10 Nisan 2014 Perşembe

Re: //Herşey{Free}// Hazin bir seçim gününün ardından...

Sayın Messut,
Sözdebilim veya sahte bilim (İngilizce pseudoscience) bilimsel argümanlar kullanılarak ileri sürülen, ancak bilimsel çalışmaların gerektirdiği materyal, metot, test edilebilirlik (doğrulanabilirlik) gibi standartları taşımayan veya yeterli bilimsel araştırma ile desteklenmeyen iddia, inanç, bilgi ve uygulamalar bütününe verilen addır.
Sözde bilim genellikle belirsiz, çelişkili, eleştirilere yönelik aşırı tepki ve kişiselleştirmeler, destekleyici verilerin abartılması, sonuçlara yönelik doğrulanması imkansız abartılı iddialar ile karakterize, kullanıcıları açısından da sosyal, maddi-manevi kazançlar sağladığı düşünülebilecek konular üzerinden yürütülür.
http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%B6zdebilim
Mutlak doğru diye birşey yoktur.
Bu bir ütopyadır, bir hayaldir, bir idealdir, o kadar.

Bizim bu gün bildiklerimiz vardır.
Bildiklerimiz doğruluğunu, ya da yanlışlığını bildiklerimiz olabilir.
Bir de bilmediklerimiz vardır.

Bilmediklerimiz için varsayımlarımız, modellerimiz, teorilerimiz olabilir.
Bunda bir mahsur yoktur, hatta elzemdir.
İşte bu varsayımların bildiklerimize dayanması ve çelişmemesi gerekir.
Bildiklerimizin doğru olduğunu sürekli olarak deney ve gözlemle sınarız.

Deney ve gözlemle uyuşmayan, çelişen ise artık ne varsayım, ne model, ne de teori olabilir.
Bu durumda aykırı düşen deney ya da gözleminizle de uyumlu olan yeni bir varsayımı üretmek zorundasınız.

Bir başka seçenek, bilmediklerinizi henüz deney ya da gözlemle sınama imkanınız olmayabilir.
Bu durumda, varsayımınızı sınayacak yollar bulana kadar uğraşmanız gerekir.
Böyle teoriler de vardır.

Bir başka seçenek, bilmediklerinize ilişkin varsayımınızın hiçbir şekilde deney ya da gözlemle sınanması ihtimali yoktur.
Bu durumda böylesi bir varsayımın bilimsel olması mümkün olmadığı gibi, böylesi bir varsayımla uğraşmak vakit kaybından, kaynak israfından başka birşey değildir.
Bilimsel anlamda bir çıkmaz içindesiniz demektir.

Bilim yanlış yollara sapabilir, ancak her zaman bir sigortası vardır.
Deney ve gözlemdir bu.
Yanlışı öğrenir ve yanlış yoldan çıkarsınız.

Kolesterol konusu sizi yanıltmasın.
Bu gün, böyle yarın şöyle olabilir.
Ancak emin olun bu sonsuza kadar değişken, kaypak bir alan olarak kalmayacaktır.
Bir gün mutlaka daha güvenilir cevaplar ortaya çıkacaktır.

İlkel insandan bu yana bilinenlere bakarak bilinmeyenler hakkında düşünce ve varsayımlarımız oldu.
Ölümü, evrenin nasıl başladığını, nasıl geliştiğini, insanın tarihini bilmiyorduk.
Karanlığı, aydınlığı, kötüyü, iyiyi, güzel ve çirkini  bilmiyorduk.
Her türlü sınanmamış varsayımın iç içe geçtiği bir dönemden giderek inançların bilgiye dönüştüğü bir süreç yaşadık.
Gerçek bilgi sınanmış, sınanabilir ve sürekli olarak gerçeğin mihenk taşında sınanmaya devam edilen bilgidir.
Uzunca bir süre inançlar ve gerçek bilgi iç içe karışık devam etti.
Eskinin bilim adamları topyekün bilim adamıydı.
Hem astronom, hem kimyacı, hem fizikçi, hem tabip, hem mimar, hem mühendis falan.
Bugün ayakta duran birçok tarihi eserin mimarı aslında döneminin birçok disiplininde az çok uğraşmış kişileriydi.
Çoğu iyi matematikçiydi.
Bu süre içinde simya-kimyayla, astronomi-astrolojiyle, matematik-numeroloji/ebced bilmiyle, tıp-alternatif tıp, bilimsel öngörü-fal hep iç içe oldu.
Artık bu ayrım çok net, çok kesin şekildedir.
Bilim belirli bir metodolojisi olan, en önemlisi sınanmış, sınanabilir bir kavramdır.

Bir toplama işleminin dahi bir sınamasının olduğunu hatırlayın.
Yani bir ölçümü, bir başka yöntemle bir daha ölçüyorsunuz.
Bir hesabı bir başka yöntemle bir daha yapıyorsunuz.

Evet günümüzde henüz cevaplanmamış sorular vardır.
Ancak, bu sorulara cevap olduğu söylenenlerin bilimsel temeli olmadığı gibi, sınanabilir olma özelliği de yoktur.
Özetle söylenen cevaplar gerçek cevaplar değildir.
Bu türden cevaplanamamış sorulara karşı yapılacak en güzel şey bilmiyoruz demektir.
Uyduruk cevaplar sahte bilgidir.

Ben özellikle kalıtsal hastalıkların doğum öncesi tanı yöntemleriyle uğraşmış bir çocuk hastalıkları uzmanıyım.
Bu elbette başlı başına bir ispat değildir.
Ancak, şunu belirteyim.

Hangi hücrenin neye dönüşmesi gerektiğini nereden bildiğinin açıklanamadığı konusuna dönelim.
Çok açık değildir, ancak, cevap genel hatlarıyla bellidir.
Proteinler/enzimler, RNA ve DNA aksında gerçekleşen olaylar bütün bu işlerin olduğu yerdir.
Human Genom Project adlı mega proje sonlanmıştır.
Kırk elli kadar bireyin genomunda yer alan DNA sıralaması haritalanmıştır.
Önemli protein ve enzimleri kodlayan genler, bunların başlatıcı, sonlandırıcı bölgeleri ve önemli arızaları belirlenmiştir.
Hala daha çok geniş DNA bölgeleri ve kromozom alanlarının tam olarak ne işe yaradığı açık değildir.
Bu alanların büyük bölümü evrimsel süreçte bir işe yarayan, ilkel atalarımızın belirli protein ve enzimlerini sentezleyen ancak şimdi insan türünde fonksiyonsuz kalan bölgelerdir.
Biz buna DNA arkeolojisi diyoruz.
Yassı solucan, yuvarlak solucan, amfibian, sürüngen, memeli atalarımızdan miras genetik yapılar bunlar.
Şimdi sıra bütün bu geniş alanların nereden miras kaldığını, şimdi ne işe yaradığını, çalışan ya da sessiz kromozom bölgelerinin hangi proteinleri sentezlediğini anlamak noktasındadır.

Şu an genetik, embriyoloji 19. Yüzyılın dünyasının bulunduğu hale benzer bir durumdadır.
Nasıl ki, çok geniş kıtalar, özellikle dünyanın güney yarım küresi, yeni dünya hiçbir şekilde bilinmiyordu.
Nasıl ki, sonradan kafirlerin gönderdiği araştırma ekipleri bütün bu dünyayı haritalandırdı, envanterini çıkardı.
Nasıl ki, sonradan buralarda bulunan kaynaklar kullanılmaya başlandı.
İşte onun gibi.
İnsanlık, özellikle de kafirler çok büyük, henüz tam anlamıyla keşfedilmemiş, ancak haritalanmaya başlanmış bir alanın kapısının eşiğindedir.

Osmanlı eski dünyanın kalpgahında gücünden çok emin, rakiplerini küçümserken, Osmanlının küçük bir vilayeti kadar olan Portekiz, İspanya, ve İngiltere nasıl yeni dünyada büyük bir toprak parçalarına damgasını vurdu, sahiplendi onun gibi.
Şimdi Osmanlı'nın torunları olan biz Türk(!?)lere bir küçük Anadolu kaldı, onun eski vilayetlerinden küçük olan ülkelerin ellerinde koca koca kıtalar var.
Şimdi önümüzde yatan bu yeni keşifler alanının nimetlerini de benzer şekilde kafirler yiyecek.

Bilmediklerimiz ilahlara bağlamak çok kestirme ve kolay bir yol.
İslam alemi ise tam da bu çıkmazın içinde.
Bilim-Sahte bilim, iman-bilgi, araştırma-mutlak itaat ikilemleri arasına sıkışmış bir durumda.
Felç olmuş gibi hareketsiz, kalakalmış.

Aslında bilimin cevaplamaya hazırlandığı alanlar sanılandan çok geniştir.
Evrenin nasıl oluştuğu, boyutları, dokusu, evrimi kısacası kozmoloji konusundaki açıklamalar çok uzakta değildir.
Batılı kafir devletler bütün bu bilinmezleri bilinir hale sokacak projeleri bütçelendirmiş ve planlamaya almıştır.
Tıpkı İngiltereden Hint Okyanusuna ulaşmayı hedefleyen, ve bunu planlayan İngilizler gibi.

Ve biz de tıpkı Hint Okyanusunun kapısında Kızıldeniz'de, Basra Körfezinde kıyısı olduğu halde oturup bekleyen Osmanlı, Kölemenler, Türk-Hint İmparatorluğu gibi.

İman işte bu kadar zararlıdır.
Merakı öldürür, araştırmanın önünü keser, koca bir medeniyeti adeta taşlaştırır.

Oraj POYRAZ


On 10.04.2014 08:53, Messut wrote:
Sayın Oraj POYRAZ
Merak ediyorum. Dinim hangi konularda çelişiyor acaba.
Somut örnekler verir misin?
Ayrıca günümüzdeki bilim mutlak doğruyu bulmuş değildir. Dolayısıyla mutlak doğrunun ne olduğunu nereden biliyoruz ki din yanlış diyoruz.
Daha düne kadar tereyağı yemeyin, yumurta kolesterolü yükseltiyor diyen bilim, şimdi tereyağı yiyin diyor.
Yumurta kolesterolü düşürüyormuş diyor. Bunlar basit örnekler ama mutlak doğruya ulaşamadığımızın en basit örnekleri.
Dinimizde bid'at denilen dine sonradan girmiş hurafeler yanlışlıklar bulunmakta. Ama bunların sorumlusu biziz.
En başta gerçek dini Kur'andan ve sünnetten öğrenmiyoruz. Dinimin bana ilk emri oku. Ama biz okumak yerine falan hocaya sorarak öğrenmeye çalışıyoruz.
 Evrim teorisi yanlışlanamamıştır diyorsun ama ben sana kendi içinde çeliştiği yanlışlığı somut olarak söylüyorum.
Sözünün başında bende tanrıya inanıyorum diyorsun ama yazının alt kısımlarında yaratılış teorisi diye birşey yoktur, safsatadır diyorsun. Bu bir çelişki değilmidir. Tanrıya inanıyorsan Tanrı var diyorsan acaba ne işe yaradığını düşünüyorsun. Sence ne yapıyor.
Bilimin insanın oluşumunu açıkladığını söylüyorsun. Ben özel bir anımı paylaşayım. Eşimin rahatsızlığından dolayı (Kan pıhtılaşmasının hızlı olması) nedeniyle Ege Üniversitesine gittik. Orada DNA larımıza bakıldı incelendi. kanımızdan hücre çoğaltıldı. İnsanın oluşumu ve kök hücre konuları anlatıldı. Belli sayıya kadar çoğalan hücreler kök hücre iken belli bir sayıyı geçince özelleşen hücrelerin (Yani beyin hücresi, göz hücresi, sinir hücresi) ne hücresi olacağını nerden bildiğini, bunun nasıl olduğunu, bu hücrelerin yerinin neresi olduğuna nasıl karar verdiğini sordum. Cevap alamadım. 
Yazında da evrim teorisinin günden güne daha rafine daha uyumlu olmuştur diyorsun. Yani bazı hataları vardı. düzeltildi demek olmuyormu? O zaman yazımın başındaki soruyu yine sormak istiyorum. Mutlak Doğruyu Biliyormusun.


9 Nisan 2014 14:58 tarihinde Oraj POYRAZ <oraj.poyraz@openmail.cc> yazdı:
Sayın Messut,
İlk olarak amacım kimseyi kırmak değil, doğru bildiklerimi söylemekten başka amacım yoktur.

Dine ve inanca karşı değilim.
Ben de tanrıya inanıyorum.
Burada anahtar şudur, bilinenlerle çelişiyorsa buna inanç denmez, safsata denir.(Safsatanın tanımıdır)
Safsatanın bu tanımına dikkat ediniz, sonra tekrar tekrar karşınıza çıkacak.
Evet, bilinen gerçeklerle çelişmeyen inançlarınız olabilir.

İşte mevcut monoteist dinlerin çatladığı yer burasıdır.
Siz çelişki yok diyorsunuz, fena halde yanılıyorsunuz.
Yığınla çelişki var.
Adeta çelişmeyen tek bir satır, cümle, kelime dahi yok.

Darvinizme gelince.
Darvinizm benim kişisel bir meselem, bir inanç konusu değildir.
Halen doğada görülen olguları, gözlemleri bundan daha iyi şekilde izah eden bir teori yoktur.
Her ne kadar biz hala Darvinizm desek de, teori ilk ortaya çıktığı gibi sabit kalmamış, daha rafine, daha uyumlu olmuştur.
Günümüzde biz buna  Evrim Teorisi diyoruz.

Kutsal metinlerin, söylencelerin,
evrende görülen nesneler, dünyada görülen nesneler, fosil kayıtları, çeşitli bilim dallarındaki gözlemleri,
birlikte derli toplu izah edebildiği bir modeli yoktur.

Birbirinden kopuk, kimi zaman birbiriyle çelişen cümleler vardır.
Dini metinleri geçerli sayanların ortaya attıkları Yaradılış Teorisi ise bir teori değildir.
Çünkü gözlemlerin büyük bölümünü izah edemediği gibi, yanlışlandığı çok gözlem de vardır.
Dolayısıyla saygın bilim adamlarının üzerinde konuşabileceği bir şey değildir.

Evrim teorisinin yanlışlandığı bir olgu, bir gözlem yoktur.
Bakın üstüne basa basa söylüyorum.
EVRİM TEORİSİ YANLIŞLANMAMIŞTIR.

Göz, kanat, beyin vb karışık organları ve dokuların evrimsel izahı vardır.
En ilkel gözsüz türden, insan gözüne kadar uzanan evrimsel yolda hemen her türden gözün ara tipleri, geçiş modelleri vardır.
Aynı şekilde kanat, kulak, beyin ve aklınıza hangi organ ve doku gelirse gelsin bunların da evrimsel süreçte ara modelleri ve geçiş tipleri vardır.
Evrimsel zincirin bazı baklaları eksik olsa da, büyük bölümü tamamdır.

Evrim Teorisinin en zayıf olduğu yer ilk canlının nasıl ortaya çıktığı.
Ilk tek hücrelinin, ilk tek hücrelinin organellerinin nasıl evrimleştiği konusudur.
Evet, burası eksiktir.
İlk mitokondri, ilk DNA, ilk RNA, ilk enzimler, ilk hücre zarı, ilk sentriol, kısacası hücre içinde olanların ilkleri nasıl olmuştur?
Ancak, sanmayın ki bu eksikliği gideren daha üstün bir başka teori olsun.
Yoktur.......

Kutsal metinler gerek ilk canlının oluşması, gerekse 3,7-4 milyar yılda evrilen, zaman içinde ortaya çıkan, çoğunun soyu tükenen ve geride binlerce çeşit canlının fosil kayıtlarını izah edebilen derli toplu sözü yoktur.
Kısacası, Yaradılış Teorisi diye bir teori yoktur, o söylenen safsatadır.(Bakınız Safsatanın tanımı)
Kutsal kitaplarda anlatılan yaradılış söylencesi tamamıyla gerçek dışıdır.
Bakın tekrar ediyorum.
Kutsal metinlerin tamamı da gerek diğer canlıları, gerekse insanın, gerekse evrenin, gerekse dünyanın oluşumu konusunda yanılmıştır.
Söylenenlerin hiçbirisi doğru değildir.
Kutsal metinlerde söylenenler dört dörtlük safsata kapsamına girer.

Oraj POYRAZ

On 09.04.2014 08:52, Messut wrote:
Oraj POYRAZ sen dinde çelişkiler var diyorsun. Gerçeği araştırmıyorsunuz diyorsun. Ama yanlış biliyorsun. Benim kutsal kitabım 1400 sene önce arap yarım adasında indi. Mekke ve Medinede araştırırsan çok yüksek dağ yok. Peki Kur'an-ı Kerim'de cehennemde olacak azaplardan biri anlatılırken, "Hani gökyüzüne çıktıkça nefes alamazsınız, göğsünüz parçalanacak gibi olur ya İşte öyle bir azap " denilmekte. Senin gibi bilimi araştıran biri bu ayette ayrıca gökyüzüne çıktıkça oksijenin azaldığını çıkartabilir. Tabi görürse. Benim Kur'an-ı Kerim'im de buna benzer yüzlerce mucizeler bulunmakta. Bakmasını bilene. Peki Darwin teoremine bakacak olursak en büyük çelişki onda değilmidir. Darwin kendisi bile gözü incelerken arkadaşına yazdığı mektupta "Bu kadar muazzam bir yapı görünce bir yaratanı düşünmeye başladım." dememişmidir. Ayrıca Darwin teoremine göre canlılar değişime uğrarken kemikleri ufalır veya büyür şekil değiştirir. Ama yok olmaz. O zaman insan maymundan gelmiştir teoremine ters düşüyor. Çünkü maymun ile İnsan kemik sayısı aynı değil. 
Demem odurki senin zannettiğin gibi körü körüne değil bilerek ve araştırarak inanıyoruz. İman ediyoruz. Ama imandan sonra mutlak itaat da bulunuyoruz.


8 Nisan 2014 23:01 tarihinde YAŞAR ERÇİN <yasarercin@gmail.com> yazdı:

Çoğu zaman gönül akla hakim olur...biz buna aşk diyoruz.iman etmek ilahi varliga tereddutsuz asik olmaktir.akil ne derse desin gonul ferman dinlemez.bilgi teknik duygulara hakim olamaz.

08 Nis 2014 12:06 tarihinde "Oraj POYRAZ" <oraj.poyraz@openmail.cc> yazdı:
Sevgili kardeşim,
Evet çok iyi anlıyorum.
Ve ters olan da bu zaten.
Mutlak itaat, sorgusuz, şüphesiz, merak etmeden.
Bu olmaz.
Bu insan olmanın şartlarıyla bağdaşmaz.
İnsanı insan yapan şüphedir, endişedir, meraktır.

Bizler robot değiliz.
Karınca, memeli, sürüngenden daha üstün bir bilincimiz var.
Bilincimizin tek sebebi ve sonucu bilgidir, iman değil..
(O.P.)

İnsanın doğasında bilmek vardır, inanmak değil.
Çünkü inanmak için bilgiye, bilince ihtiyaç yoktur.
Karıncalarınki kadar bir idrak ve muhakeme inanmak için fazla fazla yeter.

Velev ki, ilahi sahne sizin düşündüğünüz gibi dekore edilmiş olsun.
Bu haldeyken bile mutlak itaat olmaz.

Cennette mutlu mutlu gezen Adem ve Havva neden bilgelik ağacının meyvesini yer.
İlah bu meyveyi bir tuzak gibi oraya neden koyar.
Koydu diyelim, neden öfkelenir, cezalandırır.
Bilmek tanrısal bir özellik olduğundan bir rekabet endişesi mi vardır.
Haydi onu da aklınız aldı, bilgelik ağacı adı üstünde bilme özelliği vermiştir,
Bilme özelliği olan bir insan neden düşünmekten dolayı azap çeksin.
Cennette şart olan mutlak itaat şarttı bilgelik ağacının meyvesini yemekle kalktıysa, bu şart neden dünyada devam eder.
Velev ki, cennetin dışında da mutlak itaat şart o zaman bunca mizansen neden oldu.
Bunca çelişkili kurgulayan bir ilah iyi bir ilah mıdır?
Bu çelişkiler yumağını aralayan Şeytan söylenildiği gibi kötü müdür?
Sonuçta hikayeye göre insanı özgürleştiren Allah değil, Şeytandır.
Bir sürü kurgusal hata var.

Ben doğrusu mutlak itaat ve insan olmanın bir oksimoron olduğunu düşünüyorum(O.P.).

Oraj POYRAZ

On 07.04.2014 20:23, YAŞAR ERÇİN wrote:

Kardes anlamadigin tam da bu iste.iman etmek allahin talebine kayitsiz sartsiz evet diyebilmektir.

07 Nis 2014 17:06 tarihinde "Oraj POYRAZ" <oraj.poyraz@openmail.cc> yazdı:
Çok eminsiniz, hiç soruşturmaya, araştırmaya ihtiyaç duymuyorsunuz.
Size ne denmişse gerçek ondan ibaret.
Oysa tarihsel vesikalar var.
Sabit bulgular var.
Bunları umursamıyorsunuz.
İlahiyatçılardan birisi taşın sert olmadığını söylese onu da olduğu gibi kabul edeceksiniz.
Misal başınıza taş düşse bunu da ilahların bir mahareti, bir imtihanı, bir bilgelik sanacaksınız.

Sıkıntı budur.
Ben çok şey bilirim, ama herşeyi bilmem.
Ancak, şüphe ederim, sorarım, soruştururum.

Ve emin olun birgün bilim ilahiyatçıları doğrularsa sizden çok daha fazla dindar olacağıma emin olabilirsiniz.
O vakte kadar şüphe hep olacak.

Oraj POYRAZ


On 07.04.2014 09:39, gulburnu wrote:
tek sizin aklınız doğru, bütün doğruları yanlız siz görüyorsunuz, size göre bizler karanlıkta yaşayan insanlarız


7 Nisan 2014 09:32 tarihinde Messut <messutsayin@gmail.com> yazdı:
Kim okurdu, kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi 
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başkolmasa

Aşık Veysel

Önemli olan görüşlere saygıdır. Sizlerinde görüşünüz farklı olabilir. Ama saygısızlık yapamazsınız. Siz esas şehitlik konusundaki sorumu cevaplasanız. 


7 Nisan 2014 08:22 tarihinde tamerche <tamerche@gmail.com> yazdı:

Bakara.makara...:)


6 Nisan 2014 23:42 tarihinde YAŞAR ERÇİN <yasarercin@gmail.com> yazdı:

Mesut kardesim once sunu anlayalim.allah diledigine degil,dileyene hidayet verir.ayrica inanmayanlar icin yapacak bise yok.cehennem bosuna yaratilmadi.selamlar.

06 Nis 2014 23:36 tarihinde "Messut" <messutsayin@gmail.com> yazdı:

Yaşar Bey sizden Allah razı olsun. Sizin sözlerinizin arkasındayım. Ama bu konuları fazla uzatıp da insanları da daha fazla küfre sokmak doğrumudur bilmiyorum. Netice itibarla biz davetle mükellefiz. Nasip Allahtan. Ayrıca Mevlana'nın, "Lakin her lafa verilecek cevabım var. Bir lafa bakarım laf mı diye; bir de söyleyene bakarım adam mı diye" sözünüde unutmamak lazım.


6 Nisan 2014 23:24 tarihinde YAŞAR ERÇİN <yasarercin@gmail.com> yazdı:

Arkadas iki kitap okumusun allame olmusun masallah.ben lisans diplomalarimi kasap hayriden almistim zaten.kendinle gurur duy:))))))

06 Nis 2014 22:49 tarihinde "tamerche" <tamerche@gmail.com> yazdı:

Belli oluyor unuttuğunuz.

Hatırlamanız için..
Türkler nasıl müslümanlaştırıldı..Erdoğan AYDIN
Türklerin Tarihi..Doğan AVCIOĞLU..(Bu kitap size fazla gelebilir..Sadece 3.cildi okumanız yeterli..)


6 Nisan 2014 22:34 tarihinde YAŞAR ERÇİN <yasarercin@gmail.com> yazdı:

Bunlar benim unuttuklarim kardesss.

06 Nis 2014 22:05 tarihinde "tamerche" <tamerche@gmail.com> yazdı:
Biraz daha okuman lazım...


6 Nisan 2014 18:27 tarihinde YAŞAR ERÇİN <yasarercin@gmail.com> yazdı:

İslam ile muşerref oldular ne mutlu.islam kulturunun en onemli merkezleri oldular.ayrica kisilerin hatalarini bir dine baglamiyalim.bu arada sen istanbulun fethinden sonra fatihin hristiyanlara verdigi emannameyi hatirlarmisin?(gerçi sen istanbulun musluman turkler tarafindan alinmasindan pek mutlu degilsindir ama neyse...)

06 Nis 2014 16:24 tarihinde "tamerche" <tamerche@gmail.com> yazdı:
MS 650-750 yılları arasında Horasan da Buhara da Semerkant ta ne olmuş biraz okursanız fikriniz değişebilir...


6 Nisan 2014 15:56 tarihinde YAŞAR ERÇİN <yasarercin@gmail.com> yazdı:

Benim inandigim kitap der ki;Dinde zorlama yoktur.(bakara 256)

06 Nis 2014 12:07 tarihinde "Oraj POYRAZ" <oraj.poyraz@openmail.cc> yazdı:
Sayın Erçin,
Din konusunu açan da açan sizsiniz.
Halka uzak, hakka uzak ne demek?

Baskı falan da yok.
Ben söylüyorum, siz söylüyorsunuz.
Buna baskı falan demek mümkün değil.

Cihat islami bir kavramdır.
Güzellikle ya da zorla bütün dünyayı müslüman etmek demektir.
Gerçek tanımı budur.
Kibar müslümanlar bu kötü anlamı hafifletecek başka mecazi anlamlar üretmeye çalışır.
Ama gerçeği budur.

Özellikle de şu ülkede müslüman olmayan birilerinin müslümanlara karşı zor kullanması mümkün değildir.
Tarih boyunca bu hep tek yönlü olmuştur.
Bu topraklarda Haçlı Seferlerinden bu yana her zaman müslümanlar diğerlerini zorlamıştır.

Saygı konusuna gelince.
Saygı sizin dininizi kabul etmem, sesiz kalmam, sizin dininiz üzerinde konuşmamın yasaklanması değildir.
Saygı aşağılamamaktır, takir etmemektir, küçük düşürmemektir.
Bu karşılıklıdır.

Bir de şu dine saygı işi karşılıklı bir iştir.
Müslüman birileri diğerlerinin inançlarına sapkın, muharref demeyi bıraksa.
Kendinden olmayanlara karşı daha yumuşak ifadeler kullanmayı tercih etse bakın işte o zaman dine saygı olur.
Doğrusu ben de kişisel fikirlerimi ifade etmeni dışında başka dinlere bir saygısızlık yapma durumu yoktur.
Ben aşağılamamaya, tahkir etmemeye dikkat de ederim..

Oraj
On 06.04.2014 10:56, YAŞAR ERÇİN wrote:

Kardes sen olayi nerelere cektin yaa.siyasetten girdin dine cevirdin işi.senin inanip inanmaman benim umurumda degilki.sıkinti surda senin zihniyetindeki insanlarin inananlara saygi gostermeyip baski yapmalarinda.sen inanirsin bilmem benide ilgilendirmez sana hidayette dilemiyorum fakat benim inandigima saygili olmak zorundasin.(sizin dininiz size bizim dinimiz bize.kureys suresi)

04 Nis 2014 15:32 tarihinde "Oraj POYRAZ" <oraj.poyraz@openmail.cc> yazdı:
Sayın Erçin,
Tek taraflı konuşan sizsiniz.
Ben değilim.
Ben herkesin halk olduğunu söyleyen kişiyim.
Ötekileştiren, kalabalığın bir bölümünü halk diğerini halktan kopuk sayanlar sizlersiniz.

Hak konusu ayrı bir konu, diğer solcuları bilmem, onların nam ve hesabına konuşamam.
Ancak, ben hakka uzak olmaktan gurur ve şeref duyarım.
2014 yılında peri masallarıya avunanlardan olmak beni ancak utandırırdı.
Hak dediğiniz ilaha yakın olmak bir kuruntu, bir vesvesedir, o kadar.
50 yaşındayım daha bu güne kadar ilahların başlattığı, bitirdiği, değiştirdiği tek iş görmedim.
Siz ben gördüm diyeceksiniz, o gördüklerinizin hepsi de bu evrenin kendi mevzuatı içinde yürüyen işlerdir.

Sizleri doğru yola, akla, bilime, çalışmaya, yorulmaya, öğrenmeye, bilmeye davet ediyorum.

Oraj POYRAZ


On 03.04.2014 22:05, YAŞAR ERÇİN wrote:

Tabi sadece chp ye oy verenler halk demi.kumsallarda yasayanlar gibi.ic anadoloda yasayanlar halk degil doguda yasayanlar halk degil.adiyla bu kadar celisen bi parti chp...halka uzak hakka uzak...

03 Nis 2014 15:57 tarihinde "Oraj POYRAZ" <oraj.poyraz@openmail.cc> yazdı:
Sizin halk halk dediğiniz sade AKP seçmenleri midir?
Kalan kişiler Fransız, İngiliz, Alman falan mıdır?
Egonuz ne kadar şişkin.
Kendinizden başkasını halk saymıyorsunuz.

Kaldı ki, halklar da hata yapabilirler.
Halklar hata yaparsa bedelini öderler.
Netekim Almanlar, Japonlar, Osmanlı bol bol bedel ödemiştir.
Çok olanlar haklı olacak, diye bir kaide yok.
Gerçekler oylamalarla belirlenemez.

Son seçimde seçim hileleri vardır.
Yaygındır, sistematiktir.
Çok yerde ihtilaf vardır.

İnadına AKP'miş...
Bu arada siyasit işleri çocukça inatlaşmalara konu olabilecek birşey değildir.
Büyüyün, artık tercihleriniz inadına olması, akılla olsun.

Farkında değilsiniz, ama siz ahlaksızlığa onay verdiniz.

Oraj POYRAZ

On 03.04.2014 14:33, gulburnu wrote:
HELAL OLSUN BE KARDEŞ
İLK DEFA BUNLARA BENDEN BAŞKA CEVAP VEREN OLDU



3 Nisan 2014 14:30 tarihinde YAŞAR ERÇİN <yasarercin@gmail.com> yazdı:

İşte bütün bunlardan dolayı akparti kazandı demi.siz hiç özeleştiri yapmayın hep Halkı suçlayın.inadına akp. Ha bu arada sarigülün reklaminin sonunda "oyumu sarigule veriyorum" diye bagiran teyze iki universite bitirdi demi.
02 Nis 2014 10:11 tarihinde "Oraj POYRAZ" <oraj.poyraz@openmail.cc> yazdı:


>
> ________________________________
>
> Değerli dostum ve abim Doğan Sılay'ın kızının görevli olduğu seçim bölgesindeki izlenimleri bize Türkiye gerçeğini gözler önüne seriyor;
>
> Herkese Merhaba!
>
> Başlığa bakıp, seçimi yine AKP kazandı,mutsuzum ve bu yüzdenyazıyorum diye düşünmeyin lütfen.
> O vehamet başka bir boyut, Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetten giderek uzaklaşıyor olmamız yalnızca mutsuzlukla açıklanamaz…
>
> Ben yalnızca dün seçim sırasında yaşadıklarımı yazacağım – bunu özellikle annem istedi.
> Aslında benim bunları bile yazacak hevesim ve halim yok.
> 2009 seçimlerinde görevli olduğum sandık Beşiktaş'taydı.
> Bu sefer Oy ve Ötesi oluşumuyla Gaziosmanpaşa'da görev aldım.
> Mümkün olduğunca nesnel bir şekilde gözlemlerim ve olanlar şu şekilde:
>
> - Gaziosmanpaşa İlçesi'ne bağlı Karayolları Mahallesi'nde bulunan Küçükköy Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi 3188 numaralı sandıkta gözlemciydim (3 sandıkta aynı anda görevli olmam istendi ama bu ne yazık ki mümkün olmadı).
>
> - 317 seçmenin kayıtlı olduğu sandığın çoğunluğu Bingöllü ve Siirtli idi.
>
> - Bu seçmenlerin büyük bir kısmı dün sabah (!) saat 7:00 uçağı ile Istanbul'a geldiklerini söylediler – aceleleri vardı, zira öğle uçaklarına yetişeceklerdi (!).
> Hepsinin GOP'tan seçim kağıdı olduğundan, kendi illerinde de ikametgahları var mı ve mükerrer (hatta defalarca) oy kullandılar mı, bunu ispatlamam mümkün değil.
> Bunu partiler mutlaka yapmalı.
>
> - Kadının adı, düşüncesi, eğitimi, beyni, siyasi bir eğilimi, hatta dili yok…
> Bu kadar net!
> Tamamı başı kapalı (yarı yarıya da kara çarşaflı) kadınların zaten çoğunluğu Türkçe bilmiyor.
> Zarf, oy pusulası, damga onlar için uzay aracı.
> Zaten bu yüzden değerli oğulları, kocaları, babaları onların adına karar verdiklerinden, kadını kolundan çekiştirip nüfus kağıdını da suratıma uzatıp, onlarla oy kullanma kabinine rahatça girmeyi doğal sayıyorlar.
>
> - İtiraz edip, avukat çağırıp (Av.Vakur Bey), bunun kanuna aykırı olduğunu ilgili kanun maddesini yüksek sesle okuyup, durumu engellemeye çalışınca, önce sandık başkanının "ama ne var ki, ailesi yardımcı olsun" cümlesini duymak, dehşet vericiydi.
> Bu duruma müsaade etmeyeceğimi belirtince ve avukat da beni teyid edince, akrabaları ile birlikte (!
> ) oy veren insan irisi gençlerin bana bakarak bozuk bir aksanla "bu karı da nereden çıktı, biz yıllardır burada böyle oy veriyoruz, babam okuma yazma bilmez, zaten Türkçe de bilmiyor" laflarını yemek de cabası.
>
> - Amca oy kullanmaya ehil değil, adını bile söyleyemiyor itirazlarıma ise "Yüksek Seçim Kurulu seçmen kağıdını göndermiş bir kere, sen mi daha iyi bileceksin, devlet mi" cümlelerine boyun eğen sandık başkanları…
> Sahi bunu bütün gün düşündüm, hele kara çarşaflı teyzeler birbirinin aynı.
> Evde yatan/ehil olmayan pek çok kişi yerine, onların nüfus cüzdanı ve seçmen kağıdıyla oy kullanan "yardımsever" vatandaşlara ne yapılabilir, bilmiyorum.
>
> - "Evet" mührü zaten çok zor (!).
> Tepesinde "evet" yazısı yazan yeri damgalamaya çalışıp "bu bozuk olmuyor" diye elini damgalayandan tutun da, gün ortasında mührün kırılmasına kadar!
>
> - Eşler ve erkek çocuklar kadınların yerine, onların yanında oy kullanamazlar kuralını çiğnetmeyeceğimi anlayan sandık başkanı, ben yardımcı olayım ve onlara anlatayım dedi.
> Kadınlar ve erkekler perdeyle ayrılmış yan yana iki alanda oy kullanırlarken, yanda erkek bağırıyor (Kürtçe) ve sanırım kadına nereye oy basacağını söylüyor…
> Oy pusulasını gösterip, bak buradan sekiz tane say ve mührü bas diye "kadını" direkt yöneten erkekler, her üç pusulada 8.parti farklı, canım benim.
> Bu yüzden birer ikişer oy alan adını kimsenin duymadığı parti bu sandıktan niye çıktı diye sorulmamalı :)
>
> - Nüfus cüzdanları kadınlarda durmuyor, hep erkeklerin elinde ve cüzdanlarında.
> Kadının bir kimliği olmadığından, atacağı oya da kendi karar verecek değil ya.
> Hatta bir adamla tartıştım "siz eşiniz adına karar veremezsiniz, oyunu kendi kullanacak, çekilin oradan" dediğimde, adam "bizde ayrı gayrı yok, ben ne dersem o" demesin mi…
> Güler misin ağlar mısın…
>
> - İmza atmayı bırakın, kalem tutamayan kadınlar (ve erkekler).
> İmza yerine parmak basanların hepsi kadın ne yazık ki...
>
> - "Bu kimlikte TC kimlik numarası yok, geçerli kimlik verin" sorusuna cevabın "aha buyur bacım, söylüyorum sana" diye cep telefonundan TC kimlik numarasını okumaya çalışan amca…
> Tabii öğleden sonra geçerli bir kimlikle geri geldiğinde bana zerre kadar gülmüyordu, o ayrı.
>
> - "Evet" mührü kullanımı birkaç kere sandık başkanı tarafından boş kağıtta gösterilmeden oy kullanmaya gitmeyenler (hemen hemen tüm kadınlar) arasında bir tanesi beni hepten üzdü.
> Mührü "erkek" sandık başkanın elinden almak istemeyen kadın, bir de üstüne "bunun temizi yok mu?" diye sordu.
> Eh boşbakanın pek değerli zevcesi "domuz pişmemiş tava" soruyorsa, "erkek eli değmemiş" mühür talep etmek vatandaşımın en doğal hakkı.
> Bence zaten bir sonra "eğer" seçim olursa (diktatörlükte seçim zaten lüks ve gereksiz), kesinlikle haremlik selamlık olsun ve herkes rahat etsin diyeceğim.
> Belki o zaman kadınlar oy hakkına sahip olur – şu anda bu haliyle gerçekten kadınlar oy kullanmıyor, eşleri, babaları veya oğulları oy kullanıyor!
>
> - Oy sayımına geçildiğinde, AKP'yi cidden takdir ettim.
> Akbabalar gibi her sandığın başındalar.
> CHP'den kimseye gün içinde denk gelmedim.
> Sanırım GOP onlar için değersiz bir bölgeydi.
> Yardımsever ve uyanık AKP görevlileri, sandıktan mühürsüz çıkan zarfları ve hatta bir tane de pusulayı, "yalnızca" yardım amaçlı "verin damgayı, hemen mühür vuralım" dediler!!!
> Buna asla izin vermeyeceğim ortaya çıkınca, AKPli yandaş, bir tutanak tutturup, bizim sandık başkanına imzalattı!
> Ben hemen avukatı çağırdım – "lütfen itiraz dilekçesine bakın, biz haklıyız, bu pusula da damga yok ve oy geçersiz" diye.
> Sandık başkanının okumadan imzaladığı itiraz aynen şöyle: "Diğer partilerin geçersiz oyları geçerli sayılırken, AKP'ye ait bir oy geçersiz sayılıyor!".
> Kafayı mı yersiniz, sandık başkanını mı boğmak istersiniz.
> Avukat sandık başkanına itiraza bir cümle daha ilave ettirip imzalattı.
> Yani kısaca yaklaşık oyların %50'sinin AKP çıktığı bir sandıkta bile tek bir oy için akbaba gibi takipçi olan AKP'yi gerçek anlamda takdir ettim.
> Tabii ki itirazında haklı değildi ama ben o sandıkta olmasaydım, iyiliksever kardeşimiz o pusulayı da bir güzel mühürleyip bir oy daha AKP'ye kazandıracaktı.
> Helal valla!
>
> - Sandık başkanının ve üyelerininkurallardan bihaber olması, oylar sayılırken, tutanak tutulurken ve hatta çuvallar kapanırken de kendini gösterdi.
> Tahmin edebileceğiniz gibi, burada insiyatifi ele alıp, süreci bildiğim kadarıyla yönettim.
> Çuvalı eliyle bir fiyonk şeklinde bağlayıp, üzerine mührü basmayan sandık başkanı yerine, bu sefer adam akıllı bağlayıp, eritilen
...
--
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "Hersey{Free}" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için herseyfree+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.

--
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "Hersey{Free}" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için herseyfree+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.
zaryop:jaro
Okunu hedeften oteye atan okcu, okunu hedefe ulastirmayan okcudan daha basarili sayilma.

MONTAIGNE
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


--
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "Hersey{Free}" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için herseyfree+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.

--
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "Hersey{Free}" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için herseyfree+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Daha fazla seçenek için https://groups.google.com/d/optout adresini ziyaret edin.
zaryop:jaro
Bir gercegi savunurken, ona once kendimiz inanmaliyiz sonrada baskalarini inandirmaya calismaliyiz.

Hz.Ali
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder