yolları'nın eski direktörü Nikolay Glushkov da evinde boğularak öldürüldü. Daha sayayım mı? Alexander Perepilichny, Oleg Burlakov, Mikhail Rogachev, Dmitry Zelenov, Alexey Zimin ve Vladimir Shcherbakov gibi güç ve para sahipleri, hep şaibeli koşullar altında – işte yüksek binalardan düşerek, aşırı doz ilaç alarak, zehirle uyumlu semptomlar göstererek – öldüler. Soruyorum: Ne uğruna?

Kapanış: Oligarşinin Hazin Sonu!

İşte böyle. Görebileceğiniz gibi, bu Türkçede yandaşçılık veya ahbap çavuş ilişkisi dediğimiz kronikliğin ve genel olarak oligarşinin neredeyse kaçınılmaz sonu: Diktatörler, işlerine geldiği süreler boyunca zenginleri kullanıyorlar, sonra onları kirli bir peçeteymişçesine kenara fırlatıp atıyorlar.

2017'de Muhammed bin Selman'ın onlarla işi biter bitmez Velid bin Talal gibi Suudi oligarkların tutuklanması bundan. Kaddafi'nin petrol tekelcilerinin rejimin çöküşü sonrasında neredeyse tüm mal varlıklarını kaybetmesi bundan. Sovyetlerin çöküşü sonrası Boris Yeltsin'e yanaşan oligarşik bankerlerin birdenbire zenginleşmesi, ama 2000'e gelindiğinde hepsinin Putin'in huzurunda hizaya sokulup bütün otonomilerini yitirmeleri bundan.

Xi Jinping'in Ali Baba'nın CEO'su Jack Ma'yı tam da 2020'de Çinli finansal regülatörleri eleştirmesi sonrasında pratik olarak ortadan silmiş olması da işte tam olarak bundan.

Bu durumun istisnası olan çok küçük bir yüzde var. İşte mesela Pinochet'nin oligarkları, Şili'nin demokrasiye geçişi sonrasında da mal varlıklarını korumaya devam edebildiler. Veya Güney Afrikalı zenginlerin malları, ırk ayrımı politikalarının sona ermesinden sonra da korunmaya devam etti ki ekonomi birdenbire sarsılmasın. Zaten bugün Elon Musk veya David Sax (?) gibi oligarklar o sayede var oldular. Ama işte bunlar istisna; kuralın kendisi değil.

Dünyanın her köşesindeki diktatör-oligark ilişkilerine baktığımızda, güllük gülistanlık başlayan ilişkilerin yolun sonunda hep gözyaşı, kan ve pişmanlıkla bittiğini görüyoruz. Ki bence Hugenberg'in yükselişi ve düşüşü, diktatörleri parayla kontrol edebileceğini sanmanın ne kadar ahmakça olduğunun en güzel örneklerinden biri.

Hem o yüzden, hem de o Hitler videosuna da ilham olan tarihçi Timothy W. Ryback makalelerinde bu konu çok derinlemesine işlendiği için, bu hikâyenin merkezine onu koydum. Hugenberg, 1951'deki ölümüne dek kendisinin bir Nazi değil, bir Nazi kurbanı olduğunu iddia etmeye devam etti. Ve sakın kendisine aldanmayın, ha! Hugenberg en başından beri yaptığı hatanın farkındaydı.

31-Ocak-1933'te Hitler'in şansölye olarak atanmasından sadece birkaç saat sonra, Leipzig Belediye Başkanı Carl Friedrich Goerdeler 'e söylediği şu sözler, böylesine bir ateşle oynamanın anlamsız riskini çok güzel bir şekilde yansıtıyor:

Hayatımın en büyük aptallığını yaptım. Dünya tarihindeki en büyük demagogla işbirliği yapmayı seçtim. Demagogların sözlerine de, güçlerine de sakın aldanmayın. Sonunda hepsi, öyle veya böyle düşüyorlar ve yandaşlarını da beraberinde götürüyorlar.

https://www.youtube.com/watch?v=yGSuU4aR_Sk

--

- - - - - - - - - - - - - - - -

El elin esegini sarki soyleyerek arar.

~Nasreddin Hoca~

- - - - - - - - - - - - - - - -

En tatli sevinc, en kotu aci asktir.

~Bailey~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Size yol gosterilebilir fakat yalniz yurumek zorundasini.

~Sang h.kim~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Donmuş Dallarda Çiçek

İyidir beraber olmamız
Yaklaşmış, değişik.
Duyulur çevrenin gürültüsünde
Issız
Bizde bir şey eksik.

Belki de bir şey fazla, yıllarca bilmedik
Çökmüş birdenbire ağır:
Bir kırık gülüşte
Yitik
Ümitsiz hatırlanır.

Bulmak gibi tıpkı
Karlar altında kayıp uzanırken ova
Yolu kendiliğinden,
Donmuş dallar esen ılık rüzgâra
Çiçek açar çekingen.

Aldanarak, unutulmuş
Senin yolun ayrı, benimki ayrı
Az sonra ikimiz de yalnız
Kısa bir zaman için, saat beş suları
İyidir beraber olmamız.

~Behçet Necatigil~

- - - - - - - - - - - - - - - -

EL ELE SEVGİLİM

El ele tutuşamadık
Diz dize oturup konuşamadık
Hayelle yaşadık kovuşamadık
Üzülme sevgilim kader utansın

Hayal bir masalmış bilemedik
Diz dize oturup gülüşemedik
Kimseye biz mutluyuz diyemedik
Üzülme sevgilim kader utansın

Şu dünyanın dört bir yanını dolaştık durduk
Neşeyi bıraktık kaderle dolduk durdur
Teselli olarak hep göz yaşı bulduk
üzülme sevgilim kader utansın


- - - - - - - - - - - - - - - -

Baharın İlk Sabahları

Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: 'Sıkıntılar duradursun'
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.

~Orhan Veli Kanık~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Basari size gelmez siz ona gideceksini.

~SANG H.KIM~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Ömer Hayyam Bütün Dörtlükler [ 358. - 389 ]

~Bu ömür kervanı bir tuhaf gelir gider
Kazancın, yaşamasını bildiğin günler;
Saki, bırak şu yarını düşünenleri
Geçti gidiyor gece, geçmeden şarap ver.

ŞARAB: Arapça, içecek şey, anlamında bir kelime. Aşk ve mahabbet anlamına kullanılır. Coşkun aşk halleri ki, bu durumdaki kişi aşkta sadakat imtihanından geçer. Kemale erenlerin hali budur. Bu kelimeyle ilgili bazı deyimler şunlardır:
Şaraphane : Melekût âlemi, kâmil arifin iç dünyası.
Şarab-ı Puhte: Yıllanmış, kıvamını bulmuş şarap. Her türlü kayıttan, sınırlamadan kurtulmuş saf ve mücerred zevk.
Şarab-ı ham : Çiğ şarap. Dünyevî zevk ile karışık hayat.
Şarap-ı Tevhîd : Allahın zâtında mahvolup, her türlü maddî bağdan kurtulma.
İki türlü şarap vardır: Biri maddî, dünyevi, alkol ihtiva eden içilmesi haram olan içki, ki bu insanı içince sarhoş eder. Diğer şarap ise, aşk şarabıdır. Allahı sevmekten kaynaklanan zevkin sonucu olarak ortaya çıkan bir tür mestlik, melankoli hâli. Sûfîler bu bakımdan, içmeden sarhoş olanlardır, diye tanımlanır. Marifet, içmeden, manâ sarhoşu olmaktadır. Her iki sarhoşta ortak bazı özellikler vardır. Bunlardan biri, her ikisi için dış âlemin bir anlamı yoktur; sarhoşluk, her iki grubu dış dünya ile alakalı bir takım ilgilerden kesmiştir, ikisi arasındaki pek çok farktan bir diğeri de, şudur: : Mânâ sarhoşunda, karaciğerden kaynaklandığı söylenen bir tür iç hararet, maddî şarab içende bulunmaz.~

- - - - - - - - - - - - - - - -

BELA CICEGI

alsancak gari'na devrildiler
gece garin saati bela cicegi
hicbir seyin farkinda degildiler
kalles bir titreme aldi erkegi
elleri yirtilmisti kelepceliydiler
cantasini karisi tasiyordu

hic kimse tanimiyordu kimdiler
gece garin saati bela cicegi
ucuncu mevki bir vagona bindiler
anlasildi erkegin gidecegi
bir seyden vazgecmis gibiydiler
bir turlu karisina bakamiyordu

ayakustu birer bafra ictiler
gece garin saati bela cicegi
simdiden bir yalnizlik icindeydiler
karanlik gelmisi gelecegi
birdenbire sapsari kesildiler
vagonlar usul usul kimildiyordu

~Attila Ilhan~

- - - - - - - - - - - - - - - -

Bu dünyadaki en önemli şey sevgiyi yaymayı öğrenmek ve gelmesine izin vermektir.

~Morrie Schwartz~

- - - - - - -







- - - - - - -

TURK_TIYATROSU.doc
John_Searle-Akillar_Beyinler_ve_Bilim.pdf
Woodrow_Wilson_Tie-Patricia_Highsmith.epub
Orhan_Pamuk-Masumiyet_Muzesi.epub
Arnold_Wesker-Mutfak.pdf
Umit_Yasar_Oguzcan-Aska_Dair_Nesirler.pdf
Woody_Allen-BIR_DAHA_CAL_sam.doc
Stendhal-Lamiel_I.pdf
William_S._Burroughs-Top.epub
Bir_Delinin_Hatira_Defteri-Nikolay_Vasilyevic_Gogol.epub
Aydogan_VATANDAS-HAARP_Ebu_Abdulmumin_Tekin_Mihci.pdf
Mesnevi-3.Cilt-Mevlana_Celaleddin_Rumi.epub
Salim_Koca-_Selcuklu_Devri_Turk_Tarihinin_Temel_Meseleleri2.pdf
zehra_ipsiroglu-tiyatroda_devrim.pdf
David_Eagleman-Incognito_Beynin_Gizli_Hayati.epub
Tracy_Letts-Bocek.doc
ERMENI_KOMITELERI.pdf
Clive_Cussler-Kutsal_Tas.epub
Eric_J._Hobsbawm-Fransiz_Devrimine_Bakis.epub
Nefes_Nefese-Ayse_Kulin.epub
Turgut_Ozakman-Ah_Su_Gencler.pdf
Charles_Dickens_Charles_Dickens-Antikaci_Dukkanci_2.pdf
Osho-Bos_Kayik-Hiclikle_karsilasmalar_carpismalar.epub
Osho-Sevgi-Askin_En_Guzel_Cicegi.epub
S._H._Hooke-Ortadogu_Mitolojisi.pdf
BERTOLT_BRECHT_Butun_Oyunlari_9_Yilmaz_Onay.doc
Stanislavski-Bir_Karakter_Yaratmak_CS.pdf
Albert_Camus-Ecinniler_CS.pdf
Wuthering_Heights-Emily_Bronte.epub
Philip_K._Dick-Albemuth_Ozgur_Radyosu.epub

- - - - - - -

"> "> "> "> "> "> "> ">
- - - - - - -

OrajKalip

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -

Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/
Eposta adresleri
(Derdiniz varsa buradan ulaşın.)
:
0raj.p0yraz@neomailbox.net
oraj.poyraz@openmail.cc
HvLWPtIjJR8X@protonmail.com
0PjukdvspdUh@mail2tor.com
Tor ağı üzerindeki web siteleri
Darkweb diye bilinir, TorBrowser kullancaksınız.
:
http://45m2jpfwn6ydfrqyhw5jbqszyip45pvi6m2cyo3722wyhur6yuitgbyd.onion/
http://kbq4ghhydumvhgvwkccbad5g7ae2yho6a4llxuy2z4oa6dox6gjtngad.onion/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder