13 Ağustos 2019 Salı

BÜLENT ESİNOĞLU : ÜRETKEN OLMAYAN TÜKETİM

Bülent Bey doğrusunu söylüyor.
Üretim olmadan hiçbir şey olmaz.

Ama bilmek gerek para olmadan da üretim olmaz.
Para ekonomi motorunun yağı gibidir, para olmadan motor dönmez, pistonlar hararet yapar, sıkışır, krank dönmez.
Elinizde istediğiniz kadar yakıt olsun, o motor çalışmaz.
Bu nedenle şu lanet olası para çok önemlidir.

Peki üretimin finansmanı için gereken para nerelerden gelir?

İç tasarruftan gelir. Yatırımcılar kendi öz sermayeleri ile yatırım yaparlar, ya da ülkenin tasarrufları yatırımları karşılayacak kadar çoktur. Şu an bizde olmayan şey budur. Ve bundan sonra her hükumetin yapması gereken Türk halkının tasarruf kabiliyetini artıracak politikalar uygulaması şarttır.

Yabancı sermaye ile gelir. Bu işi şekilde gelir, ya sıcak para şeklinde gelir ki, bu yabancı yatırımcının doğrudan nakit para ile piyasaya girmesi,  ve ülkenin değerli kağıtlarına yatırım yapmasıyla olur. Bu yöntemin en büyük sıkıntısı, hızla gelen para hızla geri çıkabilir. Adı üstünde sıcak para....
Ya da yine yabancı sermaye gelir ama yanında getirdiği nakit parayla doğrudan yatırım yapar, işte bu çok kıymetlidir, çünkü bu yatırımca kalıcıdır, hızla girip çıkarak ekonomik çalkantı yapmaz. Bu sermaye bizim sermayemizden farklı değildir. Hükümetlerin böylesi yatırımcılara her türlü yatırım desteğini sunması gerekir..

Bir üçüncü yol da, elde olan paranın verimli kullanılmasıdır. Bunun pek çok yolu var.
İşte hocamın bahsettiği o meşhur finans kesimi burada değer kazanır.
Bankalar, bankerler, yani elinde para tutanlar, bu parayı toplayanlar, sonra bu parayı yatırımcıya kredi olarak sunanlar, kısacası paradan para kazanlar finans kesimidir.
Bunlar fiziki bir üretim yapmazlar, bu yönüyle ekonomistler bu alanda çalışanları artı değer üretmeyen ekonomi aktörlerinden sayarlar.
Ancak, yine bütün ekonomistler finans kesiminin çok ama çok önemli olduğunu anlatırlar.

Finansçılar paranın ticaretini yaparken, yatırımcılara kaynak sağlarlar, elde olan az parayı çok tur attırarak ekonominin daha çok dönmesini sağlarlar.
Bu nedenle her ülkenin finans kesimi güçlü olmalıdır.
Örneğin, SSCB yıkıldığında bütün sistemin kırılmasının en önemli sebeplerinden birisi olarak SSCB yıkıntıları arasında belirli bir finans kesiminin olmayışı gösterilir.
SSCB yıkılırken üretici para olmadığından üretememiştir, tüketici para olmadığından tüketememeştir, ve para olmadığından bütün eski SSCB bakiyesi ülkelerde ekonomi yatak sarmış, ve öylece donup kalmıştır.
Para olmazsa üretici ve tüketici birbirlerinin gözlerine baka baka açlık çeker.


Üretim ve tüketim için yeterli paranız olmayabilir, ancak eldeki az parayı da verimli kullanmak krizleri aşmakta çok yararlı olacaktır.
Bu nedenle finans kesimini Allahın belası, aç köpek, kapitalistler olarak görmek çok da doğru olmaz.

Finans kesim dediğimizde akla gelen ekonominin en önemli aktörleri olan bankalar, bankerler, ve benzeri şekilde para alıp satan kurum ve kişiler akla gelmeli.
Çok uzun yıllardır ve özellikle son bir yıldır ülkemizin siyasi iktidarları bu özellikle kamu bankalarına, hatta son zamanlarda tehditle özel bankalara dahi siyasi gerekçelerle görev zararları yüklemiştir.
Bankaların ellerinde çok fazla batık ya da donuk kredi vardır.
Bu krediler banka blançolarında görünüyor ancak, ekonomiye dahil edilemiyor.
Giderek bankalarda paranın hareketi düşüyor, bankalar yavaşlıyor ve bir gün duracağını görmek için de kahin olmaya gerek yok.
Bankalarda para hareketinin durması demek bankaların iflas etmesi demektir.
Bu aslında fiilen devletin iflas etmesine benzer bir durumdur.
Olmaz denir ama olur ve çok can yakar.

Önümüzde olan ve CUMHURİYET TARİHİNİN EN AĞIR EKONOMİK KRİZİ olarak nitelenen krizin pek çok ayağı var.
Bunlardan en önemlisi cari açıktır, yani ülkemezin ithalat yapamayacak derecede dövizsiz kalmasıdır.
İkinci ayağı iç piyasamızda artık taşınamayacak derecede birikmiş batık, donuk kredileri yarattığı kırılganlıktır.
Her ikisi de birisi döviz, diğeri TL cinsinden inanılmaz bir para açlığı ile karşılaşmamız sonucunu doğuracaktır.
Ve para hem dış ticarette döviz olarak, hem iç ticarette TL olarak yeterince bulunmazsa her türlü  ticaretin ve her türlü üretimin de durması sonucunu doğuracaktır.

Bu üretimin düşmesi, işsizlik, yüksek enflasyon, hayat pahallılığı şeklinde hanelerin mutfaklarına düşecektir.

İşte bu noktada ülke giderek finans kesiminden başlayan büyük bir orman yangının tam da arifesindeyken yapılması gereken şeyler var.

Bankalar ve ülkenin finans kesimi bu şekilde devam ederse zaten çok uzun olmayan bir gelecekte kendiliğinden yıkılacaktır.
Ekonomi başı boş ve kendi akışına bırakılırsa önce büyük şirket ve holdinglerin sonra zincirleme olarak tedarikçi şirket ve bankaların iflaslarının dalga dalga yayıldığını göreceğiz.
Ve bu kendiliğinden olacak, üstelik de başıboş bir şekilde olduğundan zararı sınırlama imkanı da olmayacaktır.

Yapılması gereken kontrollü bir yıkımdır.
Konkordata yasası ile örtbas edilmeye çalışılan iflasların kontrollü şekilde ortaya çıkması sağlanmalı.
Elbette buradaki kontrol, yandaş şirket ve iş adamlarının korunması şeklinde görülmemeli, bu zaten suçtur ve buna irtikap suçu denir.
İflas etmesi ve kurtarılması devlete  büyük yük yaratacak şirket ve bankaların iflasına imkan verilmeli.
İflas etmiş şirket, kurum ve bankaların elde kalmış varlıkları varsa eğer, bunların da hızla ekonomiye kazandırılması gerekir.

Bu elbette pek çok mağdur yaratacaktır, ancak kabul etmek gerekir ki, ekonomi alanı kar ve zararın başat gittiği bir alandır, nasıl ki insanların zenginleşmesinde gözümüz yoksa, fakirleşmesinde de sorumluluğumuz olamaz.
Sistemde yer alan bütün batıklar, donuklar konsolide edilmeli.
Bunlardan kurtarmaya değer, kurtarılabilir olanların yönetim ve hisseleri elde olan kamu varlık yönetim şirketlerine ya da kurumlarına devredilmeli.
Bu kurum ve şirketlerin sermayeleri devlet eliyle kuvvetlendirilmeli.
Ve bu kurum ya da şirket envanterinde yer alan varlıkların yine en kısa sürede uygun piyasa fiyatları ile özelleştirilmesine çaba harcanmalı.

Bu şekilde donuk ve batık kredilerden kurtulmuş ve tüy gibi hafiflemiş olan bankaların ellerinde olan mevduat ve kapitali yatırımcılara özgürce, tamamıyla ekonominin doğal mantığı içinde aktarmasına izin vermeli.
Bankaların ellerinde olan sermayeyi olabildiğince hızlı şekilde geri toplamalarına, ve yeniden ekonomiye yeni krediler yaratmalarına imkan yaratmalı.
Bu şekilde elde olan paranın banka, ve yatırımcı arasında olabildiğince hızlı şekilde mekik yapması sağlanmalı.

Ancak, benim en önemli çekincem, ülkemizin tepesine çöreklenmiş olan AKP'li yağmacıların bütün bu önlem ve tedbirleri kendileri lehine suistimal etmeye devam etmeler riskini görmemdedir.
Ülkede zaten haksız, hukuksuz ve ahlaksız şekilde AKP yandaşlarına ciddi oranlarda sermaye transferi yapılmıştır.
Önümüzdeki ekonomik krizin de benzer şekilde AKP yandaşlarını besleyen bir ortam yaratması emin olun ülkede iç savaş çıkarır.
Aç insanların neler yapabileceklerinin örneklerini dünyaya, ve çevre ülkelere bakarak tahmin etmek çok da zor değildir.

Yine ikinci bir çekincem, ülkemizin borçlanmaya ve kurtarılmaya, kayırılmaya alışmış iş adamalarının talepleri sonucunda hükumetin en kısa sürede yine ekonomide yeni borçlanma dönemlerine sapması, belediyelerin ve hükumet kontrolünde olan kamu ihalelerinde yeniden frenleri patlatmalarından her zaman endişe ediyorum.
Doğrusu eminim yabancı finans çevreleri de benim kaygılarımın benzerlerini taşıyor olmalı.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc )
           L2fSIJNoA0xfSNxA  




BÜLENT ESİNOĞLU : ÜRETKEN OLMAYAN TÜKETİM

Neresinden bakarsanız bakın üretim sihirli bir sözcüktür. Tüketmek ise üretim kadar sıcak bir sözcük değildir. Üretmek insanlık için üretmek kutsal bir sözcükmüş gibi bir sihir-e sahiptir.

Üretmek üreten insana bir karakter verir. Bir rahatlama duygusu verir. Üretmek insanı yüceltir. Kişi veya bir toplumu müstesna bir yere koyar. Üreten toplumlar ve insanlar üretmeyen toplumlara nazaran daha namuslu ve gerçeklerden yanadır.

Üretken olmayan tüketim var mıdır? Evet vardır.

İçinde yaşadığımız kapitalizm soysuzlaşarak başka bir şekle bürünmüştür. Siz kendi anlayışınıza göre bu duruma kapitalizm değişim uğradı da diyebilirsiniz.

Kapitalizm finansallaşma ile birlikte "finans" ve "ekonominin diğer alanları" diye bir ayırıma uğradı.

Küreselleşmenin getirdiği kuralsızlaştırma en çok finansal sermeyenin önünü açmıştı. Onu üretken olmayan yatırımlara ve spekülasyonlara yönlendirdi. Kuralsızlaştırmanın ilk zarar verdiği yer çalışanlar olsa da sermayeye de darbeler vurdu.

Her türlü varlığın metalaştırılarak finansallaştırılması üretken olmayan tüketim alanları yaratması sonucunda sermayenin üretken olmayan spekülatif alanlara yönelmesine sebep olmuştur.

Üretken olmayan tüketim tekelci kapitalizmin ayırt edici özelliğidir.

Tüketime dayalı ulus büyüme modelleri yüksek faiz oranlarıyla borçlanarak gerçekleştiğinden üretken alanlar yaratmazlar. Bunun için ulaşıma dönük olmayan inşaat yatırımları üretken yatırımlar değildir.

Ama yaşadığımız finansallaşma süreci üretken alanlara yatırım yapma olanağı vermediğinden finansal sermaye spekülatif alanlara yönlenmektedir.

Yani yeniden sıcak para akışı sağlansa bile gelecek olan paralara gene spekülatif alanlara yönlenecek gene insanımıza yar olmayacaktır. Fakirliği daha da artıracaktır.

Artıracaktır çünkü sanayi üretiminden elde edilen karlar sanayiyi yani üretimi ayakta tutmaya yetmemektedir.

Finansallaşmış kapitalizmin insanlığa bir yararının olmadığı anlaşılmaya başlamış ve dünya başka bir gemiye doğru yol almaya yönelmiştir.

Tüm devletler finansallaşmanın temel aracının dolar olduğunu ve tüm manipülasyonların dolar üzerinde yürüdüğünün bilincine varmıştır. Üretken olmayan yatırımların sebep olduğu spekülasyonları ortadan kaldırmak için dolardan kaçış hızlanmıştır.

Yeni dünyanın parasının dolar olmayacağı şimdiden bellidir.

Dolar varsa spekülasyon vardır düşüncesi tüm dünyayı sardığında dolardan da kurtuluş sağlanmış olacaktır.

3 Ağustos 1019

bulentesinoglu@gmail.com

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Turklugun unutulmus buyuk medeni vasfi ve buyuk medeni kabiliyeti bundan sonraki gelismesi ile gelecegin yuksek medeniyet ufkunda yeni bir gunes gibi dogacaktir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

92. BIR RUHUN VARLIGI SACMA BIR VARSAYIMDIR. OLMEZ BIR RUHUNVARLIGI DAHA SACMA BIR VARSAYIMDIR

Insanlar her ne kadar ruhlari, ya da kendilerine hayat verdigini sandiklari hayat ufurugu hakkinda en kucuk bir fikir edinmek imkansizliginda bulunsalar da, yine bu mechul ruhun olumsuzlugune kendi kendilerini inandirirlar. Her sey onlara kanitlar ki; onlar, ancak cismin maddi olan kuvvet ve duygulari ya da maddi organlari araciligiyla hisseder, dusunur, fikirler kazanir, haz ve aci duyarlar. Bu ruhun mevcudiyetini varsayarak dahi, bunun tumuyle cisme bagli oldugunu ve cismin ugradigi butun degisikligi, ruzgarlarin sicak ve sogugunu birlikte cektigini onamaktan kacinilamaz.

Bununla birlikte yaratilis ve icerigi bakimindan, maddeyle hicbir benzerligi olmadigi sanilir. Istenir ki, ruh bu maddenin yardimi olmaksizin hareket edebilsin ve hissedebilsin. Sozun kisasi, iddia edilir ki; maddeden yoksun ve duygulardan uzak bir ruh da yasayabilir; mutluluk ya da siddetli acilar hissedebilir. Iste boyle, asagi yukari boyle varsayimlara dayanan bos, ise yaramaz seyler dokusu uzerinedir ki, "ruhun sonsuzlugu" dilber fikri insa edilir. *

Hangi nedenlere dayanilarak ruhun sonsuzlugunun varsayildigini sorsam, bana hemen "insan yaratilisi geregi olarak olmez olmak, baska bir deyisle, hep yasamak istiyor" cevabi verilir. Ancak, karsilik olarak derim ki; bir seyi siddetle istiyor olmamiz, istegimizin yerine getirilecegini, bu siddetli istekten sonuc alinacagini cikarmak icin yeterli midir? Olmasi siddetle istendigi icin bir seyin olmamasinin kesinlikle mumkun olmayacagina karar verme cesareti hangi tuhaf mantikla gosterilir?! Insanlarin hayalgucunun dogurdugu istekler, gercegin olcusu mudur? "Ahiret hayatinin cazip umitlerinden yoksun olan tanrisizlar yok olmayi istiyor" diyorsunuz. Pekala. Hep var olacaginizi cikarmakta ne kadar yetkiliyseniz, bu arzuya gore, tanritanimazlar da yok olmayi isterken, yok olacaklarini cikarmakta o kadar yetkilidir.

Fransiz hekimlerinden biri, "L'immortalite de l'ame est trop belle pour etre crue" der. Anlami soyledir: "Sonsuz ruh fikri, inanilmayacak kadar cok guzeldir. " (A. C. )

- - - - - - - - - - - - -
Baglilik, dusunmemek demektir, dusunmeye gerek duymamak demektir.
Baglilik, bilincsizliktir.

George Orwell1984

- - - - - - - - - - - - -
Tanri asktir, yine de bunu yazili hale getir.

LEE,GYPSY ROSE (Rose Louise Hovick) (1914-1970) ABD'li hiciv sanatcisi.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder