3 Nisan 2015 Cuma

II. Balkan Felaketi faciası yaşanması an meselesidir.

Bana göre en çarpıcı cümle şudur: II. Balkan Felaketi faciası yaşanması an meselesidir.

Ben hep bu endişeyi dile getirdim. Yabana atılacak bir endişe değildir. Kuruntu, vehim, felaket tellallığı değildir. Bu endişenin son derece bariz sebepleri vardır. Bunların neler olduğunu uzun uzun anlattık, ülkeni aklı evvel bir sürü insanı gırtlak paraladı. Karşımızda Kürt isyanının yüzyıldan uzun bir tarihçesi duruyor.

Ben daha vahim ve elim olan tarafından gireyim. Bu ülke 2nci Balkan Felaketinden daha ağırını yaşayacak. Çünkü artık ne Türkler ne Kürtler için gidecek yer yok. İstanbul, İzmir, Antalya, Trakya. Bunlardan daha ötesi yok. Türkler ülkenin bir yerlerini öbeklenmiş durumda, Kürtler ise ülkenin her yerine saçılmış durumda. Böyle bir nüfus dağılımıyla bir bölünme imkansızdır. Bölünme olmaz fakat ne olur, iç savaş olur, çok fazla kan akar, ve yine de ülke bölünemez.

Yok ben yanılmışsam ve ülke bölünürse o bölünmenin senaryosu da tam olarak Ermeni Kalkışmasında olan bölünmedir. Bunun sonuçlarını biliyoruz. Karşılıklı katliamlar, etnik arındırmalar, araya sıkışmış bir kopuk devlet ve bin yıllık yeni bir kan davası.

Hep Çekoslovakya, Bask Bölgesinden bahsediliyor. Çekler ve Slovaklar birbirleri içine saçılmamıştı. İhtilaflı tek bir kasabaları vardı. Onu görüştüler, uzlaştılar ve anlaştılar. Türkler ve Kürtlerin böyle bir şansı yoktur.

Bask ve İspanyollar da aynıdır. Onlarda da Basklılar belirli bir alanda öbeklenmiştir. Ancak Basklılar aynı zamanda bütün İspanya'ya saçılmıştır. Onların da bölünmeleri imkanı yoktur. Ve eğer bir gün bölünme olursa bunda kayıplı çıkan taraf Basklılar olacaktır.

Ve İngiltere, İskoçya örneği var. Referandum yapıldı, bölünme direkten döndü. Ancak, aklı başında İskoçlar da İskoç toplumunun İngiliz toplumu içine saçılmış olduğunu ve bir kopuşun felaket olacağını belirttiler.

Kürtler güney doğuda bazı illeri koparıp Kuzey Irak/Güney Kürdistanla birleştirebilir. Ancak, bilmeleri gerek bu şekilde kavga ederek gerçekleşen bir bölünme sonrasında ülkenin kalan bölümlerinde Kürt nüfusu barınamaz. Dahası Türkiye hilafına kurulacak bir Kürdistan tıpkı Ermenistan devleti gibi kuşatılmış bir devlet olur.

Kürtlerin bir bölümü fena halde kandırılmıştır. Ve giderek ağırlaşan ihtilafın güzellikle halledilmesi ihtimali azalmaktadır.

Kürtlerin en azından önemli bir bölümünün, on yıllardır Türklerin arzu ve duygularını ezip geçerek bir şeyler almaya çalıştıkları çok açıktır. Sonuçta dağlarda silahla gezenler, on yıllardır en üst perdeden silahlı mücadele yürütenler Kürtlerdir. Eğer bir bölünme olursa bunun barışçı bir bölünme olmadığı ve olmayacağı çok açıktır. Bu vakitten sonra barışçı bölünme konuşmaları saçmalıktır.

Ülkemizde kronik yaralar vardır. Bu yaralar çok kurcalanmıştır. Yapılanlar tedavi etmekten çok azdırıcı olmuştur. Giderek kangrenleşme işaretleri gelişmiştir. Ve bilmelisiniz bütün kangrenlerde tek tedavi vardır. Bütün kurtarmak için parça koparılır atılır. Kopan parça artık ölüdür. Kalan beden ise artık sakattır. Bizi bekleyen böylesi bir senaryodur.

Ve biz biz diye bahsettiğim sadece Türkler değil, aynı bizin içinde Kürtlerin de olduğunu özellikle vurgulamak isterim.  Bu durumda beden Türklerdir, kopan kangrenli parça ise Kürtlerdir. Kim beden, kim kopan parça onu artık sizin insafınıza ve izanınıza bırakıyorum. Ancak, kim kimden koparsa kopsun, bunun çok kanlı, çok sancılı olacağı çok açıktır.


Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc)            L2fSIJNoA0xfSNxA


Ümit Özdağ: İkinci Van raporu

Van'da yaşayan bir bürokrat dostum bir süre önce bu köşede yayınladığım bir Van raporu yollamıştı. Kısa bir süre önce 'İkinci Van Raporu'adını verdiğim aşağıdaki raporu yolladı. Muhalefeti, İstanbul'da savcımızın DHKP-C tarafından şehit edilmesinden sonra "teröre karşı omuz omuza durmaya" çağıran Başbakan Davutoğlu'nun yönettiği Türkiye'de Güneydoğu Anadolu'da bir ilimizin durumunu göstermesi açısından bu rapor çarpıcıdır. Davutoğlu teröre karşı mücadele konusunda samimi değildir. Türkiye terör karşısında teslim olmuş bir ülke görünümü vermektedir. Şimdi Van raporunu okuyalım:

"Değerli Hocam; Belki çok yeri tekrarlanmış olmakla beraber, Van özelinde Doğu Anadolu'ya dair bir durum tespiti daha yapmak, âcizane kanaatimce şart olmuştur. Adımın saklı kalmasını istirham ederek bir kere daha halimizi arz etmek isterim.

Daha dün karşılaştığım bir köylü, Aydın'dan arazi almanın ne kadar kârlı bir iş olduğunu, bir sohbet ortamında anlatıyordu. Aydın'dan almak istediği zeytinliğin fiyatı, çoğu memurumuzun bir yıllık maaşından çok daha fazlaydı. Ama köylülere sorsanız, devlet Doğu Anadolu'da vatandaşına yeterli yardımı yapmıyordu.

Bunun ötesinde Doğu Anadolu'nun ücra bir köyünden Kürt kökenli bir vatandaşımız, ülkenin batısını da kendi vatanı olarak gördüğünü söyleyerek bununla övünüyordu. Bu güzeldi elbette. Ama burada garip olan şey şuydu ki vatandaşımız bunun "Barış Süreci" denen safsatayla sağlandığını sanıyordu.

Sohbet meclisinde ortaya çıkan sessiz gerginliğin farkında değildi. Çünkü karşısında, PKK'nın tehdidini, yollarda her gün yaşayan Türkler vardı. Hastasını, çocuğunu il merkezine götürdüğü Van-Hakkâri yolunda, hâlâ PKK etkinliği olduğunu bilmiyor olamazdı. Oysa ona göre "Barış Süreci" ile ülkede sulh ve sükûn sağlanmıştı.

Beri yandan artık köyden batıya gitmek istediğini söylüyordu. O bunu bir sınıf atlama işi olarak görüyordu belki ama köyünden ve civar köylerinden sadece geçen yaz, beş yüzden fazla insanın bölücü örgütün "vergilerinden" dolayı batıya göçtüğünden ya habersizdi ya da habersiz görünmeye çalışıyordu.

Bugün AKP, Türkiye'de Türk adının egemenliğini ortadan kaldırmıştır.

Fiilî bir durum olarak Doğu Anadolu'da vatandaşlar, işlerini görmek üzere PKK'nın siyasi uzantılarına müracaat eder hale getirilmiştir. İki gün önce konuştuğum eski bir köy muhtarı, köyün su şebekesi için gereken vanaları "partiden" (Bölge halkı PKK'nın siyasi uzantılarından kısaca "parti" diye bahseder) temin ettiğini fütursuzca söyleyebilmiş bir de ayak üstü PKK propagandası yapmıştı.

Doğu Anadolu artık sözde "AKP Milletiyle" Kürt etnik ırkçılığının filli hükümeti arasında paylaşılmıştır. Van, Erbil gibidir. Ticari ve sosyal hayatın hareketliliği insanlarda bir gelişme duygusu yaratmakla birlikte "Kürtçe bilmek" artık doğal bir zorunluluk gibi addedilmeye başlanmıştır. Çöp kutularından resmi tabelâlarına kadar belediye, her yerde iki dilli uygulamaya geçmiştir.

Halk BDP ve HDP gibi siyasi etnik ırkçılığın PKK terörüyle ilgisinden habersiz gibidir.

Devletçe sağlanan maaş ve sosyal yardımların "Dünya Bankası'ndan" geldiği, dolayısıyla aslında Türk Devleti'nin burada hiçbir katkısının olmadığı, yıllardan beri en cahil köylülerin bile kafasına işlenmiş bir söylemdir.

Kolordu ve Hudut Alay Komutanlıkları hâlâ yerlerinde durmakla beraber Van şehir merkezinde askeri tesis hemen hemen kalmamıştır. Merkezdeki askeri lojmanların tamamı yıkılmıştır. Merkez Komutanlığı yıkılmış ve arsası ticari bir iş için satılmıştır.

Doğu Anadolu'da şu anda, Türk Ulusal bütünlüğü ortadan kalkmıştır. Kürt kökenli yurttaşlarımızda "Türk olmak" bilinci bitirilmiştir. Türklük artık "batıdan gelen yabancı ve geçici misafirlerden" ibarettir.

Devletin resmi sağlık, eğitim ve emniyet hizmetleri, sadece geçim sıkıntısı yaşayan memurların, maaş farkları ihtiyacından dolayı karşılanabilmektedir. Bunun yanı sıra gene de hizmet aşkıyla çalışan az sayıdaki memurumuz, bölgenin kapalı kültürel yapısıyla ciddi bir uyumsuzluk yaşamaktadır. Bölgenin Türkçe ile tek ilgisi, sağlık ve eğitim hizmetleri sayesindedir.

Öğretmenlerimiz, emniyetin nispeten daha iyi sağlandığı köylerde, hâlâ resmi bayram kutlamalarını Türk Bayrağı ve Atatürk resimleriyle yapmaktadırlar. Bu sevindiricidir.

Sağlık hizmetleri, devletin hiçbir güvenlik teminatı olmaksızın en ücra köylere kadar sadece sağlık görevlilerinin fedakârlıklarıyla sağlanabilmektedir.

Son zamanlarda Van-Hakkâri yolunda seyrek de olsa askeri araç trafiği görülmekle birlikte başta Zernek Barajı olmak üzere bu yol üzerinde hiçbir faal kontrol noktası bulunmamaktadır.

Herhangi bir iç savaş halinde, bölge halkının Türkiye Cumhuriyeti'nden yana davranıp davranmayacağı önceden söylenemez. Bölge halkı "güçlüden yana" tavır sergilemektedir.

Köylerde hane hane gelir durumu, bölücü örgütçe bilinmektedir. Bölge halkında PKK ve siyasi uzantılarıyla ilişki içinde bulunmanın vatana ihanet olduğuna dair hiçbir ahlâkî ve siyasi endişe kalmamıştır. Bu da "Anayasadan Türk adını silmek için" PKK ile iş birliği yaptığı artık ortada olan Siyasal İslâmcı iktidar partisi tarafından meşrulaştırılmıştır.

Siyasi bölünmenin toplumsal alt yapısı hemen hemen tamamlanmış gibidir. Bunun geri döndürülmesi ancak bölgede çok güçlü ve tavizsiz ulusal bir kanun hakimiyetinin yeniden kurulmasıyla mümkündür. Memurunun Türklüğünden emin olmadığı bir devletin, vatanın bütünlüğünü sağlaması mümkün değildir.

Kaldı ki artık bölgedeki tüm resmi kurumların üst düzey yöneticileri Kürttür. Devlet memurları çekinmeden PKK taraftarlığı yapabilmekte bunu sosyal medyada da paylaşabilmektedir. Bebek katillerinin yanında olarak devletten maaş almayı içine sindirmek artık vaka-i adiyedendir. Bunun önüne geçmenin yolu, Doğu Anadolulu memurların bir müddet kesinlikle memleketlerinde görev yapmalarının engellenmesi ve bölücü örgüt sempatizanlığının dahi çok ciddi şekilde soruşturulması ve cezalandırılmasıdır.

Doğu Anadolu'nun Kürtleştirilmesi iyice hızlanmıştır. Van İlçelerinin köylerinde dahi artık Kürtçe isimli levhalar dikilmiştir. Dahası "Doğulu olmak Kürt olmaktır!" bilinci topluma yerleştirilmiştir.

Şüphesiz önceki raporda da temas edilmiş hususlar mevcuttur. Ama durumun vahameti, ne kadar tekrar edilse azdır.

Etnik terör fiziken ortadan kaldırılmadıkça bölge halkında, Kürt devleti kurmak hayali bitmeyecektir. Bölge halkında, siyasetin ahlâkla ilgisine dair bir soyutlama yeteneği yoktur ve etnik bölücülük bu zaaftan yararlanmaktadır. Ahlâkî bir soyutlama yeteneği olmayan Kürt toplumunun tek bildiği şey, "Menfaatin sağlayıcısı, güçlüden yana" olmaktır. Etnik terörün tehditleri bölge halkında devletten yana olmak duygusu yaratmak yerine, "Etnik terörle iş birliği yaparak menfaat temin etmek" bilincini yaratmaktadır. Bu bilinç de Türk'e karşı duyduğu nefreti her gün resmi ağızlardan ifade eden hükümetçe beslenmektedir. Bu yüzden de Türk devletinin gücünün tartışmasız olduğu, bölge insanına mutlaka gösterilmelidir.

Siyasal İslâmcılık tam ve kesin şekilde yasaklanmadıkça…

Etnik siyaset tam ve kesin şekilde yasaklanmadıkça…

Bölücü terör, en son unsuruna kadar istisnasız ve fiziksel olarak ortadan kaldırılmadıkça Doğu Anadolu'nun elde tutulması zor olacaktır.

Bu bir imdat çığlığı olarak duyulmalıdır. Aksi takdirde ikinci bir Balkan faciası yaşanması an meselesidir. Saygılarımla."

Durum Türk Milletine arz olunur.


a45UyF587661-150403100211 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2015/04/03  11:24 6  64  1 undefined kemalistiz@googlegroups.com

 

Sanatci mermeri yonttukca dusunen adam heykelini ortaya cikarir; heykele bakan adamsa anlamak icin beynini yonttukca kendini ortaya cikarir
Michelangelo esintisi

M. Soyek

Namaz kilan bir adamin onunden esek, kara kopek ve kadin gecerse namazi bozulur

Buhari 8/102; Hanbel 4/86)

Medineniler ile Mekkeliler arasinda derin bir dusmanlik ta vardi.
Muhammet te Mekke den kalkip Medine ye kacti.
Buna Hicret denildi

ATATURK, 1931, Lise icin yazdigi Tarih kitabi


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder