Demokrasi tek adamların değil meclislerin rejimidir.
Okullarda, belediyelerde, sitelerde, kentlerde yönetim ihtiyacı olan her yerde aynı ilkeler geçerlidir.
Gerçek yetki her zaman meclislerdedir.
Meclisler her zaman tam bir demokratik düzen içinde oluşturulur.
TBMM halen tam bir demokratik düzen içinde oluşmamıştır.
Milletvekilleri, partiler tek adam yönetimlerinin elindedir.
Parti disiplini denilerek tek adam saltanatları/sultaları oluşturulmaktadır.
Meclisler yetkilerinin bir bölümünü komitelere, komisyonlara, sekretarya görevlilerine, hükumetlere, yönetim birimlerine devredebilir.
Meclisler her zaman yetki devrettiklerini mutlak bir güçle denetler.
Meclislerin siyasi denetim yapma kabiliyetini sınırlayacak her şey demokrasinin ruhuna aykırıdır.
Kurumsallaşmış bir devlette, hükumetin mali, hukuki, idari denetimlerini yapan kurumsal yapılar vardır.
Bu yapılar anayasadan güç ve yetki alırlar.
Kurumsallaşmış devletlerde hükumetlerin mali, hukuki, idari denetimlerden kaçınma anlamı taşıyan yasa, anayasa değişiklikleri yapması önlenir.
Kurumsallaşmış devletlerde hükumetlerin denetleyici anayasal kurumlara itaatsizlik yapması anayasa suçudur.
Başkanlık tartışmaları sırasında karşımıza konulan şey siyasi, mali, hukuki, idari denetim mekanizmaları boşa çıkarılmış bir tek adam sultasından ibarettir.
Bizde sıkça görülen yürütmenin durdurulması kararlarına direnmek anayasa suçudur.
Askerlerin darbe yapmasından hiç farkı yoktur.
Demokrasilerde temel insan haklarına ilişkin konular oylamaya konu olamaz.
Bireylerin temel insan haklarına ilişkin konular azınlık, çoğunluk konusu değildir.
Vb., vb, vb....
Halen ülkemizde demin belirttiğim ilkelerin tamamınında ayaklar altına alındığını söylemek aşırı olmaz.
Bu anlamda çağlar boyunca bir çok kanun devleti kurmuş bir milletin evladı olarak içinde bulunduğumuz durum asla yakışık almamaktadır.
Cengiz Han kanunlarının etkisi Osmanlıya kadar uzanmıştır.
Afrikanın yeni devletleşmiş kabilelerinde çok da farklı bir anlayış ve görüşe sahip olduğumuzu söyleyemeyiz.
Evet, kabul etmeliyiz ki, Türkçe konuşabilen Anadolu ve Trakya halklarının yaşadığı bu ülke ve bu devlet on yıllardır bir çürüme, bir gerileme, bir çekilme halindedir.
Evet, kabul etmeliyiz ki, ülkemizin yönetimi on yıllardır başka güç odaklarının elindedir.
Evet, kabul etmeliyiz ki, saygın olmayan bir çadır devleti görünümündeyiz.
Ve ben bütün bunları aşağılık hissi duyalım diye söylemiyorum.
Bunlar kusurlarımızdır.
Adam olalım, kusurlarımızdan arınalım.
Hayırlı olsun, inşallah, hamdolsun!...
Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
L2fSIJNoA0xfSNxA
Prof. Dr. İzzettin Önder : Bırakın başkanlığı politikacılarımız tanrı katından yere insinler
Günümüzde konuştuğumuz ve şikayetçi olduğumuz birçok sorun özünde kurumsallaşamamamızın sonucudur. Emeğin makul ücret alamamasından, YÖK'ün üniversite üzerinde hakimiyet kurmasına, eğitim sistemimizin bir türlü istikrara kavuşturulmamış olmasından yargıya yapılan her müdahale aslında kurumsallaşmamış olmamızın çok temel göstergesidir. Şimdilerde de bir anayasa yapılma sevdasına kapıldık. Bu da çok doğal, çünkü kurumlarımız yok, eksik ve işlemiyor. Bu nedenle, anayasa yapma arzumuz sadece kafamızdaki sisteme hukuksal kılıf geçirmek olmayıp, aynı zamanda bir şeyleri yukarıdan topluma dayatmaktır. Daha doğrusu, toplumun yüzde ellisinin oyuna dayanarak diğer yüzde elliyi baskı altına almaktır. Bunun adı da anayasa olacaktır. Niye olmasın ki, askeri diktanın yerini sivil diktanın alabileceğini düşünemeyen ya da bu yönde çıkarı olanlar toplumda hakim oldukça demokrasi(!) de böyle olur!
KOMÜNİZM KORKUSU ÜLKEYİ KURUMSALLAŞMADAN UZAK TUTTU
Toplumun kurumsallaşması önünde Batı engeli, arkasında ise Güney bataklığı yer almıştır. Cumhuriyet'in başından beri, devletçilik politika dönemi hariç, uygulanan politikalar, özellikle de 1950 dönüşümü ile komünist korkusu ve Batı'ya yaklaşma ülkeyi kurumsallaşmadan uzak tuttu. Böylece, sosyo-ekonomik olarak feodal yapılar ve ağalık sistemi çözülmedi. Kapitalizmi korkutan sol eğilimli çıkış ise karşısında silahı buldu. Silahlı kuvvetlerin siyasete karışmasını eleştirenlerin, söz konusu müdahalelerin en başında solun ezilmesi olduğu gerçeğini nasılsa göremediler. Aslında, askerin topluma tek gerçek müdahalesi budur! İşte bugün toplumun üzerinde at koşturan cehalet böylesi örgütsüzlük ve kurumsallaşamama olgusu üzerinde ilerlemektedir. YÖK'ün üniversite üzerine çullanması üniversitenin kurumsallaşamamasının bir sonucu olduğu gibi, siyasilerin sermaye kesimine zılgıt çekmesi de burjuva kesiminin kurumsallaşmamış olması ile ilgilidir. Doğaldır ki, kurumsallaşmamış toplum kesimlerinde örgütlülük de söz konusu olamaz.
BİR DESPOTUN ELİNDE TEHLİKELİ MECRAYA SÜRÜKLEMEK DE ÇOK KOLAYDIR
Kurumsallaşmamış toplumlar üzerinde manevra kolay olduğu kadar, tüm toplumu bir despotun elinde tehlikeli mecraya sürüklemek de çok kolaydır. Çağdaşlaşma yürüyüşünü tamamlayamamış olan Türkiye'yi bu yolda ilerletmek, geri çekmekten daha zor olduğu gibi, despot politikacıların da işine gelmez. Çağdaşlaşma yolunda karşımıza çıkan güçlü Batı rekabeti, hatta engeli karşısında, gerileşme yolunda liderlik hevesimiz şahlanabilir. Bunun da ötesinde, Ortadoğu'da hakimiyet tesis etmeye çalışan Batılı güçler, Türkiye'yi ikinci yola itebilir. Batı'nın sunabileceği böylesi ihale ülke içindeki sıkıntılara ve kaynak sorununa da merhem etkisi yaparak, politikacılara avantaj sağlayabilir. Böylesi bir projeyi, Batı ile yapılmış olan Suriyeli sığınmacılara "şefkatle kucak açma" politikasında göremiyor muyuz! Vaktiyle göz göre göre ölüme atılırcasına botlarla ülkemizden çıkarlarken güvenlik güçlerinin göremediği (!) ya da bizzat göz yumduğu insanları da geri alma karşılığında bir miktar para alıyor olmamız gururumuzu rencide ettiği gibi, dünya politikasına ve insanlık anlayışına bakış açımızı göstermesi açısından da hayli kırıcıdır.
POLİTİKACILARIMIZ TANRI KATINDAN YERE İNİP, İNSANLIKLARINI İDRAK EDEBİLSİNLER
Politika biliminde burjuvazi ile demokrasi birlikte anılır. Daha doğrusu, burjuvazi karşısında güçlü emek kesiminin mücadelesi demokrasi adı verilen ve sistemin çizgileri ile kalınca belirtilmiş alanda cereyan eder. Tabii ki, bu demokrasi anlayışı sınırlıdır ve azınlığın haklarına (burjuvazinin) saygılı olma kuralı esastır. Burjuvazinin gelişmesi ise sermaye birikiminin sonucudur. Batı'nın gelişmiş burjuvazi yapılarında asgari ücret meselesinin Türkiye ya da diğer gelişmekte olan ülkelerdeki kadar hararetli geçmemesi, sermaye birikimi ve bu birikimin katma değer bölüşümüne olabildiğince olumlu yansımasının doğal sonucudur. Türkiye'de sanayi kuruluşlarının % 95'inin üzerindekilerin küçük ve orta-boy kuruluşlar olması durumu ağırlaştırmaktadır. 2000 yılı IMF politikalarının dayattığı düşük kur yüksek faiz politikası da durumu daha vahim hale getirince, bugünkü açmazla karşı karşıya gelmiş olduk.
İşte istikrar! İstikrar istenir ama istendiği anda üretilebilecek bir nesne değildir. İstikrar, koşullara bağlı olarak oluşur ve kendi rayında gelişir. Keza, aynı şekilde demokrasi de öyledir. Demokrasi üretilip bir toplumun hizmetine sunulabilecek bir ürün ya da hizmet değildir. Kökeninde ekonomi ve uzun erimde oluşan toplumsal davranış kalıpları yatar. Toplumsal kalıplar aileden başlayıp, eğitim kurumları ve oradan da siyasete kadar uzanır. Sarkozy'nin ünlü Ermeni yasasına bizzat kendi partisinden itirazlar olabiliyorken, Türkiye'de bir parti başkanının savunduğu bir öneriye partiden birinin itiraz edebileceğini düşünebilir misiniz! Böyle bir davranışa yeltenen ya hakarete uğrar ya dayak yer ya da partiden atılır, hatta sokakta dahi partililerce linç edilmeye çalışılır. O nedenle, Türkiye'de bırakalım başkanlık gibi faşizmi kafamıza örecek sisteme geçmeyi, tam tersine, kararların çok aşamalı mercilerde alınabileceği ve denetlenebileceği çok kademeli sistem ihdas edilmelidir ki, politikacılarımız Tanrı katından yere inip, insanlıklarını idrak edebilsinler! Siyaseti böylesi kurumsallaştırmadan demokrasi ve istikrar hayaldir; bunların karşıtları ne tür yönetim ya da sistemse onlar topluma layıktır!
Prof. Dr. İzzettin Önder
Odatv.com
a45UyF587661-151215113132 Oraj Poyraz At Neomailbox cimcime@neomailbox.net
2015/12/15 12:10 1 39 undefined undefined add_anadoluhareketi@googlegroups.com
TITREK BIR DAMLADIR
. . . . . .
Titrek bir damladir aksi sevincin
Yuzunun sararmis yapraklarinda
Ne zaman kederden tasarsa icin
Sarkilar tasirsin dudaklarinda.
. . . . . .
Islerken hulyama sesten orguler
Bir cini vazodan dokulen guller
Gibi hulyada fecirler guler
Burusmus bir cicek parmaklarinda.
. . . . . .
Gozlerin kararan yollarda uzgun
Ve bir zambak kadar beyazdi yuzun
Suzulup akasya dallarindan gun
Erir damla damla ayaklarinda.
. . . . . .
Sesin perde perde genisledikce
Solan gozlerinden yagarken gece
Surur etegini silik ve ince
Bir golge bahcenin uzaklarinda.
. . . . . .
Sen boyle kederden tastigin aksam
Derim dudaginda sarki ben olsam
Gozlerinde damla, icinde gam
Eriyen renk olsam ayaklarinda.
Ahmet Muhip DRANAS
ALI IMRAN - 7.Allah,Muhammed e kitabi indirendir.
***
Hitap edenin kim olduguna dikkat!.
Dunyada iki cesit insan var:
Akli olan ve dini olmayanlar, dini olan ve akli olmayanlar.
Abu l-AlaAl-Ma arri
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder