22 Nisan 2014 Salı

‘Soykırım’ suçuna kanıt bulunamadı


'Soykırım' suçuna kanıt bulunamadı

Malta'da iki yılı aşkın süre kalan İttihatçılara 'Ermenileri katletmek' suçlanmasıyla adli soruşturma açıldı.
Soruşturmayı yürüten İngiliz Kraliyet Başsavcılığı, Osmanlı arşivlerinin yanı sıra Mısır'da, Irak'ta, Kafkasya'da 'katliam'a kanıt aradı ancak bulamadı...
Başsavcılık, "eldeki kanıtlarla" Malta'daki Türklerden hiçbirinin Ermeni katliamı gerekçesiyle cezalandırılamayacağını İngiliz Hükümeti'ne bildirdi.
Bunun üzerine İngiliz Hükümeti, tutuklu Türkleri serbest bırakmak zorunda kaldı...

Malta Yargılaması - 1 / Hazırlayan: ULUÇ GÜRKAN

Malta, bir sürgün öyküsü olarak kazınmıştır belleklerimize.
Ancak, bu doğru değildir.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizler önde gelen İttihatçıları Malta adasına yargılanıp cezalandırılmaları için göndermiştir.

Malta adasında iki yılı aşkın süre kalan İttihatçılar hakkında "Ermenileri toplu olarak katletmek" suçlanmasıyla adli soruşturma açılmıştır.
Soruşturmayı Londra'daki İngiliz Kraliyet Başsavcılığı yürütmüştür.

Başsavcılığın soruşturması, Sevr Antlaşması'nın "Ermeni katliamı" iddialarıyla ilgili 230 ve 231.maddelerine dayandırılmıştır.
İşgal sürecinde el konulan ve Londra'ya taşınan Osmanlı arşivinin yanında, Amerika'da olduğu varsayılan tüm belgeler taranmış, ötesinde Mısır'da, Irak'ta, Kafkasya'da "Ermeni katliamı" kanıtı aranmıştır.
Bütün çabalara karşın, bir hukuk mahkemesinde geçerli sayılabilecek hiçbir kanıt bulunamamıştır.

Siyasi dava açılsın talebi

Bunun üzerine İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Kraliyet Başsavcılığı'ndan Malta'daki Türkler aleyhine 'hukuki bir dava açılamıyorsa siyasi bir dava açılmasını' istemiş, ancak Başsavcılığı ikna edememiştir.
İngiliz Kraliyet Başsavcılığı, 21 Temmuz 1921 tarihli bir yazıyla, "eldeki kanıtlarla" Malta'daki Türklerden hiç birinin Ermeni katliamı gerekçesiyle cezalandırılamayacağını İngiliz Hükümeti'ne kesin bir dille bildirmiştir.

Bunu üzerine İngiliz Hükümeti, Malta'daki tutuklu Türkleri serbest bırakmak zorunda kalmıştır.

Takipsizlik kararı verildi

Malta, bugünkü deyimiyle "Ermeni soykırımı" iddiasının adli soruşturmasının yapıldığı bir yargılama sürecidir.
Malta'daki bu yargılama süreci, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yahudi soykırımı yargılamasının yapıldığı Nürnberg Mahkemesi ile benzer uluslararası hukuki kurguyla gerçekleştirilmiştir.
Malta soruşturması, kanıt bulunmuş olsaydı aynen Yahudi soykırımı nedeniyle Almanları yargılamak üzere Nürnberg'de kurulan "uluslararası mahkeme" gibi bir mahkeme kurulması amacıyla yürütülmüştür.

İttihatçıları yargılayacağı düşünülen uluslararası mahkemenin kuruluş hazırlıkları, Birinci Dünya Savaşı sonrasının Birleşmiş Milletleri olan Milletler Cemiyeti'nde ele alınmıştır.
Milletler Cemiyeti'nin oturumlarında dava açılması halinde yargılamayı yapacak mahkemenin nasıl kurulacağı tartışılmış, bu amaçla bir "Danışma Kurulu" oluşturulmuştur.

Bu hazırlıklar, Kraliyet Başsavcılığı "kanıt olmadığı" için dava açılamayacağını, açılsa da cezalandırma yapılamayacağını kesin bir dille açıklayınca yaşama geçirilememiştir.
İngiliz Kraliyet Başsavcılığı'nın "kanıt yokluğu" gerekçesiyle Ermenilerin katledildikleri suçlamasıyla dava açmaması, günümüzün hukukunda "kovuşturmaya yer olmadığı", başka bir deyişle "takipsizlik" kararı hükmündedir.

Hiçbir mahkeme kararı yok

Malta yargılamasının "Ermeni soykırımı' iddialarını bütünüyle çürüten hukuki sonuçları olduğu tartışmasızdır.
1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi, bir olayın soykırım sayılabilmesi için öncelikle bu yönde bir mahkeme kararının olmasını zorunlu saymaktadır.

1915 olaylarının soykırım olduğuna ilişkin ulusal veya uluslararası hiçbir mahkeme kararı yoktur.
Ama aksini, soykırım olarak tanımlanacak bir katliam yapılmadığını hükme bağlayan yargı kararı vardır.
Savcılık soruşturması yargısal sürecin ilk aşaması olduğuna göre, Ermeni soykırımı olmadığını ortaya koyan bir yargı kararı elimizdedir.
Bu karar, bizim "
Malta sürgünleri" deyip geçtiğimiz, İngiliz Kraliyet Başsavcılığı'nın takipsizlikle sonuçlandırdığı Malta yargılamasıdır.

Malta yargılaması, unuttuğumuz, bize unutturulan tarihimizin önemli bir sayfasıdır.
Bu yargılamayı anımsamak ve bütün gerçekliğiyle özümsemek, bizi her fırsatta "
tarihimizle yüzleşmeye" çağıran "Ermeni soykırımı lobisini" tarihin belgeli gerçekleriyle yüzleştirecektir.

Malta tutuklularına yöneltilen üç suçlama

Malta'da 145 Osmanlı yöneticisi iki yılı aşkın süre hapiste kalmıştır.
Bunlardan 144'ü için Londra'daki İngiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından adli soruşturma yapılmıştır.
Bu 144 Türk sürgün değil, tutukludur.

Malta'daki tek sürgün adli soruşturma yapılmayan tek Türk, 6.Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa'nın emir onbaşısı İbrahim Ahmet'tir.
İbrahim onbaşı, İngilizler tarafından tutuklanınca da Ali İhsan Paşa'yı bırakmamış ve Malta'ya gönüllü gitmiştir.

Malta'daki Türk tutuklulara üç suçlama yöneltilmiştir:

1.Mondros Mütarekesi koşullarına uymamak...

2. İngiliz esirlere kötü davranmak...

3.Ermenileri katletmek...

Ermeni katliamıyla suçlananlar arasında, Sadrazam Prens Sait Halim Paşa, Şeyhüslam Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi, İçişleri Nazırı Ali Fethi Okyar, Maliye Nazırı Hüseyin Cahit Yalçın, Rauf Orbay, Ahmet Emin Yalman ve Ziya Gökalp de vardır.

 

Bazı Malta tutukluları

1- Atıf Bey, 2- Muammer Bey, 3- Zekeriya Bey, 4- Rıza Bey (Bursa mebusu) 5- Rıza Bey, 6- Midhat Şükrü Bey, 7- Sudi Bey, 8-Şükrü Bey, 9-Tahsin Bey, 10- Tevfik Hadi Bey, 11-Sabri Bey, 12- Ali İhsan Paşa, 13- Memduh Bey, 14- Asım Bey, 15- halil sezai Bey, 16-Ziya Gökalp, 17- Hacı Adil Bey, 18- Halil Menteş, 19- Ahmet Ağayef Bey (Ağaoğlu), 20- Ahmet Nesimi Bey, 21- Sabit Bey, 22- İzmitli Rifat Efendi, 23- Fevzi Bey, 24- Binbaşı Nevzat Bey, 25- Ahmet Bey, 26- Macit Bey, 27- Binbaşı Hazım Bey, 28- Midhat Akif Bey, 29- Ferit Bey, 30- İbrahim Bey, 31- Şükrü Kaya Bey, 32- Hüseyin Cahit Bey, 33- Salah Cimcoz Bey

İstanbul'u işgal eden Müttefikler, tutukladıkları mebusları Malta'ya gönderdi.
Resimde, işgal sırasında Galata Köprüsü'nde İngiliz birlikleri görülüyor.
(1919)

BM Soykırım Sözleşmesi

Soykırım 1948 Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Sözleşmesi'nde uluslararası bir suç olarak tanımlanmaktadır.

Suç tanımlaması, 19 maddelik sözleşmenin ikinci maddesinde yapılmıştır"Ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu, kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmak amacıyla" yapılan "öldürme, ciddi fiziksel ya da zihinsel zarar verme, grubun ortadan kalkmasına yol açacak koşulları kasıtlı olarak yaratma, grup içinde doğumları önleme, gruptaki çocukları başka bir gruba transfer etme" eylemleri soykırım olarak tanımlanmıştır.

Bu bağlayıcı bir tanımdır.
Anlamı ve kapsamı keyfi olarak ne genişletilebilir, ne de daraltılabilir.

'Bir grubu göçe zorlamak'

Ötesinde, bu eylemlerin gerçekleşmesi, açık anlatımıyla maddi unsurun varlığı soykırım suçunun oluşması için yeterli değildir.
Maddi unsurun yanında bir de suçun manevi unsuru gereklidir.
Soykırım suçunu çok özel bir suç yapan da bu manevi unsurdur

Suçun manevi unsuru "bir ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grubu ortadan kaldırmak" kastıdır.
Bu özel bir kasıttır"Öldürme kastının ötesinde, eylemlerin bir grubu ortadan kaldırmak kastıyla gerçekleşmiş olması gereklidir"

Hukuk literatüründe "dolusspecialis" denilen özel kasıt, soykırım suçlamalarında mutlaka aranmaktadır.
Uluslararası Adalet Divanı'nın Bosna davasında verdiği kararın 187, 188 ve 189 maddelerinde bir eylemin soykırım olarak tanımlanması için "ayrı bir zihinsel öğenin bulunmasının gerektiğini" özellikle vurgulanmıştır.
Bu zihinsel öğe, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Kupreşkiç davasında da, "bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi kastının olması gerektiği" vurgusuyla yer almıştır.

Uluslararası mahkemeler, bir grubun göçe zorlanması ve bu nedenle ölümler meydana gelmesini de soykırım suçu için yeterli görmemektedir.
Örneğin, Yugoslavya Savaş Suçları Temyiz Mahkemesi Krstic kararında, Srebrenitsa'daki kadın, çocuk ve yaşlı insanların göçe zorlanması ve bir göçün ölümle sonuçlanması olasılığının yüksek olmasına karşın zorla göçün tek başına soykırım suçunu oluşturmadığına, olayların bütünü içinde dikkate alınacak bir unsur olduğuna karar vermiştir.
Blagoyeviç kararında da bu görüş doğrulanmıştır.

'Nefret söylemi'

Soykırım suçunu tanımlayan ve hukuki çerçevesini belirleyen BM Soykırım Sözleşmesi'ne göre, bu suçun tüzel kişilere değil, gerçek kişilere yöneltilmesi de gereklidir.
Sözleşmenin "hangi suçların cezalandırılacağına ilişkin" üçüncü maddesi ile dördüncü maddesi, soykırım suçunun kişiselliğine ilişkindir:

Bu hukuki gerçekliğe karşın, "Ermeni soykırımı" suçlamaları genelde gerçek kişilere değil ülkesi ve ulusuyla Türkiye'ye yöneltilmekte, dolayısıyla bir tür "nefret söylemi" özelliği kazanmaktadır.

İstiklal Caddesi'nde İtilaf Devletleri askerlerinin geçit töreni.

İddialar güncel politikaya dönüştü

"Soykırım" iddialarının Türkiye'ye karşı bir tür nefret söylemine dönüşmesinin hem zamanlaması hem de nedenleri dikkat çekicidir.
Ermeni soykırımı iddiaları, 1990'lı yıllarda, Sovyet sisteminin çökmesi ve Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte yeni bir ivme kazanmıştır.
Samuel Huntington'ın din farklarını ön plana çıkarttığı "Uygarlıklar Çatışması" temelinde biçimlenen "Yeni Dünya Düzeni" ile bütünleşmiş, uluslararası bir boyut kazanmıştır.
Ötesinde, geçmişe ait bir hesaplaşma olmaktan çıkıp güncel politikaya dönüşmüştür.

Soykırım suçunu diğer suçlardan ayıran bir önemli öğe de, suçlanan gerçek kişilerin eylemlerinin ve bu eylemlerinde özel kasıt bulunup bulunmadığın yetkili mahkemeler tarafından usulüne uygun bir yargılama ile saptanmasıdır.
Bu öğe "soykırım suçunu işleyenlerin yargılanmasına ilişkin" altıncı maddede, "suçun işlendiği ülkedeki yetkili bir mahkeme" ve "yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir ceza mahkemesi" diye tanımlanmaktadır.

Bu bağlamda, anımsamamız ve "soykırım lobisine" anımsatmamız gereken bir gerçek de, I.
Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin bini aşkın kişiyi 1915 tehcirinde Ermenilerin zarar görmesine yol açtıkları gerekçesiyle Harp Divanları'nda yargılamış ve cezalandırmış olmasıdır.

Belgeler raflardan indirilmeli

Malta'daki İngiliz Kraliyet Başsavcılığı soruşturması BM Soykırım Sözleşmesi'nin "yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir ceza mahkemesi" adresine denk düşerken, 1915 Osmanlı Divan-ı Harbi mahkemeleri, BM Soykırım Sözleşmesi'nde öngörülen "suçun işlendiği ülkedeki yetkili bir mahkeme" adresinin karşılığıdır.

1915-1916 Osmanlı yargılamaları ile 1919-1921 Malta yargılamasının belgeleri tarihin tozlu raflarında kalmamalı, gün ışığına çıkarılmalıdır.
Bu belgelerin "Ermeni soykırımı" iddialarını kökten çürüten hukuki sonuçları vardır.

YARIN: MALTA'YI? SULANDIRMAK


a45UyF587661-201307301451-undefined

  ^^^^^ - vvvvv

 
--
zaryop:jaro
Keyif zaferde degil; asil mucadele, girisim ve cekilen istiraptadir.

Mahatma Gandhi
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder