1 Kasım 2013 Cuma

Din, iman, yalan, dolan, kin, intikam, işbirliği ve ihanet.Polis Akademisi'nden 'teröre karşı dincilik' önerisi

İnsan hekim olunca, izahları da, örnekleri de tıptan oluyor.
Hastalıklar vardır, bir de bunların belirtileri vardır.

Örnek vereyim:
Mesela kanser, hatta daha örnek daha somut olsun mesela beyin kanseri olsun.
Esas hastalık bu, bir de bunun belirtileri var.
Kanserli dokunun sıkıştırdığı, engellediği beyin kısımları vardır.
Bası altına giren, sıkışan, zedelenen diğer beyin kısımlarına göre de belirtiler olur.
Artık yerine göre, hasta çift görmeye başlar, bilinci bulanır, bedeninin çeşitli yerlerinde kuvvet kayıpları olur, bazen epilepsi krizleri olur, kulakta çınlama, işitme kaybı, kusmalar, halusinasyonlar, bazen davranış bozuklukları olur.
Bunlar hep belirtidir.
Artık sinirlerle ilgili neler varsa hepsinin de aksadığı durumlar aklınıza gelsin.

İşte politik islam da böyledir.
Bir fikir kanseridir.
Esas hastalık budur.

Politik islam bir fikir kanseridir, çünkü.

Totaliterdir.
Toplumsal sözleşmeyi umursamaz.
Hakimiyet milletin midir, yoksa Allahın mıdır münakaşası bunun en açık ifadesidir.
Oysa Allah herkesin üzerinde ittifak ettiği bir kavram değildir.
Olması da gerekmez.
Ve politik islam bunu asla umursamaz.
Toplumu halis Müslümanlar ve olmayanlar olarak tasnif eder.
Olmayanları ya zorla ikna eder, ya terbiye etmeye çalışır, hiçbir şey yapmazsa ötekileri tahammül edilenler konumuna indirger.

Çok ağır bir fikir kanseridir, çünkü sadece bireysel değil, toplumsal sonuçları olur.
Hasta olmayanları da sıkıntıya sokar.

Gerçek ve bilim dışıdır.
Çünkü, söylenen her sözün ilahi kaynaktan geldiğinden bahisle asla gerçekliğini, insanın ve doğanın gerçeklerine uyumunu araştırmaz.
Aslında ilahi kaynaktan geldiği söylenen hiçbirşeyin test edilmesi mümkün değildir.
İlahi sözlerin doğrulanması ya da yanlışlanması imkansızdır.
Aslında ilahi metinlerin tartışılması, birbiriyle ve bilinen gerçeklerle kıyaslanması, gerçekliklerinin test edilmesi imkansızdır.

İçinde çok fazla yalan vardır.
Çünkü, ilahlara aittir denilen sözlerin hepsi de insanlara aittir.
İslamiyetin herkes için ortak olan temellerini yani Kur'anı kabul etseniz dahi, ki hiçkimse buna mecbur değildir, din adına söylenen sözlerin neredeyse %90'ı insan kaynaklıdır.
Allahın emridir denilenlerin neredeyse tamama yakın bölümü insanların fikirleri ve kanaatleridir.
Genellikle geçmiş dinlere ait metinlerin bir kolajıdır.

Bir kandırma aracıdır.
Çünkü ilahiyatçıların iktidardan pay alması için kullanılır.
Doğru düşünmeyi bilmeyenler ve arzulamayanların elindekileri almak için suistimal edilmektedir.
Tarih bunun binbir çeşit örneğiyle doludur.

Bir kere bu hastalığa yakalanmış dimağ artık iflah olmaz.
İçine düştüğü fikirsel çıkmazdan kendi kendine çıkma imkanı yoktur.
Çünkü hastalığın doğası nedeniyle, gerçekle yaşanan her çelişkinin izahı yine gerçek dışı yeni gerekçelerinin üretilmesine sebep olur.
Bu bir kısır döngüdür.

Bundan dolayı politik islam hastalığına yakalanmış kişiler sürekli olarak gerçeğin duvarına kafasın çarptığı halde bundan bir özeleştiri çıkarmazlar, çıkaramazlar.
Çünkü, kafalarını gerçeğin sert duvarına her çarptıklarında, bunun ilahi bir sebebini kendileri üretirler.
Sürekli olarak aynı kısır döngünün içinde dolanır dururlar.

Yine tarih politik islam adlı fikir kanserinin etkisi altına düştükten sonra islam ülkelerinin dalga dalga bir çürüme, gerileme, çekilme dönemine girdiğini ve neredeyse politik bir fikir, bir ideoloji olarak başarılı tek bir örneğinin dahi olmadığını göstermektedir.
2013 yılı itibariyle doğrudan askeri işgal altında, ya da idari, askeri, ekonomik vesayet altında olmayan tek bir Müslüman toplum yoktur. (O.P.)
Aslında, 1000'li yıllardan itibaren acizlik içine düşmemiş islam toplumu çok azdır.
Bu hastalık önce Arapları, en son Farisiler ve Osmanlıyı etkilemiştir.

Türban ise bu fikir kanserinin bir belirtisidir.

Sadece o kadar.
Hastalığın kendisi değildir.
Tıpkı, daha başka bir sürü belirti gibi.
Sanki dev bir buzdağının görünen kısmı gibidir.

İşte bizim çağdaş insanlarımızın, özellikle de Kemalistlerin en çok içine düştüğü hata budur.

Hastalığın aslını bırakıp belirtilerle uğraşmak.
Bu çıkar yol değildir.
Tıpkı beyinde bulunan kanserli dokuyu olduğu yerde bırakıp, belirtilerle uğraşmaya benzer.

On yıllardır, taaa en gençlik yıllarımdan bu yana, bu münakaşaları izledim.
Kimse halka ve bizlere politik islamın neden hastalıklı bir fikir olduğunu anlatmadı.
Biz ise hep politik islamla mücadele adına giyim kuşam gibi yüzeysel konuların ön plana çıktığını gördük.

Türban bir belirtidir.
Yapılması gereken bu belirtinin ardında yatan hastalıklı fikrin ortaya konulmasıdır.
Doğru mücadele yöntemi, politik islamın çelişkileri, yanlışları, insanın ve evrenin doğasına aykırılıklarının ortaya konmasıdır.
Diğer fikirlerle kıyaslanması ve doğru fikirlerin ortaya konmasıdır.
Burada yanlışların neden yanlış olduğu,
Doğruların da neden doğru olduğunu konuşmak çok önemlidir.

Oraj POYRAZ


Polis Akademisi'nden 'teröre karşı dincilik' önerisi

Perşembe, 31 Ekim 2013 16:29

 

Polis Akademisi bünyesinde çıkarılan Polis Bilimleri Dergisi'nde yayımlanan makalede, etnik terörün ilacının dindarlık olduğu savunuldu.
Kendisi de emekli bir asker olan Sadi Bilgiç imzalı makalede, namaz kılma sıklığı arttıkça, PKK ve Abdullah Öcalan'a duyulan güvenin azaldığı ileri sürüldü

Polis Akademisi bünyesinde çıkarılan Polis Bilimleri Dergisi'nde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde dindarlık arttıkça etnik terörün etkisini kaybettiği vurgulu bir makale yayımlandı.
Makalede namaz kılma sıklığının, devlete ve dini şahsiyetlere güveni artırdığı, PKK ve Abdullah Öcalan'a güveni ise azalttığı ileri sürüldü.

Her yıl 4 sayı çıkan derginin 2013 yılı yaz dönemini kapsayan 3'üncü sayısında M.
Sadi Bilgiç imzasıyla "Dindarlığın Birlikte Yaşam Algıları, Kurumlara Olan Güven ve Etnik Terör ile İlişkisi Bağlamında Ülke Güvenliğine Etkisi" başlığıyla bir makale yayımlandı.
Makale, M.Sadi Bilgiç ve Bilgesam Uzmanlarından Salih Akyürek'in 2009 yılında yaptığı ve tamamı yayımlanmamış 114 sayfalık bir özeti de Bilgesam internet sitesinde "Güneydoğu Sorununun Sosyolojik Analizi" başlığıyla yayınlanan çalışmaya dayandırıldı.
Makalede, araştırmanın 2009 yılında Kürtlerin ve zazaların Doğu ve Güneydoğu Anadolu BÖlgesi'nde yaşadıkları illerin büyük kısmı olan Bingöl, Siirt, Bitlis, Erzurum, Tunceli, Malatya, Mardin, Kahramanmaraş, Ağrı, Elazığ, Batman, Adıyaman, Muş, Van, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Gaziantep illeri ile bölgeden göç edenlerin yoğun olarak yaşadıkları illerden İstanbul ve Mersin de dahil olmak üzere toplam 19 ilde yaklaşık 10 binr kişiyle görüşülerek hazırlandığı bilgisi verildi.

Makalede, dindarlığın tanımı, dinin toplumsal etkileri, din ve terör dışı suçlar arasındaki ilişki, din ve terör suçları arasındaki ilişki ve dindarlığın güvenliğin dış boyutunu oluşturan savunma üzerine etkileri konuları işlendi.

Bir dönem, AKP'nin Kürt açılımı sürecinde aktif olarak kullandığı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'nda da görev yapan Sadi Bilgiç, makalede araştırma sonuçlarına yer veriyor.
Bilgiç'in yaptığı araştırmaya dayanarak, sonuç bölümünde kullandığı ifadeler ve önerileri ise, akıllara 1990'lı yıllarda PKK'ya karşı kurulan Hizbullah örgütlenmesini ve 12 Eylül yönetiminin desteklediği askeri helikopterlerden ayetler atılmasını hatırlattı.
Bilgiç'in makalenin sonuç bölümündeki ifadeleri şöyle:

- Yapılan araştırmaların az bir kısmında farklı sonuçlara ulaşılmasına karşın, çoğunda din ve suç arasında negatif bir ilişkinin olduğu görülmüştür.
Başka bir deyişle, dindarlık arttıkça suç işleme oranları düşmekte, dindarlık düzeyi düştükçe suç işleme oranı yükselmektedir.

- Araştırmadaki güven ölçeği bulguları değerlendirildiğinde; namaz kılma sıklığı arttıkça, devlete, güvenlik güçlerine ve dini şahsiyetlere güvenin belirgin bir şekilde arttığı, PKK/Öcalan'a güvenin ise belirgin olarak azaldığı görülmektedir.

- araştırma bulgularında, farklı etnik grupların bir arada yaşamasına imkan sağlayacak birleştirici en önemli faktörün aynı dine inanmak olduğuna, bütün etnik gruplarca en üst değerde vurgu yapılmaktadır.

- (...) doğru yorumlanması ve ameli boyutunun güçlendirilmesi durumunda dini değerler (...) etnik terörle mücadele edilmesinde önemli bir dinamik durumundadır.

12 Eylül modeli: Cihat bildirileri

Emekli Kurmay Albay M.Sadi Bilgiç'in makalesi, akıllara 12 Eylül sonrası PKK'ya karşı mücadelede kullanılan Gladyo yöntemlerini hatırlattı.
Askeri helikopterlerden 1980'li yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki yurttaşlara, Kur'an ayetlerinin yer aldığı bildirilerle propaganda yapılıyordu.
Bildirilerden birinde şu yazılmıştı:
"Vatandaş!
Mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim diyor ki (El-Enfal/46):

'Allah'a ve O'nun resulüne itaat edin.
Birbirlerinizle çekişmeyin.
Sonra zaafa düşersiniz.
Rüzgarınız kesilip gider.'

Sana 'Ulusal Kurtuluş Savaş'ndan bahseden, 'Özgürlük'ten bahseden eşkıya güruhu, senin birliğini ve bütünlüğünü parçalamak istemektedir.
Bu hainlerin, bu küfür cephesinin oyununa gelme!
Çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek demeksizin halkımıza kurşun sıkan, öldüren, malı mülkü gaspeden, kadınlarımızın namusuna göz diken bu vatan haini eşkıyanın getirmek istediği düzen küfür düzenidir.
Onlarda din, namus, ahlak değerleri yoktur.

Yalanlarına kapılma.
Senin için mücadele güvenlik kuvvetlerine yardımcı ol!"

Ceyhun Bozkurt


a45UyF587661-201307301451-10

  ^^^^^ - vvvvv

 

zaryop:jaro
Tilki derisi altinda calim satmaya ne gerek vardi,
Bilir misin ki rahmetli, tavuklari o derinin icinde calardi.

Ahmed Seven
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder