Sağlam bilgi edinmek, güvenilir veriler toplamak gerekiyor.
Aynı zamanda bu bilgilerin farklı zamanlarda, farklı yerlerde, farklı kişilerce sınanması, sınanabilir olması isteniyor.
Elbette insanın bilmediği şeyler var.
İnsan bütün soruları bilmiyor.
İnsan bütün cevapları da bilmiyor.
Ancak, insan iki şeyi kesin olarak bilebilir.
Bilmediğini bilebilir, ve bildiklerinin kapsamını bilebilir.
İnsan bildiğini sürekli olarak yeniden sınar.
Bilmediklerini ise sürekli olarak araştırır.
Doğru yöntem yani bilim budur.
Yanlış olan insanın bilmediklerinin yerine varsayımlarını, önyargılarını, hayallerini, hülyalarını, sanrılarını koymasıdır.
Bilmiyorsan bilmiyorsun kardeşim.
Popondan uydurmayacaksın.
İşte ilahiyatçıların yaptığı şey aynen budur.
Popodan uydurmak.
Kimisi sanrılar görür, sanrılarının sabit bilgi olarak sunar.
Kimisinin hayalleri vardı, hülyaları vardı, uyanıkken gördüğü gündüz rüyalarını sunar.
Kimisinin sadece planları, hesapları vardır, o da yedirebildiğine yedirir.
İlahiyatçıların bize kesin bilgi, sabit veri diye söylediklerinin hep bir ortak özellikleri vardır.
Bunların laflarının sınanması asla mümkün değildir.
Bunların laflarının her zaman tek şahidi vardır.
Bunların laflarının dokümantasyonu şüphelidir.
Bunlar her zaman bizden şüphe etmeden, sorgulamadan, sadece mutlak inanç bekler.
Bunlar her zaman sözlerini kabul etmeyenlerin zaten bu sözleri anlama kabiliyetinde olmadıklarını söyler.
İlahiyatçılar her zaman her şeyi bilirler.
İlahiyatçıların bilmedikleri bir şey olursa bu durumda ilk önerme geçerlidir.
Ben işte buna dikkat çekmek istiyorum.
Hayat bu kadar kolay değil.
Bilmek, anlamak için ter dökmek, çaba harcamak gerekiyor.
Şimdiki zamanda milyar dolarları harcamak gerekiyor.
Gerçek birkaç insanın iki dudağının arasında ve bizim mutlak imanımıza bağlı olamaz.
Gerçek mekanlar ve zamanlar boyunca evrenseldir.
Gerçeği farklı yollarla sınama imkanı vardır.
Ve insana düşen de gerçeğin gerçekliğini sürekli olarak sınamaktır.
Halusinasyonla algı arasındaki farkı ortaya koyabilecek tek şey deney ve gözlemdir.
Saygılar.
Oraj POYRAZ
L2fSIJNoA0xfSNxA
Şempanze ve Bebeği Bir Arada Büyütmek: Hangisi Hangisine Benzer?
07 Apr, 04:12
Winthrop Niles Kellogg, 1898-1972 yılları arasında yaşamış bir karşılaştırmalı psikologdur. İsminden de anlaşılabileceği üzere, bu bilim dalı farklı hayvanların davranışlarını birbiriyle kıyaslayarak psikolojinin ve etolojinin (hayvan davranışlarının) temellerini anlamaya çalışır. 2 sene boyunca 1. Dünya Savaşı'nda çarpıştıktan sonra, Indiana Üniversitesi'nden lisansını, sonrasındaysa Columbia Üniversitesi'nden master ve doktorasını aldı. Önceleri köpek davranışları ve şartlandırması üzerine araştırmalar yürüten Kellogg, sonrasında yılanlar, fareler, sıçanlar ve kuşlar üzerinde çalışmalar yürüttü. Sonrasındaysa sıradışı ve radikal bir karar aldı: primatlar üzerine çalışmak.
Yapmak istediği deney de oldukça uç düzeydeydi: şempanze gibi bir kuyruksuz maymunu, bir insan bebeğiyle bir arada büyüterek davranışlarının karşılıklı olarak değişimini incelemek... Bu deneyiyle ilgili yapmak istediklerini, Humanizing The Ape (Kuyruksuz Maymunu İnsanlaştırmak) başlıklı makalesinde tüm bilim camiasına ilan etti ve diğer bilim insanlarını da, gelişimsel psikoloji araştırmalarında kuyruksuz maymunların insanlarla bir arada kullanılmalarına davet etti. Kellogg, şempanze olarak Gua isimli bir bebek şempanzeyi seçti. İnsan yavrusu olaraksa, kendi oğlu Donald'ı denek olarak belirledi.
Kellogg'un bu hevesi, Hindistan'da kurtlarla büyütüldüğü için kurt gibi davranan insanlarla ilgili bir makaleden köken alıyordu. Kellogg'un iddiasına göre bu insanlar da, diğer sıradan insanlar kadar zeki doğmalıydı, yoksa vahşi hayatta varlıklarını sürdüremezlerdi. Dolayısıyla davranışlardaki "kurtlaşmanın" zeka geriliğiyle değil, çevre şartlarının o şekilde davranmaya zorlamasıyla ilgili olduğunu düşünüyordu. Kellogg, erken gelişimimiz sırasında başımızdan geçenlerin, ileri yaşlardaki davranışlarımızın temellerini attığını göstermek istiyordu. Ancak Kellogg, bir çocuğu düşük seviyeli bir ortama koyarak orada büyütmenin etik olmadığını ve yasal da olmayacağını biliyordu. Bu nedenle, tam tersini yapmaya karar verdi: bir şempanzeyi, insanların yaşadığı normal ortamda, onlar gibi yaşamaya zorlamayı denedi. Aslında bunu daha önceden deneyen bazı araştırmalar olmuştu; ancak Kellogg'un görüşüne göre hiçbiri yeterince katı ve disiplinli değildi. Önceki deneylerde, hayvanın %100 insan gibi yaşaması hedeflenmiyordu, dahası, araştırmacılar bile buna kendini inandırmıyordu. Kellogg, bu bariyeri yıkarak yapılmamışı yapmak istedi.
Kellogg, yardımcı olarak ünlü psikolog, etolog ve primatolog Robert Yerkes ile çalışmaya karar verdi. Sonrasında 1931 yılında Yale Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırma Konseyi fonundan kaynak almayı başardı. Deney için, ailesini de alarak Florida'ya taşındı. Burada, doktora sonrası araştırmacısı Carlyle Jacobsen'ın üzerinde çalıştığı 1 yaşındaki dişi şempanze Gua ile tanıştı. 10 aylık oğlu Donald ile birlikte yaşayacak şekilde tüm planlar yapıldı. Ve deney başladı...
Gua, tıpkı Donald gibi giydirildi, masaya oturtulup yemek yedirildi, yıkandı, eğitildi. Kellogg, olabildiğince sık bir şekilde iki yavrunun da gelişimsel niteliklerini test eden analizler yaptı. Tabii ki, beklendiği gibi, Gua Donald'dan daha hızlı büyüyordu; çünkü insanlarda gelişim çok daha yavaştır ve uzun bir süreye yayılmıştır. Bu nedenle Gua, bazı davranışları Donald'dan çok daha önce öğrendi. Aylar geçtikçe Gua, insanlara olan ihtiyacını yitiriyordu ve bağımsız hale geliyordu. Donald ise halen ebeveynlerine bağımlıydı.
Gua, hızla insan yeteneklerini de öğreniyordu. Sıradan bir insan gibi günlük yaşamda davranabiliyordu. Ancak yine de Kellogg'un beklentilerini bir türlü tatmin edemedi. Aslında Gua, bugünün araştırma standartlarında gerçekten çok büyük adımlar atıyordu, tıpkı bir insan gibi davranıyordu. Kellogg'u tatmin etmeyense, Gua'nın bir türlü insan dilini kullanmaya çalışmıyor oluşuydu. Bugün biliyoruz ki böyle bir şeyi beklemek bile akıl dışıdır, çünkü şempanzelerin hem ses kutusu, hem de beyinlerindeki konuşmayla ilgili bölgeleri insan dilini üretebilecek şekilde evrimleşmemiştir. Ancak Kellogg, çok büyük beklentilere sahipti. Bunlar tatmin edilemeyince, büyük bir hayal kırıklığına uğradı.
9. aya girildiğinde, tuhaf bir durum görülmeye başladı: Gua insan dilini taklit etmeye çalışmıyordu; ancak Donald, şempanze dilini taklit etmeye başlamıştı. Örneğin yakınlarda yemek olduğunda, eğer ki Donald bu yemeği istiyorsa, tıpkı şempanzelerin yaptığı gibi "yiyecek çığlığı" atmaya başlamıştı. Bu durum, ister istemez Kellogg'u endişelendirdi. Zaten şempanzede insan dilinin taklidine yönelik herhangi bir değişim gözleyemediği için deneyi beklenenden 4 yıl kadar önce, 1932'de sonlandırma kararı aldı. Şöyle yazacaktı:
"Gua, bir insan çocuğu gibi davranıldığı için, tıpkı bir insan çocuğu gibi davranmaya başladı. Tek sorun, vücudunun yapısı ve beyni buna bir noktadan sonra engel oluyordu. Bunu gösterdiğimize göre, deneyi durdurabiliriz."
Konuyla ilgili sonuçlar Midwestern Psikoloji Derneği'nin yıllık toplantısında sunuldu. Konu öyle ilgi çekiciydi ki, 1933 yılında The Ape and The Child (Kuyruksuz Maymun ve Çocuk) isimli bir kitap yazıldı. Kitap, deneyin tüm detaylarını kapsamlı bir şekilde anlatmaktadır. Deneyle ilgili bazı görüntüler aşağıdaki hoş videoda gösterilmektedir:
a45UyF587661-150407114529 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2015/04/07 12:50 6 64 1 undefined kemalistiz@googlegroups.com
Cambaz ip ustunde, ben parmaklarimin ucunda yuruyorum olric; yollarin ne kadar genis, dunyanin ne kadar buyuk oldugunu bildigin halde; kendini duyurmadan, hissettirmeden, hep gizleyerek yurumek ne kadar aci bilir misin? ben biliyorum olric! parmak uclarim o kadar guclu ki, artik acimi hissetmiyorum!
. . . . . .
Tutunamayanlar | Oguz Atay
Bu evliligi ben istedim bu evlilik icin Muhammed e kizmayin..yazmaktadir.
Ahzab 38
ZEYNEP Muhammedin in oz halasinin, guzelligi ile unlu kizi ve 7.esidir.
Kolesi ve hukuken evlat edindigi Zeyd i, hala kizi Zeynep ile evlendirdi.
Muhammed goruntude boyle bir evlilik yaptirdi diye dedikodularin ardi arkasi kesilmedi.
Azhab suresinde Muhammed peygamber hanimlari dedikodu yapmayin diye vahiy geldi dedi.
Muhammedin in istemesiyle Zeyd, evliligi sona erdirdi.
Bir muddet sonra da Peygamber e, Zeynep ile evlenmesi icin vahiy yoluyla emir geldi.
Beni rahatsiz eden seylerden biri ise cocuklar hakkinda soylenen yalanlari duymak zorunda olmak.
Ve biliyorum ki kahraman oldugunu dusunen anne ve babalar bunu sevmeyecek ama birileri onlarin iyiligi icin bunu soylemeli.
Cocuklariniz gereginden fazla degerli goruluyor.
Onlari tapilacak bir nesneye cevirdiniz, cocuk fetisistisiniz ve bu hic saglikli bir durum degil.
Cocuklar hakkinda hatirlamaniz gereken bazi seyler var.
Onlarin hepsi sevimli degil.
Sidik ve eksi sut karisimi bir kokuya sahipler.
Ikincisi cocuklarin hepsi zeki ve akilli degildir.(1990, New York)
George Carlin
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder