15 Nisan 2013 Pazartesi

15-Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk:,Yazılı talimat ne askeri, ne de savcıyı bağlar; görmezden gelmek suçtur

Hukukun üstünlüğü nedir?

Hukukun üstünlüğü, devletin içindeki tüm mekanizmaların, önceden tespit edilmiş bazı kanun ve kurallar içinde işleyeceği anlamına gelir.
Her devlet kurumu, anayasanın ve diğer yasaların tespit ettiği görev ve yetkilere sahiptir. Kimsenin bu görev ve yetkileri aşma, değiştirme gibi bir gücü yoktur.
Hukuk, herkesin üstündedir ve dolayısıyla devlet "keyfi" değildir.

Bütünüyle yeni bir anayasa nasıl yapılır?

Bir ülkede tümüyle yeni bir anayasa;
ancak savaş, iç savaş, büyük çaplı toplumsal karışıklık, altüst oluş ve bunalımlar sonrasında yapılır.
Bunun anlamı, şu an var olan anayasaya sadık kalarak, anayasa tümden değiştirilemez;
sadece değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dâhi edilemez ilk 4 maddeye göre, diğer maddeler düzenlenebilir.
Şu anki meclis, yürürlükteki anayasayla görevlendirildiğinden;
geçerli anayasaya aykırı bir "metni" meclise getirip anayasa diye oylamaya sunamaz veya halkoylamasına götüremez.
Tüm bu hukuki gerçeklere rağmen, girişimde bulunulması;
yürürlükteki anayasayı yok saymaktır ve suçtur.
Şayet, anayasa tümden değiştirilmek isteniyorsa, geçerli anayasayı yok saymak ve devletin meşru sisteminin yıkıldığını ilan etmek gerekir.
Bu da kurucular tarafından (tümden, yepyeni bir anayasa) önceki anayasa tanınmadan yeni devlet kurulurken yapılır.
Kuruluşta, yepyeni bir anayasa yapılırken, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddeler;
mutlak şekilde milletin en az 2/3'nün onayına tabi olması gereklidir.
Çünkü anayasa hukukunda konsensus denilen oran budur.
Ayrıca, başkanlık sistemi de yeni bir siyasi sistemdir.
Devletin yapısı ve işleyişini ve erklerin kullanımını kökten değiştirdiğinden, en az 2/3 nitelikli çoğunlukla kabulü gerekir.
Çünkü anayasalar temel norm olmasının yanında üstün normlardır ve sonraki tüm yasaların hem mehazı hem de meşruiyetini sağlarlar.
Hiç kimse anayasadan kaynaklanmayan yetki kullanamayacağı gibi, anayasaya aykırı yasa da yapılamaz.
Bu yüzdendir ki, kuruluşta hazırlanan tümüyle yeni anayasalar, toplumun, mutlaka en az 2/3 nitelikli çoğunlukla kabulünü gerektirir…
Asli-tali kurucu iktidar tartışması bir yana, milli iradenin egemen olduğu siyasi sistemlerde yeni anayasa da yapılabilir.
Ama bu, temsilciler aracılığıyla yapıldığından, tümüyle yeni bir anayasa zaten olamaz.
Savaş, iç savaş, büyük çaplı toplumsal karışıklık, altüst oluş ve bunalımlar sonrasında;
referandumla en az 2/3 çoğunluğun istediği rejime kimse engel olamaz.
Böyle geçiş dönemlerinde, önceki anayasa mülga edildiğinden, devletin ve hukukunun devamlılığında ortaya çıkacak "kesintiyle" o andaki devlet ve anayasası artık olmadığından;
yeni devlet kurulana ve anayasası onaylanana kadar, her türlü eylem serbesttir.
Bu eylemler, hiç bir mahkeme tarafından da yargılanamaz...

VI. Egemenlik
MADDE 6- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

Hukukun niteliğini anlamak için öncelikle bir şeyin bilincinde olmak gerekir.
Kanunlar, yasalar hukuk demek değildir.
Bu nedenle de hukukun üstülüğü yasaların üstünlüğü demek değildir.
Herkes yasa yapabilir ama yasanın hukuka uygunluğu ayrı bir sorundur.
Evde aile reisi bile bir takım yasalar koyar ve bütün ailenin o kurallara uymasını isteyebilir.
Her derneğin, her kurumun kendi iç yasaları vardır.
Her dinin uyulması gereken kuralları vardır.
Her padişah, her kral yasa yapmak yetkisine sahiptir.
Cumhuriyet devletlerinde de her devletin yasa yapma yetkisi vardır.
Peki, şimdi her cumhuriyet devletinin yasa yapma yetkisi varsa ve bu yasalarda zaten yapılıyorsa ve bu yasalara da zaten uyuluyorsa, nasıl oluyor da "hukukun üstünlüğü"* ilkesi yükselen bir değer olabiliyor şeklinde bir soru sormamız gerekmez mi?.
http://blog.milliyet.com.tr/hukukun-ustulugu-ne-demektir-/Blog/?BlogNo=272958


Yazılı talimat suçtur

15 Nisan 2013

Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk:
Yazılı talimat ne askeri, ne de savcıyı bağlar; görmezden gelmek suçtur

Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, PKK'nın sınır çekilmesi sürecinde hükümetin savcılara ve güvenlik güçlerine vereceği yazılı talimatın kanuni temeli bulunmadığına dikkat çekti.
Selçuk,
"Eğer bir kişi bir terör örgütü mensubu ise bu davranış bir suçtur.
Herhangi bir görevliye 'Bu suçu görmezden gelin' denemez.
Bunun hukuki temeli, yasal dayanağı yoktur.
Ne güvenlik görevlilerini ne de savcıları böyle bir buyruk bağlamaz.
Yasaya aykırı buyruk dinlenmez.
Güvenlik birimlerini dinleyip hareketsiz kalırlarsa suç işlemiş olurlar"
dedi.

BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, yazılı talimatın, İmralı'da heyetle Abdullah Öcalan'ın daha önce görüşülüp, değerlendirildiğini açıkladı

Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer'in "'Yazılı Talimat İmralı Mutabakatına Uygun'" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

'Yazılı Talimat İmralı Mutabakatına Uygun'

Başbakan Erdoğan ve AKP kurmayları, PKK militanlarının sınır dışına çıkışı sırasında güvenlik birimlerinin müdahalede bulunmaması için yazılı bir talimat verilip verilmeyeceği konusunda son birkaç gün içinde kamuoyuna birbirinin taban tabana zıttı açıklamalarda bulundular.
Kırgızistan yolunda
"Öyle şey olmaz" diyen Erdoğan, dönüş yolunda "polis ve askerin rahat çalışabilmesini temine yönelik bir adım" atacaklarının sinyalini verdi.
Öyle anlaşılıyor ki hükümet, PKK'lıların çekilme sürecine ilişkin 'valilikler' kanalıyla polis ve askere bir talimat verme noktasına gelmiş durumda.

Demirtaş: Konuşulmuş, mesafe alınmıştı

Başbakan'ın 'çekilme sürecinde güvenlik birimlerine yazılı talimat verileceği' anlamı taşıyan son açıklamasını, sürecin önemli bir tarafı olan BDP'nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş şöyle değerlendiriyor:

"Bu konu İmralı'da Abdullah Öcalan ile devlet heyeti arasında konuşulmuş ve mesafe kat edilmiş bir mevzuydu.
Hükümet bugüne kadar kamuoyuna bir taahhütte bulunmamıştı.
Sayın Başbakan parlamentoda kurulan komisyonun yanı sıra bu tür idari tedbirleri de düşünüyorsa bu tabii ki olumlu olur."


Bu tür bir talimata neden ihtiyaç duyulduğunu ise Demirtaş şöyle izah ediyor:

"Geri çekilme sırasında provokasyon olmaması, olası ölümlerin engellenmesi için böyle bir düzenleme gerekli.
Bir başka boyutu daha var:
Bu işin gayri ahlaki, gayri meşru bir iş olmadığının ortaya konması açısından da idari bir düzenleme önemlidir.
Yasal bir güvence olsun ki, herkesin hukuk karşısında güvenliği olabilsin.
Bu iş öyle 'Sırtımı döndüm birbirimizi görmezden gelelim' tarzıyla yürüyemez.
Yürürse riskli olur."

Selçuk: Hukuki temeli yok, bağlamaz

Başbakan Erdoğan'ın "Polis de asker de rahat çalışsın";
BDP lideri Demirtaş'ın da
"Yasal bir güvence hukuk karşısında herkese güvenlik getirir" diye benimsedikleri güvenlik birimlerini bağlayıcı yazılı talimat konusunun hukuki boyutunu da Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk'a da sorduk.
Selçuk, hükümetin vereceği talimatın kanuni temeli bulunmadığına dikkat çekerek şu değerlendirmeyi yaptı:

"Eğer bir kişi bir terör örgütü mensubu ise bu davranış bir suçtur.
Herhangi bir görevliye 'Bu suçu görmezden gelin' denemez.
Bunun hukuki temeli, yasal dayanağı yoktur.
Ne güvenlik görevlilerini ne de savcıları böyle bir buyruk bağlamaz.
Yasaya aykırı buyruk dinlenmez.
Güvenlik birimlerini dinleyip hareketsiz kalırlarsa suç işlemiş olurlar."

'Asker ve savcı suç işlemiş olur'

Konunun savcıları ilgilendiren bölümü üzerinde de ağırlıklı olarak duran Selçuk şunları söyledi:

"Cumhuriyet savcısı böyle bir suçu kovuşturmak zorundadır.
Ceza Yargılaması Yasası'nın 160.
maddesine göre 'bir suç işlendiği izlenimini öğrendiği anda' gerçeği araştırır ve 170.maddeye göre de 'yeterli kuşku' varsa davayı açmak zorundadır.
Dava açma zorunluluğu ilkesi karşısında hiçbir takdir yetkileri yoktur.
Savcılara kimse de buyruk veremez.
Dolayısıyla cumhuriyet savcısı böyle bir durumu kovuşturmak zorundadır."


Tek yol: Süreli yasa

Yargının 'ülke yararını gözetme' gerekçesiyle müdahil olmaması gerektiği şeklinde bazı kesimlerde değerlendirmeler yapıldığını belirten Selçuk, bu tür değerlendirmelere katılmadığını vurgulayarak "Cumhuriyet savcıları 'ülke yararı' ölçütüne göre dava açmaktan kaçınamaz.
Kaçınırsa yargısal etkinlik değil siyasi etkinlik yapmış olurlar"
dedi.

Mevcut yasal çerçeve içindeki tek çözüm yolunun, "PKK mensuplarının kendiliğinden teslim olarak 'etkin pişmanlıktan' yararlanmaları" olduğunu belirten Selçuk, yeni bir yasal çerçevenin de hukuki meşruiyet sorununu çözebileceğini ifade etti.
Selçuk,
"TBMM'den süreli bir yasa çıkarılarak bu sorun çözülebilir" dedi.

Valiler askeri üs dışına çıkarmayacak

Başbakan'ın valilere genelge gönderileceği şeklindeki ifadeleri, hükümetin TBMM'den bir kanun çıkarmak yerine, valilikler üzerinden TSK birimlerini kontrol etmek şeklinde bir yaklaşım içinde olacağını gösteriyor.
TSK birliklerinin güvenlik operasyonları, bulundukları il valilerinin iznine bağlı.
Hükümetin TSK'ye yazılı bir talimat vermek yerine, valiliklere göndereceği genelgeyle 'TSK birimlerinin kendi emniyetleri dışında üs bölgeleri dışına çıkışını' engelleme yolunu tercih edebileceği ileri sürülüyor.
Bu yöntemle, üs dışına çıkmayan askerin, sınır dışına çekilmekte olan PKK'lılarla sıcak temasının önlenmesi hedefleniyor.

Kaynak :
http://www.gazeteport.com.tr/haber/131817/yazili-talimat-suctur#ixzz2QW8fIkz9

a45UyF587661-201304151115-15
^^^^^ - vvvvv

--
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Yaptiginiz seyler icin pismanlik zamanla gecer ne var ki yapmadiginiz seylere pismanligin caresi yoktur.

SYDNEY J.HARRIS

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com

Ayrilmak isterseniz de:
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder