Resmi duyuruda RUSYA İLE İLGİSİ YOK demişler.
Amaaa, off the record olarak kapalı kapılar ardında, 'UÇAĞIN DÜŞÜRÜLMESİ, ŞOKE OLAN İTTİFAK ÜYELERİNİ, TÜRK HAVA SAHASINI YÖNETME YOLUYLA, MOSKOVA VE ANKARA ARASINDAKİ GERİLİMİ AZALTMAK İÇİN DAHA FAZLA DESTEK SUNMAYA İTTİ' demişler.
NATO'NUN ANGAJMAN KURALLARI TÜRKİYE'NİNKİNDEN DAHA TEMKİNLİ demişler.
Malesef bir 5. Madde var ki, attık bir imza, mecburen ardında durmak zorundayız demişler.
TÜRKİYE HAVA SAHASINDA BİZİM DE GÖZÜMÜZÜN OLDUĞUNU BİLMELİ demişler.
Daha da ileri gitmişler Türkiye'nin bilgimiz ve kontrolümüz dışındaki işleri nedeniyle cukkanın altına gitmek istemiyoruz demişler.
Birinci elden Türkiye hava sahasını NATO araçlarıyla biz, bizzat kendimiz kontrol edeceğiz demişler.
Açıkçası Türkler'ın zıçtığı b.Kları temizlemek istemiyoruz, duruma biz el koyduk demişler.
O kadar çok şey söylemişler ve o kadar açık söylemişler ki, aslında benim tercüme etmeme de ihtiyaç yok.
Gereken tek şey yeteri kadar Türkçe okuma, anlama, yargılama ve algılama yeteneği.
Adam açık açık demiş ŞOK OLDUK diye.
Daha açık nasıl söylenir bilmiyorum.
Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
L2fSIJNoA0xfSNxA
Türk hava sahasına NATO 'kontrolü'
18 Aralık 2015 Cuma - 7:38
NATO'da bugün Türkiye'nin Suriye sınırını izlemek üzere, erken uyarı uçakları AWACS'ı içeren destek paketi onaylanacak. Yetkililere göre, amaç 'bir daha Rus uçağı düşürülmesini engellemek'
NATO'nun bugün gerçekleşecek oturumda, Türkiye'ye hava desteği paketine onay vermesi bekleniyor. 24 Kasım'da Türkiye'nin Rusya uçağını düşürmesinin ardından gündeme gelen pakette; erken uyarı uçakları AWACS'lar, önleme uçağı, gemisavar ve uçaksavar füzeleri bulunan fırkateyn ve komuta gemisini barındıran donanma birimi yer alıyor. Paketin resmiyet kazanması öncesinde gazetecilere açıklama yapan üst düzey NATO yetkilileri, AWACS uçaklarının amacının, "Türkiye'nin bir Rus uçağı daha düşürmesini engellemek olduğunu" söyledi.
'Rusya ile ilgisi yok'
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye'nin hava savunma kapasitesini güçlendirecek NATO misyonu için 10 aydır hazırlık yapıldığını ve Rusya uçağının düşürülmesi ile bağlantısı olmadığını söyledi. Misyonun hem Türk savunmasına hem de IŞİD'e karşı koalisyona katkıda bulunacağı belirtildi.
Ancak adlarının açıklanmaması şartıyla konuşan NATO kaynaklarına göre, 'uçağın düşürülmesi, şoke olan İttifak üyelerini, Türk hava sahasını yönetme yoluyla, Moskova ve Ankara arasındaki gerilimi azaltmak için daha fazla destek sunmaya itti'.
Üst düzey NATO kaynaklarından biri, "NATO'nun angajman kuralları, Türkiye'ninkinden çok daha temkinli" dedi. Kaynak, "NATO'nun kamu önünde Türkiye'yi desteklemekten başka şansı yok, çünkü (bir üyeye yapılan saldırıyı tüm İttifak'a yapılmış kabul eden) 5'inci maddeyi çok ciddiye aldığımızı göstermemiz lazım. Ancak özel görüşmelerde müttefikler artan şekilde Türkiye'ye olan desteğin kayıtsız şartsız olamayacağına işaret ediyor ve bazıları 'Neden Baltık'ta bizim yaptığımız gibi Rus uçağına hava sahanızın dışına çıkaracak şekilde eşilik etmediniz' diye soruyor" şeklinde konuştu. Rus uçakları Baltık bölgesinde NATO üyeleri Estonya, Letonya ve Litvanya'nın hava sahalarını da ihlal ediyor.
'Kırmızı kartı olacak'
NATO kaynağı AWACS uçaklarının Türkiye'deki rolü hakkında ise şu yorumda bulundu: "NATO, giderek artan şekilde Türk hava sahasının kontrolünü ele alacak. Böylece Türkler, bizim gökyüzünde gözümüzün olduğunun ve herhangi bir durumda onlara ikinci bir fikir sunabileceğimiz gerçeğinin farkında olacaklar."
400 km menzile sahip AWACS uçakları, dijital veri bağlantıları ile kara, deniz ve hava merkezli komutalara bilgi aktarabiliyor. AWACS'lar, Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı (SACEUR) komutası altında faaliyet gösteriyor.
Reuters haber ajansına açıklamaları yorumlayan İngiltere merkezli RUSI savunma düşünce kuruluşundan Justin Bronk, "Büyük ihtimalle şu olacak; hava kaynaklı temas NATO'nun AWACS'ları tarafından takip ediliyorsa, SACEUR, Türklerin gerçekleştireceği her eylemi NATO komutanları ile koordine etmesini isteyecek ve NATO'nun kırmızı kartı olacak" dedi.
Reuters'a konuşan Türk yetkililer ise Ankara ve NATO'nun, Türk ve NATO hava sahasındaki problemleri çözmek için bir sistem geliştirmeye çalıştığını, henüz bunun hakkında konuşmak için erken olduğunu söyledi.
a45UyF587661-151218113413 Oraj Poyraz At Neomailbox cimcime@neomailbox.net
2015/12/18 12:20 2 65 undefined undefined egemen-turkiye@googlegroups.com
Ciplak gogus modasindan nefret ediyorum. Bir hediye almanin en guzel ani, paketi acmaktir...
James Caan
Said-i Nursi Kimdir?
Said-i Nursi 1873 yilinda Bitlis in Nurs koyunde dogmustur.
Kisa bir sure, Molla Mehmet Emin adinda bir hocada okumus ve bu adamdan aldigi yarim yamalak bilgilerle kendini erisilmez bir alim saymistir.
Sonradan yazdigi Risalelerinden de anlasildigi gibi, edindigi yetersiz bilgilerin buyuk bir deger tasidigini sanarak buyukluk taslamaya baslamis, suna buna rastgele sorular sorup mahcup etme cabalarina girismistir.
Gosterise ve riyaya cok duskun olmasi yaninda, hayalci de olan Said-i Nursi, kurmaya calistigi Medrese-tuz-Zehra adli medreseye yardim toplamak icin Istanbul a gitmis ve burada bir takim siyasi islere girismistir Ittihad-i Muhammed-i firkasinin kuruculari arasinda yer alan Nursi, bir ara akil hastanesin de yatirilmistir.
31 Mart saniklarindan biri olarak da yargilanan Said-i Nursi, her ileri adimin karsisina cikmis, Ittihat-Terakki ye, Jon Turklere ve Bati ya yonelenlere dusman olanlarin safina katilmis, Volkancilarin safinda turlu fesatliklar yapmaya calismistir.
31 Mart ta temel olan goruslerini, Divan-i Harp onunde tekrarlayan Nursi, bu goruslerini 1957 lerde de yaymaya cabalamistir.
Kurtulus Savasi nda bu savasin amacinin Halifeligi yasatmak oldugun sanarak savasi desteklemis, Durrizade Fetvasina karsi Anadolu hareketine katilanlari savunmustur.
Ama Ankara ya gidip de Mustafa Kemal le gorusunce, savasin gercek anlamini anlamis, karanlik emelleri icin bu savastan bir yarar saglamayacagini dusunerek harekete karsi cikmistir.
Ankara dan ayrilarak Van a gitmis ve orada Risale-i Nur adi altinda sacmaliklarla dolu kitapciklari yazmaya baslamistir.
Kurt isyani sirasinda Barla ya surgun edilen Nursi, daha sonra Kastamonu ya ve Emirdag ina surulmustur.
Sacmalikla yuklu kitapciklarini buralarda da yazmaya devam eden, ustelik bazi saf Muslumanlar gozunde bir Musluman kahramani olarak tanitmayi basaran Said-i Nursi, birbirinin tekrari olan 130 parca risale yazmistir.
Kitapciklarinin Kur an-i Kerim derecesinde oldugunu, hatta bazi risalelerin bircok surelerden daha veciz ve daha anlamli bulundugunu iddia etmekten cekinmeyen Said-i Nursi, 1960 yilinda Urfa da olmustur.
Said-i Nursi, carpik goruslerini dinimize mal etmek icin durmadan caba harcamis ve bu yolda ozellikle iki zumreden yararlanmistir.
Bunlardan biri; saf ve Muslumanligi gercek anlamiyla bilmeyen imanli zumre; oteki de, az cok her seyi kavrayan, bilen fakat menfaatlerini dinin de imanin da ustunde tutanlardan meydana gelen zumredir.
Nurculuk akimi, iste bu iki zumre arasinda yayilmis ve dinimizin de milletimizin de basina bela olan bir durum almistir.
Said-i Nursi, Nurculugu bu iki zumrenin omuzlari ustune kurmus ve olunceye kadar, hicbir din ve iman kaygisi tasimadan gelistirme cabasini gostermistir.
Bugun bazi saf Muslumanlar, Said-i Nursi nin gercek yuzunu bilmedikleri, bilemedikleri icin, onun Muslumanliga taban tabana ters dusen goruslerinin yayilmasinda, farkinda olmayarak rol almis bulunuyorlar.
Oysa Said-i Nursi nin gercek yuzunu, nasil bir riyakar oldugunu ve asagilik emellerini gerceklestirmek icin kutsal dinimizi nasil kendine alet ettigini bilseler, onun yaydigi karanlik akima yardimci olmaz, tersin karsi cikarlardi.
Amacimiz, Said-i Nursi nin kim oldugunu, gercekte neler yaymaya calistigini bu saf Muslumanlara anlatip onlari uyarmaktir.
Said-i Nursi yi kisaca anlatmak gerekirse soyle denebilir:
Said-i Nursi, karanlik emellerini gerceklestirmek icin dinimizi alet eden, gercekte dinin temel ilkelerine bile inandigi supheli olan, riyakar bir insan olarak yasamis ve hayatinin sonuna kadar bu tutumunu surdurmustur.
Derleyen: Osman Turkoguz
INANCLARA VE AKLA AYKIRI BIR YAKLASIM, NURCULUK.
DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -12-
Kuantum kurami giderek artan bicimde fizikcilerin deney ve calismalarina yerlestikce, kafalarda zaman kavramimiz hakkinda sorular ve supheler olusmaya basladi. Tipki cevremizdeki diger seyler gibi, zaman da sorgusuz sualsiz kabullendigimiz bir gercekliktir. Oysa kuantum fizigi, gecmis , simdi ve gelecek anlayisinda devrimci fikirlere yol acmaktaydi. Gelecegin belirsiz olmasina karsilik, hicbirimizin gecmis hakkinda suphesi yoktur. Cunku gecmisin izleri simdi icindeki durumumuzu etkiler. Bir kaza gecirmis ve kolumuzu kaybetmis isek, bunun acisini omur boyu tasiriz. Bu net bir gercekliktir. Ama, adina gecmis dedigimiz sey, hep alistigimiz gibi, ke$iksiz ve tek yonde akan bir cizgi midir? Bu konuya girmek icin atom alti parcalar seviyesinde, fizikci Richard Feynman in calismalarina goz atmak gerekiyor.
Kuantum kuraminin butunluge kavusmasi icin, daha once farkli fiziksel cercevelerde ifade edilen yasalarin kuantum cercevesine gore izah edilmesi, formule edilmesi gerekiyordu. Ilk olarak elektromanyetizma kurami kuantum fizigine uyarlandi ve buna kuantum elektrodinamigi veya kisaca KED denildi. Alintiliyorum.
Elektromanyetik alanin kuantum kurami, KED, 1940 larda Richard Feynman ve digerleri tarafindan gelistirildi ve butun kuantum alan kuramlarina model olusturdu. Belirtmis oldugumuz gibi, kla$ik kuramlarda kuvvetler alanlar tarafindan aktarilirlar.
Bu alan konusu her zaman tartismalara yol acmistir. Bir yerlerde bir hareket, bir etki varsa, genelde bunun yayilabilmesi icin bir alana ihtiyac oldugu dusunulur ki pek de haksiz bir dusunce sayilmaz. Kuantum kurami ile, bazi esrarengiz alanlar aramak yerine kuvvetin nasil iletildigi onem kazanmaya basladi.
Ancak kuantum alan kuramlarinda kuvvet alanlari bozon denilen cesitli temel parcaciklardan olusmustur. Bozonlar kuvvet tasir; madde ve parcacik arasi gidip gelerek kuvvetin aktarilmasini saglarlar. Madde parcaciklarina fermiyonlar denir. Elektronlar ve kuarklar fermiyonlara ornektir. Foton veya i$ik parcacigi ise bozona ornektir. Elektromanyetik kuvveti ileten bozondur. Bir madde parcacigi -ornegin bir elektron- bir bozon veya kuvvet parcacigi yayar ve geri teper, tipki mermisini firlattiktan sonra geri tepen bir top gibi. Sonra kuvvet parcacigi bir baska madde parcacigi ile carpisarak sogurulur ve o parcacigin hareketini degistirir.
Elektron gibi parcaciklar carpisarak atom ici bir tepkime olusturur ve bir ust enerji seviyesine sicrarlar. Sonra elektron yeniden orijinal seviyesine doner ve bu arada foron enerji paketcigini firlatir. Bu, tipki bir topun doldurularak ates etmesi ve sonra geri tepmesi gibidir.
Sogurulma, isigin madde ortami tarafindan emilmesidir. Bu surec icinde fotonu (i$ik enerji paketcigini) emen elektronlar bir ust seviyeye sicrama yaparlar. Bir elektron grubunun cekirdek etrafinda bulunma olasiliginin en yuksek oldugu seviyeye orbital denir. Isigi soguran elektronlar belli bir enerji seviyesine sahip olan orbitallerde toplanirlar. Isigin enerjisi dalga boyu ile, yani sinuzoidal salinimdaki tepe boylari arasindaki mesafe ile ters orantilidir. Dalga boyu arttikca enerjisi azalir, fakat dalga boylari birbirine yaklastikca enerjisi artar.
KED in ongoruleri test edilmis ve deney sonuclariyla buyuk bir uyumluluk gosterdigi anlasilmistir. Ancak KED in gerektirdigi matematiksel hesaplamalari yapmak son derece zordur.
Dr Hawking in belirttigi, KED hesaplamalarindaki matematiksel zorluklar, evrenin erken donemindeki olasi halini tahmin etmek icin yapilan calismalarda adeta bir kabusa donusecektir. Evrenin en erken donemindeki, buyuk patlamanin ardindan gelen donemdeki kisacik zamanin su ana kadar bildigimiz 4 temel evrensel kuvveti dogurdugu varsayilmaktadir: kutle cekim kuvveti, elektromanyetik kuvvet, zayif ve guclu nukleer kuvvetler. Evrenin temel kuvvetlere yol verdigi zaman parcacigi 10 uzeri eksi 43 saniye olarak tahmin edilmektedir. Tam olarak : 0,0000000000000000000000000000000000000000043 saniye.
Ama gercek zorluk surdan kaynaklanmaktadir. Parcacik degisim cercevesine, bir kuantim kosulu olarak, etkilesimin gerceklesmesini saglayan parcacigin butun gecmisleri iceriyor olmasini da eklediginizde -ornegin kuvvet parcaciklari her bicimde takas edilebilir- matematiksel hesaplamalar oldukca karma$ik hale gelir.
Peki, bu durumu biraz olsun basitlestirmenin bir yolu olabilir mi? Iste Richard Feynman in da yaptigi budur. Feynman nerdeyse anlasilmaz hale gelen ve olasi her kuvvet takas durumunu ifade etmeye calisan formuller yerine, elektronlarin birbiriyle carpisip nasil foton takas ettiklerini gosteren ayri ayri diyagramlar gelistirmistir.
Neyse ki, Feynman alternatif gecmisler kavramini gelistirmenin yani sira, farkli gecmisleri aciklamak icin cok iyi bir grafik yontem gelistirdi. Bu yontem gunumuzde sadece KED de degil, butun kuantum alan kuramlarinda uygulanmaktadir.
Feynman in grafik yontemi gecmisler toplami icindeki her kavrami gozumuzde canlandirabilme olanagi saglar. Feynman diyagramlari denilen bu resimler modern fizigin en onemli araclarindan biridir. KED de butun olasi gecmisler toplami, bir Feynman diagramlari toplami olarak temsil edilebilir. Diyagramlar elektromanyetik kuvvet ile birbirinden uzaklasan iki elektronun gidecegi bazi olasi yonleri gosterir. Bu diyagramlardaki duz cizgiler elektronlari, dalgali cizgiler ise fotonlari temsil eder. Zamanin asagidan yukariya dogru ilerledigi dusunulur ve cizgilerin birlestigi yerler fotonlarin ciktigi veya soguruldugu noktalara denk gelir.
Burda bir seyi eklemem gerekir. Feynman diyagramlarini sadece grafik cizimler olarak dusunmemek gerekir. Bu diyagramlarda elektronlarin her hareketinin ve foton takaslarinin kendi matematiksel formulleri bulunmaktadir.
Ust resimde gorulen diyagramda birbirine yaklasan iki elektron, bir foton takas etmisler yollarina devam etmislerdir. Iki elektronun elektromanyetik olarak en basit etkilesimi budur; ama biz olasi butun gecmisleri dusunmek zorundayiz.
Feynman diagramlari matematiksel olarak sonsuz sayida olasilik icerebilir. Mesela baska bir foton takasi durumunda iki elektron birbirlerine yaklasir ve uzaklasir ama uzaklasmadan once iki foton takas ederler. Bu arada pozitron emisyonu (sogurulmasi) denen olay gerceklesir. Pozitronlar elektronlarin anti parcaciklaridir. Elektronun negatif (eksi) yukte olmasina karsilik pozitronlar pozitif (arti) yuktedirler. Baslangicta pozitronlarin aslinda proton oldugu zannediliyordu, fakat Schrodinger denklemlerinin yeniden analizi yapilirken bunlarin ayri parcaciklar oldugu farkedildi. 1932 yilinda ise kozmik isinlar (uzaydan Dunya ya ulasan parcaciklar) araciligi ile pozitronlarin varligi bilimsel olarak ispatlandi. Pozitronlar, Lepton ailesine girerler ve maddenin temel yapi taslarindan kabul edilirler. Leptonlar ise atomun kimyasal ozelliklerini belirler. Yunanca ufak sey anlamina gelen bir kelimeden turetilmislerdir. Lepton turleri. (Karsitlari ile birlikte) = Elektron-pozitron, muon/antimuon, tau/antitau.
Alintilara devam ediyorum.
Feynman diyagramlari yalnizca etkilesimin nasil olabilecegini resmeden ve bu etkilesimleri siniflandiran zekice bir yontem degildir. Feynman diyagramlari, her bir cizgiyi ve koseyi matematiksel bir tanim olarak okumamizi saglayan kurallar icerir. Iki elektronun verili bir baslangic momentumu ile birbirine yaklasma ve sonunda belirli bir nihai momentumla uzaklasma olasiligi, her bir Feynman diyagraminin katkisinin toplanmasiyla elde edilir. Bu epeyce bir calisma gerektirir; cunku belirttigimiz gibi sonsuz sayida diyagram vardir.
Konu sonsuzluga geldiginde hem uzay seviyesinde, hem de atom ve atom alti seviyesinde zorluklara rastlaniyor. Cunku -tuhaf gorunebilir- cok sayida sonsuzluklar varmis gibi anlasilmasi zor sonuclar ortaya cikmakta. Ozellikle evrenin genislemesi ve kara deliklerin dogasi gibi konularda bu durum gecerli.
Feynman diyagramlarinin KED tarafindan tanimlanan surecin olasiliklarini gorebilmek ve hesaplayabilmek icin fizikcilere muazzam yardimi olmustur. Ancak kuramin onemli bir sorununun cozmeye yetmediler. Sonsuz sayidaki farkli gecmisin katkisini topladiginizda, elde edeceginiz sonuc da sonsuz olacaktir. Sonsuz bir toplamdaki ardi$ik terimler yeterince hizli azalirlarsa toplamin sonlu olmasi mumkundur; ancak ne yazik ki bahsettigimiz durumda bu gerceklesmiyor. Ozellikle, Feynman diyagramlari toplandiginda yanit elektronun sonsuz bir kutleye yuke sahip olduguna isaret eder. Bu sacmadir; cunku kutleyi ve yuku olcebiliyoruz ve bunlar sonsuz degil. Bu sonsuzluklarla basa cikabilmek icin renormalizasyon (yeniden normallestirme) denilen bir yontem gelistirildi.
Sonsuzluk renormalizasyonlari ayri bir konu. Simdi ise su gecmis kavramina geri donmek isterim. Cift yarik deneyi ve bundan yola cikarak yapilan deneylerde elektronlarin bir tur total gecmis bilgisine sahip olduklari ortaya cikmaktaydi. Sanki, bir yerden gecmeden once her yeri dolasiyorlar, olasi yollar hakkinda bilgi ediniyorlar ve sonra karar veriyorlar gibiydi. Elektonlarin bu bilgisine hangi yol bilgisi adi verildi. Elektronlar seviyesinde gecmis bizim alistigimiz gecmis bilgisinden epey farkliydi. Bizim bildigimiz gecmis, tamamlanmis ve bitmis olaylar dizisinin bilgisiydi. Oysa elektron seviyesinde gecmis ise bir dizi olasiliklar toplamiydi. Bu durumda, -en azindan atom alti parcaciklar seviyesinde- evrenin bir tek tarihi veya gecmisi yoktu. Dr. Hawking den alintilamaya devam ediyorum.
Gecmisin belirli bir bicimi yoktur derken, bir sistem uzerinde simdiki zamanda yaptigimiz gozlemin, onun gecmisini etkiledigini soylemekteyiz. Bu durum fizikci John Wheeler in gerceklestirdigi bir deneyle, gecikmis secilim deneyi ile oldukca dramatik bir sekilde gosterilmistir. Sematik olarak, gecikmis secilim deneyi daha once gordugumuz gibi parcacigin yolunu gozlemleme seceneginin oldugu cift yarik deneyine benzer. Farki ise, gecikmis secilim deneyinde bu yolu gozlemleyip gozlemlemiyeceginize dair karari parcacigin ekrana carpma aninin hemen oncesine kadar ertelemenizdir.
Gecikmis secilim deneyinin sonuclari, hangi yol bilgisini elde etmek icin yariklari gozlemlemeyi (yada gozlemlememeyi) sectigimiz deneyin verileriyle aynidir. Ancak bu durumda her parcacigin gectigi yol -yani gecmisi- parcacik yariktan gectikten sonra kararlastiriliyor; yani parcacigin sadece bir delikten gecip girisim olusturmamasina veya her iki yariktan gecip girisim olusturmasina parcacik gecisini yaptiktan sonra karar verilmis oluyor.
1978 yilinda Dr Wheeler bir dusunce deneyi one surdu. Bu secenekte, hareket ettirilen aynalar araciligi ile foton bir delikten mi (partikul olarak) yoksa iki delikten mi (dalgacik olarak) gececegine, ilk ayna araciligi ile gectikten sonra karar verecekti. Bu deney 1980 de gercek olarak yapildi ve 2007 de dogrulugu onaylandi.
Dr Hawking in yazdiklari gecmis konusunda cok derin anlamlar icermektedir. Bu durumda, bir atom alti olayini gozlemledigimizde, yani ona mudahale ettigimizde, olcumlerimize gore, olasi tarih seceneklerinden birini tercih ediyoruz demektir. Diger gecmis secenekleri ise, en azindan artik bizim acimizdan yokturlar.
Kendini gozleyen ve boylece kendi tarihini kendi sekillendiren bir evren goz olabilir mi?
Bu cikarimin evrenin dogusu ile ilgili kuramlara derinden etkisi olmustur. Eger evrenin tarihcesinde bir gozlemci var ise, o zaman evrenin sekillenmesi bu gozlemcinin mudahalesi dogrultusunda gerceklesmis demektir. Boylece metafizik sonuclara kapi acilir. Peki, evren kendi kendini gozlemliyor olabilir mi? Bazi bilimcilere gore evet, bazilarina gore hayir. Kendini gozlemleyen evren tipki ontolojik felsefedeki ilk neden argumani gibi tartismalara kapi aralar. Tartisma bu noktadan sonra Tanri inancina sapacagi icin, sadece konuya deginip geciyorum.
Schrodinger in Kedisinin Pesinde kitabindan alintilara devam ediyorum:
Filozoflar gecmisin bir anlami olup olmadigi konusunda cok uzun zaman kafa yormuslardir. Simdiki zamanda kaydedilmis hali disinda gecmisin bir varligi yoktur. Wheeler in gecikmis secilim deneyi bu soyut kavrami pratikte somut bir bicimde ete kemige burundurmustur. Foton ne yapiyor sorusunu sormak -kaydedilene kadar- anlamsizdir.
Yani, fotonu gozlemledigimiz anda, onu da sanki bir olasilik bulutu icinden bir tek gecmis secmeye zorlamis gibi olmaktayiz. Bu durumda, gozlemlere gore degisebilen esnek bir gecmis anlayisina ulasiriz. O zaman soyle bir sonuc da cikabilir:
Gercek dedigimiz sey, gercek olarak degerlendirilemeyecek seylerden yapilmistir.
Aslinda yukardaki tespit -bence- biraz sartlayici bir tesbit. Neden, sadece algiladigimiz seyleri gercek olarak kabul ederiz de, olasilik dalgalarini gercek disi olarak dislariz? Eger onlar, soyle veya boyle bir gerceklige yol veriyorlarsa, o gercekligin temelindeki yasalardir ve ayri gercekliklerdir. Dr Hawking ve Richard Feynman bu ekolu temsil ederler ve gercek-gercek disi gibi bir ayrima sapmak yerine, bu durumu bize belirsiz gibi gorunen sureclerden belirliligi cikaran ayri bir yasalar zinciri olarak ele alirlar. Bu yeni determinist dusuncelere M Kurami bolumunde deginecegim.
Gerceklik tamamen elimizden gitti mi? Hayir, gitmedi; ama sadece onun ne kadar goreceli bir kavram oldugu bir kere daha ortaya cikti. Ama bu dusunce bicimi bizi ister istemez bir zaman paradoksuna goturecektir. Bu paradoksu anlatayim. Diyelim ki, Back To The Future filmde oldugu gibi, zamanda yolculuk edecek bir araba uzerinde calisiyorsunuz ve bir yerde takilip kaldiniz. Bir turlu zaman yolculugunu gerceklestirecek formulu bulamiyorsunuz. O anda bir boyut aciliyor ve gelecekten gelen kendinizi goruyorsunuz. Gelecekteki kendiniz, size arabayi yapmanizi saglayacak formulleri ve cizimleri veriyor. Arabayi yapiyorsunuz ve sonra gelecege, mesela 30 yil sonrasina gidip, o anda gelecekteki kendiniz oluyorsunuz ve yeniden gecmise donup gecmisteki kendinize formulleri veriyorsunuz.
Iyi ama formuller ve cizimler nerden geldi ?
Benzer bir paradoks dede paradoksudur . Gecmise gidip dedenizi oldurmek mumkun mudur ? Ama bu mumkun olmussa, o zaman sizin zaten var olmamaniz gerekecektir. Eger varsaniz, gecmise gitmemissiniz demektir.
Buna benzer dusunce deneyleri genelde kisirdir ve zamani hep tek yonde ilerleyen bir ok gibi dusunmekten kaynaklanir. Oysa, bazi kuantum fizikcilerinin olasi gecmisler toplami derken kastettigi sey bundan farklidir. Bu gecmisler toplami, bir gozlemci mudahale edene kadar olasi tum yollari iceren bir senaryodur. Gozlemci mudahale ettigi anda, gelecek bilgisi kadar, gecmis bilgisi de sekillenir. O zaman daha ust seviye bir soru ortaya cikar. Bizler evrenin baslangici ile ilgili bir gozlem yaptigimizda, mesela buyuk patlamadan arta kalan radyoaktif parcaciklari inceledigimizde, kendimize gore gercek olan sadece bir tane evren gecmis bilgisi sekillendiriyor olabilir miyiz? Neden olmasin ? O zaman, bizler icin elbette sadece bir tane gecmis vardir, ama evrensel akis, hicbir sekilde algi alanimiza girmemis sayisiz olasi gecmise sapmis olabilir. Bu elbette evrensel bir nazariyedir, ama derinlemesine dusundugumuzde, kendimizin bildigi ve depoladigi gecmisi, olasi tek gecmis senaryosu olarak kabul etmenin fazlasi ile insansi ve duygusal bir degerlendirme oldugu anlasilmaya baslanir.
Simdi, farkli bir soru soralim. Biz bir partikulu gozlemlemeye, yani ona mudahale etmeye karar verene kadar partikulun durumu nedir? Var midir, yok mudur, yoksa bizi mi beklemektedir ?
Bu soru, bilimsel bir dusunce deneyi ile ele alindi ve bu dusunce deneyinden ortaya cikarilan sonuclar butun bilimcileri birbirine dusurdu. Evet, boylece bilim tarihinin en yaramaz, en ele avuca sigmaz hayvanina geldik:
-devam edecek-
Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder