3 Nisan 2015 Cuma

Fwd: █▓▒░░ Tevhid ░░▒▓█ LEM'ALAR DERSLERİ-298-YİRMİBEŞİNCİ LEM'A(DEVAMI)

Lem'alar, Said Nursî'nin eseridir. Lem'a, parıltı demektir. Risale-i Nur külliyatını oluşturan en önemli eserlerden biridir. Yazar kitapta Allah'ın varlığını ispat etmeye çalışır. Peygamberin yaşamı, aile hayatının prensipleri, iman kardeşliğinin esasları, günahın psikolojik tahlili ve günahtan kurtuluş yolları gibi konular ele alınmaktadır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Lemalar
Şimdi Türkçe var, kötü Türkçe var.
Osmanlıca var bir de kötü Osmanlıca var.
Peki nasıl olur bu derseniz ilettiğim bu Lem'a işte bunu örneği.

Lem'a parıltı demekmiş.
Anlaşılan bu lafı ortaya atan yani Said Nursi sözlerini fikirsel parıltılar olarak kabul etmiş.

Bir de Nur var, yani Nurculuk neyse onun adında geçen Nur.
Tarifi yanda.
Nûr (Arapça النور), İslam'da bir kavram olan ve Kur'an'da bahsi geçen Allah'ın 99 ismi'nden biridir.
Nûr, rûhânî ışık, âlemleri nûrlandıran, dilediğini nûr eden, nûr olan demektir.
Allah'ın adının geçtiği Kur'an âyetleri

Allah'ın 99 isminden birisi.
Nûr     النور     Evreni nurlandıran.

Allah'ın bu adı şu Kur'an âyetlerinde geçmektedir:

(24:35): Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun misâli duvardaki bir hücredir: İçinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs, âdetâ inci gibi parlayan bir yıldız. Mübârek bir ağaçtan [alınan yağla], ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse [kendiliğinden âdetâ] aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nûr üstüne nûr. Allah, dilediği kimseyi nûruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

Kutlu ışık anlamına da geliyor, doğrudan Allahın bilgeliğini de ifade ediyor.

Nur Allahın bilgeliği, Lem'a ise Said Nursinin bilgeliği yani.
Laflardaki göndermeye bakar mısınız?
Adamın bilgeliği var bir de Allahın bilgeliği.
Aynı cümlede kullanınca nasıl, ne kadar iddialı bir cümle oluyor değil mi?

Allahın bilgeliği anlaşılmaz, eksik, estek, köstek.
Ama sen onu açıklıyorsun, yani o derece....

Yüce Mevlama şükürler olsun ben Müslüman değilim.
Düzgün bir Müslümanın fikri yapısı böyle kurgulanmış bir cemaatin üyesi olmak bir yana öfkelenmesi, rahatsız olması gerekirdi.
Şimdi biliyorum, yazılarımı okuyanlar bir kez daha hoplayıp, zıplayacak.
Ben şimdiden ön alayım.
Siz bana değil, daha önce kendi dininizin hokkabazlarına sahip çıkmayacak, onlara zıplayacaktınız.

Aslında İslam alemine baktığımızda bu tek örnek değildir.
Misal Seyyid Kutbeddin var.
Adam hem seyyid hem de dinin kutbu.
Bak, bakk, baaak sen şu işe.
Adam boru değil, dinin kutbu.
Ne demek bu?
Muhyiddin, Necmeddin, Fahreddin, Kemâleddin, Sâdeddin, Nureddin, Vefâ-eddin, Şerafeddin, Alaaddin, Ziyâuddin ve saire, ve saire, ve saire.

Artık rutine binmiş. Herkesin bir iddiası var. Kimsi dinin öncüsü/ilerleteni, kimisi yıldızı, onuru, mutluluğu, şerefi, yücelteni, nuru, ışığı vb.
Bitmiyor.
Herkes dinin bir şeyi.
Bazıları haddini fazlasıyla aşan iddialar taşıyor. Kimse farkında değil.

Sonra kanıtlaması asla imkansız olan seyyitlik iddiaları var. Kıyamet gibi şeyh ve veli dolu.
Hiçbir sınır yok. Siz söyleyin ardınıza takılan mutlaka birileri çıkıyor.

Bu nedenle birilerinin çıkıp Kur'anı tamamladığını açıkladığını, eksiğini giderdiğini söylemesi hiç tuhaf değil.

Ve bunlarla uğraşan yüzbinlerce insan var. Bunları ilim, irfan sayanlar.
Kapalı cemaat evlerinde önlerine rahle, üstüne de şu ilettiğime benzer laflardan oluşan kitaplar koyuyorlar.

Ellerinde Arapça, Farsça, Osmanlıca sözlük. Tıpkı edebiyat derslerinde olduğu gibi. Şair ne demek istemiş? Ressamın vermeye çalıştığı mesaj neymiş?
Bildiğini iddia eden birileri, bilmeyenlere anlatıyor. Bunlarla saatler harcıyorlar. Ve sonunda bu ritüel bittiğinde kendilerini başka kimselerin vakıf olmadığı gizemli sırlara sahip insanlar gibi hissediyorlar. Herkes derin bir huzur hissiyle evine dönüyor.

Gizemli bir örgüte üyeler. Bir kardeşlik örgütü. Artık hayatta yalnız değiller. Başları sıkışınca arkaları sağlam.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine..
Bunu yapamıyorlar. İlla ki, kalabalık içinde olacaklar. Tek tek dolaşmayacaklar.

İşte aşağıda örnek, ne demiş peki Said-i Nursi bu gizemli Lem'asında.
Yanında sözlük bile vermiş hizmeti yapan.

Eyy hasta demiş, hastalık iki türlü birisi gerçek, diğeri sanal.
Hakiki olanına Allah eczanesinde deva vermiştir.
Her derdin devası vardır.
Her ilacın hastalığı, her hastalığında bir ilacı vardır.
Hastaysan ilaç kulanacaksın. Ama iyileşmek için Allaha güveneceksin.
Derdi de, şifayı da o veriyor.

Ilk paragraf bu. Özetle Allah her derdin devasını vermiştir demiş, değil mi?
Aynı cümleyi bir kez tersten, bir kez düzden, bir kez baş aşağı, bir kez de ayakları yukarı tekrar etmiş.
Ve ortaya bu paragraf çıkmış.
Diğerleri de bu eksende.
Benim söylediğim gibi söyleyince hiç romantik olmuyor değil mi?

Ey derdine derman arayan hasta! Hastalık iki kısımdır. Bir kısmı hakikî, bir kısmı vehmîdir. Hakikî kısmı ise, Şâfî-i Hakîm-i Zülcelâl, küre-i arz olan eczahane-i kübrâsında, her derde bir devâ istif etmiş. O devâlar ise dertleri isterler. Her derde bir derman halk etmiştir. Tedavi için ilâçları almak, istimal etmek meşrudur; fakat tesiri ve şifayı Cenâb-ı Haktan bilmek gerektir. Derdi O verdiği gibi, şifayı da O veriyor.

Böyle dediğimizde bir başka romantik, bir başka gizemli oluyor.

İşte işin sırrı bu.

Çalmayacaksın demeyeceksin. Bu çok basit. Tek kelimede işi bitirdin. Artık söyleyecek bir şey bırakmadın. Tadını kaçırdın.
Üstelik Kur'andan üç majör versiyon öncesinde Musa zaten bunu söylemiş.
Uzatacaksın, sündüreceksin, lafa takla attıracaksın, Arapça tamlamalarla Farsça olanları karıştırıp, yanına da Türkçe kelimeler koyacaksın.
Aynı cümleyi düzden, tersten, baş aşağı, ayakları yukarı ve akla gelebilecek diğer bütün şekil ve tarzlarda tekrar tekrar yazacaksın.
Anlaşılmaz olacak, anlamak isteyen yanında üç çeşit sözlük bulunduracak.

Tıpkı, Da Vinci'nin kodu gibi, tıpkı Bulgar kahin Vanga gibi söyleyeceksin.
Tıpkı Nostradamus gibi şiirsel olacak, dörtlüklerden, beşliklerden oluşacak.

Sonuçta tıpkı kahve falı gibi olacak.
Kim ne niyetle okursa onu bulacak.

Bu kadarını yedirebildiysen harika.
Bir sonraki adıma geçebilirsin.
Önce rüyamda Muhammedi gördüm dersin.
İsayla beraber geldiler dersin.
Sonra Musa da gruba katıldı dersin.

Bunu da yedirdin mi üçüncü aşamaya sıra geldi.
Önce göz kamaştırıcı bir nur geldi dersin.
Işığın evreni kaplamıştı, beni kucakladı dersin.

Bu kadarını da yedirdiysen dördüncü aşama var.
Nur Allahtı, beni aldı yerin katlarını, göğün katlarını gezdirdi, cenneti ve cehennemi gösterdi dersin.
Melekler bana secde etti dersin.
Allah bana dedi ki diye başlayan cümleler kurarsın.
De ki eyyyy inananlar diye ayetler sıralamaya başladın mı işlem tamam.

İş bu noktaya geldiğinde su koyverenler olacak elbette.
Onları münkir ilan etmen lazım.
Kendini mağdur ve mazlum ilan etmen lazım.
Bolca dayak yemeye, acı ve ızdıraba hazır ol.
Sabret. Çok sürmeyecek.
Bir süre sonra bir kırılma noktası olacak.
Sistem seninle uğraşamayı bırakacak.
Uzlaşacak.

Tarihe geçeceksin.

İkinci aşamadan ücüncü aşamaya geçerken yakalanırsan akibetin Hasan Mezarcı gibi olur.
Modern zamanlarda din meczuplarına bir şey yapılmıyor.
En kötü ihtimalle bir akıl hastanesine gidersin.
Sana ceza-i ehliyeti yoktur raporu verirler.
Bu durumda elin hepten rahatlar.
Dilediğin iftirayı yap, yalan, sahtekarlığı yap.
Hukuk sistemi artı peşini bıraktı.
Etrafındaki gizem halkası günden güne genişler.

Bir kritik not, asla ve kat'a bunca lafın, lakırdının içinde cinsellik ve maddiyat konusunu ihmal etme.
Her dinin en temel iki direği bunlardır.
Bunlar için kolaylık, çözüm ürettin mi sistem artık seninle kavga etmez.

Pipi, kuku belası çok önemli.
İnsanlar rahat etmeli.
Hürriyet, kafa rahatlığı, gönül hafifliği olmalı.
Cinsel suçları ortadan kaldırmalısın.
Herkes kafasına göre takılsın, sen onları akla.

Sezarın hakkı Sezara diyeceksin.
Devletin vergisini vereceksin.
İdareyle iyi geçineceksin.
Para, güç, iktidar kimdeyse onunla akord içinde olacaksın.

Yahu bunca laf kalabalığından sonra birden fark ettim.
Ben de az buz değil, çok şey biliyormuşum meğer.
Neden bunca bilgi boşa gitsin.
Biraz geç kaldım.
Belki de bu vakitten sonra hala daha bir umut vardır.
Umut dünyası bu dünya.

Hayırlı olsun, inşallah, hamdolsun!...

Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc)            L2fSIJNoA0xfSNxA    
-------- Forwarded Message --------
Subject: █▓▒░░ Tevhid ░░▒▓█ LEM'ALAR DERSLERİ-298-YİRMİBEŞİNCİ LEM'A(DEVAMI)
Date: Fri, 3 Apr 2015 11:18:16 +0300
From: Erhan Patlak <erhanpatlak75@gmail.com>
Reply-To: tevhid@googlegroups.com


                                LEM'ALAR DERSLERİ

22.18.YİRMİBEŞİNCİ LEM'A(DEVAMI)

YİRMİNCİ DEVÂ

Ey derdine derman arayan hasta! Hastalık iki kısımdır. Bir kısmı hakikî, bir kısmı vehmîdir. Hakikî kısmı ise, Şâfî-i Hakîm-i Zülcelâl, küre-i arz olan eczahane-i kübrâsında, her derde bir devâ istif etmiş. O devâlar ise dertleri isterler. Her derde bir derman halk etmiştir. Tedavi için ilâçları almak, istimal etmek meşrudur; fakat tesiri ve şifayı Cenâb-ı Haktan bilmek gerektir. Derdi O verdiği gibi, şifayı da O veriyor.

Hâzık, mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilâçtır. Çünkü ekser hastalıklar sû-i istimâlâttan, perhizsizlikten ve israftan ve hatîattan ve sefahetten ve dikkatsizlikten geliyor. Mütedeyyin hekim, elbette meşru bir dairede nasihat eder ve vesâyâda bulunur. Sû-i istimâlâttan, israfattan men eder, teselli verir. Hasta o vesâyâ ve o teselliye itimad edip hastalığı hafifleşir; sıkıntı yerinden bir ferahlık verir.

Amma vehmî hastalık kısmı ise, onun en müessir ilâcı, ehemmiyet vermemektir. Ehemmiyet verdikçe o büyür, şişer. Ehemmiyet vermezse küçülür, dağılır. Nasıl ki arılara iliştikçe insanın başına üşüşürler; aldırmazsan dağılırlar. Hem karanlıkta gözüne sallanan bir ipten gelen bir hayale ehemmiyet verdikçe büyür, hattâ bazan onu divane gibi kaçırır. Ehemmiyet vermezse, âdi bir ipin yılan olmadığını görür, başındaki telâşına güler.

Bu vehmî hastalık çok devam etse, hakikate inkılâp eder. Vehham ve asabî insanlarda fena bir hastalıktır; habbeyi kubbe yapar, kuvve-i mâneviyesi kırılır. Hususan merhametsiz yarım hekimlere veyahut insafsız doktorlara rast gelse, evhamını daha ziyade tahrik eder. Zengin ise malı gider; yoksa ya aklı gider veya sıhhati gider.

 

Lügatler :

adem : yokluk, hiçlik

âdi : basit, sıradan
âfiyet : sağlık
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cihazat-ı insaniye : insana ait cihazlar, organlar
daimî : devamlı, sürekli
devâ : ilâç, çare

divane : akılsız
eczahane-i kübrâ : büyük eczane, kâinat
ehemmiyet : değer, önem
ekser : çoğunluk

evham : kuruntular, şüpheler

fena : kötü, çirkin
ferahlık : rahatlık

habbeyi kubbe yapmak : en küçük meseleleri olduğundan büyük göstermek
hakikat : gerçek, doğru
hakikî : asıl, gerçek
hâlis : katışıksız, saf
halk etmek : yaratmak
hane : ev
hatîat : yanlışlar, hatâlar
hayır : iyilik
hâzık : mesleğinde ihtisas sahibi, uzman
hekim : doktor

hususan : bilhassa, özellikle
ihsas etmek : hissettirmek

inkılâp etmek : dönüşmek, değişmek

insafsız : vicdansız
inşaallah : Allah izin verirse
israf : savurganlık
israfat : israflar, savurganlıklar
istif : yığma, biriktirme
istimal etmek : kullanmak
itimad etmek : güvenmek
kıymettar : kıymetli, değerli

kuvve-i mâneviye : mânevî güç, moral
küre-i arz : yerküre
men etmek : yasaklamak
meşru : helal, dine uygun
muavenettarane : yardımlaşarak
müessir : etkili
mütedeyyin : dinin emirlerini eksiksiz yerine getiren, dindar
müteveccih etmek : yönlendirmek
nakış : işleme, süsleme

rast gelmek : denk gelmek, rastlamak
sâfileştirmek : arındırmak
sair : diğer, başka
Sâni-i Hakîm : her şeyi hikmetle ve san'atlı bir şekilde yapan Allah
sefahet : yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük

sıhhat : sağlık, sağlamlık
sû-i istimâlât : eldeki nimetleri kötüye kullanmalar
Şâfî-i Hakîm-i Zülcelâl : hastalara şifa veren, her şeyi hikmetle, belli bir gaye ile yaratan ve sonsuz haşmet sahibi olan Allah
şifa : iyileşme, sağlıklı olma
tahavvül : değişim, başkalaşma

tahrik etmek : harekete geçirmek
terakki ettirmek : geliştirmek, ilerletmek
teselli : avunma, avuntu
tesir : etki
uzuv : organ

vehham : aşırı derecede vehimli, kuruntulu, vesveseli
vehmî : kuruntu ve hayalî olan
vesâyâ : öğütler, nasihatler
vücut : varlık, var olmak

 


Goz guzel gormeyi akildan ogrenir.

Anonim Nasihat

Mehdi nin ayak seslerini duyuyorum
Direnmenin faidesi yok.
Mehdi gelecek, Seriat gelecek, adalet gelecek.
Osmanli Hilafet-i Islamiyesinin yikilmasindan sonra Muslumanlik aleminde Kezzabiyyun, Deccaliyyun, Sufyaniyyun devirleri baslamistir.
Buyuk tahribat olmus, kutleler halinde irtidat gorulmustur.
Uzun suren kufur ve dalalet gecesinden sonra nihayet ufukta Mehdiyyet fecr-i sadikinin nurlari gorulmeye baslanmistir.
Mehdi nin kuracagi Kur an, Sunnet ve Seriat duzeni oyle kolay kolay, tereyagindan kil cekercesine zahmetsiz olmayacaktir.
Yakin gelecek, en dogrusunu Allah bilir, buyuk savaslara, igtisasa, melhamelere, kiyimlara, $ikintilara gebedir.
Zahirde Musluman gorunen birileri, dunya hirslariyla Firat in altindaki hazinelere saldirmislar ve buyuk kara ve necis servetlere sahip olmuslardi, onlar helak olacaktir.
Islam dinini, dunyevi ve uhrevi ahkam tasnifine tabi tutan ve Seriatin dunya ile ilgili hukumlerini goz ardi eden dunyevi=sekuler sozde Muslumanlar feci sekilde aldandiklarini anlayacaktir.
Irak ta, Suriye de, Filistin de buyuk kanli savaslar cereyan edecektir.
Deccallar ve Sufyanlar tepetaklak olacaktir.
Batil gumbur gumbur yikilacaktir.
Musibetler toptan gelecek, kotulerin yaninda iyiler de zarar gorecektir.
Susuzluk, ekmeksizlik...
Evsizlik, barinaksizlik...
Ates ates ates...
Zelzele-i Kubra...
Bana dokunmayan yilan bir yasasin diyenleri buyuk yilanlar sokup agulayacaktir.
Kezzablar, Deccallar, Sufyanlar sonuna kadar direnecek ve cok acilar cekilecektir.
Haramla yapilmis yuksek binalar cokecektir.
Elektrikler kesilecek, butun seytani cihazlar calismayacaktir.
43 cu kattaki kasanesinden cihani nemrudane seyr eden gafil magrurlar yuksek merdivenleri cikamayacaktir.
Kaddafilerin akli olsa, kanli iktidarlarindan feragat edip bir kuse-i inzivaya cekilirler ama onlarda o akil nerede...
Zalimlerin en akillisi Zeynel olmus, cekip gitmisti.
Mubarek diretmisti ama diretmesi onu iktidarda tutmaya yetmemisti.
Saddam keske iktidardan vaz gecmis ve surgunu tercih etmis olsaydi.
Ahir zaman fitneleri baslamistir...
Deccallik, Kezzablik, Sufyanilik devirleri bitiyor.
Mehdinin ayak seslerini duyar gibiyim.
Kulaginizi yere koyun ve dinleyin...
Kur an, Sunnet, Seriat, adalet, guvenlik diye atiyor zeminin kalbi.
Direnmenin faidesi yok.
Mehdi gelecek, Seriat gelecek, adalet gelecek...
Tufandan sonra sukunet hukumran olacak.
Olenler olecek, kalanlar kalacak.
Iman ile olenler bahtiyar olacak; sirk, kufur, dalalet yolunda olenlerin zarari buyuk olacak.
Bundan sonra Deccalperestlerin, Kezzablarin, Sufyanilerin isi bitiktir.
Ben hem Muslumanim, hem de Deccaliyim diyenler buyuk kayiptadir.
Rahmana iman ve itaat edeceksin, Taguta cephe alacaksin.
Ey Dresden (13-14 subat 1945 gecesi) ahalisi, ey modern Pompeililer, Sodom ve Gomore halki, Bizans ve Roma...
Uyanin bu gaflet uykusundan...
Sezar mabetlerinin hepsi yikilacak.
Deccallik ve Sufyanilik devri sonuna geldi...
Mehdi zuhur, Isa aleyhisselam nuzul edecek.
Kimseyi altinlari gumusleri, dolarlari eurolari, Altin Buzagi sirketi hisse senetleri kurtaramaz.
Sahih bir iman, ihlasli ibadet, kalb-i selim gerek kurtulmak icin.
Sende bunlar var mi?
Kesti-i Nuh hangi sahilde, biliyor musun?
Tufan yaklasiyor, kos gemiye gir, yoksa bogulur helak olursun...

Mehmet Sevket Eygi
Murtecilerin cok sevdigi ve onemsedigi fikir adami.

Din halkin afyonudur

Din-disi elestirinin temelini su olusturuyor: insani insan yapan din degil, dini yapan insandir.
Yani din, henuz kendine erismemis ya da coktan yitirmis bulunulan insanin sahip oldugu kendinin bilinci ve kendinin duygusunu olusturuyor.
Ama insan, dunyanin disinda herhangi bir yere cekilmis soyut bir oz degil.
Insan, insanin dunyasi, devlet, toplum anlamina geliyor.
Bu devlet, bu toplum, dunyanin tersine cevrilmis bilinci olan dini uretiyor, cunku kendileri alt-ust olmus bir dunya olusturuyor.
Din bu dunyanin genel teorisini, onun an$iklopedik ozetleme kitabini, onun halksal bicimdeki mantigini, onun tinselci point d honneur unu (onur sorununu), kendinden gecmesini, ahlaksal onaylanmasini, gorkemli tamamlayicisini, teselli ve aklanmasinin evrensel temelini olusturuyor.
Din insanal ozun dogaustu gerceklesmesini olusturuyor, cunku insanal oz gercek gerceklige sahip bulunmuyor.
Oyleyse dine karsi savasim vermek, dolayli olarak dinin tinsel aromasini olusturdugu dunyaya karsi savasim vermek anlamina geliyor.
Dinsel uzuntu, bir olcude gercek uzuntunun disavurumu ve bir baska olcude de gercek uzuntuye karsi protesto oluyor.
Din ezilen insanin icli ezgisini, kalpsiz bir dunyanin sicakligini, tinin distalandigi toplumsal kosullarin tinini olusturuyor.
Din, halkin afyonunu olusturuyor.
Halkin aldatici mutlulugunu olarak dini ortadan kaldirmak, halkin gercek mutlulugunu istemek anlamina geliyor.
Halkin kendi durumu uzerindeki yanilsamalardan vazgecmesini isteme, halkin yanilsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgecmesini istemek anlamina geliyor.
Oyleyse dinin elestirisi, dinin aylasini olusturdugu bu gozyaslari vadisinin tohum halindeki elestirisi anlamina geliyor .
((http://tr.wikipedia.org/wiki/Din_halk%C4%B1n_afyonudur#cite_note-1)

Din halkin afyonudur (Almanca asli Die Religion ...
ist das Opium des Volkes) Karl Marx in cok alintilanan bir sozudur.
Marx in 1843 yilinda kaleme aldigi Hegel in Hukuk Felsefesinin Elestirisine Katki Giris adli yazida yer almis, bu yazi bir yil sonra Marx in Arnold Ruge ile birlikte yayinladigi Deutsch-Franzosischen Jahrbucher (Alman-Fransiz Yilliklari) adli dergide yayinlanmistir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Din_halk%C4%B1n_afyonudur


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder